Peşaver geceleri


Fatıma (a.s)’ın Hariresi İle İlgili Ümmü Seleme’nin Hadisi ve Tathir Ayetinin İnişi



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə128/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   124   125   126   127   128   129   130   131   ...   185

Fatıma (a.s)’ın Hariresi İle İlgili Ümmü Seleme’nin Hadisi ve Tathir Ayetinin İnişi


Bazı kimseler, Harire (Muhallebi) Hadisi’ni naklederek Tathir ayetinin inişiyle ilgili olayı detaylı olarak, bazıları ise özetle nakletmişlerdir. Örneğin imam Salebi Tefsirinde, imam Ahmed bin Hanbel Müsned’inde ve İbn-i Esir Cami’ul- Usul’da (Sahih-i Tirmizi ve Müslim’den naklen) az bir farkla rivayet ettiğine göre Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in hanımı Ümm-ü Seleme şöyle demiştir:

“Resulullah (s.a.a) benim evimdeydi, Fatıma Resulullah için bir tas harire (muhallebi) getirdi, Resulullah (s.a.a) de sofada oturmuştu, mübarek ayaklarının altında Hayber malı bir aba seriliydi, ben de odamda namaz kılıyordum, Peygamber (s.a.a) Fatıma’ya şöyle buyurdu: “Git kocanı ve çocuklarını da al getir.” Ardından Ali Hasan ve Hüseyin gelerek muhallebi yemekle meşgul oldular, çok geçmeksizin Cebrail nazil olarak onlara şu ayeti okudu:

Ey Ehl-i Beyt! Allah ancak sizden ricsi (her çeşit çirkinlik ve pisliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.”170

Peygamber (s.a.a) daha sonra abanın artan kısmını onların üzerine örterek mübarek elini göklere kaldırdı ve şöyle dedi:

Allah’ım, bunlar benim itretim ve Ehl-i Beytimdir; o halde onlardan her türlü pisliği gider ve onları temiz kıl.”

Ümmü Seleme sonra şöyle diyor: Ben de başımı abanın altına koyarak; “Ya Resulullah, ben de sizinleyim.” dedim. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen de hayır üzeresin.” (Yani Ehl-i Beytimin makamında değilsin, ama akıbetin hayır üzeredir!)

O halde bu ayet sadece bu beş kişinin, her türlü küfür, nifak, şüphe, iftira, yalan, riya ve günahlardan uzak ve beri olduğuna delalet etmektedir. Nitekim Fahr-u Razi tefsirinde şöyle diyor: “Bu ayet, O’nların tüm günahlardan uzak olduğuna ve İlahi keramet ridasına büründüklerine delalet etmektedir.”

Bazı alimlerin, kendi muteber kitaplarında Ali ve Fatıma’nın bu ayetin kapsamında olduğunu ve her türlü günah, kötülük, iftira ve yalandan münezzeh olduğunu nakletmelerine rağmen insafsızlık ederek Hz. Ali (a.s)’ın imamet iddiasını, Hz. Fatıma hakkındaki şehadetini ve Hz. Fatıma’nın Fedek hakkındaki iddiasını ret etmeleri gerçekten çok şaşılacak bir durumdur! Burada insaflı kimselerin nasıl hükmedeceklerini bilemiyorum!

Konumuza dönelim, lütfen insaf üzere hüküm verin; Ali ve Fatıma gibi Allah-u Teala’nın, her türlü pislik ve kötülükten münezzeh kıldığı, yani büyük ve küçük günahlardan masum olmalarını irade buyurmuş olduğu kimselerin red edilmesi, ama öte yandan Cabir gibi sıradan bir Müslüman’ın iddiasının kabul edilmesi doğru mudur?! O değerli ailenin haklarının çiğnenmesi insaf mıdır?!

Hafız: Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in halifesi ve mümin bir sahabenin Resulullah (s.a.a)’e bütün yakınlığına rağmen kasten kalkıp Fedek’i gasbetmesi inanılacak bir durum değildir. Şüphesiz insan yaptığı her şeyi bir maksat üzere yapar. Bütün beytülmali elinde bulunduran birinin Fedek’i gasbetmeye ne ihtiyacı olabilir ki?

Davetçi: Şüphesiz ki ihtiyaç meselesi değildi. Onlar Ehl-i Beyt-i zamanın Müslümanlarının gözünde küçük düşürmek, inzivaya itmek istiyorlardı. Çünkü Ehl-i Beyt hilafet makamına daha evla ve layık olduklarından dolayı, hilafeti hayal etmemeleri için fakr-u zaruret içinde olarak kendileriyle meşgul olmalıydılar. Zira dünya peşinde olan insanlar dünyalarının idare edileceği yere giderler.

Onlar, azamet, ilim, fazilet, takva ve edep sahibi bu ailenin zengin oldukları takdirde halkın onlara daha çok yöneleceğini tahmin ediyorlardı. İşte bu yüzden Fedek’i siyaset gereği gasbettiler ve O’nlara güçlenebilecekleri tüm yolları kapadılar.


Ehl-i Beyt’tin Humus Hakkından Mahrum Kılınması


Bu gasp edilen yollardan biri de Ehl-i Beyt’in sabit hakkı olan humus idi. Allah-u Teala Hz. Peygamber ve Ehl-i Beytine sadakayı haram kıldığından dolayı, ümmetin ekseriyetinin icmasıyla O’nlara humus yolunu açmış ve Enfal suresinin 41. ayetinde açıkça şöyle buyurmuştur:

Bilin ki, ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin humusu (beşte biri), Allah’ın, Resulün, O’nun akrabalarının, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah’a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir savaşında) kulumuza inanıyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah her şeye kadirdir.”

Böylece Ehl-i Beyt (a.s) kıyamete kadar refah ve huzur içinde yaşayacak, halka muhtaç olmayacaktı. Ama bilindiği gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra bu açıdan da Ehl-i Beyt’i baskı altında tuttular. Ebu Bekir, taraftarlarıyla birlikte açık ve sabit olan humus haklarını da O’nlardan aldılar. Humus paralarıyla savaş malzemeleri alınması gerektiğini ifade ettiler. Böylece Ehl-i Beyt (a.s) her taraftan mahrum edildi. Çünkü sadaka kendilerine haramdı, var olan açık humus hakları da ellerinden alındı.

Nitekim imam Şafii Kitab’ul- Umm’da bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Ehl-i Beyt’e sadaka yerine humus karar kılınmıştır. Onlara az veya çok sadaka verilemez. Onların sadaka alması, tanıyanların da O’nlara sadaka vermesi haramdır. Onlara humsun yasaklanmış olması bile O’nlar için sadakayı helal kılmaz.”

Ömer bin Hattab’ın zamanında; “humus çok arttı, hepsini Peygamber’in akrabalarına vermek olmaz, savaş teçhizatı almak icap eder.” bahanesiyle bu hakları da elinden alındı ve şimdiye kadar da bu İlahi haklarından mahrum kılınmışlardır.

Hafız: İmam Şafii humsun beşe bölünmesini, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in hakkının Müslümanların ihtiyaç ve maslahatları yolunda harcanmasını, bir bölümünün yakınlık sahiplerine ve diğer üç kısmının da yetim, fakir ve yolda kalmışlara harcanmasını açıkça beyan etmiştir.

Davetçi: Resulullah (s.a.a) zamanında, müfessirlerin ekseriyetinin ittifakına göre, bu ayet Resulullah (s.a.a)’in evlat ve akrabalarına yardım için nazil olmuştur ve de humus onlara harcanıyordu Ama bilindiği gibi Şia Ehl-i Beyt’e uyarak, bu konuda var olan apaçık ayet sebebiyle humsu altı kısma ayırmaktadır. Allah-u Teala’nın, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in ve yakınlık sahiplerinin payı masum İmama verilmektedir. İmamın gaybetinde de adil fakih ve müçtehit olan bir naibine veriliyor, o da salah gördüğü yerde Müslümanların maslahatı için harcıyor. Diğer üç pay ise Benihaşim’den olan yetimlere, muhtaçlara ve yolda kalmışlara verilmektedir.

Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra Haşim oğulları’ndan bu hakkı da gasbettiler. Nitekim Suyuti Durr’ul- Mensur, s. 3’de, imam Salebi Keşf’ul- Beyan tefsirinde, Zemahşer’i Keşşaf’ta, Kuşçu Şerh-i Tecrid’de, Nesai el-Fey kitabında ve daha birçok alim kendi eserlerinde bu hakkın Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra akıllı siyasetçiler tarafından kendi maksatlarını ilerletmek için alındığını yazmaktadırlar!!!



Hafız: Siz, müçtehidin görüş hakkı olduğuna inanmıyor musunuz? Şüphesiz Ebu Bekir de Müslümanlara yardım etmek için böylesine içtihatta bulunmuştur.

Davetçi: Evet müçtehidin görüşü câizdir; ama nass karşısında değil. Siz Ebu Bekir ve Ömer’in görüşlerini, Kur’an ve sünnet karşısında geçerli mi biliyorsunuz? İnsafen bu câiz midir?

Allah-u Teala ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bir hüküm verince, halife ümmetin salahı bahanesiyle naslar karşısında içtihat edebilir mi? Lütfen biraz insaflı olun. Bu işte art bir niyet olduğunu sezinlemiyor musunuz? Şüphesiz akıllı ve tarafsız bir insan olaya dikkatle bakacak olursa, kötü niyeti sezinler ve olayın hiçte öyle sade olmadığını anlar. Gerçekte onların maksadı Peygamber (s.a.a)’in ailesini perişan kılmaktı.



Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   124   125   126   127   128   129   130   131   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin