AHLATŞAHLAR
(Bkz. Sökmenliler)
AHMED ABDÜLHAK RADULEVİ
Hindistan’da yetişen evliyanın büyüklerinden. İsmi, Ahmed olup, “Abdülhak, Nurulhak ve Kıdvet-ül-Evliya” lakabları ile de bilinir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Radul şehrinde doğdu. 1433 (H. 837) senesinde Radul’de vefat etti.
Küçük yaşından itibaren ilim tahsiline başlayan Ahmed Abdülhak Radulevi on iki yaşındayken Delhi’ye gitti. İlim öğrenmekle meşgul olan ağabeyi Takıyyüddin’in talebesi olup, ilim öğrendi. Tasavvufa karşı ilgi duyup, Pani-püt şehrine giderek, Çeştiyye yolu büyüklerinden Celaleddin Pani-Püti’nin hizmetinde ve sohbetinde bulundu. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Çeştiyye yolunun Sabiri kolu onunla devam etti. Evdeh şehrine giderek Şeyh Fethullah Evdehi ile görüşüp sohbet etti. Kendisine bir kabir kazdı. Ölmeden önce ölümü yaşamak ve nefsin arzularını kırmak için bir müddet orada kaldı.
Namaz vakti girmeden önce camiye giden Ahmed Abdülhak Radulevi, caminin içini süpürür ve temizliğini yapardı. Allahü tealanın anıldığı yerlerde bulunmaktan çok hoşlanır, bundan manevi haz duyardı. Talebeleri, Allahü tealanın “Hak” ismi şerifini çok söylerler ve bu mübarek ismi söyleyerek can verirlerdi. Ahmed Abdülhak hazretlerinin hayatı ve halleri, İmam-ı Rabbani hazretlerinin babasının hocası olan Kutb-i Alem Abdülkuddüs tarafından yazılan Nur-ül-Ayn adlı eserde toplanmıştır.
Buyurdu ki: “Hallac-ı Mansur çocuktu. Dayanamadı ve sırları açığa vurdu. Öyleleri vardır ki, nehirleri yutarlar da bundan rahatsız olmazlar.”
AHMED ARVASİ
Zamanımız mütefekkir, eğitimci ve yazarlarından. Peygamber efendimizin torunu hazret-i Hüseyin’in soyundan olup, seyyiddir. Babası Van gümrük müdürlüğünden emekli Abdülhakim Efendi, annesi Cevahir hanımdır. Dedeleri, Van’ın Müküs (Bahçesaray) kasabasına bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündendir. 15 Şubat 1932 (H. 7 Şevval 1350)de Ağrı ilinin Doğubayezid kasabasında doğdu. 31 Aralık 1988 (H. 22 Cemaziyel evvel 1409) tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Ahmed Arvasi yedi yaşına geldiği zaman, babası Van’a tayin edilince ilk tahsiline Van’da başladı, Doğubayezid’de bitirdi. Ortaokula Karaköse’de başladı, Erzurum’da bitirdi. İmkansızlıklar yüzünden liseye devam edemediği için, Erzurum Erkek Öğretmen Okulu’na (sonra Nene Hatun Kız Öğretmen Okulu oldu) kaydoldu ve 1952 senesinde bitirerek, öğretmen oldu. Önce Konya’da sonra Ağrı’nın Molla Şemdin köyüne tayin edildi. Ahmed Arvasi, yaratılışı icabı çok cömertti. Öğretmenlik yaptığı köyün halkı çok fakir olduğu için, çocukların çoğu, kalem-defter alamazdı. Aldığı maaşın çoğunu fakir çocuklara harcardı. Buradan askere gitti. Askerlik vazifesini bitirdikten sonra tekrar öğretmenliğe döndü. 1958 senesinde Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünü bitirdi. Eğitim Enstitüsünde okurken, Anadolu’dan gelen saf temiz gençlerin Enstitüdeki menfi propagandalarla dinlerini, imanlarını kaybettiklerine çok üzüldüğünü söylerdi. Bunun için ilk kitabı olan Kendini Arayan İnsan’ı yazdı.
Pedagoji bölümünü bitirdikten sonra, Erciş Öğretmen Okulu, sonra da Balıkesir Savaştepe Öğretmen Okuluna tayin edildi. İnsan ve İnsan Ötesi, Diyalektiğimiz Estetiğimiz, Eğitim Sosyolojisi adlı eserlerini bu zamanda yazdı. Yorucu öğretmenlik hizmetleri yanında gençliğin kendi kültür ve medeniyetine sahip çıkmaları için devamlı eserler ortaya koydu. Konferanslar verdi, gazete ve dergilerde makaleler yazdı.
Balıkesir, Bursa, İstanbul Eğitim Enstitülerinde senelerce Türk Milli Eğitimine hizmet etti. Doğu Anadolu Gerçeği eserini yazdı ve 1979 yılında emekliye ayrıldı. Makaleleri; Türk İslam Ülküsü (üç cild) ve Size Sesleniyorum adlı kitabında toplandı.
Vefatından birkaç sene evvel kalp rahatsızlığına yakalandı. Çok yıpranmasına rağmen, konferans ve günlük yazılarına devam etti ve daima Türk-İslam Ülküsünü savundu.
Vaktinin çoğunu ibadet ve kitap okuyarak geçirirdi.
31 Aralık 1988 tarihinde, günlük makalesini yazarken, daktilosunun başında kalb krizinden vefat etti. 1 Ocak 1989 tarihinde, Fatih Camiinde kılınan cenaze namazından sonra, kendini sevenlerinin omuzunda kalabalık bir cemaat tarafından, İstanbul-Edirnekapı Kabristanlığına defnedildi.
Ahmed Arvasi, Türk Milli Eğitimine hizmet ederken vatan ve milletini seven çok değerli gençler yetiştirdi. Her şeyin faniliğini, dünyanın geçiciliğini, ebedi hayatın öldükten sonra başlayacağını, Allah ve Resulü’ne muhabbetin esas olduğunu gençlere ve tanıdıklarına hep söylerdi.
Kendisi görüşünü şöyle açıklar:
“Ben İslam, iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesud görmek isteyen ve böylece İslamı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna asla yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında şanlı Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem); “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.” “Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir.” “Vatan sevgisi imandandır.” hadis-i şeriflerine bağlıyım. Yine şanlı Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem); “İlim mü’minin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın.” hadis-i şeriflerindeki mukaddes ölçüye bağlı olarak, hızla muasırlaşmak gereğine inanmaktayım. Bu, Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu olacaktır.
Asla, unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler, yabancı ve istilacı devletlerin fikir paravanaları olup, milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim, buna inandığım içindir ki, Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir namus ve vicdan borcu bilmekteyim.”
AHMED ASIM (Mütercim)
Lügat, kelam, hadis ve Hanefi mezhebi fıkıh alimi. Gaziantep’te 1755 (H. 1169)te doğdu, 1820 (H. 1236)de İstanbul’da vefat etti. Antep Mahkemesi Başkatibi Cenani Efendinin oğlu olup, seyyidlerdendir.
Tahsiline Antep’te başladı. Abdullah Necib ve şair Kilisli Mustafa Ruhi gibi hocalardan Arapça, Farsça ve İslami ilimleri okudu. Antep mahkeme katipliğinde bir müddet çalıştı. Daha sonra 1789 yılında İstanbul’a geldi. Hayli para sıkıntısı çekti. Tercüme ettiği Burhan-ı Katı' lügat kitabını Padişah Üçüncü Selim’e takdim etti. Böylece Padişahın ihsanına kavuştu. Molla Gürani Medresesinde ders vermeye başladı. Tuhfe-i Asım adlı eseri yazdı ve İbrahim Halebi’nin Siyer-i Halebi adlı Arapça eserini Türkçeye tercüme ve şerh ederek padişaha takdim edip, hacca gitmek için izin aldı. 1802’de hacca gitti. Medine’de eski hocası Abdullah Necib Efendi ile karşılaşdı. Abdullah Necib Efendi kendisine büyük alim Firuzabadi’nin Kamus-ul-Muhit’ini tercüme etmesini teklif etti. İstanbul’a geldi. 1805’te Kamus’un tercümesine başladı. 1807’de Amir Efendi’nin yerine vak’anüvis oldu. Vak’anüvisliği esnasında Süleymaniye Medresesinde müderrislik yaptı. 1810 yılında Kamus tercümesini tamamlayarak Sultan İkinci Mahmud Hana takdim etti. Kamus’un bastırılması için Padişah emir verdi. Baskı 1814-1817 yılları arasında tamamladı. Ahmed Asım Efendi 1812 yılında Selanik kadılığına tayin edildi. Bu, onun son vazifesi oldu. 1820 senesinde Selanik’teki memuriyet müddeti biten Ahmed Asım Efendi, İstanbul’a döndükten kısa bir müddet sonra, Üsküdar'daki evinde vefat etti. Nuh Kuyusu Kabristanına defnedildi.
İlmi ile amel eden muhterem bir zat olan Seyyid Asım Efendi, mühim işlerde ehil kimselerle istişare (danışma) yapar, padişah ve devlet adamlarına uyarıcı nasihatlerde bulunurdu. Devlet işlerine ehliyetli kimselerin getirilmesini, ilim ve irfan sahiblerine gereken ilginin gösterilmesini sık sık anlatırdı. Müslümanların huzurunu bozan zorba ve eşkıyaya, rüşvetçi ve dalkavuklara fırsat verilmemesini, Avrupalılara ve gayri müslim vatandaşlara asla güvenilmemesini, hele örf ve adetlerde onlara benzemenin memleket için çok kötü neticelere yol açacağını bildirirdi.
Dinine bağlı, çok zeki ve çalışkan bir kimse olup, ömrünü ilim öğrenmek, öğretmek ve kitap yazmakla geçiren Ahmed Asım Efendinin şu eserleri vardır: Tıbyan-ı Nafi' der-Tercüme-i Burhan-ı Katı’ (Farisiden Türkçeye çevirdiği lügattır). El-Okyanus-ül-Basit fi Tercümet-il-Kamus-il-Muhit (Arabiden Türkçeye en büyük lügattır. Hala değerini muhafaza etmektedir). Muzhir-üt-Takdis bi Huruc-i Taifet-il-Fransis (Fransızların Mısır’ı işgali üzerine El-Ceberti’nin Arapça Tarihi’nin tercümesi). Merh-ül-Meali fi Şerhi Kasidet-il Emali (Emali kasidesinin Türkçe şerhi). Terceme-i Siyer-i Halebi (Peygamber efendimizin hayatını anlatan bir eser). Tuhfe-i Lügat-il Arab (Arabi gramer kitabı). Tarih-i Asım Vekayi-i Selimiyye (Tarihe dair).
Dostları ilə paylaş: |