Rehber ansiklopediSİ 1


AHMED BİN HÜLAGÜ (Teküder)



Yüklə 3,06 Mb.
səhifə83/133
tarix21.10.2017
ölçüsü3,06 Mb.
#8653
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   133

AHMED BİN HÜLAGÜ (Teküder)


İran’daki İlhanlı (Moğol) Devletinin üçüncü hükümdarı. Birinci İlhanlı hükümdarı Hülagu’nun oğludur. Annesi Konkırat Beyinin kızı Kutuy Hatundur. Asıl ismi, Teküder’dir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Daha çocuk yaşta iken müslüman oldu ve Ahmed adını aldı. Abaka Hanın hükümdarlığı zamanında, Nihavend ve Dinever taraflarında, emrine verilen yerleri idare etti. 1282 senesinde, Abaka Hanın Hemedan’da ölmesi üzerine, bir müddet karışıklıklar başgösterdi. Bu sırada hanedan temsilcileri toplanarak Ahmed Hanı İlhanlı tahtına geçirdiler. Abaka Hanın oğlu Argun Han, istemeyerek onun hükümdarlığını kabul etti.

Ahmed Han, İlhanlı hükümdarı olunca, müslüman bir hükümdar olduğunu, İslam devletleriyle iyi münasebetler kurmak istediğini, müslüman devletlerin hükümdarlarına gönderdiği mektuplarla ifade etti. Memluklere karşı Abaka Hanın siyasetini takib etmek istemiyordu. Bunun için zamanın büyük alimlerinden Şirazlı Kutbüddin, Rudekli Behaüddin ve Şeyh Abdurrahman’ı, Memluk Sultanına elçi gönderdi. Müslümanların huzur içinde yaşamalarını temin etmek için elinden geleni yapacağını bildirdi.

Bu sırada Anadolu’yu idare eden Ahmed Hanın kardeşi Kongurtay, küfründe diretiyor, yağma ve zulme devam ediyordu. Bilhassa Karamanoğulları ve Eşrefoğulları topraklarındaki ormanları tahrib ettirip, pekçok Müslümanı öldürtmüş, binlerce kadın ve çocuğu esir alıp satmıştı. Bu arada Ahmed Hanın hükümdarlığını istemeyerek kabul eden ve tac giyme merasimine de katılmayan Abaka Hanın oğlu Argun, İlhanlı tahtının tek ve tabii mirasçısı olduğunu ileri sürerek Ahmed Hana baş kaldırdı. Ahmed Hanın yumuşaklık ve merhametinden istifade eden diğer putperest Moğol beyleri de Argun’u ona karşı tahrik ediyorlardı. Hatta Anadolu’nun idaresinden sorumlu olan Kongurtay bile Ahmed Hanı devirip yerine Argun’un geçmesini istiyordu. Kongurtay’ın bu kötü niyetini tesbit eden Ahmed Han, onu ve adamlarını öldürtmüş ve fitne ateşini durdurmak istemişti. Fakat Müslüman olan Ahmed Hanın hükümdarlığını kabul etmek istemiyen ve iman şerefiyle şereflenememiş olan diğer Moğol beyleri, Argun’u Ahmed Hana karşı kışkırtmaya devam ettiler. Argun da kendine yardımcı olacağını bildirenlerin teşvikiyle Ahmed Hana baş kaldırdı. Devletin devamını ve milletin huzurunu isteyen Ahmed Han, nihayet büyük bir ordu hazırlatarak, damadı Alinak’ın kumandasına verdi ve Horasan’da bulunan Argun üzerine gönderdi. Kendisi de orduyu takib ederek Horasan’a ulaştı. Şiddetli geçen savaşın başlarında vaziyete hakim olan Ahmed Han, Argun Hanı esir etti. Ancak askerlerinin yağmaya daldığı bir sırada toparlanan Argun Hanın kuvvetleri durumu lehlerine çevirdiler. Savaşın aleyhine döndüğünün farkına varan Ahmed Han, Horasan sınırından Erran (Karabağ) tarafına kaçtı. Gittiği bölgenin insanlarından topladığı askerlerle durumu kurtarmak istediyse de başaramadı. İşi yağmacılık olan Karauna tümeni, Ahmed Han üzerine gönderildi. Ahmed Han yakalanarak şehit edildi.

Samimi bir Müslüman olan Ahmed Han, yumuşak tabiatlı ve merhamet sahibi idi. İlhanlı ülkesi, onun tahta geçmesiyle parlak bir dönem yaşadı. O, bütün gayret ve himmetini, müslümanların işlerini düzene koymaya ve onların huzur ve güven içinde yaşamalarına sarf etti. Çevredeki İslam ülkeleriyle sulh içinde yaşamağa çalıştı. İlme ve alimlere saygısı sonsuz olan Ahmed Han, alimlerle sohbette bulunur ve onlardan istifade ederdi. Bilhassa tasavvufa da meyli olan Ahmed Han, zamanının büyük mutasavvıfı Şeyh Abdurrahman’ın sohbetlerine katılıp istifade etmiştir.


AHMED CAFEROĞLU


Türk dili araştırmacılarından. 17 Nisan 1899 yılında Azerbaycan'ın Gence şehrinde doğdu. Annesinin adı Güher, babasınınki ise İsmail'dir.

İlkokula Semerkant'ta başlayan Ahmed Caferoğlu, liseyi Gence'de bitirdi. Aynı yıl Kiew Yüksek Ticaret Okuluna kaydoldu. Üç sömestr devam ettikten sonra, 1917 yılı sonlarına doğru memleketine döndü. 1918 yılında Türkiye'den Nuri (Killigil) Paşa idaresinde Azerbaycan'a gelen İslam ordusuna gönüllü yazıldı ve topçu onbaşısı rütbesi ile görev yaptı.

1919 yılında Bakü Üniversitesi Türkoloji bölümüne bir sömestr devam etti. 27 Nisan 1920 yılında Rus ordularının Azerbaycan'ı işgali üzerine Türkiye'ye geldi ve İstanbulÜniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydoldu. 1924'teEdebiyat Fakültesini bitirerek, aynı yıl İlahiyat Fakültesine memur oldu. 1925 yılında Alman hükumetinin verdiği bir bursla Berlin Üniversitesinde, bir sömestr W. Bang-Kaup, A. Von le Coq, Wasmer, Westermann'ın derslerine devam etti. Sonra Breslau Üniversitesinde okudu. 15 Mayıs 1929 yılında F. Giese'nin yönetiminde yaptığı 75 Azäbajğanische Lieder "Bajaty" in der Mundart von Gänğä nebst einer sprachlichen Erklärung" (Gence Ağzında 75 Azerbaycan "Bayatı" Türküsü. Bir dil açıklaması ile) - Bk. MSOS. XXXII (1929) s. 55-79; XXXIII (1930) s. 105-129; (Ayrı basım) 18 Januar 1930 50 s. adlı çalışması ile, "Dr. phil" ünvanını almıştır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Türk Dili Tarihi Müderris Muavini (Doçent) oldu. 1938 yılında Profesörlüğe yükseltildi. 1946 yılında M. Fuad Köprülü'den boşalan kürsü başkanlığına getirildi. Uzun seneler İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde Yeni Türk Filolojisi Kürsüsü Başkanı, Türkiyat Enstitüsü Müdürü olarak çalıştı; talebe ve ilim adamı yetiştirdi. Ahmed Caferoğlu, 1973 Temmuzunda emekliye ayrılmış, 6 Ocak 1975 günü ölmüştür.

Ahmed Caferoğlu'nun, 400'e yakın neşriyatı vardır. Bunlar arasında 8 ciltlik Eski Anadolu AğızlarıÜzerine Derlemeleri, 2 ciltlik Türk Dili Tarihi, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Türk Kavimleri Türkolog Ahmed Caferoğlu'nun belli başlı eserleridir.


AHMED CAMİ


Horasan’da yetişen evliyanın büyüklerinden ve şeyhülislam. İsmi, Ahmed bin Ali Namıki Cami olup, künyesi Ebü’l - Hasan’dır. Eshab-ı kiramdan Cerir bin Abdullah’ın soyundandır. Horasan’ın Cam kasabasından olduğu için, Cami diye meşhur olmuştur. 1049 (H. 441)da doğdu, 1142 (H. 536)de vefat etti. Kabri, Meşhed ile Herat arasındaki yolun tam ortasında Türbe-i Cami bahçesindedir.

Ümmi yani okula gitmediği halde ilim sahibi olan Ahmed Namıki Cami, yirmi iki yaşında Allahü tealanın razı olduğu yola girdi. Tövbesini Sirac-üs-Sairin kitabında şöyle anlatır:

“Yirmi iki yaşındaydım. Allahü teala bana tövbe etmeyi nasib etti. Arkadaşlarla yiyip içerdik. Birgün içki getirmek sırası bendeydi. Kırk küp içkimiz vardı. Gittim, hiç birinde şarap yok. Şaşırdım kaldım. Sonra merkebi alıp şarap bulunan bağ tarafına gittim. Oradaki şarapları merkebe yükledim. Merkep yürümemekte inat ediyordu. Yürümesi için şiddetle dövüyordum ki, aniden bir ses işittim: “Ahmed niçin bu hayvanı incitirsin? Onu biz yürütmüyoruz. Arkadaşların özrünü kabul etmezse, biz kabul ederiz”. Hemen yere kapandım ve; “Ya Rabbi! Tövbe ettim. Bundan sonra asla şarap içmeyeceğim. Emreyle merkep yürüsün. O insanlara mahcup olmayayım” diye yalvardım. Merkep yürümeye başladı. Arkadaşların yanına varıp şarabı önlerine koyduğumda bana sen de iç dediler. Ben tövbe ettim, dedim. Yine de bana içirmek için ısrar ettiler. Aniden kulağıma yine bir ses geldi. “Ya Ahmed! Ellerinden al, iç ve içtiğin bardaktan onlara da içir.” Hemen alıp içtim. Şarap bal şerbeti olmuştu. Allahü tealanın kudreti ile şarap şerbete çevrilmişti. Orada bulunanlara tattırdım, hepsi tövbe ettiler ve dağıldılar. Dağa çıktım, uzun müddet insanlardan uzak durdum. İbadet ve nefs terbiyesi ile meşgul oldum. Nice seneler sonra bir gün kalbime; "Ahmed, Hak yolunda böyle mi giderler? Kavminden senin üzerinde hakları olan birçok insanı bıraktın.” düşüncesi geldi. İnsanların arasına döndüm ve onlara doğru yolu göstermeye başladım. Bu kitabı yazdığım ana kadar 80 bin kişi elimde tövbe etti.”

Ahmed Cami’nin oğullarından Zahiruddin İsa, babasının elinde 600 bin kişinin tövbe ederek doğru yolu bulduklarını bildirmiştir.

Kendisine sordular ki: “Biz geçmiş velilerin kitaplarını, kerametlerini okuyor ve alimlerden dinliyoruz. Ama sizde meydana gelen haller çok azında meydana gelmiştir. Bunun sebebi hikmeti nedir?” Buyurdu ki: “Velilerin çektiği bütün sıkıntıları çektik. Allahü teala onlara ayrı ayrı verdiği kerametleri, ihsan ederek, Ahmed’e hepsini verdi. Her dört yüz senede bir, Ahmed isminde biri gelir, kendisine böyle ihsanlarda bulunulur ve bu ihsanları da herkes görür.”

Nitekim Ahmed Cami’den dört yüz sene sonra gelen İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani Ahmed Faruki hazretlerine de Allahü teala böyle ikramlar hatta daha büyük makamlar ihsan eylemiştir. Bu, Allahü tealanın hususi bir ihsanıdır. Dilediğine  nasib eder. O’nun ihsanı boldur.

Yüksek ilim ve fazilet sahibi olan Ahmed Namıki Cami, huzurunda okunan Kur’an-ı kerim ayetlerini üç-dört derece tefsir ederdi. Çok yüksek bir veli olup, pekçok kerametleri görüldü. Bütün mahlukata karşı çok merhametliydi. Çok cömert olup, herkese iyilik ederdi. Sıkıntısı olanlar ona müracaat ederlerdi. Uzun riyazetler (nefsin isteklerini yapmamak) ve mücahedelerden (nefsin istemediklerini yapmak) sonra insanlar arasına dönüp, bir taraftan onlara İslamiyeti anlatırken, diğer taraftan yüzlerce eser yazmıştı.

Ahmed Namıki Cami hazretleri buyurdu ki:

İyi arkadaş iki cihan için de büyük seadettir. Maksada çabuk ulaşmayı sağlar. İyi arkadaşa sahib olunca çok hamd etmeli, hep iyi kimselerle beraber bulunmalıdır ki, kıyamette pişmanlık çekilmesin. İnsanlara ulaşan her felaket, kötü arkadaş sebebiyle gelir. Ondan çok uzak durmalıdır. Bir kimsenin iyi arkadaş mı kötü arkadaş mı olduğunu anlamakta dikkat edilecek ölçü şudur: Gördüğünüz, görüştüğünüz kimse, sizin Allahü tealayı hatırlamanızı, O’nu dil ve gönül ile anmanızı sağlıyor, kalbinizi uyanık tutuyorsa, işte o, iyi bir arkadaştır. Ama beraber olduğunuz kimse, size cenab-ı Hakk’ı ve O’nun zikrini unutturuyorsa, o kimse, kötü arkadaştır. Ondan sakınmak lazımdır.

Ehl-i sünnet vel-cemaatten olmanın şartları hakkında çok mes’eleler vardır. Bu mes’eleler, namazı, orucu, haccı ve zekatı bilmek gibi farzdır. Bunlar, itikad doğru olup da namazda, oruçda ve diğer ibadetlerde bir noksanlık olursa ve bu noksanlık kasden olmazsa affedilebilir. Fakat Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadında bir sarsıntı olursa, bid’at sahibi olunmuş olur ve bid’at sahibini Allahü teala affetmez, ibadetlerine ve iyiliklerine sevab verilmez.



Eserleri:

1) Üns-üt-Taibin, 2) Sirac-üs-Sairin, 3) Ravdat-ül-Müznibin ve Cennet-ül-Müştakin, 4) Bihar-ül-Hakika, 5) Es-Sırr-ül-Mektum, 6) Misbah-ül-Ervah, 7) Miftah-ün-Necat (Bu kitab, İhlas Vakfı tarafından neşr edilmiştir).

Yüklə 3,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin