DİRİLİŞ: VAMPİR AVCISI
“RISE: BLOOD HUNTER”
6 Temmuz 2007’de sinemalarda.
Dağıtım: Warner Bros.
İthalat: Fida Film
YAPIM BİLGİSİ
Ghost House Pictures yazar-yönetmen Sebastian Gutierrez’in korku-gerilim filmi “Rise: The Blood Hunter/Diriliş: Vampir Avcısı”nı sunar. Başrollerini Lucy Liu (“Charlie’s Angels: Full Throttle/Charlie’nin Melekleri: Tam Gaz”) ve Altın Küre® ve Emmy® ödüllü Michael Chiklis’in (“The Shield”) paylaştığı filmin yapımcısı Kingsgate Films’den Greg Shapiro (“Harold and Kumar Go to White Castle”). Filmin yardımcı rollerinde ise Carla Gugino (“Sin City/Günah Şehri”) ve James D’Arcy (“Master and Commander: The Far Side of the World/Dünyanın Uzak Ucu”) yer alıyor. Robert Forster (“Jackie Brown”), Samaire Armstrong (“Entourage”), ve müzik ikonları Marilyn Manson ve Nick Lachey de filme konuk oyuncu olarak katılan isimler.
“Rise” kadın muhabir Sadie’nin (Lucy Liu) uyandığında morgda olduğunu ve artık yaşamadığını fark ettiği bir doğaüstü gerilim. Sadie onu oraya gönderen tarikattan intikam almaya yemin ediyor ve hepsini birer birer avlamaya başlıyor. Michael Chiklis ise kızı aynı tarikat tarafından öldürülen ve kızının hunharca ölümüne ilişkin cevaplar arayan polis dedektifi 'Rawlins'i canlandırıyor.
Kamera arkası ekibinin önemli isimlerinden olan, “Legends of the Fall” ve “Braveheart”la iki Oscar® kazanan görüntü yönetmeni John Toll, arka arkaya iki yıl Oscar kazanmış tek görüntü yönetmeni olma özelliğine sahip.
“Rise”ın yapım tasarımcısı Jerry Fleming (“Permanent Midnight”) ve kostüm tasarımcısı Denise Wingate (“Wedding Crashers”), daha önce Gutierrez’le ilk yönetmenlik denemesi olan “Judas Kiss”le birlikte çalışmışlardı. Lisa Bromwell (Showtime’s “Weeds”) ve Robb Sullivan (“A Good Year”) “Rise”ın kurgusunu gerçekleştirdiler.
HİKAYE HAKKINDA
Sadie (LUCY LIU) bir araştırmacı gazetecidir ve araştırmaları sırasında Los Angeles’in genç ve modern insanlarını içine çeken gizli bir tarikata denk gelir. Ortadan kaybolan bu gençlerin öldüğü anlaşılınca, Sadie bunun nedenini anlamak ister. Araştırmasının ortasında bu hunharca cinayetlerin ardındaki kişinin eline düşer. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Sadie karanlık bir yerde uyanıp aydınlığa çıkmaya çalışınca, artık yaşamadığını ama ölü de olmadığını fark eder. Los Angeles merkezinin kalabalık sokaklarında amaçsızca gezinirken, duyularının zayıflamaya başladığını hisseder; susuzluğunu gidermek için beslenmek zorundadır ve ihtiyaç duyduğu besin kandır. Açlığını gidermek için masum insanları nasıl öldürebilir ki? Ölü olması gerektiği halde neden hayattadır?
Detektif Rawlins (MICHAEL CHIKLIS) tek kızını aynı tarikata kurban vermiştir. Bu durum karşısında çılgına dönen adam kızının katilini bulmaya ve intikamını almaya ant içer. Sadie ile yolu kesişince, katilin Sadie olduğunu sanır, ama kısa süre sonra Sadie’nin aslında onu tek çocuğuna o korkunç şeyleri yapanlara götürecek kişi olduğunu anlar. Rawlins ve Sadie aynı şeyin peşindedirler; amaçları aynı kişiyi öldürmektir. Dolayısıyla, her ne kadar Sadie dedektifin kızı kadar ölü olsa da, güç birliği yapmak akıllıca olacaktır.
Avlarının peşine düştüklerimde, Sadie ve Rawlins aralarında bir anlaşma yaparlar: Tarikatın başını bulabilmek umuduyla tüm üyelerini öldüreceklerdir ki daha fazla masum insan katledilmesin.
“RISE” HAYATA GEÇİYOR
“Rise”la üçüncü kez kamera arkasına geçen yazar-yönetmen Sebastian Gutierrez’in daha önceki çalışmaları ise “Judas Kiss” ve HBO yapımı “She Creature”dı. “Gothika”, “The Big Bounce” ve yakında gösterime girecek olan tekrar yapım “The Eye”ın da senaryosunu kaleme alan Gutierrez, Hollywood’un saygı göre senaristlerinden biri. Gutierrez bir süredir tekrar yönetmenlik yapmayı arzu ettiği için, fırsat kapısını çalınca bir an bile tereddüt etmediğini ifade ediyor ve, “Bu film bana geldi çünkü vampir filmlerini seviyorum; gerçekten hoşuma giden son vampir filmini ise hatırlamıyorum bile” diyor.
“Her kültürde mevcut olan vampir efsanesine bayılıyorum, ama benim için, dişler veya sarımsak ortaya çıktığında, o film gerçekten bayağılaşıyor ve korkunç olmaktan çıkıyor” diyen yönetmen, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Dolayısıyla, bizim amacımız esas karakteri kadın olan, hakikaten kara film tarzı bir film yapmak ve vampir konseptine buna harmanlamaktı. Sonuç olarak, bir tarikatla, bir vampir tarikatıyla ilgili bir gerilim bir film yaptık”.
Lucy Liu, baş karakter ‘Sadie’yi oynamayı hemen kabul etti. Bu konuda şunu söylüyor: “Senaryoyu ilk okuduğumda saat sabahın üçüydü; bunun sonucu olarak, projeye o perspektiften baktım; neye ihtiyacı olduğunu ve karakterin özünü değerlendirdim. Düz bir korku filmi değildi; derin bir duygu altyapısı vardı ve biraz kara film tarzı bir gerilimdi”.
Aktris sözlerini şöyle sürdürüyor: “Birkaç gün sonra Sebastian’la buluştum ve çok iyi anlaştık. Anlatması zor, ama bazen bazı şeylerle aranızda bir bağ oluşuyor; bu senaryo ve Sebastian için o şekilde hissettim”.
Aktrisin rol arkadaşı Michael Chiklis ise şunları söylüyor: “Senaryo bana gerçekten çok hitap etti, ama Sebastian’la görüşmek, deyim yerindeyse, tabuta son çiviyi çaktı. Bende sinemayı gerçekten seven ve bilen biri izlenimi bıraktı. Çok güzel bir film yapacağına kesimlikle ikna oldum”.
Daha önce hiç korku filminde rol almamış olan Chiklis sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bana cazip gelen şeylerden biri filmde ‘vampir’ kelimesinin hiç kullanılmıyor olması. Sebastian vampir filmlerinin bir klasiği olan boyundan ısırma sahnesinin bu filmde asla olmayacağını açık bir şekilde belirtti. Bunun yerine çok benzersiz bir şey olacak; tam kara film tarzı bir şey hedeflenmişti ki bu da bana fazlasıyla cazip geldi”.
Gutierrez’in diğer iki filminde de rol alan Carla Gugino ise şunları söylüyor: “Yönetmenin gerçekten güçlü bir vizyonunun olduğu bütün projeler, her zaman heyecan vericidir. Bu filmde olağanüstü bir görüntü yönetmenimiz var, John Toll. Ayrıca, oyuncu kadrosu da inanılmaz. Dolayısıyla, harika bir işbirliği olduğunu söyleyebilirim”.
Oscarlı görüntü yönetmeni John Toll’dan (ASC) söz edilirken, Chiklis de rol arkadaşının sözlerine katılıyor: “John Toll bir efsane. Belki de yaşayan görünü yönetmenlerinin en iyilerinden; kesinlikle benim favorilerimden. Dürüst olmak gerekirse bu filmde onunla çalışacak olmam olaya son noktayı koydu; ‘Ben varım!’ dedim”.
Chiklis bu konudaki açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Gerçek bir kara filmin cazibesi klasik görünümün gölgelerden gelmesindendir. Bu filmde özel efektler yok; oyuncular ve kameralar var. Işık ve karanlık, gölgelerde ürkütücü şeyler var. Sinema sektöründeki her sanatçı bu şekilde çekilmiş filmleri sever”.
Tarikatın kötü kalpli liderini canlandıran James D’Arcy’nin görüşleri ise şöyle: “Tuhaf bir şekilde yoğunlaştırılmış bir gerçekliğe sahip bir kara film bu bence. Korku ya da vampir filmi demekte tereddüt ediyorum çünkü bu, Sebastian’ın yazdığı şeye haksızlık olur. Filmde bu terimlerin ifade ettiğinden çok daha fazla şey olup bitiyor. Çok duygu yüklü ve çok gerçek bir şey yaptığımızı umuyorum”.
BİR İNTİKAM ÖYKÜSÜ MÜ?
Yazar-yönetmen Sebastian Gutierrez şu konuya dikkat çekiyor: “‘Rise’ bir seri katil filmi ama burada seri katil olan kişi filmin esas kadını, ve izleyici de onun cinayetler işlemesini istiyor”.
Gutierrez sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sırf intikam hikayesi olsa daha çok bir aksiyon filmi olurdu. Beni daha çok ilgilendiren şey, duygusal anlar. Hikayenin merkezinde duygusal bir öz var. Çok acıklı; Sadie öldürülüyor. Bu başınıza gelebilecek en kötü şey. Durumu anlamaya, buna bir son vermeye ve tekrar ölmeye çalışıyor. Zaten olmuş bitmiş bir yanlıştan kaynaklanan bir dehşet duygusu var ve bu yanlışı düzeltemiyorsunuz; onu anlamayı öğreniyorsunuz; ya da öğrenmiyorsunuz”.
Yönetmen sözlerini şöyle özetliyor: “Sadie olmak istemediği bir şey olduğu için tüm film boyunca bununla mücadele ediyor ve onun yaşadıklarını yaşamış biri için mevcut şartlar altında doğru şeyi yapmaya çalışıyor”.
Liu ise bu konuda, “Sadie tekrar canlanmak istiyor, ama bu mümkün değil. Seçenekleri neler? Neyi seçiyor? Kendini öldürmeye çalışıyor ama bu mümkün olmuyor. O yüzden de bu yola başvuruyor. İnsanların belli bir nedenden ötürü öldükleri bir film bu” diyor.
Liu’nun, kendini öldürenlerden intikam almanın tek yolunun kendini bir katile dönüştürmek olduğunu fark edip bu düşünceyi hayata geçiren muhabir ‘Sadie’ için yorumu şöyle: “Kendini akıl dışı bir durumun ortasında bulan normal bir insan. Ama bu olay onu güçlendiriyor. Filmi izlerken onun tamamen açıldığını ve bir asker ve savaşçıya dönüşmek zorunda olduğunu görüyoruz”.
Bir çok izleyicinin popüler televizyon dizisi “The Shield”in ‘Vic Mackey’si olarak tanıdığı Chiklis, filmde canlandırdığı ‘Detektif Rawlins’ karakteri için, “Bugüne dek oynadığım tüm polislerden farklı; belki de en fazla zarar görmüş olanı. Kendisi için en değerli şeyi, kızını, o canavarlara kurban vermiş. Gerçekten çok acı çekiyor ve perişan durumda. Bu yüzden, kızının ölümünden sorumlu olanlardan intikam almak istiyor” diyor.
Chiklis sözlerini şöyle sürdürüyor: “Karakterim adaleti kendi ellerine almaya son derece kararlı bir ruh hâlinde. Yine de ‘Sadie’ denen kızla bağ kurduğunda, bir umut ışığı var. Onun kadar yaralanmış biri için umut bulmak çok uzak bir düşünce ise de, ‘Sadie’yle umuda sarılıyor çünkü genç kadın ondan bile daha çok yaralı. Aralarında karşılıklı güvensizlikle başlayan ilişki tuhaf bir ortaklığa, neredeyse aşk gibi bir ilişkiye dönüşüyor”.
Liu bu görüşe katılıyor: “Karakterimin bir amacı var ve bunun gerçekleştiğini görmek zorunda. ‘Rawlins’in de bir amacı var: Kızını kimin öldürdüğünü bulmak istiyor. Birbirleriyle bir bakıma çatışıyorlar, ama sonra aralarında bir ortaklık oluşuyor”.
Gutierrez iki ana karakter arasındaki ilişkiyi daha da irdeleyerek, şunları söylüyor: “Çok iniş çıkışlı bir ilişki ve pek çok badire atlatıyor. İkisi önce rakipler, sonra aralarında cinsel gerilim oluyor, ardından birbirlerine güvenmiyorlar, sonra tekrar güveniyorlar vs. Birlikte her türlü duyguyu yaşıyorlar”.
Yönetmen sözlerini şöyle açıklıyor: “Baş kahramanımız filmin başında ölüme terk ediliyor. Basitçe söylemek gerekirse, başkaları gibi ölemediğini fark ettiğinde, katillerini bunu başkalarına yapmaktan alıkoymaya karar veriyor”.
‘VAMPİR’ OLMAK YA DA ‘VAMPİR’ OLMAMAK
Yazar-yönetmen Sebastian Gutierrez, “‘Vampir’ kelimesi senaryoda hiç geçmiyor. Belli vampir filmlerinde gördüğünüz şeyleri asla görmüyorsunuz; birinin boynunun ısırılıp, kan fışkırmıyor. Vampirler normal insanlar gibi görünüyorlar; sadece daha solgunlar” diyor ve gülerek ekliyor: “Ama bazı vampir klişeleri var ki onlardan kaçamadık. Örneğin gün ışığını pek eğlenceli bulmuyorlar, ama güneşte eridiklerini sanmıyorum; olsa olsa çok ciddi bir migren ağrısı çekiyorlardır”.
Liu bu sözlere katılıyor: “Sıradışı bir film çünkü dişler ve boyna asılmış sarımsak yok, haç yok”.
Gugino da, “Klişelerle biraz oynadık, ama göze batacak kadar belirgin değiller ki bu çok hoş” diyor.
Amerikan izleyicilerinin “Master And Commander/Dünyanın Uzak Ucu”ndaki ‘Bishop’ rolünden tanıdıkları İngiliz aktör James D’Arcy yönetmenden özgüyle söz ediyor: “Sebastian klişelerden olabildiğince uzak bir dünya yaratmada çok başarılıydı. Kimseye vampir demiyoruz, sivri dişleri yok, kimse tabutta uyumuyor”.
D’Arcy sözlerini şöyle sürdürüyor: “Senaryo bir tür gerçekliğe dayanıyor. Elbette vampirlerle ilgili olması onu bir ölçüye kadar inanılmaz kılıyor, ama aslında hikayenin özünde herkesin özdeşleşebileceği bir şey var”.
BÜYÜK KONUK OYUNCULARI OLAN KÜÇÜK BİR FİLM
Yönetmen Sebastian Gutierrez’in senaryosunun benzersiz özelliklerinden biri içindeki ilginç roller. ‘Sadie’ serüvenine devam ederken, bazı ilginç, eğlenceli ve tuhaf insanlarla karşılaşıyor. Gutierrez’in Hollywood’daki ünü sayesinde, bu rollerin en küçüğü için bile oyuncu bulmak zor olmadı. Yönetmen bu konuda, “Belki de senarist olduğum için, genelde karakterlerime karşı hep çok şefkatliyimdir. Bu film hiçbir şekilde acımasız değil, filmde olup biten şiddet dolu, korkunç şeylere rağmen. Kötü olduğu iddia edilen kişilerin bile iyi yanları var” diyor.
Bir çok izleyicinin “Jackie Brown”daki Oscar adayı performansından tanıyacağı Robert Forster filmin başında kısa ama kilit sahnelerden birinde yer alıyor. Ona bu sahnede eşlik eden kişi ise, “Point Pleasant”taki rolüyle tanınan Cameron Richardson.
Fox yapımı “The O.C.” ve HBO yapımı “Entourage”daki rolleriyle tanınan Samaire Armstrong ise Bishop’ın kurbanlarından ‘Jenny’ rolünü üstleniyor. Katilinin ona, ‘Seks ve cinayet insanoğluna kalan yegâne zevklerdir’ dediğinde, aslında onu baştan çıkarmak için değil de başına gelecekler konusunda uyarmak amacı güttüğünü trajik bir şekilde öğreniyor.
WB dizisi “Charmed”da ve 2005 yapımı “Bewitched”de rol almış olan Nick Lachey filmde karşımıza ‘Dwayne’ olarak çıkıyor. Yazar-yönetmen Gutierrez, “Canlandırdığı pek parlak bir zekaya sahip olmasa da çok sevimli bir karakter olan ‘Dwayne’ gibi, Nick de çok komik bir adam”.
Filmin bir diğer önemli konuk oyuncusu da müziğin dev isimlerinden Marilyn Manson. İlginç ama çoğu hayranının tahmin edeceği gibi bir ‘vampiri’ değil, bir ‘barmeni’ canlandırıyor. Bir sinemasever olan Manson neşeli bir şekilde, “Bir vampir filminde oynayıp da vampiri oynamamanın ironik olacağını düşündüm” diyor ve ekliyor: “Senaryoyu okuduğumda, harika bir şey dedim. Bu türe çok zekice ve yeni bir bakış açısı getirilmişti”.
Gutierrez’in bu konudaki yorumu ise şöyle: “Bence Manson için filimin tuhaflarından birini oynamamak çok eğlenceliydi; gerçekten sıradan birini canlandırıyor. Makyajlı olmayacağı için hayranları onu tanıyacak mı emin değilim, ama kendisi bu filmde bir karakter canlandırıyor ve bunu gerçekten başarılı bir şekilde yapıyor”.
Filmdeki görüntüsü için, Manson, “Rusya’daki turnemi henüz tamamlamış ve sakal bırakmıştım. Yapımcıları arayıp bunu söylediğimde çok heyecanlandılar çünkü farklı bir şey olacaktı. Ayrıca, ben de insanların beklediği gibi değil, farklı biri olmak istedim. Ruj da sürmedim” diyor.
Şarkıcının vampirlerin varlığına ilişkin yorumu ise şöyle: “Vampirlere inanıyor muyum? Belki o dişlere sahip değiller, ama dışarıda vampirler var… Onlara avukatlar ve menajerler diyoruz!”
“RISE” FIRSATI YAKALIYOR
Kötü amaçlı bir tarikatın üyesi ‘Eve’ rolündeki Carla Gugino, “Bence bu son derece eğlenceli bir film. Seksi, heyecanlı ve çok duygusal. Suç ve kefaret var; hayattaki çok önemli bazı meseleler bu filmde mevcut” diyor.
Michael Chiklis’in son yorumu ise şöyle: “Korku ve gerilim her zaman popüler bir tür olacaktır çünkü insan doğasını yansıtırlar; özellikle de gençler için, korkularla yüzleşmek insan hayatının bir parçasıdır”.
Yönetmen Sebastian Gutierrez bunun düz bir hikaye olmayacağının sözünü veriyor: “Film çok yüksek tempolu; her türlü şey oluyor. Sıradışı olduğu için de bir kabusu andırıyor. Sadie sürekli tekrarlanan klostrofobik anlar yaşıyor ve böylece hikayenin nereye gittiğini anlıyoruz, ama bu başlangıçla sınırlı değil, filmin tamamına yayılıyor”.
Dostları ilə paylaş: |