“Ben Hikmet Eviyim” Hadisinin Beyanı
Davetçi: İmam Ahmed bin Hanbel Menakıb-i Müsned’de, Hakim, Müstedrek’te, Mevla Ali Muttaki, Kenz’ul- Ummal, c. 6, s. 401’de, Hafız Ebu Naim İsfahani, Hilyet’ul- Evliya c. 1, s. 64’de, Muhammed bin Sebban, İs’âf’ur- Rağibin’de, İbn-i Meğazili Menakıb’da, Suyuti, Cami’us- Sağir’de ve Leali’l- Mesnua’da, Tirmizi, Sahih c. 2, s. 214’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, Şeyh Süleyman Belhi, Yenabi’ul- Mevedde’de, Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’de, Sibt bin Cevzi, Tezkire’de, İbn-i Hacer, Savaik 9. Bab 2. Fasl’ın zımnında s. 75’de, Taberi, Riyaz’un-Nazre’de, Himvini, Feraid’us- Simtayn’de, İbn-i Sabbağ, Fusul’ul- Muhimme’de, İbn-i Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehc’ul- Belağa’da ve Şia alimlerinin yanı sıra diğer birçok alimleriniz de sahih olarak Peygamber (s.a.a)’den şöyle rivayet etmişlerdir:
“Ben hikmet eviyim Ali de onun kapısıdır; hikmeti isteyen kapıdan gelmelidir.”
Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’in 21. babını bu hadise tahsis etmiş, bu rivayetin senetini zikrettikten sonra şöyle görüş belirtmiştir: “Bu oldukça yüce ve güzel bir hadistir. Allah-u Teala Peygamber (s.a.a)’e öğrettiği hikmet, eşyanın felsefesi, emir, nehiy, helal ve haramın beyanını Hz. Ali’ye de ihsan etmiştir. Bu yüzden Ali (a.s)’ın hikmet kapısı olduğunu ve gerçekleri keşfetmek için ona müracaat edilmesini emretmiştir.”
İbn-i Meğazili Menakıp’ta ve İbn-i Asakir Tarih’de (kendi üstatlarından hadisin yollarını zikrederek), Hatib Harezmi Menakıb’da, Himvini, Feraid’de, Deylemi Firdevs’te, Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib 58. Bab’da, Şeyh Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde 14. Bab’da ve diğer birçok alimleriniz İbn-i Abbas ve Cabir bin Abdullah’dan naklen şöyle rivayet etmişlerdir: “Peygamber (s.a.a) Ali (a.s)’ın pazılarından tutarak şöyle buyurdular:
“Bu iyi insanların emiri ve kafirleri öldüren kimsedir. Ona yardım edene yardım edilir, onu yardımsız bırakan yardımsız bırakılır.”
Peygamber (s.a.a) daha sonra sesini yükselterek şöyle buyurdu: “Ben ilim şehriyim ve Ali de onun kapısıdır; ilim isteyen kapıdan gelmelidir.”
Şafii de Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Ben İlim şehriyim, Ali de onun kapısıdır; evlere sadece kapısından girilir.”
Ayrıca Menakıb-u Fahire sahibi, İbn-i Abbas’dan şöyle rivayet etmiştir: “Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır; din ilmini isteyen o kapıdan gelmelidir. Ben ilim kapısıyım, ey Ali sen de onun kapısısın; sen olmadan bana ulaşmayı sanan yalancıdır.”
İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ül-Belağa Şerhi’nin birçok yerinde, Himvini Feraid’de (İbn-i Abbas’dan naklen), Harezmi Menakıb’da (Amr bin As’dan naklen), imam’ul- harem Ahmed bin Abdullah, Zehair’ul- Ukba’da, imam Ahmed bin Hanbel, Müsned’de, Mir Seyyid Ali Hemedani, Meveddet’ul- Kurba’da, hatta bağnaz İbn-i Hacer, Savaik 9. Bab 2. Fasıl’ın zımnında s. 75’de, (Hz. Ali (a.s)’ın faziletleri hakkında Bezzaz’dan rivayet etmiş olduğu kırk hadis’ten 9. hadis), Taberani Evsed’de Cabir Bin Abdullah’dan naklen, İbn-i Adiy Abdullah bin Ömer’den, Hakim ve Tirmizi de Hz. Ali’den Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
“Ben ilim şehriyim, Ali de kapısıdır; ilim isteyen kapısından gelmelidir.”
Daha sonra Menakıb-u Fahire sahibi bu hadis hakkında şöyle diyor: “Dar düşünceli insanlar bu hadis hakkında ihtilafa düşmüştür. İbn-i Cevzi ve Nevevi gibi alimler bunun uydurma olduğunu beyan etmiştir. Ama nezdimizde sözü bir senet olan Müstedrek’in sahibi bu sözleri işitince; ‘Bu hadis sahihtir.’ demiştir.”
Bu konuda meclisin vaktini almamak için muteber kitaplarınızda rivayet edilen sayısız rivayetlerden bu kadarıyla yetiniyorum. Bu hadisteki “el-ilm” kelimesindeki “Elif lam” edatı cinsi ifade etmektedir. Yani zahiren ve batınen, sureten ve manen ilim cinsinden olan her şey Peygamber (s.a.a)’in yanındaydı ve bütün bu ilimlerin kapısı da Ali (a.s) idi.
Merhum allame Mir Seyyid Hamid Hüseyin Dehlevi (her cildi Sahih -i Buhari, hatta ondan da fazla olan Abakat’ul- Envar kitabının sahibi) bu kitabının iki cildini bu hadisin senedi ve sıhhati hakkında kaleme almıştır. Şu anda senetini hatırlamıyorum. Ama Ehl-i Sünnet alimleri adına bu hadisi mütevatir saymıştır. Bu kitabı okuyunca sürekli o alime Allah’tan rahmet diliyordum. Çok büyük zahmet çekmiş ve çok derin bir alimdi. Beyler lütfen bu kitabı temin edip mütalaa ediniz ve böylece Hz. Ali (a.s)’ın sahabe arasında şahsına münhasır bir fert olduğunu açıkça anlayınız.
Hz. Ali (a.s)’ın Peygamber (s.a.a)’den sonraki hilafetini ispat eden delillerden birisi de bu mezkur hadistir. Çünkü akıl ve nakil esasınca her kavmin alimleri cahillerden üstündür ve öncelik hakkına sahiptir. Özellikle de Peygamber (s.a.a) burada ümmetine ilminden istifade etmek isteyenlerin Hz. Ali (a.s)’ın evinin kapısına gitmelerini emrediyor. Peygamber (s.a.a)’in bizzat açtığı bu ilim kapısının kapatılması ve ilmi mertebelere sahip olmayan başka kapıların açılması insafa sığar mı?
Şeyh: Bu hadis hakkında alimlerimizin etraflıca tartıştığı doğrudur. Bazılarına göre sahih, bazılarına göre haber-i vahid, diğer bazılarına göre mütevatirdir. Ama bunun Hz. Ali’nin (k.v) gayb ilmini bilmesiyle ne ilgisi vardır?
Hz. Ali Gayp İlmini, Kur’ân’nın Zahir ve Batınını Biliyordu
Davetçi: Benim dediklerime dikkat etmiyorsunuz. Daha önce de beyan etmiş olduğum; “O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; ancak, (bildirmeyi) dilediği Peygamber bunun dışındadır.” hükmü gereği Peygamber (s.a.a), Allah’ın razı olduğu ve seçtiği bir kimsedir. Peygamber (s.a.a)’in gözünden o perde kaldırılmış ve kendisine gaybi ilimler verilmiştir. Dolayısıyla Peygamber (s.a.a), kendisine verilen bu gayb ilmi ve gücüyle bütün işlerin gerçeğini biliyordu. Şii ve Sünni alimlerin ittifaken kabul etmiş olduğu üzere de Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ben ilmin şehriyim; Ali de onun kapısıdır.”
İşte bu ilim şehrinde var olan bütün ilimlerden, ilim kapısı olan Hz. Ali vasıtasıyla istifada edilebilir. Dolayısıyla Ali (a.s) da sırları ve zahiri bildiği gibi batını da biliyordu. Çünkü Ehl-i Beyt (a.s)’ın ilminin temeli Kur’ân’dır. Kur’ân ilimlerinin zahir ve batınını Peygamber (s.a.a)’den sonra bilen Hz. Ali (a.s )’dır. Nitekim kendi alimleriniz de bunu açıkça tasdik etmişlerdir. Örneğin:
Hafız Ebu Naim İsfahani, Hilyet’ul- Evliya c. 1, s. 65’de, Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’in 74. babında ve Süleyman Belhi, Yenabi’ul- Mevedde’nin 14. babının zımnında s. 74’de, Fasl’ul- Hitab’dan müsned olarak Abdullah bin Mes’ud’dan şöyle rivayet etmektedir: “Kur’ân yedi harf üzere nazil olmuştur. Her harfin bir zahiri, bir de batını vardır. Zahir ve batın ilmi ise Hz. Ali (a.s)’ın nezdindedir.”
Dostları ilə paylaş: |