Tefsir ekolleri I. Cİlt ilk Müfessirler, Rivayet Ekolü, Rivayet Tefsirleri



Yüklə 7,5 Mb.
səhifə137/168
tarix07.01.2022
ölçüsü7,5 Mb.
#86767
1   ...   133   134   135   136   137   138   139   140   ...   168
Dürrü’l-Mensur tefsirini tanıtırken açıkladıklarımızdan Suyuti’nin bu tefsirde uyguladığı tefsir metodunun mutlak rivayet metodu olduğu ve sadece rivayetleri nakletmekle yetindiği anlaşılmaktadır. Daha önce bu metodun, Kur’an tefsirinde rivayetlerden yararlanma konusunda iki nazariyeden birine dayanıyor olabileceğini söylemiştik:

1. Taraftarlarının, rivayetlerden yardım almaksızın Kur’an’daki hiçbir konunun anlaşılamayacağına ve rivayetlerde beyan edilmemiş bir konu anlaşılsa bile bunun itibarı bulunmadığına inandığı mutlak rivayet teorisi.

2. Taraftarlarının, Kur’an’daki mana ve maarifin bir kısmı rivayetlerden yardım almaksızın da anlaşılabilecek olsa bile Kur’an’daki maarifin diğer kısmının rivayetlerden yardım almaksızın elde edilemeyeceğini söylediği mutedil görüş.

Dürrü’l-Mensur tefsirinde, müellifin, zikredilen bu iki nazariyeden hangisine taraftar olduğuna dair bir delil mevcut değildir. Fakat el-Itkan kitabından, Kur’an tefsirinde rivayetlerden yararlanma konusunda mutlak rivayet nazariyesine inanmadığı, mutedil görüşten yana olduğu ve tefsir ekolünün kapsayıcı içtihad veya içtihadi rivayet mektebi olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü el-Itkan kitabında şunu bildirmiştir: “Kur’an için, nakledilmiş tefsirler, dile getirilmiş görüşler, istinbatlar, işaretler, i’rablar, kelimeler, belagatın nükteleri, edebi sanatlar ve diğerleri kabilinden tefsirde ihtiyaç duyulan herşeyi toplayacak kapsayıcı bir tefsire başlamıştım. O kadar ki ortaya çıktığında ondan başkasına ihtiyaç duyulmayacaktı. Kitaba Mecmeu’l-Bahreyn ve Matlai’l-Bedreyn adını verdim. Bu, el-Itkan kitabını mukaddime yaptığım bir tefsirdir. Allah’tan, Muhammed ve Ehl-i Beyt’i hakkı için onun tamamlamada bana yardımcı olmasını diliyorum.”1482

İkinci yarısını Celaleddin Suyuti’nin yazdığı Tefsir-i Celaleyn de onun tefsir ekolünün içtihadi olduğunun bir başka delilidir.1483

Dolayısıyla onun Kur’an tefsirinde rivayet dışından yardım almayı da caiz gördüğü ve Dürrü’l-Mensur tefsirini tefsir rivayetlerini biraraya getirmek için yazdığı anlaşılmış olmaktadır.

Tefsirin Muhtevasına Dair İnceleme

Dürrü’l-Mensur tefsiri, Ehl-i Sünnet’in tefsir rivayetlerini kapsayıcılığı açısından ünlü tefsirler arasında eşine az rastlanır, hatta belki eşsiz bir tefsirdir. Bizi Ehl-i Sünnet’in kitaplarının büyük bölümündeki tefsir rivayetlerinden haberdar etmektedir.1484 Bu bakımdan adeta bir kütüphane gibi iş görmektedir. Özellikle de rivayet naklettiği bazı kitapların şu an elimizde olmadığı hatırlanırsa.1485 Bu tefsirin Ehl-i Sünnet’in tefsir rivayetlerine ulaşmak için çok güzel bir başvuru kaynağı olduğunda ihtilaf ve tereddüt yoktur. Fakat ondan yararlanabilmek için bazı noktalara dikkat edilmelidir:

1. Bu tefsir her ne kadar Ehl-i Sünnet’in en kapsayıcı rivayet tefsiri ise de ve birçok kitaptan tefsir rivayetlerini biraraya getirmiş olsa da heryerde bütün rivayetleri aktarmadığına dikkat edilmelidir. Mesela İbn Sabbağ Maliki’nin el-Fusulu’l-Mühimme’si1486, Gazali’nin İhyau Ulum’u1487, Gunci Şafii’nin Kifayetu’t-Talib’i1488, Sa’lebi’nin el-Keşf ve’l-Beyan’ı ve başka1489 çok sayıda Ehl-i Sünnet kitabında “وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ1490


ayet-i kerimesinin “leyletu’l-mebit” olayı nedeniyle Hz. Ali’yi (a.s) medhetmek üzere nazil olduğu rivayet edilmiştir. Ama Suyuti bu konuda hiçbir rivayet nakletmemiştir.1491 Yine Hakim Haskani1492 Şevahidu’t-Tenzil’de “أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ1493 ayetini izah ederken Hz. Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i (a.s) “ululemr”in karşılığı olduğuna delalet eden rivayetlere yer vermiştir1494, ama Suyuti bu rivayetleri tefsirinde zikretmemiştir. “لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا1495 ayetinin zeylinde Suyuti yirmi rivayet zikretmiş1496, fakat Hakim Haskani Şevahidu’t-Tenzil’de 138 rivayet nakletmiştir.1497 Dolayısıyla bu tefsire müracaat etmekle Ehl-i Sünnet’in tüm rivayetlerine ulaşıldığını ve Ehl-i Sünnet’in diğer rivayet veya tefsir kitaplarına ihtiyacımızın bulunmadığını zannetmemek gerekir. Hatta bu tefsirde rivayetleri nakledilen kitaplara ihtiyacın da ortadan kalktığı düşünülmemelidir. Çünkü o kitapların tüm tefsir rivayetlerinin bu kitapta geçtiği de belli değildir. Bunun bir örneği, Sa’lebi’nin tefsirinde naklettiği İmam Ali’yi (a.s) medhetmek üzere nazil olmuş “وَمِنَ النَّاسِayeti hakkındaki rivayeti1498, Sa’lebi tefsiri Dürrü’l-Mensur’un kaynaklarından biri olmasına ve Suyuti onun rivayetlerini nakletmesine rağmen1499 bu rivayete tefsirinde yer vermemiştir.1500

2. Her ne kadar bu tefsirde nakledilmiş tüm rivayetler Kur’an’la bir şekilde irtibatlıysa da bunların büyük kısmı tefsir rivayetleri değildir ve ayetlerin mana ve maksadını aydınlatmamaktadır. Misal vermek gerekirse, Hamd suresi hakkında 290 rivayet toplamışken bunun 64 tanesine tefsire başlamadan ve “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِi zikretmeden önce yer vermiştir ama bunların hiçbiri tefsirle ilgili değildir. Bu rivayetlerin bir bölümü, surenin arşın altından nazil olduğu1501, şeytanın nüzul sırasında inlediği1502, bu surenin Kur’an’ın üçte birine veya üçte ikisine denk olduğu kabilinden Hamd suresinin faziletlerini beyana dairdir. Bir kısmı da onda her derdin şifasının bulunduğu1503, uykuya dalarken okumanın ölüm dışında herşeyden emniyette olmayı sağlayacağı1504, akrebin soktuğu kişinin yedi kez okuması halinde iyileşeceği1505 kabilinden Hamd suresini kıraatın özelliklerini ve sonuçlarını beyan etmektedir. Rivayetlerin diğer bir bölümü bu surenin Mekke’de mi, Medine’de mi nazil olduğunu açıklamaktadır.1506 Kimisi de bu surenin Nebiyy-i Ekrem’e (s.a.a) nüzulünün nasıl gerçekleştiğine dairdir.1507 Bazısı ise bu surenin Amr b. Cemuh ve onun Müslüman olmasındaki güzel tecellisi hakkındadır.1508 Bir kısmı bu surenin “vafiye”, “kafiye” ve benzeri isimlerini beyan etmektedir.1509 Diğer bir kısmı ise “Fatihatu’l-Kitab”ın Kur’an’dan bir sure1510, ayet sayısının yedi1511 ve


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِin onun bir ayeti1512 olduğunu beyan hakkındadır.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِi zikrettikten sonra yer verdiği rivayetlerin de hiçbiri tefsirle ilgili değildir. Örnek olarak, “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِhakkında doksandan fazla rivayet aktarılmış, fakat on iki civarındaki rivayet onun manasını beyana dairdir, geriye kalanı ise “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِin fazileti1513, nasıl okunacağı1514, yazılması1515, onu herşeyde zikretmenin fazileti ve terketmenin keraheti1516 gibi konuları açıklamaktadır.

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِüzerine 21 rivayet zikretmiştir, ama bunların sadece 3 tanesi ayetin manasını açıklamaktadır. Geriye kalan onyedi rivayet ayetin nasıl okunacağıyla ilgilidir.1517 Hamd suresinin sonunda, Hamd suresinden sonra “amin” demek hakkında 24 rivayet zikretmiştir.1518 Dolayısıyla her ne kadar bu kitapta Kur’an’la ilgili en çok rivayet biraraya getirilmişse de bu rivayetlerin ağırlıklı bölümü tefsirle ilgili değildir.

3. Müellifin bu tefsire yazdığı mukaddimeden ve kitap incelendiğinde anlaşıldığı gibi, tefsirin bütün rivayetleri Ehl-i Sünnet kitaplarından sened çıkarılarak ve mürsel olarak, ama kaynak belirtilerek zikredilmiştir. Rivayetlerin kaynağının belirtilmesi kitabın üstünlüğüdür. Çünkü her rivayetin Ehl-i Sünnet’in hangi kitabında geçtiğini göstermektedir. Fakat senedin hazfedilmesi ve rivayetlerin mürsel olarak zikredilmesi bu tefsirin eksikliklerindendir. Çünkü rivayetlerin senedini incelemek için alındıkları kaynaklara müracaat etmeye mecbur bırakmıştır. İbn Ebi Hatim’in Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim tefsirini incelerken kanıtlandığı gibi, Ehl-i Sünnet’in kitaplarında geçen rivayetlerdeki senedlerin sıhhati Ehl-i Sünnet’ten olmayanlar için ispatlanabilir değildir. Sonuç itibariyle bu açıdan bakıldığında Ehl-i Sünnet’ten olmayanlar için senedin zikredilmiş olmasının bir tesiri yoktur. Fakat başka iki bakımdan bu rivayetler için sened zikredilmesinin Ehl-i Sünnet’ten olmayanlar için bile etkisi vardır:

a) Ehl-i Sünnet’le müzakere ve kitaplarındaki rivayetlerle istidlal sırasında onların gözünde rivayetlerin sıhhatinin ispatlanması lazımdır. Birçok rivayetin sıhhatının ispatlanması da rivayetlerin senedini bilmeye bağlıdır.

b) Rivayetlerin senedinin niteliği, rivayetlerinin doğru mu yalan mı olduğuna güven hasıl olması ve kanaat derecesi üzerinde etkilidir. Bu açıdan rivayetler için sened zikredilmesi yararlıdır. Çünkü bir rivayetin senedinde, bir topluluğun yalancı olduğuna şahitlik ettiği bir kişi bulunursa tanıklık edenlerin güvenilirliği sabit olmasa dahi hadisin doğruluğuna kanaat derecesi düşer. Genellikle kimi ilave karinelerle rivayetin yalan olduğu kesinleşiyor ve sonuçta da teyit etme kabiliyetini kaybediyorsa da. Bunun aksine, eğer rivayetin senedinde güvenilirlikleri ispatlanamayan kişiler bulunsa ama güvenilir olduklarına dair kanaat varsa bu durumda rivayetin sahih olduğuna dair güçlü kanaat ortaya çıkar. Genellikle bazı karinelerin eklenmesiyle rivayetin doğruluğundan emin olunuyor veya en azından kuvvetli destekleyici olarak onlardan yararlanılıyor olsa bile.

Bu sebeple rivayetin senede sahip olması Ehl-i Sünnet kitaplarında da bir üstünlüktür, ama bu tefsir bundan yoksundur. Rivayetlerin sened durumunu bilebilmek ve Ehl-i Sünnet açısından sahih olup olmadığını anlayabilmek için onun kaynaklarına başvurmak gerekecektir.

4. Her ne kadar bu tefsirdeki rivayetlerin ağırlıklı kısmına asli kaynaklarından ulaşmak mümkünse de Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim’i incelerken beyan ettiklerimiz ve burada değindiklerimiz gözönünde bulundurulduğunda bu tefsirdeki rivayetlerden hiçbirinin senedinin sıhhati de Ehl-i Sünnet’ten olmayanlar için ispatlanabilir değildir. Bizzat Suyuti’nin kendisi senedindeki ricalin mevsuk olduğunu bildirse1519 veya senedini sahih1520 ya da ceyyid1521 tanıtsa da, veyahut o rivayet hakkında başkalarının sahih bulduğunu naklekse de1522 Ehl-i Sünnet’ten olmayanlar nezdinde sahih, ceyyid ve mevsuk sayılmaz. Buna göre bu kitabın rivayetlerine itimat yolu metnin kuvveti, nassa veya ayetlerin zâhirine, kesin sünnete ve muteber rivayetlere uygunluk, akli itibar vs. gibi karineler yoluyla rivayetin gerçekten varolduğuna emin olmakla ve haberin güvenilirliği ile sınırlıdır. Gerçekten varolduklarından emin olunamayan rivayetlerden, yalan olduklarına ilişkin bir bilgi bulunmaması durumunda ayetlerin tefsirinde yalnızca destekleyici olarak yararlanılabilir. Senedlerinin güvenilirliği veya sıhhati Ehl-i Sünnet nezdinde sabit olmayan rivayetlerden ise tartışma1523 konularında yardım alınabilir ve doğru olan ve muteber Şii rivayetlerin delalet ettiği konular bu rivayetler yoluyla ispatlanabilir.

5. Bu tefsirin Allah Rasülü’nden (s.a.a) ve Hz. Ali (a.s) gibi ilimde derinleşen diğerlerinden rivayetleri azdır.1524 Rivayetlerinin çoğu mevkuftur ve sahabe ya da tabiinden nakledilmiştir. İkinci bölümde sahabe ve tabiinin tefsirinin değeri üzerine yapılan araştırmaya binaen bu tür rivayetler hadis ve rivayet olarak isimlendirilseler ve Ehl-i Sünnet’in hadis kitaplarının ağırlıklı bölümünü bu kabil rivayetler oluşturuyorsa da bunlar aslında beşeri görüşlerdir ve Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) rivayetlerinden cevher itibariyle farklıdır. Bu nedenle sened incelemesine ilaveten muhteva açısından da eleştirilebilir ve incelenebilir.

6. Bu tefsirin rivayetlerinin bir bölümü mevzudur ve uydurmadır, yahut en azından zâhiri itibariyle akla aykırı ve kabul edilemezdir. Mesela “وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ1525 ayetinin zeylinde Bazı durumları Hz. Yusuf aleyhisselama nispet eden bir rivayete yer vermiştir1526, ama rivayet kesinlikle uydurmadır. Çünkü ne ayetlerin Hazret’i tavsifiyle bağdaşır, ne de onun nübüvvet makamıyla uzlaştırılabilir. Hz. Yusuf, Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre Mısır azizinin karısının onu işrete ve kendisine daveti karşısında şöyle demiş biridir:


مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ1527Allah’a sığınırım! Hiç kuşku yok o, benim sahibimdir. Yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki zalimler kurtuluşa eremez.” Ondan istediğini yerine getirmediği takdirde onu zindana attırmakla tehdit etmesi üzerine ise şöyle demiştir:
رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ1528Rabbim, zindan beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir.” Allah;

 وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ 1529

ayetinde “هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِcümlesiyle kadının kasıt ve kararının dahi onunla ilişkilendirilmesini reddediyor, Rabbinin bürhanını görmesini onu kötülük ve fahşadan mutlak manada uzak tutan sebep kıldığını beyan ediyor ve onu halis kullarından biri olarak tanıtıyor. Böyle bir kimse hakkında söylenmiş “هم بها و جلس بین رجلیها یحل تبانهcümlesi nasıl kabul edilebilir?! Bu iş, o kadına niyet etmek değil midir1530 ve kötülük sayılmaz mı? Oysa Allah her ikisinin Hz. Yusuf’la ilişkilendirilmesini reddetmemiş midir? Bu yakıştırma onun halis kul olmasına aykırı değil midir?!

Bu bakımdan, her ne kadar bu içerikte nakledilmiş rivayetlerin sayısı çoksa da ve bunlardan kimilerini Hakim’in tashih ettiği söylenmişse de1531 bu rivayetlerin uydurma ve kabul edilemez olduğunda tereddüt yoktur. “Zuhruf”1532 (bâtıl) denilen Kur’an’a muhalif rivayetlerin bariz örneğidirler ve onlardan kaçınmak gerekir.1533

 وَاتَّبَعُواْ مَا تَتْلُواْ الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ 1534

ayetinin zeylinde Harut ve Marut’un, meleklerin tercihi ve Allah’ın buyruğuyla yeryüzüne inen, Allah’ın kendilerine şehvet duygusu verdiği, bunun sonucunda Zühre isimli bir kadınla zina eden ve bunun cezası olarak Babil’de yerin dibine giren ve kıyamete kadar gökle yer arasında tepetakla azap çekecek iki melek olduklarını, bahsi geçen kadının ise Zühre adında yıldıza dönüştüğünü anlatan birtakım rivayetlere yer vermiştir.1535

Bu rivayetlerin öncelikle yukarıdaki ayetin zâhirine uygunluğu yoktur. Çünkü ayetin zâhirinden Harut ve Marut’un Babil1536 şehrinde de iki melek oldukları, halka eğitim verirken onları küfürden ve öğrettiklerini kötü yolda kullanmaktan sakındırdıkları anlaşılmakta ve masiyet içinde olduklarına dair ayette hiçbir alamet görülmemektedir. İkincisi, iki meleği kandıran zinakâr kadının büyük ve parlak bir gezegen olan Zühre yıldızına dönüşmesi akla çok uzaktır. Üçüncüsü, bir rivayette Me’mun’un bu meseleyi İmam Rıza’ya (a.s) sorduğu, onunsa bunu tekzip edip şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Allah hiçbir zaman düşmanlarını, yer ve gök baki kaldıkça baki kalacak parlak ışıklara dönüştürmez. Dönüştürülenler üç günden fazla o halde kalmazlar, ölürler... Harut ve Marut, insanlara, sihirbazların sihrinden korunmaları ve tuzakları boşa çıkarmaları için sihir öğreten iki melekti. Sihrin bir parçasını öğrenen herkese ‘Biz fitneden (imtihan vesilesinden) başka bir şey değiliz. Öyleyse kafir olmayın’ diyorlardı...”1537

O halde bu rivayetler ne kadar çok olsa da1538, Suyuti bunlardan kimisi için “Hakim onları tashih etmiştir” demişse de ve İbn Kesir’den “Senedi ceyyiddir (güzel)” dediği nakledilmişse de kabul edilebilir değildirler ve Suyuti’nin onları terketmesi gerekirdi.

7. Bu tefsirde şöyle söyleyen bazı rivayetler vardır: Mevcut Kur’an, Kur’an adı altında Nebiyy-i Ekrem’e (s.a.a) nazil olmuş sure ve ayetlerin tamamını kapsamamaktadır. Mesela Ebu Musa Eş’ari’den şöyle nakledilmiştir:

Uzunluğu ve şiddeti [ayetlerinin sertliği] bakımından Beraet suresine benzettiğimiz bir sure okurduk. Hatırımda kalan;

لو کان لابن آدم وادیان من مال لا یبتغی وادیا ثلثا و لا یملا جوفه الا الترابayeti dışında onu unuttum. Müsebbihattan (“سبحveya “یسبحle başlayan sureler) birine benzettiğimiz bir sure daha okurduk. Hatırımda kalan


یا ایهاالذین آمنوا لم تقولون ما لا تفعلون فتکتب شهادة فی أعناقکم فتسألون عنهاcümlesi dışında onu da unuttum.1539

Zeyd b. Erkam’dan şöyle nakletmiştir: Allah Rasülü (s.a.a) zamanında şunu okurduk:



لو کان لابن آدم وادیا من ذهب و فضیة لا یبتغی الثالث و لا بملاء بطن ابن آدم الا التراب و یتوب الله علی من تاب1540

Ömer b. Hattab’tan şöyle nakletmiştir: “Hiç kuşku yok Allah Muhammed’i [sallallahu aleyhi ve alihi] hakla gönderdi. Ona kitabı indirdi. İndirdiklerinin arasında recm ayeti de vardı.”

Ömer’den Ubeyy’e şöyle dediğini nakletmiştir: “Allah’ın kitabında ان انتفاؤکم من ابائکم کفر بکم ayetini okumuyor muyduk?” Ubeyy “Tabii ki” dedi. Sonra şöyle söyledi: “Allah’ın kitabından kaybettiklerimiz arasında الوالد للفراش و للعاهر الحجر ayetini okumuyor muyduk?” Ubeyy cevap verdi: “Tabii ki”1541

Ömer’in oğlundan şöyle rivayet etmiştir: “İçinizden kimse Kur’an’ın hepsini elde tuttuğumuzu söylemesin. Kur’an’ın tamamının ne kadar olduğunu nereden biliyor? Onun büyük kısmı ortadan kalkmıştır. Bilakis şöyle desin: Onun şu görünen kısmı elimizdedir.”1542

Bu tefsirin sonunda ‘”Hal” ve “Hafd” adında iki surenin varolduğuna ama mevcut Kur’an’da o iki sureden hiç iz bulunmadığına dair onyedi rivayet zikretmiştir.1543

Ehl-i Sünnet uleması bu tür rivayetler konusunda şöyle demektedir: “Kur’an’daki bu sureler ve ayetler tilaveti nesholmuş olanlardır.”1544 Fakat söz yanlıştır. Çünkü her mensuhun bir nasih ister, ama bu cümlelerin nasihi mevcut değildir. Bu rivayetlere cevabımız şudur ki, birincisi, bu tür rivayetlerin güvenilir bir senedi yoktur. İkincisi, Kur’an olarak kıraat edildiği nakledilmiş cümleler ile Kur’an-ı Kerim’in ayetleri arasındaki fahiş ve mukayese edilemez fark, bu cümlelerin Kur’an’dan olmadığının delilidir. Şu halde bu cümlelerin nazil olduğu veya onları Allah Rasülü’nün (s.a.a) buyurduğu farzedilse bile bazı kimselerin Kur’an ayetleriyle karıştırdığı ve onların da ayetlerden olduğunu sandığı kudsi veya nebevi hadislerdir. Bu iddianın delili, İbn Abbas’tan nakledilmiş diğer bir rivayettir: “Allah Rasülü’nün [sallallahu aleyhi ve alihi] şöyle dediğini işittim:



لو ان لابن آدم ملء واد مالا لاحب ان له الیه مثله و لا یملاء عین ابن آدم الا التراب و یتوب الله علی من تاب.

Fakat bu cümlenin Kur’an’dan olup olmadığını bilmiyorum.”1545

Bu rivayetten, bu tür cümlelerin Kur’an’dan olup olmadığının İbn Abbas gibi biri için bile belli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, belirtilen cümleler ve ayetlerin Kur’an sayılmasının sahabenin yanlış içtihadı olduğu ihtimalini desteklemektedir.

8. Bu tefsirde, Kur’an ayetleri için, şu anki mushafta sabit ve meşhur kıraat dışında bir kıraatin beyan edildiği rivayetler geçmektedir. Mesela “صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ1546 ayetinin zeylinde Ehl-i Sünnet’in yedi kitabından1547 Ömer’in bu ayeti


صراط من أنعمت عليهم غير المغضوب عليهم وغير الضاليşeklinde okuduğunu nakletmiştir.1548 Ehl-i Sünnet’in dört kitabından1549 Abdullah b. Zübeyr’in bu ayeti namazda bu şekilde okuduğunu nakletmiştir.1550

Buhari’nin Kitabu’t-Tefsir’ini incelerken değinilen gerekçeyle bu tür kıraatlar muteber değildir ve onlara riayet edilemez.




Yüklə 7,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   133   134   135   136   137   138   139   140   ...   168




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin