Râhatoğlu ve vakfiyesi Doç. Dr. İsmet kayaoğlu I- rükneddin hattâb ve râhatoğullari ailesi



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə17/42
tarix29.11.2018
ölçüsü2,97 Mb.
#85079
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   42

EN KISA HADİS SENEDİ

Hz. Peygamber Muhammed (570-632 M.)

1 — Seleme b. Evka (Ö: 74 H. 693 M.)75

2 — Yezid b. Ebu Ubeyd (Ö: 246 H. 763 M.)

3 — Mekki b. İbrahim (Belhi, el-Hanzali el-Burcumi Ebus-Seken Ö: 214)76

4 — İmam-ı Buhari (Ebu Abdullah, Muhammed b. İsmail b. İbrahim (194-258 H. 810-869 M.)

5 — Ebu Abdillah, Muhammed b. Yusuf Firberi (231-320 H. 845-932 M.)77

6 — Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed Hummuye Şarahsi (381 H. 991 M.)78

7 — Ebul - Hüseyin (Hasan) b. Abdurrahman (b. Muhammed b. Muzaffer Davudi Cemalul – İslam)79
____________________________________________________________________________

70 Tedlis, hadis ilminde bir terim olup çeşitli izahlarından biri şudur: Hadisi işittiğinden değil, işitmediği daha yüksek seviyedeki veya nesildeki birinden nakletmek ve böylece ondan işittiğini anlatmak istemektir (Zamahşeri, Esas el-Belağa 192)

71 Dr. Abdulemir Asam, Nasıruddin Tusi, 31, 74, Tusi, Tatarların istilasına kadar altı sene Nişabur’da kalmış oranın felsefi kültüründen istifade etmiştir. (Beyrut

72 Muhammed Şadi b. Eyyup Amasyalı’nın icazeti ki bu icazette Fahreddin Razi'nin hocası Kemaluddin Semnani ve onun hocası Kemaluddin Yahya Nisaburi zikredilmektedir. Eğinli Hz. Muhammed Hulusinin icazeti (H. D. 2/746), Abdulkadir Raşid Efendi'nin icazeti (H. D. 2/711) Mahmud Nedim b. Ömer Kemahlı'nın icazeti.

73 Katip Çelebi, Keşfu’z-Zunun 2/1063, Dr. Asem, age. 79, Veli b. Muhammed Hadiminin 1323 H. tarihli Ömer Vehbi Yalvacıdan aldığı icazet

74 İbn Hallikan, vefarat 3/47, 167.

75 Hudeybiye hadisesinde ölüme and içen yiğitlerdendi.

76 Tezkiretul-Huffaz 1/365. Vaferi Sadık, Ebu Hanife, Malik b. Enes ve İbn Cureyc'den rivayette bulunmuştur.

77 Buhari Şerifi, müellifinden 248 H. de ve 252 H. de olmak üzere iki defa dinlemiştir.

78 316 H. de Firberiden Buhârîyi dinledi. 88 yaşında öldüğüne göre 293 H. (905) te doğmuş ve 23 yaşında Buhârîyi dinlemiş oldu (Şezerat 3/226)

79 381 de Buhârîyi Serahsi’den dinledi (Şezerat 3/226)

8 — Ebul Vakt, Abdulevvel b. İsa Siczi (458-553 631 H. 1066-1158 M.)80

9 — Siracuddin, Ebu Abdullah Hüseyin b. Mübarek b. Muhammed Zebidi Hambeli (546-631 H. 1151-1233 M.)81

10 — Ebul Abbas Ahmed b. (Muhammed) b. Ebi Talip Haccar «548-657 H. 1153-1258)82

11 — Ebu İshak (İbrahim b. Ahmed b. Abdulvahid) Temuli Ba'li, Sami (710 - 800 H. 1310 -1397 M.)83

12 — Hafız Ahmed b. Hacer Askalani (773-852 H. 1371 -1448 M.)

13 — Şeyhülislam Kadı Zekeriya (b. Muhammed b. Ahmed b. Zekeriya) Ensari (826-925 H. 1422 -1519 M.)84

14 — Muhammed Remli (Ahmed b. Ahmed b. Hazma Remli) (Ö: 971 H. 1563 M.)

15 — Muhammed Acemi

16 — Muhammed Ebil Meâli Gazzi

17 — Şinab Ahmed Attar

18 — Şeyh Hamid Attar

19 — Şeyh Muhammed Selim Attar Dımışki85

20 — Ebul Kemal, Muhammed Atıf, İstanbullu86

21 — Hafiz Üveys Vefa b. Muhammed, Erzincanlı (1277-1365 H. 1866-1946 M.)87

Üveys Vefa 1365 H. de öldüğüne göre kendisi ile beraber Hz. Peygambere varan 21 kişilik sened silsilesi 1355 yıllık bir süreyi kaplamakta ve birbirine bağlamaktadır. Bu kadar uzun bir zaman birimini, belki bazı aksaklıkları olabilir, birbirini gören şahıslarla birbirine bağlama olayını ve tarih yönünden kayde değer olacak bu durumu, Hadis ilmine ve onun icazete ve kaynağına verdiği öneme borçluyuz.



RESMİ İCAZETNAME

Şimdiye kadar incelediğimiz icazetnameler hususi surette hocanın verdiği, ama resmi bir vesika kabul edilen icazetlerdir. İcazetin resmen yani resmi ve idari makamlarca kabul edilmesi ile resmi icazet arasında fark vardır. Resmi icazetten kasdımız resmi bir okulun, müessesenin, öğretim kurumunun mühürlü olarak verdiği icazettir. Böyle bir icazeti 1914 yılında medreselerin ıslah edilerek Hilâfeti'l-Aliyye medresesi adı ile kurulan yeni medreselerin yüksek rulhilâfeti aliye Medresesi Mütehassisîn kısmından alınmış resmi ve mühürlü icazetnamelerde müşahade edilen yenilikten bahsetmekle eski ve yeni icazetler arasındaki farkı göstereceğiz.

Süleymaniye Mütehassisîn Medresesinden verilen icazet eskilerinki gibi kitap şeklinde olmayıp tomar şeklindedir. Yalnız yazısının eni 28 cm. ve uzunluğu 150 cm. dir. Eski icazetlerde görülen hususlar, alimlerin senedleri de bu yeni icazetlerde de vardır.

Ancak yeni icazetnamede bir yenilikle karşılıyoruz. Mutehassisîn'de


____________________________________________________________________________

80 465 H. (1072) de Davudi'den Buhârîyi dinledi ve Davudi'den en son hadis rivayet edendir. Bu tarihe göre yedi yaşında hadis ravisi olmuş bulunuyor (Şezerat, 3/226, 7)

81 Bunun da yedi yaşında rivayete nail olduğu görülüyor. Ayrıca başkalarından da rivayet etmiştir (Şezarat, 5/144) Ebu Ali Hüseyin b. Mübarek Zebidi diye birisi daha vardır. Onun da senedi yüksek olup Ebul Vakıt’tan Buhârîyi dinlemiştir. Hanefi mezhebini iyi bilen biriydi (629 H. 1231 M. de vefat etti. (Şezerat 5/130)

82 Ebul-Vakıt’tan icazeti vardır, çok yaşamıştır (Şezerat 5/288) Zebidi'den rivayeti vardır.

83 Ebulabbas'tan rivayet ettiği söyleniyor (Şezerat 6/364). Bunu anlamakta biraz zorlama gerekiyor.

84 Uzun ömürlü ve büyük alimlerden biridir. Verilen tarihlerden 99 sene yaşadığı çıkıyor (Şezerat 8/136) 103 sene yaşadığının söylenmesi dikkatsizce bir ifade veya yanlış bir naklidir.

85 Şeyh Selim bu senedin en yüksek ve ravilerinin alim olduğunu söyler (M. D. 2/669). Yüksek sened birkaç şekilde anlaşılmaktadır. 1 — Ravilerin azlığı, 2 — Ravilerin güvenilir (sıka) olması. 3 — Ravilerln anlayışlı, alim olması. 4 — Ravilerin meşhur olması Bunların hepsini kendinde toplayan en mükemmel sened. İlim ile ravilerin azlığı bulunan sened en muteber sanılan isnaddır (İbn Esir (544-606 H. 1149-1209) Cami ul-Usul min Ahadls el-Resul 1/59. 62)

86 M. Atıf'ın 1291 H. (1847) yılında Mısırda babası kadı iken bulunduğunu ve bir çok alimden okuduğunu ve bu arada aldığı icazetlerin içinde bunun en yüksek sened olduğunu ifade etmektedir (H. D. 2/669-680)

87 Erzincan’da doğmuş ve İstanbul’da ölmüş bulunan Üveys Vefa 1311 H. (1893) da Ebul Kemal'den icazet almış ve 1337 H. (1918) de Dâru'l - Hilâfetl'I - Âliyye Süleymaniye Medresesi Usul ül-Fıkh müderrisliğine tayin edilmişti. Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Veliahd Yusuf İzzeddin Efendiye Hocalık etmiştir (H. D. 8/151 vd.)

ders okutan her müderrisin okuttuğu ders ve öğrencinin aldığı not bildirilmekte ve her dersi okutan hocaya ayrı imza yeri açılmaktadır. Ayrıca, Meclis-i Müderrisîn Reisi’ne de imza ayrıldığı gibi medresenin müdürünün (Dekan mukabili) de imza yeri ve imzaları vardır.

İşte bütün bunlardan dolayı biz buna «resmi icazetname» adını vererek ötekilerden ayrılmak istiyoruz.

İcazette imzası olan her müderrisin eski tarz tedrisi, kimin veya kimlerin yanında yaptığını ve hoca kendi hocalarının silsilesini vermektedir. Bir kaç hocadan okuyan ve senedlerini zikreden vardır.

Başka ve önemli bir husus da zamanın modern ilimlerini okumanın gereğini duyup diğer fakültelerde okuyanların buralarda okuduklarını da bu icazette zikretmeleridir. Muhammed Hamdi Elmalılı özellikle modern ilimlere ihtiyaç olduğunu ve bunun müslümanların önem vermeleri icab eden bir konu olduğunu icazette zikretmektedir88.

Süleymaniye Medresesi Tefsir ve Hadis Bölümü'nden Hafız Muhammed Şadı b. Eyyup Sabri Amasyalının aldığı icazet, şekil ve ifade bakımından Kelam Bölümünden alınan icazetin aynıdır. Ancak burada bir noktaya dikkati çekmek isterim. Yukarıda kendisinden bahsettiğimiz Ebul Kemal Muhammed Atıf İstanbullu Tefsir müderrisi olarak görülürken, Hadis müderrisi Hemşinli Yusuf Nadir b. Abdulkadir’in Hadis icazetini Ebul Kemalden aldığını icazetin içinde ifade etmekte olduğunu görmekteyiz89.

____________________________________________________________________________

88 Bu icazetname Süleymaniye Medresetul - Mutahassısın Kelam Şubesinden 10 Cumadel-Ahire 1337 (1919) yılında tasdikli Batumlu Muhammed Ali b. Arif’e verilmiştir. 1335 Mayısında Batumlu Mekremetlu Muhammed Ali Efendi Meşihatı İslamiye Dersvekili tarafından yedinci dereceye yükseltilmiş ve 31 Ağustos 1335 de Sahn Medresesi üçüncü sınıfının Mantık ve Ahlak müderrisliğine tayin edilmiştir. Eğer tarihlere bakacak olursak 1333 (1915) yılında «Kudvetul-Ulemail Muhakkikin» ünvanı ile ibtidai hariç tercih olunmuş bulunduğuna göre Medreseden mezun olur olmaz, Mütehassisine girmiş olduğu anlaşılıyor. Bu icazette imzası olan müderrisler son zamanın en ünlü ve çağdaş zihniyete sahip medresenin üst seviyesinin son temsilcileridir ve bugün aynı müsbet çağdaş zihniyete ve ilmi seviyede böyle bir din alimleri kadrosunun olmaması memleketimizin bir çok problemlerinin yüzüstü kalmasına sebeb olmaktadır. Müderrisler ve okuttukları dersleri: Muhammed Şemseddin b. Hafız Edhem Eğinli: Tarih-i Edyan

İzmirli İsmail Hakkı: Tarih-i Felsefe-i İslamiye

Ferid b. Ahmed: Tarih-i Felsefe-i Umumiye

Muhammed Nureddin b. Ali: Tasavvuf

Muhammed Hamdi b. Numan Elmalılı: Mantık

Muhammed Şevketi: İlm-i Ruh

Hüseyin Avni Arapgirli: Kelam

Musa Kâzım b. İbrahim: Hikmet-i İlahiye

Arif Fadıl (Amasya Mebusu): Meclis-i Müderrisin Reisi.

89 Muhammed Şadi Hoca 1303 (1885) de Amasyada doğmuştu. 1952 de Amasyada ölmüştür. Oğlu muhterem Muammer Ülker, Süleymaniye kütüphanesi müdürü, babasının iki icazetini tetkik etmem için lütfettiler. Birinci icazetini 1332 (1913) yılında Amasya mebusu Arif Fadil diye ün yapan Vezirköprülü Muhammed Arif b. Mustafa'dan almıştı. Bu Arif Fadıl, Kelam Bölümü'nün Meclis-i Müderrisin Reisi olduğunu hatırlatmak isterim. Muhammed Şadı Hoca ikinci icazeti Süleymaniye Medresesi Tefsir ve Hadis Bölümünden almıştır. Meşihat-ı İslamiye Ders Vekâleti «Ders-i amdan Amasyalı Mekremetlu Muhammed Şadı Efendi» ünvanı ile kendisine İptidai Hariç Farsça müderrisliği tevcih etmiştir. Birinci Cihan ve İstiklal savaşlarına katılmıştır. 17. Teşrin Sani 1336 (1920) İhzari medresesi 1. ve 2. sınıf Arapça müderrisliği, 8 Teşrini Sani 1338 (1922) Amasya İmam Hatip Mektebi Türkçe muallimliği, 12 Kanun-i Sani 1341 (1925) Amasya Orta mektebi din dersi muallimliği görevlerinde bulunmuş olup 31 Ağustos 1927 kadro kararı ile din dersi lağvedildi ve açıkta kaldı. Bundan önemli bir sonuç elde ediyoruz. Din dersleri kadrolarının lağvi ile lağvedilmişir. 1942 yılında Amasya Beyazıt Kütüphanesine müdür olmuş ve ölünceye kadar bu vazifede kalmıştı.

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

Hafız Muhammed Şadi b. Eyyub Sabri Batumî’nin Vezir Köprülü Amasya Mebusu meşhur Muhammed Arif b. Mustafa’dan 1332 (1913)’de almış olduğu icazetin suretidir.

Aslını Süleymaniye Kütüphanesi Müdürü oğlu Sayın, Muammer Ülker vermiştir. Hafız Muhammed Şadi’nin iki icazet sahibi olanlara örnek olarak verdik.

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

Rizeli-Güneyce’den Hafız Muhammed Hulusi b. Abdülvahid (Alemdar)’ın Samsun-Çarşambalı Ahmed Hamdi b. Mustafa’dan 1327 (1909) da almış olduğu icazetin suretidir.

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

BELGE

Kütüphanesi Müdürü oğlu Sayın, Muammer Ülker’in Dedesi Hacı Eyyub Sabri b. Salih Batumlu’nun değişik konulara ait kendi el yazısı ile verdiği icazetlerin suretidir.

BELGE

BELGE

GEÇEN ASIRDA TÜRK SÜSLEME SAN'ATIMIZIN MÜMTAZ SİMALARINDAN

MÜCELLİTBAŞI SALİH EFENDİ

Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER

Türk Sanat Tarihimizde üçüncü ve dördüncü derecede itibar edilmek talihsizliğine uğrayan nice sanatkârlarımız var ki değil isimlerinin anılması, hattâ eserleri bile bilinmez. Kütüphanelerimiz ve müzelerimiz, bu gibilerin eserlerini saklamaktadır. Bizler de aramadığımızdan, bunlar âdeta hapsedilmiş ve soruşturulmayan tutuklulardandır diyebiliriz. Bunların imzalı sanat eserleri bir değil, oldukça çoktur.

Garp'te ise bunlar birer birer ele alınır. Üzerlerinde senelerce uğraşılarak yaptıklarının renkli örneklerini de basarak monografiler neşrolunur ve bunların sanatkârları sırf bu benimseme ve araştırmalarla birinci sınıf üstadlar gibi tanıttırılır ve sanat âlemi de sık sık yeni isimler ve eserler ile zenginleşir. Dolayısıyla dünya sanat tarihlerinde lâyık oldukları yeri alırlar. Hatta bu bazen zoraki bile olur.

Memleketimizde her ne kadar bu mevzuları ele almağa başlayan sanat tarihimiz meraklısı zevat bu geçmiş büyük üstadların pek azı üzerinde durmaktadırlar. Fakat her asrımızda imzalı eserleriyle karşımıza çıkan mütevazi, lâkin birinci sınıf resim ve tezhib sanatkârlarımız üzerinde durulmamaktadır.

Araştırma zahmetine katlanmayışımızdan bu üstatlarımız gizli kalmaktadır. Bu sebepten XV-XVII inci asırlar arasında bu zevatı o kadar ihmal etmişiz ki bugün maalesef tam olarak kronolojilerini vücuda getirmekten çok uzağız.

Biz bu gibi mevzu'ları meslek ittihaz edemediğimizden bir amatör ideâliyle çalıştığımız için bu sırayı yapamıyoruz. Hepsini çokluğundan görememiş durumdayız. Zira araştırdığımız nispette her gün bir yenisi imzalı eserleriyle karşımıza çıkıyor.

Bu ma'lum ve meçhul malzeme bolluğu karşısında ileride kronolojik bir sıraya heves edeceklere bir yardım olur dü-

şüncesiyle umumi arama ve taramamızda elimize geçen tek-tük yazma eserlerimizi inceleyerek neşre karar vermiş bulunuyoruz.

Sırf bu maksadla ressam ve tezyinatcılarımızdan XV. inci asırdan Baba Nakkaş, XVI inci asırdan ressam Nigârî ve Karamemi, XVII. inci asırdan Kalender ve Nakşî, XVIII inci asırda Levnî, Üsküdari Ali ve muasırları ve XIX uncu asırda Hezargradî-zâde Ahmed Ataullah «Ataî» Efendi’nin hayat ve eserlerini incelemeğe gayret ederek haklarında neşriyatta bulunabildik. Zira bu gibi monografiler hazırlanmayınca asırlar boyunca Türk resim ve tezhib tarihini sırasıyla yazmamızın imkanı yoktur.

Bu sefer de XIX uncu asrın son üçte iki devrede çok mühim ve orijinal tezyini eserler veren ve zamanının teveccühüyle «Mücellidbaşı» lakabıyla de anılan Salih Efendiden bahsedecek ve onun pek beğendiğimiz sanatkârâne çalışmalarından renkli örnekler vermeğe çalışacağız.

Salih Efendinin doğum tarihini takribi bile olsa bilemiyoruz. Öldüğü tarih ve gömülü bulunduğu yer hakkında da maalesef hiçbir bilgimiz yok. Salih Efendinin elbetteki yardımcıları, muasırları ve yetiştirdiği çıraklar vardı. Bunlar da üstadları ve asırları bir yana, hakkında bir şeyler not etmedikleri gibi, bir tarih dahi atmamışlar ve Rahmetli üstad Türkiye de her zaman görülen ve halen görülmekte olan bu bigânelik ve hatta vefasızlığı (belkide bildiği hâlde) bazı kayıtlar da bulunmamıştır. Ne yazık ki kaleme aldığım müzehhib «Karamemi» eserinde de görüleceği üzere ancak romantik bir tercümeihâl ve eserlerinden bazı örnekler üzerinde yapılabilecek tahlillerden başka bir hususiyet gösteremeyeceğimizden üzgünüz.

Salih Efendi Sultan Mahmud-u Adlî’nin son yıllarında Mücellidbaşı Hezargradî Ahmed Ataullah maiyyetinde Saray Nakışhanesinde bulunuyor. Eniştem (Hattat Hacı Hasan Rıza Efendi) den naklen mahdumu Süreyya Saltuk; Üstad hakkında şunları rivayet etti: Sultan Mecid'in yazı âlet ve edevatını hazırlamak için sarayda vazifelidir. Ve yazı odasını tanzime memur edilmiştir.

Sultan Mecid'in Şehzadeliğinde arkadaşı olarak bulunuyor. İkisi de genç. Bir gün sarayda şakalaşarak koşuyorlar. Salih Efendi kendisini yakalatmamak için kapıyı çat diye kapatıyor. Şehzade Abdül Mecid Efendi de koşma hızını kesemeyerek kapıya çarpıyor. Dudağı patlıyor ve kanıyor. Salih Ürküp kaçıyor. Dört gün meydana korkusundan beni azarlar diye çıkamıyor. Sonra Mecid Efendi çağırıyor, değil serzenişte bulunmak, bilakis iltifat gösteriyor. Eski minval üzere arkadaşlıkları devam ediyor.

Padişahlığı zamanında (1839-1867) Salih Efendi hususi tezyinat hizmetinde ve sarayında mücellidbaşı'dır. Sultan Aziz zamanında (1867-1876) sarayda kalıp kalmadığını bilemiyoruz. Yalnız yine bilmediğimiz bir tarihde Beyazid'de Sadrıa'zam Fuad Paşa konağı karşısında Müzehhibler çarşısında bir müzehhip dükkânı olduğu ve orada bulunduğu rivayeti de vardır. Saraya mensub iken bunu yapamazdı. Alâkasını kesince açmış olabilir. Ne zaman kapandığını da öğrenemedik. Sultan Hamidin (1876-1909) ilk senelerinde olmalıdır. Sonra yerine Ragib Efendi mücellidbaşı olmuştur.

Dikkatli müzehhibler kullanacakları varak altunu ezilmiş koyu Arap zamkı veya süzülmüş bal ile ezerler veyahud iyi yetiştirdikleri çıraklarına ezdirirler. Sultan Mecid de babası Sultan Mahmud-u Adlî gibi sülüs, nesih ve celî yazar ve bu sonuncu ile levhalar, istifler hazırlardı. Bir rivayette Sultan Mecid'in belki şahsına mahsus ve Hacı Vesim Paşa oğlu Lütfiyü’l-Mevlevî Bey'de gördüğüm dışı ve içi altunlu, süslü bordür ve göbekli altun ezme tabağını Salih Efendi saklar-

mış ve yazıda altun kullanır diye bunda ezerdi riyayeti de vardır. Amma Salih Efendiye mücellidbaşı denir. Bu tabir de hizmetinin saraya bağlı olmasından geliyor. Sultan Aziz ve Sultan Hamid devirlerini de idrak etmiştir. En verimli çağı Sultan Mecid ve Aziz zamanlarındadır.

Sultan Hamid devrinde artık ihtiyardır. O zamanki faaliyetini bilemiyoruz. Fakat meşrutiyetin ilk senelerinde Sultan Aziz devri Kaptânı Deryası (Büyük Amiral) Hacı Vesim Paşanın son senelerinde heves ederek yazdığı Kur’ân-ı Kerimlerden birini tezhib ederken Üsküdarda Şemsi-paşa'daki yalısında Sultan Reşa'dın Maybeyninde hususi kâtiplerinden Ressam ve Hattat Murtaza Elker Bey bir defa görmüştür. Gözlerinin fırlakça olduğunu farketmiştir. Bu Kur’ân-ı Kerim Eyüpsultan türbesine konmuştur. Şimdi nerede, bilinmiyor.

Üsküdarlı Hezarfenn Necmeddin Okyay üstadımız da birgün Üsküdar'da Pederi Nebih Efendiyle beraber bundan 80 sene kadar önce Atlamataşında rastlamış elini öpmüş ve babasından hakkında sitayişkârane sözler işitmiştir. O zaman Salih Efendi Üsküdar'da Kassam Çeşmesi tarafında otururmuş.

İşte hakkında duyduklarımız bunlar. Hatta ve Ressam Hezarfenn Üsküdarlı İsmail Hakkı Altunbezer de bize kendisinin ihtiyarlığında Kandilli'de oturduğunu ve tezhipde kullandığı ezilmiş altını işi bitince tekrar su katarak ince tutkal veya jelatinli suyundan ayırmak maksadiyle hafif ateşte kaynattığını ve bu suretle tekrar kullanıldığında altunun daha çok parladığını hikâye ettiğini söylerdi.

Yine şimdi nâkilini hatırlamadığım diğer bir rivayette de rahmetli Salih Efendi talebesine:

- Bin biliyorsan yine bir öğren dermiş.

Bu da bize anlatıyor ki bu sözün ilk söyleyeni kimdir, bilemediğimiz cihetle Salih Efendi daima öğrenmeğe ve bilgisini ilerletmeğe heveslidir. Kimbilir etrafdakilere neler söylüyordu. Eğer bu gibi sözleri ve hâtıraları toplansaydı, şimdi bizler için nekadar öğretici ve faydalı olurdu. Bu gibi fırsatları geçmiş asırlarda maalesef bu gün bizler gibi şifahî ecdadımız daima kaydetmedikleri içindir ki ince sanatlarımız kültür tarihini bu gibi sözleriyle değil, ancak bıraktıkları eserleriyle zenginleştirebiliyoruz.

Salih Efendi kimleri yetiştirdi bilmiyoruz. Fakat onlardan daha uzun ömürlü olması dolayısiyle onların daha önce vefat etmeleri ihtimali vardır. Biz işitmedik ve bunlardan birine yetişmedik.

Salih Efendinin Hocası kimdir?

Bunu da ancak yeni olarak ve bize inanç veren bir istidlal ile öğrendik. Şöyle ki Salih Efendi Rumelili çok değerli tezyinat üstadlarımızdan Hezargradî-zade Ahmed Ataullah Efendi yolunda tamamen millî bir üsluba bürünen ve ismine «Atâî» denen yoldan yetişerek gelmiştir. Bu usule «Ata Yolu» da derler. Tamamen esasını çok olgunlaşan Türk Rökokosundan alır.

Yazıya merak ederek pederi Mahmud-u Adlî (II. Mahmut) nin ihtimamiyle meşhur Hattat Tahir Efendiden ders alan Sultan Mecid'in Şehzadeliğinde Salih Efendi saraya alınmış oluyor. O zaman sarayın mücellidbaşısı yani tezyinat Nakışhanesi Üstadı Hezargradî-zâde’dir. Bir de hayatının sonlarında Kandillide oturan mücellidbaşı Ahmed Efendi de bu zat midir birşey denemez. Belki zamanında kısaltılarak Ahmet Ataullah yerine Ahmed deniyordu. Nitekim Hattat Mehmed Şevki ve Sami Efendilerin muasırı olan müzehhib ve mücellid Hüseyin Hüsnü Efendi bir eserini de «Ahmed talebesinden» (Min Tilâmizi Amed 1260 (1844) diye de imza etmiştir. Bu Yenibağçeli Hüsnü Efendi muasırlarından oluyor.

Bu arada «Ali Nakşibendî El-Rakım» diye bir ampir-rökoko tezyinat üstadımız yetişmiştir ki tarihsiz tezibiyle 1222 (1807) tarihli bir Kur’ân-ı Kerim, sanatkâr arkadaşımız Azade Akar Hanımın hususî kolleksiyonunda bulunmaktadır. Salih Efendi bu zâtın de tesiri altında ve özellikle çiçek buketlerini onun tarzında hazırladığı görülüyor.

Hezargradî-zade Ahmet Atânın 1247 (1831), -1251 (1835) ve 1252 (1836) tarihli eserlerini gördük Salih efendi, Ahmed Atânın Muasırı sayılmalıdır. Lâkin üslubu Ata yoludur.

Ahmed Atâullah Efendinin Hocası kimdir? İmzalı ve 1219 (1804) tarihli çiçekli buketlerini gördüğümüz Esseyyid Mehmed olması üzerinde duruyoruz. Çünkü onun eserlerindeki usul üzerinde yürümüştür. Fakat hakikate kısmen yakın gördüğümüz bu silsileyi teyid edecek vesikalara sahib değiliz. Eserleri, tarihleri ve üslubları bizi böyle düşünmeğe sevketmektedir.

Velhasıl Salih Efendi Sultan Mahmud-u Adlî zamanında saraya intisab ediyor. Sultan Mecid zamanında Ahmed Atâullah Efendinin vefatından sonra onun yerine mücellidbaşı oluyor. Sultan Aziz ve sonraki padişahlar zamanındaki durumunu bilemiyoruz.

Salih Efendinin İmzalı ve Tarihli Eserleri

Bugüne kadar imzalı dört eserini bulduk. Bunları ve imzalarını şöyle sıralayabiliriz :

1- Afyon Karahisarlı Hattat Hafız Hasan Raşid yazısiyle En'amı Şerifde: Zehhebehu Mehmed Salih sene 12541

2- Hatat Kazasker Mustafa İzzet Efendi ta'lik yazısiyle Delail-i Hayrat'ta:

«Esseyyid Mehmed Salih2»

3- Hattat Hafız Eyüplü Raşid Efendinin Nesih yazısiyle 12 inci Kur’ân-ı Keriminde: Şaban 1260 (1844) tarihli

«Zehhebehu Salih Reisül Mücellidin ve

Müzehhibi tarafı Şâhânei Cihanbânî dâme iclaluhu 12623

4- Hattat Bursalı Süleyman Vehbi nesih yazısiyle Delaili Hayratda: Zehhebehu ser mücellid esseyyid Mehmed Salih Gufireleh sene 12624»

Bunlardan anlıyoruz ki imzaları çeşitlidir, muayyen bir şekli ve ibaresi yoktur.

Biz bu yazımıza 4 eserinden örnek vermiyeceğiz. Cümlesi arşivimizde incelenmiş ve resimleri temamen hazırlanmış bir durumdadır. Yalnız Eyüplü Raşid Efendi merhumun 12 inci Kur’ân-ı Kerimi tezyinatından, bilhassa pek beğenilecek hizip güllerinden örnekler koymakla yetineceğiz.

Salih Efendi'den Seçtiğimiz Örnekler Hakkında Düşündüklerimiz

Bu satırları okuyacak meraklı zatlarla herşeyden önce şu mutabakata varacağız ki Salih Efendi sanat ve çalışmasında çok titizdir. Rabıtalı, itinalı ve dikkatlidir. Okadar ki müzehhib Bahaeddin Efendi ve Hocamız Necmeddin Okyay'dan elimize geçen birkaç tezhib kalıbı buna örnektir. Hele bilhassa dört eserinden seçerek aldığımız bu Kur’ân-ı Kerimin mutena tezhibli terkiplerindeki ince hususiyet bilhassa övülmeğe lâyıktır. Kendisi Garpten XVIII inci asır başında bize giren rokoko tarzında çalışmıştır.

Fakat Salih Efendiye gelinceye kadar bu usul bizde Türk rokokosu denecek Garpdeki emsalinden daha olgun ve daha tatlı ve hemen hiç ona benzemeyecek

____________________________________________________________________________



1 H. 1254 (1838) Sultan Mahmud'a dua vardır. Sarayında maiyyetinde tabibe usta için yazdırılmıştır. İstanbul Üniversitesi K. A. 5197.

2 Hicrî 1262 (1846).

3 Salih Efendi imzası yanına tarih koymamıştır. Yalnız yazılış tarihi 1251 (1835) dir.

4 Bu delail Nüshası 1235 (1837) de yazılmış ve 1262 (1846) da tezhib edilmiştir. Arada 9 sene bir fark vardır. İkinci Sultan Mahmud-u Adlî okuması için yazılmış, lâkin hayatında kendisine takdim olunamamış olmalıdır. İstanbul Üniversitesi K. A. 5757.

tarafı kalmayarak millî bir üslûp da ilerlemiş ve bu vadide hocaları, muasırları ile birbirinden güzel eserler vermiştir ki onlardan biri de bu Kur’ân-ı Kerim tezhibidir. Ahmed Ataullah Efendi ekolünün yetiştirdiği bu zâtın en mükemmel ve muvaffak bir eseridir. Bu usul Alafıranga tezhib diye gözümüzden düşürmemeliyiz. Zira sanatkârlarımızın yaptıkları Türk rokokosudur ve diyebiliriz ki önceleri batıdan faydalanmakla beraber ondan, başka bir millî üslûbumuz doğmuştur. Onu da mükemmel yapmışızdır. Bu usulü de benimsemeli ve eserleriyle iftihar etmeliyiz ki bu aldığımız şahane örnekler de dediklerimizi teyid edecektir.

Nasıl ki İslâm dünyasından aldığımız sülüs ve nesih'i bizde ekol vucude getirerek bir Türk sülüs ve neshi ve İran'dan aldığımız talik yazısı ile nasıl bir Türk taliki kurmuş isek Batı rokokosunu da temamen bir Türk rokokosuna sokmuşuz.

1927-1929 seneleri arasında Paris'te Luvr, Versay, Fontenbilö saraylarında ve kütüphanelerinde gördüğüm rokoko süslü eserlerle bizim tarzımızın asla taklitte kalmadığını da bizzat müşahede etmiş ve kendimizi de inandırmışızdır. Salih Efendi bizde bu usulü millîleştirerek en güzel eserlerini verenlerin sonudur.

Bir defa; vaktiyle müteassıbların üzerinde durmağa başladıkları Resm-i Osmanî üzere yazılan bu Kur’ân-ı Kerim'in hattatı Eyüplü Hattat Mehmed Raşid Efendi Meşhur Hattat Kebeci-zâde Vasfi Efendi çıraklarındadır. İkinci Sultan Mahmud'un validesi Nakşidil Sultan mektebi yazı hocalığına Hakkâkzâde Mustafa Hilmi Efendinin vefatından sonra tayin edilmiştir.

Raşid Efendi Eyüpsultan'da oturur ve o mubarekleştirdiğimiz makamın baş türbedarı olarak meşhurdur. Hayatında 31 Mushaf, 2 Buhârî, 5 Şifai Şerif ve bir çok sayıda Delailü'l-Hayrat yazmıştır. işte Salih Efendinin tezhib ve teclid ettiği bu Kur’ân-ı Kerim Raşid Efendi'nin yazdıklarının 12 incisidir. Hüseyin Hüsnü Efendi de diğer üçünü 1271, 1273, 1276 Hicrî tarihlilerinde tezhib etmiştir. H. 1294 tarihlisini de Mücellidbaşı Hacı Ahmed Efendi tezhiblemiştir. Bu zâtin Kuranı Kerimlerinden birisini de Merhum Necmeddin Molla Bey, Sultan Mahmud Türbesinde gördüğünü hikâye etmiştir. Raşit Efendi'nin Vefatı 1292 (1875) dedir.

Muhakkak ki Salih Efendi çok uzun ve verimli hayatında çok eser tezhiblemiştir. Fakat biz imzalı dördünü görebildik. Eyüplü Raşid Efendinin 12 nci Kur’ân-ı Kerim'i tezhibini seçtiğimizin sebebi yaptıklarının ve şimdiye kadar bu vadide yapılanların en mükemmel ve en güzellerinden olmasıdır.

Sanatkâr arkadaşımız Mine Alişan vasıtasiyle görüp seçtiğimiz Kur’ân-ı Kerim'in tezibi iki sene sürmüş olmalıdır. Zira yazılış tarihi 1260 (1844) dür ve tezhibi senesi de 1262 (1846) dır.

İmzasını Salih Efendi mavi mürekkep ve kamış kalemle atmıştır.

Makalemize koyduğumuz resimleri sanatkâr fotoğrafçımız Ayhan Pekşen çekti. Renkli örneklerden 3 gül buketli vazoları M. Alişan, Kasımpatlı vazoyu Sanatkâr Gülbün (Mesara) ile hazırladılar.

Yazımıza başta Fatiha suresinden sonra Bakara suresinin ilk sahifesini, kabın içinde ve elimizde ayrıca kalıbı da olan buketi de bir örnek verdikten sonra imzasını koyuyoruz.

Diğer seçtiklerimizde «hizib gülleri» dediğimiz her 3-4 sahifede bir tekerrür eden hizib sûre ve secde yerlerini gösteren vazolu ve vazosuz buket ve çiçeklerdir. Vazolu ve vazosuzlar arasında çiçek ve gül demetleri, limon, Haseki küpesi, mor üzüm salkımı, karanfil, kasım-

patları, leylaklar, zanbak, meşe meyvesi, gece sefası, katmerli gelincik (haşhaş) ve çileğe kadar her çeşidi vardır. Güzel vazoların envâi bunlarda yer almıştır. Çiçekler arasında tek tük görülürler. Biz en güzellerinden seçtiklerimize burada yer verdik. 6.000 kadar noktası çeşitli ve sadedir. Onlardan birkaç örnek baştaki ikinci sahifede görülüyor.

Bittabi çiçekler biraz stilizedir. Asıllarında cümlesi küçük kıtadadır. Ve rengârenk hazırlanmıştır. Gerek boyalı ve gerek boyasız buraya koyduğumuz örnekler her zaman millî üslûpta yapacağımız buket ve çiçek ve vazolu buketler de bize fikir verecek olgunluktadır. Salih Efendi tabiatten çiçek ve meyvelere âşık olduğundan bu eserde terkiblerini bunlardan seçmiştir.



Resim: 1

Resim: 2

Resim: 3

Resim: 4

Resim: 5

Resim: 6

Resim: 7

Resim: 8

Resim: 9

Resim: 10

Resim: 11

Resim: 12

Resim: 13

Resim: 14

Resim: 15

Resim: 16

Resim: 17

MÜCELLİTBAŞI

SALİH EFENDİ’NİN

ESERLERİNDEN

BAZI

RENKLİ

NUMUNELER

RESİM

RESİM

RESİM

RESİM

Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin