işinde, yanında bir yiyecek bulurdu. ‘Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?’ demiş, o da: ‘Bu, Allah’ın katındandır’ cevabını vermişti. Doğrusu Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.”
Al’i İmran, 37
Her kim Allah’ın yolunda adım atarsa, onun dünyası da temin edilir. Hz. Meryem’in (s.a) annesi evladını Allah için nezir etmişti. Allah bu hususta şöyle buyuruyor: ‘Hem onun bedenini olgunlaştırdık hem de onun sorumluluğunu Zekeriya gibi bir kimseye bıraktık. Diğer taraftan gökyüzünden ona bir maide (sofra) nazil ettik.
Hesapsız rızık, hiç hesap kitabın yapılmayacağı anlamına gelmez. Gerçekte kastedilen ise genel hesabın dışında olmuş olmasıdır. “…Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” 1115
Hz. Meryem (s.a) gibi bir anneyi, Hz. Zekeriya (a.s) gibi bir peygamber mescit gibi bir mekânda yetiştirmiş, akabinde kendisine hem cennet yemekleri sunulmuş hem de Hz. İsa (a.s) gibi bir erkek evlat verilmiştir.
Terbiyede etkin yöntemler şöyledir:
〉 Annenin temiz ruhu: “Rabbi onu güzel bir kabulle karşıladı…”
〉 Sağlıklı beden: “güzel bir bitki gibi yetiştirdi.”
〉 İlahi öğreti ve terbiye: “onu Zekeriya’nın himayesine bıraktı.”
〉 Helal yemek: “Zekeriya mabette onun yanına her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu.”
156.
Ahde Vefanın Zorunluluğu
بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ
“Hayır, öyle değil; ahdini yerine getiren ve günahtan sakınan bilsin ki, Allah sakınanları şüphesiz sever.”
Al’i İmran, 76
Aşağıda belirtilen tüm koşullarda ahde vefa etmek gerekir.
1 - Allah’ın insanlardan ya fıtrat ya da peygamberler yoluyla aldığı söz ve ahit. “Ey Âdemoğulları! ‘Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur’ diye size and vermedim mi?” 1116
2 - İnsanın Allah’a verdiği söz. “Aralarında: ‘Allah bize bol nimetinden verecek olursa, and olsun ki sadaka vereceğiz ve iyilerden olacağız’ diye O’na and verenler vardır.” 1117
3 - İnsanın başkalarıyla yapmış olduğu anlaşma ve sözleşmeler. “antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin” 1118
4 - Rehberin ümmetine ve ümmetin rehberlerine verdiği söz. “onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını hiç çekinmeden bozan kimselerdir.” 1119
157.
Bilgin ve Âlimlerin Günahı
وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَرٖيقًا يَلْوُنَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Onlardan bir takımı, kitapta olmadığı halde kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: ‘Allah katındandır’ derler, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.”
Al’i İmran, 78
Takvasız ulemanın günahlarının cezası birkaç misli olacaktır. Zira;
1 - İnsanları yanlış yönlendirirler: “…kitapta olmadığı halde kitaptan zannedesiniz diye”
2 - Allah’a yalan nispet ederler: “…‘Allah katındandır’ derler”
3 - Onların davranışları bilinçlidir. “…bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.”
158.
Allah’ın Velileri Hususunda
Aşırıcılık ve Ğuluv
مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لٖى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّٖنَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ
“Allah’ın kendisine Kitap’ı, hükmü, peygamberliği verdiği insanoğluna: ‘Allah’ı bırakıp bana kulluk edin’ demek yaraşmaz, fakat: ‘Kitabı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabbe kul olun’ demek yaraşır.”
Al’i İmran, 79
Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “İki grup benim hakkımda helak olacaklardır: Biri; hakkımda ifrat eden güruh ki benim beşer olma haddinden daha da yukarıya çıkaranlar. Diğeriyse bana insafsızca düşmanlık edenler. Onlar peygamberliğimi kabul etmediler ve ben bu iki gruptan da rencide oldum.”
Resulullah (s.a.a) şu sözünde de bu hususa işaret etmektedir: “Beni olduğum yerden daha fazla yukarıya çıkarmayın. Allah beni peygamber olarak göndermeden önce beni kulu olarak yaratmıştır.” Daha sonra bahsi geçen ayet-i kerimeyi tilavet buyurdular. 1120
Hz. İsa (a.s) da bu tür uyarıları kendisine tabi olanlara duyurmuştu. Benzer ifadelerin Nehcu’l Belağa’da Hz. Ali’den (a.s) de nakledildiğine şahidiz.
159.
Moral Veren Etkenler
اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ
“Size bir sıkıntı dokunduysa, düşman topluluğa da benzeri bir sıkıntı dokunmuştur. Böyle günleri, halkın arasında döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek inananları ayırsın ve sizden bazılarını şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.”
Al’i İmran, 140
Müslümanlar aşağıda zikredilecek hususlara teveccüh ederek morallerini daha da güçlendirmelidirler.
1 - “…mutlaka siz en üstünsünüzdür.” 1121
2 - “düşman topluluğa da benzeri bir sıkıntı dokunmuştur.”
3 - “…böyle günleri, halkın arasında döndürüp duruyoruz.”
4 - “…Allah gerçek inananları ayırsın.”
5 - “…sizden bazılarını şahitler edinsin.”
6 - “…Allah zalimleri sevmez.”
İmam Cafer Sadık (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah, Hz. Âdem’i (a.s) yarattığı o günde, ilahi kudret ve saltanat ile şeytanın hilesi ve entrikası karşı karşıya gelmişti. Mükemmel ilahi devlet ise İmam Mehdi’nin (a.c) zuhuruyla tahakkuk bulacaktır.” 1122
160.
İlahi Mühlet; Nimet veya Azap
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا اَنَّمَا نُمْلٖى لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْ اِنَّمَا نُمْلٖى لَهُمْ لِيَزْدَادُوا اِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهٖينٌ
“İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.”
Al’i İmran, 178
Hz. Emiru’l Müminin Ali (a.s) “Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz” ayeti için şöyle buyurmuştur: “Nice kimseler vardır ki Allah tarafından onlara verilen ihsan gerçekte istidraçtır ve pek çok kimse günahlarının ve ayıplarının örtülmesinden ötürü mağrur olmuştur. Pek çok kimseye de güzel sözleri yüzünden meftun olunmuştur. Allah’ın kimseyi mühlet vermek gibisiyle mübtela etmemiştir.” 1123
161.
Övgü Beklemek
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ يَفْرَحُونَ بِمَا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ
“Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır.”
Al’i İmran, 188
İnsanlar üç gruptur:
1 – Yaptığı işlerin karşılığında insanlardan bir teşekkür ve karşılık beklentisinde olmayanlar: “Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.” 1124
2 – Yaptığı işlerden insanların haberdar olmasını isteyen ve övgü bekleyenler: “…gösteriş için…” 1125
3 – Herhangi bir iş yapmadan insanlardan övgü bekleyenler: “yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven…”
Salahiyeti olmamasına rağmen bir makama talip olan ve bir konuda uzmanlığı olduğunu söyleyen kimsenin gıybeti caiz kabul edilmiştir. Zira “Yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimseler”in yolaçacağı durum kör edilmek istenmiştir. İslam dini her türlü dalkavukluğu ve bunun beklentisi içinde olmayı yasaklamıştır.
162.
Sabrın Kısımları
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”
Al’i İmran, 200
Bu ayet-i kerime birkaç merhalede çeşitli zorluklara karşı sabrı tavsiye ediyor:
1 - Şahsi olumsuzluklar ve heveslere karşı sabırlı olun: “…sabırlı olun.”(isbiru)
2 - Kâfirlerin yarattığı sıkıntılar ve zorluklara karşı daha fazla mukavemet gösterin: “…sabırlı olun.”(sabiru)
3 - Düşmanın ülke sınırlarına karşı ve itikadî ve fikri sınırlara karşı yaptığı saldırılarda, ilmi mesele yoluyla gönlün sınırlarına karşı yapılan hücumda ve vesvese taarruzlarında sabrı kuşanın: “…hazırlıklı ve uyanık olun.”
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Vacip emirleri yerine getirme hususunda sabırlı olun.”, “Zorluklara karşı sabırlı olun.”, “Rehberlerinizi savunun.” 1126
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Gündelik namazlarınız hususunda sabırlı olun ve düşmana karşı cihatta faal ve Allah yolunda birbirinizle uyum içerisinde olun ki kurtuluşa eresiniz.” 1127
163.
Sırların İfşası
وَاِذَا جَاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِهٖ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰى اُولِى الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذٖينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَلٖيلًا
“Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; hâlbuki o haberi Peygamber’e veya kendilerinden buyruk sahibi olanlara götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya kadir olanlar onu bilirdi. Allah’ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız bir yana, şeytana uyardınız.”
Nisa, 83
Mahrem haberlerin ve uydurma bilgilerin yayılması Müslümanlara her zaman zarar vermiştir. Böyle haberlerin yayılması genellikle saflıktan, intikam almaktan, zarar vermek istenmesinden, başkalarının emellerine alet olmaktan, maddiyata olan bağlılıktan ve böbürlenmekten kaynaklanır.
İslam toplumsal yöne sahip olmasından dolayı bu meseleyi önemsemiştir. Bu ayette askeri sırların ifşa edilmesi, zafer ya da yenilginin toplum önderlerinden önce duyurulması, gereksiz bir gurura ya da düşmandan yersiz bir korkuya neden olduğundan yasaklanmıştır. Eğer ilahi uyarılar ve inayetler olmasaydı, Müslümanlar bu şeytani yolda (sırların yayılması) daha çok yer alacaklardı.
164.
Şeytanın Kandırma Yolları
يَعِدُهُمْ وَيُمَنّٖيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا
“Şeytan onlara vadediyor, onları kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için vaatte bulunuyor.”
Nisa, 120
Allah’ın günahları affedeceğine dair Âli İmran suresinin 135. ayeti nazil olduğunda İblis acı bir feryatla tüm yardımcılarını topladı ve onlara şöyle seslendi: “İnsan tövbe ederek tüm zahmetlerimizi boşa çıkarıyor.” Her biri birşey söyledi, şeytanlardan biri öne çıkarak kendi topluluğuna şöyle seslendi: “İnsanlardan her kim tövbe etme kararı alırsa, ona arzu ve uzun vadelere duçar ederek tövbe etmeyi ertelemesini sağlayacağım.” İblis buna razı oldu. 1128
Hem Allah hem de Şeytan vaatte bulunmuştur. Ancak ilahi vaad gerçektir: “Hâlbuki Allah, asla vaadinden caymaz.” 1129 Şeytanın vaadı ise yalan ve kandırmadan başka bir şey değildir: “Şeytan, ancak aldatmak için vaatte bulunuyor…” 1130
165.
İmanın Amel İle Birlikte Olduğundaki Değeri
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُولٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقٖيرًا
“Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”
Nisa, 124
Cennete girebilme sebebi, iman ve salih ameldir. Cennet için yapılan ne iddianın, ne boş arzunun ve ne de ırkın önemi vardır. Zira Allah’ın lütfundan istifade etmekte tüm ırk, renk ve milletler birdir: “…her kim salih ameller…”
Yaptığınız salih amellerle cennete girebiliceğinizi ümit edin. Çünkü kadın ve erkek manevi kemale ulaşmada birdir. “…erkek veya kadın…”
İman, amellerin kabul şartıdır ve imanı olmayan kimselerin yaptıkları güzel işler bu dünyada karşılık bulacak ve yaptıklarından ahirette nasipleri olmayacaktır. Ancak salih amel işleyen müminlerin mükâfatı cennettir.
166.
Abdestin Felsefesi
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُسِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْدٖيكُمْ مِنْهُ مَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُرٖيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve ayaklarınızı, ayak çıkıntısına kadar, meshedin. Eğer cünüp iseniz, boy abdesti alin. Hasta yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse yahut da kadınlara dokunmuşsanız ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”
Maide, 6
İmam Rıza (a.s) abdestin felsefesi için şöyle buyurur: “Allah’ın huzurunda durulduğunda temizlenmek için bir önkoşuldur.”
“Kulluğun ve itaatin bir nişanesidir.”
“Her türlü pislik ve necasetten uzak durmayı sağlar.”
“Kötü rüyalardan ve bezginlikten uzak tutar.”
“Ruhun namaz için olgunlaşmasını sağlar.” 1131
167.
Allah, En İyi Kanun Koyucu
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
“Yoksa onlar cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?”
Maide, 50
En iyi hüküm sahibi ve kanun koyucu şu şartlara sahip olandır:
〉 Tüm varlık ve insan âleminin sırlarına vakıf, an ve gelecekten haberdar olmak,
〉 Herhangi bir menfaat gözetmemek,
〉 Bilerek ya da bilmeyerek hiçbir hataya sahip olmamak,
〉 Herkesin hayrını isteyebilmek.
Bu şartlar sadece Allah Teâla’da bulunmaktadır. Zira ayette şöyle buyurur: “Yoksa onlar cahiliye idaresini mi arıyorlar…” (çünkü ilahi olmayan kanunlar heves, arzu, korku, hırs, cehalet, hata, hayal ve sınırlı bilgilerden doğarlar.)
168.
Kur’an’da Beslenme
وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًا وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖى اَنْتُمْ بِهٖ مُؤْمِنُونَ
“Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.”
Maide, 88
Genellikle Kur’an’da ‘yiyiniz’ emri farklı emirlerle birlikte gelmiştir:
〉 “Yiyiniz…ve şükrediniz…” 1132
〉 “Yiyiniz…ve tuğyan etmeyiniz…” 1133
〉 “Yiyiniz…ve güzel işler yapınız…” 1134
〉 “Yiyiniz…ve yediriniz…” 1135
〉 “Yiyiniz…ve israf etmeyiniz…” 1136
〉 “Yiyiniz ve şeytanın ardına düşmeyiniz…” 1137
Bir hadiste şöyle geçer: “Allah Teâla, insanın rızkını helal olarak belirlemiştir. Her kim yüzünü haram rızka döndürürse, ona ait helal rızık miktarı azalır.” 1138
169.
Haccın İmtiyazları
جَعَلَ اللّٰهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْیَ وَالْقَلَائِدَ ذٰلِكَ لِتَعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمٌ
“Allah, hürmetli ev Kâbe’yi, hürmetli ayı, kurbanı, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın şüphesiz her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.”
Maide, 97
Milyonlarca Müslümanın teşrifattan, ayrıcalıklardan, tartışma ve itiş kakışmadan uzak bir şekilde, mukaddes bir mekân Mekke’de bir araya gelmesi İslam dininin ayrıcalıklarındandır. Hac merasimiyle birlikte çeşitli menfaatler elde edilir. Şöyle ki;
Hac yolculuğuna çıkmadan önce helallik istenir, hacı adaylarının ziyaretlerine gelinir, hums ve zekât ödenir, İslami bilgiler ve geçmiş ümmetlerle aşina olunur. En eski tevhit merkezinde yer alınmış olur, peygamberlerin haykırışları dile getirilir, onların ayak bastığı yerlere ayak basılır. Arafat sahrasında tövbe edilir, kıyamet hatırlanır, siyasi toplantılar yapılır ve kâfirlerden beri olduğu duyurulur. İşte bütün bu bereketleri göz önüne aldığımızda hac programının Allah’ın sonsuz ilminden ve tüm varlık âlemini kaplayan bilgisinden kaynaklandığını anlarız. Sınırlı bir bilgi asla böylesine bir kapsamlılık ve cezzabiyete sahip olan bir emri veremez.
170.
Cevap Verilmemesi Gereken Sorular
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَسْپَلُوا عَنْ اَشْيَاءَ اِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَاِنْ تَسْپَلُوا عَنْهَا حٖينَ يُنَزَّلُ الْقُرْاٰنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهَا وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَلٖيمٌ
“Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.” Dostları ilə paylaş: |