Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə78/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   181

İFTİLAZ Kesmek, kat'. * Bir kimsenin bir parça malını almak.

İFTİNAN Türlü türlü ve birbirini tutmayan düzensiz söz söyleme. * Fitneye düşmek. * Âşık olmak.

İFTİRA Birinin üzerine suç atmak. Bühtan. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek.

İFTİRAAT (İftira. C.) İftiralar, asılsız isnatlar, aslı esası olmayan suç yüklemeler.

İFTİRAK Perişan olmak. * Ayrılmak, dağılmak. Hicran.

İFTİRAK-I İZAM Kemiklerin dağılması.

İFTİRAKAT Ayrılıklar. İftiraklar. Parçalanmalar.

İFTİRAR Gülmek.

İFTİRAS Yırtmak. Parçalamak. Yırtıp parçalamak. * Zorla yere yıkmak.

İFTİRAS Fırsat gözlemek. Fırsatı ganimet bilmek.

İFTİRAŞ İzine uyma. * Namusa dokunur söz söyleme. * Yayılma. * Cima. * Döşemek.

İFTİRAZ Farz kılma, vacib kılma.

İFTİSAD Neşter ile kan aldırma.

İFTİSAL Sütten kesilme, memeden ayrılma. * Fidanı çıkarıp başka yere dikme.

İFTİTAH (Fetih. den) Açmak, başlamak, fethetmek. Zabtetmek.

İFTİTAH TEKBİRİ Namaza başlarken alınan tekbir. Namaz, her nevi dünya meşguliyetinden alâkayı keserek kılındığı için, Allahü Ekber diye iftitah tekbirini alarak namaza başladıktan sonra ibadet esnasında dünya işi haram olup namazı bozar. Bu mâna için bu tekbire, tahrime adı da verilir.

İFTİTAN (Fitne. den) Fitneye uğrama. * Aldatmak. * Azdırmak.

İFTİYAK Fakirleşmek, yoksullaşmak.

İFTİYAL Fal tutma.

İFTİYAT Düşünmeden bir işe başlama. * Bir şey kaybolup gitme.

İFTİZAH (Bak: İftidâh)

İFZA' Korkutmak. * Güç olmak.

İFZA' Medet etmek, yardım etmek. * Korkutmak.

İFZAH (Fazih. den) Kusuru, kötülüğü, ayıbı açığa vurma.

İG Koku, rayiha.

İĞ Yün, pamuk vs. kıvırmağa mahsus iğne.

İGAL Acele ile bir kimseyi bir yere sokma. * Uzaklara gitme.

İGAME Havanın bulutlu olması.

İGARE Yağma etmek, hücum etmek. * Teşvik etmek. Gayrete getirmek. Acele etmek.

İGASE İmdada yetişmek, yardım etmek.

İGAZA Kızdırma, darıltma.

İGBAB Korkmak. * Bir gün görüp bir gün terketmek.

İGBİRAR Kırılmak. Gücenmek. * Toz ile paslanmak. * Boz benizli olmak.

İGDAB Gadablandırmak, kızdırmak, öfkelendirmek.

İĞDE Kızılcığa benzer bir meyve ve bu meyveyi veren ağaç ve çiçeği.

İGDİDAN Saç uzamak. * Ot yeşermek.

İGDİN Bozulmuş, kokmuş, cılık (yumurta).

İĞDİŞ f. Burulmuş, enenmiş hayvan. Erkeklik bezleri (hayaları) çıkarılmış at. Melez.

İĞERÇİN Karar veremeyen, mütereddit, kuşkulu.

İGFA' Uyuklamak.

İGFAL (C.: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek. * Gaflette bırakmak. * Kandırmak. Aldatmak.

İGFALAT (İgfal. C.) İğfal etmeler, kandırmalar, aldatmalar.

İGFALİYYAT Yanıltıp aldatmak için söylenen sözler.

İGLA' Pahalandırma, fiatını yükseltme. * Kaynatma.

İGLAF (Gılaf. dan) Kınına sokma, kılıfa koyma.

İGLAK Karıştırmak. Kapamak. Muğlak yapmak. Anlaşılmaz hâle koymak. * Zorla iş yaptırmak. * Edb: Sözü karışık ve anlaşılmaz surette söyleme.

İGLAKAT (İglak. C.) Muğlak yapmalar. * Karışık ve anlaşılmaz sözler.

İGLAT (Galat. dan) Yanlışa götürme.

İGLAZ (Galiz. den) Kaba ve fenâ söyleme.

İGLAZAT (İglaz. C.) Kaba ve galiz söyleme.

İGLİNTA' Vurmakla ve sövmekle üstün gelip galebe etmek.

İGLİVVAT Lâzım olmak, icab etmek.

İGMA' Bayılma, baygınlık, kendinden geçme.

İGMAD Kınına sokma, kılıfına koyma. * Birçok şeyleri bir yere tıkma.

İGMAD-I SEYF Kılıcı kınına sokma.

İGMAM Kederlendirmek. Gamlandırmak. Hüzünlendirmek. * Gökyüzünün bulutlu olması.

İGMAR Batırmak.

İGMAZ Ayıplamak. Kınamak. Tahkir etmek.

İGMAZ Müsamaha etmek. Görmemezliğe gelmek.

İGMAZ-I AYN Göz yummak. Aldırmamak, görmemezlikten gelmek.

İGNA' Ganileştirmek. Zengin etmek. * Kifâyet edip bir şeyin yerini tutmak.

İGNAN Ot çok olmak.

İĞNEDAN İğne koymağa mahsus küçük kutu.

İĞNELEMEK t. İğne ile delmek. * Kalıbını almak için kenarlarını iğne ile delerek işaretlemek. * Mc: Sözle hırpalamak. Dokunaklı konuşmak.

İĞNELİ FIÇI Mc: Eziyetli ve usandırıcı iş. İnsana eziyet veren ve rahatsız eden yer.

İGRA Rağbetlendirmek. Teşvik etmek. Hırsını tahrik etmek.

İGRAB Uzak yerlere yolculuk etme. * Garb (batı) tarafına gitme.

İGRAD Yüksek ve güzel sesle şarkı söyleme.

İGRAK Suya batırmak, boğmak. * Kabı doldurmak. * Edb: İmkânsız bulunan mübalâğa.

İGRAKAT (İgrak. C.) Mübalâğalar, iğraklar, aşırı büyültmeler.

İGRAKİYYAT Aşırı büyültmelerle ve mübâlâğalarla söylenen sözler.

İGRAM Borç ödetme.

İGRAR Batırmak.

İGRAS Ağaç dikmek. Toprağa gömmek.

İGRAZ Doldurmak. * Taze hamurdan ekmek yapıp misafire yedirme.

İĞRETİ t. Ödünç, borç, kendi malı olmayan. Yerli ve sabit olmayan, muallak gibi duran. * Muvakkat, bağlı bulunmayan, geçici. * Fıtrî olmayan, sahte, sun'î.

İGRİK Çok bağırıp böğüren (hayvan).

İGRİZ Kabuğundan henüz çıkan çiçek.

İGSAS Güzel yemekler yedirme.

İGSAS Sıkıştırma, tazyik etme. * Bir yer ahalisini sıkıntıya düşürme.

İGŞA Örtmek. Bürümek. Kapamak. Perdelemek.

İGŞAŞ Acele ettirme. * Kışkırtma, tahrik etme.

İGTA' Ağacın dalları uzayarak yerlere sürünme. * (Asma) yeşerme.

İGTAŞ Karanlık olmak.

İGTİBAK Akşam vaktinde şarap içmek.

İGTİBAT Refahlı, sürurlu ve zengin olmayı temenni etmek.

İGTİFAR Mağfiret olunma. * Şüyu' bulma.

İGTİLA' Hızlı ve sür'atli yürüme. Çabuk yürüme.

İGTİLAF Kılıf içine girme, gılaflanma.

İGTİLAF-I SEYF Kılıcın kınına girmesi.

İGTİLAL Hayvanın çok susaması. * Elbiseleri üst üste giyme. * İçme. * İyi sağılmadığı için (koyun) hastalanma.

İGTİLAM Hırs ve şehvetin galip gelmesi. * Muzdarib olmak, acı çekmek.

İGTİMAD (Gamd. dan) (Kılıç) kılıfına girme. * Karanlıkta görünmez olmak.

İGTİMAM Tasalanmak. Kederli olmak.

İGTİMAS Hor ve hâkir görme. * Nankörlük.

İGTİMAS Suya dalma.

İGTİMAZ Gözünü kapatma, gözünü yumma. Uyuma.

İGTİMAZ Birini çekiştirme, bir kimsenin aleyhinde bulunma.

İGTİNA' (Gınâ. dan) Zenginleşme, zengin olma.

İGTİNAM Yağma etmek. Fırsatı ganimet bilmek.

İGTİNAM-I FIRSAT Fırsatı yakalama, fırsattan istifade etme.

İGTİRAB (Gurbet. den) Gurbete gitme. * (Güneş, Ay vb. seyyareler) batma. * Göz önünden kaybolma.

İGTİRAF Avuçla su içme, eliyle su alma.

İGTİRAK (Gark. dan) Suya batma, gark olma, suda boğulma. * Soluğu kuvvetle içe çekme.

İGTİRAM Borç, diyet veya cerime verme.

İGTİRAR (Gurur. dan) Aldanma, iğfâl olunma. * Gururlanma. Kibirlenme, böbürlenme. Güvenilmeyecek şeye güvenme. * Gaflette olma, gafil bulunma.

İGTİRAREN Güvenerek, mağrur olarak.

İGTİSAB Gasb etmek. Başkasının malını zorla elinden almak.

İGTİSABAT (İgtisab. C.) Gasbetmeler, başkasının malını elinden zorla almalar.

İGTİSAL Yıkanmak. Gusletmek. (Bak: Gusül)

İGTİŞAŞ Karışıklık. Kargaşalık. Karmakarışık olmak. * Birisinin fena telkinini kabul etmek.

İĞTİŞAŞAT (İgtişaş. C.) Karışıklıklar, kargaşalıklar, fenâlıklar.

İĞTİTA' Örtünme, bir şeye sarınma.

İGTİYAB Gıybet etmek. Zemmetmek. Yermek.

İGTİYAL Baskın yapıp öldürme.

İGTİYAR Faydalanma, istifâde etme. * Azık edinme.

İGTİYAZ Gazaba gelme, kızma, öfkelenme.

İGTİZA (Gızâ. dan) Beslenme, gıdalanma.

İGTİZAB Gücenme, kızma, gazaba gelme, darılma.

İĞTİZAL İplik eğirme.

İGVA' Ayartmak. Azdırmak. Baştan çıkarmak.

İGYAL Hâmile kadının sütünü vermesi.

İGYAM Havanın bulutlu olması.

İGZA' Görmemezliğe gelme.

İGZA' (Gazâ. dan) Savaştırma. Gazâ ettirme. Muharebeye gönderme.

İGZAB (Gazab. dan) Gazaba getirme, hiddetlendirme, kızdırma, öfkelendirme.

İGZAF Gece çok karanlık olmak.

İGZAL Eğirmek.

İHA Sevketme, gönderme.

İHAB Ham deri.

İHAB Verme, bağışlama.

İHAFE Korkutmak. Havf ettirmek.

İHAKE Te'sir etme. * Kesme.

İHALE Bir işi birisinin üzerine bırakmak. Bir hâlden diğer hâle dönmek. * Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi en münâsib bulunan bir istekliye vermek. * Zayıf addetmek. * Muhal söz söylemek.

İHALETEN İhale ederek, ihale suretiyle.

İHAM Vehme düşürmek, vehimlendirmek. * Edb: İki mânaya gelen bir kelimeden en az kullanılan mânayı bilerek kullanmak.

İHAM-I KABİH Edeb ve terbiye dışı anlamı bilerek kullanma. Sözü edeb ve terbiyeye aykırı bir mecazî mânâya getirme.

İHAME Çadır kurma.

İHAN (Vehn. den) Bir kimseyi zayıf, kuvvetsiz tutma. Güçsüzlendirme. * Hor görme, tahkir etme.

İHAN (İhnet. C.) Kızgınlıklar, öfkeler, gazablar, dargınlıklar.

İHANET (Hevn. den) Alçak ve hakir addedip itibar etmemek, kıymet vermemek. * Hainlik. Haksızlık. Kötülük.

İHANET Helâk etmek. Öldürmek. Mahvetmek.

İHASE Toprağı kazarak bir şeyler arama.

İHAŞ Bir kimsenin namusuna dokunma, namusunu lekeleme.

İHAŞE Avı, tuzağa düşürebilmek için sürüp götürme.

İHATA Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. * Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak.

İHATAVÎ İhata edecek şekilde. Kaplayıp içine alacak yolda.

İHAZE Kalkanın elle tutulacak olan yeri. * Timar. Hükümdarın verdiği arazi.

İHBA' Örtmek, saklamak, gizlemek. * Ateşi basıp söndürmek.

İHBAB Muhabbet etmek. Sevgisini göstermek.

İHBAK Boyun eğme, inkıyâd, yumuşaklıkla söz dinleme.

İHBAL Gebe koyma, hâmile yapma. * Çiçekler dökülüp meyve tutma.

İHBAR Haber vermek. Haber almak. Alınan haber. Anlatmak. (Bak: Ahbâr)

İHBAR-I GAYBÎ Gayıbdan verilen haber. Geçmiş zamandan veya gelecekten verilen haber. (Bak: Ahbar)

İHBARAT Bildirilen haberler. İhbarlar. Bildirilen hadis-i şerifler.

İHBARÎ Haberle alâkalı. Haber vermeğe dair. * Gr: Bir işin ne zaman olacağını bildiren fiil.

İHBARİYYAT Haberle alâkalı, habere âit cümleler.

İHBARİYYE Haber vermek işi. * Kaçak veya kayıp eşyayı haber verene mükâfat olarak verilen para.

İHBARNAME f. Yazılı haber. Yazı ile haber vermek. * Belirli hadiselere dair bilgi olarak, alâkalı olduğu yere verilen yazı. * Bir paranın ödenmesi veya başka bir muamelenin yapılması lüzumuna dair resmi bir daireden gönderilen ihtarnâme.

İHBAS Eteğinde bir şey gizleme. * Hapsetme. * Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama.

İHBAS Birinin hakkını yeme.

İHBAT Huşu ve tevazu etmek.

İHBAT Mahveylemek. Battal ve geçmez hale koymak. * Kuyunun suyu çoğalmak veya bitmek. * İşin karşılığını vermek. * Amelin sevabını giderip, hiçe indirmek.

İHBAT Koşturmak.

İHCAC Hac vazifesi için bedel vermek veya nâib tutmak. Nâib tutana "Âmir, menub veya mahcucun anh" da denir.

İHCAF Noksanlık, eksiklik, kusurluluk.

İHCAL (Hacl. den) Utandırma.

İHCAM Bir şeyden korkarak vaz geçme, dönme. cayma. Men olunma.

İHDA (Müennes) Bir. Ehad.

İHDA İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. * Hediye etmek. Armağan yollamak.

İHDA AŞER Onbir.

İHDAD (Gövdenin) derisi şişme.

İHDAD Keskinleştirme.

İHDAF Gelip çatmak. Karşısına dikilip durmak. Hedef olmak.

İHDAİYYE Hediye etme vesilesiyle yazılan yazı.

İHDAL Islatma.

İHDAR (Hadr. dan) Tıb : Bir organın hissini iptal etme, uyuşturma. * Kızı yaşmaklandırma, ferace giydirme.

İHDAR (Heder. den) İptal etme, battal etme, hükümsüz bırakma. * Boşa harcama.

İHDAR-I DEM Huk: Maktulün (öldürülmüş olan kimsenin) diyetini katilden (öldürenden) aldırmamak.

İHDAS Yeniden bir şey yapmak. Ortaya koymak. Meydana koymak. (Bak: İbda', Hudus)

İHEVAT (İhve. C.) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar. * Tarikat arkadaşları.

İHFA Saklamak. Gizlemek. Ketmetmek. Gizlenilmek. * Tecvidde: Harflerden birisini söylerken gizli ve zayıf söylemek.

İHFAF Hafifletmek. Birinin şerefine dokunacak şekilde konuşmak.

İHFİK Yer sarsıntısı ve zelzeleler neticesinde meydana gelen yarıklar, çatlaklıklar.

İHFİK-ÜL ARZ Yer yarığı.

İHKAB Arkası kesilme.

İHKAD Başka bir kimsede garaz ve kin uyandırma.

İHKAK Mazlumun hakkını zâlimden almak. Hakkı yerine getirmek. Hak ile hasmına galib olmak.

İHKAK-I HAK Haklıya hakkını vermek. Hakkı, usülü dairesinde yerine getirmek.

İHKÂM Manen tahkim etmek. Sağlamlaştırma. Muhafaza ile fesaddan menetmek.

İHKAR Rezil ve rüsvay etme.

İHLA Boş bırakma. Boşaltmak, hâli kılmak.

İHLA-İ SEBİL Yolunu açık bırakma.

İHLA' (Hulv. den) Tatlılandırma.

İHLAF Yemin vermek. Yemin etmek. * Yok etmek. Telef etmek.

İHLAK (Helâk. dan) Harcama, tüketme, bitirme. * Yok etme, helâk etme, öldürme.

İHLAL (Mahal. den) Yer değiştirmek. Vermek. Yerleştirmek. * Helâl kılmak.

İHLAL (Halel. den) Sakatlamak. Bozmak. Halel vermek. * Birini ihtiyaç içinde bırakmak. * Düşmanın haklarına vefa etmeyip gadretmek.

İHLAS Müşteriyi aldatmak. Müflis olmak.

İHLAS (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık. * Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gaye edinmek. İnsanlara riyakârlıktan, gösterişten uzak olmak.(Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde, en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir duâ-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet ihlastır....Cenab-ı Hakk'ın rızası ihlas ile kazanılır. Kesret-i etba' ile ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Çünkü onlar vazife-i İlâhiyyeye ait olduğu için istenilmez; belki bazan verilir. Evet, bazan bir tek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemmiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü, bazan bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı İlâhîye medar olur. Hem, ihlas ve hakperestlik ise, müslümanların nereden ve kimden olursa olsun, istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa benden ders alıp sevap kazandırsınlar düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir. L.)(Cay-ı ibret bir hâdise: Bir vakit İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, bir kâfiri yere atmış. Kılıncını çekip keseceği zaman, o kâfir O'na tükürmüş. O kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, O'na demiş ki: "Neden beni kesmedin?" Dedi: "Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün; hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için ihlasım zedelendi. Onun için seni kesmedim." O kâfir, O'na dedi: "Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Mâdem dininiz bu derece sâfi ve hâlistir; o din haktır." dedi. M.)

İHLAS-MEND f. İhlaslı, ihlas sahibi, temiz kalbli.

İHLAS-MENDANE f. Temiz yürekli kimseye yakışır şekilde, ihlaslı kişiye uygun tarzda.

İHLAS-MENDÎ f. İhlaslılık, temiz kalblilik.

İHLAS-PERVER f. İhlas sahibi, temiz kalbli.

İHLAS-PERVERANE f. Temiz yürekli, ihlas sahibi bir kimseye yakışacak surette.

İHLAS-PERVERÎ f. Temiz yürekli, ihlas sâhibi olma.

İHLAS SURESİ Kur'an-ı Kerim'de şirkin ve küfrün envâını reddedip, tevhidi ilân eden $ diye başlayan 112. Sure.Bu sureye: Esas, Tevhid, Tefrid, Tecrid, Necat, Velâyet, Marifet, Samed, Muavvize, Mazhar, Berâe, Nur, İman suresi de denilmektedir. Maâni, Müzekkire gibi isimleri de vardır. (E.T.)

İHLİL Erkek tenasül organının deliği, sidik yolu. Sidik deliği. * Kadınlarda memede sütün aktığı yer.

İHMA Bir şeyi ateşte kızdırma.

İHMAD Ateşin alevini söndürmek.

İHMAL Bir şeyi yüklemesi için yardım etmek. Yükletilmek.

İHMAL Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek.

İHMALCİ t. Dikkat etmeyen, dikkatsiz, müsamahacı.

İHMALKÂR f. İhmalci, işine dikkat etmeyen.

İHMAM Kederlendirmek. Mahzun etmek. * İhtiyarlatmak.

İHMİRAR Kızarmak. Kızıllık. * Kızıl hastalığı.

İHN Yün. Renkli yün, renkli kumaş.

İHNA' Acıma, merhamet etme, şefkat etme.

İHNAC Bir şeyi bir yana eğme.

İHNAK (Hunk. dan) Boğma.

İHNAK (Hunk. dan) Kin bağlama. Gazaplandırma.

İHNET Gazap, öfke. Hiddet. * Kalb katılığı. * Kin bağlamak.

İHRA' Eksiltme, azaltma, noksanlaştırma.

İHRAB Harâb etme, perişan etme.

İHRAB Kavgayı kızıştırma, muharebeyi alevlendirme.

İHRAB Kaçma zorunda bırakma. * Çalışma, azmetme, didinme.

İHRAC Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak.

İHRACAT (İhrâc. C.) Memleketteki fazla malı başka memlekete göndermek, satmak. * Çıkarmalar. İhraç etmeler.

İHRAK Ateşe atmak. Yakmak. Yandırmak. * Bulamaç yapmak.

İHRAK Akıtma, dökme.

İHRAK-I DÜMU' Gözyaşı akıtma, ağlama.

İHRAKAN Yakmak suretiyle.

İHRAK Bİ-N-NAR Ateşte yakma.

İHRAM Hacıların örtündükleri dikişsiz elbise. * Yün yaygı. Büyük yün çarşaf. * Fık: Hac veya umreyi yada her ikisini eda etmek için mübah olan şeylerden bazılarını nefsine menetmek ve onlardan sakınmak.

İHRAS Dilsiz olmak. Dilsiz kalmak.

İHRAZ Nail olmak. Erişmek. * Kazanmak. Kesbetmek. * Birisini güzel bir surette korumak.

İHRİZ Bitkin, dermansız. Kımıldanmağa ve bir şey yapmağa hâli ve mecâli olmayan.

İHSA Saymak. Sayılmak. İstatistik, sayım. * Kandırmak, aldatmak. * Zaptetmek. * Ezber etmek. * Fehmetmek. İdrâk eylemek.

İHSA' Hayvan tezeği yakma.

İHSA' Yalnız bir ilim ve san'at dalıyla meşgul olup, o hususda ihtisas yapıp terakki etme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, eneme, erkekliğini giderme.

İHSAB Ucuzlama, fiattaki azalma.

İHSAD Ekin veya ot biçme veya biçtirme. Hasâd etme.

İHSAÎ Sayım ile alâkalı. İstatistiğe ait.

İHSAİYAT İstatistik. İstatistiğe ait mâlumatı toplama ilmi.

İHSAN İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek.

İHSAN (Hısn. dan) Sağlamlaştırmak. Tahkim etmek. * Zevcesini nâmahremden korumak. Kadın kendisini haramdan sakınmak. * Ehl-i azamet olmak.

İHSANAT (İhsan. C.) İhsanlar, lütuflar.

İHSANDİDE (C.: İhsandidegân) f. İhsan görmüş, bağış almış. Birinin lütfunu görmüş, minnettar.

İHSAN-DİDEGÂN (İhsandide. C.) İyilik görmüş olanlar, bahşiş almış kimseler, minnettar bulunanlar.

İHSANEN İhsan suretiyle. Bağışlayarak, lütuf ve iyilik ederek.

İHSANNAME f. Edb: İltifat mektubu. İltifat ve tahsini hâvi yazılan mektub.

İHSANPERVER f. İhsan edici. İyiliği çok sever.(İhsan ihsandır, eğer nev'e olsa veya muhtaca ve fakire olsa. Sehavet o vakit tam sehavettir, eğer millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tembel eder. Çingeneliğe alıştırır. Elhasıl, millet bâkidir, fert fâni!) (Münazarat)

İHSAR (Hasr. dan) Birisini işinden alıkoymak. * Fık: Hac için ihrama girmiş bir zâtın, Arafat'ta durmakla ziyaret tavafından; ve umre için ihrama girmiş bir kimsenin de tavaftan men edilmesi. Böyle men edilen zâta "muhsar" denir. * Kısaltma, kısalma. * Sıkıştırma.

İHSAS Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek. * Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. İdrak etmek. Duyurmak.

İHSAS (Hisse. den) Pay ayırmak. Hisse vermek. * Azletmek.

İHSAS-I GANAİM Düşmandan ele geçirilen ganimet mallarını paylaşma.

İHSAS Kandırmak, tergib, teşvik etmek.

İHSAS Aşağılık işler yapma. * Cimrilik, pintilik, hasislik.

İHSASÎ Hisse ait ve müteallik. Duygu ile alâkalı.

İHSASİYYE Tecrübeden ve hissedilenden gayrısını kabul etmeyen. Hissiyyun ve maddiyyun fırkasından olanlar. İmansızlık. Dinsizlik.

İHŞA' Tevazu ve alçak gönüllülükle zorlama.

İHŞAD (Halk) Birikme, toplanma, cem' olma.

İHŞAM Utandırma, kızdırma.

İHTA' Yanılma veya yanıltma. * Hatâya düşürme veya düşürülme.

İHTAR Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuş, ilham.(... Fakat dinî olmayan musibetler hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir. Nasıl ki, çoban gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır.L.)

İHTARAT (İhtar. C.) İhtarlar, hatırlatmalar. * Dikkati çekmeler, tenbihler.

İHTİBA' (Habâ. dan) İyice saklayıp gizleme.

İHTİBAK Kumaş ve bez dokuma.

İHTİBAL (Habl. den) İpten yapılmış ağ ile tuzak kurma.

İHTİBAR Yoklama. Deneme. Sınama. Tecrübe.

İHTİBAS (Habs. den) Tutulma, tutukluk. * Hapsolunma, hapsetme.

İHTİBAS-I BEVL İdrar tutukluğu, zorluğu.

İHTİCA' Karşılıklı olarak birbirini hicvetme.

İHTİCAB Örtünme. Saklanma. Gizlenme. Perdelenme. * Doğumun belirli zamanından fazla uzaması.

İHTİCAC (C.: İhticacat) Delil, vesika, şahit göstermek. Münâzaa ve mürâfaada hüccet ve delil göstermek. Bir mes'elenin şüphesizliğini delillerle isbat etmek.

İHTİCACAT (İhticac. C.) Delil, şahit göstermeler.

İHTİCACEN Delil, şahit ve vesika gösterme yoluyla.

İHTİCAM (Hacamet. den) Hacamet olma, kan aldırma.

İHTİCAN Bir yerin etrafına duvar yapma, çit çekme.

İHTİDA' Aldatmak. Hile yapmak. Oyun etmek.

İHTİDA' Tevazu, alçak gönüllülük, mahviyet, mütevazilik.

İHTİDA Hidayete ermek. Delâlet ve irşadı kabul edip doğru yola girmek. Allah'a ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize iman etmek. * Başkasına tekaddüm etmek.

İHTİDAB Kına ile saç ve sakalı boyama. * Boyanma, renklenme.

İHTİDAD Keskinleşmek. * Hızlanmak. * Azmak. * Hiddetlenmek.

İHTİDAR Örtülenme, perdelenme, perde tutma.

İHTİFA Gizlenme. Saklanma.

İHTİFA' Çıplak ayakla yürüme.

İHTİFAD Acele yapma, sür'atle ve çabuk olarak işleme.

İHTİFAF Kuşatma, etrafını çevirme. * Yüzdeki kılları giderme, traş etme.

İHTİFAL Hürmet ve saygı için büyük cemaat ile yapılan merasim. Cenaze alayı.

İHTİFALAT (İhtifal. C.) Törenler, merasimler. * Cenaze alayları.

İHTİFAR (Hafr. dan) Kazma veya kazılma.

İHTİFAZ Darılma, küsme. * Bir şeyi nefsine hasretme. * Kendini sakınma, muhafaza etme.

İHTİFAZ (Bastırarak) Aşağılatma.

İHTİKA' Bir şeyin sağlamlığı, muhkemliği. * Dimağ heyecanı.

İHTİKAK Hakkını istemek. Niza' etmek. Birbirine husumet etmek. Hapseylemek. * Fık: İki taraftan her birinin haklı olduğunu iddia etmesi.

İHTİKAK (Hikke. den) Sürtünüp kaşınma.

İHTİKAN Kan toplanması. Bir uzva kan birikmesi sebebi ile oranın şişip kabarması. * Şırınga kullanma.

İHTİKAN-I DEM Vücudun bir tarafına kanın hücum etmesi.

İHTİKAR Hor ve hakir görmek. Hakarete katlanmak.

İHTİKÂR Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak. * Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir. * Vurgunculuk, bozgunculuk. (Bak: Muhtekir)

İHTİKÂREN İhtikâr suretiyle, vurgunculukla.

İHTİLA' Tenha yere veya halvete çekilme. * Taze ot koparma, biçme.

İHTİLA' (Kadın) Nikâhı bozdurma. Kadın mehrinden vazgeçip veya çok para vererek kocasından boşanması.

İHTİLAB Aldatma, kandırma. * Aldatılma, kandırılma. Hile yapılma.

İHTİLAB Süt sağma.

İHTİLAC Seğirtme. * Çarpıntı, çarpma. * Etler gevşeyip büzülme. * Havale nöbeti.

İHTİLACAT (İhtilâc. C.) İhtilaclar, çarpıntılar, seğirtmeler.

İHTİLACAT-I ASABİYE Asabî çarpıntılar.

İHTİLAF (Hulf. den) Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik. * Birisinin halifesi olmak.(Eğer denilse: Hadiste $ denilmiş. İhtilaf ise, tarafgirliği iktiza ediyor. Hem tarafgirlik marazı; mazlum avâmı, zâlim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünki: Bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurtarır. Hem, tesadüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukulden hakikat tamamiyle tezahür eder?Elcevab : Birinci suale deriz ki: Hadisteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yâni: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa'yeder. Başkasının tahrip ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfi ihtilaf ise ki; garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır. Hadisin nazarında merduttur. Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler...İkinci suale deriz ki: Tarafgirlik eğer Hak namına olsa, haklılara melce' olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melce'dir ki; onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünki garazkârane tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona hâşâ lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.Üçüncü suale deriz ki : Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise; meksatta ve esasta ittifak ile beraber, vesailde ihtilaf eder. Hakikatın her köşesini izhar edip, hakka ve hakikata hizmet eder. Fakat, tarafgirane ve garazkârane firavunlaşmış nefs-i emmare hesabına hodfuruşluk, şöhretperverane bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünki maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının Küre-i Arz'da dahi nokta-i telâkisi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritane gider. Kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hâl-i âlem buna şahittir... M.)


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin