Bektaşîliğin Gelişmesi Babâîlik hareketi 14. yüzyılın başlarından itibaren Rum Abdalları ile
sürdürülürken, bunlardan bilhassa Abdal Musa gibi şahsiyetlerin Hacı Bektaş
ananesine kuvvetli vurgu yapmasıyla Bektaşîlik öne çıkmaya başlamıştır.
Bektaşîlik, asıl kuruluş ve gelişmesi 15. yüzyılın sonlarına doğru Balım
Sultan’ın tarikatın başına geçmesiyle gerçekleştirmiştir.
Bektaşîlik’te Hacı Bektaş Veli’den sonra ikinci pîr (pîr-ı sânî) kabul
edilen Balım Sultan’ın asıl ismi Hızır Bali’dir. Hacı Bektaş Veli külliyesinde
bulunan türbesindeki kitabeye göre Hünkar’ın soyundan gelen Resul Bâlî’nin
oğlu, gelenekteki bir görüşe göre ise Mürsel Bali’nin oğludur. Ayrıca onun,
Sersem Ali Baba’nın Dimetoka’da bulunduğu sırada evlendiği bir Sırp
prensesinden doğma olduğu da iddia edilmiştir.
Balım Sultan iş başına gelir gelmez Bektaşîliği yeni bir ıslahat ve
teşkilatlanmaya tabi tutmuş, âdâb-erkânına son şeklini vermiştir. Kendisi
evlenmemiş, tarikata “mücerretlik (bekarlık) erkânı” getirmiştir. Hacı Bektaş
Dergahı’nda on beş yı1 postnişînlik yaptıktan sonra da 1516 yılında vefat
etmiş ve oraya defnedilmiştir.
Balım Sultan’la birlikte Kızılbaşlık, Bektaşîlik farkı daha belirgin hale
gelmiştir. Erdebil Dergahına bağlı Kızılbaş ocaklar Osmanlı-Safevî
çekişmesinin sonucunda içe kapanıp bir bölümü müstakilleşmiş, bir bölümü
ise Hacı Bektaş Veli’nin soyundan geldiklerini ileri süren Çelebiler’le yakın
ilişkilere girmişlerdir. Mezhebî olmaktan farklı dinamiklerle gelişen Kızılbaş
ayaklanmaları siyasi sonuçlar doğurmamıştır. 1527 yılındaki Kalender Çelebî
ayaklanmasından sonra Kalender’in öldürülmesi, onun taraftarlarının da
Hudâdâd’ı öldürmesinin ardından Pir Evi (Hacıbektaş Dergahı) otuz dört
veya otuz altı yıl postnişînsiz kalmış, nihayet 1551 yılında Balım Sultan’ın
halifelerinden Sersem Ali Paşa, Hacıbektaş’a gelerek posta oturmuştur.
Osmanlı merkezi yönetimi tarafından Kızılbaş ocaklara karşı desteklenen
ve ilk dönemlerden itibaren Yeniçerilik içerisinde temsil edilen ve kırsaldan
çok şehir merkezlerinde faaliyetlerini sürdüren Bektaşîlik, hem Anadolu’da
hem de Balkanlar’da giderek güçlenmiştir. Sayıları günden güne artan
Bektaşî tekke ve dergahları, bağlılarından alınan para ve bağışlanan vakıflarla
aynı zamanda iktisadi bir güç kazanmıştır.
Bundan sonra yakın döneme kadar küçük çaplı faaliyetler istisna edilirse
bir çeşit “sükunet dönemi” yaşanmıştır.