Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə57/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   74

Evsâf ı kabasa i Marin: Diyârbekir eyâletinde Aşdı beği tahtıdır. Yiğirmi üç bin askere ve on beş bin Ekrâd re‘âyâ-yı tüfeng-endâza mâlikdir. Gerçi beği Diyârbekir eyâletinde beğdir ammâ hâss ı hümâ­yûnu yokdur. Ülkesinin ebvâb ı mahsûlâtı kendü­ye hâs kayd olunmuşdur. Eyâlet i Diyâr­be­kir'de mîr i aşâ’irlerde bundan güzîde askerli aşîret yokdur. Bir ümerâsı fevt olsa yerini Âmid vâlîsi oğluna yâhûd akrabâlarının bir eşbehine verilüp gayriye verilmez ve Osmânlı beği dahi ola­maz. Zîrâ gâyet sa‘b u çengelistân u sengistân kûh ı bî-emân­lar­da Yezîdî kavimleri çokdur. Hatta Diyâr­bekir'den tulumdan kelek gemileri Hasankeyf'den ubûr edüp bu Aşdı içine geldikde her gelen kimesne Şatt kenâ­rın­dan kurşun urup ol gemilerden elbette bâc alırlar akûr kavimdirler.

Eşkâl i zemîn i kasaba i Marin i Aşdı:

....................(6.5 satır boş)....................[388b]

Kasaba i Marin'den Cizre hâkiminin verdiği üç bayrak kulağuzlara izin verüp Aşdı hâkine kadem basdığımızın haberin Cizre beğine i‘lâm edüp reh­ber i mezbûrlar mektûb ı muhabbet-üslûbumuz ile Cizre'ye revâne olup Aşdı beğinden yine üç bayrak piyâde yiğitler alup cânib i şimâl i garba meyyâl ol mahûf ve muhâtara dağlar ve sengistânlar aşup (   ) sâ‘atde,

Menzil i (   ) : Hasankeyf hâkinde beş yüz hâneli câmi‘ vü hân [u] medrese vü hammâmlı ve bâğ u bâğçeli köydür.(   ) (   ) (   ) (   )

Andan semt i şimâle (   ) sâ‘atde,


Evsâf ı ülke i kavm i Ekrâd ı Sikiyfâ, ya‘nî kal‘a i hasn ı Hasîn-keyfâ

İbtidâ bânîsi Âl i Abbâsiyân'dan Hârûnu'r-Reşîd'in vezîr i dilîri Sikiyf Kay binâsıdır. Lisân ı Ekrâd'da Sikiyf (   ) (   ) derler. Anınçün kavm i Ekrâd bu kal‘aya Sikiyf derler. Lisân ı Arab'da Hasînkeyfâ derler, ya‘nî ince kal‘a derler. Ammâ müverrihân ı Arab kavlince bu şehri Sikiyf nâm Ekrâd binâ etdi ammâ kal‘asını Mısır pâdişâhların­dan Âl i Eyyûbiyân'dan el-Melikü's-Sâlih Necmed­dîn Eyyûb {ibn el-Melikü'l-Kâmil Muhammed} halîfe iken oğlu {el-Melikü'l-Mu‘azzam Turan Şâh'ı} bu Hasînkeyfâ'ya hâkim edüp gönderdi. Bi-emri Hudâ pederi el-Melik Sâlih merhûm olup hilâfet oğlu Turan Şâh'a intikâl ed­ince vâlidesi Şecerü'd-dür nâm hâtûn ki hâlâ Ka‘be i Müker­re­me'nin kisvesi ya‘nî Mekke'nin siyâh örtüsü ol Şecerü'd-dür Hâtûn'un hayrâtıdır. Ol hâtûnun ehli merhûm olunca cümle a‘yân ı Mısır meşveretiyle ve cemî‘i kulun talebiyle Şecerü'd-dür nâm hâtûnu Mısır'a melike edüp derhâl evlâdına yedi Mısır hazî­nesi mâl gönderüp "Elbette ne key­fiyyette olursa benim oğlum bir hasîn inşâ idesin" deyü evlâdına fermân edüp "Kal‘a itmâmından sonra Mısır'a gelüp müstakil pâdişâh olasın" deyü şehzâde i âzâdeye vâlidesi tarafından yedi Mısır hazînesiyle bu gûne fermân varınca derhâl kal‘anın esâsına sa‘d ı sâ‘atde ve burc ı seretân ı beyt i kamer i mâ’i'de mübâşeret edüp kal‘a itmâm bu­lunca ismine Hasînkeyfâ dediler.

Ba‘dehû şehzâde bu Hasînkeyf'den Mısır'a gelirken vâlidesinin mâlıyla Şâm kurbünde bir kal‘a binâ edüp ismine Şecer kal‘ası dediler. Zîrâ Şecerü'd-dür'ün Hasînkeyfâ kal‘asından artan mâl ile binâ olunmuş kal‘a i Şecerü'd-dür'dür.

Andan şehzâde Mısır'da bir azîmü'ş-şân pâdişâh olup Akka ve Remle ve Yafa kal‘alarında ve Antakiyye altında İşpaniye kâfiriyle ceng i azîmler edüp mansûr u muzaffer olup el-Melikü'l-Muzaffer es-Sultânu'l-Mu‘azzam Turan Şâh b. el-Melikü's-Sâlih Necmeddîn Eyyûb {b. el-Melikü'l-Kâmil Mu­hammed} deyü nâmdâr bir pâdişâh ı sâ­hib-vakâr oldu. "Bu kal‘a i Hasînkeyfâ anın binâ­sı­dır." deyü niçe müverrihân ı Arab eyle tahrîr etmişler ve müverrih dahi mezkûr mezkûr şe­hzâdenin bu zemîn i Hasînkeyfâ maskat ı re’si ol­mağile müstakil halîfe olunca "Mısır'dan hazîne gönderüp bu Hasînkeyfâ'yı binâ etdi." deyü tahrîr etmiş.

{Ba‘dehû bu Turan Şâh ı Mu‘azzam Dimyat kal‘asın İşpaniye Firengî destinden halâs eyleyüp Mısır'a geldikde sene 648 târîhinde kendü kulları Turan Şâh üzre gulüvv edüp şehîd etdiler. Müddet i saltanatı ancak yetmiş gün oldu. Ammâ gazâlarda ve kal‘a i Hasankeyfâ'da çok hilâfet etdi. Mısır'da vâlidesi Şecerü'd-dür yanında medfûndur. Âl i Eyyûbiyân bunda inkırâz buldu ve saltanat kullarına intikâl etdi}. Ammâ efvâh ı nâsda galat ı meşhûr evlâ olup Hasankeyf kal‘ası derler.

Bu gûne galat ı meşhûr ile dest i Âl i Osmân'da (   ) aded Hasan nâmında kal‘alar vardır. Evvelâ Erzurûm'un cânib i şarkîsinde bir menzil ba‘îd Pasin sancağı beği tahtı olan sahîh Hasan kal‘asıdır. Hasîn kal‘ası değildir. Zîrâ Akkoyunlu pâdişâh­larından Sultân Uzun Hasan Bayındırî binâ etmeğile Hasan kal‘ası derler.

Ve Malatıyye kurbünde Hasan Badrak kal‘ası, Timur Sivas'a giderken harâb edüp kendi kaldı. Ve yine Malatıyye kurbünde Hasan Mansûr kal‘ası ve Trablus-Şâm kurbünde Hasan kal‘ası ve (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Bu kal‘a i Hasankeyfâ Erzurûm Hasan kal‘asından sa‘bdır.

Der-beyân ı eşkâl i zemîn i kal‘a i Hasînkeyfâ

Nehr i azîm Diyârbekir önünden cereyân eden Şatt'ın kenârında bir püşte i âlî üzre şekl i mu­ham­mes seng-binâ kal‘a i ra‘nâdır kim Şatt'ın cânib i garbında Cizre ve Mardin hâkinde anlara ikişer konak karîb bir kal‘a i garîbdir kim cânib i gar­bî­sin­de iki menzilde Diyârbekir hâkiyle müşâdır. Câ­nib i şimâlîsinde nehr i Şatt aşrı Mifârıkîn be­ğiy­le bir menzilde müşâdır. Ve yine cânib i şimâlin şar­kî­sine meyyâl Şatt aşrı bir men­zilde Karabaş nâm Yezîdî Kürdü köyünde Hazzo beğiyle müşâdır. Ve cânib i şarkı Şatt'a Cizre beği hudûdu olmağile hem-hudûddur. Ve cânib i cenûbda bir konakda Aşdı beğiyle müşâdır ammâ müverrihân kavli üzre bu kal‘a i Hasankeyf cezîre-i Dicle vü Furât addolunan cezîre içinde Şatt ke­narında nehr-i Furât semt-i garbîsinde üç menzîl ba‘îddir. Ammâ kal‘a-i Keyf-i Sikiyf, Hasankeyf; Sikyf tâ Şatt kenârındadır. Zîrâ Diyârbekir'den Şatt ile taraf ı cenûba cereyân eden kelek gemileri ibtidâ Hasan­keyf'e yanaşırlar, andan Aşdı hudûduna çıkarlar, andan Cizre şehrine, andan Kefirzamân'a, andan şehr i Hafr'a andan şehr i Musul'a andan Tikrid'e andan İmâm Mûsâ andan Kuşlar kal‘asına cümle kelekler yanaşırlar. [389a] Zîrâ bu bâlâda tahrîr olunan kılâ‘lar cümle Şatt'ın cânib i gar­bîsinde Hasankeyf tarafındadır ve Diyârbekir'e (   ) menzil karîbdir ve Diyârbekir'in eyâleti hâkinde bir sancakdır.

Ahvâl i hâkim i Hasankeyf'in keyfiyyet i hâllerin beyân eder

Evvelâ eyâlet i Diyârbekir kânûn ı Süleymân Hân üzre on iki aded Osmânlı sancağıdır. Kılıç ı ze‘âmet elli ikidir ve kılıç ı timâr 626 dır. Sekiz aded yurdluk ve ocaklık tarîkiyle zabt olunur sancaklardır. Beş aded dahi mülkiyyet üzre muta­sar­rıf hükûmetler vardır ammâ bu Hasankeyf sancağı Diyârbekir eyâletinde azl ü nasb kabûl eder Osmânlı sancağıdır. Kânûn üzre beğinin hâssı 203.955 akçedir ve hâk i amber-pâkinde Osmân­lının sâ’ir livâlarındaki gibi timâr u ze‘âmet ve alâybeği ve çeribaşısı vardır. Erbâb ı timârı cümle cebelüleri ile bin altı yüz asker olur. Mîr i livâsı dahi bin kadar askere mâlikdir. Me’mûr olduğu se­ferlere Diyârbekir vâlîleriyle tabl u kudümün dö­ğüp sefer eşer. Livâsı hâkinden beğine ber-vech i adâ­let on sekiz bin veya yigirmi bin guruş olur ve Âl i Osmân tarafından yüz elli akçe pâyesiyle şerîf kazâdır.

Cümle (   ) pâre nâhiye kurâlarından beher sene kadıya üç bin guruş olur. Şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı ve a‘yân u eşrâfı vardır ammâ yeni­çe­ri serdârı ve sipâh kethudâyeri ve kal‘a dizdârı yokdur. Kal‘anın hükmi cebehânesi ve mühimmât u levâzımâtları ve kal‘a neferâtları cümle mîr i livâsı hükmündedir ve muhtesibi ve bâcdârı ve şehir subaşısı vardır. Cümle hâss u harâcı Âl i Osmân tarafından Mardin voyvodası zabt eder. Ve derûn ı hisârda cümle (   ) aded tahtânî ve fevkânî bâğ u bâğçesiz hânelerdir. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Aşağı rabâtda cümle (   ) aded hânelerdir.

....................(18 satır boş)....................



Sitâyiş i me’kûlât ı Hasankeyf: Şalgamı gâyet büyükdür ve lezîzdir. Bir kerre Hasankeyfli bin sun‘ ı Hudâ şalgam ı kebîri Sa‘îrd'e hedâyâ gön­derirler. Sa‘îrd'in pürçüklüsü ya‘nî kırmızı havucu büyük olmağile Hasankeyf'in şalgamın delüp Sa‘îrd havucu sokup Hasankeyf'e gönderirler. Hasankeyfli bundan bir nükte anlayup asker cem‘ edüp Sa‘îrdli ile bir havuç ve şalgam içün ceng i azîm {etdiklerin hâlâ meşhûr olup mâbeynlerinde adâvetleri vardır}. [389b]

Sitâyiş i ibret-nümâ-yı âbâdân

Evvelâ bu şehr i Hasankeyfâ'da nehr i azîm Şatt üzre bir cisr i azîm vardır kim diller ile ta‘bîr ve kalemler ile tahrîr olunmaz ammâ deryâda katre ve güneşde zerre kadar tavsîf idelim.

Evvelâ bu cisr i kebîr eyle bir kantara i bî-hemtâdır kim tâk ı revâkına dîde i insân gücile nazar eder. Her kim ilm i mi‘mârîden haberdâr ise dikkat i tâm ile nazar etse ta‘accüb edüp vâlih [ü] hayrân olur. Devlet i Âl i Osmân'da meşhûr olan püllerin ve kantara ve cüsûrların en müntehâ mem­dû­hu diyâr ı Rûm'un Hersek sancağında Mostar şehri içre nehr i Neranta ya‘nî nehr i Neretva üzre bir göz Süleymân Hân'ın cisri meşhûr ı âfâkdır kim târîhi "Kudret kemeri"1 lafzıdır.

Andan Bosnasarâyı serhaddinde Vişgrad kal‘a­sın­da nehr i Dirin üzre Sokollu Mehemmed Paşa'nın on iki göz cisri ibret-nümâsıdır.

Andan Edirne kurbünde nehr i Ergene üzre Koca Murâd Hân'ın yüz yetmiş dörd gözlü köprüsü vâcibü's-seyrdir.

Anadolu'da nehr i Sakarya üzre Geyve cisri ve Osmâncık cisri ve Amasiyye cisri ve Erzurûm'da nehr i Araz üzre Çoban köprüsü ve yine Araz üzre Altun Halkalı cisri ve nehr i Batmân üzre kal‘a i Hazzo kurbünde Batmân cisri. Bu zikr olunan cüsûrlardan mâ‘adâ niçe bin ibret-nümâ cisr i azîmler seyr [ü] temâşâlar etdim ki her birinin vas­fında lisân kâsırdır ammâ alâ kadri'l-imkân tahrîr olunmuşu vardır ve inşâallah mahalliyle niçesin dahi tahrîr ederiz.

Ammâ bu Hasankeyf cisri temâşâ olıcak vâ­cibü's-seyr pül i ibret-nümâdır. Şatt üzre, eyle bir dîvâne cereyân eder nehr i arîz ü amîk üzre, Kehkeşân-âsâ semâya ser çeküp eflâke kemend at­mış kavs ı kuzahdan nişân verir bir cisirdir. Üstâd ı bennâ var kuvvetin bâzûya getirüp bu cisrin yemîn [ü] yesârında olan pâyelerine eyle rıhtım ı Şeddâdî esâs bırağup üzerine bir kemer inşâ etmiş kim şehr i Medâyin'de Tâk i Kisrâ-yı Enûşirvân bu tâk i Havernak'ın yanında bir bend i revâkdır ve bu cisrin yemîn [u] yesârı cümle boşdur. Hâne hâne kâ‘a kâ‘a müte‘addid hücreler ve ıstabl ı azîmler ve her hücrede Şatt'a nâzır pencereler ve şâhnişînler ile inşâ olunmuşdur. Bu cisir gûyâ nehr i Batmân ı azîm üzre inşâ olan Batmân cisrine müşâbihdir. Zîrâ Batmân cisri mukaddem binâ olunmuşdur.

Ana taklîden bu kal‘a i Hasankeyf'de nehr i Şatt üzre bu cisri el-Melikü'l-Muzaffer es-Sultânu'l-Mu‘azzam Turan Şâh Batmân cisrin inşâ eden mi‘mârın şâkirdine bu Hasankeyf cisrin inşâ et­dirmişdir. Bu cisrin itmâmın Batmân cisrini binâ eden {üstâd} istimâ‘ edüp bir gün nihânîce Hasan­keyf'e gelüp görse kim kendünün Batmân nehri üzre binâ etdüği cisirden âlî ve musanna‘ vü mü­zey­yen ve metîn ü müstahkem bir cisr i ibret-nümâ olmuş kim hasedinden âh edüp şâkirdine ey­dür: "Ey oğul, eyi cisir binâ etmişsin ammâ bu cisir henüz nâ-tamâmdır. Bu cisrin tâ zirve i a‘lâsında kined yerine bir hayli civa dök kim bu cisir ilâ yevmi'l-haşr ber-karâr ola." deyüp gâ’ib olur. Ol gice bu cisri binâ edenin üstâd ı hasûdu bir tulum içre yedi yıllık Ergane sirkesi kim semm i helâ­hil­den nişân verir, âlem ağyârdan bî-haber iken ol hasûd ı lâ-yesûd üstâd cisrin tâ kined yerine bir tulum sarp sirke döküp firâr eder. Ol gice cisrin orta yeri nehr i Şatt'a dökülür.

Ale's-sabâh cisri binâ eden halîfe gelüp cisr i musanna‘ı bu hâlde görüp bildi kim kendünün üstâdı hasedinden böyle etdi. Der-ân yine horasân ve cibis ile cisrin vasatın ta‘mîr ü termîm eder, ammâ çi fâyide. Âhir ı kâr yine Şatt'a düşer. İlâ hâze'l-ân bu cisr i ibret-bünyân ortası meksûr kalup üstâd ı mâzîler bu cisirin ortasına haşeb sütûnlar ile bir metîn kinedler edüp hâlâ ortası ağaç ile mebnî bir cisr i kavîdir kim rûy ı arzda meşhûr ı âfâk cis­rin biri dahi bu Hasankeyf kantarasıdır.

Bu püleden karşu tarafa Hasankeyf beğiyle at­lara süvâr olup sayd [u] şikâra gitdikde hakîr at üzre bu cisirden ubûr etmeğe zehrem çâk olup piyâdece güzer edüp karşu tarafda yine esb i sabâ-sür‘atime süvâr olup Şatt'ın karşu tarafında yine Hasankeyf sancağı hâkinde sahrâ-yı vâsi‘ içre hargûş u gazâl şikâr ederek 5 sâ‘at gidüp nehr i Batmân kurbünde,

Ziyâret i eş-Şeyh Hazret i Çoban Sultân: Erzurûm eyâletinde Hasan kal‘ası kurbünde nehr i Araz üzre bâlâda merkûm olan cisr i Çoban'ı inşâ eden Âl i Çobaniyân'dan bu dahi bir pâdişâh ı Çobaniyân idi. Terk i tâc u taht u baht edüp bu mahall i fezâda bir bâğ ı İrem içre bir mesîregâh kubbede medfûn olup ziyâretgâh ı avâm ı ünâs ı hâs [u] âmdır. Ve bu [390a] mahalde nehr i Batmân Hasankeyf'e gelmezden üç sâ‘at mukad­dem Şatt ı Dicle'ye rîzân olur ve nehr i Batmân'ın Miyâfârikîn ve Zirkî ve Bitlîs dağlarından tulû‘ edüp kal‘a i Hazzo altında cisr i Batmân altından ubûr etdiği, Van'a Melek Ahmed Paşa ile revâne olurken mufassal tahrîr olunmuşdur. Ve Şeyh Çoban ziyâretinde bir gece zevk u safâ edüp andan ale's-sabâh yine cânib i şimâle 5 sâ‘atde yine sayd [u] şikâr ı erneb ve ceyran ederek,

Menzil_i_karye_i_Karabaş'>Menzil i karye i Karabaş: Hazzo beği hük­münde beş yüz hâne i İremli Yezîdî Ekrâdı köyüdür. Hatta bin altmış beş târîhinde bu köy Yezîdîleri bizi Van'a giderken Diyârbekir karşısında Çöldepe nâm mahalde bir şeb bu mel‘ûn Yezîdîler bizi şebhûn ile urup arbede i azîm edüp hele hamd i Hudâ serîka etdikleri eşyâları ve atları bırak­dırup harâmîlerin ta bu Karabaş köyüne dek kovup birkaçın katl etmişdik. Hamd i Hudâ sıhhatle yine geldik, bir kend i ma‘mûrdur ammâ kavmi Yezîdî mağrûrdur. Anda dahi bir şeb hâb-âlûd olup andan avdet edüp cânib i kıbleye 4 sâ‘atde,

Menzil i karye i Seremin: Bu dahi Hazzo beği hâkinde iki yüz hâneli Sünnî Şâfi‘îyyü'l-mezheb kimesnelerdir. Andan yine kıbleye vâsi‘ sahrâlar içre şikâr ederek 7 sâ‘atde,

Menzil i diğer kal‘a i Hasankeyf. Der-fasl ı tetimme i şehrengîz i külliyât ı Hasînkeyfâ:

....................(10 satır boş)....................



Evsâf ı ziyâretgâh ı şehr i Hasankeyf:

....................(6.5 satır boş)....................

Bu ziyâretleri tamâm edüp Hasankeyf beği (   ) (   ) beğden Murtezâ Paşa kethudâsı refîkimiz üç bin guruş mâlın alup ve niçe hedâyâ dahi gelüp hakîre de bir at ve bir kızıl katır ihsân edüp bir bayrak refîkler verüp beğ ile vedâlaşup,

Hasankeyf'den Diyârbekr'e gitdiğimiz menâzilleri bildirir (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) [390b]

Kal‘a i Diyârbekir'de Balıklı mahallesinde Osmân Paşazâdelerde on gün mihmân olup Firârî Mustafâ Paşa ile sohbet i hâslar edüp Murtezâ Paşa Kethudâsı Ruznâmeci Hüseyin Efendi'den beş kise mâlın alup hakîr dahi paşadan ihsân [u] in‘âm ı firâvânlar alup Diyârbekir'den bir asker i pür-silâh ile,

Bağdâd ı behişt-âbâda giderken seyr [ü] temâşâ etdiğimiz kılâ‘ u menâzilleri beyân eder

Evvelâ Diyârbekir'den Bismillah ile cânib i kıbleye (   ) sâ‘atde ma‘mûr u âbâdân kurâlar içre,

Menzil i karye i Göksu:

....................(1 satır boş)....................

Bâlâda Sincâr seferine giderken mevsûfdur. Andan yine cânib i kıbleye 7 sâ‘atde çölistân içre,

Menzil i Hazret i eş-Şeyh Zolî Sultân: Mardin hâkinde ziyâretgâh ı azîmdir kim aslında eş-Şeyh Şehrezûlî'dir. Beyne'l-halk tahfîf-i kelâm ve galat ı meşhûr evlâ olmağile Şeyh Zolı derler ammâ sahîhi eş-Şeyh Şehrezûlî'dir kim ziyâretgâh ı hâs [u] âm olduğu sene 1065'de evsâfı bâlâda mevsûfdur. Kaddese sırruhu'l-azîz.

Andan yine cânib i cenûba çöl ü çölistân ve berr ü beyâbân içre 7 sâ‘atde,

Evsâf ı menzil i kal‘a i gevher-nigîn, ya‘nî hisâr ı ibret-nümâ-yı Mardin
Beliyyât ı dehrden emîn ola, âmîn yâ Mu‘în, bi-hurmeti Seyyidi'l-Mürselîn

Bu mahalde bu kal‘a i Mardin'e geldiğimizde Mardin hâkimi Diyârbekirli Bakkaloğlu Muham­med Ağa sarâyında mihmân olup üç gün tekâ‘üd edüp cân sohbetleri etdik.

....................(2.5 satır boş)....................

Bu kal‘a i ibret-nümânın dahi evsâfı bâlâda sene 1065'de Firârî Mustafâ Paşa ile Sincâr dağına ve Alî Fâris üzre nehb etmeğe gelen çöl pâdişâhı eş-Şeyh (   ) üzre gitdiğimizde evsâf ı Mardin mufas­sal tahrîr olunmuşdur. Ve bu Mardin'in şimâline bir menzil i tavîlde kal‘a i Hasankeyf'dir ve başka san­cakdır. Ve Mardin ile Hasankeyf mâbeyne­hümâ­la­rın­da mîr i Aşdı hâkiyle müşâlardır. Ve bu Mardin'den üç sâ‘at cenûba karye i Göllü'dür kim Rûm keferesi ile Dârâ Şâh bu Göllü sahrâsında ceng etdikde Dârâ Şâh münhedim olup na‘ş ı kavm i Acem püşte püşte yığılıdır. Ve Rûm keferesinin cîfe i murdârlarının üstühânları başka başka üç yerde kümler içre yığılmışdır kim niçe bin küffâr ol hâk i nâ-pâke gelüp yüzsüz yüzlerin sürerler. Ve bu Mardin'in cenûbunda Hâtûniyye nâm bir kal‘a i ma‘mûr ı benâm Mardin hâkindedir ve kal‘a i Mar­din bu Hâtûniyye kal‘asından nümâyândır. Hârûnu'r-Reşîd'in hâtûnu Zübeyde Hanım bu kal‘ayı inşâ etdiğiyçün Hâtûniyye kal‘ası derler.

....................(1 satır boş)....................

Mardin'den kalkup cânib i cenûba (   ) sâ‘atde,



Menzil i Serçehânı: Kal‘a i Mardin hudû­dunda (   ) (   )

....................(1 satır boş)....................

Bu Serçehânı'nın cânib i (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Evsâf ı tahtgâh ı Dârâ Şâh ı kadîm ve sevâd ı belde i harâb ı azîm kal‘a i Karadere ya‘nî sûr ı Kara Dârâ

Bu mahmiyye i kebîrin eğer müverrihân ı selef­lerin tahrîri üzre bu şehr i harâbâbâdı tahrîr eyle­sek bin mücelled {kitâb} olur. Ancak harâbe i ibret-nümâsından ma‘lûmdur kim Dârâ Şâh asrında altı bin câmi‘ ve yetmiş bin mesâcid ve altı bin med­re­se ve on bin mekteb i sıbyân ve yetmiş bin dük­kân ve üç bin hammâm ve iki bin hân ve üç kerre yüz bin sarây ı a‘yân ve gayrı büyût ı hânedân olduğundan mâ‘adâ bâğ ı İremezâtları şehr i Nasîbîn ile müşâ imiş ve şehr i Kûfe ve şehr i Ummân ve şehr i Musul imiş.

Ba‘dehû bu Kara Dârâ şehrinin harâb olmasının sebeb i aslı oldur kim kal‘a i Mardin altında Rûm keferesi askerin Dârâ Şâh Göllü sahrâsında karşılayup bir savaş ı perhâş edüp dest i Rûm'da Dârâ Şâh münhezim olup firâr edüp bu pây ı taht­gâhı olan Karadere'ye gelüp yine var kuvveti bâzûya getirüp deryâ-misâl asker cem‘ edüp kavm i Rûm ile bu Karadere önünde bir neberd i azîm edüp bi-emri Hudâ Dârâ Şâh [391a] yine münhezim olup bizzât Dârâ Şâh esîr-bend i zencîr olup cemî‘i İrân-zemîn vilâyetlerin Rûm keferesi harâca kesüp bu Kara Dârâ şehrin harâb [u] yebâb ve halkını kebâb edüp ilâ hâze'l-ân harâbistânı ve sûr ı kadîmi bir konak mesâfeye varınca yerde yatır ammâ bu şehr i harâb memerr i nâsda elzem i levâ­zı­mından olmağile sene 1041 târîhinde Sultân Süley­mân Hân aleyhi'r-rahmeti ve'l-gufrân Irâk se­ferlerine geldiği mahallerde bu kal‘a i zîbâyı ibtidâ Hûşeng Şâh binâ etdiği kal‘a esâsı üzre seng-binâ bir kal‘a i çâr-kûşe i ra‘nâ inşâ edüp Mardin ve Nasîbîn mâbeyni emn ü emân ı râh oldu. Hâlâ bu kal‘a şehr i Nasîbîn hâkinde Karadere nâm bir dere ağzında bir boğazkesen kara dereli boğazda bir püşte i âlî üzre bir kal‘adır. İçinde şitâ eyyâm­larında Aşdı ve Keys kavmi sâkin olurlar.(   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )



Ve makâm ı ziyâret i Hazret i Zelkifl ibn Hazret i Eyyûb aleyhi's-selâm: Niçe müverrihler bunda medfûndurlar ammâ sahîhi kal‘a i Hille kurbünde Refiyye nâm {karye kurbünde Hazret i Alî kabri kurbünde nehr i Furât kenârında medfûn­dur, sah}. Bu kal‘anın cânib i (   ) nâzır bir kapusu vardır. Bu kapunun iç yüzünde,

Ziyâretgâh ı Hazret i eş-Şeyh Emîr Sultân: Cümle kavm i Ekrâd bu sultâna mu‘tekid olup ziyâret ederler. Kaddesenallahu bi-sırrıhi'l-azîz.

Andan sonra bu Karadere şehr-i harâbından cânib i cenûba (   ) sâ‘atde çöl [ü] çölistân içre yüz bin renc [ü] anâ çekerek şiddet i hârda yine Bağdâd ı İremezâtu'l-imâd'ın yoluna gelüp,

Evsâf ı bilâd ı Sakaleyn ve tahtgâh ı Dârâ Şâh ı dârü'l mülûkeyn, mâbeyn i âmid i Irâkeyn, ya‘nî Nasîbîn; i bilâd ı rebî‘ayn

Müverrihân ı selef i Rûm u Arab u Acem kavil­leri üzre bu kal‘anın bânîsi ibtidâ Hûşeng Şâh'dır. Andan niçe mülûk ı kudemâya intikâl edüp İsken­der i Yunan asrında Dârâ Şâh'ın tahtgâhı olup bu şehr i azîmde İskender Dârâ Şâh'a rağmen harâb etdi. Zîrâ ol asırda bu edîm i arzda Dârâ Şâh'dan ulu pâdişâh ı şâh ı şâhân yok idi. Ba‘dehû İsken­der i Yunan hurûc edüp diyâr ı Rûm ı edna'l-arz-ı ân-merzibûmu cümle kabza i teshîre alup arz ı Irâkeyni feth etmeğe ihtimâm ı tâm edüp Irâk ı Arab kim kal‘a i Haleb'dir ana istîlâ etdi. Andan Dârâ Şâh'ı zebûn edüp arz ı Irâk ı Acem kim Bağdâd'dır, ana da mâlik oldu ve ba‘dehû Dârâ Şâh merhûm olup İskender Dârâ'nın ehl i beytlerin cümle Anadolu diyârında Menteşa hâkinde Rodos cezîresi mukâbelesinde Dârâhiyye nâm kazâ-yı fezâda Dârâ Şâh'ın duhter i pâkîze-ahterlerin anda haps edüp Sönbeki cezîresi küffârların Dârâ Şâh kızları üzre dîdebân nasb etdi. Hâlâ ol kazânın vech i tesmiyyesi Dârâ Şâh kızları anda sâkin olduğiyçün Dârâhiyye kazâsı derler.

Hakkâ ki ol kazâ halkı gâyetü'l-gâye perî-peyker ve melek-manzar kimesneler olup "Dârâ Şâh neslindeniz." deyü iddi‘â ederler. Ve lisân­la­rında dahi ba‘zı lûgatları Fârisî tekellüm ederler. Ve ol Dârâhiyye kazâsının âb u hevâsında gâyet hoş-hevâ olup kûh ı bâlâlarında aselbend ağacı ve karagünlük buhûru ve kitre ve sıgala yağı nâm dühn i mu‘amberin râyiha i tayyibesi âdemin dimâ­ğın mu‘attar eder. Ol Dârâhiyye kûhlarında bu­nun emsâli niçe gûne zî-kıymet mahsûlâtlar vardır.

Ve yine İskender i Yunan Dârâ Şâh'ın cümle vüzerâ ve vükelâ ve şehzâdelerin ve cümle ser i kârda olan Acem serdârların kayd [ü] bend ile Rûm'a getirüp Üsküdar ile İzmit kal‘ası mâbey­nin­de sâhil i halîc i Rûm'da bir yalçın kaya üzre kal‘a i Kahkahâ'dan nişân verir bir sûr ı üstüvâr inşâ eyleyüp Dârâ Şâh'ın cümle şe­hzâdelerin ol kal‘a i bülende haps i ebed etdüğin­den ol kal‘aya kavm i Rûm Dârâ Piğados derlerdi.

Ba‘dehû sene 827 târîhinde kal‘a i mezbûru Çelebi Sultân Mehemmed Hân feth edüp piğado­sunu ref‘ edüp Dârâca kal‘ası dediler. Geybizye rabtası altında bir kal‘a i bülenddir. Ba‘dehû Dârâ Şâh merhûm olup bu kal‘a i Nasîbîn harâb olup niçe şu‘arâlar Dârâ Şâh'ı ba‘zı ebyât ı eş‘ârlarında tahmîs ile yâd eylemişlerdir. Tahmîs i güfte i (   ) Efendi:

Gûş-ı murg-i dile gökden gelir âvâz ı horûs

Eyleme kendünü tezyîn misâl i tâvûs

Deyr i âlemde nedir dinle sadâ-yı nâkûs

Vaktidir na‘raların anla nedir tabl ile kûs

Kanı Keyhüsrev [ü] Dârâ kanı yâ Keykâvûs

Acem şâhlarında Dârâ Şâh gibi bir pâdişâh yok idi. Ne tâc u taht u raht u bahtı kalmayup 1 nassı üzre ne vücûd ı Dârâ ve ne şehr i Nasîbîn i seng i hârâ kalup hâlâ cemî‘i imâristân ı Nasîbîn rimâl i türâb olup yatır. Müverrihân ı sâhib i hey’et üzre bu şehr i Nasîbîn'e beyne'l-Irâkeyn derler. Zîrâ Bağdâd'a ve Haleb'e ve Diyârbekir'e ve Erdebil'in cümle mâbeynlerine [391b] vâki‘ olmağile Nasîbîn i Irâkeyn derler. Ve cümle müverrihler buna Nasîbîn dedikleri Hazret i Yûnus aleyhi's-selâmın nutk ı dürer-bârları te’sîriyle Nasîbîn derler. Zîrâ Haz­ret i Yûnus'a kavm i Nasîbîn îmân getirdik­lerinden Yûnus Nebî du‘â edüp "Yâ kavm i hâ­mi­yet, sizin her mahsûlünüz Nasîbîn ola!" deyü du‘â edüp bir kerre ekdikleri mahsûl iki kerre hubûb verir.

Ekseriyyâ cümle devâbları ikizer doğurur ve Şattu'l-Arab'da nûnları bile iki kerre yavru hâsıl eder ve ekserî evlâdları ikişer ikişer müştakk olur ve mezra‘alarında hod giyâhât [u] nebâtâtları ve pembe vü hinduvâneleri bir kerre eküp ikişer üçer kerre mahsûl aldıklarından cümle müverrihân şehr i Nasîbîn derler ammâ efvâh ı nâsda Nısibin derler ammâ lisân ı İbrî'de şehr i Hamit derler. Zîrâ bu şehri ba‘de't-tûfân Hûşeng Şâh binâ edüp ba‘dehû oğlu Hamit Şâh dahi ziyâde tevsî‘ imâr edüp Hamit üç yüz sene mu‘ammer olduğundan şehr i Hamit derler. Hazret i Yûnus Nebî'nin nazargâhıdır ve hâlâ hânesinin zemîni ziyâretgâh ı erbâb ı dilândır.

Hâkimân i Nasîbîn'i beyân eder

Evvelâ bu şehr i kadîm Diyârbekir eyleti hâkinde başka sancak beği tahtıdır. Beğinin kânûn ı Süleymân Hân üzre hâssı 200.000 yük akçedir ve yedi yüz askere mâlikdir ve taht ı hükûmetinde ze‘âmet 12 ve timâr 105 ve cebelüleriyle cümle dokuz yüz asker olup alâybeği ve çeribaşısıyla sefer eşerler ammâ za‘îf askerdir. Zîrâ timârlarının kurâ­ları Keys Urbânı ve Mevâl Urbânı ve Aşdı Ekrâdı aşkıyâları derdinden köyleri imâr olmayup bî-hâsıl olmağile erbâb ı timârları müflislerdir ammâ şecî‘ ü bahâdır merd i meydânlardır. Ve bir hâkimi dahi Âsitâne tarafından gelir yüz elli akçe pâyesiyle kazâ-yı nâgehânîdir kim hakkâ senevî yüz elli guruş ancak hâsıl olur. Müftî ve nakîbi ve yeniçeri serdârı ve kal‘a dizdârı kal‘a neferâtları ve şehir benderi ve şehir subaşısı ve muhtesibi vardır ammâ sipâh kethu­da­yeri yokdur. Zîrâ bu diyârlarda sipâhlık makbûl değildir. Ammâ Bağdâd ve Tikrit ve Diyârbekir yakın olmağile ka­pukulu yeniçeriliği mu‘teberdir.

Eşkâl i zemîn i kal‘a i Hamit i Nasîbîn

Kal‘ası bir mahsûldâr düz yerde sâhil i nehr i (   ) de bir sûr ı köhnedir ve seng i mutarraş ile bennâ-yı selef binâ etmiş şekl i (   ) bir kal‘a i yektâdır. Ve dâ’iren-mâdâr cirmi (   ) bin adımdır ve cümle (   ) aded kapudur. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Ve derûn ı sûrda cümle 700 aded tahtânî ve fevkânî hâk i pâk i kireç ve cıbıs ile mestûr hâne i ma‘mûrlardır. Dizdârı ve kal‘a mus­tahfızânı hâneleri ve cebehâne mahzenleri var­dır. Zamân ı kadîmde gâyet ma‘mûr imiş. Ze­mîni cezîre i Dicle ve Furât'da kâ‘ide i rebî‘dedir.

Cümle (   ) aded câmi‘lerdir. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve nehr i Hermas tulû‘ et­düğü cebel i Hermas üzre Câmi‘ i Hazret i Nûh ziyâretgâh ı azîmdir, ammâ ol kadar imâr değildir.

Cümle (   ) aded medreselerdir.

....................(1.5 satır boş)....................

Cümle (   ) aded mekteb i sıbyândır.

....................(1.5 satır boş)....................

Cümle (   ) aded tekye i dervîşândır.

....................(1.5 satır boş)....................

Cümle (   ) aded hammâm ı gâsilândır.

....................(1.5 satır boş)....................

Cümle (   ) aded hân ı hâcegândır.

....................(1.5 satır boş)....................

Cümle (   ) aded bâzâr ı bezzâzistândır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Memdûhâtından, âb ı revânı ve bostân u gülistânı ve verd i handânı meşhûr olduğundan kavm i Arab verd i Nasîbîn diye medh ederler.

Cümle (   ) aded sebîl i atşândır. Melik Sincâr ve Sencer Şâh asrında bu Nasîbîn içre cereyân eden nehr i Nasîbîn Hermas şehrin [392a] cümle sebîl­leri ve cevâmi‘ ü hammâmları reyy etdikden sonra şehrini cânib i şimâlinden ba‘îd sahrâlar cümle bâğ u besâtîn ve hadîka i ravza i Rıdvân misilli cinîn ü gaytânlar idi. Nehr i Hermas tulû‘ etdüği kûh ı bülende varınca bâğ ı behişt birbirler­ine çıt-a-çıt olup cümle mezra‘aları nehr i Her­mas'dan sulanır bir kûh ı bâlâdan tulû‘ eder. Hatta be-kavl i mü­ver­rihân mahall i Tûfân'da Hazret i Nûh'un gemisi bu Hermas dağında dahi müstakarr olup iki gün ol cebel üzre ârâm edüp hâlâ anda ziyâretgâh ı Câmi‘ i Hazret i Nûh aley­hi's-selâm var, zamân ı ka­dîmde gâyet ma‘mûr imiş. Hâlâ ol kadar imâr değildir. Ancak yayla zamânı Aşdı Ekrâdları ibâdet ederler.

....................(30 satır boş)....................[392b]

Der-fasl ı külliyât ı şehrengîz i belde i Nasîbîn;

Evvelâ bu şehrin hâkiyle cezîre i Ömer hâki arasında cânib i garba meyyâl Aşdı Ekrâdı beğinin köyleri vardır kim Nasîbîn'e bir konak ba‘îd ma‘mûr ve müzeyyen kurâlardır. Ammâ Aşdı beği­nin taht ı kadîmi olan kasabası şehr i Mar­din'dir. Ekseriyyâ ahâlîsinin hâneleri mağar­alardır ammâ mâh ı temmûzda cümle kehfleri gûyâ serdâb ı Bağdâd'dır ve vakt i şitâda her gâr ı yetîmânları gûyâ hammâmdır.

Sitâyiş i âb ı zülâl i nehr-i zülâl i Hermas ı Nasîbîn

Bu nehr i âb ı hayâtın evveli şehr i Nasîbîn garbında Aşdı dağlarından tulû‘ edüp şehr i kadîm Nasîbîn (   ) (   ) (   ) ubûr edüp şehrin şark cânibine karîb bir cisr i metînin altından ubûr edüp bu cisrin başına cümle tüccâr u züvvâr ve âyende vü revendegân u sevdâgerân ve vüzerâ vü vükelâlar hayme vü hargâhlarıyla mezkûr cisir başında meks edüp nehr i Hermas'dan gûnâ-gûn mâhîler sayd edüp tenâvül ederler. Ol mahalden nehr i Hermas geçüp sehel aşağı vardıkda nehr i Sersâr andan müteferrika olur andan nehr i Sersâr beled-i Hatîb ve çölistânda kal‘a i Sincâr vâdîlerine uğrayup deverân u cereyân ederek iki fırka olup biri kal‘a i Tikrit kurbünde nehr i Dicle'ye rîzân olur ve bir fırkası yine nehr i Sersâ'dır kim nehr i Hermas'dan ayrılmışdır.

Ba‘dehû bir konak cereyân edüp nehr i Habur kal‘a i Karkaya nehrine mahlût olur ve nehr i Sersâr ve nehr i Habur ı Karkaya üçüsü bir olup yine nehr i Karkaya'nın bir fırkası yanındaki nehr i azîm Furât'a mahlût olup kal‘a i Hille ve kal‘a i Rûmahiyye'yi geçüp kal‘a i Kurna altında nehr i Furât nehr i Şattu'l-Arab'a dâhil olur ammâ be-kavl i müverrihân ı Irâk bu nehr i Hermas'ı şehr i Nasîbîn'e ve kal‘a i Sincâr'a cereyân etdirüp üç aded nehirleri birbirlerine mahlût etdirüp "Hâk i pâk i Nasîbîn'i ve türâb ı sancağ ı Sincâr'ı reyy etdirüp hayrât eden melik-i Sincâr, Sencer Şâh'dır." deyü müverrihler eyle tahrîr etmişler ammâ bu hakîrin ol diyârlarda fâtih i Bağdâd Murâd Hân ı Râbi‘den sonra çok tek i pûmuz olup ma‘lûmımız olduğu üzre Şattu'l-Arab'ın cânib i şarkîsinde İmâ­diy­ye hâkinde diyâr ı Hakkarî'den berü cereyân edüp gelir nehr i Habur ı Sindiyân dahi vardır. Kal‘a i Zaho dibinden cereyân edüp Cizre'nin şatt ı şarkîsindeki toprağı hudûdunda nehr i Şatt'a rîzân olur, buna nehr i Habur ı Sindiyân derler. Ammâ bu Nasîbîn sahrâlarından ve Karkaya kal‘ası dibin­den cereyân eden nehre Habur ı Karkaya der­ler ammâ bu nehir kenârında ve Nasîbîn içre Kâşiyân akrebi gibi kâtile akrebi olur kim gâyet ağuludur.


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin