Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə63/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   193

29 Türk Silâhlı Kuvvetleri Tarihi (Osmanlı Devri Balkan Harbi)-Garp Ordusu Cephesi Harekâtı, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Askerî Tarih Yayınları, III, Kısım 2, Ankara 1981, s. 24-25. Notanın tam metni için bkz. a.g.e., Ek. 3, s. 739-740. Bu Nota’ya karşı Heyet-i Vükelâ kararı için bkz. a.g.e., Ek. 4, s. 741-742. Notada Rumeli’nin milliyet esasına göre muhtar idarelere ayrılması istenmekteydi. Bkz. Cevdet Küçük, a.g.m., s. 24. Osmanlı Devleti’nin 24 Eylül’de seferberlik ilân ettiği hakkında bkz. C. Tukin, a.g.e., t s. 39. Bu konularda aynca bkz. Bayur, a.g.e., II/I, s. 419, 420, 381; E. Ziya Karal, a.g.e., s. 302.

30 Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, İstanbul 1984, s. 105-106.

31 Zaten Karadağlıların Osmanlı sınırlarındaki tecâvüzleri uzun süreden beri devam etmekteydi. Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne harp ilânı ve Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan’ın da yakında münasebetlerini kesecekleri de anlaşıldığından, hudutlarda karışıklıklara dikkat edilmesinin istenmesine dair belgeler için bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 14.

32 Armaoğlu, a.g.e., s. 339. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 119. Bulgaristan’ın harp ilânı 16 veya 18 Ekim olarak da gösterilmektedir. Bkz. Tarihte Türk-Bulgar İlişkileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1976, s. 85 ile bkz. C. Tukin, a.g.e., s. 41.

33 BA, İrâde, Meclis-i Mahsûs, 1330/1, 1330/1, 4 Zi’1-ka’de 1330/2 Teşrin-i evvel 1328 (15 Ekim 1912).

34 Yücel Aktar, “1912 Yılı Harp Mitingleri ve Balkan Harbine Etkileri”, İkinci Askerî Tarih Semineri Bildiriler, Ankara 1985, s. 125.

35 Talat Paşa, Talat Paşa’nın Hâtıraları, Yay. Enver Bolayır, İstanbul 1946, s. 17-18. Aynca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s. 338.

36 Rifat Uçarol, a.g.e., s. 436 v. d.

37 Mehmed Nihat, Balkan Harbi, I, İstanbul 1340, s. 10.; Aynca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s. 339; Bayur, a.g.e., II/1, s. 1-5.

38 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 15.

39 Bundan sebep, Osmanlı Devleti’nde gayrimüslim tebea ve Arapların askere alınmamasıydı.

40 ATASE Resmî Yayınları, Balkan Harbi (1912-13), 1, Ankara 1970, s. 74-75. Ayrıca bkz. Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, İzmir 1984, s. 51.

41 Bunun 235.000’i Bulgar, 100.000’i Sırp, 45.000’i Yunan ve 35.000’i Karadağlılardan oluşmaktadır. Bkz. Alemdar, 54-137, 24 Eylül 1328 (5 Ekim 1912). Bu sırada Yunanistan’ın 150. 000 askeri silâh altına alabilecek güçte olduğunu dikkate alırsak (Alemdar, 62-131), yekûn 520.000’e ulaşmış olur. Burada verilen bilgiler, Balkan Savaşları hatıralarını yazmış olan Leon Troçki’deki bilgilerle de uyuşmaktadır. Troçki, bir Alman gazetesinden naklettiğine göre, Türk ordusunun askerî gücünü 450.000 civarında göstermiş, ayrıca Bulgar ordusunda 200.000 (160 bini muharip), Sırp ordusunda 120.000 (95 bini muharip), Yunan ordusunda 55.000 (45 bini muharip), Karadağ ordusunda ise 35.000 asker bulunduğunu kaydetmiştir. Bkz. Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çev. Tansel Güney, İstanbul 1995, s. 166.

42 Balkan Savaşının gelişmesi ve orduların durumları hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 120 v. d.; Ahmed Su’ad, Balkan Dârü’l-harbine Dâ’ir Tedkikat-ı Coğrafiyye ve Mütâla’ât-ı Sevkü’l-ceyşiyye, İstanbul 1330.

43 Leon Troçki, hatırâtında, Balkan savaşında Bulgar ordusunun durumunu romansı bir dille ve savaşa katılanların dilinden aktarmaktadır. Bkz. Leon Troçki, a.g.e., s. 166-415.

44 R. Uçarol, a.g.e., s. 438. Ayrıca bkz. Constantin Kastarov, “The Bucarest Trcaty of Peace of July 28, 1913”, Bulgarin Reivew, Vol. IX. Augusi 1969, s. 59.

45 Bu konudaki belgeler için bk. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 16 (BA., BEO., nu. 308407, 309014, 315354).

46 Coşkun Üçok, Siyasî Tarih Dersleri, Ankara 1955, s. 264; Armaoğlu, a.g.e., s. 339. Leon Troçki, hatırâtında, Balkan Savaşı’nda Sırp ordusunun durumunu romansı bir dille ve yer yer savaşa katılanların dilinden aktarmaktadır. Bkz. Leon Troçki, a.g.e., s. 66-166.

47 Ergün Aybars, a.g.e., s. 50; Üçok. a.g. e., s. 265. Balkan Harbinde Osmanlı Deniz Harekâtı ile ilgili geniş bilgi için bkz. Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Resmî Yayınları, Balkan Harbi (Osmanlı Deniz Harekâtı), VII, İstanbul 1965.

48 Armaoğlu, a.g.e., s. 39 v. d; Bayur, a.g.e., II/2, s. 21-22.

49 B. Kodaman, “Osmanlı Siyasî Tarihi”, Büyük İslâm Tarihi, XII. s. 166.

50 Edirne bombardumanı ve Beyannâmenin aslı için bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 17.

51 Bulgarların Türk-Müslüman halka karşı yapmış olduğu mezalim hakkında pek çok kitap, yazı ve arşivlerimizde sayısız belgeler mevcuttur. Bu konuda aynı eserde, tarafımızdan hazırlanan, ayrı bir makale de bulunmaktadır.

52 Armaoğlu, a.g.e., s. 340-341; Aybars, a.g.e., s. 51; Bayur, a.g.e., II/2, s. 328-344.

53 Armaoğlu. a.g.e., s. 342.

54 T. Zafer Tunaya, a.g.e., s. 333. Ayrıca bkz. Aybars, a.g.e., s. 51; Üçok, a.g.e., s. 265; Yücel Aktar, a.g.m., s. 126.

55 Shaw, a.g.e., s. 355; Armaoğlu, a.g.e., s. 342.

56 Mütârekenin kabul edildiğine dair bkz. BA, BEO, nu. 308675, 12 Tcşrîn-i sâni 1328 (25 Kasım 1912) ile bkz. BA., İrâde, Meclis-i Mahsus, 1330/1, 14 Zi’l-hicce 1330/11 Teşrîn-i sâni 1328 (24 Kasım 1912). Aynca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s. 342.

57 Bulgarlarla bu mütarekeyi Nâzım Paşa, Ticaret Nâzırı Reşid Paşa ile Albay Ali Rıza Bey gizli olarak imzalamışlardır. Bkz. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 138; Bıyıklıoğlu, a.g.e., I, s. 65.

58 Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 138.

59 Üçok, a.g.e., t.s. 266. Aynca bkz. Armaoğlu, a.g.e., s. 343.

60 Aybars, a.g.e., s. 52; Üçok, a.g.e., s. 266.

61 E. Ziya Karal, a.g.e., s. 334.

62 Bâb-ı Ali Baskını ve hükümet değişikliği hakkında bkz. Bayur. a.g.e., II/2, s. 254-271; Ali Fuat Türkgeldi, a.g.e., s. 77 v. d.; Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi, Siyasî Hatıralarım, s. 115-116; Ş. S. Aydemir, Enver Paşa, II, s. 376; Ahmed Bedevî Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat ve Terakkî, İstanbul 1948, s. 289-291.

63 Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa, Feryadım, s. 149.

64 Bıyıklıoğlu, a.g.e., I, s. 65. Edirne ve Kırkkilise’nin Bulgarlara terk edilmesi üzerine, İstanbul’un müdâfaası için tahkimat işlerine başlamıştır. Bkz. BA, BEO, nu. 310246, 13 Kânûn-ı sâni 1328 (26 Ocak 1913). Belgeler için bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 19.

65 B. Kodaman, “Osmanlı Siyasî Tarihi”, Büyük İslâm Tarihi, XII, s. 168. Rifat Uçarol, a.g.e., s. 440 v. d.

66 Armaoğlu, a.g.e., s. 343. Ayrıca bkz. B. Kodaman, aynı yer.

67 Talat Paşa, Talat Paşa’nın Hatıraları, Yay. Enver Bolayır, İstanbul 1946, s. 16-17.

68 Ali Fuat Türkgeldi, a.g.e., t.s. 105; Bayur, a.g.e., t. II/2, s. 397-402.

69 N. Gündağ, a.g.e., s. 104.

70 Makedonya konusunda esas anlaşmazlık Sırbistan ile Bulgaristan arasında çıkmıştır. Bkz. A. F. Türkgeldi, a.g.e., s. 105; Armaoğlu, a.g.e., s. 344.

71 Armaoğlu, a.g.e., s. 345; Gündağ, a.g.e., s. 105.

72 Galip Kemalî Söylemezoğlu, Canlı Tarihler (Atina Sefareti Hatıraları, 1913-1916), İstanbul 1946, s. 34.

73 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 21.

74 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1982, s. 137 v. d.; Cemâl Paşa, Hatıralar, tamamlayan ve düzenleyen Behçet Cemâl, İstanbul 1977, s. 62 v. d.

75 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 21.

76 Türk Silâhlı Kuvvetler Tarihi, II, Kısım 2, Kitap 2, s. 406. Ancak Ahmet İzzet Paşa hatıralarında, “işin başında susma yolunu tercih ettiğini, daha sonra kendisine, taarruzumuz durumunda, Bulgarların yine müttefikleriyle anlaşarak, aleyhimize bütün kuvvetlerini sevk edip ikinci bir yenilgiye uğramamız halinde sonumuzun kötü olacağının söylenmesi üzerine, kendisinin artık Bulgar ordusundan, hatta müttefiklerden korkusu olmadığını, hariciyenin siyaseten endişesi yoksa ordunun ileri taarruza hazır olduğunu” söylediğini yazmaktadır. Bkz. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 152.

77 Halil Menteşe’nin Anıları, s. 163.



  1. Bu sırada Enver Bey Çatalca ordusunun sol kanadındaki X. Hurşit Paşa Kolordusu’nun Kurmay Başkanı olup, Yarbay rütbesiyle görev yapmaktaydı. Bkz. Bıyıklıoğlu, a.g.e., I, s. 67.

79 Bayur, a.g.e., II/2, s. 424.

80 Halil Menteşe’nin Anıları, İstanbul 1986, s. 164-165.

81 Armaoğlu, a.g.e., s. 346; Türk Silâhlı Kuvvetleri Tarihi, II/2, Kitap 2, s. 412, 426, 428, 433, 447 v. d.; Fuat Balkan, “Fuat Balkan’ın Hatıraları”, Batı Trakya Dergisi, Sayı 8, 15 Aralık 1967, s. 15. Ahmet İzzet Paşa’da Abuk Paşa ordusuna Kırkkilise, Hurşid Paşa ordusuna Edirne ve Fahri Paşa ordusuna Dimetoka istikâmetlerinin verildiği belirtilmektedir. Bkz. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 153.

82 Kâzım Nâmi Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul 1957, s. 55. Aynca bkz. Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi, a.g.e., s. 118; Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, II/2, s. 412.

83 Şehir harap olmamış, ancak Bulgarlar şehri ele geçirdiklerinde şehirde ve Selimiye Camii’nde pek büyük yağmalama hareketlerinde bulunmuşlardır. Selimiye’deki yağmalama için bkz. Hasan Babacan, “Selimiye’de Bulgar Yağması”, Tarih ve Medeniyet, Sayı 47, Şubat 1998, İstanbul.

84 Halil Menteşe’nin Anıları, s. 165; A. F. Türkgeldi. a.g.e., s. 165; Bıyıklıoğlu, a.g.e., I, s. 70; Mufassal Osmanlı Tarihi, bir heyet tarafından hazırlanmıştır, VI, s. 3513’te Edirne’nin alınışı 21 Temmuz 1913 olarak verilmektedir. Bayur ve Aybars’ta ise 22 Temmuz 1913 olarak verilmiştir. Bkz. Bayur, a.g.e., II/2, s. 428.; Aybars, a.g.e., s. 52. Ahmet İzzet Paşa’nın hatıralarında, Hurşit Paşa’nın Kurmay Başkanı olan Enver Bey’in, ordunun ilerisindeki süvari ile gitmek için izin istediği, bu iznin kendisine verilmesinin ardından, hızlı bir hareketle Edirne’ye geceleyin ulaşarak, Bulgarların birkaç saat önce terketmiş olduğu şehri işgal ettiği ve hemen ardından da, daha durumu Başkumandanlığı haber vermeden, telgrafla haberi memleketin dört bucağına yaydığı belirtilerek, Enver Bey’in Edirne fâtihi ünvanı almasındaki hikmeti dile getirmektedir. Bkz. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 153. Ş. S. Aydemir’de ise Türk askerinin Edirne’ye girişi 20-21 Temmuz olarak verilmektedir. Ayrıca Edirne’ye ilk gelen kıtanın kurmay başkanı Mustafa Kemâl (Atatürk) olan Bolayır kuvvetleri olduğu ve Edirne’nin kurtarılışı şerefinin de İttihat ve Terakkî’ce Enver Bey’e mal edildiği belirtilmektedir. Bkz. Ş. S. Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemâl (1881-1919), I. İstanbul 1985, s. 184 ile bkz. Ş. S. Aydemir, İkinci Adam (1884-1938), İstanbul 1984, s. 77.

85 Cemâl Paşa, a.g.e., s. 63.

86 Bıyıklıoğlu, a.g.e., 1, s. 63. Aynca Türk Silâhlı Kuvvetler Tarihi, II/2, Kitap 2, s. 457 (Kroki nu: 53).

87 Türk Silâhlı Kuvvetler Tarihi, II, Kısım 2. Kitap 2, s. 446.

88 Gündağ. a.g.e., s. 113; Bayur. a.g.e., II/2, s. 431-435.

89 Aybars. a.g.e., s. 52. Edirne’nin alınmasından sonraki olaylar hakkında (Batı-Trakya’nın işgali, Garbî Trakya Hükâmet-i Mustakilesi’nin kuruluşu v.s.) ayrıntılı bilgi için bkz. Bıyıklıoğlu, a.g.e; Gündağ. a.g.e.; Cemâl Paşa, a.g.e.; Bayur, a.g.e.; Ayrıca Gümülcine ve İskece geçici hükümetleri için bkz. BA, BEO, nu. 318501-318881, 24 Safer 1332/9 Kânûn-ı sânî 1329 (22 Ocak 1914). Belge için bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 23.

90 Armaoğlu, a.g.e., s. 346; Bayur, a.g.e., II/2, s. 463; R. Uçarol, a.g.e., s. 443. Yunanistan’ın elde ettiği şehirler arasında Selanik, Serez ve Drama da bulunmaktaydı. Bkz. B. Kodaman, “Osmanlı Siyasî Tarihi”, Büyük İslâm Tarihi, XII, s. 169.

91 Türkgeldi, a.g.e., s. 110; Bayur, a.g.e., II/2, s. 484. Ayrıca antlaşma maddeleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Düstûr, Tertib-i sâni, c. VII, s. 16-23; Tanin, 12 Ekim 1913 ilâ 22 Ekim 1913.

92 İkdam, 5960, 12 Eylül 1329 (25 Eylül 1913), s. 2; Aynca bkz. Düstur, Tertîb-i sâni, VII, s. 15-74; Armaoğlu. a.g.e., s. 347-348; Shaw, a.g.e., s. 358-359.

93 Armaoğlu, a.g.e., s. 348; Shaw, a.g.e., s. 358. Atina Barışı’nın tam metni için bkz. Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasî Tarih Metinleri, I, Ankara 1953, s. 477-488.

94 Aybars, a.g.e., s. 52; Üçok, a.g.e., s. 267.

95 Büyük Devletler Adalar konusunda Osmanlı Devleti’ne verdiği notadan bir gün önce, Ege adalarının Yunanistan’a verildiğini, ancak Yunanistan’ın Güney Arnavutluk’tan çekilmesi gerektiğini bildirmişlerdir. Bk. Rifat Uçarol, a.g.e., s. 444.

96 Shaw, a.g.e., s. 359.

97 Armaoğlu, a.g.e., s. 348. Sırbistan ile yapılan anlaşmanın tam metni için bkz. N. Erim, a.g.e., s. 389-497.

98 Dönemin önemli şahsiyetlerinden ve İkinci Balkan Savaşı sırasında Başkumandanlık görevini yapan Ahmet İzzet Paşa, Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşı’nda bozguna neden olan sebepleri sonradan kaleme almıştır. Bkz. Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, s. 168-179.

99 Daha önce Alemdar gazetesinden tespitimize göre; Bulgarların büyük-küçük rütbeli 1160 zabit, 21. 018 asker ölü olmak üzere 72.018 nefer zayiatı vukua gelmiştir. Ayrıca Çatalca’da 35.000 nefer koleraya yakalanmış, bunun 3.000’i ölmüştür. Avrupa gazeteleri de Bulgar zayiatının 150.000’den aşağı olmadığıdır [Alemdar, 160-270, 12 Safer 1331/8 Kânûn-ı sânî 1328 (21 Ocak 1913), s. 2.]. Bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 25.

100 Bunun için bk. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 25.

101 W. M. Sloane, a.g.e., s. 146. Savaş öncesi Balkan devletlerinin yüzölçümü, nüfusu, bütçesi ve asker sayısı hakkında bkz. Müdâfaa-i Milliye Dergisi Bulgaristan için nu: 33, 15 Haziran 1328 (28 Haziran 1912), s. 108; Yunanistan için nu: 34 s. 120; Sırbistan için nu: 35, s. 129; Romanya için nu: 36, s. 139; Karadağ için nu: 37, s. 147. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 25.

102 Seferberlik ile mütâreke zamanında ordunun iaşe masrafları da göz önüne alınıp, bu rakama 160 milyon frank daha ilâve edilmelidir. Bkz. Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 25.

103 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s. 26. Bu devletlerden Sırbistan’ın topraklan %82, nüfusu da %50’den fazla artmıştır. Bkz. Shaw. a.g.e., s. 359.

104 Shaw, a.g.e., s. 359. Bu konuda ayrıca bk. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Ankara 1997, s. 693 vd.

105 E. Ziya Karal, a.g.e., s. 349.

106 Balkan Savaşı sırasında Rumeli’den Anadolu’ya yönelik göç hareketleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), Ankara 1995.

107 İlhan Bardakçı, İmparatorluğa Veda, İstanbul 1985, s. 369.

108 Ne yazıktır ki, Balkanlar’daki birer Türk mührü olarak kalan sanat eserlerimizin bugün bile, medeniyetin beşiği sayılan Avrupa’da, Sırplar ve diğer bazı Balkan ülkelerince nasıl yok edilmeye çalışıldığı malumdur. Bu sebepten geçtiğimiz günlerde, Afganistan’da, binlerce yıllık tarihî buda heykellerini yok etmeye çalışan Taliban yönetimine dünya kamuoyunca gösterilen tepki acaba Sırplara ne derece duyulmuştu?

Bulgar Mezâlimi

YRD. Doç. Dr. Ahmet HALAÇOĞLU

Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

I. Bulgaristan’da Osmanlı

Hâkimiyeti

Ondördüncü yüzyılın ortalarından itibaren Süleyman Paşa komutasında Rumeli’ye geçen Türkler, bu sayede Balkanlar’ı da fethe başlamışlardır. Nitekim bu fetihler neticesinde, Osmanlı Devleti Bulgaristan’a 1389 yılında hakim olmuştur.1 Türklerle aynı kökten olan2 ve 8. yüzyıldan sonra Slav kültürünü kabul eden, diğer bir tabirle Slavlaşan Bulgarlar arasında Osmanlı hakimiyeti, diğer Balkanlı milletlerde olduğu gibi, kolaylıkla benimsendi. Osmanlı Devleti, hakimiyeti altına aldığı diğer bütün milletlerde olduğu gibi, Bulgarlar halkının da din, dil ve eğitim hürriyetine dokunmadı. Balkanların fethiyle, Osmanlı Devleti’nin fetih politikası gereği, fethedilen yerlere Anadolu’dan Müslüman-Türk nüfus iskân ve aynı zamanda çeşitli imar faaliyetlerinde bulunularak, buraların Türkleşmesi ve mamur edilmesi hedeflenmiştir.3 Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki Tuna ve Edirne vilâyetleri üzerinde kurulu olan Bulgaristan, aynı zamanda merkeze yakınlığı ve sefer yolu güzergâhında olması münasebetiyle ve Osmanlı Devleti’nin Bulgar tüccarlarına geniş imtiyazlar tanıması sonucunda, ticarî bakımdan oldukça gelişme göstermiştir. Bu şekilde, 19. yüzyıla kadar, yaklaşık 500 yıl Osmanlı hakimiyetinde yaşayan Bulgarlar, barış içerisinde ve benliklerinden hiç bir şey kaybetmeden varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Bulgarlar arasında Osmanlı Devleti’nden ayrılma düşüncesi ve ilk Bulgar millî hareketinin edebî alanda 1835 yıllarından itibaren çıktığı görülmektedir. Bu hareket zamanla ve Rus Panslavistlerince4 de desteklenince kuvvet kazanmaya başlamıştır. Nitekim 19. yüzyılın ortalarından itibaren Bulgarlar arasında gelişen milliyetçilik akımından Rusya kendi Balkan politikası için de yararlanma yolunu tuttu. Bu arada Ruslar, Bulgarlar arasındaki eğitim ve kültür faaliyetlerini örgütlemeye çalıştılar ve Bulgar kilisesini de Rum etkisinden kurtararak, bağımsız hale getirmek istediler. Bunun sonucunda da, 1860 yılında Bâb-ı Âli’ye başvurarak, bundan böyle Fener Patriğini başkan olarak tanımayacaklarını bildirdiler.5 Bulgar kilisesinin 1870 yılında kurulmasından sonra ayrılıkçı Panslavist hareketler iyice arttı. Nitekim, Bulgarlar, kiliselerinin bağımsızlığını bu şekilde sağladıktan sonra, bu defa siyasî bağımsızlık için çalışmaya başlamışlardır.

Bu gelişmeler ışığında 1867’de bu amaçla bir ayaklanma çıkmış, ancak bu Osmanlı Devleti’nce bastırılmıştır. 1876’da ise birincisinden daha büyük ve plânlı bir ayaklanma daha hazırlanmışsa da, Osmanlı Devleti’nin yerinde aldığı tedbirler sonucunda bu ayaklanma da sonuçsuz kalmıştır.6 Ancak bilindiği gibi, tarihimize “Doksanüç Harbi” diye geçen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması’yla, Rus nüfûzu altında ve Osmanlı Devleti’ne sadece vergi vermekle yükümlü, büyük bir muhtar Bulgaristan Prensliği’nin kurulması kararlaştırılmıştır. Ancak bu anlaşma, şartlarını kendi çıkarları açısından olumsuz bulan büyük devletlerin müdahalesi sonucunda, Rusya’nın da geri adım atmasıyla yenilenmiş ve Berlin Antlaşması imzalanmıştır.7 Berlin Antlaşması’yla, Bulgaristan Prensliği’nin sınırları da daraltılmış ve Tuna vilâyetinin Sofya, Vidin, Varna, Tırnova ve Rusçuk sancaklarından müteşekkil ve yaklaşık 63.000 kilometrekare büyüklüğünde muhtar bir Bulgaristan Prensliği kurulmuştur. Daha sonra, aynı antlaşma ile Edirne’nin Filibe ve İslimiye sancakları üzerinde oluşturulmuş olan Şarkî Rumeli vilâyetinin de 1885’te Bulgaristan Prensliği tarafından ilhak edilmesiyle,8 Bulgaristan topraklarını 96.000 kilometrekareye çıkarmıştır.9

İkinci Meşrutiyet’in ilân edilmesini fırsat bilen ve Osmanlı Devleti’nin de dahilinde meydana gelen karışıklıklardan faydalanan Bulgaristan, Avrupa devletlerinden gördüğü destekle de, 6

Ekim 1908’de bağımsızlığını ilân etmiştir. Zaten son yıllarda Avrupalı büyük devletlerce tam bağımsız bir devlet olarak görülen Bulgaristan Prensliği’nin Osmanlı Devleti ile olan tek bağı, verdiği vergilerdi. Böylece Bulgaristan kendisine, Osmanlı Devleti’ne tam manasıyla tâbi olduğu günleri hatırlatan bu bağdan, bağımsızlığını ilân etmekle kurtulmuş oluyordu.10

1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nden itibaren, Bulgaristan’daki Müslüman-Türk topluma karşı, sistemli bir yoketme ve mezâlim siyaseti takip edilmiştir. Nitekim bu yüzyılın sonlarında, özellikle Rusya’nın teşviki ve Batılı devletlerin de kayıtsızlığıyla, pekçok bölgede çoğunluğu teşkil eden Türkler, gördükleri zulüm yüzünden kimileri öldürülmüş, kimileri ise yerlerini-yurtlarını terketmek zorunda kalmışlardır. Nitekim 20. yüzyıla gelindiğinde de Türklere karşı uygulanan soykırım devam etmiştir. Bu durum, tarihte Türklere karşı yapılan soykırımın bir aynası olup, bunun medenî Avrupa’ya eski Bulgar yönetimince aynen yansıtılması açısından önemlidir. Ancak Türklere karşı uygulanan mezâlime geçmeden, tarihî perspektifler içerisinde Bulgaristan nüfusuna bir göz atmayı uygun görüyoruz.

II. Tarihî Seyri İçerisinde

Bulgaristan’ın Nüfus Yapısı

14. yüzyıldan itibaren, Rumeli’nin fethine paralel olarak, Anadolu’nun muhtelif yerlerinden Türkler Rumeli’ye göç etmiş ve devletin iskân politikası çerçevesinde buralara yerleştirilmişlerdir. Fetihlerin ilerlemesiyle buralara yerleşen ve vatan edinen Türklerin sayısı da haliyle artmıştır. Bunun sonucu olarak 15. ve 16. yüzyıllarda Rumeli’nin nüfus yoğunluğu artmış ve eskisine nazaran daha mamur bir hale gelmiştir. Nitekim Türkler sosyal sahada da Rumeli’yi Türkleştirmişler, yeni müesseseler ve sayısız kültür eserleriyle donatmışlardır.11

18. ve 19. yüzyıllarda, Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde, yapılan savaşların mağlubiyetlerle neticelenmesi ve kaybedilen topraklarda yaşayan Müslüman-Türk nüfusun, daha güvenli gördükleri Rumeli ve Anadolu’ya göç etmeleri sonucu söz konusu bölgelerin de Müslüman-Türk nüfusunun daha da yoğunlaşmasına neden olmuştur. Nitekim Doksanüç Harbi’nin hemen arefesinde, 6 Ekim 1876 tarihli bir raporda, yalnız Tuna vilâyetinde 1.233.500 gayr-i müslim (1.130.000’i Bulgar) ve 1120.000 Müslüman nüfus bulunduğu belirtilmektedir. Buna göre, o tarihlerde Rusların Bulgaristan ismini verdikleri Tuna vilayetinde Bulgar nüfus genel nüfusun anca yarısı kadardı.12 Yine 1878 yılı içerisinde yapılan bir araştırma ve resmî rapora göre, Tuna vilayeti (Ruscuk, Vidin, Tırnova, Tulça, Varna, Sofya sancakları) ile Edirne vilayetinden İslimye ve Filibe sancaklarında 1.509.595 Bulgara karşı, 1.800.954 Müslüman-Türk nüfus bulunmaktaydı. Buna göre Müslüman Türkler nüfusun %57’sini, Bulgarlar ise %43’ünü teşkil etmekteydi.13 Ancak 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında, Türklerin maruz kaldığı katliamlardan dolayı yüzbinlerle ifade edilen kısmının ölmesi veya göçe zorlanması sonucu, Bulgaristan’daki nüfus oranı Türklerin aleyhine bozmuştur.14 Buna rağmen Ocak 1881’de yapılan ilk Bulgar nüfus sayımı, bölgedeki, özellikle Rus ve Bulgar çetelerinin katliam yapmadıkları, bazı ilçelerde Türklerin hâlâ üçte iki çoğunlukta olduğunu göstermektedir.15

Bulgaristan’ın resmî açıklamalarına göre, 1910 ile 1946 yılları arasındaki nüfus sayımlarında Müslüman-Türk nüfus sürekli bir artış göstermiştir. Buna göre 1910 yılında 602.078 olan Müslüman-Türk nüfus, 1946’da 938.418 olarak verilmekte ve Türk nüfusun genel nüfusa oranı ortalama %14 seviyesinde gösterilmektedir.16

1946 sayımından sonra ise, nüfusun dinlere göre tasnifine son verilmiş ve 1956 sayımında nüfusun milliyet durumuna göre ayrılmasına karar verilmiştir. Ancak bu kararın ardından Bulgar resmî sayımları Türk nüfusu açısından gerçekleri yansıtmaktan devamlı uzak kalmıştır. Zira 1956 sayımında 7.614.372 olan toplam Bulgar nüfusun 656.688’inin Türk olduğu belirtilmektedir. O dönemlerde Bulgarların nüfus artış oranları binde 10-15’ler olduğu, Türklerin nüfus artış oranlarının ise binde yirmilerin üzerinde olduğu göz önüne alınırsa, Türk nüfusun azalması yerine, yıllar geçtikçe artması gerekmektedir. Bu da göstermektedir ki, Bulgaristan bu yeni uygulamayla, istatistikî rakamları keyfî şekilde değiştirmektedirler.

Günümüzde Bulgaristan’da yaşayan Müslüman-Türk nüfusun 2 milyondan fazla ve bunun da genel nüfusa oranı %25 seviyesinde olduğu tahmin edilmektedir.17 Nitekim bugün, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin kurmuş olduğu “Haklar ve Özgürlükler” isimli bir partinin 20’nin üzerinde çıkardığı milletvekili sayısıyla hükümet ortağı olması, Bulgaristan’daki Türk nüfusunu tespit açılarından önemlidir.

III. Bulgar Mezâlimi

A. 93 Harbi Sırasında ve

Sonrasında Bulgar Mezâlimi

Yukarıda ayrıntılı verdiğimiz Bulgaristan’ın nüfus yapısına baktığımızda, Bulgarlar kadar, Bulgar olmayanların da yaşadığı topraklar üzerinde bir “Bulgar Millî Devleti” kurabilmek için, Bulgar olmayan unsurların eritilmesi yoluna gidilmesi gerekmekteydi. Her ne kadar bu politika ile Bulgar olmayan Hıristiyan unsurların uzun vadede Bulgarlaşması sağlanabilir gibi gözüküyorsa da, Müslüman unsurun eriyip kaynaşması beklenemezdi ve beklenilmedi. Nitekim ilk olarak bunu Rusya


anladığı için, işgal ettiği yerlerde yaşayan Müslüman-Türkleri göç etmeye zorlamıştır. Nitekim aynı politikayı Bulgaristan’ın kurulması aşamasında Rusya, Bulgaristan için de uygulamayı uygun görmüş, bunun neticesinde, kurulması plânlanan yeni Bulgar Devleti’nin millî bir vasıf taşıyabilmesi için Bulgar olmayan nüfusu ve özellikle de Türk unsurunun “yok edilmesi”, “def etmesi” yoluna gidilmiştir. Kısacası bu politikaya göre, Bulgarların mutlak çoğunluk hale gelebilmesi için, Türklerin “kırılması” yani günümüzdeki kullanımıyla soykırım gerekmekteydi.


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin