El-MÎZÂn fî tefsîR-İl kur'ÂN cilt: 4 Âl-i İmrân Sûresi'nin Devamı ve Nisa Suresi



Yüklə 2,2 Mb.
səhifə64/77
tarix30.07.2018
ölçüsü2,2 Mb.
#64211
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   77

ayetlerİn AÇIKLAMAsı


Yukarıdaki ayetler daha önce açıklanan miras ve evlenme hükümleri ile bağlantılı olup, bu hükümleri desteklemektedir. Sonuç olarak bu ayetler, erkek-kadın ilişkilerinde beliren bazı aksaklıkları düzeltecek bazı genel hükümleri ortaya koymaktadır.

"Allah'ın, kendisiyle bazılarınızı bazılarınızdan üstün kıldığı şeyleri arzu etmeyin." Ayetin orijinalindeki "temennev" kelimesinin kökü olan "temenni=arzu etmek" insanın "Keşke şu iş şöy-le olsaydı" demesidir. Anlaşıldığına göre bir sözün böyle adlandırılması, kelimeyi anlam niteliği ile nitelendirme türündendir. Çünkü "temenni", sevgi ilgisi gibi nefsin imkânsız veya imkânsıza yakın şeye bir tür ilgi göstermesidir. Artık bunun açık bir şekilde sözle ifade edilip edilmemesi bir şeyi değiştirmez.

Ayetten anlaşıldığı kadarıyla bu ayet insanlar arasında var olan sabit bir üstünlüğe ve fazlalığa yönelik temenniyi yasaklıyor. İnsandaki bu arzu ise, bazı erkeklerin ve kadınların taşıdıkları üstünlüklere karşı duyulan özlemden kaynaklanıyor. Ayrıca ayette, üstünlüğü taşıyanlara göz dikilmemesi gerektiği; bunun yerine yüce Allah'ın katında olan üstünlüğe, lütuf ve bağışa yönelmenin doğru olacağı telkin ediliyor. Bundan da ortaya çıkıyor ki, buradaki üstünlükten maksat, yüce Allah'ın erkekler ile kadınlara bağışta bulunduğu meziyetler ve ayrıcalıklardır. Yüce Allah bu bağışı erkekler ile kadınların her ikisine mahsus olarak yasalaştırdığı hükümlerle gerçekleştiriyor. Meselâ, çok kadınla evlenebilme ve mirastan daha büyük pay alma hususlarında erkekler için ayrıcalık tanınmış; evlenirken erkeklerden mehir alma ve bakımlarının erkekler tarafından sağlanması hususlarında da kadınlar için ayrıcalık tanınmıştır.

Sahibine mahsus olan bu meziyetlere karşı özlem duymanın yasaklanması, kötülük ve fesat ağacını kökünden kesmek içindir. Bu ayrıcalıklar, insan nefsinin ilgi duyduğu niteliklerdir. Yüce Allah yeryüzünde gelişme ve kalkınma olsun diye bu ayrıcalıklara yönelik sevgiyi ve onları elde etme çabasını nefislere aşılamıştır. Bu istek önce temenni ve arzu biçiminde belirir; ama tekrarlandığında gizli tutulan bir kıskançlığa dönüşür. Eğer bu içten içe kıskançlık devam eder de kalpte kökleşirse, davranışlara ve dış hareketlere yansır. Arkasından eğer bu kıskanç nefisler birbirine eklenirlerse, bu durum yeryüzünün düzenini bozan, bitkileri ve insanları mahveden bir bela olur.

Bundan anlaşılıyor ki, bu özlemle ilgili yasaklama öğüt nitelikli bir yasaklamadır. Yani bu yasaklamanın faydası, sözü edilen şer'î hükümleri koruma faydasına yöneliktir. Yoksa teşri nitelikli bir yasaklama değildir.

Söz konusu ayrıcalık bağışının yüce Allah'ın tasarrufuna bağlanması, ardından da, "Bazılarınızı bazılarınızdan..." cümlesinin getirilmesi, kendisine inanmış olmaları sebebi ile insanlarda Allah'ın emrine boyun eğme bilincini uyandırmak ve de (üstün sıfat sahibi kişileri görünce) vicdanlarda kabaran sevgi duygusuna yönelik bir mesaj vererek, kendisine karşı üstünlük kurulan kişinin ona üstünlüğü sağlanan kişinin onun bir parçası olduğunun, ondan ayrı olmadığının farkına varmasını sağlamak içindir.



"Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var." Râgıp el-İsfahanî diyor ki: "[Ayette geçen "iktesebû" fiilinin kökü olan] 'iktisab' sadece insanın kendisi için elde ettiği şeyler hakkında kullanılır. [Kelimenin diğer bir kökü olan] 'kesb' ise insanın hem kendisi, hem de başkaları için elde ettiği şeyler anlamındadır."

Önceki açıklamalardan çıkan sonuca göre ayetin bu cümlesi, daha önceki cümlede yer alan temenni yasağını açıklama ile ilişkilidir ve onun gerekçesi niteliğindedir. Yani size verilmeyen öyle bir ayrıcalığı arzu etmeyin. Bu ayrıcalık, ancak kendisine mahsus olan kimsede bulunur. Çünkü o kimse o ayrıcalığa toplumsal konumu veya kendi el emeği sonucu sahip olmuştur. Meselâ, sadece erkekler dört kadınla evlenebilirlerken bu iş kadınlara yasaklanmıştır. Çünkü erkeklerin toplumdaki konumu buna imkân tanırken kadınların toplumsal konumu buna imkân vermemektedir. Erkeklerin kadınların iki katı kadar miras payı almalarının gerekçesi de budur. Buna karşılık kadınlara erkeklerin yarısı kadar miras payı verilmesi, geçim masraflarının erkeklere yüklenmesi ve kendilerine mehir alma ayrıcalığının tanınması da toplumdaki konumlarının böyle gerektirmesinden dolayıdır. Bunun yanı sıra erkeklerin ve kadınların ticaret veya başka yollarla kazandıkları malların da kendilerine ait olması gerekir. Allah kullarına zulmetmek istemez.

Buradan anlaşılıyor ki, bu ayette geçen "iktesebû" kelimesinin kökü olan "iktisab=kazanma"dan maksat, bir tür toplama ve kendine özel kılmadır. İster bu anlam, iradeye bağlı bir çalışma yolu ile gerçekleşsin -herhangi bir sanat veya meslek yolu ile bir şey kazanmak gibi- isterse de böyle olmayıp ayrıcalığa sahip olan kişinin taşıdığı bir nitelik sonucu meydana gelsin; insanın, belirli bir paya ve hakka sahip olmasını gerektiren erkeklik veya kadınlık niteliği ile donanmış olması gibi.

Dil bilginleri her ne kadar "kesb=toplamak, kazanmak" ve "iktisab =kazanmak" kelimelerinin "talep=bir şey peşinde koşmak" ve benzeri sözcükler gibi, insanın iradeye dayalı çalışma sonucunda sahip olduğu şeyleri ifade ettiklerini söyleseler de "kesb" kelimesinin asıl anlamının bir şey toplamak olduğunu da sözlerinde belirtmiştirler. "Falanca, güzelliği sayesinde şöhret iktisap etti (kazandı)." demek veya bunun gibi bir söz söylemek de caiz görülmüştür. Bazı tefsirciler bu ayetteki "iktisab" kelimesini böyle tefsir etmişler. Bizce de ayetteki "iktisab" kelimesinin, benzetme ve istiare yolu ile söylenen anlamda kullanılmış olması uzak bir ihtimal değildir.

Ayetteki "iktisab"ın anlamını, insanın emeği ile kazandığı, elde ettiği şey olarak kabul edenler de vardır. O zaman ayetin anlamı şöyle olur: "Erkeklere emekleri ile kendileri için elde ettikleri maldan pay vardır; kadınlara da öyle." O zaman ayetteki temenni yasağı, insanların bir sanat veya meslek aracılığı ile kazanıp ellerinde bulundurdukları mala karşı özlem duymalarını yasaklamaktan ibaret olur. Ancak bu anlam, kendi başına doğru olmakla birlikte ayetin anlamının çerçevesini daraltmayı ve daha önceki miras ve evlenme ayetleri ile ilgisinin kesilmesini gerektirir.

Her neyse; bu açıklamaların ışığında ayetin anlamı şudur: Yüce Allah'ın kadınlara ve erkeklere tahsis ettiği ve birbirinize karşı üstünlük sağlamanıza sebep olan malî ve gayrimalî ayrıcalıklara özlem duymayın. Çünkü bu ayrıcalıklar ya sahiplerinin toplumdaki konumları itibari ile veya ticaret gibi kendi el emekleri ile elde ettikleri sonuçlar oldukları için sahiplerine tahsis edilmişlerdir. Onların bu kazançlarında payları vardır. Herkes kazancından payını elde eder.



"Allah'tan O'nun lütuf ve keremini isteyin." Elindeki nimeti başkasına bağışlayanın bağışladığı şey, genellikle onun muhtaç olmadığı bir fazlalık olduğu için bu bağışa "fazl=fazlalık" adı verilmiştir. Hayatî ayrıcalıkları sevmek hatta onlara tek başına sahiplenmeyi, bu alanda herkesin önünde bulunmayı ve başkalarına üstün olmayı arzu etmek, insan fıtratında olmasına ve hiçbir zaman ondan ayrılmamasına rağmen yüce Allah bu ayette insanların yüzlerini, üstünlük sahiplerine bağışlanan ayrıcalıklardan ve bunlara özlem duymaktan çevirdikten sonra onları kendisine yöneltti; yüzlerini kendi keremine döndürdü. Onlara insanların elindeki nimetleri göz ardı ederek yüce kapısına yönelmeyi emretti. İstediklerini onun kereminden istemelerini buyurdu. Çünkü kerem ve bağış yüce Allah'ın elindedir. Her ayrıcalıklı kişiye ayrıcalığını bağışlayan O'dur. Dilerse size de birtakım ayrıcalık-lar bağışlar ve böylece siz bu ayrıcalıklarla, ellerindeki nimetlere öz-lem duyduğunuz ve sahip oldukları verileri temenni ettiğiniz başka kimselere fazlalık ve üstünlük kurarsınız. İşte bunların hepsi O'nun yetkisindedir.

Yüce Allah'tan istenmesi gereken bu bağış ve ayrıcalık, ifadenin orijinalindeki "min" edatı aracılığı ile müphemleştirilmiştir. Bunun ise sağladığı bazı faydalar vardır. Birinci fayda; yüce Allah'a dua etmenin, O'ndan bir şey istemenin edebini öğretmektir. Çünkü gerçek anlamda faydasını ve zararını bilmekten âciz olan insana, yaratıklarının gerçek anlamda faydalarını ve zararlarını bilen ve her şeye gücü yeten Allah'tan bir şey isterken ancak canının çektiklerinden sadece hayırlı olanını istemesi, istediği hayrı somut olarak söylemek için sözü uzatmaması ve o şeye ulaşacak yolu belirlememesi yakışır. Çünkü çoğunlukla şunu görmüşüz ki; insan mal, evlat, mevki, itibar, sağlık ve afiyet gibi belirli bir ihtiyacının karşılanması için aşırı bir arzu gösterir ve bu arzusuna kavuşmak için ısrarlı dualar yapar, durmadan bu isteğinin gerçekleşmesini ister; ondan başka bir şey istemez. Fakat daha sonra duası kabul edilip de istediği kendisine verilince, bu istediği şey onun helâk olmasına ve hayata ilişkin ümitlerinin kırılmasına yol açar.

Ayetteki müphem (belirsiz) üslûbun bir diğer faydası da şudur: Allah'tan istenen şey, Allah'ın teşri (=yasama) veya tekvin (=var ediş) yolu ile bu ayrıcalıkta belirlediği ilâhî hikmetle çelişmemeli, onu ortadan kaldırmamalıdır. İşte ayetteki müphemlikte buna yönelik bir işaret vardır. Buna göre yüce Allah'ın sırf başkalarına tahsis ettiği bir bağışın ve ayrıcalığın O'ndan istenmemesi gerekir. Çünkü eğer erkekler kadınlara mahsus ayrıcalıkları ve kadınlar da sırf erkeklere verilen ayrıcalıkları isteseler ve Allah da bu istekleri karşılasa, bu ayrıcalıklardaki hikmet ortadan kalkar ve ortaya konan hükümler ve yasalar geçerliklerini yitirir. Bu konu üzerinde iyice düşünün.

Buna göre insan bir şeye sahip olmadığı için sıkıntıya düşüp de Allah'a dua edince, insanların ellerinde bulunup ihtiyacını giderici şeyi değil, Allah'ın katındaki nimetlerden istemelidir. Allah'ın katındaki nimetlerden isterken de hâlinden haberdar olan Rabbine, ihtiyacının nasıl giderileceğinin yolunu öğretmeye kalkışmamalı; bunun yerine Allah'tan kendi katında hayırlı olduğunu bildiği yoldan ihtiyacını gidermesini istemelidir.

Ayetin sonundaki, "Allah kuşkusuz her şeyi bilmektedir." cümlesi ise, ayetin başındaki yasaklamanın gerekçesidir. Yani Allah'ın başkalarına bağışladığı ayrıcalıklara göz dikip onların size verilmesini temenni etmeyin. Çünkü Allah her şeyi bilir, faydalı olan hiçbir şeyin yolundan habersiz kalmaz ve hükmünde de yanılgıya düşmez.


Yüklə 2,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin