27
GİRİŞ
İslâm dini, yirmi üç yıllık bir zaman diliminde Hz. Muhammed’e gelen
vahiyle şekillenmiş ve tamamlanmış bir dindir. O hayattayken İslâm toplu-
munun karşılaştığı pek
çok problem, vahiylerle açıklığa kavuşturuluyor ve
ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar bu sayede bertaraf ediliyordu.
Hz. Muhammed’in vefatıyla birlikte durum değişti; Müslümanlar siyasi,
sosyal, ekonomik temelli pek çok problemle yüz yüze geldi.
Her ne kadar din
tamamlanmış olsa da, bu problemlerin çözümü noktasında farklı yaklaşımlar
ve tutumlar ortaya çıktı.
İslâm toplumunun sınırları genişledikçe Müslümanlar yeni muhataplarla
karşılaştı. Bu durum, Müslümanların karşılaştıkları problemlerin hem
artmasına hem de içerik itibariyle farklılaşmasına yol açtı. Bu problemlere
karşı gösterilen tepkiler farklı şekillerde gelişti; dinle ilgili konuların anlaşıl-
masında ve yorumlanmasında farklı yaklaşım tarzlarının ve tutumların
doğmasına yol açtı. İşte bu yaklaşım tarzlarının belirli bir
insan topluluğu
tarafından benimsenmesi ve zamanla kurumsallaşması sonucunda mezhepler
ortaya çıktı.
Mezhepler, din alanındaki farklılaşmaların birer ürünü olup içinde
geliştikleri ortamın izlerini bünyelerinde taşımaktadırlar. Bu durum,
mezheplerin
oluşumunda psiko-sosyal, politik ve ekonomik pek çok unsurun
etkili olduğu anlamına gelmektedir. Bu unsurlar, “belirli şahıslar veya fikirler
etrafında odaklaşmalara yol açmış, böylece de din anlayışı konusunda
yer yer
farklılaşmalar meydana gelmiştir. Farklılaşmaların zamanla sistematik özellik
kazanarak, düşünce ve davranışları etkileyen, geleneksel bir hüviyete bürün-
mesi, kurumlaşarak ve sosyal hayatta derin izler bırakarak varlığını sürdür-
mesi, karşımıza mezhep olgusunu çıkarmaktadır” (Onat, 2009). Bu husus,
mezheplerin birer beşeri oluşum olarak değerlendirilmesini gerekli kılar.
Mezhepler, dinin farklı anlaşılma
biçimleri olup, dinle özdeşleştirilmeleri
doğru değildir.
Bir mezhebin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için onu üreten ve ortaya
çıkmasına yol açan sürecin doğru okunması gerekmektedir. Bu süreç tek
boyutlu ve doğrusal bir çizgide anlaşılamayacak
kadar geniş bir zeminde
gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bir mezhebin ortaya çıkışını, tek bir insana
veya olaya ya da tek bir sebebe indirgemek doğru bir yaklaşım değildir.
Dostları ilə paylaş: