Karakter ve Erdem Etiği
Halk dilinde “seciye”, “huy” veya “mizaç” olarak da ifade edilen karakter, toplumsal ilişkilerde insanların eylemlerini ve ahlaki seçimlerini büyük ölçüde etkileyen ve onlara yön veren sübjektif nitelikte bir unsurdur. Bu nedenle de, kişinin hem özel hem de kamusal yaşamında gerekli bir nitelik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Karakter, insanın gerçek kişiliğini yansıtan öznel öğe, duyu ve düşünce yetenekleri ile bunlar arasındaki uyumlu ve uyumsuz dengedir. İnsanın karakter çizgileri eğitim ve çevre gibi etkenlerle biçimlenebilirse de, temeldeki doğal (biyolojik) ruhsal yapının çoğunlukla pek değişmediği görülmektedir.
Karakter ya da erdem, kamu yönetiminde neden çok önemlidir? Çünkü, kamu görevlileri, özel bir ahlaki yükümlülük taşırlar; kamu görevlilerinin, halkın güvenine dayanan gözetmenlik sorumlulukları vardır ve kamu çıkarını koruma konusunda gösterilen çabalarda öncü bir role sahiptirler. Bu nedenle, kamu örgütlerinin, “iyi karakterli bay ve bayanlarca” yönetilmesi şarttır.
Bilindiği gibi, son dönemlerde, kamu personel yönetiminde “liyakat” kavramı çok öne çıkmıştır. Siyasal yağmacılık sistemine (spoils system) bir tepki olarak ortaya çıkan liyakat sistemine göre, kamu görevlerine atanacak personelin seçiminde, bilgi, uzmanlık ve teknik yetenekler, herşeyin önüne geçmektedir. Bu tür bir yaklaşım, yönetimin en önemli unsuru olan “iyi karakterli yöneticiler”i ihmal ettiği için, tam anlamıyla başarılı olamamaktadır. Son dönemlerde, kamu yöneticilerinin etik açıdan gösterdikleri kötü performans hakkındaki yaygın kamuoyu kanaatı, bu sorunun önemli kademelerde bulunan iyi karakterli yöneticilerin azlığından kaynaklandığı yönündedir. Başarılı bir yönetim için “iyi karakter”, örgütün sistemi ve liyakatten daha önemlidir.
Yönetsel etik yaklaşımı çerçevesinde tartışılan konuların başında, kamu yöneticilerinin etik eylemlere kurallar etiği ile mi yoksa karakter ya da erdem etiği ile mi yönlendirilebileceği sorunu gelmektedir. Daha önce açıkladığımız etik ilkeler ve standartlar belirleme ya da etik kanunları oluşturma şeklinde ifade edilebilecek kurallar etiğinin, tek başına kamu görevlilerini etik davranışlara yöneltmede yetersiz kaldığı ve başarısız olduğu, Amerikan deneyiminden açıkça ortaya çıkmaktadır. Kernaghan bu konuda şu görüşleri belirtmektedir:
Kişisel ahlaki standartlara dayanma ve güvenme, kamu görevlilerinin ahlaki kararlar almasını emin kılmanın yetersiz bir yöntemidir. Bundan başka, çağdaş kamu hizmetlerinin etiksel rehber olarak sadece gelenekler, anlayışlar ve uygulamalar gibi yazılmamış kurallara dayanabileceği tavsiyesi, safçadır... Yazılı kurallar için -ve gerçekten etik eğitimi için de- belirgin bir temel, geleneksel kuralların ne olduğu ve bunların kamu hizmetlerinin günlük uygulamalarında ne anlama geldiği hususundaki pek çok belirsizliktir. Bununla birlikte, etik davranışı geliştirmek için kullanılan yöntemlerden hiçbirisi, nadir durumlar dışında, etiksel şüpheden/tereddütten kurtulmaya yardımcı olabilir. Bu durumlarda, kamu görevlilerinin karşılaştıkları zor kararlar, nihai olarak sadece bireysel vicdana başvurularak çözülebilir.
Ortaya çıkan bu sonuç, bilim adamları ve uygulayıcıları, tekrar “iyi karakter” ve “erdem” etiğine yönlendirmektedir. 1970’lerden itibaren yönetsel etik alanında yapılan çalışmalar içerisinde, erdeme ya da karaktere ilişkin olanlar giderek artmıştır. Bu çalışmaların ortak özelliği, “iyi karakter”in kamu yönetimi için önemini vurgulamalarıdır.
Erdem Etiği (Ethics of Virtue)
Erdem, “ahlak ilkelerine uygun davranma, kabul edilmiş ahlak kuralları ve doğru davranış standartlarına gönüllü olarak uyma, ahlaki nedenlerle yanlış hareket ve kötülüklerden sakınmak” biçiminde tanımlanabilir.
Bu tanımda “gönüllü olarak uyma” ibaresinin üzerinde durulması gerekmektedir. Etik davranış ve erdem zorla gerçekleşmez. Etik davranış için gerekli olan birinci şart özgürlüktür. Özgür olmayan bireylerin davranışlarını, ahlaki veya gayriahlaki olarak yargılamak mümkün değildir. Diğer yandan, ahlaki bir eylem, dışsal zorlamalarla gerçekleştirilen bir eylem değildir. Burada “akıl” ve “düşünce” önem kazanmaktadır. İyi karakterin gelişmesi için “ahlaki düşünce” şarttır; çünkü erdem, dışsal kurallar ve denetimlerden ziyade, doğru davranmaya yönelik içsel güdülere bağlıdır.
Tarih boyunca, erdeme ilişkin çeşitli felsefi açıklamalarda bulunulmuştur. Söz konusu açıklamalarda, erdemin ne olduğu ve hangi niteliklerin erdem olduğu konularında görüş birliği bulunmamaktadır. Tartışma konularından birisi de, erdem olarak sayılan niteliklerin, hangilerinin üstün erdemler, hangilerinin onlara bağımlı erdemler olduğudur.
Erdemler ikiye ayrılır. Birincisi üstün erdemler, ikincisi ise onlara bağımlı erdemlerdir. Üstün erdemlerin iki temel niteliği vardır: Birincisi başka erdemlerden türetilemezler, ikincisi, diğer bütün erdemler onlardan türetilir veya onların formları olduğu gösterilebilir. Tarihe ve bu iki özelliğe dikkat edildiğinde dört tane ana erdemin bulunduğu görülmektedir. Bu üstün erdemler şöyle sıralanabilir:
Basiret (prudence) : Özellikle davranışlar hususunda, en uygun, maharetli ve faydalı hareket tarzını belirleyebilme yeteneği; pratik akıl; karar verebilme yetisi.
Adalet (justice) : Ahlaki olarak dürüst, doğru ve haktanır olma niteliği; adil davranma ilkesi; bu nitelik veya ilkenin davranışla ortaya konması; adil davranış; doğruluk, dürüstlük.
Metanet (fortitude) : Ahlaki güç veya cesaret; Acı veya musibete dayanmada boyun eğmez bir cesaret.
Ölçülülük (temperance) : Tahrik, tutku, arzu vb. duygular karşısında kendini sınırlama; rasyonel nefis tezkiyesi.
Erdem, ister dini, ister kültürel, isterse siyasi olsun, her türlü baskı ve zorlamayı reddeder. Erdem, gerçekleştirilmek için hem isteklilik hem de gönüllülüğe ihtiyaç duyar. Bu bağlamda şu soru akla gelmektedir: Yanlış ve çirkin amaçlar uğruna kullanılan erdemler hakkında ne denilebilir? Şüphesiz erdemli bir kimse, bilerek yanlış ve çirkin bir işe kalkışmaz, ancak kandırılabilir. Kötü huylu liderler, erdemli kimseleri kötü amaçlar için kullanabilirler. Ancak erdem, tâbi olanlardan her zaman davranışlarını yöneten amaçları sorgulamalarını ve asla erdemlerinin ahlaken yanlış olan amaçlar uğruna kullanmalarına izin vermemelerini ister. Erdem etiği, bütün bireylerin, liderlerin, onlara tabi olanların, bütün sosyal, ekonomik ve siyasal sistemleri aşan bir birey ahlakı çerçevesinde düşünmesi ve davranmasını talep eder.
İyi Bir Kamu Görevlisinde Bulunması Gereken Karakter Özellikleri
Yüksek ahlaklı bir yöneticiyi karakterize eden erdemler konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Burada, yönetsel etik konusunda çalışan üç yazarın (Stephen K. Bailey, Kathryn Denhardt ve David K. Hart), bir kamu yöneticisinde bulunması gereken karakter özelliklerine ilişkin yaklaşımları özet olarak ele alınacaktır:
Stephen K. Bailey’in Yaklaşımı
Kamu yöneticisindeki karakter niteliklerini özetleyenlerin ilklerinden biri Stephen K. Bailey’dir. Bailey, kamu yöneticilerinin karşı karşıya bulundukları çeşitli etik ikilemlerin, üç belirli zihni tutum ve üç eşsiz ahlaki nitelik gerektirdiğini savunur. Bu temel zihni tutumların arasında şunlar vardır: 1) Tüm kamu politikalarının ve insanların ahlaki belirsizliğinin kabul edilmesi, 2) kamu hizmetlerinde ahlaki öncelikleri etkileyen bağlamsal güçlerin kabul edilmesi ve 3) süreç zıtlıklarının kabul edilmesi. Bu bilişsel özelliklerin, üç temel ahlaki nitelik ile eşleşmesi gereklidir: 1) iyimserlik, 2) cesaret ve 3) doğruluğa iyilikseverlik katmak. Hepsi birlikte, bu altı karakteristik, kamu hizmetinde bireyler için iyi veya ahlaki bir karakterin unsurları olarak düşünülebilir.
Kathryn Denhardt’ın Yaklaşımı
Denhardt analizinde, onur (honor), iyilik (benevolance) ve adaleti (justice) çekirdek ahlaki temeller olarak tanımlar. Denhardt’a göre onur ”öncelikli erdem”dir ve çok önemli bir karakter niteliğidir; çünkü o “kamu güveninin dayandığı temel”dir. Onur, yüce ruhluluk veya yüce akıllılık ve aynı zamanda dürüstlük ve onurluca davranmak (örneğin sürekli yüksek standartlarla davranmak) unsurlarını içerir. Başkalarının iyilik ve refahını artırma özelliği olan iyilik ise, sempati (halden anlama, karşısındaki ile aynı şeyi hissetme), heves (istek, şevk) ve hizmete güçlü bir bağlılık unsurlarını içerir. Bir kimsenin, kendi şahsi veya çevresindekilerin çıkarından ziyade başkalarının çıkarlarını gözetmesi, esas itibarıyla saygı duyulacak bir şeydir. Üçüncü temel erdem ise, her bireyin onuru ve bireysel değerine saygı ve bağlılık olarak tanımlanan adalettir. Söz konusu bağlılık, bir bireyin eşitliği, onuru ve değerinin başkaları tarafından ihlal edilmemesini ve yönetim sürecinde katılımın serbest olmasını ve hatta teşvik edilmesini sağlar.
David K. Hart’ın Yaklaşımı
Hart’a göre, kamu yönetimi esas itibarıyla bir çeşit “ahlaki çaba”dır. Söz konusu çaba, özel ahlaki yükümlülükler ve eşsiz bir ahlaki karakter gerektirir. Onurlu bürokrat olmanın esası, üstün basirettir. Bu özelliğin yanında dört ek karakteristik daha gereklidir. Bunlardan birincisi ahlaki kahramanlıktır. Bir kamu yöneticisi için, özellikle haksız veya ahlaksız bir politikaya muhalefet etmek zorunda olduğunda, ahlaki inançlarını koruması açısından bu özellik gereklidir. İkinci karakteristik, insanları sevmek ve vatandaşlarla ilgilenmektir. Bu özellik, kamu yöneticisinin hizmet ettiği vatandaşların çıkarlarını sürekli göz önünde bulundurmasını gerektirir. Üçüncüsü, vatandaşlığa güvenmedir. Halka, erdemli vatandaşlar olarak muamele yapan onurlu bürokrat, vatandaşın dürüstlüğüne güvenir ve ona dayanır. Son karakteristik ya da ödev ise, sürekli bir ahlaki ilerleme isteğidir. Kişi, kamu hizmetinde yükseldikçe bu daha da gereklidir; çünkü bireyin ahlaki karakteri, daha yüksek sorumluluk seviyelerinde daha çok gelişmiş olmalıdır.
Hart, yüksek karakterli örnek kamu yöneticilerini dört ayırıcı unsurla tanımlamaktadır. Birincisi, iyi ahlaki karakter, geçici bir şey değil, örnek yöneticinin kişiliğinin sürekli bir niteliğidir. İkincisi, örnek yönetici, kuralların veya örgütsel otoritenin zorlaması olmadan iyi niyetli ve gönüllü olarak serbestçe davranmalıdır. Üçüncüsü, örnek yönetici nispeten kusursuz olmalıdır; her şeyde mükemmeli değil ama her şeyde erdemi yakalamaya çabalamalıdır. Son olarak örnek kişinin davranışları, başarısızlıkta dahi ahlaki açıdan iyi bir sonuç vermelidir.
İyi bir kamu görevlisi, hem “erdem”de mükemmelliği, hem de teknik yeterlilikte, yani “liyakat”ta mükemmelliği kendisinde birleştirmiş bir kimsedir. Burada şu soru sorulabilir: Hem erdemde, hem de teknik yeterlilikte mükemmelliğe sahip kişileri, örgütlerin anahtar yönetici konumlarına getirecek bir örgüt sistemi nasıl oluşturulacaktır? Hart bu soruya şöyle bir yanıt vermektedir: “Yönetici seçiminde, her zaman önce iyi karakter, sonra teknik yeterliliğe göre seçim yap”.
Herhangi bir görevde en önemli nitelik, iyi karakter ise de, sağlam ve uzun ömürlü bir örgüt için teknik yetenek de önemlidir. Bir kimsenin çok iyi ve çok yüksek ahlaki erdemlere ve karakter özelliklerine sahip olması tek başına yeterli değildir ve bu onu örneğin organizasyon ve metod biriminde müdür olmaya yeterli hale getirmez.
Etik Açıdan Kamu Görevlilerinin Sınıflandırılması
Kamu yönetimindeki tüm lider ve yöneticiler, iyi veya kötü, güçlü veya zayıf, ahlaklı veya gayriahlaklı, belli derecede bir karakter geliştirmişlerdir. Kamu görevlilerinin sahip oldukları karakter, yaptıkları davranışlara ve aldıkları kararlara yansımaktadır. Benzer ahlaki niteliklere sahip kamu görevlilerinin, ahlaki açıdan benzer davranışlarda bulunacakları söylenebilir.
Kamu görevlileri ya da başka bir ifade ile memurlar, klasik olarak seçilmişler ve atanmışlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu sınıflamanın içerisine, seçilmiş görevlilerle (örneğin belediye başkanı, belediye ve il genel meclisi üyeleri, milletvekilleri vb.) atama yoluyla işbaşına gelen memurlar girmektedir. Atanmış memurları da kendi içerisinde iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan birinci grup, üst düzey kamu görevleri ya da siyasal makamlar olarak adlandırılan kadrolara siyasal iktidarlar tarafından atanan, genellikle iktidarın değişmesiyle birlikte görevden alınan memurları kapsamaktadır. İkinci grup ise bunların dışında kalan ve ilerlemeleri kıdem sistemine bağlı olan kariyer memurlarını içermektedir.
Kamu görevlilerinin yukarıdaki biçimde seçilmiş, siyasal olarak atanmış ve kariyer memurları biçiminde sınıflandırılması, birazdan yapacağımız ahlaki sınıflandırma açısından önem taşımaktadır. Zira her üç tür kamu görevlisinin, her birinin kariyer yolları ayrıdır; çeşitli baskı gruplarının bunlardan olan istemleri ve bunlar üzerindeki baskıları ayrıdır; devlet hizmetinde bulunulduğu sırada ve görevden ayrıldıktan sonraki ödüller ayrıdır ve her birini yolsuzluğa özendiren koşullar farklıdır.
Seçilmiş görevliler, her şeyden önce kendilerini seçen seçmenlere karşı sorumludur. Bu açıdan kendi etik kurallarını koymada ve korumada kendi inisiyatifleri oldukça geniştir. Seçilmişlerin etik bakımdan uygunsuz davranışları, basın ve muhalifler tarafından ortaya çıkarılmaya çalışılır. Söz konusu görevlilerin yolsuz davranışlarının denetimi siyasidir, bu nedenle çoğunlukla görevden alınamazlar; ancak seçmen ve kamuoyu baskısı ile istifa etmeye zorlanırlar. Seçilmiş görevlinin, bir daha seçilememe olasılığı bulunduğunda ya da basının, seçmenlerin ve muhaliflerin denetiminin çok zayıf olduğu durumlarda ahlak dışı davranışlara yönelmesi mümkündür.
Siyasal olarak atanmışların durumu seçilmişlerden çok farklıdır. Her şeyden önce, siyasal olarak atanmışlar, kendilerini atayan siyasal otoriteye sıkı bir bağlılık içindedir. Siyasal iktidara karşı yapılacak olumsuz bir davranışın, hemen görevden alınmayla sonuçlanacağını çok iyi bilirler. Bunun dışında, siyasal olarak atanmışlar siyasal iktidarla aynı siyasal ideolojiyi paylaşmaktadırlar. Kendilerini hukuki ve ahlaki bakımdan denetleyenlerle aynı görüşü paylaşmaları en önemli sorunu teşkil etmektedir. Öte yandan, kariyer dışından ve çoğunlukla özel kesimden yapılan bu atamalar, kamu yönetimi uygulamalarında deneyimi hiç olmayan ya da çok az olan görevlileri bürokrasinin başına getirmektedir. Çoğunlukla siyasal iktidarın görev süresiyle sınırlı olarak görevde kalan söz konusu görevliler, yaptıkları görevleri seçim kampanyalarında yaptıkları yardımın bir karşılığı ya da daha üst makamlara gelmede bir durak olarak görmektedirler. Bu anlayışla, siyasetçilerle birlikte yolsuzluğa bulaşmaları ya da ahlak dışı uygulamalarda onları korumaları, kısa görev süresi içerisinde kendilerine en çok getiriyi sağlayacak davranışlarda bulunmaları, alt kademelerdeki kariyer memurlarına örnek olarak ya da onların yaptıkları yolsuzluklara göz yummak suretiyle tüm bürokrasiyi etkilemeleri mümkündür.
Kariyer memurları ise, hiyerarşik olarak bağlı oldukları üste karşı sorumludur. Bu nedenle çoğu zaman seçilmiş ya da siyasal olarak atanmış görevlilerin ahlak dışı suçlarını haksız olarak üstlenmek durumunda kalmaktadırlar. Kariyer memurları, seçilmiş ve atanmış görevlilere nazaran, göreceli olarak daha düşük oranlı yolsuzluk olaylarına katılmaktadırlar. Kariyer memurlarının davranışlarını düzenleyen yoğun kurallar vardır. Ancak, üstlerinin ahlaki bakımdan kendilerine örnek olmadığı, başka bir anlatımla amirlerin ahlak dışı davranışlar içinde bulunduğu durumlarda, söz konusu kuralların etkili olması beklenemez. Bu nedenle, üst düzeyde ahlak dışı davranışların yaygın olduğu bir yönetimde, alt düzeydeki kariyer memurlarının da söz konusu davranışlara yönelmesi kuvvetle muhtemeldir.
Seçilmiş, atanmış ve kariyerden gelen kamu görevlilerini, ahlaki açıdan üç uygulama kalıbı içinde toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi, ahlaka uygun olmayan davranışlarda bulunan “yoldan çıkarıcı”; ikincisi, temsil ettiği değerlere karşı yansız ya da göreliliği esas alan uygulamalarda bulunan “görevci” ve üçüncüsü, temsil ettiği ahlakı temel alan, kamu yararı ve kamu çıkarını gözeten davranışlarda bulunan “ahlakçı” kamu görevlileridir.
Yoldan Çıkarıcı (Ahlaksız) Kamu Görevlileri
Ahlakı yok sayan yoldan çıkarıcı görevliler, ahlaki ya da manevi içerikten yoksun davranışlarda bulunmaktadır. Bu kişiler ilkesizdir; fırsatlar ve yeterli özendirici koşullar oluştuğunda, kişisel kazanç için her türlü durumu değerlendirecektir. Yoldan çıkarıcı görevliler şunları yapar:
• Ahlak dışı ya da yasadışı uygulamalarda bulunur, başkalarını da kendi davranışlarına dahil eder, yalan söyleyerek onları gizler.
• Elindeki belge ve bilgileri kendi çıkarları için kullanır, bilgiyi diğer görevlilerden ve halktan gizler.
• Başkalarının ahlaki zayıflığından ve yanlışlarından yararlanır, onları kullanır; böylece kendi parasal ya da başka tür kazançlarını artırır.
• Ahlaklı davranış içinde bulunanlara ya da ahlak dışı veya yasa dışı olayları ortaya çıkaranlara (ihbarcılara) düşmanca tavır alır, onları dışlamaya ve yıldırmaya çalışır.
• Yasaya karşı hileli uygulamalara girişerek yanlış ve haksızları maskeler ya da sırf iktidar uğruna güç kullanır.
• Kişisel kazancını ya da gücünü artırmakta bir araç olarak devlet yönetimindeki konumunu ve görevlerini kullanır.
• Toplumsal sorunlara, -bu sorunlar savurganlık, verimsizlik, adaletsizlik yaratsa bile- kendi kişisel yararı açısından bakar.
• Kamusal gereksinimleri önemsemez.
• Kamu görevlilerinin yasa dışı ve ahlak dışı uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmadığını söyler ya da bunları gülerek karşılar.
• Sistemi en üst düzeyde kişisel, ailesel ya da iş ortağının çıkarları açısından düzenlemekte hiçbir sakınca görmez.
• Yargısal kararlar, anayasal haklar, insan hakları ve değerleri konusunda gösteriş yapar veya önemsemez.
• Sorumluluktan kaçmak ve işlemin amacını engellemek suretiyle prosedürler üzerinde yoğunlaşır.
• Krizleri önleme, onlarla mücadele etme ve ortaya çıkmadan önleme hususundaki kapasitesi yetersizdir.
Değer Yargısı Olmayan ya da Göreliliği Temel Alan Görevci Kamu Çalışanları
Bu gruba giren kamu görevlileri, örgüt kültüründeki olumlu ya da olumsuz değişmelere uyum sağlamak için, itaatkar anlayışla görev yapar ya da davranış değişikliği gösterir. Bu anlayışa sahip görevliler, yanlış birşey yapıldığını açıkça görse ve ahlaki bakımdan uygun olmayan bu olaydan kişisel olarak rahatsızlık da duysa amirlerini izler, otoriteye karşı koymaz ve emirlere uyar. Halk arasında yaygın kullanılan tabirle, “gözlerini kapar, vazifesini yapar”. Ahlaki bakımdan çifte standart uygulanmasını hoş görür. Söz konusu kamu görevlileri şu tutum ve davranışları sergiler:
• Hiçbir yasa dışı ya da ahlak dışı eyleme girmez, başkalarını da bunlara katmaz, ama gerekli olduğu zamanda da bu eylemleri gerekli mercilere ihbar etmez, açığa çıkmasını sağlamaz.
• Bilgiyi aktarma konusunda, içinde bulunduğu koşullara göre farklı yaklaşımlar gösterir; istenen bilginin en azını verir ve örgütü kötü gösterecek bilgileri gizler.
• Hemen hemen hiç riski olmayan büyük bir kazanç olasılığı bulunmadıkça, kişisel olarak ya da başkalarıyla birlikte hiçbir haksız eylemde bulunmaz.
• Tam olarak bekleneni yapar, bunun dışına fazla çıkmaz ve “hiçbir sorun istemiyorum” tutumuyla hareket ederek sorun çıkarmaz.
• Öncelikle kendisinin ya da örgütünün varlığı ve devamlılığıyla ilgilenir, iş arkadaşlarının ahlaksal sorunlarıyla karşılaştığında riski olmayan bir tutum takınır.
• Hizmetlerden yararlanan bireylerden ya da hizmetlerin niteliğinden ya da etkinliğinden çok, kuralları esas alır.
• İşe geç gelen ve erken giden iş arkadaşlarını, alkol ya da uyuşturucu etkisiyle mesai saatlerinde uyuyanları, uzun süreli öğle yemeği arası ya da çay arası kullananları gizleyerek “sadakat” gösterisinde bulunur.
• İşi, “emekliliğine dek zamanını verdiğini şey” olarak görür.
• Anayasal haklara ve insan haklarına karşı ilgisiz davranır.
• Amaç ve içerik ile ilgili konulardan daha çok, yapı ve süreçle ilgili konulara daha fazla dikkat sarfeder.
Değerleri Temel Alan Ahlakçı Kamu Görevlileri
Kamu yararını ve kamu çıkarını yücelten ve ahlakı temel alan davranışlarda bulunan ahlakçı bir kamu görevlisi, ahlaklı yönetim uygulamalarının altında, bir takım temel ilkeler bulunduğuna ve “başkalarının sana yapmasını istemediğin şeyleri sen de başkalarına yapma” özdeyişine inanır. Bu anlayış, doğruluk, yansızlık ve yasalar önünde eşitliği ön plana çıkartmaktadır. Ahlakçı, değerleri temel alan bir yönetimin özünde bulunan bir amaç olarak, kamu yararını gözetir. Bu anlayışa sahip kamu görevlileri şöyle tutum ve davranışlarda bulunur:
• Başkalarını ahlak ve yasa dışı uygulamalara sevketmez ya da sokmaz, başkalarının ahlak ve yasa dışı eylemlerine göz yummaz ya da böyle bir davranışı affetmez.
• Açık ve dürüst iletişimi sürdürür, bilgiyi yalnız yasal ya da ahlaksal gereklilikler olduğunda gizler.
• İşini olanakların elverdiğince en iyi biçimde yapmaya çalışır, başkalarını da böyle yapmaya yöneltir ve yeterliği temel alan bir yükselme sistemini ve anlayışını destekler.
• İşlerini iyi yapanları savunur, ihbarcıları destekler ve korur.
• Ahlak dışı ya da yasadışı bireyi yapması istendiği zaman üstlerine hayır demeyi bilir.
• İşlerin yürütülmesinde bir rol modeli olarak hizmet görür; halkın hizmet gereklerine duyarlılıkla yanıt verir ve tepkide bulunur.
• Denetimindeki insan, para ve malzeme kaynaklarını, toplumun gereksinimlerini en iyi karşılayacak biçimde kullanır.
• Yasalara, anayasal haklara ve insan haklarına uygun bir şekilde davranır.
• Halkın yararına hizmette bulunur ve amaç, hizmet ve gerçek üzerine yoğunlaşır.
• Krizleri önleme ve onlarla mücadele etme konusunda kapasitesini geliştirmeye çalışır.
Sözünü ettiğimiz üç tip kamu görevlisinin tutum ve davranışlarını, şöyle bir senaryoda karşılaştırmak mümkündür:
Rüşvetçi, bir Pazar günü, başka bir kentteki futbol maçına, karısını ve arkadaşlarını arabayla götürür. Orada gece kalırlar ve ertesi gün geri dönerler. Dönüşlerinin ertesi gününde, araba öteki eyalete gitmek için resmi amaçla kullanılır. Rüşvetçi, harcırah formuna futbol gezisinin kilometresini ve gündeliklerini yazar, gelir vergisi iade formunu doldururken de bunları iş harcamaları olarak gösterir ve vergi iadesi isteminde bulunur.
Görevci, rüşvetçinin bu gezisini duyar, sessiz kalır ve “beni ilgilendirmez” deyip hiçbir şey söylemez.
Ahlakçı da bu geziyi duyar ve görevciden bilgi ister. Rüşvetçi olayı doğrular ve ahlakçıyı gelecek futbol maçına çağırır. Ahlakçı reddeder ve rüşvetçiye ya doldurduğu kayıtları düzeltmesini ya da olayı rüşvetçinin âmirine duyuracağını söyler. Rüşvetçi düzeltmeyi reddedince, ahlakçı durumu rapor eder.
Yukarıdaki senaryo ve benzeri olaylar, her gün devlet dairelerinde defalarca yaşanmaktadır. Bunun da temel nedeni, yoldan çıkarıcı ve görevci olarak tanımladığımız kamu görevlilerinin yanında ahlakçıların sayısının yok denecek kadar az olmasıdır.
Dostları ilə paylaş: |