Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Ziyâretgâh ı Salmas ı Dilmas



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə33/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   74

Ziyâretgâh ı Salmas ı Dilmas :

....................(2/3 satır boş)....................

Andan yine cânib i şimâle meyyâl 3 sâ‘atde,

Kend i Kecâbâd derler bir ravza i Rıdvân mi­sil­li bin hâneli bir kend i ma‘mûrdur kim vilâyet i Âzer­baycân ı Ucân'da değil belki İrân-zemînde böyle âb u hevâsı ve binâsı latîf ve mahsûlât ı firâ­vânı cihetinden eyle bir şîrîn kend yokdur. Câmi‘i ve hân u hammâmları ve çârsû-yı şâhîsi vardır. Anı ubûr edüp yine cânib i şimâle (   ) sâ‘at,

Menzil i nâhiye i kend i Sirâv: Şehr i Sirâh değildir. Ol Sirâh Tebrîz ile Erdebil beyninde şehr i Serâh'dır. Bu bir kend i Sirâv'dır. Acem ve Moğol kavmi buna Sarây dahi derler. Tebrîz bâğlarıyla Serâv bâğları müşâdır. Ammâ mâbeynleri üç konak yerdir ve bu nâhiye i Sirâv kâmil seksen pâre avadan rabâtlar gibi ma‘mûr kendleri vardır. Her birinde câmi‘ ve hân u hammâm ve çârsûları vardır. Kend i Sirâv dahi eyle ma‘mûr kend i azîmdir.

Andan Tebrîz'e gitmeyüp hân çiftliklerini [301a] ve sâ’ir emvâl u erzâkın zabt etmeğe,

Şâh ağasıyla Tesûy şehrine ve Kumla şehri;ne revâne olduğumuz menâzilleri beyân eder

Evvelâ cânib i şarka vâsi‘ sahrâlar içre ma‘mûr u âbâdân kendler içre 3 sâ‘atde,



Evsâf ı kal‘a i Tesûy-ı bî-sûy ı pür-sürûr: Tebrîz eyâletinde Merend sultânı hudûdunda şehr i Tesûy başka sultânlıkdır kim dü-hezâr cengâver dilîrân ı pehlivânân nökere nâm zâd-ı sultândır. Kadı ve müftî ve ser-tâc ı seyyidî ve münşî ve daroğa ve kelenter ve yasavul akası ve dizçöken ağası ve altı yüz kal‘a nökerleri ve cebehânesi ve topları vardır. Zamân ı kadîmde Yezdcürd Şâh'ın Tesûbân nâm bir hurmesi bu kal‘ayı binâ etmeğile {bu şehir Tesûbân ismiyle müsemmâ idi. Ba‘dehû} Timur Şâh ı pür-zûr harâb edüp Cihân Şâh imâr etmişdir. Kal‘ası nehr i Aras kenârında üç bin aded toprak ile mestûr hâne i ma‘mûr olup yedi câmi‘i ve üç hammâmı ve altı hânı ve bâzâr ı muhtasarı olduğu ve şehr i Merend'e on iki fersah karîb olduğu ve âb u hevâsı ve bâğ u bâğçesi ve mahbûb u mahbûbesi ve me’kûlât [u] meşrûbâtının memdûhâtından ve düvâzdeh elvân engürü ve melçe emrûdu ve Abbâsî ve peygamber emrûdu rub‘ ı meskûnda nazîri olmayup hoş-hor u âbdâr olduğu bu şehr i Tesûy'a {mahsûsdur}.

Sene 1057 târîhinde yine Tebrîz i Âzerbaycân'a geldiğimizde bu şehr i Tesûy'un evsâfı mufassal tahrîr olunmuşdur kim Erzurûm ve Revân ve Nah­şevân ve Hoy ve Behistân seyâhatlerine nazar oluna.



Andan bu şehr i Tesûy sultânı ziyâfet i azîm edüp ba‘de't-tenâvül Rûmiyye hânının bu şehirde elli dükkânçesi ve pest ve şeş bâğ ı hıyâbânları tahrîr olunup ertesi rûz ı nevrûzda yine cânib i şarka âbâdân sahrâlar içre kendler seyr edüp 6 sâ‘at,

Evsâf ı kal‘a i Kumla Çemeni: Sene 998 târîhinde Sultân Murâd ı Sâlis devrinde fermân ı şehriyârî ile Serdâr ı mu‘azzam Koca Ferhâd Paşa bu kal‘ayı yasamışdır. Kûh ı Velya dâmeninde şekl i murabba‘ seng-binâ bir sûr ı ra‘nâ olup cirmi üç {bin} seksen adım olduğu ve cümle imârâtıyla ve cemî‘i hayrâtıyla ve yüz elli pâre ma‘mûr Kumla kendleriyle ve Kumla bâğları engüriyle ve sahrâsının etrâfındaki dağlarda olan mağara i azîmleriyle ve dâmen i kûhlarda ma‘mûr palankalarıyla yine sene 1057 Tebrîz seyâhatinde mufassal tahrîr olunmuş­dur. Bunda dahi fakîr hânın bir sarâyın ve bir çiftli­ğin ve yedi bâğın tahrîr edüp Kumla sultânından şâha arz ı mahzarlar alup andan cânib i şarka,

Kend i Sunca: Hâk i Tesû'dadır, andan kend i Varka hânım şâh kızları hâssıdır. Andan Mezîd Hân hânı, andan,

Kend i Şeyh Safî: Erdebil'de medfûn olan şâhların ecdâdı Şeyh {Safî} hazretlerinin vakfıdır. Andan bu mahalde Kumla ile Tebrîz mâbeyninde cereyân eden nehr i Karasu, bu nehrin menba‘ı Albak ve Karnıyarık kal‘aları dağlarından cem‘ {olup} niçe yüz kendlerin mezra‘aların reyy edüp cereyân ederek Rûmiyye deryâsına mahlût olur âb ı hayâtdır. Tebrîz ve Kumla ve Tesûy mâbeynlerinde rûy ı arzda râygân cereyân eden bu Karasu'dur. Mâ‘adâ cümle uyûn ı câriyeler zîr i zemînden cereyân eder kim Âzerbaycân'ın zemîni serâpâ sokak sokak tehîdir kim âb ı hayât sular geçer. Ve köşe köşe mahalliyle kuyular vardır. Ba‘dehû yine şarka cümle merkûm kendleri geçüp her biri birer kasaba-misâl kend i azîmler idi. Ba‘dehû vakt i asrda onuncu sâ‘atde,

Kend i Sucecân'da meks olundu. Altı yüz hâneli ve câmi‘ ü hammâmlı kend i ma‘mûrâtdır. Andan yine şarka,

Kend i Ca‘fer Paşa hânı: Süleymân Hân'ın Hadım Ca‘fer Paşasıdır. Kal‘a-misâl hândır ve beş hâne kend i ma‘mûrdur. Andan,

Kend i Bend i Mâhî: Nâhiye i Tebrîz'de bin hânedir. Andan,

Ziyâret i Hazret i Muhammed Şâm ı Gazan: Âl i Cengiziyân'dan iken İslâm ile müşerref ol­mağile Âzerbaycân'a pâdişâh olup bu mahalde kendüye bir şehbet binâ eder. Lisân ı Moğolî'de şehbet mezar'a derler. Şehbetden galat Şâm ı Gazan derler. Hâlâ İslâmbol'da Galata Kullesi gibi evc i âsumâna kadd i kehkeşân çekmiş bir şembe i gâzîyândır. Ba‘dehû Muammed Gazan sene 693 târîhinde merhûm olup bu kabr i münevverde hâlâ medfûndur. Hamd i Hudâ mukaddemâ sene 1057 târîhinde ziyâret etmişdik. Yine ziyâret i şerîfi müyesser oldu. Hâzâ min fazlı Rabbî. [301b] Bu âsitâneyi ziyâret edüp ubûr olundu. Andan yine cânib i şarka,

Kend i Hacı Harâmî: Bu dahi cild (   ) de merkûmdur. Bunu dahi ubûr edüp,

Kend i Şebter'i ol gün görmemiş idik. Tebrîz nâhiyesinde bir hâneli câmi‘li ve hammâmlı kend­dir.

Andan cümle pür-silâh olup esbâb ı ihtişâm­larımız giyüp alây ile giderken Tebrîz hânının kethudâsı azîm asker ile karşu çıkup fakîr Rûmiyye hânı dest ber-kafâ bâğlı âdem deryâsı içre hicâb ederek 4 sâ‘atde,

Evsâf ı Vilâyet i İrân taht ı Âzerbaycân hâk i pâk i kûh ı Ucâ şehr i azîm ve bender i kadîm kal‘a i Tebrîz-i dilâvîz-i kend i Pervîz

Ammâ müverrihân ı Horasân ı Türkistân içre Tebrîz hakkında yetîmân ı Tebrîz ve liman ı pür-sitîz derler ammâ hûb-hevâ yı Tebrîz i dilâvîz i şehrengîz derler. Bu şehre alây ı azîm ile dâhil olunca Tebrîz hânının dîvânına varup şâhın eşik ağası ibtidâ hânın destin bûs edüp andan fakîr hân zencîr ile gelüp Tebrîz hânının ayağına düşdükde hân aslâ bakmadı ve hakîr varırken hân yerinden kalkup "Selâmün aleyküm" dedi. Zîrâ kânûn ı kudemâ-yı Acem eyledir kim odalarında oturan hâne sâhibi gelen müsâfire selâm verir. Hakîr dahi evvelden kânûn­ların bilüp "Ve aleykümüsselâm hân ı âlîşâ­nım!" dedim. Ardı sıra Murtezâ Paşa ağası geldikde selâm verüp ol dahi selâm alup her birimiz dîvânhâne i Tebrîz'e karâr etmişdik.

Ammâ Tebrîz hânı hakîre mestâne(?) nigrân edüp eydür "Evliyâ aka men sene 1047 çağında Gîlân hânı iken özün Şirvân ve Şâmakı hânlarına ve Dağıstân pâdişâhına gelen Evliyâ aka değil misen?", "Belî hânım, men kemter gedâyım. Hamd, Îzid-i Yezdân'a olsun yine mübârek cemâlin görmüşem." dedim. Ammâ Hudâ âlimdir, hâtırımdan ferâmûş olmuşdu. "Hemân sen hoş gelmişsen, sen safâ gel­miş­sen. Yüz basa gelüp hoş kademle gelmişsen." dedi.

Hakîr eyitdim "Güzel hân'ımı esende emânda ten-dürüstlükde buldum." deyüp bu beyti terennüm etdim. Beyt:



Minnet Hudâya erdim e sen serv-i kâmete

Şükrüm budur ki kalmadı hasret kıyâmete

deyü hâna vâfir tevâzu‘ ve temallukâne mümâşât etdim. Zîrâ gâyet kadr-şinâs vü nükte-şinâs ve sâhib vakâr u âlî-tebâr ve muhteşem i za­mâne vü kührâb ı zemâne ve müdebbir ü akl ı Aristo-re’y bir dûrbîn-fikr bây; Isfahân'da hânlar hânlığından ma‘zûl olmuş ya‘nî sadrıa‘zamlıkdan ma‘zûl olmuş kimesne idi.

Hemân Melek Ahmed Paşa efendimizin mek­tûbların verüp eline alup bûs edüp serine koyup "Aleykümüsselâm" deyüp nâmeyi bî-bâk ü bî-pervâ kırâat edüp eydür, "Evliyâ akam! Van vezîri karın­daşımız buyurmuşlar kim eğer Rûmiyye hânının ta­lavladığı kırk bin koyun tahsîl olup Evliyâ akaya teslîm olmazsa nakz ı ahd İrân-zemîn tarafından olup biz dahi ana göre tedârik iderük deyüpdür. Pes Osmânlı tedâriki oldur kim bir alây urguncu askerdir, İrân-zemîn memleketin âlân u tâlâna gelirler! İşitmişsen hemî, Kebut bahtlı Hindîvâne kuhanlı Rûmiyye hânı çelebisi! Pes siz ne hayır­mânde çelebisen kim kayser-zemîn hânlarından senin hakkına böyle şikâyetler gele. Men sana her bâr biti civermezmiydim ki ey sefîh mâder-i bah­tây ı nâdürüst ü celef zenî sakınasın kim intihâ-yı serhadsin, Osmânlıyla hüsn i zindegâne edüp nîk-nâm kazanasın, deyü sana varak yazdım. Sen kim, şâh yanında menim ammilerim vardır, deyü mağrûr olup top u tüfengünle Osmânlı serhaddin urursun. Çünki cülâver ve dilâver fetâsın. Giresin Hind ile Kandehâr'da ceng idesin {yahûd} menim gibi şehr i Gîlân'da Moskov kâfiri keştîleriyle ceng edesin. İşte Evliyâ akam, ol cengde hâzırım idi, henim şâhid i âdilim idi." dedikde,

Hakîr eyitdim "Hânım! Hazret i Düldül-süvâr Esedullah Aliy yi Veliy yi Kerrâr, Dâmâd ı Resûl râhiyçün olsun ve Düvâzdeh imâmân rûhlarıyçün olsun afv ile mu‘mele eylen. Bizim vezîrin nâme­sin­de eğer koyunlar tahsîl olmazsa tahsîline sa‘y i belîğ edesiz demiş. Hamd i Hudâ kırk bin koyunu bu abd i hakîre tahsîl edüp cümle kavm i Pinyanişîler ve ol azu dişliler ile eyzân u itkân huc­cetleri alınup kırk bin koyun paşaya vâsıl olduğu mektûbları paşadan bu hakîre gelüp vâsıl olmuşdu. ‘İşte mektûb, işte Rûmiyye mollasının huccet i şer‘iyyeleri!’ deyü cümle varakları hâna verüp ve yedi aded Pinyanişi [302a] Kürdünden âdemler götürmüş idim. Anlar şehâdet edüp "Bir koyu­nu­muz kalmadı ve da‘vâ ve nizâ‘ımız tavsadı" dedik­le­rinde Tebrîz hânı paşanın "Koyunlar bize vâsıl oldu." deyü Rûmiyye hânına gelen mektûbları ve huccet i şer‘iyyeleri okuyup "Hamd i Hudâ! Henim Osmânlı ile ber taraf olmışıh, ammâ Evliyâ akay şimden gerü bu sefih {Rûmiyye} hânın işi Allah'a kalup andan güzelce şâha kaladır. Bunın elbette gözlerine şâh milçe ve başına kızgınlı taşça geçiriserdir ve ödün sınıhdırasardır" dedikde,

Hakîr eyitdim: "Hâşâ sümme hâşâ, siz hânım huc­cet i şer‘iyyeleri gördünüz. Elbette şer‘ i Mu­ham­medî'yi ve kânûn ı Şeyh Safî'yi icrâ etdirir­siz. Bu nâmeyi ve huccetleri güzelce şâha gönderüp bu fakîr nâ-murâd hânı âzâd eder. Mukaddemâ siz dahi şâh eşiğindeki ağanıza gûsfendlerin tahsîl ol­du­ğun anlara ve sultânıma bildirmişdim." dediğim­de,

{Tebrîz hânı eydür}: "Belî eyle oldu. Mena bir yahşı varağın Rûmiyye'den gelipdir." dedi.

"İmdi hânım! Koyunlar kobdan tahsîl olupdur. Bu nâ-murâdı Habîb i Hudâ aşkına âzâd etdir ki ebü'l-kelâmsın ve hem sipehsâlâr ı mu‘azzamsan!" dediğimde,

{Tebrîz hânı eydür} "Berâ-yı hâtır-ı Evliyâ akay, ey eşik ağası, güzelce şâh başıyçün ol sefîh hânın pây-bendlerin al galan. Şâh zencîriyle kalsın. Yahşi gözlemen. Bir kerre güzelce şâha bu mektûbları ve huccetleri göndereyim ve ben de ve sen de varaklar yazalım, şâha gönderelim. Görelim ne zuhûr eder, bilelim." dedikde hakîr ve erbâb ı dîvân, Tebrîz ve şâh ağası ve fakîr hân dest bûs edüp {ol ân hânın} ayağından zencîrin ve gerdeninden duşahın {alup ancak fakîr hân altun} zencîr ile göz hapsinde kaldı.

Ve ol ân şâha nâmeler ve huccetler ve hakîrin koyun tahsîl etdiği defteri çapar ile şâha gönderüp ancak hân ile şâh akası Tebrîz hânı yanında müsâfir oldular. Hakîr ile Murtezâ Paşa ağası hân kethu­dâ­sına mihmân olmak fermân olıcak {hemân hakîr Tebrîz hânına eyitdim}: "Hânım, Melek Ahmed Paşa karın­daşınız hâna selâm edüp bu cevâhirli hançer i zer­rîni pîşkeş gönderdi." deyü hançer i murassa‘ı hânın destine verince hân dikkat i tâm ve temâşâ-yı ihtimâm sarf edüp baka baka ve dîvânda halka bakdıra bakdıra tamâm oldular. Ba‘dehû kemerine bend kıldılar.

Andan hakîr eyitdim: "Hânıma iki sâfinâtü'l-ciyâd misilli atlar gönderdi kim biri Âl i Osmân pâdişâhının atlarından biri Şâm ı cennet-meşâm at­larındandır." dediğimde atları huzûruna çekdirdim.

Kaçan kim murassa‘ eğerli ve pâk rahtlı bisâtlı eşheb cılgıdan iki başdan küheylân atları görünce koca kırçıl Kaytmaz Hân'ın aklı gidüp eydür: "Hân karındaşımız yahşılık etdi. Hak berekât versin." deyü birkaç kerre atın zîr ü pestine nazar edüp aklı gitdi. Andan öbür dibâ çullu yelegendez hurmâyî doru seylâvî atı görünce, "Bârekallah sad bârekallah!" deyüp ol vakt i zuhr olunca at temâşâsı edüp âhir murassa‘ zeynli ata süvâr olup havlıda birkaç kerre turayl u cevelân kılup safâsından gûyâ cihân anın oldu.

Andan dîvânhâneye gelüp eydür: "Evliyâ akam men bu esb i sefîdi güzelce şâha gönderirem." dedi.

Hakîr eyitdim: "Hânım mâl senindir, özün yahşı bilinsin. Eğer hânım sen atı güzelce şâha gön­derirsen ahdim olsun vezir karındaşından sana eyle iki küheylân getüreyim, ammâ hânım azîz başın içün ve güzelce şâhın başıyçün şu fakîr hânı halâs eyle." deyü yine temennâ etdim. "Be-ser i çeşm Evliyâ akam, görelim!" dedi.

Andan meydân ı muhabbete destehânlar gelüp bir ziyâfet i azîm tenâvül olunurken hakîr {eyitdim: "Hânım} şu fakîr hânı zencîr ile ta‘âma kığırasın" dedim. Hân eyitdi. "Şâh gazablısıdır. Kânûn ı İrân-zemîn değildir." dedi. Hâh-nâ-hâh ricâmız kabûl olup eşik ağasıyla ikisi bir zencîrde ta‘âm tenâvül ederken fakîr hân firâvân nâz ü niyâz ve sâz u girişmeler etdi. Tebrîz hânı eydür: "Eyle olur." deyü bu mısra‘ı eyitdi. Mısra‘:



Âr nâyed şîr-râ der silsile1

deyü hâna tesellîler verdi.

Ba‘de't-ta‘âm hânı yine hapse gönderüp bizler dahi Murtezâ Paşa ağasıyla konağımıza gitdik. Sehel istirâhatde iken gördüm ki hândan beş girde bâliş-i zerdûz ve beş câme-hâb yorkan ı zerbâf ve üç yüz guruş ve bir boğça câme don ve bir şemmâme am­ber i hâm ve bir kara çubuk at Acemâne raht u bisâtıyla geldi ve ol gice bedüristî şâha kâsıdlar gönderüp Allahu a‘lem hânı derûndan Paşadan ge­tirdiğimiz kır atı murassa‘ eğeriyle şâha gönderdi. Ve ol gice hakîr de şâh eşiğinde bizim Alî Ağa'ya hânın halâsı [302b] ricâsıyçün muhabbetnâmeler tahrîr edüp hân tarafından vâfir va‘de i kerîmeler tahrîr edüp Rûmiyye hânının çaparıyla haber gön­derdim.

Ale's-seher ki oldu, bu hakîri hân ı Tebrîz dîvânına da‘vet edüp eydür: "Evliyâ akam, sizin hânınız ne mene şahısdır ve ne bâğun gülidir ve ne bostânın bülbülüdür" dedikde,

Hakîr eyitdim: "Hânım İslâmbol'da Tophâne şehrinde vücûda geldi ve beş yaşında Abaza diyârına süd anası götürdü ve on beş sene Abaza diyârında abaza olup Sultân Ahmed'e hedâyâ geldi. Ahmed Hân harem i hümâyûna alup kırk yıldan sonra fâtih i Revân Murâd Hân'a silâhdâr olup Revân'da ve Nahşevân'da ve Tebrîz u Kotur'da ve ba‘dehû Bağdâd seferinde cümle bile idi. Hâlâ otuz sâldir kim hândır. Şimdi serdâr ı mu‘azzamlık ile Van'da hânlar hânıdır." dedim.

Hân eyitdi: "Eyle ise Evliyâm bu vezîriniz bu diyârların ahvâlin yahşı bilir?" dedi.

"Belî sultânım eski vezîrdir. Zabt etmediği menâsıb ı âlî kalmamışdır" dedim.

"Ey Evliyâ akam, bu Bitlîs hânıyla bu ra­mazânda yaman ceng i âlî edipdir. Aslı ne olup­dur?" dedikde,

"Hânım, Acem tüccârın ve yeniçeri sevdâgerânın bâc içün rencîde-hâtır etdiği ecilden Van gümrüğü mu‘attal kaldı. Âhir paşa birkaç kerre tenbîh etdiğinden mütenebbih olmayup üstüne yetmiş bin asker ve bu kadar gemilerle Van deryâsından toplar çeküp hânın üzerine varup bin altmış beş Rama­zân'ının yigirmi beşinci pazarertesi gün {Bitlîs} hânı askerine bir seyf i Melek uruldu kim felekde melekler pesend eylediler. Âhir ı kâr Bitlîs hânı firâr edüp nâbûd olup ciğer-kûşesin yerine hân etdi." dediğimde,

Hân eyitdi: "Koca Melek vezîr yahşı etdi. Ol hândan bizim Tebrîz tüccârları dahi âcizler idi. Ol gideli sevdâgerlerimiz emn i emân ı Osmânlı varup gelmişlerdir." dedikde,

Hakîr eyitdim: "Hânım bizim vezîr ile hüsn i ülfet içün sizden dahi elçi nâmında bir akanız gitse, yahşı atlar alsa gelse, mâbeyn i serhadde emn i emân olurdu." dedim.

Hân eyitdi: "Vallahi cânım Evliyâm, bu kelâm­ları seninle anınçün danışık etdim. Vakt i seher bir pâk-zebân elçi gönderirem. Hele Van'dan haber aparıcılarımız gele, ana bakarım." dedi.

Ale's-sabâh Esed Ağa nâm bir ağaya elli aded tâvûsî devesiyle pirinc i Revân ve on beş tüfeng i Mâzenderân ve on Gürcî çâker cüvân ve elli aded post ı kaplan ve beş aded döşeme keçe i Isfahân ve beş aded harîr haliçe i Lahîcân ve yüz kıt‘a kâse vü tabak [u] fincân ve kâmil on re’s alaca yorğa ve altı re’s esb i kara çubuğ küheylânlar ile {Paşa'ya} nâmeler gitmede. Hakîr dahi vesîle olmak içün yi­girmi {aded} nefer koşdum. Anlara hân otuzar gu­ruş ve birer Keşân katîfesi verüp cümle yüz nefer âdemler ile diyâr ı Van'a revâne oldular. Ertesi gün,

Âmeden i haber i mûhiş, be-cânib i kal‘a i Van ve kal‘a i Ercîş {ve mine'l bedâyi‘ münâzarât ı hakîr bâ hân ı Tebrîz; fakîr}

Ale's-seher ki oldu hân, hakîri katına kığırup eydür: "Ey bürâder i cân-berâberim Evliyâ aka-yı mâ",

"Belî hânım!" dedim.

Hân eyitdi: "Haberdâr mısan kim Van'dan bir çaşıdım haber aparup geledir. Gûş kılarsan ne der!".

"Nola tavuşlayam hânım" dedim.

Hân eyitdi: "Çağır galan şu pis gidiyi." dedikde,

Çaşıt Gökdolak eydür: "Hânım kayser-zemîn hânı Van'da Gökmeydânı'nda serâperdesin kurmuş. Heze başına nöker birikdirüp hayme vü hargâhıyla ve bâr [u] bengâhıyla ol çerâgâhda meks edüp diha diha kal‘a i Van'da balyemez toplar ve gülle gülle kûblar hânın çetr i mülammâ‘ı pîşine koyalardır ve azîm sefer tedâriki idelerdir. Ammâ hânım Van şehri kazgan min kepçe olmışam Îzid i Yezdân ve Perverdigâr hakkiyçün ve kırmızı Murtezâ Alî'nin pâk rûhiyçün bu kadar cüst ü çâlâklik edüp çaşıt­ladım, yek zerre haber aparabilmedim ki sefer ne cânibe ola bilmedim" deyü cevâb ı nâ-savâb verdikde,

Kayıtmaz Hân hakîre hitâb ı müstetâb edüp ey­dür: "Evliyâm bu ne mene tecdîd i sulhdur kim sen elçilik ile gelesen, eşidirsen ve elçi taleb edersen. Biz dahi elçi çıkaralım. Sizin hânlar hânınız heze asker cem‘ edüp zâhir İrân-zemîn üzre asker çekedir, men ana hayrânam" dedi.

Hakîr eyitdim: "Hânım, çaşıt yahşı çaşıt ammâ sefer ne cânibedir haber aparamadım der. Hânım ise mütehayyir bakar elbette sefer bu cânibedir deyü vücûd verirsin. Ammâ hânım alimallah şehidallah ve Bâb ı âlî âlimdir kim sefer yine Bitlîs hânı üzre ola. Zirâ firâr eden hân ele girmemiş [303a] idi. İşte hânım men bu Tebrîz'deyem. Eğer böyle değilse menim her kelâm ı sahîhim dürûğ u lâğ ol­sun" dedim.

Hân eyitti: "Evliyâ akam, bu mizim çaşıtlarımız şâhdan ve bizden donluh giyerler ve çörek yerler. Her biri tekmîl i fünûn etmiş Arab u Hind ü Özbek Tatar seyyâhı çaşıtlardır. Gayri zamân haber aparır­lardı. Şimdi sizin hânınız zamânında niçe haber aparabilmezler. Men ana hayrânam" dedikde,

Hakîr eyitdim: "Hânım, el-ma‘nâ fî batnı'ş-şâ‘ir mazmûnu üzre paşa-yı kâm-kârdadır. Yohsa söz gayrı nâbekâr ı bîkâr hîlekârda yokdur. Cümle söz paşada olmağile çaşıdınız haber aparabilmemiş. Osmânlı hemîşe her işe böyle endîşe eder kim çaşıda muhtâc değillerdir ve {Melek Ahmed Paşa efen­dim} cümle {Acem} hânları ile ve mîr i aşâ’ir­ler ile ve bâ-husûs Rûmiyye ülkesiyle ve sizin Tebrîz ülkesiyle cümle sulh u salâh üzredir. İllâ Bitlîs hânı üzre seferi vardır. Bir gün işidirsiz kim Van deryâsında gemilere toplar komuşlar. Bitlîs üzre {sefere} gitmişler derler." dedim.

Hemân çaşıt eyitdi: "Vallahi hânım, Evliyâ aka danışık itdiği kimi, Van iskelesinde yigirmi pâre gemi âmâde idi, ihtimâldir sefer ol tarafa ola der­lerdi, ammâ henüz kimesne seferin asl [u] fer‘in bilmezdi" deyü çaşıt cevâb etdikde,

Hân eydür: "Hey kûteh bahtlı çaşıt, ol kenârlara gemi komağa "hâb ı hargûş" diyerler, "Osmânlı tavşanı araba ile avlar." derler.

Kayser-zemînin niçe yüz bin gûne mekri vesîleleri vardır. Ülke i Osmânlı yağmacı Tatar ı sabâ-reftâr-ı adüv-şikâra benzer. Bir gün görürsün kim Bitlîs hânı üzre Hakkarî ve Pinyanişî üzre derken bizim Rûmiyye ve Salmas ve Hoy ve Merend ve Kumla ve Tebrîz sahrâların nehb ü gâret edüp Tatar gibi şebhûnlar eder. İmdi yaman günin tedârikin yahşı görmek gerek. ‘Cüstün işi gâfil kişinin başı kesilir’ demişler. Ne dersin Evliyâ akam bu müşâvere bu danışıklıklar yahşılık değil midir?" dedi.

Hakîr eyitdim: "Hânım Âl i Osmân Oğuz tâ’ife vü minkaladır ve deryâ-misâl askere mâlik oldu­ğun­dan hîle ve hud‘a nedir bilmez. Bir cânibe hâb ı hargûş gösterüp bir tarafı urmağa tenezzül etmez ve hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerîfeynliğe ol hîle i bednâmı düşürmez. Ve cemî‘i zamânda Os­mân­lı ahid-şikenlik edüp bir düşmanının üstüne ale'l-gafle varmamışdır. İbtidâ sulha muğâyir bir pîşekârlık edeni evvel elçiler ile nâmeler gönderüp mudârâlar gösterir ve ‘Vaktine hâzır-bâş ol!’ deyü haber gön­de­rir. Sonra deryâ-misâl asker ile kankı düşman ise üzerine çeküp intikâm alır. Yohsa hânım eğer Âl i Osmân ve eğer vüzerâları evvel kendileri ahid-şiken­lik etmemişlerdir. Husûsan bizim Melek Ahmed Paşa vezîrimiz hânımla dost ve kardaş olup hiçbir câ­nibe hakâret nazarıyla nazar eder mi?" deyü Teb­rîz hânına inşirâh ı sadr ı derûn haberleri verdim.

Ammâ fakîr hâna telâş elvermiş, "Bu {Van} askerinden çaşıtlarım bir haber alabilmediler. Ben güzelce şâhıma ne cevâb vereyim?" deyü serserî gezerken,

Van'dan bir çaşıt dahi gelüp eydür: "Hânım müjde kim Van vezîri çopduğu Bitlîs hânı kaçmış imiş. Heze yine Bitlîs'e gelmiş imiş. Yine askerle Melek Hân ol hân ı bî-cân üzre gitmededir" deyü haber i meserret i sahîh getirince,

Hân Kayıtmaz çaşıta on altun verüp "Tiz yine sen gidüp dahi ziyâde haber apara gelesen!" dedikde,

Çaşıt diz çöküp eydür: "İşte gerdenim, işte tîğın, menim hurdelerimi ve türtüllerimi ve ciğer-kûşe­le­ri­mi garîb koma galan. Kanı menim yâr ı gârım Hu­dâ­dâd niçe oldu sormazsan hey hânım" deyüp çaşıt ağladı.

Hân eyitdi: "Söyle hey nâbekâr!" dedikde,

Çaşıt eyitdi: "Hânım, Hudâdâd ile meni Van or­dusunda çaşıtdır deyü dutup Melek vezîrin serâperdesi önüne meni ve Hudâdâd'ı götürüp adı Melek kendi zâlim bizi söyledüp men garîbim deyü diz çöküp bir aşr ı Kur'ân okuyup Fâtiha dedim. Hemân ol Fâtiha berekâtıyla felekde Melek beni âzâd etdi. Hudâdâd fakîr meded imdâd-ı dâd derken Van hânı önünde cellâd ı Mirrîh fakîr Hudâdâd'a Hudâ'dan korhmadan bir hudâyî kılıç ile urdu kim Hudâdâd fakirin kellesi feryâd ederek galtân olup hamd i Hudâ men halâs oldum. Belî hânım mena min tümen ahça virsen men bir dehi bu Van hânı devrinde Van'a çaşıtlığa gitmenem. Heze mende erlik ve hünerverlik kalmamışdır, Vallah ve Billah" deyü yaka silküp yemîn etdikde cümle hâzırân safâ-yı merdân olanlar ol meydânda handân olmadan usları gidüp bî-dermân kaldılar. [303b]

Hamd i Hudâ on ikinci günde şâh eşiğinden yine bir eşik ağası ile yarlığ ı belîğ i şâhî gelüp Rûmiyye hânının ve hakîrin destinde olan huc­cetlerimiz getirüp Tebrîz hânıyla hakîrin mektûbları şâhın destine irüp şâh yanında olan Alî Ağa'mıza şâh hakîri su’âl edüp "Ne mene kimesnedir, men anı bir kerre Evliyâ aka nâmıyla Bağdâd'dan Hemedân hânına geldi işitdim. Bir kerre Gence hânı yanında işitmişem. Şimdi mektûbun görmişem. Olmaya kim bu kişi Acem ferzendlerinden ola?" der.

Alî Ağa eydür: "Şâhım aslında Kütahiyyelidir. Melek vezîrimizin imâmı ve musâhib i yâr ı gârıdır ve vâlidesi tarafından paşamıza karâbeti vardır. Ve Sultân Murâd Hân'ın çerâğ ı efrûhtesi ve hâfız ı Kelâmullah'dır" deyü hakîri Alî Ağa şâha hüsn i terbiyeler eder.

Şâh eydür: "Rûmiyye hânı sefîhden kırk bin koyunu tahsîl edüp hâlâ Evliyâ aka, hânın cürmin afv ricâ etmiş." der.

Hemân Alî {Ağa} fürce bulup eydür: "Şâhım men dahi ricâ ederem." dedikde derhâl yarlığ ı şâhî yazılup dîvân ı Tebrîz'e çapar ile {nâme} gelüp kırâat olundukda,

{Tahrîr olunan sûret i yarlığ ı şâhî budur

Evvel benâm ı Hudâ, sâniyen Muhammed levlâk ola ki} Rûmiyye hânı nâm bed-nâmı, bî-nâm idem, deyü kayd ü bend ile huzûruma getirüp ödün sınıh­dır­sam gerek idi. Rûm akaları ricâ etmeğin cerâyim defterine afv kalemi keşîde kılınup cümle emvâl [ü] erzâkın yine kendüye veresin ve tuğ u sancağ u alem ve kös ü nefîr ü kerrenâyların alup hazîneme gönderesin ve kendüyi azl i ebed ve nefy i beled edüp bin tâziyâne urup âzâd idesin." dedikde cümle erbâb ı dîvân hamd edüp fakîr Rûmiyye hânın meydân ı siyâsete getirüp kâmil bin kırbaç ı Kamber i Alî urup halâs etdiler.

Hakîr yanına varup hâlin hâtırın su’âl etdim. Hân hamd i Hudâ edüp eydür: "Şükür olsun kim gözüm çıkarup ödüm çıkarmadılar" deyü hakîre koynundan yedi kıt‘a elmas taş ve bir incü tesbîh ve bin altun verüp "Dehi çok şey verirem" dedi. He­mân ol mahalde cerrâhlar ve hukemâ-yı hâzık fas­sâdlar gelüp hânın vücûdunda olan kırbaç zahmların hacamatlar edüp şîşeler çeküp kanlar aldılar ve mumyâ-yı kânîleri badem yağıyla içirüp gûyâ tâze cân verdiler. Ol gün hân ile vedâ‘ edüp hânı nefy i beled etdiler. Anlar dahi Rûmiyye cânibine gitdiler.

Hakîr yine şehr i Tebrîz'de Kayıtmaz Hân ile zevk u safâya meşgûl olup a‘yân u eşrâfıyla müşer­ref olurduk.

Der-beyân ı şehrengîz i şehr i Tebrîz; i dilâvîz

Mukaddemâ sene 1057 târîhinde Erzurûm'dan Nahşevân'a ve kırk pâre şehri temâşâ edüp şehr i Tebrîz'e (   ) (   ) Hân asrında gelüp (   ) gün zevk u şevkler etdiğimizde şehr i Tebrîz'in evsâfı gâyet tafsîl üzre cild i sânî i Seyâhatnâ­me­'mizde tahrîr olunmuşdur, ana nazar oluna. Anınçün bu mahalde bir dahi tavsîf ü ta‘rîf etmeyüp sâdece geçdik. Zîrâ her şey’in kesret i midhatinde fâ’idesi ve beyânında â’idesi yokdur.

....................(14 satır boş)....................[304a]

Sene 1065 mâh ı Zilhiccesi'nde diyâr ı Âzerbaycân ı Tebrîz'den ve diyâr ı Rûmiyye'den ve hâk i Isfahân ı nısf ı cihândan güzer edüp Irâk ı Arab'da ve diyâr ı Hemedân'da ve ülke i Şehrezûl'da ve eyâlet i Musul'dan tâ Bağdâd ı behişt-âbâda varınca temâşâ etdiğimiz kılâ‘ları ve belde i mu‘azzamaları ve kûhmendleri ve enhâr ı azîmleri ve cümle imâretleri ayân u beyân eder

Evvelâ Tebrîz hânından bu hakîr bir kise guruş harcırâh ve bir kat esvâb (   ) ve iki re’s bisâtıyla kara çubuk atlarından mu‘teber at ve iki re’s çapar yorğa alaca at ı sâfinât ve bir pençe i âfitâb Gürcî gulâm ı mehtâb verüp şâhrâhımız üzre olan hânlara ve sultânlara kâmil yetmiş kıt‘a muhabbetnâme varaklar verdi kim hândan hâna ve sultândan sultâna mu‘azzez ve mükerrem ubûr idevüz ve elli aded kişi kendi nökerlerinden refîk verüp bizimle elli âdem kalup mâ‘adâsın Van'a hânın hedâyâ­larıyla yollayup sebük-bâr kaldım. Ve Murtezâ Paşa Ağası Alî Ağa karındaşımızın dahi elli nefer âdemi kalup Tebrîz hânı ana da bir kise guruş ve bir at ve bir yorga verdi. Hudâ ol ağadan râzı ola, bir sebük-rûh ve halîm ü selîm ve bir refîk i yâr ı sâdık ve hem-râh ı muvâfık kimesne imiş kim anlar dahi seyâhate tâlib ü râğıblar imiş. Diyâr ı Acem'i tûlen ü arzen yemîn ü yesâra gezmeğe azîmet et­diğimizde aslâ tereddüd i kelâm etmeyüp evvelâ Bismillah ile Tebrîz hânıyla vedâlaşup Tebrîz'in cânib i şarkîsinde beş fersah ba‘îd,


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin