Peşaver geceleri


Fatıma’nın Sessiz Kalması Razı Olduğundan Dolayı Değildi



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə132/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   128   129   130   131   132   133   134   135   ...   185

Fatıma’nın Sessiz Kalması Razı Olduğundan Dolayı Değildi


Üçüncü olarak; Fatıma (a.s)’ın sessiz kalmasının O’nun rizayetine delalet ettiğini söylemekle hata ettiniz. Zira her sessizlik rizayetin göstergesi değildir. Bazen zalimin güçlü olduğundan dolayı mazlum, düşmanlar karşısında yüz suyunu korumak için sükut etmek zorunda kalıyor.

Mazlum Fatıma (a.s) da onlardan kesinlikle razı olmamış, üstelik bu dünyadan o gazap üzere bile ayrılmıştır. Büyük alimleriniz, özellikle de Buhari ve Müslim gibi iki güvenilir aliminiz şöyle yazmışlardır: “Fatıma Ebu Bekir’e gazap etti; ondan uzak durdu ve ölünceye kadar da onunla konuşmadı.”


Hz. Ali Hilafeti Döneminde İstediği Her Şeyi

Yapabilme Gücüne Sahip Değildi


Dördüncü olarak; Hz. Ali (a.s)’ın iktidara geçtiğinde Fedek’i alıp Fatıma’nın çocuklarına geri vermemesinin bu hükme rizayetinin delili olduğunu söylenmeniz de büyük bir yanlışlıktır. Zira Hz. Ali (a.s) kendi hilafeti döneminde istediğini her şeyi yapabilme, istediği hükmü verebilme ve bir bidati ortadan kaldırabilme gücüne sahip değildi. Bu konuda yapacağı en küçük bir teşebbüs karşısında feryatlar yükselecek, isyanlar başlayacaktı.

Eğer Hz. Ali (a.s) Fedek’i Fatıma’nın evlatlarına geri çevirseydi, özellikle Muaviye ve taraftarları bundan kötü istifade ederlerdi. Ayrıca bilmek icap eder ki Fedek’i red ederlerken de bunda Hz. Ali (a.s)’ın menfaati olduğunu söylemişlerdi. Dolayısıyla böyle bir durumda kendi görüşlerini delillendirir ve O’nun Ebu Bekir ve Ömer’in yoluna aykırı davrandığını yayarlardı.

Ayrıca böyle bir hüküm verebilmesi için uygulamalarında özgür ve güçlü olması gerekliydi. Halbuki bilindiği gibi Hz. Ali (a.s) için öncekilerin amel ve davranışlarının aksine davranabilecek bir güç ve kudret bırakmamışlardı.

Nitekim, minber olayı ve teravih namazında bu durum açıkça ortaya çıktı. Çünkü önceki halifeler Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in namaz kıldığı minberinin yerini değiştirdiler. Hz. Ali (a.s) hilafet makamına gelince minberi Resulullah (s.a.a)’in zamanındaki ilk yerine geri döndürmek istedi. Halk feryat ederek ilk iki halifenin sünnetine aykırı davranıldığını söylediler.

İnsanları cemaat ve teravih namazından sakındırınca, yine halk; “Ali Ömer’in hükmüne aykırı hüküm veriyor” diye feryat ettirler.

Nevvab: Kıble sahip (alicenap)! Hz. Ali (a.s) neden teravih namazının cemaatle kılınmasına engel olmaya çalıştı?

Hz. Ali’nin Teravih Namazının Cemaatla Kılınmasını Yasaklaması


Davetçi: Teravih lügat açısından “tervihe”nin çoğuludur ve kök itibariyle oturmaya denir; daha sonraları Ramazan geceleri dört rekat namazdan sonra dinlenmek için oturmanın adı olmuştur. Daha sonra da Ramazan geceleri kılınan dört rekatlı müstehap namaza denildi. (veya bütün gecelerde kılınan yirmi rekatlı müstehap namazın adı oldu.)

Şüphesiz mukaddes İslâm dininde sadece farz namazlar cemaatle kılınır, müstehap namazlar cemaatle kılınmaz, bizzat Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

Ramazan geceleri kılınan nafile namazların cemaatle kılınması bidattir. Duha namazı bidat ve günahtır. Ramazan geceleri nafilelerini cemaatle kılmayınız; Duha namazı da kılmayınız. Zira sünnet üzere kılınan namaz, az da olsa bidat olan çok amelden daha iyidir. Her bidat dalalettir, her dalalet cehenneme giden yoldur.”

Ömer H. 14. yılda kendi hilafeti döneminde camiye girince ışıkların yandığını ve insanların toplanmış olduğunu gördü. Ne haberdir? dediğinde; “İnsanlar nafile namazını cemaatle kılmak için toplanmışlardır” dediler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Bu bidattir; ama güzel bir bidattir!”

Buhari Sahih’inde Abdurrahman bin Abdulkari’den şöyle rivayet etmektedir: “Halife insanların dağınık namaz kıldığını görünce onlara müstahap namazların cemaatle kılınmasının daha iyi olduğunu söyledi. Ubey bin Kaab’a onlara cemaat namazı kıldırmasını emretti. Daha sonra camiye geldiği zaman halkın emrine uyup cemaat namazı kıldığını görünce şöyle dedi: Bu bidat ne de güzel bir bidattir!”

Bu durum Hz. Ali (a.s) zamanına kadar devam etti. Hz. Ali (a.s) bu ameli, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) zamanında uygulanmadığından dolayı yasakladı ve nafilelerin cemaatle kılınmamasının gerektiğini hatırlattı.

Kufe’ye gelince de halkı bundan sakındırdı. Hz. Ali (a.s) yasakladığı halde adet edindikleri için vazgeçmediler. Hz. Ali (a.s) gidince yine kendi aralarından birini seçerek cemaatle nafile namazını kıldılar. Hz. Ali (a.s) bunu duyunca İmam Hasan’a, eline bir kırbaç alarak halkı bundan alı koymasını emretti. Halk bu durumu görünce; “Ey vah! Ali gelip bizi namazdan men ediyor!” diye ses koparıp feryat ettiler.

Halbuki bilindiği gibi kendileri de Peygamber-i Ekrem (s.a.a) zamanında böyle namaz kılınmadığını ve bunun Ömer zamanında adet olduğunu biliyorlardı. Buna rağmen Hz. Ali (a.s)’a itaat etmediler. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sünnetine de mutabık olan bu işe boyun eğmediler.

O halde Hz. Ali (a.s) Fedek’i nasıl Fatıma’nın evlatlarına geri çevirebilirdi? Bunu yapacak olsaydı, hemen feryatlar yükselir, Hz. Ali (a.s)’ın dünyaya meylettiğini ve evlatlarının menfaatleri için beytülmale el koyduğunu söyleyip dururlardı. İşte bundan dolayı yine eskisi gibi sabretti ve onu Hz. Mehdi’ye bıraktı.

O halde Hz. Ali (a.s)’ın sükutu, o hükme razı olduğunun delili değildi. Eğer kendisinden önceki halifelerin Fedek hususundaki amellerini doğru bulmuş olsaydı artık onlarla tartışmaz, rahatsızlığını ifade etmez ve Allah-u Teala’yı hakem karar kılmazdı.

Nitekim Hz. Ali (a.s) Basra valisi Osman bin Huneyf-i Ensari ile dertleştiği mektubunda şöyle diyor:

Göğün gölge etmiş olduğu şeylerle (dünya malıyla) dolu olan Fedek bizim elimizdeydi. Bir grup (önceki üç halife) tamahlaşıp (onu elimizden aldılar); bir grup da (Hz. Fatıma ve evlatları) cömertlik yaparak ondan vazgeçtiler. Allah-u Teala (hakla batıl arasında) ne de iyi hüküm edendir.” 179

Hz. Fatıma’nın, ömrünün sonunda Ömer’den razı olduğunu ve onları affetti demeniz de yanlıştır. Zira böyle bir şey asla vaki olmamıştır. Nitekim daha önce arz ettiğim rivayetlerle, mazlum. Fatıma (a.s)’ın ömrünün sonuna kadar onlardan hoşnut olmadığını, hatta onlara kızgın olarak dünyadan ayrıldığını ispat ettim.


Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   128   129   130   131   132   133   134   135   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin