Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 236,6 Kb.
səhifə2/5
tarix30.04.2018
ölçüsü236,6 Kb.
#49574
1   2   3   4   5

Söylemek istediğim budur değerli arkadaşlarım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – İki, üç cümle Başkanım…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Artık…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sevgili Başkanım, ben yani bir partiyi temsil ediyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Beni görmemezlikten mi gelmeye çalışıyorsunuz Sırrı Bey?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, ben değerlendirmeyi yaptım; Uzlaşma Komisyonu misyonu, tarihsel misyonu, tarihî misyonu. Temenni ediyorum burada başarılı oluruz.

İki: Bu ikinci süreç, keşke 2002’de, daha erken zamanlarda başlasaydı. Sosyolojik gerçekler çok önemli yani. Siz, yargısal vesayetin, askerî vesayetin zifiri karanlık gibi devam ettiği bir süreçte herhangi bir demokratik girişim, reform… 2010 olmasaydı zaten şunları tartışamazdık. Ama şunu söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi bir siyasal karardır. Doğrudur, yanlıştır, temenni ediyoruz doğrudur çünkü…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İsterseniz ara verebilirsiniz, isterseniz devam edebilirsiniz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok, bitiriyorum yani uzun konuşmayacağım.

Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsız bir devlettir ve onun adına siyasal iktidar yetkisi kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi, herhangi bir referansa muhtaç değildir ve kendi özgünlüğü ve hürriyeti içerisinde bu süreci yürütmektedir. Elbette ki bunun saydamlık dönemleri olacaktır. Temenni ediyorum, tarihin bizi tekzip etmemesi, temenni ediyorum bütün partilerin, bütün Türk toplumunun aradığı o barışa varmak meselesi.

Ben daha fazla konuşacak değilim, esasa girelim efendim yani biz esasa girelim.

Ama Faruk Bey çok güzel bir usul getirdi. Eğer bu sürecin çalışmamıza etkisi varsa onu tabi Başkanın Başkanlığında bir gün tartışalım.

Saygılar sunuyorum, sağ olun.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, bu masanın kuruluşuna gittiğimiz vakit gündemi belli, sınırları belli ve onurlu bir görev yapıyor. Bu masaya bugünkü hâlinin dışında başka unsurlar oturacak olsaydı, o zaman bu masaya iştirak edip etmeyeceğimiz noktasında bir değerlendirme yapardık. Biz hâlâ bu masanın kendi gündemine hâkim olarak başkalarının kendilerine politik kazanımlar sağlayacak alanlar açmak için attıkları adımların neticesini başka zeminlerde tartışırız, iş o noktaya gelirse bizim söyleyecek çok lafımız var. Bunu gerektiği alanlarda gerektiği mahfillerde söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz ama biz bu masanın hassasiyetini dikkate alarak bu masayı oluşturan unsurların dışında bir unsuru bu masada tartışmak istemiyoruz. Eğer tartışmak istiyorsanız, eğer gündeme dâhil olmak istiyorsanız bunun ayrı alanları var, tercihinizi yaparsınız, orada karşı karşıya konuşursunuz. Bu masanın gündemini lütfen… Biz nasıl ki bu hassasiyeti koruma noktasında dikkatli davranıyorsak, lütfen bu masanın hassasiyetini azami ölçüde koruma gayreti içerisinde olun. Hükûmetin kendi siyaseti, diğer bir partinin onunla olan bu masanın dışındaki ilişkileri bizi hiç ilgilendirmiyor. Biz bu masaya bakıyoruz ve bu masada da, bu masaya ait olmayın unsurların gündemi belirlemesine de müsaade etmeyeceğimizin bir kez daha bilinmesini istiyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Harfiyen katılıyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Artık, sanırım, esas işimize dönebiliriz. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve idari denetim kurumları.

Ben isterseniz kendi görüşümüzü belirteyim: Ola da bilir, olmaya da bilir, bizim açımızdan varlığıyla yokluğu pek bir şey ifade etmeyen, anayasada yer almasa da olur kapsamında gördüğümüz bir şey ama yer almasına da itiraz etmeyiz. İki parti bir uzlaşma geliştirirlerse biz de iştirak ederiz diyorum, meseleyi pratikleştiriyorum.

Bu arada Selin Esen Hoca katıldılar, tutanaklar geçmesi bakımdan “hoş geldiniz” Hocam.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, izin verirseniz bunun zarureti hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek istiyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Düzenleyici ve denetleyici kurumlar belirli özerk alanlarda kamu yetkisini kullanan kurumlardır. Bunların özerklik alanları hükûmetin hiyerarşik düzenlemelerinin dışında olduğunu ortaya koyar. Tabii ki, bütün anayasayı parlamenter sistem esası üzerinde inşa etmeye çalışıyoruz. Parlamenter sistemlerde milletin iradesiyle oluşmuş Meclisin içinden çıkan hükûmet bu yetkileri kullanır. Hükûmetin anayasayla devredeceği, iktidarın anayasayla devredeceği yetkilerin ise bizatihi anayasa içerisinde olması zaruridir. Teorik olarak, düzenleyici ve denetleyici kurumların parlamenter sistemin anayasalarında bulunması bu gerekçeden kaynaklanmaktadır.

Diğer taraftan, farklı sistem arayışları içerisinde, örneğin başkanlık sistemi içerisinde de doğrudan başkanın iradesine tabi bir düzenleyici ve denetleyici kurum demokratik olamaz, demokratik olamayacağı gibi demokratik meşruiyet kaynağı da eksik olur anayasal bir zemine dayanmadığı takdirde. Mademki böyle bir teorik mecburiyet var hem başkanlık sisteminde hem de biraz genişçe anlattığım parlamenter sistemde, bu takdirde bunun anayasada ortaklaşa bir hüküm hâline getirilmesi bu Komisyonun görevidir. Önce Adalet ve Kalkınma Partisinin “Zatıalinizle olsa da olur.” olmasa da olur dediğine göre…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır “Siz uzlaşırsanız biz iştirak ederiz.” Dedim, “Olsa da olur, olmasa da olur.” değil. Siz, eğer iki parti bu tekliflerini tekleştirirse içeriğini tartışmadan katılabiliriz. Böylece, başkanlık tartışmalarına da bir tekzipte bulunmuş oluruz.

FARUK BAL (Konya) – Zaten kıymetinizi takdir edenler belli oluyor.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Bizim oyunumuzu bozuyorsunuz kardeşim.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, o zaman “Anayasada bu nasıl yer almalı?” sorusunun cevabını bulmamız lazım.

1) Bu kurum bağımsız olması lazım.

2) Bu kurum özerk, idari ve mali özerkliğe sahip olabilmesi lazım.

3) Bu kurum siyasi kontrolün yani anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi formel hukuki kalıpların dışında siyasi genlerle kontrol edilen bir kurum olmamalıdır. Daha açık ifade edeyim: Türkiye çok gergin bir kutuplaşma süreci içerisinde çok tehlikeli boyutlara giden bir ülke görünümündedir. Bu kutuplaşma, birtakım siyasi yaklaşımlar veya farklı zeminlerde, bağımsız kurulların, o kutupların muharebe alanı hâline, çatışma alanı hâline geldiği yerler olmamalıdır. Bu kurullar öyle bir düzene öyle bir intizama sahip olmalı ki hangi alanda faaliyet gösteriyorsa o alanın daha iyi, daha güzel, daha faydalı düzenleyici ve denetleyici rolüne konsantre olmalı. Onun yerine orayı fethetme, orayı ele geçirme, orada siyasi hâkimiyet kurma anlayışını kapalı bir hâle getirmemiz gerekmektedir diyorum. Şimdilik görüşlerimi bu şekilde paylaşayım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Atilla Ağabey, izin verirseniz bir şey önereceğim. Yine size söz vereceğim. Acaba iki parti bu teklifi tekleştirebilme zeminine sahip mi?

ATİLLA KART (Konya) – Oraya geleceğim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Öyleyse bir kısa ara verelim.

FARUK BAL (Konya) – Bizim anlattığımız gerekçe bizim icat ettiğimiz bir gerekçe değil, hukukun ve idarenin ortaya koyduğu bir gerekçe.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tüm spekülasyonlara inat MHP’nin gerekçelerine katılıyoruz. Daha, Ağabey ne konuşacağız? “Katılıyoruz” diyor olmuyor…

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunlar, bu kurullar yetkin kurullar, uzman kurullar, teknik kurullar. Yani EPDK gibi, BDDK gibi, SPK gibi kurullar. Bunlar, gerçek anlamda “fren ve denge mekanizması” dediğimiz mekanizmalar. Diğer meslek kuruluşları gibi, Barolar Birliği gibi, mimar mühendis odaları gibi sivil toplum örgütlerinin ayrı bir misyonu var, meslek kuruluşlarının ayrı misyonu var, bunların ayrı misyonu var. Bunların, bu sebeple bunların anayasal bir güvencelerinin olması Türkiye pratiği karşısında bir zorunluluk. O sebeple, biz, burada, klasik, belli bir ideolojik görüş, siyaset bilimi anlamında söylüyorum: “Efendim biz egemenliğimizi devretmeyiz, millî iradeyi devretmeyiz.” İlgisi yok, bu, egemenliğin devri anlamına gelmiyor. Bu nedir?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Zaten devretmiş bu ülke şu anda.

ATİLLA KART (Konya) – Teknik ve hukuki kamu yönetiminin gerekliliği, kamu hizmeti verimliliğinin gerekliliğinden söz ediyoruz. Bu sistem başkanlık da olsa, parlamenter sistem de olsa bu tür kurumlar olmalı yine. Biz olaya bu boyutuyla bakıyoruz, bu çerçevede bakıyoruz.

Bu anlayışla, iki grubun, MHP ve CHP’nin taslaklarının, önerilerinin özde birbirine yakın olduğunu görüyorum; eğer BDP de bu noktada olursa bu bir yeşil metin olarak ortaya çıkar diye umut ediyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun Sayın İyimaya..

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Harfiyen katılıyorum.

Atilla Bey “Son cümlesini nasıl olsa koydu.” diyor fakat hâlbuki son cümlesinin ta başlangıcında olduğu gözleniyordu. O usulsüzlüğü de ben şey ediyorum.

Ben ortak çalışmanıza verim olsun diye şey yapıyorum. Biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sorunun… İyi yönetim ilkeleri bakımından, demokratik gerekler bakımından ve denge- fren mekanizmaları bakımından bu kurulları inkâr etmek mümkün değil, var olmalı. Anayasa sorunu değil dedik, onu tartıştık Başkanım sizin yokluğunuzda, geri dönmeyeceğim de fakat şu anda gerek MHP’nin gerek CHP’nin önerdiği model noksan, eğer anayasal model olarak düşünüyorsanız. Nedir burada? Şu: Siz sadece fonksiyonları ve nitelikleri ortaya koyuyorsunuz, yapılanmayı kim yapacak? Çok önemli, yani seçimle mi gelecek, atamayla mı gelecek; nasıl olacak bu?

FARUK BAL (Konya) – Bu çerçeve maddesi. Bu kurullar geldikçe konuşuruz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bakın, Faruk Bey, bu konudaki deneyim zannediyorum zatıdevletlerinizin de kabul edeceği bir deneyimdir. Orada, onun için seçim usulleri, çoğulculuk sistemi, vesaire gibi bir modellemeye de arada kafayı yorun Hocam o çok önemli, yani o arada kafayı yorun bence o çok önemli.

Sağ olun.

FARUK BAL (Konya) – Tamam.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben şimdi iki partinin bir uzlaşma zemini metni tekleştirme imkânı olup olmadığını anlamak için bir öğle arası veriyorum. Eğer daha çabuk olacaksa on beş dakika verelim.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Sayın Başkanım…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun Sayın Hocam.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Her ne kadar metinler birbirine benziyor gibi gözükse de aralarında birtakım derin felsefi aykırılıklar olabileceği ihtimali görülüyor.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamam.

Saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Kapanma Saati : 11.44

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.26

BAŞKAN: Sırrı Süreyya ÖNDER (İstanbul)

-----0-----

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sevgili arkadaşlar, açıyorum.

Toplantımız açılmıştır, kendi aramızda konuşmayalım.

Söz isteyen var mı?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Her zaman.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “CHP ve MHP teklifinde bir tekleştirme, ortaklaştırma imkânı olabilir mi?” diye ara vermiştik, isterseniz dinleyelim.

Buyurun.


PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, efendim, tabii, perşembe günkü görüşmelerden biraz erken çıkmak zorunda kalmıştım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Büyük geçmiş olsun, Allah acil şifa versin.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ - Sağ olun, teşekkür ediyoruz.

Tabii, bu düzenleyici, denetleyici kurulların “kamu hizmeti” kavramıyla, kamu hizmetinin görülme usullerindeki değişmelerle ve devletin genel olarak ekonomiye yaklaşımıyla yani ekonomik teoriyle çok yakından ilgisi var. Eğer serbest piyasa ekonomisi kabul ediliyorsa tabii ki onun kurumlarının da oluşturulması gerekiyor.

Dünyada ekonomik ilişkilerdeki giriftleşme ve devletin idari mekanizmasındaki gelişmeler çerçevesinde ortaya çıkan ihtiyaçlar sebebiyle bu kurumlar bir şekilde önce Anglosakson hukukunda, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de gelişmişler ve oradan diğer Avrupa ülkeleri tarafından kendi hukuk sistemlerine uygun şekilde iktibas edilmiştir.

Bu kurulların üç temel alanda faaliyet gösterdiklerini biliyoruz. Bunlara “bağımsız idari otoriteler” -dilimizde böyle denmektedir- veya “bağımsız idari ajanslar” denmektedir. Bu kurulların Fransa’daki şekillerinde doğrudan doğruya devlet tüzel kişiliği içerisinde yapılandırıldıkları ayrı bir tüzel kişiliklerinin olmadığını görüyoruz, birer kurul şeklinde, tüzel kişiliği olmayan kurullar şeklinde oluşturulduklarını görüyoruz, onların hukuk sistemleri içerisinde ve hukuk telakkileri çerçevesinde bunun bir sorun teşkil etmediğini de görüyoruz ama bizim hukuk sistemimizde yani tüzel kişilik vermemekle birlikte bir otonomi tanıyabildiklerini, hukuk sistemlerinin ve hukuk anlayışlarının buna müsait olduğunu görüyoruz. Bizim hukuk sistemimizde böylesi kurulların devlet tüzel kişiliğinin dışında ayrıca örgütlenmediği takdirde, ayrı bir kamu tüzel kişisi şeklinde örgütlenmediği takdirde fonksiyon ifa edebilmesinin mümkün olamayacağı… Sadece bunların değil, her türlü uzmanlık isteyen idari faaliyetlerin bile devlet tüzel kişiliğinin dışında ayrıca örgütlenmesi gerekiyor. Nitekim günümüzde kamu hizmetinin görülme usullerinden doğrudan devlet tarafından görülmesinin bir şekli de, daha doğrusu, kamu tarafından görülmesinin bir şekli de kurum kurma şeklinde oluyor yani ayrı bir tüzel kişilik vererek birtakım hizmetlerin örgütlendiğini görüyoruz.

(Oturum Başkanlığına Ahmet İyimaya geçti)

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Dinliyoruz, tamam.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ - Bunu şunun için söylüyoruz: Bu tür bir kurulun kendisine yüklenen misyonu ifa edebilmesi için mutlaka genel idarenin dışında ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olması gerektiği bizim hukukumuz bakımından bir zaruret olarak karşımıza çıkıyor.

Özellikle devletin tekel niteliğinde gördüğü hizmetlerin piyasa ekonomisine açılması, ayrıca devletin tekel niteliğinde faaliyet göstermediği birtakım önemli alanlarda da -ekonomik anlamda söylüyorum- yine sistemin, piyasanın düzenlenmesi ihtiyaçları çerçevesinde ekonomik alanda faaliyet gösteren bu tür kurulların özellikle 80’lerden sonra ülkemizde hızla kurulduğunu, bunların serbest piyasa ekonomisinin işleyebilmesi bakımından “hassas alanlar” dediğimiz veya “duyarlı alanlar” dediğimiz alanlarda teknik bir işlev olarak, siyasetin popülist yaklaşımlarının dışında teknik bir işlev olarak işlemesini sağlamak amacıyla kurulduklarını görüyoruz. Burada önce kuralı koyuyor yani “regüle etmek” dediğimiz iş, tabii, kuralı koyarken de bu kuralı yine idare hukukunun kuralları çerçevesinde koyuyor yani bir kamu tüzel kişiliği olarak aslında düzenleyici işlem yapıyor, tıpkı diğer kamu tüzel kişilerinin yaptığı gibi bir düzenleyici işlem yapıyor ama özelliği olan bir alan, son derece teknik bir alan olduğu için burada çok özel bir yapılanmanın ortaya çıkması gerekiyor ve sonra bunu, koyduğu kurallara göre piyasanın işleyişini denetlemesi gerekiyor. Bu denetim sonucunda oyunu kurallarına göre oynamadığını fark ettiği kuruluşlar olursa -tabii, bunun da dereceleri vardır- bunlara yaptırım da uygulaması gerekiyor. Dolayısıyla, düzenleme yetkisinin yanı sıra denetleme yetkisi sonucu itibarıyla bir kolluk yetkisi, dirliği, düzenliği sağlamaya yönelik olarak kamu düzeninin dirlik, düzenlik sağlama unsuru paralelinde bir kolluk yetkisi kullanmak anlamında faaliyetleri olmuş oluyor yani idari anlamda kullandıkları yetki aslında bir kolluk yetkisidir.

Hukuk sistemimiz içerisinde bu üç ana gruptan insan haklarına ilişkin olarak örnek verilen hep RTÜK yapılanmasıdır. İdarenin insan haklarına uygun faaliyet göstermesinin denetlenmesi bakımından şu anda da yani yakın geçmişte düzenlediğimiz ama zaten fiilen de hukukumuzda faaliyette bulunmaya başlamış olan kamu denetçisi ayrıca düzenlenmiştir. Ha, buna benzer organların başka alanlarda düzenlenebilmesine de böyle bir madde anayasamıza girdiği takdirde imkân tanınmış olabilecektir.

Ekonomi alanındaki düzenlemelerde ise, zaten bildiğimiz gibi, SPK, BDDK, Rekabet Kurulu gibi daha çok kurumlar… Ki, genel muhasebe standartlarıyla ilgili de bir kurul düzenlendi, o da oldukça teknik bir kuruldur. Tütün ve alkol piyasasının düzenlemesiyle ilgili bir kurul vardı, onun sona erdirildiğini görüyoruz yani demek ki ihtiyaç kalmamış o alanda. Bu tür kurullar da hâlen ülkemizde faaliyette bulunmaktadır. Tabii, bunların belirli bir hukuksal sisteme ve hatta bir de güvenceye oturtulmasının sağlanması bakımından genel bir anayasal dayanak sağlanması önem taşımaktadır. Bunun bir diğer önemi, bir diğer boyutu, eğer böyle ayrıca uzmanlık kuruluşu olarak, anayasal bir temele de sahip olan uzmanlık kuruluşları olarak bu alanlar düzenlenmezse siyasetin ekonomi alanında da tek belirleyici hâline gelmesi sıkıntılara yol açmaktadır ve serbest ekonominin mantığının da dışında bir uygulama olacaktır. Onun için bütün dünyada, medeni dünyada veya gelişmiş dünyada bu tür kurulların oluşturulması yoluna gidilmektedir. Bunlar çok farklı alanlarda olduğu için bunlarla ilgili genel bir yapısal formülasyon anayasada yani organlarının göreve gelmesi ve görevden alınmasına ilişkin genel bir yapısal formülasyon ha, yapılamaz değil, yapılabilir, en azından gruplara ayrılarak yani insan haklarına ilişkin olanlar, idarenin denetimine ilişkin olanlar ve ekonomiye ilişkin olanlar bağlamında ayrımlar yapılarak belki bir formülasyon geliştirilebilir ama bu da biraz ayrıntılı düzenlemeyi gerektirebilir. Bu kadar ayrıntıya inmek, tabii, bir siyasi takdir meselesidir ama en azından bir yapısal formülasyon anlamında değil ama bir temel ilkesel formülasyonun bunlarla ilgili anayasada yer almasının yararlı, hatta zorunlu olduğunu düşündük.

Genellikle dünyada kabul gören şekle göre, insan haklarına ilişkin kurullarda, insan haklarına ilişkin denetim yapan kurullarda -ki, idarenin hukuka uygunluğunun sağlanması amacıyla yapılan denetimleri de bu kategoriye alabiliriz- insan haklarının koruyucusu devlet organı sayılan yasama organının ağırlıklı olarak üye seçmesi gerektiği, belki de bütün üyelerini yasama organının seçmesi gerektiği… Tabii ki bunun bir özerklik veya bunların bir idari bağımsızlığının falan sağlanabilmesi bakımından mutlaka mevsuf yani vasıflı, nitelikli çoğunluklarla seçilmesi gerektiği de kabul edilmektedir ama biz önerimizde yapısal konulara girmedik, bu şekliyle girmedik, ihtiyaç duyulursa, yüce heyetimiz buna ihtiyaç duyarsa en kısa sürede böyle bir formülasyona da gidebiliriz.

Arz olunur efendim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Müşterek bir metin oluşturmadınız mı?

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Sayın Hocamız o konuları açıklasınlar.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam buyurun, Selin Hanım buyurun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, Ali Hoca’nın yapmış olduğu genel açıklamalara katılmamak mümkün değil, dolayısıyla, ben bunları tekrarlamayacağım ama bizim önerimiz üç fıkradan oluşuyor. Neden üç fıkradan oluştuğunu anlatmaya çalışacağım.

Şimdi, Ali Hoca’nın da belirttiği gibi, bağımsız idari otoriteler faaliyetleri itibarıyla üç ayrı bölüme ayrılıyor. Bunlardan biri, işte, piyasaların düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin olan alan, ki bu alan özellikle 1970’lerden itibaren bütün dünyada bağımsız idari otoritelerin yaygınlaşmasıyla sonuçlandı. Neden? Çünkü, Keynesyen ekonomiden vazgeçildi ve düzenlenmiş piyasa ekonomisi özelleştirmeyle birlikte bütün dünyada ya da dünya ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda böyle bir tercih ortaya çıktı. Bu tercihin sonucu olarak da piyasaların düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin bağımsız idari otoritelerin de pek çok ülkede oluşturulduğunu görüyoruz.

İkincisi: Temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınmasına ilişkin ya da alınmasını amaçlayan bağımsız idari otoriteler, ki bu bizde RTÜK’ün karşılığı olan, dolayısıyla, burada da, örneğin, bizim önerimizde de bu bağımsız idari otorite ayrı bir maddede düzenlenecek ya da biz en azından onu öneriyoruz.

Üçüncüsü ise idarenin keyfîliğini denetleyecek ya da önlemeyi amaçlayacak birtakım kurullar. Bunlardan bir tanesi, evet, bundan önceki maddede görüştüğümüz kamu başdenetçisi, ancak bu, bir tek…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ne denetçisi efendim?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Kamu başdenetçisi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tamam.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Kamu başdenetçisini ayrı düzenledik ama illa bu nitelikte bir tek bağımsız idari otorite olmak zorunda değil, bunun dışında başka bağımsız idari otoriteler de yani ombudsmanın ya da kamu başdenetçisinin yapmış olduğu işlevi yapan ya da buna benzeyen başka kurullar da oluşturulabilir.

Şimdi, nitekim de örneğin Başbakanlığın içinde böyle bir kurul oluşturuldu. Benzer yetkilerle donatıldı. Ancak, tabii, özerkliğe ya da kendisinden beklenen idari, mali özerkliğe ilişkin birtakım unsurlardan yoksun olarak oluşturuldu.

Şimdi, biz önerimizde bu nitelikte yani bağımsız idari otoritelerin… Birincisi, temel hak ve özgürlüklere ilişkin idarenin keyfîliğini denetleyen ve bunu ortadan kaldıran bağımsız idari otoritelerle piyasa ekonomisinin düzenlenmesine ve denetlenmesine ilişkin bağımsız idari otoriteleri birbirinden ayırdık. Birinci fıkra, piyasa ve sektörlerin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine ilişkin, dolayısıyla, düzenleyici ve denetleyici kurumlardan söz ediyor. İkinci fıkra ise az önce sözünü ettiğim bu, idarenin insan hakları konusunda, temel hak ve özgürlükler konusundaki keyfîliğini denetleyecek ve bunu önleyecek ya da bunu önlemeyi amaçlayacak birtakım idari kurullara ilişkin düzenlemeyi öngörüyor. Dolayısıyla, bu ikisi aslında birbirinin tekrarı değil, faaliyet alanı itibarıyla birbirinden farklı iki tip bağımsız idari otoriteyi düzenliyor.

Üçüncü fıkra ise bu bağımsız idari otoritelerin niteliğine ya da sahip olması gereken özelliklere ilişkin bir fıkra. Ali Hoca’nın da belirttiği gibi, bu tip kurumların hakkıyla işlevini yerine getirebilmesi için, bir kere, idari ve mali özerkliğe sahip olması gerekiyor. Bizde ilk defa 1981 yılında SPK’yla kuruldu daha sonra çok sayıda düzenleyici, denetleyici kurullar oluşturuldu. Yasayla bunlara idari, mali özerklik sağlandı. Ancak, yine yasayla bu idari ve mali özerklikler yer yer törpülendi, ortadan kaldırıldı. Dolayısıyla, yasal güvence ya da yasa yoluyla düzenleme bu kurullardan beklenen idari ve mali özerkliğe sahip olma anlayışını ne yazık ki yerleştiremedi. İşte zaten bu nedenle biz bu kurulların mutlaka anayasada düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Nitekim, çağdaş diyebileceğimiz, yeni tarihli bazı anayasalarda da, Finlandiya gibi, Romanya, Yunanistan, Macaristan anayasaları gibi anayasalarda bu düzenleyici ve denetleyici kurumlara yönelik maddelerin, düzenlemelerin olduğuna tanık oluyoruz.

Şimdi, burada, tabii, az önce söylediğim gibi, bu kurulların hakkıyla bu işi yerine getirebilmesi için idari ve mali özerklikle donatılması şart. Üçüncü fıkrada biz özellikle bunu belirttik. Fakat personelin nasıl oluşturulacağı, bu kurulların üyelerinin nasıl seçileceği, az önce Ali Bey’in de söylediği gibi, her kurul denetleme, düzenleme alanıyla ilgili olmak üzere farklılıklar taşıyabilir, o alanın özgül koşulları nedeniyle farklılıklar taşıyabilir. Dolayısıyla, özellikle, biz bunu burada ortak bir düzenleme alanı olarak zikretmekten kaçındık. Buna karşılık, özellikle ilgili alanlarda denetim yapacak olan personelin mesleki güvencesini çok önemsiyoruz. Bu yani bizim açımızdan anayasa koyucunun bu konuya ilişkin hassasiyetini gösteren bir nokta çünkü çok sayıda örnek biliyoruz ki, çok sayıda olay biliyoruz ki bu personelin mesleki güvencesi yasalarla ortadan kaldırıldı. Örneğin -perşembe günü de vermiştim buna ilişkin örnekler- bir yasa değişikliği yapılıyor bir düzenleyici, denetleyici kurulda. O kuruldaki üyelerin görevlerinin söz konusu kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte ortadan kaldırılacağı belirtiliyor ve kanun yürürlüğe girdikten çok kısa bir süre sonra o kurulun bütün üyeleri değiştirilebiliyor. Dolayısıyla, işte bunları önleyebilmek yani kısaca bu düzenleyici, denetleyici ya da idari denetim yapan kurulların siyasal konjonktürün hararetiyle değişmesini ya da bu hararete kapılmasını önlemek açısından bu tür anayasal güvencelere kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Üçüncü fıkramız da bundan ibarettir. Biz bu şekilde, bu düzenlemenin bu doğrultuda yapılması gerektiğini düşünüyoruz.


Yüklə 236,6 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin