Musa (Aleyhi-s-Selâm / Selâm O’na) : Ahkâf Suresi 12



Yüklə 8,04 Mb.
səhifə33/260
tarix07.01.2022
ölçüsü8,04 Mb.
#88301
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   260
A’râf Suresi
149


وَلَمَّا

ne zaman ki



سُقِطَ

düşürüldü



فِي

arasına


أَيْدِيهِمْ

(başları) ellerinin



وَرَأَوْا

ve gör(üp anla)dılar



أَنَّهُمْ

kendilerinin



قَدْ

gerçekten



ضَلُّوا

sapmış olduklarını



قَالُوا

dediler ki



لَئِنْ

eğer


لَمْ يَرْحَمْنَا

bize acımaz



رَبُّنَا

Rabbimiz


وَيَغْفِرْ

ve bağışlamazsa



لَنَا

bizi


لَنَكُونَنَّ

elbette oluruz



مِنَ الْخَاسِرِينَ

ziyana uğrayanlardan











Türkçe Transcript (*)

Velemmâ sukita fî eydîhim veraev ennehum kad dallû kâlû le-in lem yerhamnâ rabbunâ veyaġfir lenâ lenekûnenne mine-lḣâsirîn(e)

Ali Bulaç Meali

Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: 'Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız' dediler.

Edip Yüksel Meali

Yaptıklarına pişman olup sapmış olduklarını anlayınca da, "Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa kaybedenlerden oluruz," dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız." dediler.

Süleyman Ateş Meali

Ne zaman ki (pişmanlıklarından ötürü) başları elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını gör(üp anla)dılar, dediler ki: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, elbette ziyana uğrayanlardan oluruz!"

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Başları avuçları arasına düşürülüp de sapmış olduklarını fark ettiklerinde şöyle yakardılar: "Rabbimiz bize merhamet etmez, bizi affetmezse mutlaka hüsrana düşenlerden olacağız."

Yusuf Ali (English)

When they repented, and saw that they had erred, they said: "If our Lord have not mercy upon us and forgive us, we shall indeed be of those who perish."

M. Pickthall (English)

And when they feared the consequences thereof and saw that they had gone astray, they said: Unless our Lord have mercy on us and forgive us, we verily are of the lost.

A’râf Suresi
150


وَلَمَّا رَجَعَ

dönünce


مُوسَىٰ

Musa


إِلَىٰ قَوْمِهِ

kavmine


غَضْبَانَ

kızgın


أَسِفًا

ve üzgün bir halde



قَالَ

dedi


بِئْسَمَا

ne kötü işler yaptınız?



خَلَفْتُمُونِي

arkamdan


مِنْ بَعْدِيۖ

benden sonra



أَعَجِلْتُمْ

acele mi ettiniz?



أَمْرَ

emrini (beklemeyip)



رَبِّكُمْۖ

Rabbinizin



وَأَلْقَى

yere attı



الْأَلْوَاحَ

levhaları



وَأَخَذَ

ve tutup


بِرَأْسِ

başını


أَخِيهِ

kardeşinin



يَجُرُّهُ

çekmeye başladı



إِلَيْهِۚ

kendine doğru



قَالَ

(Kardeşi) dedi



ابْنَ

oğlu


أُمَّ

anamın


إِنَّ

gerçekten



الْقَوْمَ

bu insanlar



اسْتَضْعَفُونِي

beni hırpaladılar



وَكَادُوا

az daha


يَقْتُلُونَنِي

beni öldürüyorlardı



فَلَا تُشْمِتْ

güldürme


بِيَ

üstüme


الْأَعْدَاءَ

düşmanları



وَلَا تَجْعَلْنِي

beni tutma



مَعَ

beraber


الْقَوْمِ

bu kavimle



الظَّالِمِينَ

zalim










Türkçe Transcript (*)

Velemmâ race’a mûsâ ilâ kavmihi ġadbâne esifen kâle bi/semâ ḣaleftumûnî min ba’dî(s) e’aciltum emra rabbikum(s) veelkâ-l-elvâha veeḣaże bira/si eḣîhi yecurruhu ileyh(i)(c)kâle-bne umme inne-lkavme-sted’afûnî vekâdû yaktulûnenî felâ tuşmit biye-l-a’dâe velâ tec’alnî me’a-lkavmi-zzâlimîn(e)

Ali Bulaç Meali

Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: 'Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?' dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) 'Annemin oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi), neredeyse beni öldürecektiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)' dedi.

Edip Yüksel Meali

Musa, kızgın ve hayal kırıklığına uğramış olarak halkına döndüğü zaman, "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrine dayanamadınız mı," dedi, levhaları yere attı, kardeşinin başını tutup kendine doğru çekti. (Kardeşi): "Anamın oğlu, dedi, bu halk benim zayıflığımdan yararlandı, nerdeyse beni öldüreceklerdi. Üzerime vararak düşmanı güldürme, beni bu zalim halkla bir tutma." *

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."

Süleyman Ateş Meali

Musa, kavmine kızgın ve üzgün bir halde dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız? Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi, levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anamın oğlu, dedi, bu insanlar beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. (Ne olur) düşmanları üstüme güldürme, beni bu zalim kavimle beraber tutma!"

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Mûsa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi?" Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."


Yüklə 8,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   260




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin