USTA
(İkinci Perde)
(Dekor; birinci perdenin aynısı, ilave olarak sahnenin dış kapı niteliğindeki kısmın ön tarafında, kapısı yandan WC görünümü veren bir bölme, içinde alafranga WC taşı bulunmaktadır. Perde açıldığında Halil tuvalettedir. Ali, içeri girer, şaşırmış bir halde tuvalete yaklaşır.)
ALİ – Vay be, patron bürosunu buraya taşımış. (kapıyı açmaya çalışır)
HALİL – (içerden) Dur ulan açma kapıyı.
ALİ – Yoksa patron burayı sana mı yaptı? Bundan sonra tüm işlerini burada mı yapacaksın? Bravo patrona iyi düşünmüş valla.
HALİL – Gelirsem tuvalet deliği yerine ağzını yaparım ha.
ALİ – Tuvalet mi?
HALİL – (içerden çıkar) Tuvalet ya.
ALİ – (İçeri girer, WC taşının üstüne oturur) Demek böyle tuvaleti kullanmak bize de nasip olacakmış. Paket buydu ha?
HALİL – Evet.
ALİ – Gece bitirdiniz ha, havadis babana böyle çalışır mısın?
HALİL – Evet, gece bitirdik. (Muharrem Turan ile birlikte içeri girer)
TURAN – Bu ne ya?
MUHARREM – Herhalde soyunma odasıdır.
ALİ – Yok, Havadisin yeni bürosu (Halil Ali’ ye sertçe bakar.)
MUHARREM – (Tuvaletin kapısını açar.) Oooo tuvalet. Hem de birinci sınıf. Paralı mıdır Havadis?
TURAN – Hele bir bakayım ya (içeri girer, WC taşının üstüne oturur) Oh ne rahatmış ya.
(Turan tuvaletten çıkar, Aydın dışarıdan gelir.)
AYDIN – Günaydın arkadaşlar. (tuvalete bakar) Tuvalete gidip gelmek zaman kaybına neden olduğundan patron tuvalet yaptırdı ha. (Güler.)
HALİL – Ondan değil, Adil ağabey, işçiler tuvalete gidip gelmekte zorluk çekmesin diye buraya yaptırdı.
AYDIN – Öyle olsun (Kamber dışarıdan gelir.)
KAMBER – Salamalaköm. (Tuvalete bakar.) Bu nedi?
HALİL – (Sırıtarak) Tuvalet
ALİ – Yüznumara, ayakyolu, abdesthane.
KAMBER – (Tuvalete girer, WC taşının sağına soluna bakar bir şey anlamaz.) Bu ne biçim yüznumara? Deliği hardadı bunun? (Diğerleri birlikte gülüşür.)
AYDIN – Halil iyi düşündün mü, dün söylediklerimi?
HALİL – Benim düşünecek bir şeyim yok, siz düşünün.
AYDIN – Peki Halil, günah bizden gitti. Zamanı gelince düşünmeye fırsatın bile olmayacak.
(Aydın, Turan Muharrem ve Halil önlüklerini giyip içeri geçerler. Ali tuvalete girer, Kamber Ali’nin WC de ne yaptığını kapı aralığından izlemektedir. Ali pantolonunu çözer gibi yapıp kapağı kaldırıp WC taşına oturur. Önlük pantolonun çözülmüşlüğünü kamufle eder. İçerden makine sesleri gelmeye başlar, Ali kalkıp toparlanıp kapıyı açar ve Kamber kapıya dayandığından içeri yıkılır.)
ALİ – Hayrola bir koku mu aldın? (Güler. Kamber tuvalete girip deliği arar.)
KAMBER – (Kendi kendine konuşarak) Bu sıpa harasına yaptı bunun?
ALİ – (Kahkahalar atarak içeri bağırır.) Hele gelin, sosyetenin haline bakın (Hepsi içerden çıkar, Kamber’ e yaklaşırlar.)
TURAN – Ne o sosyete, yiyecek bir şey mi arıyorsun?
MUHARREM – Beklersen ben birazdan üreteceğim. (Gülerler.)
AYDIN – Ne arıyorsun Kamber?
KAMBER – Ya bu meretin deliğini tapammadım. (Aydın, WC taşının kapağını kaldırır) mende iki saattı deliği gezirem. Hele çekil bir möhkem yapım. (Aydın gülerek WC den çıkar, Kamber pantolonunu çözer ve oturur, kendi kendine konuşur.) Vay anasını, ne rahatmış bu ya, millet kıçının gedrini bilirmiş, (İçerden bağırır) ya biraz su yetiştirin mene, su almak yadımdan çıkıf.
ALİ – Yandaki düğmeleri çevir su akar. (Kamber, kalkıp toparlanır içerden çıkar. Adil dışarıdan gelir.)
ADİL – (Tuvaleti göstererek) Bunu iyi kullanın ha, kırmayın, pisletmeyin sağını solunu. (Aydın’ a dönerek) Aydın usta sen benimle gel hele biraz, bir müşteri geldi sipariş verecekmiş ama anlatamadı, sen anlarsın. (Aydın ve Adil birlikte çıkarlar.)
KAMBER – Siz çalışın men birez sora gelirem. (Ötekiler içeri girer, Kamber de tuvalete girip boş oturur, Ali türkü söylemeye başlar, aynı anda Kamber de içerden başka bir türkü söyler)
ALİ – Su sızıyor sızıyor Taşların arasından
KAMBER – (İçerden) Bu gala daşlı gala Cıngıllı daşlı gala
ALİ – Eğil eğil öpeyim Kaşların arasından
KAMBER – Gorkuram yar gelmeye Gözlerim yaşlı gala
ALİ – Ya sen az önce çıkmadın mı tuvaletten?
KAMBER – Sus, rahatıma bozma.
ALİ – Yoksa boş mu oturuyorsun?
KAMBER – (Tuvaletten çıkar.) Ya bele ey oldu, yorulduğumuzda oturarık. Ama kimseye söyleme, aramızda galsın.
ALİ – Tamam, tamam. Dur ben de bir gazete alıp geleyim.
KAMBER – Niye?
ALİ – Gelince görürsün. (Ali dışarı çıkar, Kamber içeri geçer. Aydın elinde bir kâğıtla içeri girer, tezgâhın yanında kâğıda bir şeyler çizer. Ali elinde gazeteyle dışarıdan gelir.)
AYDIN – Hayrola Ali, siz gazete okur muydunuz? Yoksa resimlerine mi bakacaksınız?
ALİ – Yok usta vallaha ya. (Gazeteyi dolaba koyar, Emine içeri girer)
EMİNE – Ali, çıta istiyorum,
ALİ – (Bir Aydın’ a, Emine’ ye bakar.) Uzun mu olsun kısa mı?
EMİNE – Nasıl olursa olsun (Ali içeri girince, Emine Aydın’a döner) Merhaba, nasılsın?
AYDIN – Merhaba, iyiyim sağol. Sen nasılsın?
EMİNE – İyi değildim, seni görünce iyi oldum.
AYDIN – Öyle mi?
EMİNE - Evet öyle, sana kanım kaynadı, sen ötekilerden farklısın.
AYDIN - Ya, neyim farklı?
EMİNE - Bilmem, farklı geldin bana.
AYDIN - Dün hep seni düşündüm.
EMİNE – Yaaa..
AYDIN – İnan ki, senden hoşlandım
EMİNE – Ne yalan söyleyeyim bende seni düşündüm. (Ali elinde çıta ile gelir)
AYDIN – (Ali ‘ ye) O çıta olmaz budaklıdır, git başkasını getir
ALİ – İçerde biraz oyalan desene sen buna (Gülerek içeri geçer.)
AYDIN – Anla işte
EMİNE – Yarın tatil sen çalışacak mısın?
AYDIN – Öğlene kadar çalışacağım, ama öğleden sonra boşum.
EMİNE – Beni sinemaya götürür müsün?
AYDIN – Götürürüm ama başımda bir sıkıntı var, önce onu halletmem gerek.
EMİNE – Sana bir yardımım dokunabilir mi?
AYDIN – Sahiden yardımcı olur musun?
EMİNE – Yapabileceğim bir şeyse neden olmayayım?
AYDIN – İyi o zaman (Emine’nin kulağına bir şeyler söyler.)
EMİNE – (Sinirli bir tavırla) Halil’den mi?
AYDIN – Benim için,
EMİNE - İyi tamam, ama senin için.
AYDIN – Bekle Halil’ i gönderiyorum. (İçeri geçer, Halil içerden çıkar.)
HALİL – Efendim Emine, bana diyeceğin varmış?
EMİNE – Bana elliye yüz bir sunta gerekiyor, getirir misin? Hem sana söyleyeceklerim var.
HALİL – Tabi getiririm Emine, sen iste canımı bile veririm.
EMİNE – Bekliyorum (Çıkar.)
HALİL – (Sevinerek) Oy oy Emine (Aydın içerden çıkar.)
AYDIN – (Halil’e) Hayırdır Halil? (Halil cevap vermeden içeri geçer, Aydın Ali’yi çağırır) Ali çabuk buraya gel.
ALİ – (İçerden hızla çıkar) Buyur usta.
AYDIN – Git çabuk patrona, bir zahmet buraya kadar gelmesini söyle, de ki Aydın usta bir şey gösterecek.
ALİ – Tamam usta. (Hızla çıkar.)
AYDIN – Yaktım seni şimdi Halil. Bu sana iyi bir ders olsun. Şimdi anlarsın arkadaşlarını satmanın ne demek olduğunu. Acıyorum ama, hele bir dersini alsın (Ali girer.)
ALİ – Patron geliyor usta.
AYDIN – Tamam Ali, sen şimdi içeri geç (Halil içerden elinde bir sunta ile çıkar) Ne yapacaksın o suntayı Halil?
HALİL – Sana ne (Sırtı kapıya dönüktür.)
AYDIN – Demek patrondan habersiz malzeme satıyorsun? (Adil içeri girer ve bu konuşmaları duyar)
HALİL – İyi yapıyorum, sen işine bak.
ADİL – (Sinirli bir şekilde Halil’ in üstüne yürür.) Demek benden habersiz malımı satarsın ha, ulan nankör, sana yaptıklarımın karşılığı bu mu? Ulan sana böyle mi güvenecektim. Defol git, gözüm görmesin seni. (Halil olduğu yerde kalır, üzgün ve şaşkın bir haldedir, Adil cebinden para çıkarır Halil’ in önüne atar.) Al, bir daha da buralarda görünme. Bak hala duruyor çık ulan, defol çık. (Halil yavaş yavaş çıkar, Adil Halil’ e bir tekme savurur.) Çabuk ol ulan. (Ötekilerde içerden çıkar, ne olduğunu anlamaya çalışmaktadırlar. Adil diğerlerine döner.) Şu yaptığına bakın hele. Kim bilir şimdiye kadar neler sattı? Sizleri bana hep kaytarıyorlar diye anlatıyordu. Demek anlattıklarının hepsi kendisi gibi yalanmış. Bende sizin günahınızı almışım. (Sinirli bir şekilde dolaşır.) Ne gösterecektin Aydın usta? (Diğerleri içeri geçerler, makineler çalışmaya başlar.)
AYDIN – (Elindeki çizdiği kâğıtları göstererek) Hangi şekilde yapayım diye soracaktım,
ADİL – Ya bak işte maliyeti düşük tutacak şekilde yap.
AYDIN – Ben yine bir sorayım dedim (içeri girer)
ADİL – (Ali’ ye) Git bana bir sigara al (Para uzatır.)
ALİ – Çikolata?
ADİL – Hay senin pisboğazına, ulan zaten sinirliyim, iyice tepemi attırma benim. (Ali parayı Adil’ in elinden kaptığı gibi dışarı fırlar, Adil gülerek) Bu çocukta olmasa tam sinir küpü olacağım. Sonra kendi kendine konuşmaya başlar.) Ulan Halil, bunu senden beklemezdim, söyleseler inanmazdım, ama gözümle gördüm. Artık kimseye güvenmeyeceğim. İyisi mi, kendi işini kendin gör. Yoksa bütün bunlar Aydın’ın başının altından mı çıktı? . Yok canım, çocuğun günahını almayayım. Aydın mı dedi sanki Halil malzeme sat diye. Ama o gelmeden yoktu böyle bir şey. Yoksa vardı da benden mi saklıyorlardı? Bunlar bir halt karıştırıyorlar. evet, evet karıştırıyorlar. Peki benim nasıl haberim olacak bunlardan? (Biraz düşünceli bir halde dolaşır.) Tamam, buldum. (Ali elinde sigara ve çikolata ile içeri girer) Zıkkımın olsun, yine aldın ha, Şevket bu kez dövmedi mi?
ALİ – Tam dövmeye hazırlanıyordu ki, tamam ver dedim.
ADİL – Bana bak ben gelmeden yemeğe çıkma tamam mı?
ALİ – Tamam ağabey. (Adil çıkar.) Beleş çikolatanın da tadı bir başka oluyormuş. (Aydın içerden çıkar)
AYDIN – Nereye gitti patron?
ALİ – Bilmem, öğlen gelecekmiş.
AYDIN – İyi. (içeriye seslenir) Arkadaşlar buraya gelin hele. (Makine sesleri kesilir, hepsi içerden çıkar.)
MUHARREM – Aydın usta, Halil’in meselesini ben anlayamadım ya ne oldu öyle?
KAMBER – Patron ne yaman gızmıştı ele ya.
TURAN – Aralarından su sızmıyordu, işten çıkarılacak en son kişi o olurdu oysa.
ALİ – Patron Halil’ in malzeme sattığını gördü.
MUHARREM – Yok canım, şimdiye kadar ben Halil’in öyle bir şey yaptığını görmedim. Bence başka bir nedeni var.
ALİ – Boş verin, Halil çıktı mı, siz ona bakın.
KAMBER – Havadis çıktı mı?
AYDIN – Çıkmadı Kamber, kovuldu.
MUHARREM – Nasıl olur?
ALİ – İşin içine oyun girerse bal gibi olur.
TURAN – Ne oyunu?
KAMBER – Yani Havadis oynayarak mı çığdı?
ALİ – Aydın usta sen anlatsana, bunlar benim dilimden anlamıyorlar.
AYDIN – Ali doğru söylüyor. İşin içine oyun girerse bal gibi olur. Ben Halil’i uyarmıştım. Ama dinlemedi. Ben de ilk fırsatta gerekeni yaptım. Bu tipler çalışma huzurunu hep bozar. Birlik olmamıza engel çıkarırlar. Şimdi rahat rahat çalışırız. (Emine içeri girer.)
EMİNE – Aydın, söylediğini yaptım, ama Halil hala gelmedi?
AYDIN – Sağol Emine, o iş tamam. Sen üstüne düşeni yaptın.
EMİNE – Aa, bana düşen iş bu kadar mıydı?
AYDIN – Senin işin bizimkinden daha fazlaydı (güler) Haydi Emine gel seni yemeğe götüreyim. (Önlüğünü çıkarır, Emine ile birlikte çıkarlar. Diğerleri onları izlemektedir.)
KAMBER – Men heç bir şey annamadım. Ama iki günde gızı tavladı.
TURAN – Tavlar tabi, adam uyanık, işini biliyor.
MUHARREM – Ali, Aydın usta neler yapmış, Emine’ nin ilgisi ne olayla?
ALİ – Aydın usta Emine ‘ye, Halil’ in Emine’ ye karşı zaafını bildiği için, Halil’ den sunta istemesini söyledi, beni de Patronu çağırmaya yolladı. Halil Emine’ ye suntayı götürürken, patron gördü. Ve Halil’in malzeme sattığına inandı. Sonra da olan oldu.
TURAN – Desene tam ali cengiz oyunu
KAMBER – Elli sene tüşünsem ağlıma ele bişe gelmez.
ALİ – Beladan kurtulduk ya
MUHARREM – Patronu inandırmış ya helal olsun Aydın’a
TURAN – Dedim ya uyanık adam, kızın bile gönlünü aldı iki günde sarmaş dolaş.
MUHARREM – Bu gidişle biz daha çok şey öğreneceğiz.
KAMBER – Yemeğe gidek mi? Midem zil çalır.
MUHARREM – Gidelim.
TURAN – (Saate bakar.) Vakit gelmiş ha. (Birlikte iş önlüklerini çıkarırlar) Sen çıkmıyor musun fırıldak?
ALİ – Patron beklememi söyledi.
MUHARREM – Hadi afiyet olsun. (Çıkarlar. Ali, tezgâhta oyalanırken Adil elinde bir paketle içeri girer)
ADİL – Hadi fırıldak sende git yemeğini ye. (Ali, önlüğünü soyunur ve çıkar, Adil kendi kendine konuşur) Siz zannetmeyin ki, yaptıklarınızdan patronun haberi olmayacak. (Paketi açar, hoparlörü tezgâhtaki dolabın üstüne yerleştirir.) Şu aletin bir ucunu da büroya koydum mu, ne konuştuklarını gürültülerini patırtılarını güzelce dinlerim. Salaklar ne anlayacak onları dinlediğimi, heh he. (Kablonun ucunu paravanın arkasına atar ve dışarı çıkar, Ali içeri girer)
ALİ – Yaşa be patron demek burada radyo dinleyebileceğiz artık. (sağa sola bakarak radyo arar.) Düğmeleri nerde bunun ya? Demek ki patronun bürosundadır, o dinlediği zaman bizde dinleyebileceğiz. Bu da yeter. (Spiker taklidi yapar.) sayın dinleyiciler burası 1254 metrede uzun dalga Türkiye’nin sesi radyosu. Şimdi yurttan sesler programını sunuyoruz. Sazlarda Nida Tüfekçi, Cemil Demirsipahi, Adnan Ataman, ritim sazlarda Atilla Mayda. Solistlerimiz, Aynur Gürkan, Hacer Buluş, Muazzez Turing. İlk olarak Hacer Buluş söylüyor. Mektebin bacaları hay le le le le vay le le le le vay. Ders verir hocaları uy amman can kurban (Aydın ile Emine içeri girer, bir süre sessizce Ali’yi dinlerler, sonra alkışlarlar.)
Bir tane de sizin için söyleyeyim mi Aydın usta?
AYDIN – Söyle Ali.
ALİ – Dün sabah gördüm seni bembeyaz geldin bana oy oy Emine nedir bu güzellikler (Aydın gülerek elini Emine’nin omzuna atar. O sırada Adil içeri girer.)
ADİL – Leyla ile Mecnun’ un modern hali. Bakıyorum işi ilerletmişsin Aydın usta.
AYDIN – İşçi de olsak bizimde duygularımız vardır Adil Bey.
ADİL – Ya burası aşk yuvası mı? (Aydın Emine ‘yi dışarı çıkarır, sonra önlüğünü giyip içeri geçer. Adil de sinirli bir şekilde dışarı çıkar, diğerleri gelir.)
ALİ – Bakın patron müzik dinlememiz için buraya hoparlör taktırdı.
MUHARREM – Niye çalmıyor peki?
ALİ – Patron ne zaman dinlemek isterse biz de o zaman dinleyeceğiz herhalde.
KAMBER – Patronun kefine göre mi çalacağ yanı?
TURAN – Yok canım, senin canın istediğinde gider açarsın, biz de dinleriz.
KAMBER – Men annamadım, Heç bele iş olar mı?
ALİ – Sen ne zaman bir şey anladın ki, bunu da anlayasın.
MUHARREM – Bu işin içinde de bir iş olmasın?
TURAN – Hoparlörün içinde ne iş olur ya?
MUHARREM – Ali, Aydın usta bunu gördü mü?
ALİ – Bilmem, belki fark etmiştir.
KAMBER – (İçeri seslenir.) Aydın usta hele gel (Aydın içerden gelir, Kamber hoparlörü gösterir) bunu gördün mü?
AYDIN – Ne zaman astınız?
ALİ – Biz yemekteyken patron koymuş.
TURAN – Müzik dinlemek için değil mi?
AYDIN – (Biraz düşünür) Şimdi anlarız ne olduğunu. Ali, git bürodan biraz kâğıt getir. (Ali çıkar, Aydın yüksek sesle hoparlöre doğru konuşur.) Kamber sen şu parçaları kes, Turan sen de rendele, Muharrem usta sen bana yardım et, Ali gelince de zımpara yapar (alçak sesle) şimdi hepiniz yüksek sesle tamam deyin.
BİRLİKTE – Tamam Aydın usta
KAMBER – Men bişe annamadım.
AYDIN – Birazdan anlarsın Kamber. (Ali elinde kâğıt içeri girer.)
ALİ – Aydın usta sesiniz bürodan duyuluyordu
AYDIN – (Önlüğünü çıkarır hoparlörü sımsıkı sarar. (Diğerleri merakla onu izler) Şimdi anladınız mı bunun ne olduğunu?
KAMBER – Men annamadım.
MUHARREM – Ulan anlamayacak ne var bunda. Patron, bununla bizim ne konuştuğumuzu, çalışıp çalışmadığımızı kontrol edecek.
TURAN – Aynı telefon gibi
KAMBER – Peki biz niye onu eşitmirik?
AYDIN – Kamber bu aslında bir ses alıcısı.
KAMBER – (anlamamıştır) Yani şey....
AYDIN – Birazdan anlarsın. Şimdi patrona bir oyun oynayalım. Hepiniz elinize bir çekiç alın, makineleri de çalıştırın. (Turan makineleri çalıştırmak için içeri girer ve çıkar, hepsi eline bir çekiç alır) Şimdi çekin altınıza tabureleri. Elinize de bir tahta alın, çivi çakar gibi yapın. Patron bizi çalışıyor bilsin. Madem bize güvenmiyor, bari haklı çıkaralım.
ALİ – (Dolaba sakladığı gazeteyi alır tuvalete doğru gider) Kimin aklına gelir böyle şeyler (Tuvalete girip gazete okumaya başlar.)
AYDIN – (Önlüğünü hoparlörden alır, yüksek sesle) Hadi arkadaşlar biraz hızlanın.
MUHARREM – Tamam Aydın usta (Biri birlerine bakıp kıs kıs gülerler)
KAMBER – Aydın usta men bir yüznumaraya gedim gelim.
AYDIN – Tamam Kamber, ama rahat diye fazla oyalanma. (Kamber tuvaletin kapısını açar, Ali’nin gazete okuduğunu görünce gazeteyi elinden kapar.)
KAMBER – Hıyarağası, biz orda çalışağ, sen burda gazete oğu, men indi bunu bir cırım sende gör. Hadi get çalış. (gazeteyi alır ve tuvalete kendisi girer oturur, gazetedeki resimlere bakar) Vay fırıldak vay, mende deyirem ki bu uşağ yüznumarada ne yapır. (Gazeteye baktıkça of çeker.)
ALİ – Bakkala gidiyorum bir şey isteyen var mı? (Çıkar ve hemen içeri girer) Patron geliyor
AYDIN – Herkes içeri girsin (Koşturarak içeri girerler, Adil gelir.)
ADİL - Aslanım Aydın, nasıl çalışıyor, nasıl çalıştırıyor. Bu salaklar başka türlü iş mi yetiştirir. (Kamber tuvalette öksürür, Adil tuvaletin kapısını vurur.)
KAMBER – Ya ne biçim adamsınız, yüznumarada da rahat vermirsiniz?
ADİL – Ulan sosyete çok mu rahat buldun orayı? (Kamber telaşlı bir halde gazeteyi tuvalete sokar, pantolonunu çözer dışarı çıkar, Adil güler) Sosyete, tuvalete giren biri pantolonunu içerde ilikler çıkar, senin gibi dışarıda değil. (Kamber telaşla pantolonunu tekrar çözer tuvalete girer, içerde ilikler çıkar)
KAMBER – Kusura galma ağabey, birez eceliye geldi. (İçeri geçer.)
ADİL – (Bir süre Kamber’ in arkasında bakar) Hey allahım. (Gülerek çıkar. İçerden Muharrem’in çığlığı duyulur, eli kanlı bir şekilde bağırarak içerden çıkar.)
MUHARREM – Yandım anam, öldüm anam. Gitti parmağım anam, oy anam (Feryat figan ağlar. Makinelerin sesi kesilir ve diğerleri de koşturarak Muharrem’ in yanına gelirler)
AYDIN – (Bağırarak) Ne oldu sana (üzüntülü bir haldeler)
MUHARREM – Gitti parmağım, gitti, (Ağlayarak parmağına bakıp kendini yere atar. Aydın önlüğünü yırtar, Muharrem’ in bileğini sıkıca bağlar)
AYDIN – Nasıl kaptırdın parmağını makineye, niye dikkat etmedin? (Ötekiler şaşkın bir halde izler.) Durmayın ya, taksi çağırın, hastaneye yetiştirelim belki parmağını dikerler yerine. Turan bak parmağın parçasını bul, Kamber taksiye koş, Ali sende patrona haber ver. (Koşturarak Turan içeriye gider, Kamber ile Ali dışarı çıkar) Bak Muharrem, hastanede polis ifadeni aldığında doğruyu söyle, kimseden şikâyetçi misin diye sorduğunda, bizleri sigortasız çalıştırdığı için patrondan şikâyetçiyim de.
MUHARREM – Tamam Aydın usta tamam. Yandım anam, oy parmağım. Bittim ben. (Adil telaşla girer, arkasından Ali ve Kamber de gelir, Turan içeriden parmağın kesilen parçasını bir beze sarılı halde getirir)
ADİL – Ne oldu Muharrem, elini makineye kaptırdığın doğru mu?
AYDIN – Kan kaybediyor, hemen hastaneye yetiştirmemiz gerek.
ADİL – Tamam ben hallederim, siz geçin içeri
AYDIN – Bu halde nasıl çalışırız Adil Bey, zaten yüreğimiz ağzımızda.
ADİL – Size çalışın mı diyorum. Geçin oturun ben hallederim.
KAMBER – Taksi kapıda. (Adil Muharrem’ in koluna girerek dışarı çıkarır, bu sırada kulağına alçak sesle) Canını sıkma Muharrem, sen iyileşinceye kadar haftalığını veririm ben, hastane de sorarlarsa kimseden şikâyetçi değilim dersin, ben Adil ağabeyin akrabasıyım, iş yerine ziyarete gitmiştim, kendime çerçeve yapayım dedim, o sırada parmağımı makineye kaptırdım dersin. Başımıza iş açmayalım durup dururken. İşçi çalışmıyor, sadece bir usta var, o da yeni başlamış işe, Adil ağabeyin kendisi çalışıyor dersin
MUHARREM – Anam yandım anam. Ne olacak halim, çocuklarım, oy anam oy.
ADİL – Ya tamam sızlanmayı bırak, dedim ya haftalığını vereceğim sen iyileşinceye kadar. Bak ilaçlarını da ben alacağım. (Birlikte çıkarlar, araba sesi yavaş yavaş kaybolur.)
AYDIN – (Sinirli bir şekilde içerden çıkar, ötekilerde ardından gelir) Patron Muharrem’i kandıracak. İş işten geçmeden hastaneye yetişmeliyim. (Aceleyle çıkar.)
KAMBER – Muharrem’in hangi barmağı goptu?
TURAN – Başparmağı tam kopmuş, işaret parmağı da ikiye ayrılmış
ALİ – Çokta kan aktı.
KAMBER – Nasıl da ağlıyırdı uşağ kimi.
TURAN – Ağlamaz mı? Allah korusun parmaklarına bir şey olursa çalışamaz, ne olur çocuklarının hali?
ALİ – Karısı duyunca ne yapacak?
KAMBER – Turan mene bir cıgara ver. (Birlikte sigara yakarlar.) Patron Muharrem’ e niye sedece bir usta çalışır diyersin dedi ki, biz beş kişi çalışmırığ mı?
TURAN – Bilmem.
KAMBER – Muharrem ile patronun hısımlığı var mı?
TURAN – Yoooo.
ALİ –Hastanedekiler patronu tanıyor, o yüzden Muharrem ustayla ilgilensinler diye öyle söylemişlerdir belki. (Muharrem eli sargılı, kolu boynunda askılı, elinde bir ilaç poşeti Adil ve Aydın ile birlikte içeri girer)
ADİL – (sinirli) Yahu sana ne oluyor Aydın Usta? Niye her şeye burnunu sokuyorsun?
AYDIN – Göz göre göre haksızlık ediyorsun.
ADİL – (Biraz sinirli bir şekilde dolaşır, Aydın’ın koluna girerek dışarı çıkarmaya çalışır.) Gel hele sana bir şey söyleyeceğim. (Dışarı çıkarlar.)
KAMBER – Keçmiş olsun,
TURAN, ALİ – Geçmiş olsun usta
MUHARREM – Sağolun arkadaşlar.
TURAN – Aydın Usta hastaneye yetişti mi?
MUHARREM – Yetişti, hem de nasıl yetişti. Polis ifademi almaya geldi, ben ağzımı açmak üzereyken Aydın usta içeri girdi. Sorulan her şeye cevap verdi.
KAMBER – Patronun dediğlerini mi?
MUHARREM – Yok, kendi bildiği gibi anlattı
ALİ – Ne sordu ki polis?
MUHARREM – Önce, olay nasıl oldu diye sordu, bende anlattım, sonra kimseden şikâyetçi misin diye sordu, o zaman Aydın usta başladı konuşmaya. Evet dedi şikâyetçiyiz. Bizleri sigortasız çalıştıran işverenlerden şikâyetçiyiz Beş işçi çalışıyoruz dedi, kendisi sigortalıymış ama Aydın ustanın. Polis biz gerekeni yaparız, siz gidebilirsiniz dedi. Benim de zaten sargılarım bitmişti.
ALİ – Demek Aydın usta kendisi sigortalı?
MUHARREM – Evet, ama o bizimde sigortalı olabilmemiz için uğraşıyor.
TURAN – Helal olsun sana Aydın usta. (Aydın içeri girmeye çalışır, Adil kolundan çeker)
ADİL – Ya dur hele bitmedi ki söyleyeceklerim
AYDIN – Ne söyleyeceksen burada söyle
ADİL – (Ötekilere) Hadi siz işinize baksanıza. Muharrem sende yarım kalan işlerini söyle tamamlasınlar. Sonra eve git istirahat et. (Hepsi içeri girer.) Bak Aydın usta, haftalığına da zam yapacağım. Tamam mı? Senin sigortan devam ediyor, sana ne bunlardan? Hem bunlar sigortalı olursa primlerden dolayı haftalıkları da azalacak. Sen tutturmuşsun ille de bunlar da sigortalı olacak. (Cebinden biraz para çıkarır, Aydın’ın cebine sokmaya çalışır) Sigara alırsın (Aydın parayı almaz.)
AYDIN – Ya Adil Bey sen beni ne sanıyorsun? Halil miyim ben? Üç kuruş için arkadaşlarımı satar mıyım? Onların güvenceye hakkı yok mu? Şimdi sen Muharrem’ e ne zamana kadar haftalık vereceksin? Ya iki ya üç hafta. Sonra? Biraz onları da düşünseniz? Onlar çalışmazsa siz de kazanamazsınız. Bir de bu tarafını düşün. Daha iyi, daha rahat, daha şevkle çalışmazlar mı? Ama sen bu şekilde bindiğin dalı da kestiğinin farkında değilsin.
ADİL – Aydın usta, bak vazgeç, senin için de iyi olmaz.
AYDIN – Ne yapabilirsin? İşten mi çıkaracaksın? Tamam verirsin tazminatı mı çıkarırsın.
ADİL – Tazminatsa tazminat. Alır defolur gidersin, senin yüzünden pişmiş aşıma su katamam.
AYDIN – Sen zannetme ki aşın pişti. Bu gidişle de pişeceğe benzemiyor. Çünkü kendin su kattın. Artık çok geç. Birazdan başına gelecekleri görürsün.
ADİL – Ne gelecekmiş başıma?
AYDIN – Az sonra görürsün (Keyifli bir halde içeri girer.)
ADİL – Ya sen benim söylediklerimi unut, sinirlendiğimden söyledim.
AYDIN – (İçerden) Olur, olur.
ADİL – Başımıza bir de tazminat çıkardı. Bunu hiç düşünmemiştim. (Biraz düşünür) Bende sana tazminat verirsem bana da Adil demesinler. (İçeri Müfettiş girer.)
MÜFETTİŞ – İyi günler, Adil Koparan siz misiniz?
ADİL – Evet benim.
MÜFETTİŞ – (Elindeki dosyayı açar.) Ben İş Müfettişiyim. Elimize ulaşan bilgilere göre, sigortasız işçi çalıştırıyorsunuz.
ADİL – Hoş geldiniz efendim. Ama elinize geçen bilgiler yanlış. Ben bir işçi çalıştırıyorum, o da sigortalıdır zaten. İsterseniz evrakları büro da göstereyim. (Aydın içerden görünür, Adil müfettişle çıkar.)
AYDIN – Ali, çabuk bunları izle (Ali hızla çıkar.) Sakın gözen bir şey kaçırma
ALİ – (Dışarıdan) Büroya giriyorlar Aydın usta. (Aydın önlüğünü çıkarır hoparlöre sarar)
AYDIN – (İçeri bağırır) Arkadaşlar (Makine sesleri kesilir, hepsi içerden çıkar.)
MUHARREM – Neler oluyor Aydın usta?
AYDIN – İş müfettişi geldi, şimdi bürodalar
KAMBER – Müfettiş mi? Ne yapacak büroda?
TURAN – Rüşvet alacak. (Gülüşürler)
AYDIN – Sigortasız işçi çalıştırıyor diye ben ihbar ettim, müfettiş de kontrole geldi.
KAMBER – İşçiler büro da mı çalışır ki, niye burda kontrol etmir müfettiş?
AYDIN – Patron fırsat vermedi ki. (Ali koşarak içeri girer.)
ALİ – Usta, patron yanındaki adamla buraya geliyor (hepsi hızla içeri geçer, Ali tuvalete girer, Adil ile müfettiş sahneye gelir.)
MÜFETTİŞ – (Bakınarak makinelerin olduğu bölüme gider, kapıdan içeri bakar, Adil’ e döner) Bunlar işçi değil mi?
ADİL – Onlar mı? Şeyy... Onlar ustanın arkadaşlarıdır. Yeğenim kaza geçirdi, geçmiş olsun demeye gelmişler.
MÜFETTİŞ – Peki Adil Bey, iyice araştıracağız (işçiler içerden çıkar, Müfettiş işçilere sorar) Siz burada mı çalışıyorsunuz? (Adil müfettişin arkasında işçilere eliyle yok işareti yapar, Aydın Adil’ e güler, müfettiş aniden döner ve Adil’ in işaretini görür.)
AYDIN – Evet hepsi burada çalışıyor. Kamber, Turan ve yeni kaza geçiren Muharrem (Ali tuvaletten çıkar.)
ALİ – Ben de burada çalışıyorum.
MÜFETTİŞ – (Adil’ e sertçe bakar) Hani bir işçi çalıştırıyordunuz?
ADİL – Onları geçici olarak aldım işe. İşsizdiler. Kendilerine iş buluncaya kadar burada idare edecekler.
MÜFETTİŞ – (Elindeki dosyadan kâğıt çıkarır işçilere verir.) Adınızı, adresinizi, hangi tarihten itibaren çalıştığınızı yazın nüfus cüzdanlarınızla birlikte bana verin. (İşçiler kâğıda yazmaya başlar.) Adil bey siz de benimle kuruma kadar gelir misiniz? (İşçiler nüfus cüzdanlarıyla birlikte doldurdukları kâğıtları Müfettişe verir, müfettiş Adil ile birlikte çıkar.)
AYDIN – Evet arkadaşlar, bu iş tamam. Artık hepiniz sigortalısınız. Hepinize hayırlı olsun.
BİRLİKTE – Sağol Aydın usta.
KAMBER – Aydın usta, sigortalı olanda ne olur ki?
AYDIN – Kamber, sigorta işçinin güvencesidir. Patron keyfine göre işçiyi çıkaramaz. Hasta olduğunda kaza geçirdiğinde, tedavini karşılar, haftalığın kesilmez.
KAMBER – Peki bunu patron niye indiye gadar yapmadı?
AYDIN – Sigorta primi var. Onun da bir kısmını patron ödüyor. O parayı ödememek için sigortasız işçi çalıştırıyor.
TURAN – Demek ki, olan işçiye olsun diye düşünüyorlar.
AYDIN – Evet aynen öyle.
TURAN – Şimdi patron Halil’e yaptığını bize yapamaz değil mi?
AYDIN – Keyfine göre çıkaramaz. Kanunlar var. İşçi hatalı davranırsa o zaman çıkarır tabi, ama keyfine göre çıkarırsa o zaman tazminatını da öder.
KAMBER – O ne demeydi?
AYDIN – (Biraz düşünür) Kısaca para demek. Şimdi boş ver bunu.
MUHARREM – Sayende oldu, sağol Aydın usta (Aydın’ sarılır.) Belki bizim sonumuz da arkadaşın gibi tımarhane olurdu.
AYDIN – Sizin sayenizde oldu.
TURAN – Biz bir şey yapmadık ki?
AYDIN – Yapmaz olur musunuz?
KAMBER – Ne yaptık ki Aydın usta, men heç bişe annamadım.
TURAN – Valla bu kez sadece Kamber değil ben de bir şey anlamadım.
AYDIN – Halil’ i gördünüz, bize katılmadı, burnunun dikine gitti. Siz Halil gibi yapmadınız.
Siz ne yaptınız, birlik oldunuz. Birlikte hareket ettiniz. Bu az şey mi? Onun için hepsi benim değil sizin sayenizde oldu. Anladınız mı?
TURAN – Anladım tabi, bunu salak bile anlar.
ALİ – Taş Kamber ustaya mı?
KAMBER – İndiye gadar heç bişe annamamıştım, ama indi çoğ ey annadım.
AYDIN – Eh artık bana yol göründü
MUHARREM – Nasıl yani?
TURAN – Ne demek bu şimdi?
KAMBER – Tam annamağa başlamıştım, gene gafam garıştı.
ALİ – Anlamayacak ne var, Emine ile buluşmaya gidiyor.
AYDIN – Bana yol göründü derken, işten ayrılacağımı kastettim.
MUHARREM – İşten ayrılmak mı?
AYDIN – Evet.
KAMBER – Niye? Daha yeni başlamıştın.
AYDIN – Buraya başlamadan önce anlaştığım atölye vardı, bir kaç gün süre istemiştim. Orada çalışanlar da sigortasız. Biraz da onlarla uğraşayım. Çevremizde bu durumda olan o kadar çok kişi var ki. (Emine girer.)
EMİNE – (Aydın’a) Gittin sandım, seni bekliyordum.
AYDIN – Seni görmeden gider miyim?
EMİNE – (Muharrem’ in elini görür.) Ayyyy, geçmiş olsun, ne oldu sana?
MUHARREM – Sağol. Makineye kaptırdım.
EMİNE – Ayyyyyy. Çok mu yaralandı?
MUHARREM – Azcık koptu da (Gülüşürler.) Yaramıza, Aydın ustanın yaptıkları merhem gibi geldi Emine. Hatta bu yaptıkları, ileride açılacak yaralarımızı bile iyileştirecek.
TURAN – Muharrem usta doğru söylüyor. Aydın ustanın sayesinde hepimiz sigortalı olduk. (Emine Aydın’a hayranlıkla bakar)
AYDIN – Abartmayın ya. (Müfettiş ve Adil içeri girer.)
MÜFETTİŞ – (Nüfus cüzdanlarını işçilere uzatır.) Alın bunları, sigorta kartlarınızı da sonra göndereceğim. Hepinize hayırlı olsun.
BİRLİKTE – Sağolun beyefendi. (Müfettiş çıkar.)
ADİL – Haydi hayırlı olsun.
BİRLİKTE – Sağol
ADİL – Artık sizden daha fazla iş bekleyeceğim haberiniz olsun.
AYDIN – Benden bekleme, ben işten ayrılıyorum.
ADİL – Niye? Her istediğin oldu daha ne istiyorsun?
AYDIN – Başka yerde çalışacağım. Hem seni tazminattan da kurtarıyorum fena mı?
ADİL – Senin bu yaptığın resmen üçkâğıtçılıktır, dalaveredir. Madem çalışmayacaktın ne diye açtın başıma bunca işi?
AYDIN – Bana üçkâğıtçı, dalavereci diyene bakın. Sen değil misin çıkarın için beni işe alan? Sen değil misin, bu kadar masum insanın bilgisizliğinden yararlanıp sırtlarından kazanan? Sen değil misin devlete bile yalan söyleyen? Kim üçkâğıtçı? Kim dalavereci?
(Adil, bir Aydın’a bakar, bir işçilere bakar, başını öne eyer.) Hadi Emine gidelim. (Önce Aydın ile Emine, arkalarından Turan, Kamber ve Muharrem çıkar.)
ADİL – (Ali’ye) Aydın nerede çalışacakmış?
ALİ – Sigortasız işçi çalıştıran başka bir atölye varmış, orada çalışacakmış.(Ali de çıkar.)
ADİL – (Kendi kendine) Ulan Aydın alacağın olsun. (hoparlörü görür, üzerine sarılı önlüğü alır.) ulan Aydın bu da senin işindir. İşçi almadık başımıza bela aldık. Nasıl kandırdı, nasıl uyuttu beni. (Kızgın bir şekilde bağırır.) Namussuz, namussuuuuuuzzzzzz... (Halil içeri girer.)
HALİL – Meğer ne büyük bir hata etmişim ben sana inanmakla. Beni kandırdın, ama onları kandıramadın. Sözlerine inanıp, onlarla birlik olmadım, şimdi sürünüyorum. Hep senin yüzünden. Senin yüzünden. Aydın usta doğru olanı yaptı. Senin gibi sadece kendini düşünmedi. O değil, asıl namussuz sensin, sensin işte, namussuz herif.
ADİL – (Halil’in üzerine yürür.) Sus ulan pis hırsız. (Perde inmeye başlar.)
HALİL – (Bağırarak dışarı çıkar.) Namussuz sensin işte. namussuz
ADİL – (Halil arkasından koşarak) Ah bir elime geçirirsem seni, ah bir elime geçirirsem sizleri tek, tek. O zaman görürsünüz (koşarak sahneyi terk eder. Perde iner.)
S O N
Dostları ilə paylaş: |