Onur Türkmen, Robert Reigle, Zeynep Bulut



Yüklə 302,01 Kb.
səhifə2/2
tarix25.07.2018
ölçüsü302,01 Kb.
#57795
1   2
ONUR TÜRKMEN: Önce unu söyleyeyim, Robert aramızdaki bütün bestecileri eer daha önce Scelsi’nin Dördüncü Dörtlü’sünü dinlemedilerse TÜ Müzik leri Aratırmalar Merkezi Kütüphanesi’ne bekliyor. Ben iki konumacıma da teekkür ediyorum. Tabii ki öncelikle unu sorayım: Bu konularda Robert ve

Zeynep’in yaptıı konumalarla ilgili sorusu olan veya herhangi bir yorum yapmak isteyen yoksa ben öyle bir tartıma açmak istiyorum: Demin de dediim gibi bu panelleri yapmamızın hem eitsel bir amacı var. Hem de bir ekilde stanbul’da ya da Türkiye’de yapılan yeni müziin içeriini tartımak istiyoruz. Böylelikle birbirimize daha çok yaklaacaımızı düünüyoruz. imdi yapılan konumalarla ilgili öyle bir ey söyleyeyim: Robert, Scelsi’nin kendisini dou ve batı arasında bir köprü olarak nitelendirdiini belirtti ve gerçekten de okuduumuz Scelsi’den alıntılarda da böyle. Mesela, “Benim evim Roma’da, tam dou ve batının arasında.” diye bir ifade var. öyle bir ey sormak istiyorum. O halde stanbullu besteciler veya Türk besteciler olarak biz nerede duruyoruz? Ben öyle bir yorum yapayım: Biz kendimize öyle bir ey atfediyoruz: Dou ve batının arasında kaldık. Özellikle cumhuriyet döneminden itibaren Türk entelektüelinin çok acı çektii konulardan birisidir. Dou ve batının arasında kaldık. Ne douya ne batıya aidiz. Bu gerçekten böyle mi? Genç bestecilere sormak istiyorum: Gerçekten dou ve batının arasında mıyız? Yoksa koskocaman bir kültürün tam ortasında mı oturuyoruz? Örnein müzik alanında öyle bir düünelim: Avant-garde ne demek? Yenilikçi, avant-garde, özgün sürekli yeniyi aramak... Bunlar çok batı felsefesine ait kavramlar. Halbuki dou felsefesinde sanatla ilgili çok farklı bir ifre var. Belki de bununla ilgili bir yorum yapabiliriz. Aynı zamanda belki de biz corafya olarak bile baktıımızda, komuları gözden geçirdiimizde tüm bu ülkelerin sanat ve felsefe tarihlerini incelediimizde zaten dou ve batının ayrı olmadıı, aynı kaynaktan beslendii bir kültürden de geliyoruz. Sizler ne düünüyorsunuz? Biraz da sesli düündüm galiba. Öncelikle sizler besteciler olarak, neredeyiz biz? Douyla batı arasında mıyız yoksa gerçekten ortada mıyız?

KATILIMCI: Avant-garde ile ilgili birkaç ey söylemek istiyorum. Avant- garde sanatın kopmu, belli bir grup arasında yapılmı ekline bir karı duru gibi, sanatı hayatın tam ortasına yerletirmeyi düünen bir duru. Artı köklerinde, insan denen bu gülünç varlıktan, onun getirdii külliyattan bunu baarabileceini zannettii ölçüde kopmayı ister. Çok çok uzaa bir atılım oldu. Özellikle Stockhausen modellerini kurdu ve çok derin aratırmalar yaptılar. Aynı Pierre Boulez gibi. Kökten kopmayı da, sanatın hayatın ortasına itmeyi de, yerine yerletirmeyi de... Mesela Marcel Duchamps pisuarı koydu ve bunu yaparken bayaı da elenmitir herhalde. Bu balamda avant-garde’nin biraz daha farklı bir durumu var. Öncülük... Evet öncü ama burada insanın köklerinden kopma ama koptuu, uçlara gittii noktada da yalnız kalıp tekrar geriye dönme ihtiyacının bir uzantısı olarak görüyorum.

ONUR TÜRKMEN: Peki ben unu sorayım: Gerçekten sanatçı kültüründen kopabilir mi, böyle bir ey mümkün müdür?

KATILIMCI: nsanın istedii aslında bu yönde. Çünkü geçmii ona ne kadar özlem de olsa zaten kültürün kütlesini younlatıran ey bu. Aslında bayaı bir süredir düüncem bu. Üzerine yazacaım ey de bu. Bu arada bu kapsamlı bir konu. Böyle tek bir eyle açıklanamaz. nsan köklerine dönme ihtiyacı duyuyor ama köklerine, kendi ilkel benliine dönüünde duyduu rahatsızlık onu daha da gerilere götürüyor. Yani bu süreç içinde birbirinin karıtı sanat yapıtları geliiyor diye düünüyorum. Avant-garde bizim için ne derece mümkün? Bizim kopabileceimiz bir kültür, gani gani bir kültür, buradaki besteciler için olmadıını düünüyorum.

ONUR TÜRKMEN: Burada böyle bir kültür olmadıını düünüyorum derken ne demek istiyorsunuz?

KATILIMCI: Mesela modern müzik yapmaya çalıımız zaman Avrupa kültürünü zaten göz önünde bulunduruyoruz. Buradakilerin üzerine bir ey yapma, bir ey koyma gibi deil de dıarıdan örendiimiz tekniklerin üzerine bir ey yapma bir ey koyma. Bizimki de ne kadar salıklı olur? Çünkü sanatta vaad etmeyle ilgili bir sorun var. Böyle bir yaam içinde ne vaad edilebilir? Eer köklerden yola çıkarak düünüldüü için zaten insan daha gelimi bir sanat tarihinin içinden geçmeyi seçer. Ama bizim pek kopabileceimiz bir ey yok.

ONUR TÜRKMEN: Kopabileceimiz bir ey yok derken, zaten bu panelin konusu olan Giacinto Scelsi’nin dou kültürünü, John Cage’den farklı olarak, çok daha fazla içselletirdiini düünüyorum. Scelsi’nin öyle özel bir durumu var: Birincisi, müziinin içeriini, kendisiyle içselletirdii dou felsefesi üzerine kurarak gerçekten batıdan hatta 1980’lerde ortaya çıktıı zaman batıdaki yeni müzik dünyasını sarsacak kadar farklı bir eyler çıkarttı. Belki de senin “Burada kopacaımız bir ey yok.” Dediin eyi talya’dan bir besteci yaptı. kincisi, batı polifonisiyle hemen hemen hiç iliki kurmadan, batı polifonisine çok deiik bir yerden bakarak ve yine belki dou tarafından bakarak batı yeni müzik dünyasını sarsacak bir eyler yapabilmi bir besteci. Bu balamda bizim için de Scelsi çok kritik bir örnektir.

KATILIMCI: Balar kurabileceimiz kökler yok derken bir umutsuzlıktan bahsetmek istememitim. Bizden bir ey çıkmaz gibi anlaıldıysa özür dilerim. O kiiden kiiye deiir. Burada sizin söylediiniz konuda önemli olan ey bireyin kendisi. Türkiye’den çıkar; Ece Ayhan çıkmı. Uç örnekler illaki çıkacaktır.

ONUR TÜRKMEN: Biraz vaktimiz azalıyor. Bu tartımalara inallah devam edeceiz.

ZEYNEP BULUT: Ben sadece unu anlamadım: Bir karı duru var belki modern ile avant-garde arasında dedik ama ben bir kopma olduunu düünmüyorum. Bence bir kök arama da çok nostaljik birey. Yani ben zaten kökün deiim olduunu düünüyorum ve yaanan gerçek kültürün de u an olduunu düünüyorum; yaanan gerçek kültürün de u an olduunu düünüyorum ve zaten bütün zaman yaadıınız zamandır. Bir öncesi ve bir sonrası hepsi birbirine girmitir. Yani onu o kadar keskin bir ekilde ayırt etmek bana çok mantıklı gelmiyor.

KATILIMCI: Ben aslında terim olarak tam anlamıyla kullanmadım. Köke dönü diyerek herkes anlasın, kafasında bir ema oluturabilsin diye kullandım.

SELEN GÜLÜN: Ben öyle düünüyorum: Bir insanın birey olarak zaten avant-garde kavramına kendi senteziyle yaklaabilir. unu anlatmaya çalııyorum: Mesela yine Scelsi örneinden yola çıkarsak, Scelsi bir talyan ama Dou felsefesiyle ilgilenerek onunla bütünlemi bir batılı. Dolayısıyla orada Dou felsefesine yönlenerek aslında kendi batılı kimliini o felsefe içine aktarmı oluyor. Yani burada illaki bir kültür arayıı -dönüp “ben nereden geliyorum” gibi bir arayı- gerekmediini düünüyorum orijinal veya avant-garde bir ey yapmak için. Mesela ben bir Türk olarak neyse kimliim onu zaten yeterince içimde barındırdıımı biliyorum. Çünkü etrafta duyduunuz bütün sesler küçüklüünüzden beri, okuduunuz okullar vs. sizi zaten birey olarak bir milliyetten yapıyor. Onun dıında mesela batı avantgarde’ına merak salmam benim bir birey olarak aynı Scelsi’nin yaptıı gibi kendimi o felsefe içinde sentezlememe neden olacak bir ey. Dolayısıyla ortaya çıkacak ey, neyse o sentezleme, doal olarak oluyor diye düünüyorum.

ONUR TÜRKMEN: Peki o zaman sana kiisel olarak öyle bir ey sorayım: Sen kendini çou Türk entelektüeli gibi Dou ve Batı arasında sıkı olarak mı görüyorsun yoksa sanatın bakıını bütün bu kültürlerin üzerinde mi görüyorsun?

SELEN GÜLÜN: Kültür üzerinde görüyorum u sebebten ötürü: daha önce hiç bir ekilde beni sanat yapmaya yönlendiren ey “Batı kültürü öyledir”, “Dou kültürü böyledir” gibi eyler olmadı. Beni yönlendiren ey tamamen içsel birey ve o da tabii meraktan dier felsefelere, dier aratırmalara yönlendiriyor doal olarak. Ama burada hiçbir ekilde bir kültürle badamak veya o kültürün parçası olmak gibi bir motivasyonum olmadı. Bireysel olarak böyle bir cevap verebilirim.

ZEYNEP BULUT: Katılıyorum.

ONUR TÜRKMEN: Ben çok katılmıyorum ve sormak istiyorum: gerçekten sanat kültürler üzerinde olabilir mi? Yani herhangi bir sanatçı kültürden kopabilir mi veya kültür üzerinde olabilir mi? Bir de unu sormak istiyorum: kültür üzerinde diye tanımladıımız ey acaba çok mu batı endeksli? Biraz kendimizi kandırıyor muyuz diye soru iareti koymak istiyorum.

ZEYNEP BULUT: Sizin hakkınızı aldım ama önce ben cevap vermek istiyorum. Bence bahsedilmek istenen kültür üstünlüü deil, aslında daha çok içsel birey. Fakat hesap kitapla yapılacak birey deil ve o içsel ey içerisinde aslında belki biz birçok kültürün izini bulabiliriz ve bu kendiliinden gelimesi gereken bir ey ve ben buna çok katılıyorum. Bu da evrensel vb. gibi bir kategori deil. Bu kategorilerin bizi yanlı yönlendirdiini düünüyorum. O anlamda sana katılıyorum. Bir takıp kulplar aslında bizi yanlı yönlendiriyor. Ama, hele u anda, bence bir çok insan aslında yersiz yurtsuz ve bu da bence güzel birey çünkü birçok yer var.

SELEN GÜLÜN: Son birey söylemek istiyorum. Kültürden kopuk olmak gerektiini düünmüyorum bunun için. Yani bir yere aitlik hissetmek önemli

olabilir birçok insan için. Kültürden kopuk, kültürlerin üzerinde olmak gibi bir hedef olduunu düünmüyorum. Bunun zaten doal olarak olduunu düünüyorum. Yani bu dediim kopukluk deil ama birliktelik demek belki daha doru olur.

ONUR TÜRKMEN: Herkese çok teekkürler.

*Robert Reigle 1983 yılında Giacinto Scelsi’yi ziyaret etti ve New York, Yeni Gine, Tokyo ve stanbul’da Scelsi'nin "Three Pieces for Saxophone" adlı eserlerinin premierini yaptı. Scelsi analizleri üzerine makaleleri Saxophone Symposium ve Open Space Magazine’de yayınlandı. Robert Reigle u anda .T.Ü MAM’da etnomüzikoloji bölümünde ders vermektedir ve Iancu Dumitrescu, Ana- Maria Avram, Onur Türkmen ve enol Küçükyıldırım gibi müzisyenlerle çalımaktadır.

*Zeynep Bulut 1978 yılında Adana’da dodu. Boaziçi Üniversitesi Sosyoloji (B.A.), Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı yarı zamanlı an/Opera ve Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar Görsel letiim Tasarım(M.F.A) programlarında lisans ve yüksek lisans eitimini tamamladı. Dr. Lewis Johnson ve Selim Birsel danımanlıında Çada Sanatta Ses İşi balıklı bir tez yazdı. Benetton Aratırma ve letiim Merkezi Fabrica’da, Fabrica Musica ve Fabrica Video ile, ses video projesi gerçekletirdi. Frida “Yaasın Hayat”(Ate Tiyatro Topluluu), Ses, oyun... “mut” ve Palyaço Ruen ve Ford Mach I (Bilsak Tiyatro Topluluu) tiyatro projelerine ses tasarım ve müzik yaptı. Dijital sanat oluumu NOMAD’a katıldı. Zeynep Bulut, doktora çalımalarına halen .T.Ü MAM’da, Etnomüzikoloji Programı’nda devam etmektedir. Aynı zamanda, Yeditepe Üniversitesi Sanat Yönetimi Bölümü’nde Aratırma Görevlisi olarak çalımaktadır.

*Onur Türkmen 1972 yılında Eskiehir’de dodu. TÜ’de Çevre Mühendislii eitimi gördü.1998 yılında Berklee Caz Kompozisyon bölümünden mezun oldu. Bir çok caz müzisyeni ile Amerika ve Türkiye’de turneler yaptı ve albümler kayıt etti. 2004 yılında MAM'da kompozisyon üzerine yüksek lisans eitimini tamamladı.u anda MAM'da doktora eitimi almakta ve Bilgi Üniversitesi’nde öretim görevlisi olarak dersler vermektedir.
Yüklə 302,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin