Türk tekke şİİRİ Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Kapak Ebrusu



Yüklə 0,56 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/81
tarix31.12.2021
ölçüsü0,56 Mb.
#112073
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   81
Turk Tekke Shiiri 2013

HAKİKAT AYNASINDA ŞİİR VE ŞAİR
M. Said TÜRKOĞLU
Peyami Safa, “Şiir sırrın dilidir.” der. Her şairin ‘sır’ anlayışı 
farklı olsa da “Şiirde hikmet vardır.” hadisinin de işaretiyle şiiri 
hakikate  doğru  bir  sır  arayışı  şeklinde  tarif   edebiliriz.  Her  ne 
kadar,  Tanzimat’la  birlikte  Batı  merkezli  zihniyetlerin  tesiriyle 
birtakım  aykırı  düşünceler  şiirimize  yön  vermeye  kalksa  da  şiir 
yoluyla  hakikat  arayışı  toplumumuzda  ana  damar  olarak  hep 
sürmüştür. Necip Fazıl, Mehmet Âkif, Sezai Karakoç gibi öncü 
şairlerin  yetiştiğine  bakarsak  bu  ana  damarın  korunduğunu 
söyleyebiliriz. 
Hakikat,  varlığın  özü;  şiir,  ‘beyan’ın  özü.  Biri  gâye,  hedef, 
varlık sebebi; diğeri vasıta. Şiir, bir vasıta olsa da kelimeler yoluyla 
manaya  ve  hakikate  sırdaş  olduğu  için  ‘asıl’la  bütünleşen  bir 
özellik kazanmaktadır. Ateşin içinde korlaşan maden gibi… Bu 
konuda Sezai Karakoç bir adım daha ileri gider: “Şiir, hakikatin 
yüzülebilecek  bir  derisi  değil,  çıkarıldığında  insan  hakikatinin 
hayattan yoksun kalacağı kalbidir.” 
Sezai  Karakoç’un  bu  tespiti,  tasavvufî  şiirimize  bire  bir 
uymaktadır;  çünkü  tasavvufî  kültürümüzde  şiirin  müstesna 
bir  yeri  vardır.  Gönülleri şevke  getirmek  ve  ilâhî  esintilere  açık 
kılmak için başvurulan şiir, hürmet duyulan ve el üstünde tutulan 
bir mevkiye çıkarılmıştır. Özellikle dinî bir coşkuya vesile olarak 
başvurulan  tasavvuf   neşveli  şiirlerle,  toplumumuzun  manevî 
dünyasını  süsleyen,  hatta  tanzim  eden  bir  coşku  ve  vecd  hâli 
getirmede şiire büyük görevler yüklenmiştir. 
Yunus Emre, Hoca Ahmed Yesevi, Mevlânâ, Aziz Mahmud 
Hüdayi,  Niyazi-i  Mısrî,  Hacı  Bektaş-ı  Veli,  Alvarlı  Efe  gibi 
mutasavvıflar,  mesajlarını  hep  şiire  yüklemiş,  bu  sırlı  kıymeti 
Allah’a  ulaşmanın  bir  vasıtası  olarak  kullanmışlardır.  Onların 
dilinde  şiir  hakikatin  âdeta  kelimelere  bürünmüş  gövdesi 
olmuştur.  Böylece  toplumumuzda  şiir,  marifetin  ve  manevî 
neşvenin taşıyıcısı olarak önemli bir vasıta hâline gelmiştir. Şiir, 


37
bizim  kültürümüzde  asırlar  boyunca  Kur’ân  ve  sünnetin  açtığı 
caddeden  yürüdüğü,  tevhîdî  anlayışa  dayandığı  ve  Rahmanî 
ilhamla yazıldığı için rağbet görmüştür. Bir başka ifade ile, hakikat 
ve hikmetin taşıyıcısı olduğu için değer kazanmıştır. 
Şuarâ  Sûresi’nde  şairler  için  bazı  olumsuz  vasıflar 
sıralanmaktadır:  “Şairlere  ancak  azgınlar  uyar.  Onların  her 
vadide  şaşkın  şaşkın  dolaştıklarını  ve  yapmadıklarını  yaptık 
dediklerini  görmez  misin?”  Şairlik,  sanatkârlık  şüphesiz  önemli 
değerlerdendir; ama bu değerler kötü niyetli kişinin elinde birer 
tahrip  aracına  dönüşür.  Kur’ân-ı  Kerîm’de  “[onlara]  ancak 
azgınlar  uyar”  diye  vasıflanan  şairler,  dolaşan,  yapmadıklarını 
yaptık  diyenlerdir.  Her  vadide  şaşkın  şaşkın  dolaşanlar;  avare, 
gayesiz,  hedefsiz,  tufeyli  insanlardır;  yapmadıklarını  yaptık 
diyenler  de  mübalağayı  seven,  yalancı,  ciddiyetsiz  kimselerdir. 
Sanat  anlayışını,  sınırsız  bir  hürriyet  ve  başıboşluk  şeklinde 
anlayanlar  her  türlü  ahlâk  dışı  tasviri  normal,  hatta  gerekli 
gördüler.  Böylece  bir  sanat  tılsımıyla  sunulan  kötülükler  daha 
kışkırtıcı ve cazip geldi. 
‘Mâkul’  ve  ‘kutsal’la  bağını  koparan  sanat,  onu  icat 
edenin  elinde  bir  tahrip  aracına  dönüşür.  Âyet-i  Kerîmenin 
muhatabı, bu tip şairler ve onlara uyanlardır. Sonra gelen âyette 
“Ancak  inanıp  faydalı  iş  yapanlar,  Allah’ı  çok  zikredenler  ve 
haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır.” 
buyurulmaktadır.  Kötü  niyetlinin  elinde  korkunç  bir  tahribat 
aletine dönüşen şiir, iyi niyetli erbabının elinde de o ölçüde bir 
güzellik vasıtası hâline gelir. Âyetteki ölçüler: İnanmak, faydalı iş 
yapmak, Allah’ı çok zikretmek, haksızlık karşısında susmamak! 
Toplumumuzda  asırlar  boyunca  bu  vasıfları  taşıyan  çok 
sayıda  şair  yetişmiştir.  Şiiri  anlamlı  ve  faydalı  kılmada  ‘inanç’ 
birinci şarttır; çünkü Necip Fazıl’ın ifadesiyle: “Şiir, Allah’ı sır ve 
güzellik yolunda arama işidir.” Çünkü şiirin çıkış noktası ilâhî âlemi 
anlamak,  anlatmak,  kalbi  ve  ruhu  dünyeviliğe  karşı  korumak, 
ilâhî esintiler kazandırmak olmalı. Aksi takdirde şiir azgınlıkları 
ve taşkınlıkları artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.


38
Yine  Necip  Fazıl’ın  ifadesiyle:  “Şiir  ki  Allah’ın  mahrem 
ülkesi,  meçhuller  âleminin  derbeder  seyyahıdır.  Allahsız  bir 
cemiyette elektrik cereyanı kesilmiş bir şehrin meydan yerindeki 
fener gibi sönecek ve hâdiselerin en gizli nabızlarını saymaktan 
ibaret memuriyet hikmetini kaybedecektir.” Hadis-i Şeriflerde de 
şairliklerini tahrip yolunda kullananlar zemmedilmekte, kötü şiir 
irine benzetilmektedir. 
Asr-ı Saadette şiiri İslâmiyetin aleyhine kullananlar olduğu 
için Efendimiz, [sallallahu aleyhi ve sellem] bu sahada kabiliyeti 
olan  sahabeleri  teşvik  etmiştir.  Zaman  zaman  sahabelere 
şiirler  okutur,  şiiriyle  İslâm  davasını  yüceltenleri  metheder, 
mükafatlandırır ve şiiri oktan, kılıçtan daha tesirli görürlerdi. Şiir 
Nebiler  Nebisi’nin  hırkasını  hak  edecek  liyakata  çıkabildiğine 
göre, bu güzel değerin, dünyada, ukba letâfeti kazanacak gönül 
azığına dönüştürülmesi ehl-i kalp, ehl-i insaf, ehl-i letâfet şairlerin 
tasarrufundadır, diyebiliriz.
Şiir,  sanatçı  ruhunun  seçkin  bir  verimi  olduğuna  göre, 
onun  hakikatten  beslenmemesi,  hakikate  doğru  yürümemesi 
düşünülemez. Hikmet, yaratılış sırlarına, varlığın özüne, içyüzüne, 
kâinattaki  bütün  oluşların  mânâsına  eğilir.  Şiirin  görevi,  iç  içe 
girift  sırlar  manzumesi  olan  kâinattaki  bu  oluşların  hikmetini 
araştırmaktır;  çünkü  şiirin  bizzat  kendinde  hikmet  vardır.  Şiir 
bununla değerini bulur, bununla gönül azığı olur. 
İslâmiyetle  müşerref   olduğumuz  ilk  dönemlerden  itibaren, 
Kutadgu  Bilig,  Divân-ı  Hikmet,  Mesnevî,  sûfîlerin  divanları  ve 
klasik  edebiyatımız  çevresinde  oluşan  birçok  mesnevi  bizim 
için hep birer hikmet taşıyıcısı olarak kalbî hayatın ve tasavvufî 
neşvenin vasıtası oldular. Bu hakikat Yunus’un dilinde en güzel 
ifadesini bulur:

Yüklə 0,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   81




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin