Peşaver geceleri


Resulullah’ın Eşi Sevde’nin Sözü



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə136/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   ...   185

Resulullah’ın Eşi Sevde’nin Sözü


Nitekim Sihah-i Sitte’de, hatta diğer hadis ve tarih kitaplarınızda da yazdığı üzere Peygamber (s.a.a)’in eşi Sevde’ye; “Neden hac ve umre yapmıyorsun, bu büyük sevaptan geri kaldın?” diye sorduklarında Sevde cevap olarak şöyle demiştir:

“Hac bana bir defa farzdı, onu da yerine getirdim; bundan sonra benim haccım ve umrem Allah-u Teala’nın şu emrine itaat etmemdir. “Evlerinizde oturun...” O halde evden dışarı çıkmak bile istemiyorum, hatta Resulullah (s.a.a)’in beni oturttuğu o hücreden bile mümkün mertebe dışarı adım atmak istemiyorum. Ölünceye kadar da böyle kalacağım.”

Sevde sözünde durdu, evinden dışarı çıkmadı ve ancak ölünce cenazesini oradan çıkardılar. Sevde, Aişe veya Ümmü Seleme Peygamber’in eşleri ve müminlerin anneleridir; sadece amelleri farklıdır.

Ümmetin Aişe veya Hafsa’ya saygıları Ebu Bekir veya Ömer’in kızları oldukları için değildir; (ama siz bu açıdan saygı gösteriyorsunuz.) Resulullah (s.a.a)’in eşi oldukları içindir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in eşleri de takva sahibi oldukları takdirde övülecek bir makama sahiptirler. Nitekim Kur’ân’da şöyle buyuruluyor:

Ey Peygamberin hanımları! siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maaruf (bilinen bir biçimde, hiçbir kuşkuya yol açmayacak) bir tarzda söyleyin.”185

Yani ey Peygamber’in hanımları, sizler şerafet ve fazilet açısından herkesten üstünsünüz, başkaları gibi değilsiniz; elbette muttaki ve Allah-u Teala’dan korkan kimselerden olmanız şartıyla.


Aişe’nin Hz. Ali’ye Karşı Muhalefeti ve

O’nunla Savaşı


Dolayısıyla Sevde emin, takvalı ve itaatkâr bir kadındı. Ama Aişe isyankar bir kadındı. Allah-u Teala ve Resulünün emrinin aksine Talha ve Zübeyr’e kanarak (veya Ali (a.s)’a olan şahsi kini sebebiyle) Basra’ya giderek büyük bir sahabi ve Hz. Ali (a.s)’ın Basra valisi olan Osman bin Huneyf’i yakalayıp işkence ettiler. Saçını, sakalını, kaşlarını yoldular, kırbaçlayarak Basra’dan dışarı attılar. Yüzden fazla suçsuz insanı katlettiler. Nitekim İbn-i Esir, Mesudi, Taberi ve İbn-i Ebi’l- Hadid bu olayı detaylıca yazmışlardır.

Aişe, Asker adında bir deveye binmiş, cahiliye devri savaşçıları gibi kaplan derisini giymiş ve zırha bürünmüş bir halde meydana çıkarak binlerce insanın kanının dökülmesine neden olmuştur.

Allah’tan habersiz şerefsiz insanların, kendi eşlerini evlerinde, tuttukları halde Resulullah (s.a.a)’in eşini o rezillikle insanların arasına çıkarmaları (ve bu kadının da bu duruma razı olması) Allah ve Resullünün emirlerine itaatsizlik değil midir?

Hz. Ali’nin Faziletleri Sınırsızdır


Bizzat kendi alimlerinizin, faziletleri hakkında onca rivayet nakletmiş oldukları Hz. Ali (a.s) gibi birinin karşısına dikilmesi doğru mudur?

Nitekim imam Hanbel’in Müsned’de, İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, imam Fahr-u Razi’nin Tefsir-i Kebir’de, Harezmi’nin Menakıb’da, Şeyh Süleyman’ın Yenabi’ul- Mevedde’de, Muhammed bin Yusuf-u Genci’nin Kifayet’ut Talib’in 62. babında, Mir Seyyid Ali Hemedani’nin Meveddet’ul- Kurba’nın 5. Mevedde’sinde Ömer bin Hattab ve Abdullah bin Abbas’tan rivayet ettiğine göre Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

Ey Ebel Hasan (Ali)! Eğer deryalar mürekkep, ağaçlar kalem, insanoğlu yazar, cinler hesaplayıcı olsa, yine de senin faziletlerini sayamazlar.”

Resulullah (s.a.a)’in buyurduğu gibi bütün ins ve cinlerin, faziletlerini sayamadığı birisinin yüce faziletlerini bizim nakıs dillerimiz ve kırık kalemlerimiz nasıl tavsif edebilir!

Ama bilindiği gibi buna rağmen Şii alimlerinin yanı sıra Kuşçu, İbn-i Hacer, Ruzbehan vb. inatçı ve bağnaz alimleriniz bile Hz. Ali (a.s)’ın o sonsuz fazilet ve menkıbelerinden bir miktarını, edebildikleri kadar kendi kitaplarında yazıp nakletmişlerdir.

Hz. Ali’nin Fazilet ve Menkıbeleri Hakkında Hadisler


Kutub-i Sitte’yi dikkatlice bir okuyun! Ayrıca bilmek icap eder ki Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’da, Taberani Mu’cem’de, Muhammed bin Talha eş-Şafii Metalib’us- Süul’de, imam Hanbel Fezail’de, Hamidi Cem’un Beyn’es- Sahihayn’de, Harezmi Menakıb’da, İbn-i Ebi’l-Hadid Nehc’ul- Belağa c. 2, s. 449’da, İbn-i Sabbağ Maliki Fusul’ul- Muhimme s. 124’de Hafız Abdulaziz bin Ahzar’dan naklen Hz. Fatıma (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmekteler:

Babam Resulullah (s.a.a) Arefe akşamı yanımıza gelerek bizlere şöyle buyurdu: “Allah meleklere karşı sizinle övünür; Allah genel olarak sizi, özel olarak ise Ali’yi bağışlamıştır...; gerçek saadet ehli hayatında ve öldükten sonra Ali’yi seven, şekavet ehli de hayatında ve öldükten sonra Ali’ye buğz edendir.”

Aynı kitaplarda, galiba önceki geceler nakletmiş olduğum uzun bir hadiste Ömer bin Hattab’dan naklen Resulullah (s.a.a)’in ölüm döşeğinde Hz. Ali’ye şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

Ey Ali, sana buğz etmiş olduğu halde beni sevdiğini sanan yalan söylemiştir; seni seven beni sevmiştir; beni seveni de Allah sever ve cennete götürür. Sana buğz eden bana buğz etmiştir; bana buğz edene de Allah buğz eder ve cehenneme götürür.”


Ali’nin Sevgisi İman, Buğzu ise Nifak ve Küfürdür


Yine aynı kitaplarda Ebu Said Hudri’den naklen Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Ali (a.s)’a şöyle buyurduğu yazılıdır:

Ya Ali, sevgin iman, buğzun ise nifaktır. Cennete ilk girecek olan seni sevendir; cehenneme ilk girecek olan da sana buğz edendir.”

Hakeza Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’nın 3. Mevedde’sinde, Himvini de Feraid’de Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in ashabı arasında şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

Ali’yi sadece mümin sever; O’na sadece kafir buğz eder.”

Başka bir yerde ise şöyle buyurmaktadır:

Seni sadece mümin sever ve sana sadece münafık buğz eder.”

Muhammed bin Yusuf-u Genci Kifayet’ut- Talib’in 62. babının 119. sayfasında Tarih-i Dimaşk’en naklen, Şam ve Irak Muhaddisleri ise Huzeyfe ve Cabir’den naklen Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmekteler:

Ali insanların en üstünüdür; bunu kabul etmeyen kafir olmuştur.”

Ata’dan rivayet edildiği üzere, Aişe’ye Hz. Ali (a.s)’ın hali sorulunca şöyle dedi: “O insanların en üstünüdür; O’nun hakkında sadece kafir şek ve şüphe eder.”

Hakeza Hafız bin Asakir, yüz ciltlik olan ve bunun üç cildini Ali (a.s)’ın faziletlerine ayırdığı Tarih kitabının 50. cildinde bu haberi Aişe’den nakletmektedir.

Muhammed bin Yusuf, Metalib’us- Süul s. 27’de, İbn-i Sabbağ Maliki de Fusul’ul- Muhimme’de Tirmizi ve Nesai’den onlar da Ebi Said Hudri’den şöyle dediğini nakletmişlerdir: “Biz Resulullah (s.a.a) döneminde münafıkları, sadece Ali’ye buğzları vasıtasıyla tanıyorduk.”

Hakeza Fusul’ul- Muhimme’de Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali’ye şöyle buyurduğu yer almıştır:

Seninle savaşmak benimle savaşmaktır; senin kanın benim kanımdır; ben sana karşı savaşanla savaşırım. Seni ancak soylu kimseler sever, sana ancak soyu bozuk insanlar buğz eder; seni ancak müminler sever, sana ancak münafıklar düşmanlık eder.”

Şeyh: Bu tür hadisler sadece Hz. Ali (k.v) hakkında değildir. Raşid halifeler hakkında da bu tür hadisler rivayet edilmiştir.

Davetçi: Mümkünse o hadislerden örnek olarak birini nakledin de gerçekler apaçık ortaya çıksın.

Şeyh: Abdurrahman bin Malik kendi senediyle Cabir’den naklen Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu yazmaktadır: “Ebu Bekir ve Ömer’e mümin buğz etmez, münafık da onları sevmez.”

Davetçi: Önceki gecelerde söylediğim gibi lütfen tek taraflı hadisler rivayet etmeyin. Sahih hadislere istinat ediniz. İftira ve yalancı ravilerden rivayet edilen uydurma hadisleri bir kenara bırakınız.

Şeyh: Siz adeta bizden duyduğunuz her hadisi aşağılayarak reddetme kararını almışsınız!

Davetçi: Maalesef sadece ben değil, kendi alimleriniz de red etmektedirler. Lütfen Zehebi’nin Mizan’ul- İtidal’ine ve Hatib Bağdadi’nin Tarih kitabının c. 10, s. 236’sına müracaat ediniz; orada birçok alimleriniz Abdurrahman bin Malik hakkında şöyle demişlerdir: “O, yalancı ve iftiracıdır. Hadis uyduran birisidir. Hiç kimse bu konuda şek dahi etmemiştir.”

Allah aşkına, iftiracı, yalancı ve hadis uyduran birinden rivayet ettiğiniz tek taraflı olan bu hadis, o büyük alimlerinizin rivayet etmiş olduğu ve bizim de onlardan bazılarına değindiğimiz onca hadislerle eşit olabilir mi?

Lütfen Suyuti’nin Cami’ul- Kebir c. 6, s. 390’ına, Muhibbuddin’in Riyaz’un- Nazire c. 2, s. 215’ine, Tirmizi’nin Cami c. 2, s. 229’una, İbn-i Abdulbirr’in İstiab c. 3, s. 46’sına, Hafız Ebu Naim’in Hilyet’ul- Evliya c. 6, s. 295’ine, Muhammed bin Talha’nın Metalib’us- Süul s. 17’sine, İbn-i Sabbağ Maliki’nin Fusul’ul- Muhimme s. 216’sına bir bakınız. Ebuzer’den farklı ibarelerle şöyle rivayet edilmektedir:

“Biz münafıkları Resulullah (s.a.a) zamanında ancak üç alametle tanıyorduk: Allah-u Teala ve Resulünü reddetmek, namazdan kaçınmak ve Ali bin Ebi Talib’e buğz etmek.”

Ebu Said Hudri de şöyle diyor: “Münafıkları Ali’ye buğz etmeleri ile tanıyorduk. Resulullah (s.a.a) zamanında münafıkları sadece Ali’ye düşmanlık etmelerinden tanıyorduk.”

Hakeza imam Ahmed bin Hanbel Müsned c. 1, s. 95 ve 138’de, İbn-i Abdulbirr İstiab c. 3, s. 37’de, Ahmed Hatib Bağdadi Tarih-i Bağdadi c. 14, s. 426, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 4, s. 264’da, imam Nesai Sünen c. 8, s. 117’de, Hasais’ul- Alevi s. 27’de, Himvini Feraid 22. babda, İbn-i Hacer İsabe c. 2, s. 509’da, Hafız Ebu Naim Hilyet’ul- Evliya c. 4, s. 185’de, Sibt bin Cevzi Tezkire s. 15’de, Suyuti Cami’ul- Kebir s. 152 ve 408’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul, s. 17’de ve Tirmizi Cami’ c. 2, s. 23’de farklı ibarelerle bazen Ümmü Seleme’den, bazen de İbn-i Abbas’tan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Ya Ali, münafık seni sevmez, mümin de sana buğz etmez; ancak mümin seni sever ve ancak münafık sana buğz eder. Münafık Ali’yi sevmez ; mümin de Ali’ye buğz etmez.”

İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 1, s. 364’ünde Mutezile şeyhi Şeyh Ebu’l- Kasım Belhi’den şöyle dediğini naklediyor: “Bütün muhaddisler, sıhhatinde şüphe olmayan birçok hadislerde Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunda ittifak etmişlerdir:

Ya Ali! Mümin sana buğz etmez; münafık ise seni sevmez.”

Yine İbn-i Ebi’l- Hadid, Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 4, s. 264’de Hz. Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

Bu kılıcımla, bana buğz etmesi müminin burnuna vursam bile bana buğz etmez; tüm dünyayı, beni sevsin diye münafığa versem bile yine de beni sevmez. Nitekim Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bana şöyle buyurmuştu: “Ya Ali! Mümin sana buğz etmez; münafık da seni sevmez.”

Bu tür rivayetler sizin muteber kitaplarınızda oldukça çoktur. Toplantının vaktini göz önünde bulundurarak olarak örnek olsun diye aklımda olan bu birkaç rivayeti naklettim.

Şimdi siz beyler insaflıca lütfen hüküm verin; Aişe’nin Hz. Ali (a.s) ile savaşması, Resulullah (s.a.a) ile savaşmak değil miydi? Acaba bu savaş ve halkı Hz. Ali (a.s) aleyhine savaşa teşvik etmek, sevgi, dostluk ve muhabbet üzere miydi, yoksa buğz, kin ve düşmanlık üzere mi? Şüphesiz ki hiç kimse iki kişi arasındaki savaşın sevgi ve dostluk üzere olduğunu söylemez; bu savaş da buğz ve düşmanlık üzere olmuştur.

Halbuki bilindiği gibi rivayet ettiğim bütün bu hadislerde de Peygamber-i Ekrem (s.a.a), küfür ve nifakın alametlerinden birinin de Hz. Ali’ye buğz etmek ve onunla savaşmak olduğunu buyurmamış mıydı? Bu hadisler ışığında Aişe’nin kıyamını ve Hz. Ali (a.s) ile savaşını nasıl değerlendirebiliriz? Lütfen sevgi ve buğz üzere değil, insaf üzere hüküm veriniz!

Aklıma bir rivayet geldi; Mir Seyyid Ali Şafii Meveddet’ul- Kurba 3. Mevedde’de bizzat Aişe’den Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Allah-u Teala, Ali’ye karşı kıyam edenin kafir ve ateş ehli olduğunu bana bildirdi.”

Çok ilginçtir, Aişe’yi; “Böyle bir sözü Peygamber (s.a.a)’den duyduğun halde neden Ali’ye karşı kıyam ettin?” diye eleştirdiklerinde, gülünç bir özür getirerek; “Bu hadisi Cemel günü unuttum, ama Basra’da hatırladım!” dedi.

Şeyh: Sizin kendi beyanınıza göre, o zaman neden Ümm’ül- Müminin Aişe’yi (r.z) eleştiriyorsunuz? Şu açıktır ki, insan gaflet edebilir, unutabilir.

Davetçi: Cemel günü savaş ateşi alevlenince unutmuş olabilir. Ama Mekke’den hareket edince Peygamber (s.a.a)’in tüm dostları, hatta temiz eşleri bile onu engellemek istediler. Gereksiz işlere kalkışmamasını, Ali’ye muhalefetin Hz. Peygamber’e muhalefet olduğunu söylediklerinde de mi bunu hatırlamadı? Acaba Cemel olayını yazan tarihçileriniz de mi Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu hatırlatmadılar?:

Ey Aişe! Hav’eb köpeklerinin sana karşı havladığı yoldan kork”

Aişe Basra’ya giderken Kilaboğulları suyuna varınca köpekler etrafını sararak havlamaya başladı. “Burası neresi?” diye sorunca da, “Hav’eb” dediler. Bu ismi duyunca Resulullah (s.a.a)’in ona buyurmuş olduğu sözü hatırladı. Yine neden Zübeyr ve Talha’nın oyununa gelerek yoluna devam edip Basra’ya gitti ve o büyük fitneye sebep oldu? Acaba yine de onun unuttuğunu ve bilerek yoluna devam etmediğini söyleyebilir misiniz?

Acaba bu delil Aişe için hiçbir zaman silinmeyecek büyük bir leke değil midir? Bilerek Resulullah (s.a.a)’a itaatsizlik etti. Talha ve Zübeyr’in oyununa gelerek Peygamber (s.a.a)’in halifesine karşı savaştı! Halbuki bilindiği gibi bizzat kendisi Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu beyan ediyordu:

Her kim Ali ile savaşır ve ona karşı kıyam ederse kafirdir!”

Peygamber (s.a.a)’in halifesine karşı savaşmak ve O’na birçok zorluklar çıkarmak Peygamber’e eziyet etmek değil midir? Önceki geceler senetleriyle rivayet ettiğim bir hadiste Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmamış mıydı?:

Kim Ali’ye eziyet ederse bana eziyet etmiştir; bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiştir. Ey insanlar! Ali’ye eziyet eden kıyamet günü Yahudi ve Hıristiyan olarak haşr olur.”


Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin