Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə77/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   181

İCTİHAF Bir şeyden çok şey almak. * Üç parmakla yemek.

İCTİHAH Kadının veya dişi hayvanların hâmile olması.

İCTİHAR Askeri çoğaltma. * Meydanda ve gözükür olma. Aşikâr olma.

İCTİLAB Celbetmek, çekmek.

İCTİLAL Bir şeye bakmak.

İCTİMA' Toplantı. Toplanmak. Bir araya gelmek. Kavuşmak.

İCTİMA-İ A'ZAM Ast: Bir çok gezegenin burç mıntıkalarının aynı noktasına tesadüf etmiş gibi görünmeleri.

İCTİMA-İ NEYYİREYN Güneş ile Ay'ın bir istiva üzerine gelmeleri.

İCTİMA-İ SÂKİNEYN İki sessiz harfin yanyana bulunması. * Ast: İki gezegenin yan yana gelmesi.

İCTİMA-İ ZIDDEYN İki zıt şeyin bir arada, beraber olması.(Bir şey zâtî olsa onun zıddı o zâta ârız olamaz. Çünkü "ictima-i zıddeyn" olur, o da muhâldir. İşte bu sırra binaen madem Kudret-i İlâhiyye zâtiyedir ve Zât-ı Akdes'in lâzım-ı zarurîsidir. Elbette o kudretin zıddı olan acz, O Zât-ı Kadir'e ârız olması mümkün olmaz. Ş.)

İCTİMAAT İçtimalar. Toplanmalar.

İCTİMAÎ Topluluğa ait, birlikte yaşayanlara dair. Cemiyet hayatına ait ve müteallik. Sosyal.

İCTİMAİYYAT İçtimaî ilimler. Topluluk hayatına dair ilimler. Sosyoloji.

İCTİMAİYYUN İçtimaî hayatı en güzel şekilde idareyi düşünen ve ona çalışan. İçtimaî mes'elelere dair ilimlerle uğraşan kimseler. Sosyologlar.

İCTİMAR Tütsülenme, buhurlanma.

İCTİNA Meyve toplamak. Meyve devşirmek. Bir yere toplamak. * Aldanmak.

İCTİNAB Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak.

İCTİNAH Bir yana eğilme, meyletme. * Secde etme. * (Hayvan) bir tarafa meyilli koşma.

İCTİNAN Gizlenmek.

İCTİRA' (Cür'et. den) Cesaret etme, cür'et etme, yeltenme, atılma.

İCTİRA' (Cür'a. dan) Suyu soluk almadan birden içme. * Ağacı bir tutuşta kırma.

İCTİRAH El emeği ile kazanılan para ile geçinme.

İCTİRAM Kabahat yapma, cürüm işleme.

İCTİRAR İleri ve geri çekme, çekilme. * Hayvanın geviş getirmesi.

İCTİRAZ Devenin geviş getirmesi.

İCTİSAR Cür'et ve cesâret göstermek. * Çölü aşıp gitmek. * Denizde geminin geçip gitmesi.

İCTİSAS Ağacı kökünden çekip koparmak.

İCTİSAS Hayvanın, ağzı ile çayırı araştırarak otlaması.

İCTİSAS Evleri yakın olmakla bir arada olma.

İCTİŞA' Yer uygun olmama.

İCTİVA' İğrenme, tiksinme.

İCTİVAR (Civar. dan) Komşu olma, muhit yapma.

İCTİYAB Gömlek giyme. * Yırtma. * Kuyu kazma.

İCTİYAH Öldürme.

İCTİYAL Doğru yoldan döndürme.

İCTİYAS Yağma için dolanma. * Taleb etmek, istemek.

İCTİYAZ Geçmek, mürur.

İCTİZA' Ağaç veya dal kesme.

İCTİZA' İktifa etmek, yeter bulmak.

İCTİZAB (Cezb. den) Çekip uzatma. * Etrafına toplanma.

İCTİZAL Sevinme, mesrur olma.

İCTİZAZ Yün kırkma. * Çayır ve ot biçme.

İCTİZAZ-I AGNAM Koyun kırkma.

İCYAM Men'etmek, engel olmak.

İCZAB Koparmak.

İCZAL Birini sevindirme, mesrur etme, gönlünü hoş etme.

İCZAL Semerin, devenin boynunu yara etmesi.

İCZAM El kesme. * Hızlı yürüme.

İÇ t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun. * Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek. * Karın, mide. * Kalb, vicdan, gönül. * Harem dairesi. * Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın.

İÇ CEBEHANE t. Şimdiki askerî müzeye eskiden verilen addır. İç cebehâne tâbiri bilahare "Hazine-i esliha", Üçüncü Sultan Ahmed devrinde "Dâr-ül esliha", daha sonraları da "Harbiye ambarı" olarak değiştirilmiş, en sonunda "askerî müze" şeklini almıştır.

İÇERLEK t. Dip, kuytu yer. Çıkmaz. * Daha geride, daha içeride bulunan.

İÇ EZAN t. Cuma günleri hatib minberde iken müezzin tarafından mahfilde okunan ezan. Diğer namazlarda yalnız minarede ezan okunurken, cuma günleri öğle vaktinde hem minarede, hem de caminin içinde müezzin mahfilinde ezan okunur. İkinci ezan caminin içinde okunduğu için buna "iç ezan" denilir.

İÇGÜVEY t. (İçgüveyi, içgüveysi) Kayınpederinin evine alınan dâmat. Karısı tarafının evinde oturan dâmat.

İÇ HAZİNE t. Osmanlı İmparatorluğu zamanında sarayda muhafaza edilen bir kısım paralar.

İÇ İL MÜDERRİSLERİ t. İstanbul, Edirne ve Bursa'da ve bunlara bağlı yerlerde 150'şer akça ve daha fazla yevmiyeleri olan medrese müderrisleri.

İÇ KALE t. Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere "bâlâ hisâr" da denilirdi. Bu iç kaleler, düşmanın, surları geçmesi hâlinde veya şehirde bir isyân çıktığı zaman, hükümdar veya kumandanın çekilip kendini müdafaa etmesi için yapılırdı.

İÇLİ t. İçi dolu. * Çabuk müteessir olan, hassas duygulu. * Kin tutan, haset eden.

İÇ OĞLANI t. Saray hizmetine alınıp devletin çeşitli makamlarına namzed olarak yetiştirilen gençler. İç oğlanı, Yıldırım Bayezid zamanında yeni teşekküle başlayan saray hizmetlerinde bulunmak üzere yeniçerilik için toplanan devşirmelerden ayrılmak suretiyle meydana getirilmiş ve bu usûl sonradan yapılan kanunla devam edip gitmiştir.

İÇTİHAD (Bak: İctihad)

İÇTİMAÎ (Bak: İctimaî)

İÇTİNAB (Bak: İctinab)

ÎD Bayram günü. Bayram. (Gidip tekrar gelen, bir kimsede âdet olup alışılan şey. Bayram tekrar geldiği için îd denilmiştir. L.R.)

ÎD-İ ADHÂ Kurban Bayramı.

ÎD-İ EKBER Arefesi Cuma gününe raslayan Kurban Bayramı.

ÎD-İ FITR Ramazan Bayramı.

İDA' Emanet bırakmak. Vedia koymak. * Huk: Kendi malının muhafazasını başkasına havale etme.

İDA' Fasid olmak. Bozulmak. * Helâk olmak. * Yardım etmek.

İ'DA' Düşman etmek. * Sıçratmak. * Geri getirmek. * Muavenet etmek, yardım etmek.

İDÂA Zâyi etmek. Boşuna harcamak.

İDÂA-İ VAKT Vaktini boşa geçirmek. Vaktini zâyi etmek.

İDAB Herkesi ziyafete davet etme. Sofrası herkese açık olma. * Doğruluğunu ve hak olduğunu herkese bildirme.

İDAB Acib nesne.

İDABE Edeblilik, terbiyeli oluş.

İDAD Saymak. Sayı. Hesab etmek. * Ölüm vakti. * Fark. Vergi. * Bahşiş. * Küfüv. Denk, hemtâ. * Delilik emâresi. * Parmakla hesab etmek.

İDAD (İded) Üstünlük, galibiyet, zafer. * Kuvvet, zor.

İ'DAD Hazırlama. Yetiştirme. Geliştirme.

İD'AD Korkutmak.

İDADE Kol bağı.

İ'DADİYE Hazırlığa ait. Hazırlığa mahsus. * Orta tahsili veren okullar. Vaktiyle rüşdiyeden sonra gidilip yüksek mekteblere girebilmek için lâzım gelen bilgileri öğreten okul. Sultaniyelerden aşağı olan mekteb.

İDAHA Muti olmak, itaat etmek.

İDAK Davarın kösneyip aygır istemesi.

İ'DAL Güç olmak, zor olmak.

İDALE Bir şeyin elden ele geçmesi.

İ'DAM Vücudu ortadan kaldırmak. Yok etmek. Öldürmek.

İ'DAM-I NEFS İntihar. Kendi kendini öldürmek.

İDAM Katık. Ekmekle beraber yenen şey.

İDAM Islah etmek. Muvafık kılmak, uygun yapmak.

İD'AM Direk vurmak.

İDAME Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak.

İDANE (Deyn. den) Borç, ödünç verme, ikrâz.

İDANETEN Borç olarak, ödünç olarak, idane suretiyle.

İDARE Devrettirmek. Çekip çevirmek. Döndürmek. Kullanmak. Becermek.

İDARE-İ ASKERİYE Askerlik işleriyle meşgul olan idare.

İDARE-İ EKVANÎ Kevnlerin, âlemlerin idaresi, tasarrufu.

İDARE-İ MAHSUSA İlk adı "İdare-i Aziziye" olan devlet vapur işletme dairesi.

İDARE-İ MASLAHAT Bir işi mümkün mertebe iyi-kötü yürütmek.

İDARE-İ MEŞRUTA Meşrutiyet idaresi, meşrutiyetle idare.

İDARE-İ MUTLAKA Bir hükümdarla idare. Bir hükümdarın idare ve yönetimi altında bulunan devlet. Mutlakiyet idaresi.

İDARE-İ MÜSTEBİDE İstibdat idaresi.

İDARE-İ ÖRFİYE İcabında devletin bir yerde mülki idareye ait nizamları tatil ile kanunen kurduğu askerî idare. Örfi idâre, sıkıyönetim.

İDARE-İ UMÛR İşlerin görülmesi.

İDARE FİTİLİ Eskiden geceleyin yatak odalarını aydınlatmak için zeytinyağı konmuş küçük bir tabağın içinde yakılan bir çeşit fitilin adıdır. Küçük petrol lâmbalarına da idâre denildiği için bunların fitillerine de bu ad verilir.

İDAREHANE f. Bir işe bakan hey'etin veya bir işi idare edenlerin toplanarak iş gördükleri yer ve dâire. * Dergi, gazete vs. gibi yayınların yazı işlerine bakılan dâire.

İDARE KANDİLİ Yatak odalarını aydınlatmağa ve elde gezdirmeğe mahsus küçük, ışığı az lâmba.

İDARETEN İdare için. Kanun ile değil, işin gelişine göre yaparak. İdare yoluyla, işi idare ederek.

İDARÎ İdare. * İdare ile alâkalı.

İD'AS Tepelemek.

İDAVE (C: Edâvâ) Deriden yapılmış su kabı. Asker matarası.

İDB Acib iş.

İDBAK Ulaştırmak. Yapıştırmak. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmasına denir. Bu sıfatın harfleri. Sad, dad, tı, zı'dır. İsimlerine müdbaka denir. (Bak: İtbak)

İDBAR Geriye gitmek. Geri dönmek. * İşlerin ters gitmesi. * Talihsizlik. * Bir gezegenin diğer oniki burcun tertibine zıt olarak hareketi. (Asıl tertibe göre gitmesine de ikbal denir.)

İDBİSAS Ne kırmızı, ne siyah olmak. * Ot bitmek.

İDCAN (İdcican) Gökyüzü yağmur bulutlarıyla örtülme. * Hava çok sisli ve dumanlı olma.

İDD Büyük, acib şey. * Belâ, dâhiye. * Yalan.

İDDE Müddet. Zaman. Vakit. * Küfüv. Hemta. Arkadaş.

İDDET Bekleme müddeti. * Sayılmış. Madud. * Cemaat. * Hıfz. * Fık: Kocasından ayrılan kadının, başkası ile evlenebilmesi için, üç defa hayız görüp temiz oluncaya kadar geçen zaman. (Kocasından boşanırsa 100 gün, kocası ölürse 130 gün.)

İDDET-İ EŞHÜR Ay hesabıyla iddet beklemek. Boşanma tarihinden itibaren hür ise üç ay, cariye ise birbuçuk ay bekler.

İDDET-İ HAML Fık: Çocuk doğurmakla biten iddet. Kocası ölen veya boşanan gebe kadının, çocuğun doğmasını beklemesi demektir.

İDDET-İ HAYZ (Bak: Hayz)

İDDET-İ VEFAT Fık: Ölüm neticesinde icab eden iddet. Kocası ölen kadın hür ise 130 gün, cariye ise 65 gün iddet bekler.

İDDİA Bir şeyin müsbet veya menfiliğini ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dâva etmek. Israr etmek. İnat etmek. Haklı veya haksız bir dâvaya kalkışmak.(Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dâva-yı halk ve iddiâ-yı icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır. M.)

İDDİAEN İddia ederek. Doğru olduğunu söyleyerek.

İDDİAÎ İddia ile alâkalı. Şahitsiz, delilsiz ve boş söz.

İDDİAİYYAT (İddiaî. C.) İddia ile ilgili. Şahidi olmayan sözler.

İDDİAM (Diam. dan) Payanda dayamak.

İDDİANAME Müddei umuminin (savcının), iddialarını topladığı ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı. (Ceza işlerinde hazırlık tahkikatının neticesi, davasının açılması için kâfi olduğu anlaşılırsa savcı bu dâvayı, ya ilk tahkikatın açılması hakkında sorgu hakimine bir talepname veya doğrudan doğruya mahkemeye bir iddianame vermek suretiyle açar. Savcının bu suretle davayı açtığını bildiren yazısına iddianame denir. (O.T.D.S.)

İDDİFA' Isınma, ısıtma.

İDDİFA-YI MÂ' Suyun ısınması.

İDDİFAN Kölenin, efendisinin yanından kaçması.

İDDİHAL Girme, duhul etme, dahil olma.

İDDİHAN (Dühn. den) Güzel kokular sürünme.

İDDİHAR Biriktirmek, toplamak, yığmak. * Kıtlık zamanında yüksek fiatla satmak üzere zahire toplayıp saklama.

İDDİLAC Gecenin geç vaktinde gitmek.

İDDİMAC Bir şeyin içine girmek. Bir yere girip gizlenmek.

İDDİRA' Anlama, derketme, kavrama, fehmetme. * Hile ile aldatma. * (Kadın) saçını tarayıp salıverme.

İDDİRAK Akıl etme, idrak etme, anlama, fehmetme. * Bir yere toplanmak. * Birbirine yetişmek.

İDDİSAR Zengin olma, çok mal mülk sahibi olma. Bir şeye bürünme.

İDDİYAN Borçlanma, borca girme.

İDEAL Fr. Fikre ve düşünceye ait. Tasavvuri, hayali. * Mefkûre. Emel. Gaye. Hayalde tasavvur edilen kemal. Fevkalâde, mükemmel kimse veya şey. (Bak: Ülkü)

İDEALİST Fr. İdeal ve mefkûre sahibi. * İdealizm felsefesine bağlı kimse.

İDEALİZM Fr. Bilgide temel olarak düşünceyi alan ve eşyanın müstakil mevcudiyetlerini inkâr edip fikren mevcudiyetlerini kabul eden yanlış bir felsefe doktrini.

İDEOLOJİ Fr. İnsanların düşünce ve hareketlerine muayyen bir istikamet vererek, siyasî veya ictimaî bir doktrin meydana getirmek isteyen fikir sistemi.

İDFA' Soğuktan sakınıp giyinmek. * Isıtmak.

İDFAN Gömme. Defnetme.

ÎDGÂH (Îdgeh) f. Bayram yeri.

İDGAM Gizlemek. * Bir şeyi bir yere koymak. * Tecvidde: Aynı cinsten olan harfleri birbirine katarak iki def'a okumak. Şeddeli okumak veya yazılmak.(Genizden gelen sese gunne dendiği gibi, harfleri şiddetli okumağa idgam deniyor. Konuşurken küçük dil genize çekilerek çıkan ses gunnedir. Gunnenin, bazı kimselerce harf sayılması mecazdır. Çünkü idgâm ikiye ayrılır.Gunnesiz idgam ki; tenvin veya sâkin nun, lâm ve râ harflerine idgam olunursa gunnesiz okunur. ( $ Mirrabbi $Milledünhü gibi)Gunneli idgam: Tenvin veya sakin nun (Ya, mim, nun, vav) harflerinden birine idgam olunursa gunne ile okunur. (Vav ile yâ) ya idgam edilirse gunne yarım olur.)

İDHAC Silah takınmak.

İDHAD İptal etmek, hükümsüz bırakmak.

İDHAL Dâhil etmek. İçine almak. Sokmak.

İDHALÂT (İdhal. C.) Memleket haricinden eşya ve mal getirmek.

İDHAN (Duhân. dan) Tütme. Yanarak dumanı çıkma.

İDHAR Hakir görme, tahkir etme, aşağılatma, hor görme.

İDHAŞ Korkutma, dehşet verme, dehşetlendirme.

İDHİMAM Siyah olmak. * Ekinin susuzluktan dolayı siyah görünmesi.

ÎDÎ Bayramla alâkalı.

İDİL Fr. Kır hayatını mevzu yapan nazım veya nesir yazı.

ÎDİYYE Bayramlık. * Divan Edebiyatı şairlerinin bayram vesilesiyle büyüklerin medhine dair yazdıkları kasideler. * Bayram kutlaması.

İDKAK (Dekik. den) Ezme, ufaltma, küçültme.

İDLA' Delil gösterme. * Kovayı suya sarkıtmak.

İDLA' İhraç etmek, çıkarmak.

İDLAC Gecenin ilk saatlerinden geç vakte kadar gitmek.

İDLAL Naz etmek. * Çok nazlanmak.

İDLAL (Bak: Idlal)

İDLİHAM Galip olmak. * İhâta edip kaplamak.

İDLİ'MAM Kararmak.

İDLİVLA' Evmek, acele.

İDMA' Kan alma. * Kanatma.

İDMAC Bir şeyi bir şeyin içine koymak. * Sıkıştırmak.

İDMAG Bir şeye muhtaç ve muztar eylemek.

İDMAN Alıştırmak. Bir şeyde meleke kazanmak için tekrar tekrar hareket yapmak. * Beden terbiyesi. Jimnastik.

İDMAN-I BEDEN Beden idmanı, jimnastik.

İDNA' Yakın etmek, yaklaştırmak.

İDRA Def etmek. * Bildirmek. Bildirilmek.

İDRAB (Darb. dan) Rüc'u etmek, vaz geçmek. Bir şeyi yapmaktan yüz çevirmek. Mukim olmak. * Bir kimse üzerine kırağı yağmak. * Sıcak yel eserek yerdeki suyu kurutmak. * Ekmeğin pişmesi. (Kamus'tan alınmıştır.)

İDRAC Dercetmek. Dürmek. * Bir yazıyı bir yere koydurmak.

İDRAK Anlayış. Kavrayış. Akıl erdirmek. Fehim. Yetiştirmek.(Maalesef insanlar teâvün sırrını idrak edememişler, hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar! İ.İ.)

İDRAK-İ DAKİK İnce idrak.

İDRAK-İ MAÂLÎ Büyük mes'eleleri ve sırları kavramak, akıl erdirmek.

İDRAKAT (İdrak. C.) Anlayışlar, kavrayışlar, idrak etmeler.

İDRAR Sidik. Bevl. * Çokça akıtmak. * Devamlı vermek.

İDRARAT (Derr. C.) Gelirler. Vâridat. Tahsilat.

İDRİHMAM İhtiyarlıktan dolayı zayıflayıp iş yapamamak.

İDRİK Dağlarda çok olan bir yemiş.

İDRİMAC Bir yere girip gizlenmek.

İDRİS (A.S.) Hz. Adem'in (A.S.) evlâdlarından ve Kur'anda ismi zikredilen, ilk yazı yazan, terzilik yapan peygamber (A.S.) (Bak: Meratib-i hayat)

İF Vakit.

İFA' Çocuğun büyümesi.

İ'FA' Çoğaltmak. * Terketmek.

İFA Ödemek. Yerine getirmek. Söz verdiğini veya vazife bildiğini yerine getirmek. Kılmak. Yapmak.

İFA-Yİ VAZİFE Görevini yapma, vazifesini yerine getirme.

İFAD Bir kimseyi elçilik (sefirlik) vazifesiyle gönderme.

İFADAT (İfâde. C.) Anlatmalar. İfadeler.

İFADAT-I LÂZİME Gerekli ifadeler.

İFADE Anlatmak. Söylemek. * Fayda vermek, fayda tutmak.

İFADE-İ CEBRİYYE Zoraki ifade. * Mat: Cebir işaretleri ile maksadını anlatma.

İFADE-İ MERAM Dilek ve maksadını anlatmak.

İFADE-İ ŞİFAHİYYE Ağızdan söyleyerek, şifahî olarak ifade ederek.

İFADE-İ TAHRİRİYE Yazı ile anlatış.

İFAHA Yellenmek.

İFAHE Kan fışkırtma. * Kanatma.

İFAKAT (Fevk. den) İyileşme, hastalıktan kalkma. Hastalıktan kurtulup tamamen iyileşinceye kadar aradan geçen zaman. * Ayılma. Sarhoşluk veya baygınlıktan kurtulma.

İFAKAT-PEZİR f. İyileşmesi mümkün, iyileşebilir.

İFAKAT-YÂB f. İfakat bulucu, iyileşen.

İFAKAT-YAFT f. Sıhhat bulan, iyileşen, hastalıktan kalkan.

İFAL Sür'atle gitmek, hızla gitmek. * Uzaklaşmak, ırak olmak.

İFASA Yumuşak söylemek. * Aşikâre söylemek. Açık açık konuşmak.

İFATE (Fevt. den) Kaybetme, kaçırma, elden çıkarma.

İFATE-İ FIRSAT Fırsatı kaçırma. Fırsatı değerlendirememe.

İFATE-İ VAKT Vakit kaybetme, zaman harcama.

İFAVE Çorbanın iyisi. * Çömlek kaynarken yüzüne çıkan köpük.

İFAZA (Feyz. den) Bereketlendirmek. Feyz vermek. Bol bol dağıtmak ve akıtmak. Taşıp yayılmak.

İFAZA-BAHŞ f. Feyizlendiren, feyiz aldıran.

İFAZE (Fevz. den) Maksada erdirmek. Merama kavuşmak. Zaferyâb eylemek.

İFCA' Geçimini genişletme.

İFCAC Kuş cıvıldaması, kuş ötmesi.

İFCAC-I TUYUR Kuşların cıvıldayışı.

İFCAR Fecir vaktine girme. * Bir kimseyi fâcir sayma.

İFDA' Fidye kabul etme.

İFCAS Mânâsız ve münasebetsiz şeylerle kibirlenme.

İFDA' Sahraya çıkmak, çöle çıkmak.

İFDAH (Fadih. den) Kötülüğü açığa vurma. Kusur ve ayıpları meydana çıkarma.

İFDAL (Fadl. dan) Lütuf ve bağış. İhsan.

İFFET Namus. Temizlik. Perhizkârlık. Nefsi behimî temayüllerden men etmek. Helâla razı olup haramdan kaçınmak.

İFFET-FÜRUŞ f. Namus ve iffetten söz eden. Namusluluk taslayan.

İFFETLİ (İffetlü) Namus, hayâ ve iffet sahibi kadın. * Doğru, rüşvet yemez, haram yemez, istikametli kimse. * Eskiden kadınlara yazılan mektub hitabı.

İFHA' Unutmak.

İFHAC Davarın ayaklarını ayırıp sağmak.

İFHAH Âciz bırakma.

İFHAK Doldurmak.

İFHAM İkna edip sükût ettirmek. Delil göstermekle ve isbat etmekle galip gelmek.

İFHAM Bildirmek. Anlatmak. Maksadı bildirmek.

İFHAM Ulu etmek, yüceltmek.

İFHAR Şereflendirmek. Şeref vermek. Fahirlendirmek.

İFHAŞ (Fuhş. dan) Kötü ve fena söyleme.

İFK Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.

İFKA' Fakir ve kötü durumda bulunma.

İFKAD Kaybettirme, kazandırmama.

İFKAH Öğretme.

İFKAR' Fakir düşürme, fakirleştirme. * Hayvanı kirâya verme.

İFLA' Sütten ayırma, memeden kesme. * Yabana kaçma.

İFLAH Mübarek ve muvaffakiyetli olmak. Selâmete çıkmak. Felâha kavuşmak. * Nimette dâim ve kararlı olmak. (Bak: Felah)

İFLAK şiir okurken fesahat üzerine olmak. * Mâna ve kelime icad etme.

İFLAL Gidermek. * Yağmur gelmeyen yere yetişmek.

İFLAS Malı tükenmek, parası kalmamak. Borçlarını ödeyemiyecek hâle gelmek. Sermayesini batırmak. * Ahirette günahları çok olanın hüsrana düşmesi.

İFLAS Sıyrılıp kurtulmak.

İFLAT Kement veya bağdan kurtulup kaçma.

İFLİLAK Yer yüzünü bulut kaplamak.

İFNA' Mahvetmek. Tüketmek. Kıymetini kaybetmek. Çok zarar etmek. Yok etmek.

İFNA-Yİ BEDEN Vücudu yok etme, öldürme.

İFNA-Yİ HAYAT Hayatını sarf edip bitirmek. Hayatını yok etmek.

İFNA-Yİ MAÂL Malını sarfetme, malını ifnâ etme.

İFRA' Kesmek. * Yarmak.

İFRAC Açılma. * Ayrılmak. * Genişletmek. * Açmak.

İFRAC-ÜL BÂHİRE Geminin kıyıdan veya iskeleden açılması.

İFRAD Tek olarak söylemek. * Ayırmak. * Göndermek. Yollamak.

İFRAG Bir halden başka bir hale sokma. Kalıba dökmek. Şekil vermek. * Boşaltmak. Akıtmak. Dökmek. Câri kılmak.

İFRAH Ferahlandırmak. Memnun etmek.

İFRAH Belirsiz bir şeyi belirtme. * şübhe ve tereddütü giderme. * (Kuş) yavrulama. * (Tohum) yeşerme.

İFRAM Doldurma, doldurulma.

İFRAR Kaçırmak. Kaçırılmak. Firara mecbur etmek.

İFRAS Fırsat ele geçme.

İFRAŞ Zemmetme, kötüleme, çekiştirme. * Serip döşetme.

İFRAT Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. * Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı)

İFRAT-I NEŞAT Sevinç coşkunluğu, sevinçten dolayı çoşma.

İFRATKÂR f. Pek ileri giden. Haddini aşan.

İFRAT Ü TEFRİT Birbirine tamamıyla ters olan iki uç. Çok fazla ve çok az.

İFRAZ Ayırmak, tefrik etmek. Ayrılmak.

İFRAZ f. Yükseklik. Rif'at. İrtifa'.

İFRAZ Vazifeye tayin etmek. * Farzedip vermek.

İFRAZAT Vücuddan çıkan, bedenden ayrılan kan, irin, balgam gibi şeyler.

İFRAZCİYAN Darphanede sikke (para) kesenler. Altun, gümüş ve bakır madenlerini para haline getirdikleri için bu tabir meydana gelmiştir.

İFRAZ HAZİNESİ Tar: Kullanılmayan kıymetli eşyanın saklandığı yer. Bu gibi kıymetli şeylerden ikinci dereceden olanların muhafaza olunduğu yere de "Bodrum Hazinesi" denilirdi.

İFRİNKA' Parmak çıtırdatma. * Gidermek. * Ayırmak.

İFRİT Cin taifesinden çok muzır, şerir ve korkunç bir cins. * Mc: Korkunç, kızgın ve öfkeli insan.

İFRİZ Dam saçağı.

İFSAD Bozmak. Azdırmak. Fesada uğratmak. Fitne salmak. Karıştırmak.

İFSAD-I Mİ'DE Mideyi bozma.

İFSADAT (İfsad. C.) İfsadlar, kargaşalıklar, fesada uğratmalar.

İFSAH Açmak, genişletmek.

İFSAH Fesahatla konuşmak. Açık ve düzgün söz söylemek.

İFSAH Unutmak. Akıldan çıkarmak. İhmal etmek.

İFSAM Hastanın ateşinin düşmesi. * Kesilip bitme, tükenme. * Yağmurdan sonra hava açılma.

İFŞA (C.: İfşâât) Duyurmak. Fâşetmek. Meydana çıkarmak. Gizli bir şeyi herkese duyurmak.

İFŞA-Yİ RAZ Sırrı açıklama.

İFŞAAT (İfşa. C.) İfşa etmeler, fâşetmeler, meydana çıkarmalar, duyurmalar.

İFTA Fetva vermek. (Bak: Fetva)

İFTAH Açmak. Fethetmek. (Bak: Feth)

İFTAH Seğirtme. * Sık nefes alma, hızlı hızlı soluk alma.

İFTAL f. Dağınık. * Yırtık, aralık, yarık.

İFTAM Memeden ayırma, sütten kesme.

İFTAN Fitneye düşürme. * Ayartma.

İFTAR Oruç açmak. Oruç açılırken yenen yemek. (Zıddı: İmsak)

İFTARİYYE İftarlık. İftar için hususi olarak hazırlanmış nevale. Bunlar oruç bozulduktan sonra yemek yenmeden evvel yendiği için bu ad verilmiştir. * Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah sarayında, vüzera, eşraf ve âyân konaklarında, davetlilere iftardan sonra diş kirası namıyle verilen bahşiş, para.

İFTİAL Bir şeyi iş edinmek. Kendiliğinden yapmak. * Arabçada beş harfli fiilin birinci babı. * Yalan düzmek, iftira etmek.

İFTİAL Fal tutma, fala bakma.

İFTİAT Başa tülbent sarmak.

İFTİCA' Birdenbire, ansızın olma.

İFTİDA' (Fidye. den) Fidye vererek esirlikten kurtulma.

İFTİDAH (Fadâhat. den) Kırma, kırıp ufalama. * Maskara olma, rezil olma.

İFTİHAM (Fehm. den) Kavrama, anlama. Fehmetme.

İFTİHAR Övünmek. Kendini beğenircesine kendinden ve yaptıklarından bahsetmek. * Başkasının iyi bir hali ile sevinmek. (Bak: Tahdis-i ni'met)

İFTİHARİYYAT İftihar yoluyla söylenen sözler.

İFTİHAR MADALYASI Padişaha sadakat gösterenlere, tarım ve san'atın ilerlemesine çalışanlara, yangın ve sâri hastalık anında devlet ve millete büyük hizmetleri dokunanlara verilmek üzere II. Abdülhamid'in irade-i seniyesiyle altın ve gümüşten olmak üzere çıkarılan madalya. (1886 ve 1887) Madalyanın ön yüzünde yukarı kısmında şualar içinde tuğra ve alt kısmında Osmanlı arması; diğer yüzünde defne dalı arasında bir boş saha vardır. Buraya, madalyanın sahibi olacak şahsın adı yazılırdı. Kırmızı renkli kurdele ile göğsün sol tarafına takılırdı. Sahibinin ölümünde vereseye intikal etmez, hükümete geri verilirdi.

İFTİHAS Gerçeği ve hakikatını dikkatle araştırma. İçyüzünü iyice tetkik etme. * İmtihan etme, deneme.

İFTİKAD Arayıp sormak. * Kaybolmak.

İFTİKAK (Fekk. den) Rehinden kurtarma, rehinden çıkarma.

İFTİKAL Çok çalışma, bir işte çok fazla emek harcama, pek fazla gayret sarfetme.

İFTİKAR Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak. * Çok ihtiyacı olmak. * Tevazu'. Alçak gönüllülük.

İFTİLA' Otlatma.

İFTİLAK Taaccüb etmek, şaşırmak.

İFTİLAL Bükülme. * (Asker) muharebeden yılma.

İFTİLAT Ansızın bir işe girişme. * Hatıra gelivererek şiir veya söz söyleme.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin