Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


İbret-nümâ-yı cisr i Şattu'l-Arab



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə44/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   74

İbret-nümâ-yı cisr i Şattu'l-Arab: Kal‘a i Bağdâd'ın cânib i kıbleye nâzır olan Cisir kapusun­dan karşu Kuşlar kal‘asına varınca nehr i Dicle üzre cümle kırk beş aded tombaz kemerleri üzre bir vâ­cibü's-seyr cisr i azîmdir. Karşu Mekke hâkinde cisir başında Kuşlar kal‘asıdır. Bu cisr i haşebin Bağdâd'dan Kuşlar kal‘asına gelince kâmil (   ) adımdır ve üç araba yürür enlidir. İşte nehr i azîm i Şatt'ın dahi eni (   ) adım olmuş olur. Ve bu cisre Şatt içre bendler ve sepetlerle taşlar bırağup yaban asması ile ve demir {zencîrlerle} gemileri bâğlayup cisir ber-karâr olur. Ve bu cisre Diyârbekir'den ve Hasankeyfâ'dan ve Musul ve Cezîre'den bir kelek gemisi gelse cisir üzre cessârlar cisrin üç dört gemisin kapu gibi açup kelek gemileri geçüp güm­rük önüne yanaşup yine cisrin kapusun sedd eder­ler. Ba‘dehû cemî‘i âyende vü revende ubûr eder­ler. [343a] Ve cemî‘i dilberân ı Bağdâd kendülerin bu cisir üzre Şatt'a ilkâ ederler. Bağdâd'ın bir mesîregâhı dahi bu cisir başlarıdır. Kahvehâneler ve Mevlevîhâneler ile ârâste ve memerr i nâs ile pîrâste olmuş bir cisr i ibret-nümâdır. Cümle masrafı mîrî­dendir. Cisir başında pâsbânlar âyende vü revende yüklerden bâc ı öşr i sultânî alup cisrin merem­mâtına ve gayrı kal‘a mühimmâtına {2.000 gu­ruş}masrûf olunur ve's-selâm.

İbret-nümâ-yı diğer: Bu hâk i medâyinde bir ibret-nümâ-yı azîm dahi ol idi kim bu cisir başından tâ Ka‘be i şerîfe on menzilde varınca Hârûnu'r-Reşîd hâtûnu Zübeyde Hanım bir dîvâr inşâ etmişdi kim a‘mâlar dîvâra yapışarak Ka‘be'ye gideler. Hâlâ harâb olup niçe yerlerde birer ikişer konak menzilde zâhir ü bâhir olduğu bâlâda mastûrdur.

İbret-nümâ-yı mutalsam ı garîb: Kuşlar kal‘ası mezkûr cisir başında Şeddâdî tula bina çâr-kûşe bir kal‘a i ra‘nâdır. Bânîsi (   ) (   ) kapusu var. Cisir başındaki kapusu cânib i şarka mekşûf­dur. Ve handakı (   ) (   ) ve başka dizdârı ve (   ) aded neferâtları ve kifâyet mikdârı cebehânesi topları vardır. Derûn ı sûrda bir câmi‘i ve gendüm anbârı ve yüz aded mikdârı hâneleri vardır ammâ gayrı imâreti taşradadır.

....................(2.5 satır boş)....................

Ve tekye i Bektaşî ve Şatt kenârında tekye i Hazret i Hızır (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ).

Mutalsam ı kehene i kadîm: Kuşlar kal‘ası nâmıyla meşhûr ı âfâk olmanın aslı oldur kim za­mân ı cehâletde bu Kuşlar kal‘ası zemîninde bir râhib var idi. Bu kal‘a zemîninde bir deyr kehenesi var idi. Ol papas gâyet kehene idi. Ol deyrde bir kulle i bâlâ inşâ edüp kullede niçe bin güvercin murgu besleyüp bu rûy ı arzın ekâlîm i seb‘asında olan bıtrîk ü kıssîs ü râhiblere ahvâl i Irâk ı Medâyin'i yazup bir kebûterin boğazına ol varağı bir mutalsam ile geçirüp murâd [u] merâmı olan diyâra ol murg ı zeyrek pervâz urup papasın dostu hânesine varup gelen habere göre haberler ve gayrı havâdisâtlar yazup yine vefk ile ol murgun boğazına asup berk i hâtif gibi ol murg yine gelirdi. Ol papasın dâ’imâ kârı bu idi.

Ba‘dehû leyle i Mevlûd ı Nebî'de Tâk i Kisrâ ile ol deyr münhedim olup hâlâ eser i binâlarına deyr i hümâm derler ve ol isim ile müsemmâ olup Kuşlar kal‘ası derler. Ve hâlâ Bağdâd'ı güvercinler andan kalup Rûm u Arab u Acem'de meşhûr ı âfâk Bağdâdî güvercindir ve hâlâ ahâlî i Bağdâd besleyüp bir eşin Şâm'a ve Haleb'e ve Mısır'a ve Hind ü Sind'e götürüp anda kanadına Hıtâyî kâğızla rakîk hatlar yazup hapisden âzâd edüp Hindis­tân'dan ve Mısr u Yemen ü Aden'den bir ânda gelir murg ı zeyrek kebûterler vardır. Ekseriyyâ Bağ­dâd'ın tüccârları besler ve her bâr birbirlerine kafes kafes güvercinler gönderüp vakt i hâcetde birer birer rehâ edüp elbette ol murg ı Bağdâdî âşiyânına gelmeyince olmazdır. Tüccâr mâbeyninde birkaç kerre Hind ü Sind ve Yemen'e varmış ve gelmiş hümâmı beş yüz guruşa aldıkları çokdur. Ve bu ahvâl i hümâm ahâlî i Mısır bâzergânları da gâyet çok besleyüp Reşîd'e ve Dimyât'a ve İskenderiyye ve Cezâyir ve Tunus ve Fes u Merânkus'a ve beri tarafda bender i Yenbû‘ ve bender i Cidde ve Mekke ve Yemen'e dâ’imâ berren ve bahren Bağ­dâdî ve Mısırî güvercinler göndermededirlerdir ve yine gelmededirlerdir. Hakîr i pür-taksîr Mısır'da ve Reşîd ve Dimyât'da iken bir kaçına ıttılâ‘ hâsıl etdim. Bu murg ile her diyâra mektûb göndermek Bağdâd'daki Kuşlar kal‘ası ruhbânından kalmışdır ve's-selâm. Andan,



İbret-nümâ-yı diğer i musanna‘: Bu şehr i Bağdâd'da gâyet şiddet i hâr üzre olduğundan nehr i Şattu'l-Arab hammâm [343b] suyu gibi cereyân eder. Bağdâd'ın sâhib i tab‘ olan kimes­neleri bu kumkumanın ağzını berkidüp kapağına bir ip ve kumkumanın boğazına bir ip bâğlayup bir taş dahi bâğlayup kumkumayı Şatt'a atup ka‘rına inince mezkûr kumkumanın kapağına bâğlı ipi çeküp içine Şatt dibinden buz pâresi gibi âb ı hayât su dolup taşra çekerler ve nûş ederler. Ammâ gûyâ buz pâresi komuşlardır. Hakkâ ki Şatt'ın dibi gâyet sovukdur. Ammâ bir kulaç kadar suyu germâ ve bî-sermâdır. Ve Bağdâd'ın önünde Şatt'ın ka‘rı yigirmi ve on beş ve on yedi zirâ‘dır ammâ aşağılarda deryâ olur.

İbret-nümâ-yı âhar: Barûdhâne çarhı

....................(7 satır boş)....................

Evsâf ı kal‘a i serrâc ı vehhâc ı İmâm ı A‘zam ı Kûfî

Sene 941 târîhinde bizzât Sultân Süleymân Hân aleyhi'r-rahmeti ve'r-rıdvân hazretlerinin binâ-yı müteberrikesidir. Hattâ mukaddemâ Kızılbaş Bağ­dâd'a istîlâ etmezden mukaddem kal‘a i Bağdâd Sünnniyândan Uzun Hasan ı Bayındırî destinde iken ol asırda İmâm ı A‘zam'ın bir Sünnî türbedârının vâkı‘asına İmâm ı hümâm girüp "Benim kabrim üzre sandûkamı filân mahaldeki mezâra koy kim anda azâb ı nâra müstahak bir kefere medfûndur" dedikde türbedâr hâbdan bîdâr olup İmâmın ta‘lîmi gibi eder. Meğer ol asırda İmâmın kabr i münev­ve­re­sinde kıbâb u hübâb u tekellüfden bir şey yok imiş. Ancak kendüleri el-Melikü'l-Mansûr ı Dev­vâ­nıkî nâm pâdişâhın mahpeshânesinde hasta iken vasiyyet edüp kazâ kabûl etmediğiyçün hapisde {80 yaşında} merhûm olup halîfeleri kendüyi sünnet üzre defn ederler.

Ba‘dehû selâtînin bir Sünnîsi, üzerine bir sandûka eder. Türbedâr ı mezkûr da İmâmın ta‘lîm i rü’yâsı üzre sandûka i mezkûru keferenin üzerine koyup az zamânda Şâh İsmâ‘îl Bağdâd'a istîlâ edüp "Bu İmâm ne belâ-yı benâm ı hümâmdır?" deyü der-ceng i evvel İmâmın kabri olmayup kabridir dediği yire gelüp mezkûr sandûkayı kırup ve kabri açup bir cesed i mülevves bulup âteşe yakup İmâmı göyündürdüm zu‘munda olup seg ber-sahrâ gider. Âhir Süleymân Hân Bağdâd üzre gelirken bir çavuş İmâm ı hümâm içün bir vâkı‘a görüp ba‘de'l-feth İmâmın kabr i kadîmîsin Taşkın Hoca nâm müsinn i benâm bir Sünnî-yi hümâm bilirmiş. Ol kişi zemîn i İmâmı gösterüp kazarlar. Hakîkatü'l-hâl esâs ı kadîmeler zuhûr ederken bir taş ı kebîr çıkar ve ol taşı kaldırırlar. Bir râyiha i amber ü hâm ve ûd u aselbend ve ıtr ı Şâm râyihası çıkar kim cümle halkın dimâğları mu‘attar olur.

Hemân Süleymân Hân ol seng i azîmi hâli üzre koyup hâk i pâk ile pür eyleyüp ol kabrin bir gayrı tarafına esâs ı binâya şürû‘ edüp "Kabr i İmâm budur." deyü bir kubbe i pür-envâr etmişdir kim diller ile ta‘bîr ü tavsîf olmazdır. Ve bir imâret ü medrese binâ edüp etrâfına bir kal‘a inşâ etmişdir ve bir câmi‘ ve bir hammâm ve bir hân ve kırk elli aded dükkân ve kal‘aya dizdâr ve yüz elli aded asker i kerrâr ve kifâyet mikdârı cebehânesi ve topları var. Ve kal‘ası şekl i murabba‘ tula binâ bir kal‘a i zîbâdır. Dâ’i­ren-mâdâr cirmi sekiz bin adımdır. Derûn ı hisârda cümle (   ) hânedir ve türâb ile mestûrdur. Ve taşrada bâğlı u bâğçeli rabtası mukarrerdir. [344a]

Ve bu Bağdâd'a mukaddemâ sene 1058 târîhinde Melek Ahmed Paşa ile geldiğimizde bu İmâm ı A‘zam âsitânesini imâr edüp sâkıyeli kuyu­lar kazup ve hücreler yapup imâr etdi. Ve Âsitâ­ne'den Kaya Sultân bir altun kandîl gönderdi ve Murâd Hân atabe i süflîsini ve ulvîsin ve kapu kanat­ların ve kabr i şerîf şebekelerin cümle sîm i hâlis eyleyüp câmi‘ i İmâm ve kabr i hümâm {gûyâ} cennet i firdevs i Dârü's-selâm olmuşdur. Ol asırdan berü cemî‘i vüzerâ ve vükelâ vü a‘yân u kibâr birer binâ-yı âsâr ederek ve gûnâ-gûn âvîzeler ile müzeyyen ederek merkad i pür-envâr gûyâ nakş ı nigârhâne i Çîn olmuşdur.

....................(3 satır boş)....................

Hâk i Bağdâd'da ve Medâyin i Irâk'da cereyân eden enhârları bildirir

Evvelâ Bağdâd'ın dibinden cereyân eden nehr i Dicle ya‘nî Şattu'l-Arab Diyârbekir'in cânib i şimâlinde Tercil ve Palu ve Demirkapu ve Taht ı maşa ve Arganî kal‘aları dağlarından tulû‘ edüp dörd nehir bir olup Diyârbekir'e gelüp andan cezîre i Cizre'ye andan Musul'a andan niçe yüz kılâ‘ ve kendlere ve andan kal‘a i Bağdâd'a uğra­duğu bâlâda Diyârbekir seyâhatimizde ibtidâ Şatt'ı gördüğümüzde nehr i Şatt'ın başında cümle mahlût olan enhârlarıyla tahrîr olunmuşdur, ana nazar, ammâ şimdi,

Bağdâd kurbünde ve cânib i erba‘asında nehr i Şatt ı Dicle'ye mahlût olan enhârları ve tur‘a i kebîrleri beyân eder

Evvelâ cümleden nehr i Hermas'dır, Nasîbîn kal‘ası dağlarından çıkup cereyân ederek nehr i Sersâr'a münşa‘ib olur.

Ve nehr i Sersâr ile ikisi belde i Hatîbe ve Sincâr kal‘ası çölüne uğrayup andan kal‘a i Tikrit yanında nehr i Şatt'a munsabb olur.

Ve nehr i İsâ, bu nehrin ibtidâ i tulû‘ı şehr i Kûfe mukâbelesinde kasaba i kebîr Vehmâ nâm mahalden münşa‘ib olur, cereyân ederek niçe kendleri saky ederken nehr i Furât'dan ayrılmış nehr i Sarsar kim nehr i İsâ mahreci altından ubûr edüp Kûfe şehri mâbeyninde nehr i Sarsar ile nehr i İsâ bir olup Bağdâd ile şehr i Medâyin arasında Şatt'a karışır ve nehr i İsâ üzre tuğyân ı Şatt'da azîm gemiler yürür ve âb ı hayât nehr i Van bu zülâl (   ) (   ) gelüp (   ) (   ) nâm mahalde Şatt'a rîzân olur ammâ gâyet lezîz ü berrâk ve serî‘u'l-hazm mâ i kevserdir.

Ve nehr i Serâb (   ) tulû‘ edüp üzerinde âsiyâb ı gendümler olmağile gılâl gemileri yürümez ammâ serî‘ cereyân edüp (   ) (   ) nâm mahalde Dicle'ye munsabb olur.

Ve nehr i Melik, bu nehir nehr i Furât'dan ayrılır ammâ cümle hâk i medâyin i Irâk'ı reyy ederek nehr i Sarsar kurbünden cereyân ederek sevâd ı Irâk'dan geçüp Medâyin altında nehr i Şatt'a mahlût olur.

Ve nehr i Kuti gerçi bu nehr i Furât'dan ayrılır ammâ nehr i Melik altından geçüp arz ı Irâk'ı reyy edüp yine nehr i Melik kurbünde Şatt'a mahlût olur. Bu nühûrları nehr i Şatt'dan ve nehr i Furât'dan ayıranlar cümle Âl i Abbâsiyân pâdişâh­larıdır ve gayrı niçe yüz mülûklardır kim memâlik i Irâk'ın çölistânın bu enhârlarla âbâdân edenlerin evveli El-Melik Sultân İsâ ibn Alî b. Abdullah b. Hazret i Abbâs'dır kim amm i mansûrdur ve bu me­lik­lerin zamân ı hilâfetlerinde bir nehrin tarafey­nin­de bir kurrâdan bir beldeye fâsıla yok idi ve bu mez­kûr nehirler içre cümle gemiler işlerdi. Hâlâ niçe­sinde gemiler işlemez ammâ tulumdan kelek gemileri Diyârbekir'den ve kal‘a i Birecik'den işler kelekler vardır.

Ve nehr i Basinka, Diyârbekir kurbünde Mifâ­rı­kîn kal‘ası arzından tulû‘ edüp Cezîre şarkîsinden beş fersah alarkada nehr i Şatt'a karışır.

Ve nehr i Zârib Alî, Âzerbaycân şehirlerinden Erbîl ile Musul beyninden hurûc edüp Sine kasabası kurbünde Şatt'a rîzân olur.

Ve nehr i Zârib i Esfel, Şehrezûl yaylalarından tulû‘ edüp Erbîl kal‘ası ile kal‘a i Musul beyninde [344b] büleyde-i (...) nehr i Şatt'a mahlût olur.

Ve nehr i Şatt'dan ayrılan enhârları beyân eder

Evvelâ nehr i Katol ı a‘lâ, bu nehrin ibtidâ i tulû‘ı Melik el-Mütevekkil Alallah inşâ etdiği Kasr ı Ca‘ferî nâm karyeden çıkup diyâr ı Irâk'ı reyy ederek bu mahalde bu nehre Katol nehri demezler, nehr i Van derler, andan niçe yüz kurâları saky ederek karye i Cercerâbâd'ın aşağı yine Şatt'a mahlût olur.

Ve nehr i Kavatîl i Sülüs, üç nehirdir. Üçü de Şatt'dan ayrılup Selemen Rey kal‘ası esfelinden ubûr edüp yine Dicle'ye üçü de birer yerde mahlût olurlar.

Ve nehr i Dücle, bu nehirden birkaç tur‘a i azîm münşa‘ib olduğundan nehr i Düceylân dahi derler. Ammâ bu nehrin mahreci zamân ı kadîmde Bağdâd'a evvel varup gördüğümüzde nehr i Şatt'dan çıkdığı mahal Sürremin Rey nâm mahalden aşağıda Şatt'dan ayrılup niçe kurâ vü kasabâtları reyy edüp ba‘dehû Batâyıh nâm nevâhîlerin altında ve cânib i şarkîsinde ve taraf ı garbîsinde bu nehr i Dücle'den tur‘alar ayrılup müdün i Furât'a müştemil küre i kebîre kendlerin saky edüp çölde gâyip olur ya‘nî vücûd ı âbdan eser kalmaz, ammâ şimdi Murtezâ Paşa efendimiz bu temâşâ etdiğimiz mahalde bu nehr i Dücle'nin Sürremin'den gelen yerin sed eyleyüp bir menzil Şatt'ın bâlâsından bir hafr i azîm açup kendü mâlından kâmil bin kise harc edüp elli bin kadar Arab u Urbân ve Kürd ü Türkman kavmine mâl ı firâvân bezl eyleyüp bu kadar ummâl i bennâlar ile yedi ayda bu nehr i Dücle tur‘asın müceddeden minâre kaddi kazup deryâ-misâl nehr i Şatt'ı bu nehr i Dücle hafrine akıdup Deşt i Kerbelâ'yı seylâb etdirüp bu nehrin yemîn ü yesârına üç yüz pâre kurâlar iskân etdirüp hâk i Irâk'ı hulefâ asrından ziyâde âbâdân edüp Düceylân hâkimi nâm bir mîr i benâm nasb edüp bu imâr olan kurâlardan hâlâ pâdişâha beher sene beşer yüz kise ve üç yüz kise vâlî i Bağdâd'a ve yüz kise hâkim i Düceylân'a tahsîl olur bir nehr i azîm oldu. Ammâ bu nehr i Dücle'nin cânib i şarkîsine nehr i Ehvâz'dan gayrı ulu nehirler karışmaz. Cümleden evvelki nehr i Ehvâz'dır. Ammâ Şatt'ın cânib i garbîsinde nehr i Şatt'a bî-hadd ü bî-pâyân sular mahlût olur. Hatta cümle keştîbân ı Şatt ı Furât kavilleri üzre bu "Nehr i Şatt'a bin aded en­hârdan ziyâde mahlût olur." deyü kelekçi Hacı Hüsâm bir ihtiyâr ı benâm eyle takrîr eyledi ve sahîh söyledi. Zîrâ anlar mellahân ı Şatt u Furât'dır. Bu nehreyn i azîmeynin kûçe-be-kûçe umkunu ve sayını ve kurb [u] bu‘dunu cümle kırât be-kırât bilirler.

Ammâ bu memâlik i Irâk'da cereyân eden en­hârların aslı dokuz aded nehr i azîmdir. Evveli fevkânîdir kim nehr i Merre, Şatt'dan garb tarafına ayrılup şimâl cânibinde olan kurâları reyy edüp nehr i Deyr'e rîzân olur. Nehr i Deyr, Meşhed i Muhammedü'l-Hanefî âsitânesi kasabasında nehr i Şatt'dan ayrılır bir ziyâretgâh ı azîm şehirdir, ammâ cümle halkı Râfızî ve Şî‘îlerdir. Gayri diyârda bir Şî‘î ve Râfızî mürd olsa cümle mâlın Hazret i Mu­ham­med Hanefî'ye vasiyyet edüp na‘ş ı mur­dârın Mu­hammed Hanefî civârında defn ederler. Ve nehr i Deyr ile nehr i Merre'nin mâbeyni üç mîl mesâfedir.

Ve Sebak nehri, Şatt'dan ayrılup nehr i Deyr'den aşağı bir günlük çölde mahv olur.

Andan nehr i Ma‘kal, Sebak nehrine karîb Şatt'dan çıkup Basra hâkin saky edüp Basra kur­bünde şehr i harâb Minâ kurbünde nehr i Übülle munsabb olur. Bu iki nehir bir oldukda Basra al­tında bu nehre nehr i Safrây-denk derler. Hazret i Ömer hilâfetinde Basra feth oldukda Melik Ma‘kal b. Beşâre emr edüp Basra nevâhîlerin reyy et­meğiçün Safrâyı nehrin Dücle'den ayırup nehr i Ma‘kal mahrecinden altı fersah aşağı Basra'yı geçüp kasaba i Übülle'nin ağzında nehr i Übülle'nin cânib i garbına cârî olur, andan eğri gidüp Basra kurbünde nehr i Ma‘kal ile bir olup medd [ü] cezme mahlût olup medd [ü] cezm ile rücû‘ u duhûl eder ve rücû‘ ı kahkarî ile mercû‘ eder. Ve Bahr i Hind keştîleri Şatt ı Abâdân'da nehr i Übülle su‘ûd eder. [345a] Andan nehr i Ma‘kal'da nehr i Şatt'a mahlût olur. Bu arz ı Irâk'da nehr i Ma‘kal ve nehr i Übül'e nısıf dâ’ire gibidir ve nehr i Şattu'l-Arab yedi kutub dâ’iresine müşâbihdir, demişler. Ve nehr i Dücle ve nehr i Übülle ve nehr i Ma‘kal ihâta ve saky etdikleri arâzîye ukalâ-yı kudemâ-yı mühendisîn i sâhib i coğraflar Cezâir i Ummân derler. Bu cezâyirin cümle kurâ vü büldân ve bâğ u besâtîn ve hadîka vü gaytânları cümle mezkûr ne­hirler ile saky olur.

Ve nehr i Yahûd, bu nehir nehr i Übülle al­tında beş fersah karîb yerde Şatt'dan ayrılır. Harâ­bis­tân ve arslan yatakları mahallerinden cereyân eder.

Ve nehr i Ebü'l-Hatîb, bu nehir nehr i Yahûd ile mâbeynleri iki fersah yerdir.

Ve nehr i Emîr, bu nehir nehr i Ebü'l-Hatîb'e bir fersahdır.

Ve nehr i Mendîl, dahi Şatt'dan ayrılup çölde olan kurâları reyy eder. Bu mahalde Şatt'dan ayrılan nühûrlar tamâm oldular. Niçe enhârlar dahi Bas­ra'dan aşağı cârîdir kim bahr i Hürmüz'e rîzân olur derler ammâ bu hakîr i pür-taksîr Basra'dan aşağı seyâhat eylemediğimizden ma‘lûmumuz değil­dir. Ammâ bu bâlâda Bağdâd'dan berü cere­yân edüp tahrîr olunan suların adedin ve mahrec i tulû‘ [u] gurûbların Bağdâd'dan Basra'ya Şatt üzre gemilerle giden kimesneler a‘lâ bilirler ve's-selâm. Ammâ yine

Bağdâd kurbündeki nehirleri beyân eder

Evvelâ kal‘a i Bağdâd'ın cânib i şarkîsinde (   ) sa‘at ba‘îde yerde nehr i Diyâle i azîm, cânib i şarkda diyâr ı Acem'in (   ) (   ) (   ) şehirlerinden berü gelüp Eski Bağdâd altında nehr i Şatt'a munsabb olur.

Ve nehr i Hilletü'l-fîhâ, (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) munsabb olur.

Ve nehr i Şâhî

....................(1 satır boş)....................

Ve nehr i Hüseyn

....................(1 satır boş)....................

Ve nehr i Mehâvil

....................(1 satır boş)....................

Ve nehr i Mehennâvî

....................(1 satır boş)....................

Ve nehr i Hâlis

....................(1 satır boş)....................

Ve nehr i Mehrevânî (   ) (   ) (   )

Ve nehr i Horasân

....................(1 satır boş)....................

Ve nehr i Şehribân (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ve nehr i Mendel

....................(1.5 satır boş).....................


Evsâf ı kasaba i Hazret i İmâm Mûsâ Kâzım ibn İmâm Ca‘fer i Sâdık ibn İmâm Muhammed Bâkır ibn İmâm Zeynelâbidîn ibn İmâm Hüseyn ibn Hazret i Alî
kerremallahu vechedir

İmâm Hüseyin vâlidesi Hazret i Fatımatü'z-Zehrâ binti Hazret i Resûl i Kibriyâ Muhammedü'l-Mustafâ'dır. Rıdvânullahi Ta‘âlâ aleyhim ecma‘în. Bu kasaba i ma‘mûr içre Hazret i İmâm Mûsâ Kâzım evc i âsumâne ser çekmiş bir kubbe i bâlâ içre medfûndur kim Hârûnu'r-Reşîd binâsıdır. Sandûkası ve dervezesi ve âsitâne i âlîsi cümle sîm i hâlis ile mebnîdir. Ve kubbe i pür-envârının derû­nunda ol kadar musanna‘ maslûbât ı âvîzeler ve kanâdîl i murassa‘ ve çerâğdân u şem‘dânlar var kim vasfında lisân kâsır ve midhatinde kalem kâsirdir. Evkâf ı azîm olduğundan iki yüz aded huddâmları vardır. Ve cemî‘i diyâr ı Acem'den nez­erâtlar gelir. Ve beher sene niçe bin Acem merhûm olup tâ diyâr ı Acem'den merhûmun na‘şın getirüp bu âsitâne civârında defn ederler. Bu kasaba halkı cümle İmâm Mûsâ huddâmıdır. Ve bu rabta Kuşlar kal‘ası hâkinde Şatt'ın kıblesinde ve Mekke türâ­bın­da ve Şatt kenârında iki bin bâğlı u bâğçeli ve hurmalı ma‘mûr kasabadır kim Şatt'ın karşu Bağdâd hâkinde İmâm ı A‘zam ile İmâm Mûsâ birbirine mukâbildir. Mâbeynehümâlarından Şatt cereyân eder. Ve bu rabtada niçe bin kibâr ı evli­yâ­ul­lâh medfûn olduğu Bağdâd ziyâretgâhında mas­tûr­dur. Ve bu kasabada İmâm Mûsâ Kâzım câmi‘i ve hân u hammâmı ve mesâcid ü tekyeleri ve üç yüz mikdârı dükkânları vardır. Cemî‘i bây u gedâ-yı züvvâra ni‘meti mebzûl imâret i ıt‘âmı vardır.



Ziyâret i İmâm Muhammedü'n-Nakî ibn Alîyyü'r-Rızâ: Oniki İmâm'ın dokuzuncusudur. Sene 221 de yigirmi bir yaşında merhûm olup ceddî Mûsâ Kâzım {yanında medfûndur}. [345b]

Evsâf ı tetimme i şehrengîz i külliyât ı Bağdâd ı behişt-âbâd

Evvelâ bu kal‘a i Bağdâd ı pür-dâd, dâr ı İremezâtü'l-imâdı lem-yuhlak mislehâ fi'l-bilâd kim beyne'l-müverrihîn Irâk ı behişt-âbâd nâmıyla meş­hûr-ı âfâk olan kal‘a i hısn ı hasîn ve sedd i metîn ve hisâr ı kadîm ü bender i azîm ve rabât ı müzey­yen ü şehr i Medâyin i Medyen olan taht-gâh ı dârü'l-hulefâ-yı Bağdâd kim refî‘u'l-bünyân ve halkı Azîmü'ş-şân derler. Zîrâ bu şehr i atîk za­mân ı kadîmden berü mecma‘ ı ulemâ vü menba‘ ı fuzalâ ve mesken i sulehâ vü burc ı evliyâdır. Ve ık­lîm i acîbe ve garîbedendir kim cemî‘i ulemâsı ulûm ı garî­beye ve fünûn ı kesîreye mâliklerdir. Ve cemî‘i sıby­ânları hemçünân tabî‘atları tîz-fehim olup gâye­tü'l-gâye necîb ü reşîd ve zekiyyü't-tab‘ püserân ı ciğer-kûşe âdemiyânları olur ve eyle zekiyyü't-tab‘ olduklarından ekseriyyâ ma‘sûmları niçe kütüb i mu‘tebereleri hıfzen tekmîl etmişlerdir. Ammâ selîkaları Fârisî ve ilm i inşâ ve ilm i arûzda ebyât ı eş‘âr semtine gitmişlerdir. Anınçün şu‘arâ vü mü’ellifîn ü musannifîni bî-hisâbdır.

Ve bu şehr i Irâk'ın âb u hevâsı letâfetinden merd i meydânları ol mertebede müsinn ü mu‘am­mer ve Zâl ı zamân olurlar kim kuvveti git­miş ve hey’eti bitmiş ve ömr i girân-mâyeleri yüz sâle yetmiş ve musâhabet i örfiyyeden kalmış olur ammâ çoğu muhibb i Hânedân Şî‘îlerdir.

Bu kavm i Bağdâd bir girdâbda kalmış kişi gibidir. Bu şehr i Bağdâd'a Acem şâhı istîlâ etse ehl i Bağdâd'a, "Ey Nu‘mân ı A‘zamî-i Sünnî!" ve Âl i Osmân mutasarrıf olsa bu ehl i Bağdâd'a, "Ey Şâhseven Şî‘î vü Râfızî vü Hâricî!" derler. Bu hâl üzre ehl i Bağdâd arada kalmışdır. Ammâ cümlesi yârândan âlüfte vü âşüfte ve yârân ı ehl i dilân se­bük-rûh ve halîm ü selîm ve halûk u merd i mey­dândır kim ni‘metleri bây u gedâya ve fukarâ vü zu‘afâya mebzûldur. Ve cümle muhibb i garîbü'd-diyârlardır. Ammâ,

Sitâyiş i tâ’ife i zenâne i masdar ı insân: Ekseriyyâ hâk i Bağdâd'ın zenâneleri hüsn i cemâlde ve lûtf i i‘tidâlde olup kelimâtları cümle mevzûn ve dür-dâne dişleri gûyâ dürr i meknûn halk olup geysû-yı müşkbârların çim-çim ve ham-be-ham edüp sarkıddıklarında bir cihetde uşşâkı mu’âhaze edüp cânlarına bin cân u dil eyle akıdırlar ammâ yine böyle iken her biri Râbi‘a i Adeviyye mertebesinde ehl i perde zâhide i sâhib cemâle havâtînleri vardır ve niçe bin duhter i pâkîze-ahter­leri ve gâyet perhîzkâr bikr i nâ-şükûfteleri var kim gûyâ her biri birer dürr i yektâ-yı nâ-sifte ve birer gonca i nâ-şüküftelerdir. Pederlerinden gayrı er yüzün ve erkek sözün istimâ‘ etmiş değillerdir. Ve hokka dehen ü la‘l fâm ve sîm-beden ve nâzük endâm olurlar. Ve söze gelseler bedî‘u'l-beyân u fasîhu'l-lisân olurlar. Her birinin cünbüş i harekât­ları ve reftâr u güftârları âdemi hayrân u ser-gerdân eder.

Ve müverrihân ı selef bu arz ı Kûfe ve hâk i Medâyin ve türâb ı Irâk içün "Arz ı mukaddes­dendir." deyü tahkîk etmişlerdir. Hakkâ ki bir sahrâ-yı ferah-fezâdır kim sayf [u] şitâsında ahâlî i Irâk zindedirler. Cemî‘i hâmûnları kurâ vü kasabât ve halîcler ile ve tur‘a ve uyûn ı câriyeler ile ma‘mûr u âbâdân ve her tarafı gül i gülistân u nahlistân olup ravza i Rıdvân misilli bâğ ı cinânları ve müşebbek bostânları var kim hurma hıyâbânları içinde bebr ü peleng ve arslan u kaplanları vardır. Basra ve Lahsa ve Ummân ve Kûfe ve Necef i zer-kân ı sadef sahrâlarına varınca nahlistânı cihânı dutup bâğbân ı semeristânların kavilleri üzre diyâr ı Bağdâd'da yetmiş gûne hurma olur dediler. Her sene niçe yüz keştî yükü hurma Bağdâd diyârından Hindistân'a ve Sindistân'a gider ammâ cümleden hastavî hurması ve bedrâsyîsi hurma ve

....................(1 satır boş)....................

olur kim akîk i Yemenî olur. Ve niçe kerre yüz bin deve yükü hurmayı kabâ’il i Urbân yükledüp diyâr ı Hemedân ve Isfahân'a götürürler. Aslâ sâhib­leri yokdur kim tâ Mekke ve Medîne ve Yemen çölünde nihâyet bulur, evc i âsumâne ser çekmiş serâmed hurma dırahtlarıdır. Hatta Hüseyin Alî Efendi Bağdâd defterdârı iken bu diyâr ı Irâk'ın hurma dırahtların medh etmişdir. Şi‘ir:



Hâk i Bağdâd'da zeyn olan şeceri

Nahl i hurma [346a] sanır gören ammâ

Tûğlardır ki kaldı menzilde

Çekilüp gitdi leşker i hulefâ

demişdir. Hakkâ ki dıraht ı hurmayı tuğa eyi teşbîh etmişdir. Ve her bir nahl mîl minâre-vâr ayyûka kad çeküp bir serv i serbülend-vâr kıyâmda durup hırâm eder. Hâk i amber-pâkinin letâfetinden cümle nahl i hurması serâmed olmuşdur. Diyâr ı Mısır'da ve vilâyet i Elvâhân'da ve İşne ve İsvân'da ve diyâr ı Sudan'da ve mağrib-zemîn i Tilimsân'da böyle kad-keş ve nahl i serkeş bir diyârda görmedim. Ve hâk i Mekke ve Medîne ve Tâyif ve Abbâs'da böyle dırâz hurma şecerleri yokdur. Gerçi Medîne i Münev­ve­re'de tavîl kad şecere i hurma olur ammâ Me­dî­ne'nin şimâli hâricinde Hazret i Hamza i bâ-safâ ziyâreti râhı üzre cümle hurma dırahtları birer âdem kaddi kadardır. İki üç senede dal dal hurma verüp her salkımı kum üzre yatar. Bu mu‘cize i Resûl­ullah'dır kim Arz ı Mukaddes'de bir diyârda Medîne hurması dırahtı gibi pest hurma görmedim. Gûyâ Ayıntâb diyârının üzüm bâğlarıdır. Ammâ Bağdâd'ın nahlistânı kehkeşân-âsâ semâya ser çekmişdir.



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin