Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə86/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   181

İSTİCAR Kiralamak. Kiraya vermek.

İSTİCARE (Cevr. den) Yardım ve korunma isteme. * Sığınak isteme.

İSTİCAZE (Cevaz. dan) İzin ve cevâz isteme. * Sunulan bir manzume için câize, yani para isteme.

İSTİCBAR (Cebr. den) Zorlama, cebretme. Baskı yapma. Zoraki yaptırma.

İSTİCDAD Yenileme. Yeniden yapma.

İSTİCHAL (Cehl. den) Câhil sayma.

İSTİCLAB (Celb. den) Çekme, celbetme. Çekmeye vaya getirmeğe sebep olma. * Fls: Uyandırma.

İSTİCNAS (Cins. den) Cinsine benzetme.

İSTİCVAB Cevab istemek. Sorguya çekmek. * Mahkemede şahidlerin ifadelerini almak. Söyletmek.

İSTİCVABNAME f. Şahidlerin ve maznunun ifadelerinin yazılı olduğu kâğıt.

İSTİDA' (Vedâ'. dan) Bakılmak üzere emaneten bir kimseye bir şey bırakmak. Bir malı emaneten bir yere bırakmak.

İSTİD'A Rica ile istemek. Davet etmek. * Bir işi için resmî bir daireye verilen ve istek bildiren kâğıt. Dilekçe.

İSTİDA' El uzatma.

İSTİ'DA Medet, yardım istemek.

İSTİ'DAD Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri.

İSTİDAD Alışma, ünsiyet etme. * Doğrulma.

İSTİDAD-I YED Elin alışması.

İSTİ'DADAT (İsti'dad. C.) İstidadlar, kabiliyetler, yetenekler.

İSTİ'DAD-ŞURE f. Verimsiz istidad. Çorak yerin kabiliyeti.

İSTİDAME (Devam. dan) Bir halin devamını isteme. Bir şeyin devamını arzu etme.

İSTİD'A-NAME f. Resmî bir makama dilekçe olarak yazılan pullu, damgalı yazı.

İSTİDANE (Deyn. den) Borç alma, alınma. Ödünç alma.

İSTİDARE (Devr. den) Dönme, dolaşma. * Daire biçimine girme, yuvarlak olma.

İSTİDARÎ Dönerek ve bir daire meydana getirecek olan.

İSTİDBAR (İdbar. dan) Yüz çevirmek. Arka dönmek. * Geri geri gitmek. * Bir kimsenin peşinden gitmek.

İSTİDHAK (Dıhk. den) Alaya alma, eğlenme.

İSTİDKAK İncelemek, dakik olmak.

İSTİDLAL (Dalâl. den) İman ve İslâmiyet yolundan çıkarmağa, dalâlete düşürmeğe çalışmak.

İSTİDLAL Delil getirmek. Bir delile dayanarak netice çıkartmak. Delile nazar etmek. Muhakeme. Mülahaza ve anlama kudreti. Delil ile anlamak. Zihnin eserden müessire veya müessirden esere intikali.(Ateşin dumana olan delâleti gibi müessirden esere yapılan istidlâle "bürhan-ı limmî" denildiği gibi, dumanın ateşe olan delâleti gibi eserden müessire olan istidlale de "bürhan-ı innî" denir. Bürhan-ı innî, şüphelerden daha salimdir. İ.İ.)(Kur'anda delâil-i akliyeye ve fennin keşfiyatına muhalif bazı âyetler vardır dedikleri üçüncü şüphelerine cevap: Kur'an-ı Kerim'de takib edilen maksad-ı aslî; isbat-ı Sâni', nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet esaslarına cumhur-u nâsı irşad ve îsal etmektir. Binaenaleyh, Kur'an-ı Kerim'in kâinattan yaptığı bahis tebeidir; kasdi değildir. Yani ligayrihidir, lizatihi değildir. Yani Kur'an-ı Kerim, Cenab-ı Hakk'ın vücud, vahdet ve azametine istidlal suretiyle kâinattan bahsetmiştir. Yoksa, kâinatın bizzat keyfiyetini izah etmek için değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim; coğrafya, kozmoğrafya gibi kasden kâinatın keyfiyetinden mânâ-yı ismiyle bahseden bir fen, bir kitab değildir. Ancak, kâinat sahifesinde yazılan san'at-ı İlâhiyyenin nakışları ve yaratılan kudretin mu'cizeleri ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam ve intizamla, mânâ-yı harfiyle Sâni ve Nazzam-ı Hakikî'ye istidlal keyfiyetini öğretmek için nâzil olan bir kitabdır. Binaenaleyh san'at, kasd, nizam; kâinatın her zerresinde bulunur, matlub hâsıl olur; teşekkülü nasıl olursa olsun bizim matlubumuza taalluku yoktur. Febinaen alâ zâlik, madem ki Kur'anın kâinattan bahsi istidlal içindir ve delilin de müddeadan evvel ma'lum olması şarttır ve delilin muhatablarca vuzuhu müstahsendir; bazı âyetlerin onların hissiyatına ve edebî ma'lumatlarına imale etmesi ve benzetmesi, mukteza-yı belâgat ve irşad olmaz mı? Fakat bu âyetlerin, hissiyatlarına imale etmesi mes'elesi o hissiyata kasden delâlet etmek için değildir. Ancak, kinaye kabilinden o hissiyatı okşamak içindir. Maahaza, hakikata ehl-i tahkiki îsal için, karine ve emareler vaz'edilmiştir. Meselâ: Eğer Kur'an-ı Kerim, makam-ı istidlalde şöylece demiş olsa idi ki: "Ey insanlar! Güneşin zâhirî hareketiyle hakikî sükûnuna ve Arzın zâhirî sükûnuyla hakikî hareketine ve yıldızlar arasında câzibe-i umumiyenin garibelerine ve elektriğin acibelerine ve yetmiş unsur arasında hâsıl olan imtizacata ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi hârika şeylerden Cenab-ı Hakk'ın herşeye kadir olduğunu anlayasınız." deseydi, delil müddeâdan binlerce derece daha hafî, daha müşkül olurdu. Halbuki delilin müddeâdan daha hafî olması, makam-ı istidlale uymaz. İ.İ.)

İSTİDLALAT (İstidlal. C.) İstidlaller. Muhakemeler.

İSTİDLALEN İstidlal suretiyle, delil ile.

İSTİDRAC Derece derece yükselmeyi isteyiş. * Ist: Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i nimete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile azab ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.(Neuzü billah, bu öyle bir işdir ki: Hikmet-i İlâhiye ile bazı kâfirlerin muradı zuhur eder, istediği hârika bir surette olur. Ve bunların küfürleri, Allah'a isyanları da böylece ziyadeleşir.)(... Keramet ile müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmaresi baki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimat etmek ve gurura düşmek cihetinde istidrac olabilir. M.)(Keramet ile istidrac manen birbirine mübayindir. Zira keramet, mu'cize gibi Allah'ın fiilidir. Ve o keramet sâhibi de kerametin Allah'tan olduğunu bilir ve Allah'ın kendisine hâmi ve rakib olduğunu da bilir. Tevekkül ü yakîni de fazlalaşır. Lâkin, bazan Allah'ın izniyle kerametilerine şuuru olur, bazan olmaz. Evlâ ve eslemi de bu kısımdır.İstidrac ise, gaflet içinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garip fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat, bu istidrac sahibi, nefsine istinad ve iktidarına isnad etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki okumaya başlar. Lâkin o inkişaf, tasfiye-i nefs ve tenevvür-ü kalb neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidrac ile ehl-i keramet arasında tabaka-i ulada fark yoktur. Tam mânasiyle fenaya mazhar olanlar ise, onlara da Allahın izniyle eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da, o eşyayı Fenâfillâh olan havaslariyle görürler. Bunun istidracdan farkı pek zâhirdir. Zira, zâhire çıkan bâtınlarının nuraniyeti, mürâilerin zulümatiyle iltibas olmaz. M.N.)

İSTİDRACÎ İstidraca ait, istidrac cinsinden.

İSTİDRAK Nâil olmak, ulaşmak, varmak. * Anlamak. * Gr: Bir kelimeyi, evvelki sözden neş'et eden bir tevehhümü kaldırmak için kullanmak.

İSTİF İtl. Muntazam yığın. Sıralanmış eşya. Yığma. Nizam. Sıra. Dizi.

İSTİ'FA Affını, azlini, bağışlanmasını istemek. * Kendisinin memuriyetten affını taleb etmek.

İSTİ'FA-YI KUSUR Özür dileme.

İSTİFA Alacağını borçludan tamam olarak almak. * Kabz-ı ruh etmek.

İSTİFA-YI KISAS Kısas hakkının bilfiil yerine getirilmesi. Câni hakkında kısas cezasının tatbik edilmiş olması.

İSTİFADE Faydalanmak. Faydalanmağa çalışmak. * Anlayıp öğrenmek. * Tahsil etmek.

İSTİ'FAF Kötü şeylerden çekilmek. * İffetlilik iddia etmek.

İSTİFAKA Hastalıktan kurtulup iyileşme. * Sarhoşluktan ayılma.

İSTİFALE Tecvidde: Bir harfin, okunduğu zaman aşağı çene tarafına düşüp üst damağa yükselmesi. Bu hâlde ağızdan çıkan harfler: "Müsta'liye" harflerinin zıddıdır. Bu harfler: "Elif, Be, Te, Se, Cim, Ha, Dal, Zel, Rı, Ze, Sin, Şın, Ayın, Fe, Kaf, Kef, Lâm, Mim, Nun, Vav, He, Yâ" dır.

İSTİFANAME f. Bir yerden ayrılıp çekilmeyi bildiren yazı.

İSTİFAZA Feyz alma, feyz bulma, feyizlenme. İlim, irfan ve mânevi zenginlik kazanma.

İSTİFHAM Sual sorup anlamak. Anlamak için sormak. * Edb: Cevap istemek için değil, daha çok dikkati çekmek, hisleri kuvvetlerdirmek maksadıyla soru şeklinde söylemek san'atıdır. Şefkat, sevgi, hayret, kin ve nefret gibi duyguların te'siri altında vuku bulur. Meselâ:(Nerde Ertuğrul'u koynunda büyütmüş obalar?Hani Osman gibi Orhan gibi gürbüz babalar?Hani bir şanlı Süleyman Paşa, bir kanlı Selim?Ah bir Yıldırım olsun göremezsin ne elim!Hani cündileri şahin gibi ceylan kovalarKöpürür, dalgalanır, yemyeşil, engin ovalar?Hani tarihi soruldukça, mefahir söyler,Kahramanlar yetişen toprağı zengin köyler?Hani orman gibi âfâkı deşen mızraklar?Hani atlar gibi sahrayı deşen kısraklar?Mehmed Akif Ersoy)

İSTİFHAM-I ANİNNEFY Nefyi olmayan sual sormak. Meselâ: Cenab-ı Hakk'ın ruhlara: Ben Rabbiniz değil miyim? diye sorması gibi. Buna istifham-ı takrirî de denir. (Bak: Bezm)

İSTİFHAM-I İNKÂRÎ Gr: Menfî cihetle sual sormak. (İnkâr ettiğini bildirir şekilde "Olmaz" diyen birisine karşı, "Olur mu? diye sormak gibi.)

İSTİFHAMAT (İstifham. C.) İstifhamlar, sualler, sormalar.

İSTİFHAM EDATLARI Gr: Arabçada: E, men, keyfe, ma.

İSTİFHAMÎ İstifhama ait, sormağa dair.

İSTİFKAD (Fakd. den) Kaybolmuş olan bir şeyi araştırıp soruşturma.

İSTİFLAH Felah bulma, kurtulma. Maksada ulaşma.

İSTİFNA Fenaya gitmek. Yokluğa karışmak.

İSTİFNAN Cins cins ayırma. Mâhirane bölme.

İSTİFRA' Başlama.

İSTİFRAD Ayırma, tek tek yapma. * Yalnız tek başına.

İSTİFRAG (Ferag. dan) Kusma. Kay. * Mümkün olanı sarfetmek.

İSTİFRAK Farkettirmek, ayırdetmeği istemek.

İSTİFRAR Firar etme, gizlice kaçma, savuşma.

İSTİFRAŞ Yataklık yapma. Odalık alma. Yatağa alıp beraber yatma. * Haremi ile beraber yatma.

İSTİFRAZ Ayırıp tefrik etme.

İSTİFSAD (Fesâd. dan) Bir şeyin bozulmasını arzulama, fesâdını isteme.

İSTİFSAR İfade isteme. Sorma. Sorup anlama.

İSTİFSAR-I HÂTIR Hal hatır sorma.

İSTİFTA Fetva istemek. Şeriata ait bir mes'ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek. (Bak: Fetva)

İSTİFTAH Siftah etmek. Başlamak. Açmak.

İSTİFZAL Artırma, çoğaltma, ziyadeleştirme.

İSTİGASE Medet isteyiş. Yardım istemek.

İSTİGBAR (Gubar. dan) Tozlaşma.

İSTİĞFAR (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.(Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennem'in tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa bütün ruhiyle Cehennem'in ademini arzu ettiğinden küçük bir emare ve bir şüphe Cehennem'in inkârına cesaret veriyor. L.)(Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te'vil ile te'vil ettirir. $ sırriyle: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan, $ dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir. Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstahak olur. L.)

İSTİGLAB Kemâle erme, olgunlaşma, gelişme.

İSTİGLAK Sözde durma. Kesin olarak pazarlık etme.

İSTİGLAL (Galle. den) Kirası veya mahsulü borca mukabil verilmek üzere bir mülkün rehine verilmesi.

İSTİĞLALEN Gayrimenkulü rehine koymak suretiyle.

İSTİGLAZ Bir şeyi galiz saymak, galiz bilmek. * Satın almaktan vazgeçmek.

İSTİGMAM Sarmak, sarılmak.

İSTİGNA Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek.

İSTİGNAM Ganimet araştırmak, ganimet isteklisi olmak.

İSTİGRAB Şaşırmak, garib bulmak, taaccüb etmek, tahayyür.

İSTİGRAK Gark olmak, dalmak. * Dalgınlık. * Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek. * Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek. * Gr: "El" harf-i ta'rifinin, isimleri umumi hale koyması. * Edb: Fazla mübalâğa. (Bak: Lâm-ı istiğrak)

İSTİGRAKKÂR f. Kendinden geçen, dalgın, müstağrak. Dalgın halde olan.

İSTİGŞA' Bürünme, örtünme.

İSTİGŞAŞ Nasihat edip öğüt veren ve doğru söyleyen kimseyi düşman sanmak.

İSTİGZAB Öfkelendirme, kızdırma, gazaba getirme, hiddet ettirme.

İSTİHA' Tıraş etme veya ettirme.

İSTİHAB (Hibe. den) Hibe ve hediye olarak isteme. Bağış olarak arzulama.

İSTİHAL Müstehak olmak, bir şeye ehil olmak. * Kolaylık elde etmek.

İSTİHALAT (İstihale. C.) Değişmeler, başkalaşmalar.

İSTİHALE Bir şeyin terkib ve asıl şeklinin başka hâle değişmesi. Başkalaşmak. * Mümkün olmayış, imkânsızlık.

İSTİHAM Ok ile fala bakma.

İSTİHANE Hor ve hakir görme.

İSTİHAR Geri bırakılma, geri kalma.

İSTİHARE Tefe'ül. Sual sorup cevap istemek. * Hayırlı olmayı istemek. * Hayran olmak, şaşmak, taaccüb etmek. * Bir işin hayırlı olup olmıyacağı niyetiyle abdest alıp, dua edip rüya görmek üzere uykuya yatma.

İSTİHASE Organik maddelerin, şekillerini muhafaza ederek zamanla taş hâline geçmesi. Fosilleşme.

İSTİHAZA Kadın âdet görürken fazla kan gelmesi. (Rahimden değil de hastalıktan dolayı bir damardan gelip, tenâsül cihazı yolu ile akan kokusuz bir kandır. Buna "istihâza veya özür kanı" dendiği gibi, böyle bir kadına da "müstahâza" denir.)

İSTİHBAB Bir şeyi iyi ve güzel addetmek. * Dost edinme. * Müstehab etmek ve olmak.

İSTİHBABEN Bir şeyi güzel ve iyi kabul ederek, müstehab olarak.

İSTİHBAR Haber sormak, haber almayı istemek.

İSTİHBARAT Duyulup öğrenilenler. Alınan haberler. * Haber toplama merkezi.

İSTİHBARAT-I MEVSUKA Sağlam ve inanılır doğru haberler.

İSTİHCAN (Hücnet. den) Kötü görme, çirkin sayma, ayıplama.

İSTİHDA' (Hüdâ. dan) İrşad ve hidâyet istemek. Hak, hakikat, imân ve İslâmiyet yolunu istemek.

İSTİHDAF Hedef edinmek, hedef saymak. * Hedef gibi karşıda durmak. * Erişilmek istenilen netice ve gaye.

İSTİHDAM Bir hizmette kullanmak, hizmete almak, hizmet ettirmek. * Edb: Bir çok mânâsı olan bir kelimenin her mânâsına muvâfık kelime söylemek. Meselâ: "Avcınızın attığı da, sözleri de saçma idi" cümlesinde olduğu gibi.

İSTİHDAR (İstihzar) Hazırlama.

İSTİHDAS Bir şeyi sonradan ve yeniden elde etmek.

İSTİHFA' Gizlenme, saklanma.

İSTİHFAF Küçük ve aşağı görmek, küçümsemek, tahkir ve tahfif etmek.

İSTİHFAFKÂR f. Ehemmiyet vermeyerek. Küçümsemek suretiyle. Tahfif ve tahkir ederek.

İSTİHFAFKÂRANE f. Küçümseyerek, küçük görerek, hafifseyerek, ehemmiyet vermeyerek.

İSTİHFAZ Hıfzetmek. Korumak. Muhafaza etmek. Bir şeyin muhafaza olunmasını birisinden rica etmek.

İSTİHKAK Kazanılan şey, hak edilen. * Hakkını almak. Hakkını istemek.

İSTİHKAK-I HARS Huk: Bir yerde ziraatçılık yapma hakkına sahib olma.

İSTİHKÂM Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak. * Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı. * Kuvvet ve metanet vermek.

İSTİHKÂMAT (İstihkâm. C.) İstihkâmlar. * Siperler.

İSTİHKÂMAT-I DÂHİLİYE Bir istihkâmın iç tarafında, icab ettiği zaman yapılan müstakil sığınaklar.

İSTİHKÂMAT-I HAFİFE Harbde kısa zamanda yapılan sığınaklar.

İSTİHKÂMÂT-I MUTTASILA Bir birine bitişik ve bağlı olarak yapılmış olan sığınaklar olup, daha ziyade şehirlerin ve mühim mevkilerin etrafına yapılır.

İSTİHKAR Hakaret etmek. Küçük görmek. * Hakir görülmek. Hor bakılmak.

İSTİHLA Tatlı olmak. * Tatlılık istemek.

İSTİHLAB Tırmalama.

İSTİHLAF Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek. Kuyudan su çekmek.

İSTİHLÂK Boş yere harcamak. * Yeyip bitirmek. * Müstahsilin yaptığı istihsali alıp kullanmak.

İSTİHLÂKAT (İstihlâk. C.) Yenilip içilen şeyler. * Harcamalar.

İSTİHLÂKAT-I DÂHİLİYE Dâhilî sarfiyat. Memleket içi harcamalar.

İSTİHLAL Helâl saymak. Helâllaşmayı istemek.

İSTİHLAL Yeni ay'ı gözleyip görmek. Hilâlin görünmesi. * Kılıcın kınından sıyrılıp görünmesi. * Edb: Bir ifadede birbirine benzer, seci'li ve kâfiyeli sözlerin söylenmesi. * Çocuğun doğar doğmaz hemen ağlamağa başlaması. * İyi ve hayırlı bir başlangıca delâlet etmek.

İSTİHLAS (Hulus. dan) Bir şeyi elde etmeğe çalışma. * Kurtarma veya kurtarılma.

İSTİHMA' Himâye isteme, korunma arzulama.

İSTİHMAK Ahmaklık gösterme, salaklık yapma.

İSTİHMAL Havâle etme, havâle edilme. * Yükleme, yükletme.

İSTİHMAM Hamama girme, yıkanma.

İSTİHMAM Bir kimse, bağlı olduğu cemâate ait işler için her türlü sıkıntıya düşme. * Ehemmiyet verme.

İSTİHRAB Bir musibet sebebi ile perişan olma, mahrum olma.

İSTİHRAC Bir şeyin içinden bir şey çıkarmak. Bir mânâyı istidlâl etmek. Meydana ve harice çıkarmak. Bâzı emareleri beliren şeylerden ileriye âit olacak şeyleri çıkarmak. İstidlâl etmek. (Bak: Tahric)

İSTİHRACAT (İstihrac. C.) İstihraclar.

İSTİHSAD Ekinlerin hasad (biçilme) zamanı gelme.

İSTİHSAL Hasıl etmek. Husule getirmek. Elde etmek. Üretmek.

İSTİHSALAT (İstihsal. C.) Üretilen şeyler. Bir memleketin veya fabrika gibi faaliyet merkezlerinin çıkardığı, yetiştirdiği şeyler.

İSTİHSAN Beğenmek, güzel bulmak. Bir şeyin iyi olduğu kanaatında bulunmak. Beğenilmek. * Fık: Kıyası terkedip, nassa, yani, âyet ve hadis-i şeriflerin hükümlerine en uygun olanı almak. Şeriatta; zorlaştırmayan hükümle, râcih delil ile amel etmektir.(İşte masnuâtı yaldızlayan mezâyâ ve mehasine ve mevcudatı ışıklandıran letaif ve kemâlâta karşı Sübhânallah, Mâşâallah, Allahü Ekber diyerek semâvâtı çınlattıran ve Kur'an'ın nağamâtiyle kâinatı velveleye verdiren istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüşâhede O Zâttır. S.)

İSTİHSANEN Beğenerek, istihsan ederek.

İSTİHSAN Korunmak. Korumak, müdâfaa etmek, karşı koymak. * Sağlam bir yere kapanmak.

İSTİHSAR Usanmak, fütur getirmek, bıkmak.

İSTİHŞAŞ Zevklenme, eğlenme.

İSTİHVA Şaşırıp kalmak. Divane olmak. Hevâ ve hevesi hoş görmek.

İSTİHYA Utanma, haya etme. * Diriltme, yaşatma.

İSTİHVAZ Zafer kazanma, muzaffer ve muvaffak olma, galib gelme.

İSTİHZA Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.

İSTİHZA' (İstihdâ') Alçak gönüllülük göstermek, kendisini aşağı tutmak.

İSTİHZAR Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme. * Hazırlama, bir şeyi hatıra getirme. * Konferans verecek olan hatiplerin okumak ve araştırmak suretiyle evvelce hazırlanması.

İSTİHZARAT (İstihzâr. C.) Hazırlıklar.

İSTİKA' Olacak veya vuku bulacak diye endişelenme.

İSTİKA' (Saky. den) Su isteme. İçmek için su alma. * Kendini zorlıyarak ve sun'i olarak kusma.

İSTİ'KAB Birisinin kusurlarını, ayıplarını arraştırmak.

İSTİKAD Yakma, ateşi tutuşturma.

İSTİKADE Adam öldürmüş olan katilin kısasını isteme.

İSTİ'KAF Bir yere kapanma. Bir yerde kendini hapsetme.

İSTİKAK Bitkilerin sık ve çok olmalarından dolayı birbirine dolaşık olmaları.

İSTİKAMET Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek. * Allah'a kulluk etmek. * Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. * Yön, cihet.

İSTİKAN Şüphesiz ve zansız olmak.

İSTİKÂNE (İstikânet) Alçaklık etmek. * Zillet ve meskenet göstermek. * Tevazu göstermek.

İSTİKÂRE Hızlı hızlı yürüme. * Yükleri sırtına yükleyip götürme.

İSTİKAZ Uykudan uyanmak.

İSTİKBAH (Kabih. den) Çirkin görme, ayıplama, kabih sayma.

İSTİKBAL Ati, gelecek zaman. * Karşılayış, gelen bir kimseyi karşılamak.

İSTİKBAL-İ KIBLE Kıbleye, Kâbe istikametine yönelmek.

İSTİKBAL-BÎN f. Geleceği bilen ve gören.

İSTİKBALEN Karşılayarak, karşılamak üzere. * Gelecek zamanda, ilerde.

İSTİKBALÎ Gelecek zamanla alâkalı. İstikbale mensub.

İSTİKBALİYYE Edb: Yeni gelen bir kimsenin karşılanması sebebiyle yazılan manzume.

İSTİKBAR (Kibr. den) Önemseme, ehemmiyet verme. * Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk.

İSTİKDAM Önde bulunma, öne geçme. * Çok ayaklı olma. Ayaklarının adedi fazla olma.

İSTİKDAR Cenab-ı Allah'dan (C.C.) hayırlı şeylerin olmasını isteme.

İSTİKFA Yetinme, kâfi bulma, yeter sayma. Mevcud olan ile iktifâ etme.

İSTİKFA Bir kimsenin başına veya ensesine sopa ile vurma.

İSTİKFAF (Kifâf. dan) Kanaat etme, az şeyi yeter bulup râzı olma. * Yetişme. * Dilenci gibi el uzatma.

İSTİKFAL (Kefâlet. den) Kefil olma, kefilliği kabul etme.

İSTİKFAL Çekmecede, kasada veya kilitli bir yerde bulundurma.

İSTİKLA Te'hir etme. Sonraya bırakma. * Alıkoyma, mâni olma, engel olma. * Veresiye alma, borç olarak alma.

İSTİKLÂL (Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş. * Az bulma, kâfi görmeme. * Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma.

İSTİKLÂLCU f. İstiklâl arayan. Müstakil olmak, hür olmak için çalışan.

İSTİKLÂLİYET İstiklâl üzere bulunma. Hür ve müstakil olma. Başlı başına buyruk olma.

İSTİKMAL Bir şeyin olgunluğa, kemale erdirilmesi. İkmal etmek. Eksiksiz ve tam oluş, tam ve kâmil olmak.

İSTİKNAH (Künh. den) Bir şeyin hakikatını ve künhünü araştırma.

İSTİKNAN Gizlenme, saklanma.

İSTİKRA' Kiralamak, kiraya vermek.

İSTİKRA' Gezmek, dolaşmak, etraflı bilgi edinmek. Ayrı ayrı hâdiselerdeki müşterek vasıflara dikkat ederek umumi bir netice çıkarmak. Umumi araştırmak. Fertten umuma âit hüküm sâhibi olmak.(Akıl ve hikmet ve istikra ve tecrübenin şehadetleri ile sabit olan hilkat-i mevcudattaki adem-i abesiyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyeye işaret eder. S.)

İSTİKRAB Yaklaştırma, yakınlaştırma. * Akraba olma.

İSTİKRAH Bir şeyi kötü ve kerih görmek. Beğenmemek, nefret etmek. Bir şeyi cebir ve ikrah ile işlemek.

İSTİKRAÎ Man: İstikraya ait ve müteallik. İstikra' yolu ile.

İSTİKRAM Kerem ve lütuf isteme.

İSTİKRAR Karar ve sebat üzere olmak. Karar kılma. Sâkin olmak. Yerleşmek.

İSTİKRAR (Tekrar. dan) Tekrarlatmak.

İSTİKRAZ Borçlanmak. Ödünç almak. Borç almak.

İSTİKRAZAT (İstikraz. C.) Ödünç para almalar, borçlanmalar.

İSTİKSA Bir şeyi inceden inceye araştırma, künhüne varmaya çalışma. * Tıb: Bir dahili hastalığı iyi teşhis edebilmek için âlet kullanma.

İSTİKSAB Kazanma, kesbetme.

İSTİKSAM Yemin teklif etme. * Bölüşme, taksim etme, paylaşma.

İSTİKSAR (Kesret. den) Çok görme, çok görünme. Çoğumsama, çoğumsanma. * Çokluğu isteme.

İSTİKŞAF (C: İstikşâfât) (Keşf. den) Keşfetmeğe çalışma. * Ne olup bittiğini öğrenip anlamak için araştırma yapma.

İSTİKTAB Söyleyip yazdırma. Dikte ettirme. * Yazısını kontrol etmek için bir kimseye bir kaç satır yazı yazdırma.

İSTİKTAL Ölümden korkmayarak kendini tehlikeye atma. Tehlikeli işlere yiğitçe atılma.

İSTİKTAM Gizlemeğe çalışma. Saklamak için uğraşma.

İSTİKTAR (Katr. den) Damıtma. Damla damla akıtma.

İSTİKVAS Kavislenme, kıvrılma, yay gibi eğilme.

İSTİKYA (Kayy. den) Kusma, istifrağ etme.

İSTİKZAR Çirkin, pis ve kötü görmek.

İSTİ'LA (Ulüv. den) Yükselmek. Üste çıkmak. Yüce olmak. Terfi' eylemek. Galib olmak. * Gr: Bir şeyin bir şey üzerine çıkması. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin, üst damağa kalkmasına denir. (Bak: Müsta'liye)

İSTİLA (Vely. den) Kaplamak, yayılmak. * Ele geçirmek. İşgal etmek. * Meydanın sonuna erişmek. * Basmak. Galebe etmek.

İSTİLAB (Selb. den) Kapma, kapıp alma, selbetme.

İSTİ'LAC (İlâc. dan) İlaç isteme.

İSTİLAC İçilecek şeylerden pek çok içme.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin