FARKLILAŞMA VE ORGANLAR
Bütün çok hücreli hayvanlar, çevreyle etkileşme sürecinde kendi içlerinde aşağı yukarı aynı şekilde örgütlenerek varolurlar. Bu örgütlenmede çevreden gelen informasyonların alınması başta gelir. Yani mutlaka, dışardan gelen informasyonu alan, bu işte uzmanlaşmış bir uzva- uzuvlara-organlara sahip olmak gerekmektedir. Daha tek bir hücre iken, hücre zarında bulunan alıcıların yaptığı işi, sonra, şu ya da bu şekilde gelişen organlar yaparlar. Bunlara biz duyu organları diyoruz. Daha sonra sırada, alınan bu informasyonun sahip olunan bilgilerle işlenmesi görevi vardır. Bu iş de gene bu alanda uzmanlaşmış bir organ aracılığıyla yerine getirilmelidir. Böylece ortaya bir reaksiyon modeli çıkar. Bundan sonrası artık bu reaksiyonun gerçekleştirilmesiyle ilgili olacaktır. El, kol, bacaklar vs.de bu işleri yaparlar. Bütün bu işleri yaparken, yapabilmek için gerekli olan enerji ihtiyacı da diğer “iç organlar” aracılığıyla sağlanır. Madde-enerjinin alınması için bir ağıza, bunların işlenmesi için mide ve bağırsaklara, hücrelerin beslenmeleri için kan dolaşımına, kalbe vs ihtiyaç duyulur. Bu işleri yapan organlar ortaya çıkmaya başlarlar. Bu arada ortaya çıkan atıklar da gene bir şekilde sistem dışına atılırlar..İşte farklılaşma, yani, belirli görevleri yerine getirebilmek için kendi içinde uzmanlaşıp örgütlenerek birlikte varolma olayının özü budur. Görüldüğü gibi bütün mesele madde-enerji-informasyon şeklinde çevreden gelen etkilerin işlenilebilmesiyle ilgilidir. Çevre seni etkiliyor, sen de içinde bulunduğun dengeyi koruyabilmek için bu etkiyi değerlendirerek ona karşı bir tepki-reaksiyon oluşturmaya çalışıyorsun. Bütün o organlar falan bunların hepsi bu temel varoluş işlevini yerine getirebilmek için ortaya çıkıyorlar. Son tahlilde, çevreyle girişilen ve yaşam adı verilen bir alış-veriş oyununun kurallarına uyarken ortaya çıkıyor herşey!
Organlar organizmanın alt sistemlerini oluştururlar. Her biri kendi içinde aynı gen açılım faaliyetine sahip hücrelerden-elementlerden oluşan bu alt sistemlerin faaliyetlerinin orkestral toplamı olarak da organizmal faaliyet ortaya çıkar. Müthiş bir şey değil mi! Organizma bir bütün olarak ele alındığı zaman bu sistemin elementleri olan ve hepsi de aynı DNA yapısına sahip olan hücreler, aynı anda, farklı gen açılımlarıyla organizmanın alt sistemleri içinde faaliyet gösteriyorlar. Evet hepsinde de aynı DNA yapısı var, ama içinde bulundukları alt sisteme göre bunlardan sadece bazıları aktif halde bulunuyor. Bunu belirleyen de hücrelerin içindeki hafıza sistemi, yani RP sistemi oluyor.
İÇ DİNAMİK
Dış dinamik belli, çevre koşulları, çevreden gelen madde-enerji-informasyon. Bunu bir yana bırakıyoruz şimdi ve “iç dinamik” üzerinde yoğunlaşıyoruz:
Evet, zigot kendisini üreten bir önceki sürecin çıktısıdır-output-. Ama o, objektif bir gerçeklik olarak varoluşunu ancak çevreyle (dış dinamik) etkileşme esnasında gerçekleştirir. Yani zigot kendisini üreten sürecin output’udur demek yetmiyor. Çünkü, output’un oluşumuyla onun çevreyle etkileşerek objektif bir gerçeklik haline gelmesi arasında bir zaman dilimi yoktur. Sıfır noktasında oluşuyor ürün-output ve gene aynı noktadan itibaren çevreyle etkileşerek varoluyor. Bu süreci bölmek mümkün değil. Ama biz gene de, bir an için, onu tam o sıfır noktasında düşünürsek, bir önceki sürecin ürünü olarak o noktada bulunan zigotun, kendi içinde sahip olduğu varoluş potansiyeline onun iç dinamiği denilir. Kuantum fiziğinin diliyle ifade edersek, bir elektronun “dalga fonksiyonuna” benzer bu! Kendi içinde elektrona ait bütün bilgileri taşıyan potansiyel bir gerçekliktir o. DNA yapısı, RP sistemi ve iki hücrenin birleşmesiyle birlikte zigota geçen bütün diğer unsurlarla birlikte, o an bütün bunların hepsi, o zigotun iç dinamiğine ait potansiyel gerçekliklerdir.
Sistemi bu potansiyel gerçeklik alanından objektif gerçeklik alanına çıkaran ise çevrenin etkisi oluyor. Ona da biz dış dinamik diyoruz. Burada altı çizilmesi gereken nokta şudur: “Daha önceden” içerde belirli bir potansiyel olmadan, sadece çevrenin etkisiyle bir yere varılamaz. Bu açık! Ama o, “daha önceden” varoluğunu söylediğimiz şeyler de tek başına objektif bir gerçeklik değil ki! Ancak çevrenin etkisiyle birlikte objektif bir gerçeklik haline geliyor bunlar. İşte bütün o, “daha önceden hücrenin içinde bulunan” unsurların (DNA ların, RP sisteminin vs.) özü budur. “Çevre mi, yoksa genler mi” düalizminin esası budur. Bunlardan biri olmadan diğerinin objektif bir gerçeklik olarak düşünülemeyeceğinin esası budur.
Bir önceki sürecin çıktısı olarak sıfır noktasında bulunan zigotun, önünde katedeceği yola ilişkin bütün bilgileri potansiyel bir gerçeklik-potansiyel bir yol haritası olarak kendi içinde barındırdığını söyledik. Ve dedik ki, gerçekleşmesi mümkün olan ihtimalleri temsil eden bu program, ancak dış dinamiğin-çevrenin etkisiyle birliktedir ki, gerçekleşme olanağı bulan oluşumların ortaya çıktığı bir süreç haline gelir.
Burada iki önemli nokta var. Birincisi şu. Gerçekleşmesi mümkün olan şeyleri, zigotun içindeki DNA larda kayıtlı olan bilgilerle, bunları aktif hale getirebilecek olan RP ler temsil ediyor. Örneğin, eğer bir insan zigotuysa söz konusu olan, bir insan zigotundan hiçbir zaman bir tavşan çıkmaz, gene bir insan yavrusu çıkar! DNA larda, onların kontrol bölgelerinde kayıtlı olan bilgiler, ortaya çıkması mümkün olanı bu şekilde belirliyorlar. Ama bunlar potansiyel gerçekliklerdir-ihtimallerdir hep. Ne zaman ki dış dinamik devreye giriyor, yani çevreden somut madde-enerji-informasyon akışı başlıyor, buna bağlı olarak iki şey olur zigotun içinde.
Birincisi; eğer çevreden gelen etkiler programı aktif hale getirmek için yeterliyse, bu durumda önce, kendi içinde örgütlü bir bütün olan RP sistemi aktif hale gelir. Ama, bununla birlikte süreci aktif hale getirecek olan mekanizma tetiklenmiş olduğu için de program otomatik olarak işlemeye başlar. Hiyerarşinin en tepe noktasında bulunan ve bütün bir süreci aktif hale getirme yeteneğine sahip olan RP gider DNA larda gerekli yere yapışır ve böylece bütün bir süreç otomatik olarak aktif hale gelmiş olur, bölünme başlar[6]20.
İkincisi ise, dışardan gelen madde-enerjinin-informasyonun, yani ham maddelerin niteliğiyle ilgilidir. Çünkü ne geliyorsa ancak o işleniyor. Deniz kumuysa ham madden, yaptığın sıva da ona göre oluyor! Yani, gerçekleşmesi mümkün olan ihtimallerden çevre koşullarına göre gerçekleşme olanağı bulanlar objektif gerçeklik haline gelerek ortaya çıkıyorlar. Bu süreç bir kere başladımıydı ya, artık ondan sonra, bir yandan gidilecek yol haritası oluşarak ortaya çıkarken21, diğer yandan da, buna paralel olarak, bu yolda giden gerçek yolcu ortaya çıkmaya başlıyor22.
RP sisteminin, yani hücre hafızasının, kendi içinde hiyerarşik olarak örgütlü moleküler bir yapı olduğunu söylemiştik. Bu hiyerarşi aslında organizmanın kendisinin hiyerarşik olarak örgütlü olmasından kaynaklanıyor. Çünkü, RP sistemi, organizmayı temsil eden harita gibi bir yapıdır-bir hafıza sistemidir. Bu sistemin içinde organizmanın bütün alt sistemlerinin, bütün parçalarının temsilcisi bir RP bulunur. Örneğin gözü ele alalım. Göz bir alt sistemdir. Aktif halde bulunan DNA yol haritasından bir gözün ortaya çıkabilmesi için, RP sisteminin içinde gözü temsil eden bir RP bulunmalı ve bu da gidip DNA kontrol bölgelerinde gerekli yerlere yapışarak oraları aktif hale getirebilmelidir. Tıpkı mideyi, karaciğeri, ya da kalbi temsil eden RP ler gibi. Ama bunlar da kendi içlerinde gene örgütlüler; yani gözü temsil eden RP de kendi içinde gözün alt sistemlerini temsil eden RP lerden oluşan bir örgüttür. Bir bütün olarak organizmayı temsil eden RP sistemi ise, bütün bu alt sistemleri temsil eden RP sistemlerinden oluşan hiyerarşik bir yapı oluyor. Hal böyleyken, bu hiyerarşik yapıda en tepede bulunan RP gidipte süreci aktif hale getirince (tetikleyince), zincirleme bir reaksiyonla, sıra kendilerine geldikçe zincirin diğer halkaları da görevlerini yerine getiriyorlar. Aynen o Rus Matruşkaları gibi! Herşey içiçe. Bir uçtan başlayınca, çorap söküğü gibi, ya da devrilen o domino taşları gibi ilerliyor süreç!
Dostları ilə paylaş: |