3.2 Dış Göç ve Aleviler
Dış ülkelere göç, kırdan kente göçün bir uzantısı olarak kabul edilmiştir (Abadan-Unat 1969; Aker 1972; Wilpert 1992). % 3'lük nüfus artış hızı, istihdam edilemeyen iş gücü olarak baskı yaparken, Devlet Plânlama Teşkilatı bu istihdam edilemeyen işgücü fazlasının yurtdışına gönderilmesini planlamıştır (Abadan-Unat 1974; Paine 1974). Türkiye’nin Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1962-1976) “fazla işgücünü Batı Avrupa’ya ihraç etme”yi işsizlikle baş etmenin yollarından biri olarak öngörmektedir (Abadan-Unat 1976; Paine 1974). Türkiye işgücü ihraç etmeye Almanya ile 1961’de imzaladığı anlaşma ile başladı. Almanya’dan sonra Belçika Hollanda ve Avusturya ile 1964’de, İsveç ve Avustralya ile 1967’de ve 1981’de de Norveç ile işçi alımı için anlaşma imzaladılar. Bugün 3.5 milyon Türkiye vatandaşı Türkiye dışında 37 ülkede yaşıyor (başta Almanya olmak üzere Fransa, Hollanda, İngiltere, Norveç, Avustralya, ABD, Güney Afrika, Japonya, Kanada, Orta Asya ülkeleri, Orta Doğu Ülkeleri) (Radikal, 2 Ocak 2001). 1991’de Türkiye vatandaşları % 14.1 ile AB ülkelerinde yaşayan en büyük yabancı grubunu oluşturmuştur (Meissner et al.1993). Tabii bunun en büyük kısmı Almanya sınırları içinde yaşamaktadır. 1997’de Almanya’da 2,107,400 Türkiye vatandaşı yaşıyordu (SOPEMI 1999).
Türkiye’den dış ülkelere göç eden Türk vatandaşları da tıpkı büyük kentlere göç edenler gibi yöresel, etnik ve dini kimlikleri bazında ilişkiler ağı oluşturmaya devam etmişlerdir. Bu nedenle tek bir Türkiye’den göç edenler grubu oluşturmamışlar etnik, dini, yöre kökenlerine göre “dilimli ilişki ağları” [segmented networks] oluşturmuşlardır (Faist 1999). Alevilerde bu dilimli ilişki ağlarından bir tanesini oluştururlar.
Büyük bir Türkiye’li göçmen nüfusuna sahip olan Almanya, Alevi dernekleşme faaliyetlerinin beşiği ve Alevilerin ulus ötesi ilişki ağlarının merkezi konumuna sahiptir. 1960’ların ilk yıllarında Alevi işçileri örgütleme amacıyla Ausburg’da Türk Ameleler Birliği (TALEB) kurulmuştur. Kuruculardan olan Süleyman Cem TALEB’in aslında Türkiye Aleviler Birliği’nin kısaltılması olduğunu; ama TALEB olarak kullanmayı tercih ettiklerini belirtmiştir (Şener ve İlknur 1995: 115). TALEB daha sonra ismini Yurtseverler Birliği olarak değiştirmiş ve Birlik Partisi’nin Almanya’daki kolu gibi çalışmıştır. Buradan hareketle Alevilerin ulus ötesi ilişki ağlarını daha 1960’lı yıllarda geliştirmeye başladıklarını ve bunun Birlik Partisi-Yurtseverler Birliği ile tamamen Alevi kimliği temelinde ilişki ağları kurmaya yonelik olduğu söylenebilir. 1980’deki askeri darbe ile Türkiye’de ve onun uzantısı olarak da Almanya’daki bu faaliyetler bir süre kesintiye uğramıştır.
Seksenlerin ikinci yarısında dernekleşme faaliyetleri tekrar başladı ama bu kez dernek isimlerinde Alevi sözcüğü kullanılarak. Alevi başlığı ile Almanya’nın Mainz, Frankfurt, Dortmund, Köln, Heilbronn, Stastallendorf, Hamburg, Berlin, St. Polten, Duisburg, Münih, Stuttgart and Ahlen kentlerinde 1986’da ilk dernekler kurulmaya başladı. Bu derneklerin bazıları da eski Yurtseverler Birliği şubelerinin isimlerini Alevi Kültür Merkezi ya da Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal olarak değiştirilmesi ile oluşmuştur.
1989’dan itibaren yaptıkları çalışmalarla Mainz, Köln, Frankfurt and Russelheim’daki 12 Alevi derneği Alevi Cemaatleri Federasyonu’ nu kurdu. Alevi derneklerinin sayısının hızla artması ile 1992’de federasyon ismini Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu olarak değiştirdi ve 1993 de federasyona bağlı dernek sayısı 44’e yükseldi. 2000 yılında üye dernek sayısı 90’a ulaştı. Almanya’daki Alevi derneklerinin tek federasyonu bu değildir. Diğer çatı federasyonu Federasyona Elewiyen Kurdistan yani Kürdistan Alevi Federasyonu’dur ve yaklaşık 22 üye derneği vardır. Almanya’da hiçbir çatı derneğe üye olmayan birçok Alevi derneği de bulunmaktadır.
3.3 Alevi Derneklerinin Ulus ötesi İlişki Ağları
Alevilerin dernek faaliyetleri Almanya sınırları içinde kalmadı. Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan Alevilerin Avrupa’yı ağ gibi saran ilişki ağları, dernekleşme faaliyetlerinin hızla diğer Avrupa ülkelerine de yayılmasına aracılık etmiştir. Almanya’daki derneklerin temsilcileri diğer Avrupa ülkelerine de gitmişler oralarda yaşayan Alevilerle görüşerek onları da dernek kurmaya teşvik etmişlerdir. Bu anlamda Almanya dernekleşme tecrübe ve bilgisini diğer Avrupa ülkelerine ve Türkiye’ye aktarma da ilktir. Almanya’daki dernekleşmenin motivasyonu ile 1980’lerin sonlarında Hollanda, İsviçre, Avusturya, Fransa da Alevi dernekleri kurulmaya başlandı. 1994’de Avrupa’daki Alevi derneklerini bir çatı altında toplayan ve merkezi Köln olan Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu kuruldu. 1998 de bu federasyona üye dernek sayısı 140’a ve Almanya, Fransa, Avusturya, Fransa, Danimarka, Hollanda, İsviçre ve İngiltere’de yaşayan 120 bin üyeye ulaşmıştı (Milliyet, 10 Ocak 1998).
Bu arada cemevleri başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok yerinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun 12 derneği cemevine sahiptir. Diğer bir gelişme ise Alevilik alanında bilgi üretmek için üç Alevi enstitüsü Almanya sınırları içinde kurulmuştur. 1997 yılında Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu ve Hollanda Alevi-Bektaşi Sosyal ve Kültür Dernekleri Federasyonu katkıları ile Avrupa Alevi Akademisi kuruldu. Daha sonra Manheim’da Alevi Bektaşi Enstitüsü 1998’de ve Alevi Yol ve Erkân Enstitüsü 1999’da Avrupa Alevi Akedemisi'nce Bielefeld’de kurulmuştur (Strausburg’da bir Alevi enstitüsü kurulma aşamasındadır). Türkiye’de Alevi enstitüsü bulunmazken Avrupa’da oluşu elbette paradoks olarak algılanabilir.
Alevilerin ulus ötesi ilişki ağlarının en önemli parçası Türkiye ve Avrupa’daki Alevi derneklerini bir çatı altına alma çabaları olmuştur. Türkiye ve Avrupa’daki tüm Alevi derneklerini bir çatı altında toplama düşüncesi 1993 Sivas olayından sonra gündeme gelmiş ve Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun öncülüğünde Alevi Bektaşi Temsilciler Meclisi (ABTM) 1994 kurulmuştur. Bunun sonucu olarak da ABTM’nin başkanı Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun başkanı olan Ali Rıza Gülçiçek olmuştur. Bir türlü uzlaşılamayan politik konular nedeniyle ABTM 1995’de dağılmıştır. ABTM 7 Kasım 1998’de İsviçre’de yapılan bir toplantı ile tekrar faaliyete geçirilmiştir. Bu kez misyon dünyadaki tüm Alevi derneklerini kapsayacak bir Dünya Alevi Konfederasyonu kurmaktı. ABTM ilk genel kongresini 12-13 Ağustos 1999’da Hacıbektaş ilçesinde Hacı Bektaş Anma Törenleri öncesinde gerçekleştirdi ve hazırlanan bir bildiri törenlerin açılış gününde okundu. Yasallığı olmayan ABTM cumhurbaşkanı ve başbakanın da hazır bulunduğu açılış töreninde bildiriyi Aleviler adına okuyarak bir tür yasallık arayışına girdi. ABTM 2000 yılında ismini Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği (ABKB) olarak değiştirdi. ABKB şu anda Türkiye, Almanya, İsviçre, Avustralya gibi ülkelerde bulunan Alevi derneklerini birbirine bağlayan bir Alevi ilişkiler ağıdır. Alevi derneklerinin ilişki ağları, uluslararası göç sonucu oluşan kimlik, grup ya da cemaat inşa etmenin ulus-devlet sınırlarının ötesine geçmesi sonucudur. Soysal’ın (1997: 511) tespit ettigi gibi ulus temelinde sınırlanan sosyal alanlar belirginliğini yitirmiş; politik topluluklar, cemaatler artık yerel, ulusal, ve ulus ötesi seviyelerde ulasalla sınırlandırılmaksızın şekillenmektedir. Alevilik de böyle bir ortamda kendini inşa etmektedir.
Ulus ötesi Alevi ilişki ağları ile düsünceler, maddi değerler, davranış kalıpları, politik tavırlar, bilgi ve aktörler Avrupa’dan Türkiye’ye Türkiye’den Avrupa’ya akmaktadır. Sonuçta Alevilik, aktörlerin bu geliş gidişleri içinde karşılıklı birbirini etkileyerek inşa edilmektedir. Avrupa finans ve politik altyapı açısından Türkiye’den daha iyi olmakla birlikte Avrupa Alevi hareketi Türkiye’den expert davet etmek zorunda kalmaktadır. Türkiye’den Alevi araştırmacı yazarları, dernek başkanları, dedeleri, sanatçıları, aşıkları saz ve semah hocaları 1980’lerin sonlarından itibaren Avrupa’dan çağrılmış ve sürekli Avrupa’ya seyahat etmişlerdir. Avrupalı liderler de dernekleşme faaliyetlerine destek olmak, Alevi festivallere, ortak eylemlere Türkiye devleti ile görüşmelere katılmak için sürekli Türkiye’ye gelmişlerdir.
Alevilik bu sekilde ulus-devlet sınırları içinde kalmamış ve ulus ötesine ulaşan bir boyuta ulaşmıştır. Bu aynı zamanda göçmenlerin ilişki ağlarının kısa süreli ve sadece dayanışma ve yeni gelenlere iş ve ev bulmakda destek olmaktan ibaret olmadığını göstermiştir. Göçmenlerin ilişki ağları uzun sürede iletişim ve katılımın gerçekleştiği yeni alan formları olarak birikir. Bu alanlar kimlik üretimi ve grubun digerleri ile sınırlarını oluşturduğu yerler olmuştur. Kent merkezlerinde ve yurtdışında ortaya çıkan ve genişleyen Alevi ilişki ağları İstanbul’dan Berlin’e, Melbourn’den Ankara’ya uzanmıs, kimlik ve cemaat oluşturma alanlarını meydana getirmişlerdir. Sonuçta ulus-devlet sınırlarının ötesine de giden yoğun ve aktif ilişki ağları içinde Aleviler, sosyal kültürel ve politik eylemlere girebilecekleri fırsatları ele geçirecek alt yapıyı oluşturmuş oldular.
4. Sosyal ve Politik Yapıların Elverişliliği: Aleviler için Yeni Alanlar
Soysal ve politik yapıların elverişliliği ya da sosyal ve politik fırsat yapıların sosyal bir hareketin oluşumunu, teşvik eden ya da cesaretini kıran koşullar olarak tanımlamıştım. Buna göre sosyal ve politik fırsat yapıları bir sosyal hareketin ve o hareketin fikir, sembol, eylem ve mesajlarını yaratmak ve bunları yaymak için gerekli olan derneklerin kurulabilmesinde belirleyicidir. Şimdi Alevi hareketinin ortaya çıkısında belirleyici olan sosyal ve politik yapıyı ele alacağım.
Alevi hareketinin zeminini oluşturan ilişki ağları kırdan kente göçle oluştuğundan göç sosyal ve politik fırsat yapılarının içinde yer alır. 1950 öncesi Sünni çoğunluk hem kent hem kırsal alanlarda yaşıyorken Alevilerse neredeyse tamamen kırsal topluluklardı. Kırdan kente göçle birlikte Aleviler “dışardan gelen” olarak “yerli” Sünni çoğunlukla etkileşmeye ve kentle bütünleşmeye başlamışlardır. Alevilerin sosyal tabakalaşması değişirken kentlerin yapısında da derin etkiler yapmışlardır. Alevi aydın ve burjuvalarının ortaya çıkması, Alevi işadamı, bakan, politikacı, belediye başkanı, avukat, öğretim görevlisi olarak kentin sosyal, ekonomi ve politika alanlarında fark edilir oldular.
Alevilerin dernekleşme, kitap dergi çıkarma festival düzenleme gibi faaliyetlerini desteklemeye gönüllü Alevi işadamları ve sanayicilerin ortaya çıkması Alevi hareketinde önemli rol oynamıştır. Alevi aydınları kitap, dergi basma ya da dernek kurma yönetme gibi işleri üslenirken işadamları da maddi destek sağlamışlardır. Son zamanlarda Alevi işadamları cemevi açılışlarına, festivallere katılarak görünür hale de gelmişler, hatta kendilerine hizmetlerinden dolayı plaketler sunulur olmuştur. Alevilerin en yaygın örgütlenmelerinden olan HBAKV ve Cem Vakfi’nın kurucular kuruluna baktığımızda işadamlarının rolü daha da açıktır. HBAKV’nin 27 kişilik kurucular kurulunun dokuzu işadamı sanayici iken Cem Vakfı’nın da 14 kurucusundan 8’i işadamıdır.
Bu zemin tabiiki Alevi hareketi için bir potansiyel oluşturmakla birlikte yeterli değildir. Hareketin oluşması için gerekli politik koşulların oluşması gerekli idi ve bu seksenlerin sonlarında oluşmaya başladı. Türkiye’de ekonomik ve politik alanda yaşanan liberalleşme süreci 1987 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddelerinin kaldırılmasına yönelik tartışmalarla başlamıştır. 141 ve 142’inci maddeler ırkçı ve bölücü dernek kurma ve bu yönde propoganda yapmayı yasaklarken, 163. madde dini temelli dernek ya da parti kurmayı yasaklıyordu. Bu maddelerin kaldırılması ve 1980 darbesi ile getirilen sivil örgütler kurmanın üzerindeki sınırlayıcı maddelerin kalkması ile Türkiye’de kültürel bir değişim sürecine girildi. Türkiye’de özellikle Kürt sorununun tartışılmaya başlaması ile Türkiye’de etnik ve dini farklılıkların olduğu kamusal alanda konuşulmaya o güne kadar basılması dağıtılması mümkün olmayan yayınlar kitapçılarda satılmaya başlandı. Tabuların kırıldığı dönem olarak tanımlanan bu dönem resmi Kemalist devlet ideolojisinin Cumhuriyet tarihinde ilk kez tartışılmaya açıkça eleştirilmeye başlandığı kültürel bir transformasyon dönemi oldu. Bu sorgulama özellikle yükselen İslami hareket de kendini gösterdi.
Yıllarca kamusal alanda Alevi kimliğini saklayan Aleviler de Aleviliği kamusal alana taşımaya talep ve sorunlarını dile getirmeye başladı. Bu dönem Alevilik üzerine yazılan kitaplarda bir patlamanın yaşandığı dergilerin basıldığı ve derneklerin yavaş yavaş ortaya çıkması ile Aleviliğin politik bir hareket olarak ortaya çıkışını da beraberinde getirdi. 1980’lerin sonlarına doğru medya Aleviler ve Aleviliğe, Alevi temsilcilerine sık sık yer vermeye Alevilik dizi yazıları yayınlamaya başladı. Medyanın Alevilere kapılarını açması Alevilerin kendilerini daha geniş bir kamuya duyurma fırsatı verdi. Aleviliğin medyada haber olmaya değer ve ‘sattıracak’ bir konu haline gelmesinde siyasal İslamın yükselişine karşı laik aydın medya ve aydınların Alevileri Kemalizmin ve laikliğin korunmasında doğal müttefik olarak keşfetmesi büyük rol oynamıştır. Bu dönemde medyanın özelleştirme süreci de Alevilerin lehine gelişmiştir.
4.1 Özelleştirilen Medya
Aleviler yeniden organize olma sürecinde özelleştirilen medyanın sunduğu fırsatlardan yararlanmışlardır. Özellikle televizyon ve radyonun özelleştirilmesi ile ortaya çıkan ticari kanallar devletin kontrolünden önemli ölçüde çıkmış ve Aleviliği yeniden tanımlama ve şekillendirme de etkin rol oynamıştır. 1989’a kadar Türkiye’de devletin Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) tek yayın kurumu idi. 1990’da önce korsan olarak sonra da 1993’de çıkarılan yasa ile de yasal olarak birçok özel televizyon ve radyo kanali kuruldu ve tam anlamıyla özel televizyon ve radyo kanalı sayısında bir patlama yaşandı. En son rakamlara göre Türkiye’de 16 ulusal ve 263 yerel televizyon kanalı ile 36 ulusal ve 1295 yerel radyo kanalı vardır.[3]
Özel televizyon ve radyo kanalları sıkı devlet kontrolü altında olmadıklarından, Kürt sorunu, Kemalizm, laiklik, etnik ve dini farklılıklar, cinsel kimlikler gibi yıllarca tabu olan konuların açıkça tartışıldığı alanlar haline geldi (Şahin and Aksoy 1993: 35). Yeni kurulan özel televizyon kanalları “‘saklı digeri’ ya da ‘uzak diğeri’ni evlere taşıdı” (Yavuz 1999a: 181). 1990’lı yılların başında İzzettin Doğan’ın özel bir kanalda yeralan Kırmızı Koltuk programına katılarak Alevilikle ilgili konuşması bunun bir örneği idi. O programdan sonra Alevi liderleri, törenleri, hatta Avrupa’da yaşayan Alevi liderler televizyon ekranlarında sıkça görünmeye başladı.
Medyanın özelleştirilmesi birçok gruba kendi televizyon ya da radyo kanallarını kurarak daha genis kitlelere ulaşma fırsatı verdi. Alevilerde radyo kanalları kurarak seslerini daha geniş kitlelere duyurmaya Alevi etkinlikleri dernekleri eylemlerini duyurarak hareketi Alevi üyelere duyurmaya, kendilerini daha geniş kitlelere tanıtmaya çalıştılar. Ankara ve İstanbul’da birçok Alevi radyosu kuruldu. Ankara’daki radyolar Mozaik, Çankaya, Çağdaş, Arkadaş, İmaj, ve Ekin, İstanbul’da Barış, Yaşam, Özgür, Yön FM, ve Cem. Aleviler Berlin’de Al-Canlar televizyonu ile 1992’den beri yayın yapmaktadır.
Alevi radyo kanalları seçimler öncesi partilerin kampanyaları için platform görevini üstlenmiştir. Örneğin Mozaik radyo 18 Nisan 1999 genel ve yerel seçimlerinde tam bir seçim platformuna dönüşmüştür. Mozaik Barış Partisi’ni açıkça desteklemiş bu yönde birçok Alevi lider destek niteliğinde konuşmalara yer vermiştir. Radyo aynı zamanda sol partilerin adaylarına ve Alevi adaylara da radyoda seçim programı yaptırmıştır.
4.2 Politik Bağlar
Bu noktada Alevilerin 1980 sonrası politik bağları yakından incelemek gerek.
Alevilerin 1980 sonrası siyasal pozisyonları sosyal ve politik yapıların elverişliliği kavramının parçalarındandır. Alevilerin politika alanında oluşturduğu bağlarda yine sosyal ve politik fırsat yapılarının parçalarındandır. 1980 sonrası siyasal alanda Alevilerin sol partilerle olan sıkı bağı devam etti. Altmışları ve yetmişleri solculaşmakla geçiren Alevilerin seksen sonrası SHP ile bu bağları sürdürmeleri sürpriz olmadı elbette. Şu ana kadar hiçbir sol ya da sosyalist parti açıkça Alevilerin temsilcisi olduğunu ilan etmemekle birlikte SHP’nin oylarının büyük çoğunluğunun Alevi kesimden geldiği bilinmektedir (Schüler 1998). SHP yoğun Alevi yerleşmeleri olarak gösterilen yerlerde en yüksek örgütlenme ve kayıtlı üye sayısına ulaşmıştır (Schüler 1998). Kasım 1987 seçimlerinde SHP 99 milletvekiliğini kazandığında bunun 25’i Aleviydi ve diğer partilerde Alevi milletvekili yoktu. 1989 yerel seçimlerinde, SHP üç büyük anakent belediye başkanlıklarını kazanmıştır. Aynı seçimde SHP’nin İstanbul’da kazandığı 21 belediye başkanlarının 12’si Alevilerdi (Şener 1998). Ankara’nın da 6 ilçe belediye başkanının dördü Alevi idi (Güneş-Ayata 1992). SHP 1991 seçimleri sonrası koalisyon ortağı olduğunda ise kabinede dört Alevi bakan olmuştur. Alevilerin SHP ile aracılığı ile politika alanındaki görünürlüğü elbette Alevi hareketinde etkili olmuştur. SHP ve daha sonra CHP tarafından yönetilen belediyeler, Alevi belediye başkanları Alevi dernek ve diğer faaliyetlerinde yardımcı olmuşlardır. Örnek olarak Ankara’da Çankaya, Yenimahalle ve Mamak belediye başkanlarının Alevilerce düzenlenen aktivitelere destek olması verilebilir. Örneğin Hüseyin Gazi türbesinde 6 Mayıs 2000’de düzenlenen aşure törenine bu üç belediye destek vermiş hatta üç dev kazan içinde getirilip halka dağıtılan aşureyi Yenimahalle belediyesi göndermiştir.
Alevilerin yukarıda açıkladığımız politik bağları 1993 ve 1995’te yaşanan Alevilere yönelik şiddet eylemleri ile büyük bir değişime uğramıştır. Aşağıda bu konuya değineceğim.
4.3 Birdenbire Gelen Acılar
1993 Sivas'ta ve 1995’de İstanbul’da yaşanan Alevilere yönelik şiddet eylemleri de sosyal ve politik fırsat ya da elverişlilik yapılarının en önemli parçadır. Bu olaylar Walsh’in (1981) kavramsallaştırdığı ‘birdenbire empoze edilen acılar’ [suddenly imposed grievances] olarak tanımlanabilir. Bu kavram beklenmeyen ve birbenbire gelişen felaketler, insan hataları ile oluşan ya da devlet güçlerinin şiddet kullanımı gibi dramatik olaylarla, kamunun dikkatinin ve duyarlılığın bu yöne kaydıran olayları açıklar. Bu tür dramatik olaylar kamunun dikkatini ve duyarlılığını artıdığından sosyal hareket aktivitelerinin oluşumu ve yaygınlaşmasını sağlayacak sosyal ve politik yapıları elverişli hale getirmede etkilidir.
2 Temmuz 1993’de Sivas’ta Cuma namazından çıkan kökten dinci grupların PSAKD tarafından düzenlenen Pir Sultan Abdal Festivali'nin konuklarının kaldığı oteli ateşe vererek 37 kişinin ölümüne yol açmışlardır. Otelin yakılması sırasında güvenlik güçlerinin etkisiz olması, oteli kuşatan kalabalığa müdahale edilmede gösterilen zafiyet, itfaiyenin müdahalesinde gecikmelerle tam bir felaket haline gelen bu olay Alevi hareketinin dönüm noktası olmuştur.[4] Türkiye'nin dört tarafından ve yurtdışından gelen onbinlerce Alevi, Sivas katliamını protesto yürüyüşlerine katıldı. Sivas olayı Alevi hareketine büyük bir ivme kazandırdı dernek sayısı hızla arttı. O güne kadar Alevi derneklerinde yer almayan gençler derneklere koştular. Almanya’da Sivas olayı sonrası bir yıl içinde 100 dernek kurulmuş ve o güne kadar dernek üyeleri birinci kuşak göçmenlerken, Sivas olayları sonrası ikinci ve üçüncü kuşaklar dernek faaliyetlerine katılmışlardır. Gerek Türkiye’de gerekse Almanya’da konuştuğum Alevi dernek üyeleri ‘neden üye oldunuz’ sorusuna Sivas olayını başlıca neden olarak göstermektedirler.
Sivas olayından iki yıl sonra 12 Mart 1995’de İstanbul’da Alevilerin yoğun yaşadığı Gazi Mahallesi’ne gelen silahlı üç kişi kahvehane ve pastaneleri tarayarak bir kişinin ölümüne neden olduktan, kendilerini mahalleye getiren taksi soförünü de öldürdükten sonra kaybolmuşlardır. Olayı yerel polis karakolu önünde protesto etmek isteyen Alevi grubun üzerine polisin ateş açması ile Alevilerle polis arasında çatışma başlamıştır. Olaylar sonrası Alevilerin toplandığı cemevine gece yarısı polis panzerinden ateş edilmesi sonucu iki kişinin ölümüne yol açması ile olaylar çığrından çıkmış Gazi ve Ümraniye’deki protesto yürüyüşlerinde polisin yine silah kullanması sonucu 12-13 Mart’daki olaylar sonucunda 20 kişi yaşamını kaybetmiştir.
Bu iki şiddet olayı her alanda kendini hissettirmiş olmakla birlikte en derin etkisi siyaset arenasında olmuş, Sivas olayları sırasında oylarının büyük bir kısmı Alevilerden gelen SHP’nin iktidar ortağı olması, Alevilerin sol partilere olan bağını tamir edilemeyecek şekilde zedelenmiş aynı zamanda devlete olan güven de sarsılmıştır. Aleviler bu partiden uzaklaşıp yeni parti kurma dahil olmak üzere arayışlara girmiştir (Cumhuriyet April 2-8 1995, July 17-22 1995; Ekonomi Politika, 1993: 32-34). Önceki sol parti bağlarına olan tepki Alevilerin sınıf yapılarında kendini iyice ortaya koyan değişimlerle birleştiğinde artık Alevi eşittir solcu ya da Aleviler kayıtsız şartsız sol partileri destekler mitleri geçerliliğini yitirmeye başlamıstır. Alevi-sol bağı çatırdarken, Türkiye devleti ile Aleviler arasındaki ilişkiler de yeni bir şekle dönüşmeye başlamıştır. 1990’ların ikinci yarısından itibaren Türkiye devleti Alevilere yönelik yeni politikalar geliştirmeye ve kamusal alanda Alevilerin varlığını kabul ettiğine dair davranışlar sergilemeye başlamıştır.
4.4 Türk Devletinin Alevi Politikaları
Devletin meşruluğunu sorgulayan ve derinden sarsan siyasal İslamın yükselişi ve PKK terörü ile kamuoyunun gündemine oturan Kürt sorunu, 1990’li yılların siyaset sahnesine damgasını vururken, Türk devletinin Alevi vatandaşlarının varlığını tanıma yolunda politikalar geliştirdiği gözlemlendi. Şimdi bu politikalara göz atalım.
Devletin Alevilere yönelik politika üretmeye başlaması 1990 yılında Hacı Bektaş Anma Törenleri'nin organizasyonunu, törenleri uluslararası bir organizasyon haline getirme bahanesi ile almasıyla olmuştur. 1991 yılında devlet bakanı Fahrettin Kurt, Diyanet aracılığı ile Alevilere dedeler yetiştirmek için okullar açılacağını kamuya ilan etmiştir. Üç sene sonra yüksek tirajlı bir gazete hükümetin Alevi din adamları yetiştirmek için okul açılması, cemevlerinin kurulması ve yasallaştırılması, Alevilerin Diyanet'te temsili ve Alevilerin cemaat olarak haklarının tanınması konularının tartışmaya açılacağı haberini vermiştir (Hürriyet 24 Ekim 1994).
Alevilerin resmi olarak tanınmasında en önemli kamusal eylem devletin başı sıfatıyla cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1994’deki Hacı Bektaş Anma Törenleri’ne katılması oldu. Törenlere katılan ilk cumhurbaşkanı olarak Demirel cumhurbaşkanlığı dönemi bitene kadar her sene açılış törenine katıldı. Onunla birlikte çoğu zaman başbakan, başbakan yardımcıları, kabine üyeleri, siyasi parti liderleri de açılış töreninin alışılmış simaları oldular. 1997 yılından itibaren açılış töreni devlet televizyonu aracılığıyla naklen yayınlanmaya başlandı. Demirel Alevilere yönelik desteğini HBAKV’nin Dikmen’de yaptırılan dört katlı genel merkez binasının yapımına destek vererek de sürdürmüştür.
1980’lerin sonlarında Gazü Üniversitesi’nde kurulan Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi her ne kadar Türk-İslam sentezi yanlısı yayınlar yapsa da bir Alevi enstitüsü kurmaya çalışan ANAP-DSP koalisyon hükümeti sırasında adındaki Hacı Bektaş ile dikkat çekmiştir. Bu merkez Kültür Bakanlığı ile ortak bir projede yer almış, 13 bölümlük Alevi-Bektaşi kültürünü Orta Asya’dan Balkanlara uzanan coğrafyada araştıran bir TV programı hazırlamıştır.[5] Bu program, “Hoca Ahmet Yesevi’den Hacı Bektaş Veli’ye 13. Yüzyılda Anadolu’da Türk Hümanızmasının Kaynakları,” devlet televizyonunda 2000 yılının sonunda yayınlanmıştır.
Erbakan’nın istifa ettirilmesinin ardından kurulan ANAP-DSP koalisyon hükümeti Cumhuriyet tarihinde Alevilere devlet bütçesinden para ayıran ilk hükümet oldu. Hükümet 1998 mali yılında bütçeden Alevi derneklerine 425 milyar TL ayırdı ve bu HBAKV’na diger Alevi dernek ve vakıfları arasında paylaştırılmak üzere verildi.[6] 1999 genel seçimlerden sonra kurulan DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümetinin programında şöyle bir madde dikkat çekti “hükümetimiz Alevi-Sünni kardeşliğini pekiştirmek için çalışacaktır.”[7] Böylece bu koalisyon hükümeti programında Alevi sözcüğüne yer veren ilk hükümet oldu.
Son yıllarda Kültür Bakanlığı Alevi-Bektaşi kültürüne yönelik projeler üretmiştir. Bakanlık Alevi-Bektaşi şiirleri kitabı, Hacı Bektaş Veli’nin şiirlerini bastırmakta, Alevi festivallerini ve kültürel projelerini maddi olarak desteklemektedir. Kültür Bakanlığı aynı zamanda Hacı Bektaş Semah Grubu kurmuş grup festivallerde ve televizyon programlarında semah gösterisi yapmaktadır. Kültür Bakanlığı adına Alevi-Bektaşi kültürünü öven ve bu kültürün Türklüğün merkezinde olduğunu savunan konuşmalarda yapılmıştır Meclis'te.[8]
Alevi deyiş nefes ve semahlarının devlet televizyon ve radyolarında yasak olduğu önceki yılların aksine son yıllarda Alevi deyiş ve nefesleri Alevi müzisyenlerce devlet televizyonunda sık sık çalınmakta Alevilerin kültürel festivallerine bile rastlanabilmektedir. Öyleki Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nca Köln’de düzenlenen Bin Yılın Türküsü gösterisi de devlet televizyonunda yer alabilmiştir. Bu festivali mümkün kılan uluslararası göç ve onunla gelişen ulus ötesi konjektürün sosyal ve politik fırsat yapılarına katkısını aşağıda ele alacağım.
Dostları ilə paylaş: |