Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Der-sitâyiş i imâret i cevâmi‘hâ-yı Hemedân



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə36/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   74

Der-sitâyiş i imâret i cevâmi‘hâ-yı Hemedân:

....................(1.5 satır boş)....................



Der-beyân ı medrese i âlimân: Cümle dokuz aded medâris i dârü't-tedrîs i tahsîl i ulûmu vardır kim her birin birer selef şâhları inşâ etmiş. Hâlâ ders i âmları vazîfe i mu‘ayyeneleri ekl i bel‘ edüp hücreleri cümle mu‘attaldır kim birer bevvâbı vardır.

Der-vasf ı mekteb i püserân: Cümle kırk aded mekteb i tıflân ı sıbyân ı ebcedhânları vardır. Mekteb i Hurrem-âbâd ve mekteb i Cihân Şâh ve mekteb i Genc Yâr ve mekteb i Hümâvirân. Bunlar nûr ı dîde i ciğer-kûşe i püserân ile memlû mek­teb i irfândır. [310a]

Ve der-ayân ı tekye i dervîşân ı erbâb ı şân: Cümle on bir aded tekye i âşıkân ı sâdıkân ı zîşân­dır. Evvelâ bâğlar içinde tekye i Genc Yâr ve tekye i İmâm Takî ve tekye i Arab Cebbârî ve Bağdâd kapusu tarafına Şâhruh tekyesi cümle fukarâ-yı Bektaşîyân'dır.

Ve çeşme-sâr ı âb ı revân: Cümle yüz elli yerde çeşme i cân-bahşlardır. Her birin temdîh u tavsîf etsek seyâhatimize mâni‘ olur. Ancak yine Osmânlıdan Ferhâd Paşa çeşmesi ve Alî Esen çeşmesi musanna‘ binâlardır ve cümle âb ı revânları kûh ı Elvend'dendir.

Ve sebîlhâne i cân-sitân: Şehr içre çârsû-yı bâzârda sebîlhâne i teşnegân bisyâr ı firâvândır. Ammâ su’âl etdiğimizde adedleri ma‘lûm değil idi. Ammâ yine âb ı rakîkleri kûh ı Elvend'den gelir ve Temmûz'da yahpâreli âb ı zülâl verirler.

Aded i mahallât ı sarây ı a‘yân: Cümle sekiz bin aded tahtânî ve fevkânî kârgîr binâ hânedân ı bây u gedâdır. Ammâ cümleden Hudâverdi Hân sarâyı ve Hamza Sultân ve Pîr Budak Sultân ve Elem Şâh Hân sarâyları bâğ ı İremlerdir ve cümle hâk i pâk ile mestûrdur.

Ve sarây ı kârbân ı revendegân: Cümle üç yer­de kârgîr binâ mihmânsarây ı ra‘nâ vardır. Yine cüm­leden mükellef Ferhâd Paşa kârbânsarâyı ve Le­vend Hân mihmânhânesi ma‘mûr u meşhûrdur. Am­mâ bu şehirde aslâ kurşumlu âsâr ı binâlar yok­dur.

Ve hân ı hâcegân ı sevdâgerân: Cümle on bir aded hân ı mücedded vardır kim cümlesinde Hind ü Sind ve Rûm u Arab u Acem bâzergânları sâkin olur. Her biri birer kal‘a-misâl hân ı derbend çalın­dır­lardır kim cümle derleri polad ı Nahşevânîdir.

Ve çârsû-yı bezzâzistân: Cümle iki bin dük­kânçe bâzâr ı şâhîdir ve gâyet pâk ve ma‘mûr u müzey­yendir ammâ Haleb ve Şâm ve Bursa dük­kân­ları gibi kârgîr binâ dükkân ı ra‘nâlar değildir. Ammâ yine şâhrâhları üzre haşeb ile mestûrlardır.

Sitâyiş i hammâm ı gâsilân: Cümle yedi aded hammâmları vardır.

....................(1.5 satır boş)....................



Der-vasf ı hammâm ı mahsûs ı a‘yân: Ve "Cümle iki yüz aded sarây hammâmları vardır", deyü a‘yân ı kibâr ı Hemedân tefâhür kisb edüp şükr i Yezdân ederler. Hakîkatü'l-hâl Hân hıyâbâ­nın­da bir hammâm ı rûşenâya girdim ki gûyâ Bitlîs Hânı hammâmıdır.

Der-medh i eşrâf [u] a‘yân: Müşerref olup cân sohbetleri etdiğimiz kibâr ı eşrâfın güzîdesi ve ebü'l-kelâmların zübdesi Hebâoğlu ve Kassaroğlu ve Genç Alî ve Mihmân Kulı ve Pîr Yâr ve Şâh Budağ bunlar kelâm ı Fârisî'de ebü'l-kelâmlardır.

Ve ulemâ-yı tabîbân ı hâzıkân: Ol kadar tabîbi yokdur. Ammâ cümleden hâzık Cân Kulı Hân ı Şîrâzî ve Yâr Alî Bedahşânî ve Hoca Nukkal Tir­mi­dî ve Hoyî Hasan Meymendî ve Çanarut Hemedânî, bunlar kârhâne sâhibleri üstâd ı kâmillerdir.

Ve cerrâhân ı kâmil fassâdân: Bu şehirden hâsıl olmuş cerrâhları yokdur. Zîrâ ol ilimde bir eb­leh kavmdirler. Hatta bir gulâmım atdan teker­lenüp sehel mecrûh olunca bir cerrâh gücile buldu­lar. Ol dahi İmâdiyye kurbünde Dühükli bir âdem idi.

Ve sulehâ-yı meşâyihân: Ancak Rûmiyyeli bir âdem var idi. Anı da Sünnîdir deyü muhabbet et­mezler idi. Ammâ Monlâ Berzencî ve Monlâ Hırâmî ve Şeyh Sorhbîdî (Hemedânl›), bunlar künc i uzletde halkdan münzevî gayrı diyârın âdemleridir.

Ve musannifîn i şâ‘irân: Şu‘arâ-yı Hemedân'ın hadd [ü] hasrı yokdur. Diyâr ı Fârisdir ammâ şu‘arâları fesâhat ve belâğat üzre kelâm ı Arabîde mâhirlerdir. Hatta Hemedân hakkında bu şi‘r den­mişdir:

Beledün ekûlû bi-fazlihî

Lâkinnehû akbahü'l-büldânı sıbyânühû

Fi'l-kubhi misle şüyûhihî

Ve şuyûhuhû fi'l-akli ve's-sıbyâni.1

Sitâyiş i kabâ-yı merdân: Cümle halkı alaca kalemkârî çıt giyüp başlarında alaca serbend ve zurzuvile kalaklı tâc ve ayaklarında keçe çakşır ve yeşil don ve alaca câme ve yeşil ve cengârî ve tu­runcî sağrı pâbuc giyerler.

Ve kabâ-yı gûnâ-gûn ı zenân: Cümle zenâ­ne­leri altun ve gümüş arakiyye ve dîbâ takiyye giyüp yüzlerinde harîr burka‘ları ve üzerlerinde beyâz Lefkûrî ve Behrâm pûrî miskâlî bez çârşef ve ızârlar bürünürler ve eylece şâhrâhlarda reftâr eder­ler.

Nâmhâ-yı emredân: Halkının ekseriyyâ isim­leri Karahân ve Karacân ve Karakulhân ve Karapîr ve Seyfedîn ve Şemseddîn ve Esmâdîn ve Hurremnây ve Sunkurkay ve Şâhlevend Kay ve Gencebây ve Elvend Ak misilli nâmları var.

Nâmhâ-yı nisvân: Ve ekseriyyâ zenânelerinin isim­leri Mercene Hanım ve Hengüle Hanım ve Şâdbâd Hanım ve Merhabâ Hanım ve Sevindik Hanım ve Gülbân Hanım ve Enzile ve Tenzile ve Gülçehre ve Melekrû ve Cândilân ve Şâhbân nâmlar havâtînleri var. [310b]

Nâmhâ-yı çâkerân: Ekseriyyâ köleleri Gürcî çâkerleridir ve isimleri böyledir, Kulı ve Yaşar ve Kendibal ve Şâhbende ve Hudâbende ve Gelgit ve Çarapar ve Alatlı ve Pervîz ve Behremân ve Yâr Alî ve Kutlu ve Kelender ve Sıyâmî misilli kullardır.

Nâmân ı cevâriyân: Câriyeleri dahi Gürcî ve Gîlân'dan gelmiş Rus ı menhûsdur kim isimleri böyledir, Şelefe ve Helece ve Gelece ve Henese ve Sevdâye ve Mehhriye ve Tâbende ve Gülçîn ve Mehçîn ve Künnese ve Emete nâmlı câriyelerdir.

Lisân ı ahâlî i Hemedân: Yaka Türkmanı lisânı üzre, "Harada idin, pes men neylerem, men diledi­gim edermen, heze nelisemen." yemînleri, "Güzelce Şâh başiyçün ve kırmızı Murtezâ Alî hakkiyçün ve Düvâzde İmâmlar ervâhiyçün", derler ve lisân ı Kürd'ü ve Ermenîce bilirler.

Ve reng i rûy ı cüvân: Cümle halkı esmerü'l-levn ve gendüm-gûn ve kadd i bâlâ ve tüvânâ âdem­leri vardır. Cümle Şî‘î ve Râfızî ve Mu‘tezilî ve Müşeb­behî ve Hurûfî mezhebinde bî-mezheb havâ­ricî tâ’ifedirler. İçlerinde Sünnîler gâyet pin­hânîlerdir kim Sünnîleri sevmezler.

Ve mahbûb u mahbûbân: Mahbûb u mah­bûbesi esmer-levn olur ammâ cümle şîvekârlardır. Zenânelerine rağbet vardır. Ammâ gulâmları pes­pâyede ibtizâl üzredir. Zîrâ kavm i Hemedân cümle muhibb i zenândır ammâ zennân u zemmâm u nemmâm değillerdir ve âlüftelerdir.

Ve hevâ-yı hûb ı câvidân: Büldânlar içre bu şehr i Hemedân'ın hevâsı bürûdet üzredir ammâ yây u pâyistânı mahalliyle olduğundan cümle ahâlîsinin merd [ü] zenânı ve pîr [ü] cüvânı ve cemî‘i devâbât u hayvânı şahm u lahm sâhibi olup ten-dürüst ünâsı ve devâbbı vardır.

Ve enhâr ı zülâl i âb ı hayvân: Bu şehrin câ­nib i garbîsinde kûh ı Elvend i serbülend vâki‘ ol­mağ­ile cümle bu şehrin uyûn ı câriyeleri ve âb ı zülâl i vâfireleri kûh ı Elvend'den tulû‘ edüp şehrin gaytân ı cinînlerin râyy edüp cümle imâretlere tevzî‘ ü taksîm olur. Ve cümle çâh ı hânedân "Do­kuz bin altmış aded çâh ı mâlarımız vardır." deyü ehl i Hemedân nakl etdiler. Sebebi aslı oldur kim hîn i muhâsarada cümle metâ‘larıyla ve ehl [ü] ıyâl­le­riyle bu çâh ı zîr i zemînlere girüp mütehassın olup bâğî vü yağî vü dağîler ile ceng ü cidâl eder­ler.

Ve ekâlîm i büldân: Be-kavl i Monlâ Âhun nakli üzre bu şehr i Hemedân on sekizinci iklîm i örfiyyenin vasatında bulunup arz ı beledi (   ) ir­tifâ‘ üzredir ve etval i nehârı (   ) sâ‘at ve derîce ve dakîka (   ). Şeb i yeldâsı kezâlik eyle vâki‘dir.

Ve tâli‘ i imâristân: Bu şehr i Hemedân ı âbâdânın esâsına bânî i binâ şürû‘ etdikde tâli‘ i imâreti burc ı hamelde vâki‘ olmuşdur kim beyt-i Mirrîh münkalib i nârîdir. Anınçün kırk elli senede bir kerre bu şehr üzre bâğîler gelüp Mirrîh sıfât kanlar dökülüp ceng ü cidâl olur.

Ve cümle deyr i ruhbân: Cümle yedi aded kenîse i kefere i Ermenîler vardır. Cümleden Enû­şir­vân'ın Behtek deyri mükellefdir. Urûm u Fireng ü Kıb­tî yokdur, ammâ Yahûdî çokdur. Hemedân cühû­du meşhûrdur. Zirâ, mısra‘

Râfızî rûz ı kıyâmet harbud-ı zîr i Yahûd.

demişler.



Ve ibret-nümâ-yı âbâdân: Ve Cemşîd i pelîd i anîd i velîd bu şehr i Hemedân'ı imâr etdikde gün başına birer tılsımât âsâr ı binâ-yı ibret-nümâ amûd­lar ihdâs edüp niçe yerde alâyimâtları pâymâl i ri­mâl olmuşdur. (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ve hubûbât ı mahsûlât: Deh gûne gendüm i elvânı var, danedâr u berrâk hıntadır ve gûnâ-gûn cevvi danedâr ü semîndir. Ve lobyası ve pirinci ve fûli ve sâ’ir hubûbâtı firâvândır. Ve nebâtât ı giyâ­hâtı ve gûnâ-gûn sebzevâtı bî-pâyândır.

Ve medh i me’kûlât: Evvelâ nânı Şeyh Safî menni ile üç men nân bir Kazbekîyedir. Kazbekî ki iki dirhem gelir mankırdır ve men ta‘bîr etdikleri iki yüz altmış dirhemdir ve üç men nân bir kazbekiyye olduğu hînde iki vukiyye ekmek bir mankıra gelir ammâ ekmeği siyâh-gûndur.

Ve beyân ı müsmirrât: Bâğvât ı hadâyikâtları firâ­vân olduğundan kırk elvân sîbi ve âlûsu ve mış­mı­şı ve âlû-yı Buhârâsı ve Gîlân emrûdu nâm em­rû­du memdûhdır. Ammâ engürü telh olur. Narı ve li­mo­nu ve turuncu ve inciri olur ammâ memdûh değildir.

Ve envâ‘ ı meşrûbât: Cümleden kûh ı El­vend'den engübînin şerbeti bir diyâr aseli şerbe­tine müşâbih değildir. Ve kıjı şerbeti ve âbşıla şerbeti ve koknar şerbeti ve gülnar şerbeti meşhûr eşribel­erdir. Ammâ bademi yokdur. Lâkin pirinç bozası çokdur.

Ve ayân ı ıt‘âm ı imârât: Cümle üç yerde dârü'z-ziyâfe imâreti var kim cümle âyende vü reven­degân müsâfirîne keşik ve herîsesi ve haşek pilavı mebzûldur. Cümleden Cihân Şâh imâreti ve Şâh Hudâbende imâreti ma‘mûr ve sayf [u] şitâ ni‘metleri dâ’imdir.

Aded i hadîka i bâğvât: Cümle kırk altı bin bâğdır. Cânib i garbîsi kûh ı Bî-sütûn dağdır ve müşebbek bostândır. Sâ’ir şehir ahâlîlerinin bâğları dahi bu Hemedân'dadır. Her bâğına âdem girse hayrân olur. Cümle dırahtları ve kasr ı Havernakları hendese üzre tarh olunmuşdur. [311a]

Der-vasf ı külliyât ı şehrengîz i Hemedân ı şehr i hûbân

Evvelâ şehr i Hemedân Irâk ı Acem'de belde i cebelden add olunur. Ya‘nî Kürdistân kûhlarının cânib i şarkîsinde vâki‘ olan şehirlerdendir ve şehr i kadîm bu Hemedân'ın cânib i şarkîsindedir ve beyne­hümâları beş merhaledir kim her merhalesi yigirmi dörder bin adımdır. Şehr i kal‘a i Kasrü'l-Lusûs ve şehr i Gazvîn ve bu şehr i Hemedân üçü birbirlerine karîb olup sac ayağı vâki‘ olmuşdur. Hâk i amber pâkleri birbirlerine müşâdır. Mâbeyn­le­rinde gayrı şehir yokdur. Ammâ kend i ma‘mûr­lar yokdur ve Hemedân şehri hâyilinde yaylağ ı kûh ı Elvend Arab u Acem'de meşhûr yaylağ ı azîmlerdir kim niçe kerre yüz bin behây­imle niçe bin kavm i Ekrâd u tâ’ife i Türkman yaylalanırlar. Hattâ şu‘arâ-yı Ekrâd:

Elvend i mâ levend i mâ

Bâdâş yâr ı ğâr ı mâ

Yek câm be-dih în bâde-râ

Ferzend i kûh-Elvend i mâ1

demişler. Nevâhîlerinde ve kûh ı Elvendî'de ve gayrı püştelerde kal‘a-misâl gâr ı azîmler var kim her bâr He­medân'a bir yağî gelse cümle ehl i Hemedân bu kehf­lerde cây ı emân bulurlar ve bu mahalle Zâlim Alî Sahrâsı bir merhale yerdir ve gâyet âbâdândır. Şi‘r:



Sehend Sâve Lân kûh ı Elvend

Her şey şükûh künend pîş-i Hudâvend

{Sehend Sâve Lân tu lâf me-zen

Hezârân çeşme dâred kûh ı Elvend}2

Der-fasl ı fütûhât ı şehr i Hemedân ı kadîm

Evvelâ ba‘de hicreti'n-Nebeviyye sene 28 târî­hin­de Hazret i Ömer hilâfetinde bu kal‘a i He­me­dân'ı ashâb ı güzînden Hazret i Sâriyetü'l-cebel dest i Havâric'den darb ı kahr ile feth et­mişdir.

Yine melâhide istîlâ edüp sene 244 târîhinde Hârûnu'r-Reşîd feth etmişdir. Hulâsa i kelâm niçe bir derd [ü] belâdan girüde kalmış bir şehr i Hemedân'dır.

Âhir sene 940 târîhinde Süleymân Hân asrında Koca İbrâhîm Paşa emân ile feth edüp miftâhların Süleymân Hân'a îsâl eyleyüp eyâlet i Hemedân mîr i mîrânlığ ı Âl i Osmân oldu.

Yine şâh ı Acem istîlâ edüp sene 995 târîhinde Murâd Hân ı Sâlis vüzerâlarından Cığaloğlu Sinân Paşa Bağdâd ı behişt-âbâddan deryâ-misâl asker ile Hemedân üzre gelirken Şâh Abbâs ı Evvel haber alup Kürdistân hâkimi Şâhverdi Hân bir mürtedd i benâm şâha henüz kul olup şâhdan tâc geymiş idi. Şâh ı gümrâh Şâhverdi Hân'a istimâletler verüp vezîri pâyesinde edüp başına ablak ı şâhî ve keme­rine bir murassa‘ şemşîr i pâdişâhî bend kılup ve Korkmaz Hân'ı ve birkaç dilâver sultânları kırk bin "Benem, diğer nîst" diyen güzîde askere bu hânları ve sultânları başbuğ edüp asker i İslâm üzre gön­derüp şehr i Hemedân kurbünde kûh ı bülendler içre cüyûş ı bed-ma‘âş ı evbâş kemîngâhlarda hâmûş-bâş olup yatırlar. Çûn asker i İslâm zîr i Hemedân'a meks i hıyâm edüp ota otluğa giden huddâmândan niçe kimesneler giriftâr ı bend i belâ olurlar. Hemân Serdâr Sinân Paşa sinânın destine alup niçe beğleri ve beğlerbeğileri cânib i erba‘aya karavullar ve çarhalar ta‘yîn edüp Alî Fakı nâm bir paşayı ve Deli Dızman Beğ'i çarhacı ta‘yîn edüp der-ân Kızılbaş ı kallâş bu iki dilîrin üstüne düşüp ceng kızışup ikisi de şehîd olup beri tarafdan hemân asker i İslâm Kızılbaş üzre "Allah" deyüp hücûm edince mukaddemâ kemîngâhlarda pinhân olan Sorserânlar dahi pocalardan çıkup "Şâh, şâh!" diyerek Hemedân sahrâsında deryâ-misâl iki ceyş i azîm birbirlerine karılup katılup bir ceng i sultânî ve neberd i İrânî olur kim yedi sâ‘atde kanlar dem-nühûr-vâr cereyân eder. Görseler kim Nihâvend tarafında yeşil alemler ile bir asker gelüp Âl i Osmân askeri içine girerler.

Biri eydür: "Sultânım, siz ne mene askersiz kim sizlerde aslâ kelimât yokdur ve atlarınızda süheyl yokdur." dedikde ol cân eydür:

"Biz Nihâvend gazâsında şehîd olan ervâh ı ashâb ı güzîniz." dedikde hemân asker i İslâm bir hücûm dahi edüp aç kurd gibi Kızılbaş askerine girüp ân ı sâ‘atde kırk bin güzîde süvâr ı Kızılbaş'ın başları tenlerinden tıraş olup Kızılbaş'ın serdâr ı mur­dârı olan Korkmaz Hân'ı kayd ü bend ile huzûr ı ser­dâra getirirler ammâ şâh vezîri hân firâr ı Keh­revân eder. Bakıyyetü's-seyf olanlar kûh ı bülend­lere giderler.

Hamd i Hudâ bu gazâ-yı (...) sene 995 ıyd ı ad­hâsı gününde olup kurbân kanları yerine Kızılbaş kanları cereyân edüp mansûr u muzaffer kal‘a i Hemedân altına serdâr ı hümâm gelince ahâlî i şehr i Hemedân "Amân amân ey güzîde i Âl i Osmân!" deyü kal‘anın miftâhların Cığaloğlu Sinân Paşa'ya bâ sulh teslîm edüp kal‘a i Hemedân eyâlet olup Âl i Osmân mutasarrıf oldu.

Ba‘dehû sene 1032 hilâfet i Mustafâ Hân'da [311b] Şâh ı Acem Hemedân ve Dergezîn ve Kum [ve] Kâşân'a istîlâ edüp mutasarrıf iken ol sene i nâmübârekde Bağdâd ı Irâk'a dahi mâlik oldular. Çünki sene 1033 târîhinde cülûs ı Sultân Murâd olup {sene 1035} Bağdâd üzre Hâfız Ahmed Paşa'yı serdâr ı mu‘azzam edüp yedi ay {Bağdâd'ı} muhâsara edüp Şâh ı Acem imdâd ı Bağdâd'a gelince Hâfız Ahmed Paşa Bağdâd ile şâh ı Acem mâbeyninde kalup zahîre dahi kalmayup bi'z-zarûrî asker i İslâm yek-dil [ü] yek-cihet olup şâh askeri üzre yürüdüler. Ammâ ne şâh bunlara geldi ve ne Osmânlı anlara vardı. Âhir yine meterislerine girdiler kim derûn ı Bağdâd'dan "Kızılbaş meterisi basmaya!" deyü meterise girdiler.

Âl i Osmân Şâh ile ve kal‘a i Bağdâd ile ceng etmeden ve zahîre kılletinden ve şiddet i hârdan ve cebehânesizlikden bî-tâb u tüvân kalup kâmil bu minvâl üzre dokuz ay bu Bağdâd'ı muhâsara etdiler ve niçe bin âlâm ı şedâyid çekdiler.

Âhirü'l-emr tarafeynden şâh dahi sulha rağbet edüp tarafeynden elçiler varup gelüp bâ-sulh Âl i Osmân cümle asker i İslâm Diyârbekir'e gelüp Hâfız Ahmed Paşa hâ’ib {ü hâsir bî-feth geldikde} mühürden ma‘zûl olup def‘a i sânîde sene 1036 târîhinde Halîl Paşa sadrıa‘zam oldu ve Dişlen Hüseyin Paşa Abaza Paşa üzre serdâr olup Abaza Paşa Hüseyin Paşa'yı âl ile şehîd etdi. Ba‘dehû Hüsrev Paşa sene 1038 târîhinde Abaza Paşa üzre serdâr olup Abaza'dan Erzurûm'u ve Acem'den Ahıçka'yı ve Kars'ı feth edüp Hemedân ve Dergezîn ve Nihâvend ve Bağdâd hânlarına "Hâzır-bâş olun." deyü haber gönderüp Abaza Paşa'yı kayd ü bend ile Sultân Murâd'a getirüp Murâd Hân Abaza Paşa'yı âzâd edüp Bosna serhaddin ihsân etdi.

Ba‘dehû sene 1039 târîhinde Vezîria‘zam Hüsrev Paşa evvel-bahâr ı Hârezmşâh'da Bağdâd ı behişt-âbâd üzre serdâr ı mu‘azzam olup kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâhil ederek Diyârbekir'e an­dan yigirmi menzilde Musul'a vâsıl {olup} Şattu'l-Arab deryâ gibi olduğun görünce "Bu kadar deryâ-misâl asker ile hebâ yire meks etmek olmaz." deyü Musul altından asker i kerrâr ile her cânibe akınlar fermân edüp guzât ı müslimîn mâl ı ganâ’imle muğtenim olup iki günde kal‘a i Hemedân'a gelüp fakîr Hemedân'ın şehrini ve etrâf ı eknâf ı kendini ve cevânib i erba‘asını gâret ü hasâret ederler. Ol şehr i müzeyyenenin ol bî-bedel hânedânların ve bâğ u besâtîn ü kâşânelerin ve niçe bin bâğ ı İremlerinde ve nigârhâne i çîn-misâl kasr ı Haver­nak­ların ve her bâğ ı cinânda müte‘addid kasr ı zîbâların ve niçe yüz hânedân ı musanna‘ sarâyların ve fıskiyye vü havz ve şadırvânların ve tarz ı Horasân üzre kâh ve nişîmen ve kâl‘aların asker i İslâm eyle harâb u yebâb ederler kim gûyâ kân ı bum ı gurâb olur.

Bu hâli derûn ı kal‘a i Hemedân'da mütahassın olan Kızılbaş ı kallâşlar görüp "Amân ey güzîde i Âl i Osmân!" deyü kal‘anın miftâhların Hüsrev Paşa'ya sene 1039 târîhinde teslîm edüp niçe yüz yük mâl ı ganâ’imlerin alup kal‘a i İmâdiyye hâki­mi­nin karındaşı Zeynel Beğ'i muhâfazacı ta‘yîn edüp hâkim nasb etmeden azm i Bağdâd etdüği dahi inşâallahu Ta‘âlâ mahalliyle ol dahi tahrîr olunur. {Ammâ ol harâb-âbâddan berü şimdi Heme­dân eyle âbâdân olmuşdur kim gûyâ nısf ı ci­hândır}.

Evsâf ı ziyâretgâh ı şehr i Hemedân

Hazret i Ömer hilâfetinde Hazret i Sâriye feth etdikde iki binden mütecâviz sahâbe i kirâmdan ve Muhâcirîn [ü] Ensâr'dan ve Erbâb ı Soffa'dan kimesneler medfûndur kim hâlâ seng i mezârlarıyla ma‘lûmdur. Evvelâ; Hazret i Ca‘fer i Ensârî ve Halîl ibn Şâ‘ir Hassan ve Nâsıruddîn ibn Eyyûb ı Suhyânî ve Şehâb ibn Zünnûn ı Mısrî. Ulemâ-yı Acem'den musannifîn u mü’ellifîn niçe yüz bin kimesneler medfûndur, kankı biri tahrîr oluna!" Ve çay kenârında sene 995 târîhinde Cığaloğlu cenginde şehîd olan Alî Fakı Paşa ve Deli Dızman Beğ ve Sıyâmî Paşa mezârları hâlâ ma‘lûmdur. Andan cânib i kıbleye 7 sâatde,



Menzil i kend i azîm Âvîh: Dergezîn hâkinde üç bin hâne i İrem'li ve çârsû-yı keremli ve mü­te‘ad­did câmi‘ ve hân u hammâmlı bender i şehr-mi­sâl bir kenddir ve daroğalıkdır. Ekseriyyâ halkı cüllahdır ve bâğbândır. Ve mahbûbân ı Âvîh meş­hûr ı cihândır ve ni‘metleri ve meyvesi firâvân­dır. Andan yine kıbleye niçe âbâdân kurâları iki günde geçüp,

Evsâf ı kal‘a i Kirmânşâhî: Sene 915 târîhinde Şâh İsmâ‘îl binâ eylediğinden Kirmân-ı Şâhî derler. Hemedân hâkinde bir vâsi‘ sahrâda kerpiç binâ bir hisâr ı ra‘nâdır ve şekl i muhammes binâ olunup iki dervezesi ve bin nökeri var ve başka sultânlıkdır. Hâlâ şâh vezîri Şeyh Alî Hân ı Lurî hükmünde olup vekîli sultândır. Bu şehir aslında Luristân hudâdunda şehr i mu‘azzamdır. Ve cemî‘i imâreti ve bâğ u bâğçesi müzeyyendir. Ve bu şehir kûh ı Bî-sütûn'a ve şehr i Hemedân u Dergezîn'e ve Kazvîn'e birer menzil karîb şehirdir. [312a] Andan bu kerre cânib i şarka 9 sâ‘at gidüp,

Menzil i Dergezîn Boğazı: Allahümme âfinâ iki cânibi teng ü târ yalçın kaya-yı kûhsârdır kim mîl minâre-vâr kayalarında cemî‘i ukâb u şahin ve zağanos ve balaban ve kerkes kuşları âşiyân et­mişdir. Ve bu kayalarda gâr ı azîm ve perkâr ı kadîm ve kehf i elîmler var kim gûyâ kal‘a i Van mağaralarıdır. Hatta sene 1039 târîhinde Serdâr ı mu‘azzam Hüsrev Paşa bu mahalden ubûr ederken mezkûr mağaralara niçe bin Kızılbaş ı kallâş ı ser-tıraş mâllarıyla mağaralara mutahassın olup asker i İslâm ganîme içün mağaralara girişüp Kızılbaş ı bed-ma‘âş ile uruşup hayli ceng i savaş esnâsında niçe bin aded nîk-nâm guzât ı müslimîn câm ı şe­hâdetden şehd [ü] şerbet i hayât ı ebedî nûş edüp gam ı dünyâyı ferâmûş ederler. Hâlâ ol Dergezîn Boğazı'nda cümle şühedâyı Acem şâhrâhın tarafey­nine tertîb üzre defn etmişler kim Âl i Osmân'a tenbîh i tâm ı bed-nâm ola. Andan (   ) sâ‘atde,

Evsâf ı kevnigîn, şehr i güzîn, kal‘a i metîn, sûr ı kavî Dergezîn, huld ı berrîn, cây ı emîn

İbtidâ bânîsi Yezdecürd Şâh'dır. Vech i tesmiyyesi oldur kim bu diyâr ı Irâk'ı Arab u Kürd ve Moğol kavimlerinden halâs içün Yezdecürd Şâh mezkûr boğazın ağzıdır polad ı Nahşevânî'den bir der i azîm edüp her gice derbânlar mezkûr deri derbend ederler. Ba‘dehû bu kal‘ayı inşâ edüp nâmına Der-i güzîn, ya‘nî Güzîde Kapu kal‘ası de­mekdir. Sebeb i tesmiyyesi oldur. Hâlâ güzînden galat kâf ı şikâfın fethiyle Dergezîn derler. Hâk i Irâk ı Acem'de Dergezîn Boğazı'nın cânib i şarkîsinde Hemedân sahrâsına nâzır bir vâdîde bir püşte i pest üzre şekl i muhammes kârgîr cibis kireç ile mebnî bir kal‘a i kavîdir kim her seng i hârâsı tabl ı Sıfahân ve kös i Bağdâd ı hâkâniyân kadar vardır. Ammâ kal‘a i Hemedân'dan asğardır. Cirmi beş bin adımdır ve cümle kırk beş kulle i hasîne­lerdir. Ve cümle üç aded dervezeleri var; Hemedân kapusu ve Musul kapusu ve Bağdâd kapusu var ve dâ’iren-mâdâr etrâfında handakı var. Ve câmi‘leri var ammâ hân u hammâm ve çârsû-yı bâzârı taşradadır. Ve derûn ı kal‘ada ne mikdâr hâne idüğü ma‘lûmum değildir. Ancak,

Hâkimân ı Dergezîn'i beyân idelim

Şâh Tahmasb zamânında sultânlık imiş. Ba‘dehû sene 1048 târîhinde Sultân Murâd'a Bağ­dâd'ı veren Şâh Safî Hemedân ve Dergezîn ve Erde­bil ve Gazvîn dest i Acem'de kaldığına şükrâne bu kal‘a i Dergezîn'in kadr [ü] kıymetin bilüp hân­lık eder. Bağdâd'dan Murâd Hân'a emân ile çıkan Halef Hân'ın bürâder i cân-berâber i kihterine Şâh Safî Dergezîn hânlığın vermiş. Bir kırçıl tülüngî Kızılbaş sıfat idi. Ammâ "Vallah u Billah Kırmızı Murtezâ Alî hakkı men Sünnîyem" deyü yemîn ed­erdi. Üç bin askere mâlikdir ve bin aded kal‘a nök­eri ve dizçö­ken akası ve kelenteri ve daroğası ve münşîsi ve yasa­vul akası ve korucubaşısı ve kadısı ve hâce i İs­lâm'ı ve eşrâf ı şürefâsı vardır. Ve kal‘asında miyâne topçağızları ve kifâyet mikdârı cebehânesi vardır.

Eşkâl ı rabât ı bîrûn

Cânib i erba‘ası ka‘r ı zemîne ermiş handaklı bir varoş ı azîmdir. Kelenter Karçığa Ağa'nın nakli üzre "Yedi bin hâne ve yedi câmi‘ ve beş medrese ve on mekteb ve yedi hân ve çâr hammâm ve yedi bin çârbâğ u bostân ve altı yüz dükkân ı şâhân vardır." dedi. Ammâ çârsû-yı şâhîsinin tertîbine ve kahvehâne ve Selmânî berber dükkânlarının şîrîn­liğine aşk olsun.

Ve âb [u] hevâsının letâfetinden mahbûb u mahbûbânının nâzenînleri üzerine müşk i Hoten ol­sun. Cümle hânedânlarında ve bâğ u bâğçe ve kasr ı müzeyyenler ile ârâste ve sâkıye ü havz u fevvâreler ile pîrâste olmuş şehr i Dergezîn i güzîndir.

Ve şehrin zemîni bir vâsi‘atü'l-aktâr ve rahîsatü'l-eş‘ar bir diyâr ı deyyârdır kim deyyâr bir merd i âferîde hubûbât u nebâtât makûlesine muhtâc değillerdir. Cümle halkı dihkânîler olduk­larından kendileri gendümlerin zirâ‘at edüp kût edinirler. Hattâ bir kilesinden seksen kile gendüm ü cevv hâsıl olur. Fezâlarında cümle buk‘aları hûb ve hâk i amber pâki beyne'l-emredân merğûb ve mezra‘aları firâvân ve hâmûnlarında enhârları revân şehr i âbâdândır. Kendleri ma‘mûr ve cümle halkı mesrûr, gûnâ-gûn ni‘metleri vâfir ve hayrât [u] berekâtları mütekâsir şehr i kebîrdir. Ammâ za­mân ı kadîmde bir kend i asğar imiş. Yezdecürd Şâh imâr etdikden sonra sene erba‘în seb‘a mie târîhinde adâlet i şâhânlar ile bu aşağı varoş imâr olmuşdur. Tâli‘ i imâreti burc ı sünbülede vâki‘ [312b] olup beyti Utarid i türâbîdır. Anınçün türâb ı pâkinde bir sünbüleden yüz dane i gendüm hâsıl olur. Ve ekâlîm i örfiyyenin on dokuzuncu hissesinde bulunmuşdur.

Arz ı beledi (   ) ve tûl ı nehârı (   ) sâ‘at (   ) ve derice ve (   ) dakîkada bulunmuşdur. Ve şeb i yeldâsı kezâlik eyledir. Ekseriyyâ halkı ilm i us­turlâba ve ilm i hisâba mukayyiddir, Aristo âdem­leri vardır. Ammâ cümlesi Şî‘î mezheblerdir. Bu şehrin bâğ u bâğçelerinde üç gün ayş [u] nûş ve zevk u safâlar eyledik kim her demimiz dem i İsî olup her meclisimiz Hüseyin-i Baykara meclisleri olup cân u cihân sohbetleri etmişiz, ammâ yârân ı bâ-safâya hafî olmaya kim Kızılbaş ı bed-ma‘âş diyârı olmağile ayş [u] ışret etdik dediğimizden bir nakş ı gayr anlanmaya.

Allahu Ta‘âlâ âlimu's-sırrı ve'l-hafiyyâtdır kim bu hakîr i pür-taksîr bu âna dek Arab u Acem'de ve yedi sene kralların papinte hatlarıyla kâfiristânda beş on hizmetkârlarımla ve küheylân atlarımla bu kadar sene seyâhat etdiğim memâlik i mahrûselerde bu kadar krallar huzûrunda ve bu Acem hânları pîşinde Vallahi ve Billahi ve Tallahi bir katre şarâb ve arak nûş etmek müyesser olmamışdır. Hattâ Âl i Osmân diyârında cemî‘i a‘yân ı meclisde kahve ve tütün mubâh iken Vallahi'l-azîm anları nûş etmek müyesser olmamışdır. Hamd i Hudâ âlem i sabâve­timden beri Cenâb ı Bârî böyle ârî halk edüp yârî kıldı kim selîkam cânib i seyâhate düşürüp geşt [ü] güzâr ı cihân etmedeyim. Hemân Hudâ-yı Lem-yezel sıhhat vire.

Ezîn-cânib mezkûr Dergezîn şehri içre seyr i safâlar ederken sene 1066 Muharrem'inin on ikinci günü yevm i âşûrada bulunup Dergezîn hânı kadâğalar etdirüp münâdîler nidâ edüp ta‘âm ı âşûra cem‘iyyeti oldu.

Der-beyân ı rûz ı nevrûz ı âşûra ve hânde i maktel i Hüseyin;

Çünki mâh ı mezbûrun düvâzde günü olup Dergezîn hânı bir gün mukaddem Dergezîn şehri hâricinde Şâh Hıyâbânı kurbâğı kurâsında niçe yüz çetr i mülemma‘ların ve serâperde ve nâmûsiyye ve otak ı zer-tâkların kurup cemî‘i şehrin a‘yân [u] kibârları dahi hayme vü hargâh ve bâr ı büngâhların nasb ı hıyâm edüp Şâ‘ir Hayyâm-vâr herkes haymelerinde maksûd u merâmları üzre meks edüp ol fezâ-yı hâmûn ı Dergezîn çetr i gûnâ-gûnlar ile gûyâ lâlezâr oldu. Ve cümle şehrin aşbâzları dâ­men-dermiyân edüp âşûralar ve niçe gûne çâşt ı mümessekler pûhte etmeğe başladılar. Beri tarafda hân dahi kerr ü ferr ü dârât u ihtişâmıyla ve cümle nöker i çamapurıyla alây ederek kös ü nefîr ve ker­renây u surnâ ve nakkârelerin çalarak gelüp serâperdesinde karâr etdikde cümle erbâb ı kibâr ı güzîn i şehr i Dergezîn hânın otağasına cümle Şî‘î vü Râfızî ve Sebbâb u Teberrâ‘î ü Tülüngî ve Cevellâkî vü Kalenderî ve Melâhide ve Havâricân cümle kat-ender-kat cem‘ olup serâperde i hân içre çıt-a-çıt zânû-be-zânû olup oturdular ve Makteli'l-Hüseyin dinlemeğe sâmi‘înden oldular. Ba‘dehû meydân ı muhabbete çârpâlı bir kürsî i sadefkârî getirüp pencgâh kademe bir nerdübân kodular.

Andan serâperde ardından başı zurzuvîli kebîr har kulaklı ve şütür-leb dudaklı ve pâları dolaklı ve gözü sürmeli ve rîş-i şevâribden müberrâ çâr-darb u kubh-manzaralı müstekreh çehreli şeyh nâmıyla bir bednâm ı hümâm râygân olunca cümle pîr ü cüvân ayağa kalkup şeyhe selâm verdiler. Ve şeyh selâm alup kürsiye urûc edüp ibtidâ bir Fâtiha ve şâh ı bedhâha {ve bed-câha} ve sâ’ir huzzâr ı meclis-ârâ küstâha hayr du‘â edüp Şâ‘ir Fuzûlî i Bağdâdî'nın te'lîfât ı nâ-pesendîdesinden Makteli'l-Hüseyin nâm elfâz ı türrehât ı pür-hatâsın kırâat etmeğe başladıkda hâdise i Kûfe'de şehîdân ı Deşt i Kerbelâ mahalline geldikde kimde cân kaldı. Bu asker i Acem içre bir gırîv ü feryâd kopdu kim gûyâ rûz ı mahşer oldu. Ve cümle "Vâ yâr ı gâr ı Şâh Hüseyn ve ey mücâhidân ı Bedr [u] Huneyn ve refîkân ı ceddi'l-Haseneyn" deyü bükâ edüp gûyâ her birin sar‘a dutardı.

Bu mahalde yedi sekiz yüz aded Selmânî berberler ellerinde mûslarıyla gezmeğe başladılar ve niçe Selmânîlerin ellerinde humurde şem‘ i aseller yan­mış ve destlerinde pembeli fetileler yanmış âmâ­de gezerlerdi. Bu kerre cemî‘i huzzâr ı meclisler dahi kimi ser-bürehne ve kimi sîne-çâk u kimi bâzû-yı pâk küşâde edüp "Yâ Alî ve yâ Hüseyin!" deyü vecde gelüp çeşmleri tâs ı pür-hûna dönüp hâzır-bâş oldular.

Hân eydür: "Ey Evliyâ akam! Kalk gör kim ne temâşâ idesin!" dedikde hakîr örü turup temâşâya âmâde oldum. Çünki şeyh kürsî üzre Makteli'l-Hüseyin'in şehîd olduğu mahalle gelince kürsînin ardında perde küşâde olup bir âdem bir yeşil imâmeli [313a] İmâm Hüseyin eşkâlin vücûdıyla çıkardıkda cümle halk gördüler kim sûret i İmâm Hüseyin'in gerdeninden kanlar akup ser i sa‘âdeti ger­deninden cüdâ durup bir san‘at ile hûn ı Hüseyin fevvâre-vâr pertâb ederek bu sûret i Hüse­yin ile evlâd u ensâb ı Hüseyin ve şehîdân ı deş­teyn i Kerbelâ-yı Hüseyin meydân ı muhabbete gelince el-azametullah cümle muhibb i hânedân ı Ehl i Beyt feryâd u figân ve "Âh Hüseyin, Şâh Hüseyin." deyüp sînelerin ve bâzûların Selmânîlere dutup Selmânîler de bunlara Kassâb-ı Cömert köçe­ği gibi bâzûlarına ve sînelerine usturalar urup şerha şerha sînelerin sırım sırım edüp aşk ı Hüseyin içün kanların revân ederdi. Ve ba‘zı üstâd ı Selmânîler niçe bin kimesnenin serlerine aşk ı hüseyin deyü fetileler ile dâğlar yakardı. Ve niçe yüz âdem kanın akıtmak içün Hazret i Risâlet'in Uhud gazâsında şehîd olan dendân ı şerîfiyçün niçeler sinnin çıkarup "Aşk ı Muhammedi'd-dâd." der di.

Netîce i kelâm ol gün yevm i âşûrada fezâ-yı Der­gezîn hûn ı insân ile rengîn olup zemîn i Der­gezîn lâle reng olurdu. Ve cemî‘i âşıkân ı sâdıkânın dâğları üzre dâğ dâğ oldu. Ve her birinin sîne ve bâzûlarından ahmergûn hûnlar revân oldu. Ve bu hay hûdan sonra cümle muhibbân ı dûstân kanların revân ederek bir tevhîd i sultânî etmişlerdir kim cümlesi mest [ü] hayrân oldu. Ba‘de't-tevhîd mey­dân ı muhabbete deste-hânlar gelüp niçe bin sahûn mümessek âşûralar ve ta‘âm ı hûşek pilav u muza‘fer pilav ı dûzde büryânlar geldiler ve cümle mahlûk ı Hudâ tenâvül etdiler. Ve bu sahrâda ol gün niçe bin yerde âşûra ve sâ’ir ni‘met i nefîseler tenâvül olunup ba‘de'l-asr şehr i Dergezîn'e git­diler. Bu dahi bir gûne bir mesîregâh idi kim vâ­cibü's-seyrdir.

Der-beyân ı tetimme i şehrengîz i Dergezîn

Evvelâ bu şehrin kavunu Diyârbekir ve Beğbâzârı ve Bühtân kavunundan lezîz ü âbdâr u hoş-hordur ve gâyet uzun ve iri olur.

....................(3 satır boş)....................


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin