BAŞI MESHETMEDE İHTİLAF:
Abdestle ilgili âyet başın meshi hususunda da mücmeldir; mânası İmam Mâlik ve Ahmet b. Hambeli'in dediği gibi, başın tamamının meshi, Şafiî'nin dediği gibi, başın az bir kısmının meshedilmesi, Veya hanafilerin dediği gibi; Başın dörtte biri de anlaşılır.
Hanefiler: Ön alın miktarı kadar başın dörtte birinin meshedilmesidir. Yağmur değmesi veya başka uzuvdan alınmadan, yıkamadan kalan yaşlıkla da olabilir. Ayetteki “bi” harficeri ilsak (bağlamak) içindir. Manası Eller yıkandıktan sonra “Ellerinizle başınıza değdirerek meshedin” demektir. El de başın dörttbirini kapsar. Efendimiz’in elini sarığın altına sokarak başının ön tarafını(kâkülünü) meshettiği rivayeti vardır. (Buhari) Buda ancak dörttebir kadardır. Bu hadis Kur’anın Mücmelini açıklamaktadır. (Müslim taharet) (Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar)
Malikilerve Hambeliler: Başın tamamını meshetmek vaciptir derler. Başın örgüsünün çözülmesi ve baştan sarkan saçın meshi gerekmez. Başı değilde sarkan saçları meshetmek yeterli olmaz.
Ayrıca Hambeliler: Erkeğe kaplama mesh, kadına ise başının önünü meshetmesi yeterlidir. Hz. Aişenin böyle yaptığı mervidir. Hambelilere göre: “Kulak baştandır” hadisine göre kulakların içi ve dışının da meshedilmesi vaciptir. El sürülmeden baş yıkanırsa bile mesh sayılmaz.
Şafilere Göre: Vacip olan miktar, bir saç ta olsa bir kısmını meshetmektir. Yalnız bu bir tel uzayıp baş Sınırından aşmamamlıdır. Baş yıkandığında mesh yerine geçer.
· Sarık, külah, başörtüsü gibi şeyler üzerinden meshedilince su saça geçiyorsa caiz olur.
· Başı mesh ten sonra şahadet parmak veya serçe parmakla kulağın içini, başparmakla da
arkasını, eler dışı ile de boynu meshetmek sünnettir.
AYAKLARI YIKAMADAKİ İHTİLAF:
Ayakların topuklarla birlikte yıkanması emredilmiştir. Zeydiyyeye göre abdest alırken ayaklan yıkamak farz olduğu halde, İmâmiyye (Ca'feriyye) Şîası, abdestle ilgili âyetin ifade tarzından hareketle ayakların yıkanmasının değil çıplak olarak meshedilmesinin farz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayaklar kirli ise iyice yıkanır kurulanır, ondan sonra çıplak ayak üzerine meshedilir. Bu görüşe yakın olan bazı Sünnî âlimler de vardır. Ca'feriyye göre, Ehl-i Sünnette olduğu gibi ayağa giyilen mest üzerine meshetmek caiz değildir.
Bunlar: ayetde أَرْجُلَكُمْ kelimesinin “Lam” ını بِرُءُوسِكُمْ kelimesine atfederek Lam’ı esre okumakta ve buna dayanarak ayakların çıplak olarak meshedilmesi gerektiğini söylemektedirler. Üstün okunduğu takdirde (وَأَيْدِيَكُمْ kelimesine atfen) yıkama, esre okunduğu takdirde بِرُءُوسِكُمْ kelimesine atfen mesh anlaşılır. Hem üstün, hem esre okumak caizdir. Ayet mücmeldir. Mücmel nasların anlaşılmasında ikinci kaynak sünnete bakılır. Sünnte baktığımızda, Efendimizin uygulaması yıkama şeklindedir. Meshettiğine dair sahih bir rivayete rastlanmamıştır.
Topukları kuru kalan bir sahabiye “Dön abdestini güzel al” buyurmuştur. (Elmalılı, Maide,6)
· Ayakların yıkanmasında إِلَى الْكَعْبَيْنِ kelimesiyle topuklarla sınırlandırılması da ayakların yıkanacağını göstermektedir. Çünkü mesh de “şuraya kadar” diye bir sınırlandırma olmaz.
· Eğer ayette mesh kasdedilseydi, başın meshinde بِرُءُوسِكُمْ zikredildiği gibi ayakların meshinde de sadece وَأَرْجُلَكُمْ demek yeterli olurdu. إِلَى الْكَعْبَيْنِ kaydına إِلَى (…kadar) lafzına gerek kalmazdı. Topuklar; Ayak mafsalında iki yanından çıkan belirgin kemiklerdir. (islam fıkıh ans, V.Zuhaylî 1/155)
Ayakların ve topukların yıkanmasındaki İhtilaf: Topuk; Ayak mafsalından iki yana çıkan belirgin kemiklerdir. (aşık kemikleri) Ayağın ortasında olan mafsal kemiğidir denmişse ise yanlıştır. Çünkü o mafsal, kolda olan dirsek gibi, her bir ayakta bir kemiktir. Hâlbuki âyet-i kerîmede (kâ'b) tesniye olarak zikredilmiştir. Ayaklarla beraber topuklarında yıkanmasında Ehl-i sünnet âlimlerinin ittifakı vardır. Dirsekler konusundaki bir kısım ihtilaflar burada da mevcuttur.
Muvalat veya Vilâ (azaların peşe yıkanması)
Esas olan Mekân, zaman ve hava olarak normal şartlar altında azaların bir önceki kurumadan diğerinin yıkanmasıdır. Ara verilmesi zarar vermez. Efendimiz Evde abdest aldı, mescide geldi ve mestlerinin üzerine meshetti, cenaze namazı kıldığı rivayet edilmektedir.
Hanefi ve Şafilere göre; muvalat Sünnettir. Maliki ve Hambelilere göre: Muvalat Gusülde değil abdestte farzdır. Rasullah (a.s.) Namaz kılan bir adam gördü. Ayağının üzerinde çok küçük miktarda su değmemiş bir yeri fark etti, Peygamberimiz ona abdestini ve namazını iade etmesini emretti. Muvalat şart olmasaydı ayağı veya kuru kalan yeri yıkamasını emrederdi derler.
Mest Üzerine Meshetme: Sahîh-i Müslim ve başka rivayetlerde Rasûlullah efendimiz, abdest alıp iki mestleri üzerine mesh etmişti. Câbir' e; Niçin böyle yaptığını soranlara; “Ben Resûlüllah (s.a.v.)'in mesh ettiğini gördüm, dedi. Onlar; O ancak Mâide sûresinin nüzulünden önce idi, dediler. Ben İslâm'a ancak Mâide sûresinin nazil olmasından sonra girdim, cevabını verdi.
YIKANAN YERLERİ OVMAK KONUSUNDA İHTİLAF:
Su döktükten sonra ve kurumadan önce uzvu el ile ovmak Malikiler hariç Cumhur-u ulemaya göre sünnettir. Malikileri göre: Ovma vacipir. Ovma işi Abdestte avuç içi ile olur, elin dışı ile olmaz. Bir ayağın diğer ayakla ovulması olmaz. Yalnız gusülde ayak ile ovma yeterlidir.
1-Abdest ayetinde “yüzünüzü yıkayın” emrinin manası ancak ovma ile tahakkuk eder.
2-“Kılı ıslatın, deriyi temizleyin” hadisi de ovmanın vücubunu gösterir. Mücerret dökme ile temizlenme olmaz.
Abdesti bozan şeylerden bazıları: Namaz içinde kahkaha (başkasının işiteceği kadar) gülmek, hem namazı hem abdesti bozar. (Cenaze namazında ve secde-i tilavette abdesti bozmaz)
· Kıyam da, rükû ve secdede uyumak yaslanarak değilse bozmaz.
· Şafi mezhebine göre Erkeğin teninin kadına, dokunması abdesti bozar.
· Deve eti yiyen insanında yalnız Hambelilere göre abdesti bozulur.
· Cenaze yıkayanında Hambelilerin çoğuna göre abdesti bozulur.
· Malikiler: abdestin bozulduğunda şüphe edilir abdest alınması gerekir. Malikiler dışında kalan cumhur’a göre: Abdest şüpheyle bozulmaz. Abdest aldığını hatırlar da bozduğunu hatırla-mazsa abdestlidir. Bozduğunu hatırlar da tekrar aldığını hatırlamazsa abdestsiz olduğuna hükmeder.
ABDESTSİZ KUR’AN OKUNURMU (DOKUNULURMU?)
Kur'an yüce Rabbin kelâmı olduğu için ona her zaman âzami saygı göstermek, sû-i edeb olarak algılanacak davranışlardan kaçınmak gerekir. Kur'an tilâveti, sünnet bir ibadet telakki edildiğinden, bu ibadetin abdestli olarak ifasınında ibadet lezzetini daha derinden almak için abdestli olmaya özen göstermelidir Ancak abdestsiz olarak okunamayacağı ve dokunulamayacağı konusunda ihtilaflar mevcuttur. Esas Olarak bir kısım alimlerin Kur’anı asdestsiz dokunulamayacağı şeklinde görüşlerine dayanak olak şu ayet gösterilmektedir.
لاَ يَمَسُّهُ إِلاَّ الْمُطَهَّرُونَ - فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ - إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ - وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ - فَلاَ أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir. Şüphesiz bu, değerli bir Kur'an'dır, Korunmuş bir kitaptır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir. (56/Vâkıa,75-79)
Rasulullah Yemen ehline yazdığı mektupta “Temiz olmayan Kur'an'a dokunmasın” (Nesai, Darekutni, Beyhaki) Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği bir hadiste, Efendimiz “Kur'an'ı ancak temiz olanlar elleyebilir.” buyurmuştur. Bu hadisler, mushaf’a ancak temiz olanların dokunabileceğine delalet eder. (Heysemi, Mecma'u'z-Zevaid)
Fakat «Tahir» kelimesi müşterek bir lafızdır. Büyük ve küçük hadesten temiz olan için, necasetten tâhir kimse için kullanıldığı gibi, mü'min için de kullanılır. Kesin bir anlam vermek için bir başka işaret gerekir. Bu hadis, abdesti olmayanı Kur'an'a dokunmaktan engellemeye bir delil olamaz.
Burada "Temiz" kelimesi itikadi temizlik anlamınadır. (إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ) “Ancak müşrikler necistir (pisliktir)” (Tevbe,9 / 28) kavli ve Peygamberimizin (إِنَّ الْمُؤْمِنَ لا يَنْجُسُ ) “Mü'min necis olmaz” (Sahih-i Buharî, K.Gusl, B. 23, H.34) hadis-i şerifi "necis"in manevi pislik, imansızlık hali ve dolayısıyla "tahir"in de mümin olarak kullanıldığına delildir. (Selman nasr ed-dâye, çevirenler: zühal dag-esra gülengül tercüme: fırat üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 13:2 (2008)
لاَ يَمَسُّهُ إِلاَّ الْمُطَهَّرُونَ ayetinin Gramer (Arapça)Yönünden tahlili.
لاَ يَمَسُّهُ kelimesindeki “ه” zamirinden maksat, İbn. Abbas, Mücahid, Dehhak ve Cabir b. Zeyd'e göre Allah katında korunmuş olan kitaptır. Yani Levh-i Mahfuz'dur. Çünkü zamirin gideceği en yakın mercii orasıdır. Temiz varlıklarda Meleklerdir. (tefsir-i Taberi)
لاَ يَمَسُّهُ إِلاَّ الْمُطَهَّرُونَ Ayeti Mekke’de, indi, Abdest’in geçtiği… يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ diye devam eden Maide suresinin 6. Ayeti ise Medine’de nazil oldu. Ayrıca Ayetteki “dokunmasın” şeklinde yanlış algılanan “يَمَسُّهُ لاَ ” ibaresi “inşai” değil “ihbari”dir ve “dokunamaz” demektir.
Nitekim, Abdullah bin Mesud'un “لاَ يَمَسُّهُ” yerine “ما يَمَسُّهُ” okumasıلاَ harfinin burada nehiy değil nefiy harfi olduğunu gösterir. Yani La harfi burada (olmadı, dokunmadı manasına) nefiy harfidir, (olamaz dokunamaz manasına) nehiy için değildir.
Dostları ilə paylaş: |