26- HACDAN NE GETİRDİN?
Hacdan ve Umreden gelen dostlarımı ziyaret ettiğimde görüyorum ki, hepsinin misafirlerine ikram ettikleri hediyeler aynıdır. Hurma, Zemzem, misvak… vs…
Kendilerine içim yanarak soruyorum;
“Dostlarım içinizde Hz. Ebu Bekir’in iman ve ferasetini, Hz. Ömer’in adalet ve cesaretini, Hz. Osman’ın hayâ ve sahavetini, Hz. Ali’nin ilim ve şecaatini, Ebu Ubeyde’nin sadâkat ve emânetini ve Halid b. Velid’ in dehâsını getiren yok mu?” 8
(Muhammed İKBAL)
27- TAVAF YAPMAYA FIRSAT BULAMADIM Kİ!
Hacdan yeni gelen bir Hacıya ziyarete gelen yakınları sormuşlar;
—Mukaddes Hac yolculuğun nasıl geçti?
Haccın o mübarek havasına, Rahmanî atmosferine kendini tam veremeyen Hacı Efendi;
—Maalesef! Şeytan taşlamadan, ibadet yapmaya fırsatım olmadı ki” demiş.
28- DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ GELİR!
Zaman zaman imamın görevi aksatmasından şikâyetçi olan yaşlı bir camii cemaati müftülüğe giderek Müftü Bey’e imamı şikâyet eder;
—Bizim mahallenin imamı bazen camiye gelmiyor. Hocam ne olur O’nu biraz ikaz eder misiniz? Camide görevli olmadığı zaman cemaat perişan oluyor.
Müftü Bey, imamın göreve gelip gelmediğini önce inceletir. Sonra da kusurlu bulduğu imamı görevinde daha dikkatli olması konusunda uyarır.
Bir gün çarşıda Müftü Beye rastlayan o yaşlı cemaat;
—“Hay Allah sizden razı olsun Müftü Bey! İmam artık göreve çok dikkat ediyor. Hatırlatmışsınız. Dinsizin hakkından imansız gelirmiş de, biz bunu bilememişiz. Boşu boşuna kendimizi üzmüşüz” der.
29- CENNETİN NURU CEHENNEMİN NARI
Kimilerinin “deli” kimilerinin “veli” diye bahsettikleri Behlül Dâne Hazretleri, ter kan içerisinde koşarak gelirken Harun Reşit sormuş;
—Ya deli Behlül! Soluk soluğa, ter kan içerisinde nereden geliyorsun? Behlül Dâne Hazretleri cevap vermiş;
—Affedersiniz Sultanım! Hâşâ Cehennem’den geliyorum. Bunu duyan Hârun Reşit;
—Ya Behlül! Delice bir laf ettin. Hiç Cehennem’den gelinir mi? Üstelik ne işin vardı Cehennem’de?
Bu soru karşısında Behlül Dâne Hazretleri asıl söylemek istediğine gelmiş, ağzında sakladığı baklayı çıkarmış;
—Ateş lazım oldu da, Cehennemden ateş almağa gittim. Ama Cehennem zebanileri vermediler, üstelik bir de azarladılar;
—Ya deli Behlül! Sen hiç bilmez misin? İnsanoğlu Cennetteki nûrunu da, Cehennem’deki nâr’ını da (ateşini de) dünyadan getirir dediler.” cevabını vermiş.
Dediler ki Cehennemde odun bulunmaz,
Yolcu yakacağını kendi götürür!
Anladım ki Cennete giden de buradan,
Gülünü, zambağını kendi götürür.
(A.Nihat ASYA)
30- İHTİYARIN HURMA AĞACI DİKMESİ
Harun Reşid gezerken, pîr-i fâni olmuş bir ihtiyarın hurma fidanları diktiğini görmüş ve hayret ederek;
—Be amca yaşlanmışsın, saçın sakalın ağarmış. Hâlâ hurma fidanları dikiyorsun. Meyvesini yiyebilecek misin? Niye kendini yoruyorsun? Diye sormuş. İhtiyar doğrulup, terini silmiş sakalını sıvazlamış ve hurma ağaçlarını göstererek;
—Bak evlat, dedelerimiz, babalarımız hâlâ hurma veren şu ağaçları dikmeseydi biz bu gün meyvesinden istifade edemezdik. Bu fidanları ben dikiyorum, meyvesini yemesem bile torunlarım yer” cevabını vermiş.
Bu cevap Harun Reşit’in çok hoşuna gitmiş ve yanındaki muhafızlara bu yaşlı ihtiyara bir kese altın verilmesi talimatını vermiş. Bir kese altını alan ihtiyar bu defa ellerini kaldırarak Allah’a şükretmiş;
—Ya Rabbi! Sen ne büyüksün. Rahmetin ne kadar geniştir. Herkes fidanını diker, yetiştirir öyle meyve verirsin. Ama benim fidanımın meyvesini daha yetiştirmeden peşin verdin. Sana binlerce hamdolsun” diye dua etmiş.
Bu sözleri duyan Harun Reşit’in ihtiyarın bu tavrı çok hoşuna gitmiş. Ona bir kese altın daha verilmesini emretmiş. Bunun üzerine yaşlı ihtiyar tekrar duaya başlamış ve;
—Ya Rabbi! Keremine binlerce şükür olsun. Herkes senede bir defa mahsul alır. Sen benim daha yeni dikilmiş fidanlarıma peşin olarak iki kez meyve verdin” demiş.
Bu da Harun Reşit’in çok hoşuna gitmiş ve ona bir kese daha altın verirken yanındaki vezire;
—Vezir haydi gidelim. İhtiyarda bu gayret, bu samimiyet ve bu tatlı dil oldukça hazinemizde altın kalmayacak” diyerek oradan ayrılmışlar.
31- HEPSİNİ TASADDUK ETTİM YÂ RABBİ!
Arap’ın birisi, Nil Nehri kenarında halı yıkıyormuş. Nehrin suları kabarmış ortalık selsele gitmiş. Halıların hepsini alıp götürmüş. Halıları kurtarmak için Nil’e dalmaya da gözü kesmemiş. Azgın suların arasında halıların kayıp gittiğini görünce ellerini kaldırmış;
—Yâ Rabbi! Hepsini senin yoluna tasadduk ettim. Yâ Rabbi! Hepsini senin yoluna tasadduk ettim kabul eyle” diye yalvarmaya başlamış.
32- KURBAN MA FİŞ!
Bedevi Arap hurma ağacına çıkmış. Fakat bir türlü yere inemiyormuş. Göğe bakıyor, aşağı bakıyor, nasıl ineceğim diye çare arıyormuş. Sonunda ellerini açıp Allah’a şöyle yalvarmış;
—Ya Rabbi! Beni bu sıkıntıdan kurtarırsan, ağaçtan inebilirsem; Senin rızan için tam altı kurban keseceğim.” demiş. Biraz kendini zorlamış, azıcık aşağıya doğru inince;
—Yanlış söylemişim beş kurban keseceğim.
Ayağını basacak sağlam bir budak bulup ellerinin de yardımı ile biraz daha aşağı inince;
—Ya Rabbi, sözüm söz! Tam dört kurban keseceğim.
Biraz daha aşağılara doğru indikçe kurban sayısını üçe, ikiye, nihayet bire indirmiş. Tam ayağı yere basıp tamamen kurtulunca ellerini kaldırmış;
—“Ya Rabbi! Yükseklere çıkınca galiba beni yükseklik çarptı. Ne yaptığımı ne söylediğimi bilmiyorum. Haşa bu bedevi kulunun kurbanına mı muhtaçsın? Kurban mâ fiş. Yani kurban murban yok” demiş.
33- BEN ATTIM SİZ DE ATIN!
Eskiden, ikiyüzlü, söyledikleri ile amel etmeyen hatibin birisi, minbere çıkıp ibadetlerden bahseder ve sözü afyonun (kenevir tohumunun) zararlarına getirir;
—Bu böyle bir afyondur ki, içine bir madde karışmıştır. Aklı giderir, düşünceyi çürütür. Dinde, alım satımı ve içilmesi haramdır, der.
Tam bu esnada aniden koynunda sakladığı afyon çıkısı, cemaatin üzerine düşer. Halk “bu nedir?” diye hatibin üzerine yürüyeceği sırada, şaşkınlık ve hayretle;
—İşte bahsettiğim şey, o melundur, önünüze düştü. Ben attım, siz de atın ve kurtulun” der.9
“Günahtan kaçınmayan âlim, ışık tutan bir kör gibidir. Halka doğru yolu gösterir, kendisi görmez.” (SADİ)
Dostları ilə paylaş: |