MESELENİN DOĞRU TAHLİLİ
Ferde veya içtimai zaruretlerden kaynaklanan çok kadınlı evlilik gibi meselelerin doğruluk veya yanlışlığını tek kadınlı evlilikle kıyaslama yoluyla tahlile kalkışmak doğru sonuçlar vermez.
Bu tür meselelerin doğru tahlili için her şeyden önce onları doğuran sebep ve faktörleri inceleyerek bunları ihmal etmenin ne gibi vahim sonuçlara yol açacağını anlamak gerekir. Ardından, bizzat bu meselenin doğuracağı kusur ve sakıncaların da göz önünde bulundurulması ve bu merhaleden sonradır ki, meselenin her iki boyutunu ortaya koyacağı neticelerin genel bir muhasebesinin yapılması icap eder. Bu tür meselelerin gerçek haliyle tahlil ve incelenmesi ancak bu yolla mümkündür.
Meseleyi bir örnekle açıklamaya çakışalım, farz edin ki bizden “zorunlu askerlik” konusunda görüş belirtmemiz isteniyor... Eğer meseleye, sırf askerin ailesi açısından bakacak ve durumu onların menfaat ve temayülleri açısından inceleyecek olursanız varılacak sonuç şüphesiz: “Zorunlu askerlik kanunu iyi bir kanun değildir” şeklinde olacaktır. Öyle ya, hangi anneyle baba çocuklarının zorla kendilerinden uzaklaştırılıp askere götürülmesini ve canı kadar sevdiği evladının savaş meydanlarında kanlar içinde yerlere serilmesini ister?...
Ne var ki bu tür meseleleri böyle bir mantık ve yöntemle incelemek bizi doğru sonuçlara götürmez. Meselenin doğru tahlili, bir aileyi evladından ayırma ve muhtemelen mateme boğmanın yanı sıra; kendi vatanını müdafaa edecek askere sahip olmaması halinde bir ülkenin ne hale geleceğinin de düşünülmesi ve bu iki neticenin birlikte mütalaa edilmesi şeklinde olmalıdır. İşte o zaman bir grup vatan evladının ülkeyi korumak gayesiyle askere gitmesi ve asker ailelerinin de tabiatıyla bu durumun doğuracağı zorluklara göğüz germesi gerektiği anlaşılacak ve bunun yerinde ve makul bir karar olduğu kabul edilecektir.
Çok kadınlı evlilik için bir nevi ruhsat sayılabilecek şahsi ve sosyal zaruretlere değinmiştik. Genel bir muhasebe imkanına kavuşabilmek ve çok kadınlı evliliğe yöneltilen bazı eleştirilere asla katılmadığımız gibi bu tür evliliğin birtakım sakıncalar taşıdığını inkar usulünün doğuracağı kusur ve sakıncaları inceleyeceğiz şimdi. Çok kadınlı evlilik hususunda sayılabilecek pek çok kusur ve sakıncaları inceleyeceğiz şimdi. Çok kadınlı evlilik hususunda sayılabilecek pek çok kusur ve sakınca vardır ki biz bunları muhtelif boyutlarıyla, değişik açılardan kısaca ele almaya çakışacağız burada.
RUHİ AÇIDAN
Deniliyor ki: Karı-koca ilişkileri maddi ve fiziki ilişkilerden, yani birtakım ekonomik ve bedeni temaslardan ibaret değildir sadece... Mesele bundan ibaret olsaydı çok kadınlı evlilik kolayca izah edilebilirdi. Zira maddi bir fiziki işleri bireylere göre ayarlayıp birçok şahsa göre taksim etmek kabildir.
Ne var ki karı-koca ilişkilerinde asl olan ve asıl rol oynayan şey ruhi ve manevi irtibatlardır; aşk duygu ve sevgidir... İki tarafı birbirine gönül bağlar burada; aile yuvasında tarafların buluşup kavuştuğu merkeziyet noktası kalplerdir. Bütün diğer ruhi ve manevi şeyler gibi, aşk ve duygu da taksim kabul etmez, bölünüp bölüştürülemez... Bunları bireyler arasında eşit ölçülerde dağıtmak, herkese “payına düşen kadarını” vermek mümkün değildir. Bir kalbi ortadan ikiye ayırmak ya da ki yerde rehine bırakmak nasıl mümkün olabilir? Bir kalbi, “her şeyiyle” iki kişiye vermek mümkün müdür?...Elbette ki hayır!... Aşk ve tapınma duyguları monist niteliklidirler; ortak ve rakip tanımazlar. Buğdayla arpa gibi değildir ki belli ölçeklerle taksim edebilmek mümkün olsun! Kaldı ki bu duygular kontrol edilebilir şeyler de değildir. Diğer bir deyişle insanoğlu kalbinin avuncundadır, kalp insanoğlunun boyutu olan ve iki insan arasındaki ilişkiyi, iki hayvan arasındaki bütünüyle şehevi ve içgüdüsel ilişkiden farklı kılan şey ne bölünme ve taksim kabul eder ne de kontrolü mümkündür. Çok kadınlı evliliğin söz konusu menfi boyutlarından biri işte budur.
Bizce bu ifadelerde biraz abartma var; zira izdivaç ruhunun duygu ve sevgi olduğu ve kalbi duyguların insanın kendi elinde bulunmadığı doğrudur; ancak duyguların bölüştürülemeyeceği ve taksim edilemeyeceğini söylemek de şairane bir hayal, hatta biraz da mübalağa olmaktadır. Çünkü belli bir duyguyu tıpkı bir cisim gibi ki eşit parçaya ayırarak bölüştürmekten bahsetmiyoruz ki “ruhi eğilimlerin bölünme kabul etmez” olduğu söylenebilsin. Burada mevzubahis olunan şey, insanoğlunun ruhi kapasitesidir; insan ruhunun iki eğilimi birlikte barındıramayacak kadar dar kapasiteli olmadığı apaçık ortadadır. On çocuğu olduğu halde onunu da taparcasına seven ve çocuklarının hepsi için fedakarlıkta bulunan nice babalar vardır.
Ancak, mesele şu şekilde ifade edilirse doğrudur elbette: “Aşk ve duygular, çok eşli evlilikte, tek eşli evlilikteki kadar çok olmamakta, doruğa ulaşan yüceliğiyle çok kadınlı evlilik bağdaşmaz. Tıpkı akıl ve mantıkla da bağdaşmadığı gibi...
Russell, “Evlilik ve Ahlak” adlı eserinde “insanların büyük çoğunluğu, aşkı, duyguların insaflıca bir değiş-tokuşu olarak telakki eder. Diğer deliller bir yana dursun, tek başına bu bile çok kadınlı evliliğin yanlış olduğunu ortaya koymaktadır” der.
Eğer duyguların değiş tokuşu insaflıca olacaksa bu ne diye “ferde münhasır olmayı” da gerektirsin? Karşılıklı olarak birbirini seven bir babayla çocukları arasında ki insafı değil midir? İnsaflıca olması bir tarafa, çok sayıda çocuğu olmasına rağmen bir babanın çocuklarına beslediği sevgi, onca çocuğun bir babaya beslediği sevgiden çok daha fazla bile olmaktadır.
Daha da şaşırtıcı olanı bunu söyleyen zatın erkeklere centilmen (!) davranıp kadınları hoş görmelerini, eşlerinin başkalarına aşık olmasını olağan karşılayıp bundan rahatsızlık duymamalarını tavsiye etmesi ve hanımlara da benzeri tavsiyelerde bulunuyor olmasıdır. Russell, karı-koca arasındaki duygu mübadelesinin hala insaflıca olduğunu söyleyebilecek mi acaba?
EĞİTİM AÇISINDAN
“Kuma”lık öteden beri geçimsizliği çağrıştıran bir terim olmuştur. Kadının en büyük düşmanı kumasıdır. Çok kadınlılık, kadınların sürekli yekdiğeri aleyhine olmalarına, hatta kimi zaman kocaları aleyhinde de girişimlerde bulunmalarına sebebiyet vermekte; sevgi ve samimiyet ortanı olması lazım gelen aile muhitini savaş, kavga, çekişme kin ve intikam ortamına dönüştürmektedir. Anneler arasındaki rekabet, kin ve düşmanlık duyguları çocuklara da sirayet etmekte ve neticede aynı evin çocukları arasında ayrılık gayrılıklar baş göstermektedir; çocukların ilk eğitim yuvası ve ilk okulları durumunda olan ve onlara sevgi ve iyilik aşılaması gereken aile ortamı, nifak ve hainliğin öğretildiği bir yuva haline gelmektedir.
Çok kadınlı evliliğin, bütün bu menfi eğitim etkilerini doğuran bir ortam olduğuna şüphe yok. Ne var ki bu etkilerin ne kadarının bizzat çok kadınlı evliliğin tabiatından ve ne kadının erkekle ikinci hanımının takındığı tavır ve sergilediği davranışlardan kaynaklandığını da hesaplamak gerekir. Biz yukarıda bahsi geçen arazların bütünüyle çok kadınlı evlilikten kaynaklanmadığı, bilakis bu evliliğin yanlış icrasından doğduğu kanaat indeyiz.
Bir kadınla bir erkek birlikte normal hayatlarını sürdürmekteyken erkeğin karşısına çıkan diğer onun aklını başından alıyor ve adam ikinci evliliğe niyetleniveriyor....Aralarında gizlice sözleşip anlaştıktan sonra adam nikahı bastırıyor. Derken bir gün ikinci kadın tıpkı ecel gibi, siniveriyor birinci kadının evine barkına. Hem kocasını elinden alıyor hem yuvasını. Daha yerinde bir deyişle kadıncağızın “hayat”ına ani bir baskında bulunarak her şeyi alt-üst ediveriyor...Bu durumda ilk hanımın kin ve intikamdan başka bir tepki göstermeyeceği ortadadır.
Kocası tarafından hakarete uğrayıp horlanma kadar bir kadını üzecek ikinci bir şey yoktur. Bir kadın için en büyük yenilgi kocasının kalbini elinde bulunduramamak ve ona başkalarının sah iplendiğini görmektir. Erkek kendi başına buyruk ve keyfine düşkün bir davranış sergiler, ikinci kadın da onun evine “baskın” tertipleyen bir konum kazanırsa, ev sahibi hanımın bunu soğukkanlı ve anlayışla karşılamasını ummak elbette ki abes olacaktır.
Ancak, ev sahibi hanım, kocasının bu il için “ruhsatlı” olduğunu bilir ve kocasının ondan bıkmadığını, ikinci evliliğin ona sırt çevirmek anlamına gelmediğine inanırsa; kocası ona karşı zorba, keyfine düşkün ve başına buyruk bir havaya bürünmez ve ona karşı daha sevecen ve daha saygılı davranırsa, aynı şekilde ikinci hanım da birinci hanımın birtakım haklara sahip olduğunu, bu haklara saygı göstermek ve çiğnememek gerektiğini göz önünde bulundurursa; bilhassa hepsi, aslında sosyal bir müşkülün halli yolunda bir adım atmakta olduklarını idrak eder ve bu önemli hususu unutmazlarsa ev içi rahatsızlıkların büyük ölçüde azalacağı açıktır.
Birden fazla kadınla evlenebilme kanunu, geniş bir sosyal bakıştan kaynaklanmış ileri bir kanundur. Binaenaleyh böyle bir kanunu icra edecek olanların da yüksek bir fikri düzeye sahip olması ve ileri seviyede bir İslami eğitim ve öğretimden geçmiş bulunması gerekir.
Tecrübe göstermiştir ki erkeğin keyfi olmayıp başına buyruk bir tavır sergilemediği ve kadının da, kocasının ikinci bir kadına ihtiyaç duyduğuna kanaat getirdiği durumlarda bizzat ev hanımı kadın bu işe talim olmuş ve kocası için ikinci bir hanım seçip eve getirmiş, mezkur rahatsızlıkların hiçbiri de vuku bulmamıştır. Meydana gelen rahatsızlıkların çoğu, bu kanunun icrasında kimi erkeklerin sergilemiş olduğu vahşice davranışlardan kaynaklanmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |