Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Anlayış ve Zıddı Olan Ahmaklık Hakkında



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə39/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   66

Anlayış ve Zıddı Olan Ahmaklık Hakkında


Burada da üç bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Anlayış ve Ahmaklığın Manası


“Fehm” (anlayış) bazen, süratle zihnin intikaline ve anlamasına ve bezen de süratle zihne intikal etmesine sebep olan nefsin batıni sefasına ve keskinliğine denmektedir. Birinci anlamın karşıtı ise yavaşlık ve beladettir. 1 İkinci haletin karşıtı ise, nefsani kirlilik ve bulanıklıktır. 2 Bunun bir gereği de ahmaklık ve anlayışsızlıktır. Her haliyle ahmaklık karşıtı veya karşıtının gereği olan tam bir manayı ifade etmektedir.

Bu makamda vahiy ve nübuvvet menzillerinden ve insanlığın terbiye edicilerinden anlaşıldığı kadarıyla, “fehm” (anlayış) kelimesinden maksat, ruhani gerçekleri idrak etmek için batıni sefa haletidir. Nitekim ahmaklık da ruhani hakikatleri ve irfani konuları derk etme hususunda anlayışsızlığa sebep olan nefsani zulmet ve bulanıklık haletidir.

Bilmek gerekir ki, insani nefis fıtratı ilk etapta bir ayna gibi tertemiz ve her türlü zulmet ve bulanıklıktan arınmış haldedir. O halde, eğer bu temiz ve nurani ayna, nurlar ve sırlar alemi ile karşılaştığında –ki zatının cevheriyle uyum içindedir- yavaş yavaş, nuraniyet azlığı makamından, ruhaniyet ve nuraniyetin kemaline doğru yükselir. Sonunda bütün bulanıklıklardan ve zulmetlerden kurtulur, tabiatın karanlık külünden ve nefsaniyetin zulmet dolu elinden kurtuluşa erer, oradan hicret eder, cemilin cemalini müşahade nasibine erişir ve böyle bir kimsenin mükafatı, Allah’a kalmıştır. Nitekim şu ayet-i şerife de buna işaret etmiş olabilir. “Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. “1 Hakeza şu ayeti şerife: “Allah Teâlâ imân edenlerin velîsidir. Onları zulmetlerden nûra çıkarır.”2

Evet, batın ve zahirinde Allah-u Teala’nın velayet ve tasarrufta bulunduğu ve vücut memleketinde Hak Teala’dan başka hiç kimsenin tasarrufta bulunmadığı bir kimsenin zulmani arzı (yeryüzü) ilahi nura dönüşür. Ve yer Rabbinin nûruyla parlamaya başlamıştır.” 3 Bütün zulmetlerden ve bulanıklıklardan kurtulur, mutlak vahdetle, birlik oluşturan mutlak nura ulaşır. Belki de bu açıdan nur kelimesi tekil ve zulmetler kelimesi çoğul kipi ile zikredilmiştir.

Ama eğer, nefsin temiz aynası, tabiat yurdu, zulmet ve bulanıklık alemiyle –ki aşağılıkların en aşağılığıdır- karşı karşıya gelirse nur aleminden olan zat cevherine muhalif olduğu için yavaş yavaş tabiat karanlığı onu etkiler, onu zulmani ve karanlık kılar, tabiat pasları ve tozları zat aynasını kaplar, böylece ruhani gerçekleri algılamaktan kör hale gelir, ilahi marifetleri idrak edemez, rabbani ayetleri anlayıştan mahrum ve örtülü kalır. Yavaş yavaş bu örtünmesi ve ahmaklığı artış kaydeder, sonunda nefis, esir olur ve zından şekline dönüşür. “Kalblerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırdı.”4

Kâfir olanların velîleri ise tağuttur. Onları nûrdan zulmetlere çıkarırlar.”5

Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz..”6

Kur’an-ı Kerim’de yer alan bu ayet-i şerifeler, bu iki makama oldukça işaret etmiştir ve Allah-u Teala’nın mukaddes zatı bu hakikate çok büyük önem vermiştir. Hatta bütün ilahi şeriatlerin asıl hedefi bu marifetleri yaymak olmuştur ve bu da sadece nefisleri tedavi etmek ve onları tabiatın zulmetinden uzak kılmak ve nefisleri nuraniyet alemiyle temizlemekle hasıl olmaktadır.



İkinci Bölüm

Bu Hakikatin Işığında Yapılması Gereken Bir Öğüt


Ey sevgili! Biraz olsun bu ağır uykudan uyan, dergah aşıklarının yoluna koyul, bu zulmet, bulanıklık ve şeytanlık aleminden uzak dur, dostlar sokağına ayak bas. Umulur ki dostun sokağına doğru harekete geçersin.

Ey aziz! Bu Allah’ın mühlet verdiği birkaç günlük hayat, yakında sona erecek ve bizleri istesek de istemesek de bu dünyadan götüreceklerdir. O halde eğer kendi iradenle gidecek olursan, orada rahatlık, güzel bir koku ve ilahi yücelikler bulursun. Eğer zorla götürecek olurlarsa o zaman da can çekişme, kendinden geçme, baskı, zulmet ve bulanıklık bulursun. Bizim bu dünyadaki örneğimiz, yeryüzüne kök salmış olan bir ağacın örneğidir. Ne kadar yeni ekilmiş bir fidan olursa, kökleri daha çabuk çıkarılıp koparılabilir. Örneğin eğer, ağaç acı ve zorluk hissetmiş olsaydı, kökleri ne kadar az ve zayıf olursa, dert ve zorlukları da daha az olur. Yeryüzüne daha yeni kök salmış bir fidanı, az bir güç ve zahmetsiz ve baskısız olarak koparıp almak mümkündür. Ama eğer aradan yıllar geçer ve bu ağaç yeryüzünün derinliklerine kök salar, asıl ve fer’i kökleri yeryüzünün dibine iner ve sağlamlaşırsa artık bu ağacı yerinden çıkarmak, baltayı gerektirir. Köklerini koparmak için baltaya ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla eğer ağaç bu çekip koparılma hususunda bir acı hissedecek olursa, bu iki halet arasında ne kadar büyük bir farklılık mevcuttur!

Asıl kök makamında olan nefis ve dünya sevgisinin kökleri ve dalları henüz tamah, kadın ve çocuk sevgisi, mal ve makam düşkünlüğü ve benzeri sıfatlar nefiste henüz bir fidan halindeyken, eğer insan onları koparmak isterse bunun büyük bir zahmeti yoktur. Ne ölüm memurlarının baskısı ve melaiketullahın baskısını gerektirir, ne ruha bir baskı yapılmasını ve ne de insani ruha eziyet edilmesini gerektirir. Eğer Allah korusun kökleri tabiat ve dünya aleminde kökleşir, yayılır ve genişlerse, artık bunun kökleri ağacın köklerine de benzemez. Aksine tabiat aleminin bütün köşelerine kök salar.

Ağaç ne kader büyürse, yeryüzünden birkaç metre yükselebilir ve de güçlü kökleri yoktur. Ama dünya sevgisi ve ağacı bütün tabiat aleminin batın ve zahirine kök salar ve bütün alemi elde eder. Bu yüzden bu ağacı kolaylıkla sökmek mümkün değildir. İnsan bu muhabbet ve sevgi sebebiyle büyük bir tehlike içindedir. Mülkî hayatın artıklarının da baki olduğu, gayb alemini gördüğü zaman bir yere kadar melekut örtüleri kalktığı için insan o alemde kedisine nelerin hazırlandığını görür, insanı orada sevgilisi Hak Teala’dan ve memurlarından ayırır ve alemin karanlıklarına ve düşük tabakalarına sürüklerler. İnsan, Hak Teala’ya ve ilahi emirleri yerine getiren meleklere karşı kin ve düşmanlıkla dünyadan çıkar. Böyle bir şahsın akıbetinin ne olacağı ise bellidir.

Kafi-i Şerif’te yer alan bir rivayet bu anlama işaret etmektedir. Hadisin ravisi şöyle diyor: İmam Sadık’a (a.s) şunu sordum: “Bir kimse Allah’la görüşmeyi severse, Allah da onunla görüşmeyi sever mi? Ve bir kimse de Allah ile görüşmekten nefret ederse, Allah da onunla görüşmekten nefret eder mi?” İmam (a.s), “evet” diye buyurdu. Ben şöyle sordum: “Allah’a yemin olsun ki biz ölmekten nefret ediyoruz.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu senin sandığın gibi değildir. Şüphesiz bu hakikatleri görme zamanıdır: “İnsan, sevdiği şeyi görünce hiçbir şey Allah ile görüşmekten daha sevimli olmaz ve Allah da onunla görüşmeyi sever ve bu esnada Allah ile görüşmeyi arzular. Ama o sevmediği şeyi görürse, o zaman Allah ile görüşmekten daha çok nefret ettiği bir şey olmaz. Allah-u Teala da onunla görüşmekten nefret eder.”1

Bilindiği gibi, bu alemden çıkmadan önce insan, bazı makam ve derecelerini açık bir şekilde görür. O zaman kemal sureti, Allah sevgisi olan bütün saadeti veya batını Hak Teala’ya karşı buğzetme olan kamil şekavetini görerek dünyadan ayrılır. Bir çok rivayetlerde ve büyüklerin mükaşefelerinde2 bu anlam yer almıştır.”3

İnsan eğer dünya sevgisinin bir çok fesatlara sebep olduğunu ve kötü akıbetle sonuçlandığını muhtemel görüyorsa, bir an bile sakin olmamalı ve bu sevgiyi kalbinden söküp atmalıdır. Elbette insan, ilmi ve ameli riyazetlerle bu hedefe ulaşmayı başarabilir.

Evet, işin başında ariflerin makamından herhangi birine girmek ve süluk mertebelerinin herhangi birini katetmek zor görünebilir. Şeytan ve nefis de bu konuda elinden gelen yardımı yapıp ve insanın süluka girmesine engel olmaya çalışır. Ama insan süluk yoluna girince yavaş yavaş yol kendisine kolaylaşır, hak ile ahiret yolunda adım attıkça ikinci bir adım için ilahi hidayet nuru yolunu aydınlatır ve seyr-u süluku kendisi için kolaylaştırır.




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin