Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə20/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   181

BEYKUR Sığır.

BEYLEK f. Ferman, emir. Hüccet, vesika.

BEYLEM Rende. * Kazma.* Açılmamış pamuk kozası.

BEYLERBEYİ Tar: Sancak beylerinin başı. Osmanlı eyalet umumi valisi.

BEYN Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. * Burnu ve ayakları uzun karga.

BEYN-EL AHALİ Halk arasında, ahali arasında.

BEYN-EL AKRÂN Akranlar arasında.

BEYN-EL GUZÂT Gaziler arasında.

BEYN-EL MİLEL Milletler arası. (International)

BEYN-EL ULEMÂ Âlimler arasında.

BEYN-NAS İnsanlar arasında, halk beyninde.

BEYN-ES SEMÂ VE-L ARZ Yer ile gök arasında. Arz ile sema arasında.

BEYN-EZ ZEVCEYN Karı-koca arasında.

BEYNAMAZ (Bak: Bînamaz)

BEYNE BEYNE İkisinin ortası. İkisinin arasında. Mücerred. Ne iyi, ne kötü.

BEYNEHÜMA İkisi arasında.

BEYNELMİLEL (Beyn-el milel) Milletler arası. Milletler arasında. International.

BEYNİYE Tecvidde: Harfler okunurken sesin mükemmelen akıp akmama arasında olması, kalın ile yumuşak arası okunması. Bu durumda okunan harfler şunlardır: (Râ, mim, ayn, nun, lâm.)

BEYNÛNET Fâsıla, iki şey arasındaki mesafe, aralık. * Fark, ihtilaf, muhalefet. Zıddiyet, anlaşmazlık, terslik. * Ayrılmak, firkat.

BEYR Helâk olmak. * Bâtıl olmak.

BEYREM (C.: Beyârim) Marangoz rendesi. * Uzun ve sert taş.* Bir yeri kazmakta kullanılan kazma âleti.

BEYSAN Şam hududunda bir yerin adı.

BEYT Ev, oda,hane. * Geceyi bir işle geçirmek. * Edb: İki satırlık manzume.

BEYT-ÜL ANKEBÛT Örümcek yuvası. * Mc: Derme çatma yapılmış ev. * Dayanıksız ve kuvvetsiz şey.(İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi; beyt-ül ankebût gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur... Takliddir, onu telâşa düşürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükümetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükümetin kesesinden tahayyül eder, korkar. M.N.)

BEYT-İ ATİK Kâbe-i Muazzama. (Çok eskiden beri Cenab-ı Hak tarafından her türlü tehlikelerden korunduğu ve kurtarıldığı ve hiçbir kimsenin ona mâlik olmayıp aslının hür olduğundan kinaye olarak bu isim verilmiştir.)

BEYT-ÜL ARUS Gelin odası.

BEYT-ÜL KASİD Edb: Kasidenin seçilmiş en güzel beyti.

BEYT-ÜL MAKDİS Mukaddes ev. Beyt-ül Mukaddes de denir. Çok eskiden Peygamberlerin inşâ ettikleri kudsî mâbet. Bir ismi de Mescid-ül Aksâdır. * İnsanın, Cenab-ı Hak'tan başka kimse ile tatmin olmayan kalbine de aynı isim verilir.

BEYT-İ MA'MÛR İ'mar edilmiş ev. * Kâbe'nin bir ismi.

BEYT-İ MURASSA' Edb: Mısrâların ikisi de kafiyeli olan beyit.

BEYT-ÜZ ZİFÂF Gelin odası. * Edb: Aynı vezinde iki mısra'dan ibâret söz.

BEYTAR Yarılmak.

BEYTAR Nalbant. * Baytar, veteriner. Hayvan hastalıkları hekimi.

BEYTARA Yarılmak. * Hayvan hekimliği, baytarlık.

BEYTAŞÎ (Bak: Bektaşî)

BEYTULLAH Kâbe, câmi, mescid gibi ibadet edilen yer.

BEYTÛTET (Beyt. den) Gece kalma, geceleme. * Ayırmak, teferruk. * Gece baskın yapmak.

BEYT-ÜL GAZEL Edb: Gazelin en güzel olan beyti.

BEYT-ÜL HARAM (Beyt-ül Haram) Kâbe-i Muazzama'nın etrafının bir ismi. Kâfirlerin yaklaşmaları men' edildiği, onlara haram olduğu için bu isimle alınır. (Bak: Kâbe)

BEYTÜLMAL (Beyt-ül mâl) İlk defa Hz. Muhammed (A.S.M.) tarafından kurulan ve gelir kaynaklarıyla sarfiyat yerleri şer'î olarak tayin edilmiş İslâm devletinin mâliye hazinesi.Gelir kaynakları: 1- Zekât ve sadakalar. 2- Ganimetler. 3- Fey=Zekât ve ganimet dışında kalan ve beyt-ül male ait olan mallar.Beyt-ül malden yapılan harcamalar şu kimseleri ihtiva eder:1- Fakirler ve miskinler. 2- Zekât memurları. 3- Borçlular. 4- Yolda kalmış olanlar ve garipler. 5- Azat etmek üzere köle satın alanlar. 6- Allah yolunda cihad edenler. 7- İslâma ısındırmak ve yakınlaştırmak için gönlü hoş tutulması gerekenler.

BEYÛ f. Gelin.

BEYÛG f. Gelin.

BEYÛGANÎ f. Düğün.

BEYÛN f. Afyon.

BEYÛN Dip tarafı geniş olan kuyu, bostan kuyusu.

BEYÛS f. Arzu, istek, taleb. * Ümit. * Tamah. * Alçak gönüllülük. Mütevazilik.

BEY' U ŞİRA Alım-satım. Alış-veriş. (Bak: Bey')

BEYUZ Yumurtlayan tavuk.

BEYYA' (Bey'. den) Dellal. * Alıp satan kimseler. * Perâkende olarak satış yapan küçük tüccar.

BEYYAB Saka, sucu.

BEYYAHE Balık ağı.

BEYYİN(E) Aşikâr. Açıklanmış. Gün gibi vâzih delil. * Müteaddit noktaları beyan eden ve açıklayan.* Şâhid. İsbat vasıtası. Kavi bürhan.

BEYYİNE-İ ÂDİLE Huk: Adaletli kimselerin şehadetleri.

BEYYİNE SÛRESİ Kur'an-ı Kerim'in 98. suresi olup "Kayyime, Münfekkin, Beriyye, Lemyekün" Sûresi gibi isimlerle de söylenir.

BEYYİNAT (Beyyine. C.) Beyyineler. Bürhanlar.

BEYYİNEN Vâzıhan, aşikâr olarak, alenen, açık olarak.

BEYZ (C.: Büyuz) Yumurta. * Kuşun yumurtlaması. * Hayvanların bilhassa atın ayaklarında çıkan yumurta iriliğindeki şişler.

BEYZA (Müe.) Parlak. Beyaz. Sefid. * Afet, dâhiye, belâ, musibet.

BEYZA Yumurta. * Demir başlık. * İnsanın hayası. Husye.

BEYZAT-ÜL BELED Devekuşu yumurtası. * Mc: Aciz, zelil kimse.

BEYZAT-ÜD DÎK Horoz yumurtası. * Mc: Bulunmaz şey.

BEYZAT-ÜL HARR Şiddetli sıcaklık.

BEYZAT-ÜL HIDR Kapalı, örtülü güzel kadın.

BEYZA' (C.: Biyâz) Kasaba, köy. * Güzel yüzlü kadın. (Müz: Ebyaz)

BEYZADE Osmanlı Sultanlarının oğulları. * Bey oğlu. Babası reis veya âmir olan. * Soylu, asil, necib.

BEYZAH İri yapılı, etine dolgun, şişmanca adam.

BEYZAN Beyazlar, aklar.

BEYZAR(E) Geveze, çok konuşan.

BEYZARE Büyük ve uzun sopa.

BEYZAT-ÜL İSLAM İslâm milleti. * İslâm'ın yayıldığı saha, İslâm ülkesi. * İslâm'ın hakiki merkezi.

BEYZAVÎ Vefatı (Hi: 685) Büyük âlim ve müfessirlerdendir. Yazdığı Tefsiri "Beyzavî" ismiyle meşhurdur. Tebriz'de medfundur. (K.S.)

BEYZAVÎ (Beyzî) Yumurta gibi. Yumurtaya benzer şekil.

BEZA Konuşmada açık saçıklık. * Hayasızlık, utanmazlık.

BEZAAT Sermaye.

BEZADÎ Mavimsi bir cins değerli taş. Küçük yakut.

BEZAGA Ortaklık, şirket.

BEZAGA f. Kertenkele, keler.

BEZAH Büyüklenmek. Kibir, gurur.

BEZANE f. Esici. Esen rüzgâr.

BEZAZET Perişanlık, pejmürdelik. Kıyafetin düzgün ve intizamlı olmayışı.

BEZAZET Bezcilik. Manifaturacılık.

BEZBAZ f. Hindistan cevizinin kabuğu.

BEZBEZE şiddetle sarsma, depretme. * Sür'atli yürüme. Kaçma.

BEZBEZE Galibiyet, zafer, galebe, üstünlük. * Sıkılma, daralma. * Kısmet, nasib, pay. Hisse.

BEZE Bez.

BEZE Miskin, zavallı.

BEZE f. Kabahat, suç, hata. Günah.

BEZEC (C.: Bezecât) Boyun çekmek. * Laf vurmak. * Kuzu, hamel.

BEZEK Zinet, süs, debdebe, gösteriş.

BEZEKÂR f. Suçlu, günahkâr.

BEZEKÂRÎ f. Suçluluk, günahkârlık.

BEZER Gevezelik, boşboğazlık, çok konuşmaklık.

BEZESTEN f. Değerli eşyanın satıldığı kapalıçarşı.

BEZEVEN Sıçramak.

BEZG Yarmak, şakk. * Neşter vurmak.

BEZHA' Göğsü dışarı çıkıp arkası içeri giren kadın.

BEZİ' Uslu, akıllı, zarif çocuk. * Zarif.

BEZİE Çirkin, kabih. Otsuz yer.

BEZİM Boncuk dizilen iplik.

BEZİM Kuvvetli, güçlü kişi. * Hiddet ve kızgınlığını belli etmeyip soğukkanlı olarak hareket eden kişi.

BEZİR Geveze, fazla konuşan.

BEZİR Ekilecek tohum, tane. * Keten tohumundan çıkarılan bir yağ. Bu yağ, yağlıboya yapmakta kullanılır.

BEZİRGAN (Bâzâr-gân) f. Tacir, tüccar, alışveriş eden esnaf. Efendi ve ağa yerine Yahudiler için söylenen ünvandır.

BEZİYY Hayâsız, utanmaz kimse.

BEZK Tükürmek.

BEZL Bol. Bol bol verme. Esirgemeden vermek.

BEZL-İ CAN Canını esirgemeden vermek.

BEZL-İ CEHD Gücü yettiği kadar çalışma.

BEZL-İ NÜKUD Parayı bol verme, para dökme.

BEZLA' Kavi, sağlam, muhkem. * İyi fikir.

BEZLE f. Lâtife, hoşa giden kibar ve nâzik söz. Şaka tarzında söylenen söz. * Ahenk ile okunan şiir.

BEZLE-BÂZ f. Şakacı, lâtifeci.

BEZM Yayın kirişini çekip, sonra salıverme. * Bir şeyi diş ucuyla ısırma.

BEZM f. Sohbet meclisi. Muhabbet yeri. Yiyip içme, îş u nûş. Meclis.

BEZM-İ AŞK Aşk meclisi.

BEZM-İ CİHÂN Dünya meclisi. Dünya.

BEZM-İ ELEST Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: $ diye sorduğunda, ruhlar, $ "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.

BEZM-İ GAM Gam meclisi.

BEZM-İ HÂSS Hususi meclis.

BEZM-İ SAFÂ Safâ meclisi, eğlence meclisi.

BEZME Gündüzleyin yenilen bir öğün yemek.

BEZME f. Muhabbet ve sohbet meclisinin bir köşesi.

BEZMGÂH f. Eğlence yeri.

BEZR Tohum. Keten tohumu. Mercimek, bakla, arpa gibi taneli tohum.

BEZR f. Ziraat, ekim.

BEZRE Koltuk kılının az olması. Yüzük halkası.

BEZREKA (Bak: Bedraka)

BEZR-GER f. Çiftçi, ekinci. Tohum serpen.

BEZR-KÂR f. Ekinci, çiftçi. Tohum saçan.

BEZV Beraberlik. * Denk, eşit, misil.

BEZV Et çok olmak. * Ağaçlar sık bitmek.

BEZYÛN Altın işlemesi atlas ki, adına sündüs denilir. * İnce kumaş.

BEZZ Galip olmak.

BEZZ Keten veya pamuktan mamul dokuma.

BEZZAZ Bez satan. Manifaturacı.* Muhaddislerden bir zatın nâmı.

BEZZAZİSTAN f. Esnaf çarşısı. Bedestan.

BEZZE Hor ve hakir olmak.

BID' (Bıd'a) Geceden bir kısım. * Üçten ona ve onikiden yirmiye varana kadar olan sayılar. * Cima, nikah.

BIDAA(T) Bilgi. * Sermaye.

BIDADA Derinin nazik ve yumuşak olması.

BIDIŞGAN Sarmaşık otu.

BIGA' Zina etmek.

BIGYE Azgınlık. * Sıçramak.

BIGZA şiddetli nefret. Hiç sevmeyiş.

BIHRİT Mücerred ve hâlis nesne.

BIKA (Buka. C.) Topraklar, memleketler, ülkeler.

BILGIN Musibet, belâ, felâket, âfet.

BINGILDAK Yeni doğmuş olan çocuğun kafasının üst tarafı. Bu kısım yumuşaktır.

BIRANDA Alm. Savaş gemilerinde, askerlerin yattığı asılı yatak.

BIRTIL (C.: Berâtıl) Rüşvet. * Meşru olmayarak, kanunen bir iş gördürmek için vazifeli olan kimseye rüşvet olarak verilen şey ki, para vesair menfaatlardır.

BITA Ağır davranma, gevşek davranma, gecikme.

BITAKA (C.: Batâik) Varaka, pusla kâğıdı.

BITANE Gizlenilen hâl. Gizli şey. Herkesin görüp bilmesi istenilmeyen ve aşikâr olmayan şey. * Mahrem, sırdaş. * Astar. * Bir şehrin ortası, merkezi.

BITN Zengin. * Bodur. * Obur. * Şaşkın. * Yalnız kendi nefsini düşünen.

BITNA Malın, paranın ve servetin ziyadeliğinden doğan sürur, sevinç. * Mide dolgunluğu.

BITR Bir şeyin boş yere zâyi olması. * İnkâr etmek.

BITRİK (C: Betârika) Reis. * Emir. * Çavuş.

BITTA Yağ koydukları bardak.

BITTİH Karpuz. Kavun.

BIZR Beyhûde, boşu boşuna.

Bİ- Başına eklendiği kelimeyi "e" haline getirir. İle, için mânâlarını vererek Farsçadaki "be" edatıyla aynı vazifeyi görür. Harf-i cerdir. Yâni; kendinden sonraki kelimeyi esre ("İ" diye) okutur. Yemin için de kullanılır.

BÎ f. Kelimenin başına getirilerek o kelime menfi yapılır.Misâlleri için, "BİA" kelimesinden sonraki kelimelere bakınız.

Bİ f. İstek bildirmek için emir sigasının başına getirilr. Meselâ:

BİCU ( Custen : Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul mânasında emirdir.

BİA (C: Biyâ) Kilise.

BÎ-AB f. Susuz, kuru. * Donuk. * Rezil, utanmaz, hayasız.

BÎ-ADD Sayısız.

BÎ-ADİL Eşsiz. Eşi olmayan.

BÎ-AMAN Amansız.

BÎ-AR Arsız, hayasız, utanmaz.

BİAS Deprenmek, ıztırab.

BİAT Bağlılığını, itimadını bildirmek. Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek. El tutarak bağlılığını alenen izhar etmek. Bağlılığını tazelemek. * Rey vermek.

BİAT-I RIDVAN Kur'an-ı Kerim'in 48. Sûresi olan Fetih Sûresinde zikri geçen, Hz. Peygamber'e (A.S.M.) bağlılıklarını bildiren sahabelerin biatlarıdır. 1400 veya daha fazla olduğu bildirilir. Bu cemaata Ashab-ı Rıdvan da denir. (R.A.)

BÎ-BAHA Bahasız, Çok değerli.

BÎ-BEHRE Nasibsiz. Mahrum.

BÎ-BEKA Bekasız, devamsız.

BİBERON Fr. Emzik.

BİBİ Hala, babanın kızkardeşi.

BÎ-BİDAAT f. Sermayesiz.

BİBLİYOGRAF yun. Kitaplar üzerinde geniş bilgisi olan kişi.

BİBLİYOGRAFYA yun. Kitaplar hakkında bilgi. Belirli mevzular üzerindeki neşriyatın tamamı.

BİBLO Fr. Salonlarda, masaların ve rafların üzerine süs için konan vazo gibi küçük eşya.

BÎ-BÜNYAD f. Esassız, temelsiz.

BÎ-CA f. Yersiz.

BİCAD Hz. Abdullah'ın lâkabı. * Çizgili olarak yol yol dokunmuş aba, kilim, halı.

BİCAD f. Yakuttan daha az değerli kırmızı bir taş. * Kırmızı dudak.

BİCADE Alaca boncuk.

BİCAL Büyük gövdeli şey. Azîm. Cesîm.

BÎ-CAN f. Ruhsuz, cansız.

BÎ-CİĞER f. Korkak, ciğersiz, yüreksiz.

BİCİŞK f. Bilgin, hakîm. * Serçe kuşu.

BİCRİT Temiz, hâlis şey.

BİCÛ (Custen: Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul meâlinde emirdir.

BÎ-ÇARE f. Çaresiz. Zavallı. Şaşkın.

BÎ-ÇAREGÂN f. Zavallılar. Biçareler.

BÎ-ÇAREGÎ f. Zavallılık, biçarelik.

BÎ-ÇAREVÂR f. Zavallı gibi, biçare gibi.

BİÇİŞK f. Doktor, hekim.

BİÇİZ f. Pek küçük ve değersiz şey.

BİÇREK f. Kandırılıp aldatılarak kendisiyle daima alay edilen kimse.

BÎ-ÇÛN f. Emsalsiz, eşsiz, ortaksız, benzersiz. * Sebep sorulmaz. (Allah C.C.)

BİD Yok olma.

BİD f. Söğüt ağacı.

BİD' Birden dokuza kadar veya üçten ona; yahut da onikiden yirmiye kadar olan sayılar. Birkaç. * Gecenin bir kısmı.

BİD' İlim, şecaat ve şerafette kâmil ve yegâne. * Yeni.

BİDA' (Bid'at. C.) Bid'atlar. Sonradan meydana çıkan şeyler. (Bak: Bid'at)

BİDAA (Bidâat) Sermaye, ana para. * Tahsil olunmuş ilim.

BÎ-DAD Zâlimlik. Zulüm. İşkence. Adaletsizlik.Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikat.Çalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten.

BÎ-DADGER f. Gaddar, zâlim, hain.

BÎ-DADGERÎ f. Gaddarlık, hainlik, zâlimlik.

BÎ-DADÎ Adaletsizlik. Zâlimlik.

BİDAH f. Sert başlı, huysuz at, aygır.

BİDAL Bir şeyi başka diğer bir şeyle değiştirme, tırampa etme.

BİDANET Semizlik, besililik, yoğunluk.

BÎDAR f. Uykusuz, uyumayan. Uyanık.

BÎDAR-BAHT f. Mutlu.

BÎDAR-DİL f. Uyanık, aydın.

BİDARE f. Tutkun, âşık, düşkün.



BÎ-DARÎ Uyanıklık. Dikkatlilik.

BİD'AT (Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür. Din âlimleri tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve hükümlere bid'a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere de bid'a-yı seyyie denilmektedir. (Bak: Sünnet, Fitne)(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni $ sırrı ile: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalâlettir, ateştir.Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş, onlar muhkemattır. Hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nev'indendir. Nevâfil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, "Âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilmez. Fakat, âdâb-ı Nebeviyeye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir. Bu kısım ise (örf ve âdat) muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle mâlum olan harekâtına ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük bir âdâbın mürâatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umûmen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir. Nâfile nev'inden de olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. L.)(Sünnet-i Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zaten ittibaa mecburiyet var. Ve ubûdiyyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevabın zâyiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Adat ve muamelâttaki Sünnet-i seniyye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok. Fakat, HABİBULLAH'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır. Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar, bid'attır. Bid'atlar ise, $ sırrına münafi olduğu için merduddur. Fakat, tarikatta evrad ve ezkâr ve meşrebler nev'inden olsa ve asılları Kitab ve Sünnet'ten ahzedilmek şartiyle ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mukarrer olan usul ve esâsat-ı Sünnet-i Seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartiyle, bid'a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid'aya dahil edip, fakat "bid'a-i hasene" namını vermiş. İmam-ı Rabbâni Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: "Ben seyr-i sülûk-u ruhanide görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervi olan kelimat, nurludur. Sünnet-i Seniyye şuaı ile parlıyor. Ondan mervi olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve hâlleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki: Sünnet-i Seniyyenin şuaı, bir iksirdir. Hem o Sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur." L.)

BİD'AT-ÜZ ZAMAN Zamanın bid'ası. Yeni çıkan harikulâde şey. Zamanın acib ve garibi.

BİDÂYET Başlangıç. İlk önce. Evvel ve ibtida. İlk olarak.

BİDÂYETEN İlk olarak.

BİDAYET MAHKEMESİ Bu tâbir eskiden Asliye Mahkemeleri için kullanılırdı.

BİDDE Derman, tâkat, güç, kuvvet.

BÎDEVLET f. Mutsuz, zavallı.

BİDH Geniş ova.

BÎ-DİL f. Ürkek, korkak. * Âşık. * Kalbsiz, gönülsüz. * Nüktesiz.

BÎ-DİMAĞ f. Kafasız, akılsız.

BÎ-DİN f. Dinsiz. * Merhametsiz, acımasız.

BÎ-DİRENG f. Durmıyan, oyalanmayan, eğlenmeyen, çabuk.

BÎ-DİRİĞ f. Esirgemeyen, elinden geleni yapan. * Esirgenmeyen.

BİDİSTAN f. Söğütlük.

BİD'İYYAT (Bid'a. C.) Bid'alar. (Bak: Bid'a)

BİDRE Ağaç kurdu.

BİDRÛD f. Sağlık, salimlik, selâmet.

BÎ-DUHT f. Kızı olmıyan. * Zühre Yıldızı.

BİE Yurt, konak.

BÎ-EDEB Edebsiz. Terbiyesiz.

BÎ-EMANÎ Emin olmamak. Emniyetsizlik.

BÎ-ENBAZ şeriki ve benzeri ve eşi olmayan, eşsiz. Allah (C.C.)

Bİ-ESRİHİ Hep birlikte, hep bir arada.

BİET Bir menzile konma. * Hal, durum, nitelik, keyfiyet.

BÎ-FASAL (Kürtçe) Fırsat vermeyen, kocaman mahlûk.

BÎ-FETRET (Bilâ-fetret) Dâimâ, kesiksiz olarak.

BÎ-GAH f. Vakitsiz, zamansız.

BİGAL f. Kargı, mızrak.

BİGAL (Bagl. C.) Katırlar, esterler.

BÎ-GÂNE Kayıtsız. Alâkasız. * Aldırışsız. Yabancı. Dünya ile alâkayı kesmiş olan.

BÎ-GÂNEGÎ f. Yabancılık.

BÎ-GAREZ f. Garezsiz. * Taraf tutmıyan, tarafsız.

BÎ-GAYAT (Bi-gaye. C.) f. Sonu olmayanlar, sonsuzlar.

BÎ-GAYE(T) Gayetsiz, sonsuz. * Gayesiz.

BÎ-GERAN f. Sınırsız.

BÎ-GIŞŞ f. Hilesiz, safi, karışıksız. * Samimi.

BÎ-GÜMAN f. şeksiz, şüphesiz.

BİH O, onu, ona, ondan, onunla mânâlarına gelir.

BİH f. Menba, kaynak. * Temel, asıl, kök.

BİH f. Yeğ, iyi. * Ayva.

BÎ-HABER f. Habersiz, bilgisiz.

BİHAH(E) Ses kısıklığı.

BİHAK Erkek kurt.

BİHAK Gözsüz etmek, kör etmek.

Bİ-HAKKINÌ Tamamıyla, hakkıyla.

BİHAM Dolu, memlû.

BİHAN (Bih. C.) f. İyiler, iyi adamlar.

BÎ-HANÜMAN f. Çoluk çocuksuz, yersiz yurtsuz.

BİHAR (Bahr. C.) Denizler. Deryalar. * Mc: İlmi çok olan âlimler.

BÎ-HAR f. Dikensiz.

BÎ-HAREKET f. Kımıldamıyan, hareketsiz.

BİHASEB-İL ÂDE Âdet kabilinden, âdet kabul ederek.

BÎ-HASIL f. Ebedî, sonsuz, nihayetsiz, bâki. * Verimsiz, faydasız.

BÎHASTE f. Şaşkın. Yorgun. Aciz.

BİHBUD f. Sağlam, sıhhi vücud, iyi, sağ.

BÎ-HEMAL f. Benzersiz, eşsiz.

BÎ-HEMTA f. Eşsiz. Dengi olmayan. Benzersiz.

BÎ-HENGAM f. Vakitsiz, zamansız.

BÎ-HESAB f. Sayısız, hesapsız.

BİH-GÜZİN f. Sarraf. * Bir şeyin en güzelini seçen.

BİHİ f. Ayva.

BÎ-HİCAB Hicabsız, perdesiz, âşikâr olarak.

BİHİM O, onları, onlara, onlardan, onlarla mânâlarına gelir ve zamirdir.

BİHİMA O ikisi, o ikisine, o ikisinden, o ikisiyle mânâlarına gelir ve zamirdir.

BİHİN(E) f. En iyi, pek iyi, seçkin. * Hallaç.

BİH-KEN f. Kökünden çıkaran, kök söken.

BİHNANE f. Beyaz ve has ekmek.

BÎ-HOD f. Çılgın, kendinden geçmiş olan, ne yaptığının farkında olmayan. * Bayılmış.

BİHR Ağız kokusu.

BİHRAM f. Savm, oruç.

BİHRED Akıllı kimse.

BİHTE f. Kalburdan geçirilmiş, elenmiş.

BİHTER(EK) f. En iyi, daha iyi.

BİHTEREK f. Farslılarca, 120 senede bir def'a 13 ay kabul edilen yılın ismi.

BİHTERÎ f. Üstünlük, en iyi ve üstün olma.

BİHTERÎN f. Pek iyi, en iyi.

BÎ-HUDE f. Boşuna, beyhude, boşu boşuna.

BÎ-HUŞ Akılsız. Sersem, bunak.

BÎ-HUZUR f. Rahatsız, huzursuz, tedirgin.

BÎ-İDAD Sayısız. * Eşsiz, benzersiz. * Denksiz.

BÎ-İHTİYAR İhtiyarsız. Elinde olmadan.

BÎ-İNSAF f. Acımasız, insafsız.

BÎ-İNTİHA f. Sonsuz, nihâyetsiz.

BÎ-İRTİYAB f. Şüphesiz.

BÎ-İŞTİBAH Şüphesiz. Şeksiz.

Bİ-İZNİLLAH Allah'ın izni ile.

BİJE f. Safi, halis, katıksız, sade, sırf. * Hususiyle.

BİJENG f. Kapı anahtarı, miftah.

BİKA Mercimek.

BİKA' (Buk'a. C.) Ülkeler, memleketler. Topraklar, yerler.

BÎ-KÂR f. Kârsız, işsiz kimse. Bekâr kişi. (Bekârlık, bikârların kârıdır. İşârât)

BÎ-KARAR Kararsız.

BÎ-KAYD Kayıtsız, şartsız. *Alâkasız, aldırmaz.

BÎ-KERAN (Bî-girân) f. Sınırsız, sonsuz. * Kenarsız. * Hesabsız.

BÎ-KES Kimsesiz.

BÎ-KIYAS f. Kıyassız, ölçüsüz.

BİKLE Fıtrat, yaradılış, tabiat. * Kılık, kıyafet. Şekil, biçim.

BİKR (Bikir) Bozulmamış. Temiz. * Bekâr. El sürülmemiş. * Her şeyin evveli. * Eşi benzeri görülmemiş, misli sebkat etmemiş her amel ve vaziyet.

BİKR-İ FİKİR f. İlk olarak söylenen fikir.

BİKR-İ MAZMUN İlk def'a söylenmiş mazmun. (Bak: Mazmun)

BÎ-KUSUR f. Eksiksiz, kusursuz, tam, mükemmel.

Bİ-KÜNEM Yapayım.

Bİ-KÜN TEVBE Tevbe et.

BİLÂ Olmayarak, sahib olmıyan "...sız,...siz" mânâları yerine kullanılan edattır. Kelimenin başına getirilerek menfi mânâ hasıl olur.

BİLÂ-ADDİN f. Sayısız. Adetsiz.

BİLÂ-BEDEL Bedelsiz. Ücretsiz, meccanen.

BİLABİL Elem, keder, tasa, dert, gam. * Telâş.

BİLÂD (Belde. C.) Beldeler. Diyarlar. Memleketler. Şehirler.

BİLÂD-I ÂMİRE İmar edilmiş, yapılmış beldeler. * Devlet idaresindeki yerler.

BİLÂD-I CESİME Büyük ülkeler.

BİLÂD-I SELÂSE Eskiden İstanbul, Edirne ve Bursa'nın üçüne birden verilen isim.

BİLADE f. Müzevvir, fâsid, fesatçı, ispiyon eden.

BİLÂ-FAİZ Fâizsiz.

BİLÂ-FASILA Fâsılasız, aralıksız, durmadan.

Bİ-L-AHİRE Sonra, sonradan, sonunda.

BİLÂ-İSTİSNA İstisnâsız, ayırt etmeksizin.

BİLÂ-KAYD U ŞART Kayıtsız şartsız.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin