Rehber ansiklopediSİ 1



Yüklə 3,06 Mb.
səhifə74/133
tarix21.10.2017
ölçüsü3,06 Mb.
#8653
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   133

AHALİ MÜBADELESİ


Alm. Bevälkerungsaustausch, Fr. Exchange de papulation, İng. Exchange of population. 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması gereğince Türkiye'deki Rumlarla, Yunanistan'daki Türklerin büyük bölümünün karşılıklı değiştirilmesi.

Osmanlı Devletinin son zamanlarında meydana gelen Kırım, Doksanüç ve Balkan harplerinden sonra Anadolu'ya Kırım'dan, Kafkaslardan ve Balkanlardan pekçok Müslüman-Türk nüfus göç etti. Öte yandan Tanzimattan sonra gayri müslim tebeaya ve azınlıklara verilen imtiyazlar, özellikle Rumların ekonomik bakımdan güçlenmesi neticesini ortaya çıkardı. Bu sebeple Yunanistan'dan Anadolu'ya göç oldu. Rumlar özellikle İstanbul'da, Batı Anadolu'da, Trakya'da veKaradeniz kıyılarında yerleştiler. Ekseriyeti şehirlerde oturan ticaret ve sanatla meşgul olan Rumlar, dış ticarette ve imalat sanayiinde önemli yer tuttular. 1919 senesinde Batı Anadolu'daki imalathanelerin % 73'ü Rumların elindeydi.

Osmanlı Devletinin parçalanması, yeni devletlerin kurulması, kurulan devletlerin Müslüman-Türklere zulüm ve işkenceler yapmaları neticesinde Rumeli'den Türkiye'ye büyük göçler oldu. bu göçler 1911-12 Balkan Savaşları sonrasında hızlandı. 140 bini Yunanistan'dan olmak üzere 400 bin Müslüman-Türk, Türkiye'ye geldi. 1919'da Batı Anadolu'daki Yunan işgalinden sonra yerli Rum ahali Yunan ordusuyla işbirliği yaptı. Yunan ordusunun yenilerek geri çekilmesi Rumların da büyük zarar görmesine, bir kısmının Yunanistan'a kaçmasına sebep oldu.

Lozan'da Yunanistan'daki Müslüman-Türk ahali ile Türkiye'deki Rum ahalinin karşılıklı mübadelesi yani değiştirilmesi konusu da ele alındı. 30 Ocak 1923'te imzalanan antlaşmaya göre; Batı Trakya'da yaşayan Türkler ile İstanbul'da yaşayan Rumlar dışında kalan bütün Türk ve Rum nüfus değiştirilecekti. Mübadele edilen ahali bir daha geri dönemeyecek, taşınır mallarını yanlarında götürebilecekler, taşınmazlarını ise karma komisyon denitiminde altın değerine göre tasfiye edebilecekti. Antlaşmanın uygulanması için iki ülkeden dörder, Milletler Cemiyeti Kurulunun seçtiği üç üyeden meydana gelen bir komisyon teşkil edildi. Komisyon ekim 1923'te çalışmaya başladı. Birinci yıl bir miktar ahali mübadele edildi. Fakat İstanbul'daki Rumların tesbiti hususunda anlaşmazlık çıktı. Yunanistan hileli yollara başvurarak, İstanbul'da oturan Rumların doğum yerleri ve İstanbul'a yerleştikleri tarih ne olursa olsun mübadele dışı bırakılmasını istedi. Türkiye ise bunların Türkiye kanunlarına göre tesbit edilmesini istedi.

Milletlerarası Adalet Divanı, Türkiye'nin görüşüne yakın bir karar aldıysa da Yunanistan bu karara uymadı. Batı Trakya'daki Müslüman-Türk ahalinin mallarına andlaşmalara aykırı olarak el koydu. Bu malları Rum göçmenlere dağıttı. Buna karşılık Türkiye de İstanbul'daki Rumların mallarına el koydu. İki ülke arasında bir müddet gergin bir hava hakim oldu. 1926 senesinde yapılan bir antlaşmayla el konan taşınmazlar meselesi çözümlendi.

Ahali mübadelesi 1923'ten 1927'ye kadar sürdü. Türkiye'de bu gayeyle mübadele, İmar ve İskan Vekaleti (Bakanlığı) kuruldu. Mübadele neticesinde 400 bin Müslüman-Türk, Türkiye'ye gelirken 1 milyonu aşkın Rum Yunanistan'a gitti. Mübadele sırasında giden Rumların yüzde sekseni Anadolu'dan yüzde yirmisi ise Trakya'dandı. 1927 senesine gelindiğinde İstanbul'da yaşayan 110.000 Rum kaldı. 1930 senesinde "İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Mukavelenamesi" adıyla Yunanistan'la imzalanan antlaşmayla Türk tebeası bile olmayan Rumlara, Türkiye'de aynen Türk vatandaşları gibi haklar tanındı. Antlaşmada "Mütekabiliyet" yani iki tarafın da bu hakları karşılıklı olarak kullanılması hükmü yer aldı. Türkiye'deki Rumlar bu hakları fazlasıyla kullandılar. Hatta Türkiye'de ticari hayatın köprü başlarını Rumlar tuttu. Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin takip ettiği tavizci dış politika sebebiyle, Türklerin Yunanistan'da aynı hakları kullanması bir tarafa, ellerindeki hakları antlaşmalara rağmen alındı. Yunanistan Batı Trakya Türklerine rahat zulmedebilmek için, Türklerin yaşadıkları bölgeyi birinci derecede askeri yasak bölge ilan etti.

Güneydoğu Rodoplarda bulunan Pomak Türklerine, Hıristiyanlaştırarak eritme siyaseti tatbik edildi. Pomaklara kesif bir surette kendilerinin aslen Türk olmadıkları telkini yapıldı. Pomaklar arasında Türkçe konuşmak yasak edildi. Diğer bölgelerde yaşayan Türkler arasında milli şuura hizmet eden gazeteler kapatıldı. Gazeteciler çeşitli bahanelerle hapsedilerek kendilerine işkence yapıldı. Cami, çeşme, mektep gibi dini ve hayri eserlerin yapılmasına müsade edilmediği gibi, eskilerin tamir edilmesine de binbir güçlük çıkartıldı. Bu yüzden o güzelim eserler zamanla harabe hale geldi. Sık sık imar planları değiştirilerek, açılacak yollara Türk-İslam eserleri isabet edecek şekilde çizildi. Türklerin elinde bulunan topraklar, toprak reformu bahanesiyle istimlak edilerek ellerinden alındı ve istimlak bedelleri ödenmedi. Türk-İslam mezarlıkları aynı şekilde istimlak edilerek ortadan kaldırıldı. Yerlerine de gazino ve sinema gibi eğlence yerleri yapıldı. Türk sözünü kullanmak yasak edilerek, suni bir surette Türk ve İslam ayırımı yapıldı. Böylece Müslüman Türkler arasına ikilik sokulmaya çalışıldı. Mahalli idarelere seçilmiş bulunan Türkler, Yunan emellerine hizmet etmedikleri takdirde, bunlara işten el çektirildi. Türklere memuriyet hakkı verilmediği gibi, Türklerden alış veriş yapılmasına çeşitli yollarla mani olundu. Türklerin tahsil imkanları çeşitli yollardan engellendi ve bu suretle onlar arasından münevver insanların yetişmesi engellendi. El altından ve çeşitli yollarla Batı Türklerinin Türkiye'ye göç etmeleri telkin edildi. Bu suretle Türk nüfusunun azalmasına azami gayret sarf edildi. Türkiye'de ise azınlık durumunda olan Rumlara karşı yumuşak bir politika izlendi.

Konuştukları dillere göre yapılan son nüfus sayımında (1965) Türkiye'de Rumca konuşan 48.000 kişinin olduğu ve 80.000 Rum-Ortodoks olduğu tesbit edilmiştir. Bu sayının sonraki yıllarda biraz daha azaldığı tahmin edilmektedir. Yunanistan'da ise yaklaşık 150.000 Türk bulunmaktadır.


AHAR


Kağıdın yazı yazmaya çok elverişli olması için, üzerine sürülen madde. Ahar kelimesi, yemek yemek manasında kuvvet ifade ettiği gibi, kağıdın sağlam ve kullanışlı hale getirilmesi için bu maddenin sürülmesi sebebiyle de aynı isim kullanılmıştır. Bu işe de kağıdı aharlamak, aharlanan kağıda da aharlı kağıt denilmiştir.

Ahar; nişasta, şap ve yumurta akı maddelerinden yapılır. Elde edilen bu sulu madde kağıt üzerine sürülür veya kağıt bu maddeye batırılır. Böylece kağıt parlak görünür. Kaba, pürüzlü ve kalemin yürümesine müsait olmayan kağıtlar, aharlanmak suretiyle yazı yazmaya son derece müsait hale getirilir. Eskiden bilhassa hat san’atında kullanılan kağıtlar aharlanırdı. Kağıdın aharlanmasında şu faideler elde edilir:

1) Kağıt cilalanmış olur.

2) Aharlanan kağıt üzerine mürekkeble yazılan yazıyı birkaç defa silip yeniden yazmak mümkün olur ve aharlı olduğu için kağıt yıpranmaz.

3) Aharlı kağıt üzerinde kalemin kayması gayet kolay olur.

4) Mürekkep de kolay ve kıvamında akar, kağıda tam siner.

5) Aharlı kağıt üzerine yazı kolay yazılır ve yazının keskinliğini sağlamak kolay olur.

6) Aharlı bir kağıt üzerine yazılan yazı hiç bozulmadan ve solmadan asırlarca muhafaza edilebilir.

Aharın pekçok çeşidi olup, bunlardan en basitinin yapılış şekli; pirinç unu ve nişasta suda ezilip kaynatılır. Elde edilen sıvı, bir sünger ile yazı kağıdı üzerine sürülür. Sonra yumurta akı şapla karıştırılarak bu da kağıdın üstüne sürülür. Kurutularak parlak bir kağıt elde edilir.

Diğer yapılış usullerinden bazıları da şöyledir: Beyaz şap, havanda dövülür ve su içinde eritilerek ateşte iyice kaynatılır. Elde edilen sıvı, bir kab içine dökülerek sıcak iken içine aharlanacak kağıt batırılıp çıkarılır ve bir yere serilerek gölgede kurutulur. Sonra bir mikdar su kaynatılır ve ayrıca bir çanak içinde bir avuç mikdarı nişasta ezilerek suya dökülür ve devamlı karıştırılarak nişasta kokusu kalmayıncaya kadar kaynatılır. Sonra bir teneke kab içine boşaltılıp, önceden şaplanıp kurutulmuş kağıtlar bu suya batırılır ve gölgede kurutulur. Bundan sonra da mühre vurularak yani cilalı bir taş veya madeni kağıt üzerine sürerek parlatılır. Bu ahar ne kadar beklerse o kadar iyi olur. Hatta bir kaç sene duran aharlı kağıtlar yazı yazmaya daha müsaid olurlar.

Daha çeşitli yapılış usulleri olan aharın yapılış usullerinin hepsinde esas madde nişasta, yumurta akı ve tutkaldır. Kalemin aharlı kağıt üzerinde kaymasına “kalemgir” denir. Kağıtları buna elverişli yapmak için aharladıktan sonra üstüne başka sıvılar da sürülür. Bu sıvılara “tıla” denir. Kağıdın güzel kokması için misk veya gül suyu gibi güzel kokular katılır. Böylece kağıt çok nefis kokar. Aharlı kağıtlara gül kırmızısı, gül pembesi, kanarya sarısı, filizi ve açık mavi renkler de verilirdi.

Hat sanatında yazının çeşidine göre kağıda sürülen aharın cinsi değişirdi. Kur’an-ı kerim yazmak için hazırlanan kağıtların her iki tarafı da aharın en incesi ile aharlanırdı. Levha, meşk ve buna benzer yazılar için kullanılan ve sadece tek tarafına yazı yazılacak olan kağıtların aharları bir kaç kat olmak üzere kalın sürülürdü. Bu kağıtlar üzerinde tashih gerekince kağıt bozulmadan yapılabilirdi. Talik yazı için kullanılacak kağıtlara sürülen ahar tabakası çok kalın olurdu. Talik yazı için ahar yapanlar kendilerine mahsus soğuk damga yapmışlardı ve hazırladıkları hususi kağıtları bu damga ile damgalarlardı.



Yüklə 3,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin