Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə123/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   181

MUKAMİK Sözü boğazı içinden söyleyen.

MUKAMİR Kumarbaz. Kumar oynatan.

MUKANAT Karıştırmak.

MUKANFEZ Üzeri yumuşak dikenlerle örtülü olan hayvan. Kirpi.

MUKANNA' Peçeli.

MUKANNEN (Kanun. dan) Muntazam. Tertibli. * Kanun ile vâcib ve mukarrer olan. * Zaman ve miktarı hiç şaşmayan. Tertibe dahil olarak kararlaşmış olan.

MUKANNİBE Gelin süsleyen kadın.

MUKANNİN Kanun yapan. İntizama koyan. Kanun tertib ve ihdas edici olan.

MUKANNİT Yer altından kanalla su akıtan kişi. * Muti kimse, itaat eden, emre boyun eğen kişi.

MUKANTAR(A) (Kantara. dan) Kemer şeklinde olan köprü. * Birbiri üstüne yığılmış çok şey. * Muhkem.

MUKANTARAT (Mukantara. C.) Köprüler. Kemer şeklinde olan yapılar.

MUKARAA (Kur'a. dan) Ad çekişme. Karşılıklı kur'a çekme. * Kılınç kullanarak döğüşmek. Cenkte, muharebede kahramanların birbiriyle vuruşmaları. * Bir şeyin taksiminde atışmak.

MUKARAZA Kazanca ortak olup zararı sermâyeye ait olmak üzere bir kimseye belirli bir miktar sermaye verme.

MUKAREBET (Kurb. dan) Akrabalık, yakınlık.

MUKARENET (A, uzun okunur) Yakınlık. Ayrılmayıp musâhebe etmek. * Bitişmek. Birleşmek. * Uygunluk. * Bir yere gelmek.

MUKARİB Birbirine yakın ve karib olan. İyi ve kötü ortasında orta hâlli olan.

MUKARİB-ÜL VÜCUD Olması yakın, vücuda gelmesi yakın.

MUKARİN Yakın olan. Bitişen. Ulaşan. Ulaşmış olan.

MUKARNES Kubbe biçiminde olan. * İşlemeli, nakışlı ve rengarenk olan. * Merdiven şeklinde dereceleri olan kubbe.

MUKARR (Karâr. dan) İkrâr olunmuş. "Vardır, öyledir evet." denilmiş.

MUKARRE Göz yaşının durması.

MUKARREB (Kurb. dan) Yakınlaşmış. Yakınlaştırılmış. Yakın. * Büyük zât veya padişah gibi kimselere hizmette yaklaşmış olan.

MUKARREBUN (MUKARREBÎN) Büyük meleklerden bir zümre. * Takva ve ubudiyyet ile evliya derecesine gelmiş, Cenab-ı Hakk'ın indinde çok kıymetli ve mübarek büyük zâtlar. * Yakınlaşmış olanlar.

MUKARREN Bağlanmış nesne.

MUKARRER Kararlaşmış. Takrir edilmiş. Karar verilmiş. Kat'i. Şek ve şüpheden beri olan. Muhakkak ve müsellem olan. Anlatılmış. Bildirilmiş.

MUKARRERÂT Kararlaştırılan şeyler, kararlar.

MUKARRİ' Azarlıyan, paylıyan, başa kakan.

MUKARRİB Takrib eden. Yaklaştıran.

MUKARRİB-ÜL VÜCUD Vücudunu yakın eden, yaklaştıran.

MUKARRİH (C.: Mukarrihât) Yara açan ilâç.

MUKARRİHAT (Mukarrih. C.) Yara açmakta kullanılan etkili ilâçlar.

MUKARRİN Birlikte bulunduran.

MUKARRİR (Karar. dan) Yerleştiren. Takrir eden. Sabit kılan. * Tekrar eden. Dersi tekrar ederek anlatan müderris.

MUKARRİZ (C.: Mukarrizin) (Karz. dan) Medheden, öven. Bir eseri medheden.

MUKARRİZÎN (Mukarriz. C.) Medhedenler, övenler. Medih yollu yazı yazanlar. Bir eseri medhedenler.

MUKARRÜN-BİH Başka birisine âit olduğu, birisi tarafından haber verilen hak. İkrâr olunan hak.

MUKASAT Zahmet ve eziyet çekme.

MUKASEME (Kısm. dan) Paylaşma, bölüşme, taksim etme.

MUKASIM (Kısm. dan) Paylaşan, bölüşen, taksim eden.

MUKASMEL Asâsı çok şiddetli olan.

MUKASSA Kısas etmek. * Üzerlerinde olan borcu birbirine takas edişmek.

MUKASSAT (Kıst. dan) Taksitli.

MUKASSATAN Taksitli olarak, taksitle.

MUKASSEM (Kısm. dan) Ayrılmış, bölünmüş, taksim edilmiş. * Güzel yüzlü.

MUKASSIR Taksir eden, yapabilir iken yapmayıp çekinen. * Kusur işleyen. * Gücü yetmediği için yapmayan.

MUKASSÎ (Kasvet. den) Kasvet verici. Sıkıntılı, kasvetli. Sıkıcı, dar.

MUKASSİM (Kısm. dan) Ayıran, bölen, taksim eden.

MUKAŞŞER (Kışr. dan) Kabuğu soyulmuş.

MUKATAA (Kat'. dan) Kesişmek. * Ülfeti terk eylemek. * Birbirinden kesmek ve kesişmek. * Muayyen bir kira karşılığında arazinin kesime verilmesi. * Ekilen toprak için verilen muayyen vergi.

MUKATANE Mukim olmak, oturmak, ikamet etmek.

MUKATELAT (Mukatele. C.) (Katl. den) Muharebeler, savaşlar, kavgalar, dövüşler. * Vuruşmalar, düello yapmalar.

MUKATELE (A, uzun okunur) Birbirini vurmak, öldürmek. Vuruşmak, kavga, döğüş.

MUKATİL (Katl. den) Birbirini öldüren, birbiriyle vuruşan. Düello yapan.

MUKATİLUN (Mukatil. C.) Düşmanla muharebe eden mücâhidler.

MUKATTA' Kesilmiş. * Parçalanmış.

MUKATTAA (Kat'. dan) Bitişik olmayan. Kesik, ayrı.

MUKATTAAT (Mukattaa. C.) Kat' edilmiş, kesilmiş şeyler. * Kısaltmalar. * Çeşitli gazel ve kasidelerden seçilmiş beyitler. * Herbiri bir kelimeye delâlet eden harfler.

MUKATTAAT-I HURUF Edb: Matlâsız şiir parçaları. Muhtelif olarak alınmış şiir parçaları. * Kısaltmalar. Tamamlanmamış cümleler. (Bak: Huruf-u mukattaa)

MUKATTAR (Katr. den) İnbikten geçirilmiş saf su. Taktir edilmiş. Damıtılmış su.

MUKATTARAT (Mukattar. C.) Taktir edilmiş, damıtılmış sular.

MUKAVELAT (Mukavele. C.) Mukaveleler.

MUKAVELAT MUHARRİRİ Noter. Kâtib-i adl.

MUKAVELE Kavilleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek. * Anlaşmada imzalanan ve karar altına alınanların yazıldığı kâğıt.

MUKAVELENAME Anlaşma yazılı olan kâğıt. Mukavele yapılan kâğıt.

MUKAVEMET Karşı durmak, dayanmak. Karşı koymak. Muhalefetle kıyam etmek.

MUKAVEMET-SUZ f. Dayanmayı te'sirsiz hâle koyan. Tahammülsüzlük veren. Mukavemeti kıran.

MUKAVEMET-ŞİKEN f. Mukavemeti kıran.

MUKAVERE Zayıflamak.

MUKAVİM Sağlam. Dayanıklı. Mukavemet eden. Direnen. Karşı duran.

MUKAVİMÎN (Mukavim. C.) Karşı koyanlar, direnenler.

MUKAVVA (Kuvvet. den) Sağlamlaştırılmış, kavileştirilmiş.

MUKAVVER Ziftle karışık veya ziftle kaplı. * Yuvarlak kesilmiş.

MUKAVVES (Kavs. den) Yay gibi bükülmüş ve eğri olan. * Kavis teşkil etmiş, bükülü.

MUKAVVÎ Takviye eden. Kuvvetlendiren. Kuvvet veren. Takviye eden ilâç.

MUKAVVİM Kıvama getiren. Biçimine koyan. Tesviye ve tanzim edici. Eğriyi doğrultucu.

MUKAYAZA Trampa etme, değişme. Mübadele.

MUKAYEFE Firâset etmek. * Bir kimsenin ardınca gitmek.

MUKAYESAT (Mukayese. C.) Mukayeseler. Kıyas etmeler.

MUKAYESE (Kıyas. dan) Kıyas etme. Ölçme. Karşılaştırma.

MUKAYYED Kayıtlı. Serbest olmayan. Sınırlı. Bağlı. * Deftere geçmiş, kaydedilmiş olan. Bağlanmış. El veya ayağında zincir, kelepçe bulunan. Mevkuf olan. * Bir işe ehemmiyet veren. İşine önem verip bakan.

MUKAYYİ Kay ettiren, kusturan.

MUKAYYİAT (Mukayyi. C.) Kusturucu ilâçlar.

MUKAYYİD Kayd eden. Kayıt me'muru. Kayıt takan.

MUKAYYİDÎN (Mukayyid. C.) Kayıt memurları, mukayyidler.

MUKAZEFE Sövüşmek.

MUKAZZEZ Heyeti hafif olan kimse.

MUKBİL Mübârek. İkbali kutlu, mutlu. Mes'ud. Bahtiyar.

MUKBİLAN (Mukbil. C.) (Kabl. den) Mutlular, bahtiyarlar, mes'ud kimseler.

MUKBİLÎN (Mukbil. C.) (Kabl. den) Bahtiyarlar, mutlular, mes'udlar.

MUKDİM İşine düşkün, gayret ve fedakârlıkla çalışan. Cüretli ve cesaretli olan.

MUKDİMÂNE f. Gayret ve dikkatle.

MUKES'AL İyi yonulmamış ok.

MUKHEM Cümle arasındaki lüzumsuz ve fazla kelime.

MU'KIB Ökçeli ayakkabı.

MÛKID Ateş yakan.

MUKILL Malı az olan. Fakir.

MUKILLÎN Fakirler. Muhtaç olanlar.

MÛKIN Şüphesiz ve kat'i olarak bilen.

MÛKINÛN Yakîn sahibi olanlar. Şüphesiz ve tereddüdsüz olarak imanî ve Kur'anî hakikatlara vâkıf olanlar. (Bak: Yakin)

MÛKIR Yemişinin çokluğundan dolayı dalları sarkmış olan ağaç.

MU'KIR Malı mülkü çok olan kimse.

MUKIRR (Karâr. dan) Doğruyu ve gerçek olanı söyliyen. Kabahat veya ayıbını gizlemeden söyliyen. * Fık: Birinin, kendisinde hakkı olduğunu haber veren kimse.

MÛKIZ (Yakaza. dan) Uyandıran, ikaz eden. * Gaflet ve dalgınlıktan kurtaran.

MUKİBB Lüzumlu olan, icab eden.

MUKÎL Hataları, yanlışları afveden.

MUKÎM İkamet eden. Ayakta duran. * Okuyan. * Bir memlekette devamlı duran. * Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.) * Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet sırrıyla bir an bile hiç bir şeyden alâkasız olmayan" meâlindedir.

MUKÎM-ÜS SÜNNET Hz. Muhammed'in (A.S.M.) Tevrat ve Zebur'daki ismi, sünnet ikame eden.

MUKÎT Muhafaza eden. Hâfız. Amelleri zâyi' etmeyip koruyan. Gizliyi bilen. Gıda ve rızık veren.

MUKKA (C: Mükâyâ-Mükâki) Hicaz diyarında yaşıyan bir cins beyaz kuş.

MUKLE (C: Mukul) Gözün karası. Göz bebeği. * Göz. * Su taksimi için kullanılan taş.

MUKMAH Başını kaldırıp gözünü bir yere dikip duran kişi.

MUKMEHUN Elleri boyunlarına bağlı veya boyunlarından zincir takılı olarak azab çekenler. * Başı yukarı kalkmış, gözleri bir yere dikilmiş ve etrafa bakamayan somurtmuş kimseler.

MUKMİR(E) (Kamer. den) Mehtaplı. Ay ışığıyla aydınlanmış.

MUKNİ' İkna eden. Kanaat veren. Kâfi derecede izah ve isbât eden. * Başını kaldırıp gözünü önüne dikip duran.

MUKNİA Kurbağa yavrusunun, yumurtadan çıktığı ilk hâli.

MUKRAZ (Karz. dan) Ödünç verilmiş, borç verilmiş. İkrâz olunmuş.

MUKREM Bir kavmin ulusu, seyyidi.

MUKRİ' Kur'an-ı Kerimi kaidelerine uygun okuyan.

MUKRİB (MUKREB) Nöbete tutulmuş at.

MUKRİF Babası köle, anası hürre olan kimse. * Anası arabi, babası arabi olmayan deve.

MUKRİN Birlikte. Berâber.

MUKRİZ (Karz. dan) Ödünç veren. Borçla emânet para ve sâir şeyler veren.

MUKSA Uzaklaştırılmış. Uzak kalınmış.

MUKSEM (Kasem. den) Yemin edilmiş, kasem edilmiş.

MUKSİM (Kasem. den) Yemin edilecek yer. * Yemin eden, kasem eden.

MUKSİT Adaletle iş gören. Haklı hareket eden. * Nefsine lâyık görmediği zararlı şeyi başkasına da münasib görmeyen.

MUKSİTÎN (Muksit. C.) Haklı iş görenler. Hakkı edâ edenler.

MUKŞA Kabuğu çıkarılmış. * Derisi soyulmuş.

MUKŞAİRR Ürperen.

MUKTASIR Kısa kesen, uzatmıyan.

MUKTATAF (C.: Muktatafât) (İktitaf. dan) Toplanmış, devşirilmiş. * Derleme, toplama. Derlenmiş.

MUKTATAFAT (Muktataf. C.) (İktitaf. dan) Derlemeler, toplamalar. Derlenmiş şeyler.

MUKTATIF (İktitaf. dan) Derleyen, toplayan.

MUKTEB (C: Mekâtib) Yazı talim eden kimse.

MUKTEBES İktibas olunmuş olan. Bir yerden alınan, bir kitab ve sâir yerden istifade ederek alınan.

MUKTEBESAT (Muktebes. C.) (Kabs. dan) Muktebes olan şeyler. İktibas edilmiş ve faydalanmak üzere alınmış olan şeyler.

MUKTEBİS (C.: Muktebisîn) (Kabs. dan) İktibas eden. Faydalanmak üzere aktaran. Birinin bilgisinden faydalanan.

MUKTEBİSÎN (Muktebis. C.) (Kabs. dan) Aktaranlar, iktibas edenler. Faydalanmak için alanlar.

MUKTEDA Kendisine uyulan. Önde giden. * Müçtehid. Pişivâ. Peşivâ. * Namazda kendine uyulan imam.

MUKTEDÂ-BİH Kendisine tebaiyyet edilen. Kendisine uyulan.

MUKTEDÎ Tâbi olan, uyan. İmama uyan.

MUKTEDİR Güçlü, kuvvetli, becerikli. İşe gücü yeten. İktidarlı.

MUKTEDİRÎN (Muktedir. C.) İktidar sahibleri. Muktedirler, gücü yetenler.

MUKTEF "Kendine uyulmuş, kendisi tâkib edilmiş" meâlinde olup, Hz. Resul-i Ekreme (A.S.M.) verilen isimlerden biridir.

MUKTEFA (Kafâ. dan) İzinden gidilmiş. Ardına düşülmüş. Misâl alınmış, örnek tutulmuş.

MUKTEFÎ Ardından giden. İzinden giden. İktifâ eden. Misâl alan, örnek tutan.

MUKTEHİM Mülâhazasız bir işe hücum edip giren. * (Bak: İktiham)

MUKTELA' (Kal'. den) Kökünden koparılmış. Kökünden koparan.

MUKTELİ' (Kal'. den) Kökünden koparan.

MUKTERİH Bir şeye kasd eden, araştıran. * Yeniden meydana çıkaran. * Düşünmeden, aklına geldiği gibi söyleyen, iktirah eden.

MUKTERİN (İktiran. dan) Yaklaşan, yakın gelen, iktirân eden.

MUKTESEB (Bak: Mükteseb)

MUKTESİD İktisadlı, tutumlu. Malını, ömrünü, vaktini boşuna geçirmeyen, lüzumsuz masrafta bulunmayan. (Bak: İktisad)

MUKTESİDAN (Muktesid. C.) Muktesidler. Lüzumsuz masrafda bulunmayan ve vaktini boşa geçirmeyenler. İktisadlılar, tutumlular.

MUKTESİR Kısa kesen, iktisar eden.

MUKTEZA Lâzım getirilmiş. Lüzumuna binaen istenmiş. İcab eden. Lâzım gelen. (Bak: Dâll-i bi-l iktiza)

MUKTEZA-İ HÂL Duruma göre. İcabına göre. Hal ve vaziyetin gerektirdiğine göre.

MUKTEZA-İ HİLKAT Yaradılışın gerektirdiği şey. Yaradılış itibariyle olan hal ve netice.

MUKTEZÎ (Muktazî) Lüzumlu olduğu taayyün etmiş, anlaşılmış. * İktiza eden. Gerekli. Lâzım.

MUKTEZİYYAT İktiza eden şeyler. Gerekli olan ve icab eden şeyler.

MUKTİR Dar hâlli, durumu sıkıntılı. * Kocasını nafaka bakımından sıkıştıran kadın.

MUKVERE İnce, zayıf kadın.

MUKZA Tamamlanmış. * Lüzumlu görülmüş.

MUKZA' Seri, hafif nesne.

MUKZI' Fuhşiyat söyleyen, ahlâksızca şeyler konuşan.

MUKZÎ Gerekli görülmüş. * Hüküm ve kazâ olunmuş. * Tamamlanmış.

MU'LAT (C: Meâli) şeref kazanmak. * Yüksek derece.

MULEKKIN (Bak: Mülekkın)

MU'LEM (İlm. den) Belirtilmiş, işâretlenmiş.

MULİ' Tutkun, düşkün, ihtiraslı.

MULİF (Ülfet. den) Alışık, alışmış. Ülfet etmiş.

MULİM (Elem. den) Elem ve keder verici.

MU'LİN İlân eden. Herkese bildiren.

MUM f. Yumuşak. * Mum.

MUMAHELE Hile etmek. * Oyunla aldatmak. Hilekârlık.

MUMA-İLEYH (Mumâileyhâ) Kendisine işâret edilen. İsmi evvelce geçen.

MUMA-İLEYHİM İsmi evvelce geçenler. * İmâ edilenler, yukarıda anlatılmış olanlar.

MUMA-İLEYHİNN (Mumâ-ileyhâ. C.) Adı geçen kadınlar, yukarıda anılan kızlar, imâ edilenler.

MUMATELE (Bak: Mümatala)

MUMDAR f. Mum tutan. Işık veren. Işık tutan.

MUMÎL Bir tarafa doğru eğen. Meylettiren.

MUMİYAN f. Belleri ince olan güzeller. Kıl belliler.

MUMYA f. Uzun müddet çürümemesi için ilâçlanmış ölü. İnsan ve hayvan ölüsünün kurusu. * Çok zayıf (kimse).(Kur'anda çok tekrar edilen kıssa-ı Musa Aleyhisselâm'ın cümleleri ve cüz'leridir ki, herbir cümlesi, hattâ herbir cüz'ü, bir düstur-u küllînin ucu olarak gösterilmiş ve o düsturu ifade ediyor. Meselâ: $ Fir'avun, vezirine emreder ki: "Bana yüksek bir kule yap, semâvatın hâlini rasad edip bakacağım. Semanın gidişatından acaba Musa'nın (A.S.) dâva ettiği gibi semada tasarruf eden bir İlâh var mıdır?" İşte Î kelimesiyle ve şu cüz'î hâdise ile, dağsız bir çölde olduğundan dağları arzulayan ve Hâlik'ı tanımadığından tabiat-perest olup Rububiyyet dâva eden ve âsâr-ı ceberutlarını göstermekle ibka-yı nâm eden şöhret-perest olup dağ-misâl meşhur ehramları bina eden ve sihir ve tenâsuha kail olup cenazelerini mumya edip dağ misillu mezarlarda muhafaza eden Mısır fir'avunlarının an'anesinde hükümferma bir düstur-u acibi ifade eder.Meselâ: $ Gark olan Fir'avuna der: "Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim" unvaniyle umum Fir'avunların tenâsuh fikrine binaen cenazelerini mumyalamakla mâziden alıp müstakbeldeki ensal-i âtiyenin temâşâgâhına göndermek olan mevt-âlud, ibretnüma bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde o gark olan Fir'avunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahali-i gark denizinden sahile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sahiline atılacağını, mu'cizâne bir işaret-i gaybiyye, bir lem'a-yı i'cazı ve bu tek kelime bir mu'cize olduğunu ifade eder. S.)

MUMZA (Mazâ. dan) İmza edilmiş olan.

MU'NAN Su arkı, su mecrâsı.

MUNASSAB (Nasb. dan) Birbirinin üzerine tertiplenmiş olan.

MUNAZZAF (Nazif. den) Temizlenmiş, arınmış, tanzif edilmiş.

MUNAZZAMA Tanzim olunmuş, yoluna konulmuş olan. İntizamlı teşkilât. Nizamlı. Adaletli.

MUNAZZIM Sıralayıp dizen, tanzim eden. * Nazm yazan. Vezinli, kâfiyeli, tertibli yazan.

MUNDAK Dövülüp ufalanmış.

MUNFASIL İnfisal etmiş. Birbirinden ayrılmış. Yerinden ayrılmış, fasl olmuş. İşinden ayrılmış.

MUNFASILAN Ayrı ayrı olarak. Ayrılmış olarak. Munfasıl tarzda.

MUNFASIL ZAMİR Gr: Başka kelimeye bitişik olmayan zamir. Ene, Ente: Ben, sen.. gibi.

MUNFASIM Kırılan, kırılmış olan, kırık. Eksilen.

MUNFASÎ Bir şeyden ayrılıp kurtarılmış olan.

MUNFATIR Yarılan, infitar eden.

MUNFAZİH Rezil ve kepaze olmuş.

MUNİKA Hoşa giden, beğenilen şey. Güzel.

MUNİS Alışılmış. Ehlileşmiş. Cana yakın. Sevimli. Ünsiyyet edilmiş.

MUNİSE Hayat yoldaşı. Can yoldaşı.

MUNKABIZ Sıkıntılı. Mânevi sıkıntı. * Çekilmiş. Büzülmüş. Daralmış. Toplanmış. * Barsakları sıkışmış. Kazâ-i hâcet edemeyen. Kabız.

MUNKALİB İnkılâb eden. Dönen. Dönmüş. Başka bir şekle ve kılığa girmiş olan. Değişmiş, değişen.

MUNKARIZ İnkıraz bulmuş. Batmış. Bitmiş. Son bulmuş. Mahvolmuş. Sönmüş.

MUNSABB (Bir denize veya nehire) dökülen, karışan.

MUNSABİG (Sıbg. dan) Boyanan, insibâg eden.

MUNSADI' Yarılmış, bölünmüş.

MUNSALİH Sulh üzere olan. Barış hâlinde olan.

MUNSAMÎ Dökülüp akıtılmış.

MUNSARIM Kesilen, kat edilen.

MUNSARİF (Sarf. dan) Geri dönen, çekilip giden. * Gr: Esre ve tenvin kabul eden isim.

MUNSARİH (Sarâhat. dan) Açık, meydanda, zâhir.

MUNSIF İnsaflı. Merhametli. Hakkı kabul eden. Hakka riayet eden.

MUNSIFÂNE İnsaflıca. İnsaflılıkla.

MUNTABI' (Tab. dan) Yaradılışdan olan, fıtraten. * Basılmış, tab' edilmiş, damgalanmış. * Hoş görülen, güzel.

MUNTABIH (Tabh. dan) Pişmiş, pişen.

MUNTABIK İntibak eden. Birbirine uyan. Uygun.

MUNTAFİ Sönmüş. Sönen. * Bastırılmış.

MUNTALİK (Talâk. dan) Salıverilmiş, bırakılmış. * Bağsız. * Kederi, hüznü ve gamı olmıyan. Sevinçli, mesrur, neşeli.

MUNTAMIS Belirsiz olan. İntımâs eden.

MUNTASIF (Nısf. dan) Orta, yarı. * Yarıya varılmış, yarılanmış.

MUNTASIF-I SENE Yılın ortası. Senenin yarısı.

MUNTASIH (Nush. dan) Nasihat dinliyen. Öğüt dinliyen.

MUNTASIHÂNE f. Nasihat dinliyerek.

MUNTASIR Öç alan. İntikam alan.

MUNTAVÎ (Tayy. dan) Dürülmüş, dürülüp bükülmüş, devşirilmiş.

MUNTAVİ' Söz dinler. Muti.

MUNTAZAM Düzenli. Tertibli. İntizamlı. Düzgün sıralanmış. Her şeyin yerli yerinde olması. Derli toplu olma.

MUNTAZAMAN İntizamlı ve düzgün olarak. Muntazam bir tarzda. * Devamlı ve sürekli olarak. Dâima.

MUNTAZAR Ümid ile gözlenen. Beklenen. Gözetilen.

MUNTAZIR Bekleyen. Gözleyen. Birisinin gelmesini bekleyen.

MUNTAZIRAN Bekliyerek, intizâr ederek.

MUNTAZIRÂNE f. Bekliyerek, muntazıran, intizâr ederek.

MUNTAZIRÎN (Muntazır. C.) Bekliyenler, gözliyenler. İntizar edenler.

MUNZACIR Yüreği sıkılmış.

MUNZALİM Kendi isteğiyle veya istemiyerek zâlimin zulmüne boyun eğen.

MUNZAMM Zamm edilen. İlâve edilen. * Ek. Üste konan, katılan.

MUNZAR Geciktirilmiş, te'hir edilmiş. Sonraya bırakılmış.

MUNZİC Hazmettirici, sindirici. * Tıb: Yara veya çıbanı cerahatlendiren. * Kemâle eren, inzâc eden.

MUNZİCÂT Yaranın iltihabını yok edici, irinini akıtıcı (ilâçlar).

MUR f. Karınca. Neml.

MURA Kedi sesi. Kedi miyavlaması.

MURABAA Yazlığa çıkmak üzere mukavele yapma.

MURABAHA Bir malı kâr ile satmak. * Bir miktar ilâve ederek ödünç para alıp vermek. * Fâiz ile para alıp vermek.

MURABATA Düşmanla karşılaşılacak yerlerde gözetip sebatla nöbet beklemek. * Mülâzemet etmek. * Bağlamak.

MURABBA Terbiye görmüş. * Kaynatıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş. * Meyve suyu tatlısı. Reçel. Ezme.

MURABBA' Dört köşeli şekil. * Dörde çıkarılmış. Dörtlü. Dört şeyden olmuş. * Geo: Kare.

MURABBA-İ TÂMM Geo: Tam kare.

MURABBANİŞİN f. Bağdaş kurup oturan.

MURABBAYAT (Murabbâ. C.) Kaynatılıp kıvamına getirildikten sonra dondurulmuş meyve suyu tatlıları.

MURABIT Kalbini Allah'a bağlayan. * Düşmanla karşılaşılacak yerlerde gözetip nöbet bekleyen.

MURABITÎN (Murâbıt. C.) Kalblerini Allah'a bağlayanlar. * Şeyhler, dervişler.

MURAD İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey. * Gâye. Maksad. Emel.

MURAD-I HAK Allah'ın isteği ve muradı.

MURAFAA Karşılıklı hak iddia ederek konuşmak. * Bir dâvâ için birisini hâkim huzuruna celb ettirmek. Yüzleşerek muhakeme olunmak.

MURAFAKAT Beraberlik, arkadaşlık.

MURAFIK Refakat eden, beraber bulunan, yoldaş, arkadaş.

MURAFİ' (Ref'. den) Murâfaa eden.

MURAGABET Arzu etme, dileme.

MURAGIB Rağbet eden.

MURAHHAM Kısaltma. * Son harfleri veya heceleri düşürülmüş.

MURAHHAS Devlet veya herhangi bir teşekkül nâmına, salâhiyyetli olarak bir yere bir vazife ile gönderilen kimse. * Terhis edilen. İzin verilen. Tâlimat verilen kimse.

MURAHHASA Ermeni piskoposu.

MURAHHASİYET Murahhaslık, delegelik.

MURAHHİL (Rıhlet. den) Bir yerden diğer bir yere göçüren. Terhil eden.

MURAÎ Riayet eden. Bakıp gözeten.

MURAÎ (Bak: Mürâi)

MURAKABE Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. * Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. * Hıfz etmek. * Beklemek. İntizar. * Dalarak kendinden geçmek. * Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.

MURAKASA (Raks. dan) Raksetme, dans.

MURAKIB Murakabe eden. Teftiş ve kontrol eden kimse. * Hıfzeden. * Allah'a (C.C.) bağlanmış olan.

MURAKKA' (Ruk'a. dan) Yamalı, yamanmış.

MURAKKAK (Rikkat. den) İnce. İncelmiş.

MURAKKAM (Rakam. dan) Yazılı, yazılmış. * Numaralanmış, numara konulmuş, sayı konulmuş.

MURAKKAN Bozulmuş, aradan çıkarılmış.

MURAKKIK Tecvidde bir harfi ince okumağa; terkik, ince okunan harflere ise; murakkık denir ki, şunlardır: Elif, nun, şın, ra, ha, dal, yâ, se, ayın, lam, mim, kef, sin, vav, fe, te, cim, he, ze, bâ, zel.

MURAKKIM (Rakam. dan) Pusulanın iğnesi.

MURAN (Mur. C.) Karıncalar.

MURANE f. Karıncavâri, karınca gibi.

MURASADE (Rasad. dan) Rasad etme, gözetleme. * Dikkatle bakma.

MURASSA' Süslü. Kıymetli taşlarla süslenmiş. Sırmalı. * Birbirine yanaştırılmış. Oturtulmuş. * Edb: İki mısra veya iki fıkrası birbiri ile aynı vezin ve kafiyede olan söz veya beyit. * Bir nevi yazı.

MURASSAAT (Murassa'. C.) Murassâlar. Cevher ve inciler gibi şeylerle. Süslenmiş olanlar. Takdir edilip yerleştirilmiş süslü ve kıymetli şeyler.

MURASSAS Lehimlenmiş. * Kurşun veya kalayla kaplanmış.

MURAVAGA Güreşme.

MURAVAZA Bir kimseyi kahır veya hile ile iknâ etme, aldatma, kandırma.

MURAZAA (Rızâ. dan) Emzirme.

MURÇE f. Küçük karınca.

MURD f. Mersin ağacı.

MURDAR f. Pis. Kirli. Mülevves. Temiz olmayan. * İslâmiyetin gösterdiği kaidelere uygun olmıyarak kesilmiş hayvan.

MURDİA Süt emziren. Süt anası.

MU'REB Gr: Sonu her çeşit harekeyi alabilir olan. Mebni olmayan. İrablanmış. Sonu harekelenmiş olan kelime.

MU'RİB İzhar edici, izhar eden, gösteren.

MURİS Getiren. Veren. Kazandıran. * Fık: Miras bırakan.

MU'RİZ İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.

MURTABİT Bağlı. İrtibatlı. Birbirine bitişik. Ekli.

MURTAD (Bak: Mürted)

MURTAZ Alıştırılmış, tâlimli hayvan.

MURTAZI' (Rızâ. dan) Süt emen, irtiza eden.

MURTEZA Beğenilmiş. Seçilmiş. Makbul. Rağbet gören. Beğenilen. * Hz. Ali'nin (R.A.) bir lâkabı.

MURZI' (Rızâ. dan) Çocuk emziren.

MURZİA (Rızâ. dan) Çocuğa süt emziren. Meme veren. Sütnine. Bebeğe süt vermek üzere para ile tutulmuş kadın.

MUS Bıçak.

MUSA Beni İsrâil peygamberlerinden Hz. Musa'nın (A.S.) ismi. Dört büyük kitaptan birisi olan Tevrat, vahiy yoluyla kendisine gelmiştir. Yahudilerin en büyük peygamberidir. Şeriatı, İsa'ya (A.S.) kadar devam etti. Yusuf'un (A.S.) soyundan Yuşa nâmındaki peygamberi yerine tâyin ederek vefat etmiştir. Mısır firavununa karşı mücadele etti. Harun (A.S.) kardeşi ve kendi veziri hükmünde idi.(Mısır Kıt'ası, kumistan olan Sahra-yı Kebir'in bir parçası olduğundan Nil-i Mübarek'in feyziyle gâyet mahsuldâr bir tarla hükmüne geçtiğinden, o cehennem-nümun sahra komşuluğunda şöyle cennet-misal bir mevki-i mübarekin bulunması, felâhat ve ziraatı, ahalisinde pek mergub bir surete getirmiş ve o sekenenin seciyesine öyle tesbit etmiş ki ziraatı, kudsiye; ve vasıta-ı ziraat olan "Bakar"ı ve "Sevr"i mukaddes, belki mâbud derecesine çıkarmış. Hattâ o zamandaki Mısır milleti, sevr'e, bakar'a ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte o zamanda Benî-İsrail dahi, o kıt'ada neş'et ediyordu ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, "İcl" mes'elesinden anlaşılıyor.İşte Kur'an-ı Hakîm, Hazret-i Musa Aleyhisselâm'ın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakar-perestlik mefkuresini kesip öldürdüğünü, bir bakar'ın zebhi ile ifham ediyor. S.)


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   119   120   121   122   123   124   125   126   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin