Şehriban Şahin Bir Kamusal Din Olarak Türkiye’de ve Ulus Ötesi Sosyal Alanlarda İnşa Edilen Alevilik Giriş


Ulus Ötesi Konjektür ve Kimliğin İnsan Hakkı Olduğu Küresel Söylemi



Yüklə 209,52 Kb.
səhifə3/5
tarix26.08.2018
ölçüsü209,52 Kb.
#74778
1   2   3   4   5

4.5 Ulus Ötesi Konjektür ve Kimliğin İnsan Hakkı Olduğu Küresel Söylemi

Avrupa Parlementosu’nun göçmen derneklerine ödenek ayırma kararı ile Avrupa’da Alevi dernekleşmesinin ortaya çıkışının aynı yıl içinde olması bir rastlantı değildir. 1986 yılından itibaren Avrupa Parlementosu göçmen derneklerine onların Avrupa düzeyinde organize ve koordine olmalarına yardımcı olmak için ödenek ayırmaktadır (Kastoryano 1998; Soysal 1994). Bunun iki amacı vardır, göçmenlerin hem göç ettikleri ülkeye hem de şu an içinde göçmen statüsü ile yaşadıkları ülkeye yönelik politika yapmalarını azaltmak ve onları Avrupa düzeyinde örgütlenmeye iterek AB ile bütünleştirmek. Bu yönde göçmen dernekleri Avrupa ölçeğinde örgütlenmeye ve bu düzeyde politika yapmak için çatı örgütler kurmaya başlamışlardır. 1991 yılında AB tarafından AB üyesi 12 ülkedeki 100 göçmen derneğini biraraya getiren ve AB Komisyonu'ndan ayrılan bütçe ile Göçmen Forumu [Migrant’s Forum] kuruldu. AB seviyesindeki organizasyon faaliyetleri, konferenslar, kampanyalar ve lobi faaliyetleri ile göçmen dernekleri ulus ötesi bir statü ve kimlik kazandılar (Soysal 1994).

Uluslararası göç ulus-devlet sınırları ötesine ulaşan topluluklar, cemaatler, ve kimliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Uluslararası göç ile birden çok ülkeyi birleştiren ilişki ağları sosyal hareketler için yeni temeller, alanlar oluşturmuş, topluluklar, gruplar, kimlikler, ve kültürleri sınırları belirlenmiş bir toprak üzerinde tanımlamak güçleşmiş, ulus-devlet sınırlarının ötesinde hareket eden politik gruplar, aktörler ortaya çıkmıştır (Soysal 1997). Ulus ötesi cemaatler, topluluklar farklı ölçeklerde taleplerini dile getirme şansına sahip olmaları ve ulus ötesi ilişki ağları içinde olmaları nedeniyle hem göç ettikleri ülkenin hem de içinde yaşadıkları ülkeye yönelik eleştiriler yapabilir ve her iki ülkenin de sosyal ve politik yapısına müdahale edebilirler. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde kurulan Alevi dernekleri bu ilişki ağları sayesinde Türkiye’nin sosyal ve politik yapısını etkilemektedir. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu göçmenlik statüsü ile ilgili faaliyetler yürütmekle birlikte tüzüğünün amaçlar kısmında ilk amaç şudur “Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Alevi inancını Türkiye’de anayasal güvence altına alınması için faaliyetlerde bulunur” (Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Programı 31 Mayıs 1998: 6). Göçmenlik statüsüne ilişkin amaçlar bundan sonra gelmistir.

Finans ve altyapı desteğinin Avrupa’dan Türkiye’ye akışı Türkiye’de Alevi derneklerinin kurulmasında önemli rol oynamıştır. Bu destekle Avrupa’daki Alevi dernekleri Türkiye’nin politik atmosferine etki etmiştir. Dernekleşmede, cemevlerinin açılmasında, tekke ve türbelerin restore edilerek yeniden açılmasına maddi destek akmıştır Avrupa’dan Türkiye’ye. Bunun en son örneği 19 Mayıs 2001’de Hüseyin Gazi cemevinin yapımına maddi destek için Berlin’de bir gece düzenlenmesidir. Sivas olayı sonrası Avrupa federasyonu 600 bin marklık bir yardım göndermiştir; ölenler için yaptırılan anıt mezar, Sivas davasının mahkeme giderleri ve şehit ailelerine destek için.[9] Gazi olayları sonrası yine 193 690 marklık bir yardım yapılmış, Gazi davasının görüldüğü Trabzon'a götürülmelerini sağlamak için otobüs kiralanmış mahkeme masraflarına destek olunmuştur. Avrupa’dan Alevi liderleri mahkemelere de katılmak üzere Türkiye’ye gelmişlerdir. Alevilerin ulus ötesi ilişki ağları insan hakları ihlalini içeren olayları Avrupa platformuna taşımada da etkili olmuştur. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nca düzenlenen bir komisyon Tunceli’deki köy yakma iddialarını yerinde incemek için başka bir komisyon yöreye hareket etmiştir. Yine 1998’de Sivas’ta güvenlik güçlerince boşaltılan köyleri incelemek üzere aralarında Almanya’nın Türkiye kökenli parlamenteri Cem Özdemir’in de bulunduğu başka bir komisyon bölgeye gelerek incelemelerde bulunmuştur.

Özetle göçmenler göç ettikleri ülke kimliği daha doğrusu kökenleri temelinde dernekleri Avrupa alanında kurmuşlardır (Kastoryano 1998). Bu dernekler aracılığı ile göçmenlerin göç ettikleri ülke temeline dayalı kimlikleri kurumsallaşmaktadır. Birleşmiş Milletlerden AB’ye birçok ulusüstü organizasyon ‘kimliği’ korunması gereken bir insan hakkı olarak kabul edince, birçok grup taleplerini bu çerçeve de yeniden tanımlayarak kamusal alana çıkmıştır (bkz. Malkki 1995; Soysal 1994, 1997). Aleviler de diger gruplar gibi bu söylemin avantajını kullanmış Alevi kimliği temelinde dernekler kurmaya başlamışlar ve taleplerini, beklentilerini ve amaçlarını bu söylem çerçevesinde yeniden formüle etmişlerdir.

AB de kimliği bir insan hakkı olarak garanti altına alan ulusüstü organizasyonlardan biridir. AB kendisine üye olmaya çalışan Türkiye’ye sınırları içinde yaşayan etnik ve dini grupları resmen tanıma yolunda yasalar yapılmasını empoze etmektedir. Bu bağlamda AB Türkiye Komisyonu Türkiye’nin AB adaylığı yolundaki ilerlemesini gösteren 2000 gelişme raporlarında Alevilerin talep ve şikâyetlerine de yer vermiştir (Milliyet, 25 Kasım 2000). 2000 yılının kasımında açıklanan raporda, Alevilere yönelik resmi anlayışta herhangi bir değişim olmadığı ve Alevilerin başlıca şikâyetleri, zorunlu din derslerinde ve ders kitaplarında Alevi kimliğinin yer almayışı ve devletin Sünni kurumlara mali desteğidir, denmiştir (Milliyet 25 Kasım 2000). Bu son raporda Aleviler için yazılanların Alevi derneklerinin AB’nin Türkiye büyükelçisi Karen Fogg’un evinde AB temsilcileri ve dernek yöneticilerinin temmuz ayında yapmış oldukları toplantının ve Ankara’daki Alevi derneklerinin AB temsilcilerini ziyaret edişlerinin payı olduğu kesindir. Fogg Alevilerle görüşmelerin AB’nin Türkiye’deki dini grupları anlama çabasının sonucu olduğunu dile getirmiştir (Milliyet 24 Haziran 2000). Özetle Alevilik 21. yüzyılda Türkiye devletinin AB’ye üyeliğinde uğraşmak zorunda oldugu ulus ötesi bir konu haline gelmiştir.

Buraya kadar Alevi hareketine potensiyel sağlayan ilişkiler ağı ile politik ve soysal yapıların elverişliliğinden bahsettim. Şimdi bu potensiyeli aktif hale geçirip sosyal harekete dönüştüren kişiler, gruplar, organizasyonlar ve kurumlar arası etkileşimin ürettiği Alevi harektinin içeriğini, iletişim praksisi aracılığı analiz etmeye çalışacağım.

5. İletişim Praksisi: Kamusal Alanlarda Aleviliğin Şekillendirilişi

Alevi hareketinin içeriği, kişiler, gruplar ve organizasyonlar arası ilişki ağları içinde aktörlerin birbiriyle etkileşimi ile yaratılmıştır. Hem ulusal hem de ulus ötesi arenalarda aktörlerin eylemleri ve söylemleri Alevi hareketini adeta dokumuştur. Aleviliğin kamusal alanda bir din olarak inşası farklı gündem ve projelere sahip olan aktörlerin birbiri ile dialoğu, işbirliği ya da çatışması ile ortaya çıkmaktadır. Aleviliğin tanımı, özü, amaçları bu aktörlerin çarpışan ve uyuşan seslerinin son derece karmaşık ilişkiler ağı içinde karşılıklı etkileşimi ve iletişimi sonucu oluşmustur.

Aktörlerin iletişim praksisi ile ortaya çıkan Alevilik söylemleri cok eksenli bir yapıda ortaya çıkar. Bu çok eksenli yapı, medyadan meclise birçok kamusal alanı, Alevi yazar ve derneklerinden, Kürt gruplara ve İslamcılara kadar çeşitli aktörleri, İstanbul’dan Berlin’e, Köln’den Melborn’e kadar büyük bir coğrafi alanı kapsamaktadır. Çatışmanın en yoğun yaşandığı iki eksen vardır. Bu eksenlerden biri “Alevilik İslamın içinde mi yoksa dışında mı” diğer eksense “Alevilik kültür mü yoksa din mi’ eksenidir. Çok eksenli yapı Alevi aktörlerinin kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalara, işbirliklerine sahne olduğu gibi Türkiye devleti, İslamcı kesimler gibi ‘diğerleri’ ile de olan çatışma ve işbirliklerini de içerir. Bu durum Aleviliğin formalize olma sürecini bir hayli karmaşık değişimlerin ve kaymaların yaşandığı bir süreç haline getirmektedir. Bu çok eksenli yapı da birbiri ile çatışan rekabet eden Alevilik söylemleri ortaya çıkmaktadır. Bazı söylemler kristalleşirken bazıları yok olmakta, söylemler aktörleri birbirine bağlamakta ya da uzaklaştırmaya aracılık etmektedir.

Bu bölümde Alevi hareketini parçalarına ayırarak içeriğini ve kamusal alanda bir din olarak inşasını açıklayacağım. Aleviliğin son derece karmaşık ilişkiler ve etkileşimler ağınca oluşturulan içeriginin analizine Alevi derneklerini söylem ve taleplerine göre sınıflandırarak başlıyorum.



5.1 Güç Bir İş: Aleviliği Tanımlamak

Aleviliğin kamusal alana taşınmasında Hamburg Alevi Kültür Merkezi'nce Mart 1989 da yayınlanan Alevilik Bildirgesi önemlidir. Bu bildiri daha sonra Rıza Zelyut’un kitabında ve Cumhuriyet gazetesinin Alevilik dizisinde yayınlanmıştır. Alevilik Bildirgesi’de Alevilik tanımı, sorunları ve talepleri kamuya duyurulmuştur. Bildiri’nin Aleviliğın tanımının da yapıldığı ‘gerçekler’kısmında yeralanların bazıları şunlardır:  



"Türkiye’de 20 milyon Alevi yaşıyor… Alevilik de, Sünnilik gibi İslam inancının bir koludur... Ana kaynak İslam olmakla beraber, Sünni İslam ve Alevi İslam arasında, hem öğretide, hem de pratik yaşamda belirli farklar vardır... Diyanet İşleri, İslam’ın sadece Sünni kolunu temsil ediyor... Alevi varlığı yok sayılıyor... İnanç ve anlatım özgürlüğü bir insanlık hakkıdır... Aleviler Atatürk devrimlerini hep desteklediler.. Aleviler, her zaman Atatürk devrimlerinin, laik güçlerin yanında olmuşlardır..." (Cumhuriyet 15 Mayıs 1990).

Bildiri’nin istekler kısmında yer alanların bir kısmı şöyle özetlenmiştir:



"Aleviler üzerinde baskı olduğu kabul edilmelidir... Aleviler çekinmeden “ben Aleviyim” diyebilmelir... Sünni aileler, Alevilik hakkındaki düşüncelerini değiştirmelidir... Aydınlar Alevi varlığını, insan hakları bağlamında savunmalıdır... Türk basını, yayınlarında Alevi kültürüne yer vermelidir... TRT, Alevi varlığını da dikkate almalıdır... Okullarda Alevi öğretisi de tanıtılmalıdır... Aleviler, laik devletin güvencelerinden biridir..." (Cumhuriyet 15 Mayıs 1990).

Bildiri de yansıtılanlar dikkatle incelendiğinde insan hakları, Atatürk devrimlerine destek ve en önemlisi laik güçlerin yanında olmak temel prensiplerinin Alevilik söylemiyle bütünleştirildiğini görüyoruz. Bu Soysal’ın (1997) kimliğin bir insan hakkı olduğu küresel söyleminin birçok grup tarafından polika yapmada kullanıldığı, grupların kamusal alanda taleplerini bu söyleme göre yeniden şekillendirdikleri argümanını desteklemektedir. Aleviler de bu küresel söylemi kullanarak Alevilik tanımı, talepleri ve sorunlarını yeniden formule etmişlerdir. Bir Alevi lideri bunu açıkça ortaya koymuştur:

"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki maddeler Hz. Ali’nin sözlerinden farklı değildir. İnsan haklarının babası Ali’dir… Aleviliği yok Alevilik Zerdüştlükdür, Alevilik Şamanizmdir, yok Alisiz Alevilik diye tanımlayarak sapmalar yapmaları bizi üzüyor..."[10]  

Bildirge’de yer alan Alevilik tanımlaması şu anda kamusal alanda var olan onlarca Alevilik tanımından sadece biridir. Aleviliğin ne olduğu Alevilerin taleplerinin neler olduğu üzerine ne Alevi dernekleri ne de yazarları arasında bir konsensus olmaması ve buna ek olarak Alevilik alanında etkin rol oymaya çalışan çok sayıda aktör bulunması, ortaya hayli tartışmalı ve hatta çatışmalı bir alan çıkarmıştır. Alevi dernekleri, aydınları çatışan ve çelişen Alevi tanımları ortaya koymuş, hatta zorunlu din dersleri ve Diyanet'in konumu gibi temel konularda dahi ortak tavır alınamamıştır. Alevi dernekleri arasındaki ortak hareket etme, dayanışma ortak eylem düzenleme derneklerin Aleviliği nasıl tanımladığı ve talepleri ne şekilde ortaya koyduğu bazında oluşmaktadır.

Alevi dernekleri kabaca üçe ayrılabilir. İlk grup ABKB çatısı altında yer alan Alevi dernekleridir. Bu çatı altında PSAKD, HBAKV, HBVKTD, ABEKV, Şahkulu, Karacaahmet Dergâhları, Almanya, Fransa, Avusturya, Avustralya, Belçika, Danimarka Alevi Birlikleri Federasyonları gibi yaygın Alevi dernekleri bulunmaktadır. ABKB içindeki dernekler Diyanet ve zorunlu din derslerinin kaldırılması laiklik ilkesi gereğince kaldırılması gerektiğini savunurlar. ABKB’ye göre Alevilik “Anadolu’nun otantik ögretisi”dir. Ancak, Aleviliği bu şekilde tanımlamak ABKB’yi oluşturan Alevi dernekleri arasındaki farklılıkları çok ince bir örtü ile kapatmaktadır. Alevilik İslamın içinde midir, dışında mıdır konusunda ABKB’nin üye dernekleri arasında ortak bir görüş olmamakla birlikte, Aleviliğin Anadolu’nun otantik öğretisi olarak tanımlamak, aradaki farklılıkları bir nebze gizleyerek birlikteliği sağlamıştır. Biraz daha yakından bakılırsa HBAKV’nin daha geleneksel ve Aleviliği İslam içi tanımlayacağı, Aleviliği Muhammed sonrası halifelik mücadelesine bağlayacağı ancak PSAKD’nin Aleviliği bu şekilde tanımlamayı kolay kolay kabul etmeyecegi tahmin edilebilir.

İkinci grup İzzettin Doğan’ın başında oldugu Cem Vakfı’dır. Bu grup Aleviliği İslamın özü ve İslamın Türk yorumu olarak tanımlar. Cem Vakfı’nın lideri İzzettin Doğan medyada Alevilik yerine, Alevi-İslam kavramını kullanır. Zorunlu din derslerinin seçmeli olmasını, bu derslerde Alevilikten de bahsedilmesini istemektedir. Diyanet’e karşı değildir ancak Alevilerin de bu kurumda temsil edilmesi gerektiğini savunur.

Üçüncü grup, Ehl-i Beyt Vakfı Aleviliği İslamın özü olarak tanımlar; ancak diğer Alevi derneklerinden farklı olarak İran’ın Şiiliğine çok yakın durmaktadır. Ehl-i Beyt Aleviliğin temelinin “Ehl-i Beyt, Kuran ve Muhammed’i sevme” oldugunu savunurken eğer Aleviler Muhammed’i ve Ali’yi seviyorlarsa, onlar gibi yaşamalılar yani İslamın şartlarına uymalılar fikrini savunur. Ehl-i Beyt üyelerinin ne kadar İslami kuralları takip ettikleri pek bilinmemekle birlikte, bu vakfın en açık ve kesin tavrı sola karşıdır. Liderleri, Fermani Altun, medyada sık sık Ehl-i Beyt’in sola karşı olduğunu açıklar, solun Alevilik geleneğini erozyona uğrattığını ileri sürer.

Hem İzzettin Doğan hem de Fermani Altun İslamcı basının “tercih ettiği” Alevi toplumunun temsilcileridir. Aleviliği İslamın özü olarak tanımlamakla ve Alevilerin Kuranılerim’e Muhammed’e inandıklarını vurgulayarak Cem Vakfı ve Ehl-i Beyt İslamcı gruplara yakınlaşırken birinci grup Alevi derneklerinden uzaklaşmaktadırlar.

Alevi dernekleri arasındaki gerek Aleviliğin tanımında gerekse taleplerin neler olduğu konusundaki görüş ayrılıkları Alevilere yönelik politikalar geliştirmeye çalışan hükümetlerce de eleştirilmiştir. DSP milletvekili Süleyman Yağız’in mecliste yapmış olduğu konuşma bunu açıkça dile getirmiştir:

"DSP olarak biz, Alevilerin de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda temsil edilmesi görüşünü savunuyoruz; ancak, bu konuda, önce Alevi vakıf ve derneklerinin kendi aralarında, sonra da siyasi parti grupları arasında mutabakat sağlanması gerekiyor; çünkü, bildiğim kadarıyla bazı Alevi derneklerinin temsilcileri, yöneticileri, Alevilerin de Diyanette temsil edilmesi görüşüne katılmıyorlar; dahası, Diyanetin cemaatlere bırakılmasını istiyorlar; fakat, biz, irtiça riskinin, belli ölçelerde de olsa, sürmesi nedeniyle, Diyanetin devlet kurumu olarak devam etmesinden yanayız…"[11]

Alevi dernekleri farklı Alevilik tanımlamaları yaparken Alevi aydınları da yazdıkları kitaplar ve makalelerle, medya da açıklamalarıyla değişen ve çelişen tanımlamalar sunmaktadır. Örneğin Nejat Birdoğan Aleviliğin İslamın dışında olduğunu ileri sürerken (Aktüel (1995) 172: 19-20), onun bu tanımına birçok Alevi lider ve aydın karşı çıkmıştır (Aktüel (1994) 173: 24-25). Alevi arastırmacı yazarların Alevilik üzerine yazdıkları kitaplar Aleviliğin gizillikten kamusala geçişinde yani Alevilik sırrının çözülmesinde büyük önem taşımaktadır.

5.2 Sırrın Çözülüşü: Aleviliğin Kamusal bir Din Olarak Ortaya Çıkışı

Yüzyıllarca gizlilik temeli üzerine inşa edilen bir öğreti olan Alevilik kamusal bir dine dönüşme sürecinden geçmektedir. Alevilik kamusal alana kitaplar, dergiler, yazılı ve elektronik medya, dernekleşme faaliyetleri, gizli yapılan cem törenlerinin diğerlerine açılışı, kültür festivalleri ile kendini kamusal alanda yeniden kurmaktadır. Bu yeniden yapılanma süreci kamusal siyasal alanda devam ettiğinden, Alevilik birçok politik tasarımlarla, bilinçli ya da bilinçsiz, harmanlanmaktadır. Aleviliğin kamusal alana girişi Casanova’nin “deprivatization of religion” yani dinin özel alana itilişi sürecinin tersine dönmesine ampirik bir örnek oluşturmaktadır. Casanova’ya göre dinin özel alana itilişinin tersine dönmesi (deprivatizasyonu) süreci dinin modernleşme ile kendısine ayrılan özel alanı terk ederek kamusal alana girmesidir (Casanova 1994: 65-66).

Nasıl her ulus bir bayrağa, ulusal bir marşa uluslararası arena da tanınmak için ihtiyaç duyuyorsa her dinde Kuranıkerim, İncil gibi kutsal kitaba, cami veya tapınak gibi ibadet edilen resmi bir kutsal binaya sahip olması, ve Cuma namazı ya da pazar ayini gibi haftanın bir gününün dini toplantı için kutsal sayılması gerekmektedir. Bir din olabilmek için gerekli bu beklentileri karşılayarak, Aleviler Aleviliği kamusal bir din olarak kurmaya çalışmaktadırlar.

Aleviliğin sözlü geleneğinin yayın faaliyetleri ile yazılı hale getirilmesi Aleviliğin kamusal alanda bir din olarak formalize edilişinde ilk adımdır. Geleneksel olarak dedeler Alevi yol ve erkân bilgisine sahip olan gruptu ve bu gizli bilgiyi taliplerine öğretmekle yükümlü idiler. Sözel geleneğin yazılı metine geçirilmesinde dedelerin neredeyse hiçbir rolü olmamıştır. Bu dönüşümde bilgiyi kararlaştıran, düzelten, yazıya geçiren dedeler değil kamuda ve medyada Alevi aydını olarak tanımlanan Alevi araştırmacı yazarları daha doğrusu kentde eğitim alan orta-yaş Alevilerdi. Dedelerin tersine bu yazarların büyük kısmı ocakzâde olarak nitelenen dede soylular değildi.

Göç ve bunu takiben yaşanan kentlerle bütünleşme, eğitimle gelen modernleşme ve politik olarak da solculaşma süreci Alevilerin sosyal organizasyonunun neredeyse tamamen çözülmesine neden olduğundan, şu an içinde yaşanılan süreç geçmişin telafi edilmeye çalışıldığı bir süreçdir. Aslında bu süreç geçmişi ve geleneği hatırlama aynı zamanda ‘uydurma’ ve en doğrusu Hobsbawn ve Ranger (1991)’in deyimiyle ‘geleneğin icat edilmesi’ sürecidir. Sözel gelenek hafızadaki bilgiden oluşur ve geçmişin yeniden kurulmasında önemli rol oynar (Vansina 1985). Bunun bir kanalı sözel geleneğin yazıya aktarılmasıdır.

Yazılaştırma Aleviliği gizli öğreti yapan iki esas öğenin, gizliliğin ve mistikliğinin, çözülmesine neden olmuştur. Altıncı İmam Câfer es-Sadık tarafından yazıldığı kabul edilen Buyruk hariç, Alevilerin dini öğretisinin yazılı kaynakları, dini sistemleri çalışacak kitapları ve okuyan yazan grubu yokdu (Moosa 1988). Alevilerin kente gelişlerinin bir yansıması küçük çaplı yayın aktivitelerinin Ankara ve İstanbul’da başlamıştır. İki yayınevi İstanbul Maarif Kütüphanesi ve Emek Basımevi Alevilik üzerine birkaç kitap basmıstır. En önemlisi Sefer Aytekin tarafından Buyruk’un latin harfleri ile 1958’de basılmasıdır. O zamana kadar Buyruk el yazması ve sadece dedelerin elinde bulunuyordu. Ancak yayın aktiviteleri geniş kitlelere ulaşamadı. Bunun nedeni de göçün daha ilk yılları olması idi, yeni kente göçen Aleviler göçün en sancılı dönemini yaşamaktaydılar ve kenttin baskın çoğunluğunu oluşturan Sünni grup ve kültürüne ve kurumlarına uyum sağlamada karşılaştıkları problemlerle ugraşıyorlardı. Alevilik üzerine yazılan kitaplarda patlama, Şener’in 1989’da yayınlanan kitabına kadar başlamadı. O günden sonra yüzlerce kitap basıldı, hatta bazıları onuncu baskıya ulaştı ve geniş bir kitleye ulaştı. Bu kitaplar daha çok popüler kitaplardı ve Aleviliği kamusal alana taşııp tartışmaya açmak için yazılmışlardı.

Alevilikle ilgili çıkan bu popüler kitapları takiben, uzun süredir kapalı duran tekke ve türbelerin yeniden açılması ve cemevlerinin yapımı ile bu mekânlarda cem törenlerine akın eden Alevilere dini ritüelleri anlatacak kitaplara ihtiyaç doğdu. Artan sayıda Alevinin yeniden açılan dergâhlar, türbelerde ya da cemevlerinde yapılan cem törenlerine katılımı ile dini kitapları almaya hazır kitle oluştu. Bu Buyruk ve Menakıbnâme kitaplarının artan sayıda basılmasına ek olarak dini ritüelleri ziyaret ediş ritüellerini, kutsal yerleri, günleri ve festivalleri anlatan kitaplarda basılmaya başladı.

Yazılaştırma süreci aynı zamanda formalizasyona da götürdü; geleneğin sabitleştirilmesi sorgulanamaz hale de getirilmesine yol açabilecek sürece girilmis oldu. İnancın, geleneğin ve rituellerin sabitleştirilmesi sözelin naklinden doğan yorum farklılıklarının azaltılarak standardlaştırılmasını da içermektedir. Bu standardlaştırmanın en güzel örneği cem törenlerinin nasıl yapıldığını yazılı forma aktarmada gözlemlenebilir. Alevi yazarlarca yazılan kitaplar, cem törenlerinin Aleviler arasında nasıl yapıldığını törendeki oturma düzeninden görevli kişilerin rolüne ve cemin aşamalarına kadar anlatarak cem törenlerinin yapım şeklini standartlaştırmasına katkıda bulunmuşlardır. Cemin nasıl yapıldığı, düzeni ve aktörleri Alevi dergilerinde, derneklerin broşürlerinde, yine derneklerce çıkarılan takvimlerinde bile yerlerini almıştır.

Yazılaştırma kamusal alanda devam ettiğinden birçok aktör bu süreçte yer almıştır. Yazılan kitaplar, akademik standardlara göre yazılmaktan çok politik tavırların, amaçların, ideolojik değerlerin yansıltıldığı metinler olmuştur (Olson 1998). Alevi araştırmacı-yazarlarca yazılan kitapların yani sıra muhafazakar Sünni yazarların da Alevilik üzerine kitapları çıkmıştır. Kafalarındaki Türk-İslam sentezi ile Alevileri Orta Asya'dan gelen öz Türkler olarak tanımlarken, Hacı Bektaş’ı, Anadolu’yu Türkleştiren ve İslamlaştıran ulu eren olarak tanımlamışlardır (bkz. Eröz 1990, 1992; Fığlalı 1990, Sezgin 1991). Ancak Alevileri kırsal kesime mensup cahil ve naif gruplar olarak tanımlayıp İslamın doğru şeklinden saptıklarını doğru yolun gösterilmesi gerektiği de birçok Sünni yazarca dile getirilmiştir (Vorhoff 1998). Aleviliğin tanımlanmasında yorumlanmasında Türklüğe aşırı dozda yer yermek Kürt kökenli Alevilerce hoş karşılanmamış onlar da Aleviliğin Kürt uygarlığının bir ürünü olduğu tezini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Alevilik Kürtlerin en eski dini olan zerdüştlükten kaynaklanmıştır (bkz. Bayrak 1997; Bender 1995; Bulut 1997; Xemgin 1995). İşte kitaplar, dergiler, paneller ve festivaller tüm bu farklı farklı tanımlamaların çarpışma alanları olmuştur.

Aleviliğin formalizasyonu cami ve kilise ile karşılaştırabilecek ibadetin yapılacağı cemaatin toplanacağı resmi dini merkeze ihtiyaç duymuştur. Cami, Kilise ya da Sinagog gibi resmi dini bir mekân olarak kabul görecek bir mekân arayışının ürünü, kent merkezlerinde sayıları hızla artan cemevleri, yeniden açılan türbe ve tekkeler olmuştur. Bu mekanlar Alevilerin dini ritüellerini icra ettikleri mekânlar olmuştur. Bu mekânlarda “görevli dede” bulundurulması yine Aleviliğin formalizasyonu ile ilgilidir. Dede-talip bağları çözüldüğünden ve dedeliği icra edenlerin sayıları azaldığından görevli dedeler güçlükle bir yerlerden bulunmuş getirilmiş kişilerdir ve kendi taliplerine değil görev aldıkları cemevi, türbe ya da tekkeye gelen Alevilerin yer aldığı cem törenlerini yönetmektedir. Örneğin Şahkulu and Karacaahmet dergâhları İstanbul’da Alevilerin yoğun olarak ziyaret ettikleri merkezlerdir ve haftasonları binlerce Alevi buralarda düzenlenen cem torenlerine katılmak ve lokma yemek için akın etmektedir. Bu başka başka dedelerin talipleri ve değişik yörelerin Alevileri karma bir grup olarak cem törenine girmekte ve görevli olan dedenin yönettigi cem törenine katılmaktadır.

Aleviliğin kamusal alanda inşasının bir parçası da 1990’larda sayıları hızla artan Alevi festivalleridir. Kutsal günlerin, şahısların adına ya da yöre derneklerinin düzenlediği onlarca festivalle Alevilik kamusal alanda iyice gözle görülebilir hale gelmekte ve festivaller Alevi kimliğinin yeniden üretiminde önemli alanlar haline gelmektedir. İleride söz edeceğim Hacı Bektaş Anma Törenleri bu festivallerin en bilineni ve devlet erkânı dahil olmak üzere birçok aktörün hazır bulunduğu en geniş kapsamlısıdır. Alevilerin göç ettikleri yörelerde kalan derviş eren türbeleri etrafında ya da köy kasabaları adına festivaller düzenlerken bir anlamda ‘köklerini’ kutlamakta ve aynı kökden gelenler olarak aralarındaki bağı güçlendirmektedirler. Şehre göç edenlerin göç ettikleri köyde kasabada festival düzenlemesi dikkat çekici bir olaydır. Festivallerin kent merkezine göç edenlerce şehirde organize olup köylerde festivali yapmaları ayrıca irdelenmesi gereken bir sosyal olaydır.

İletişim praksisi sadece sözel söylemden değil aynı zamanda duygular, stiller, heyecanları da içerir. İçinde duyguları taşıyan müzik insanları soysal harekete itebilen bir güç olabilir. Eyerman ve Jamison (1995) şarkıcıların ve şarkıların 1960’ların soysal hareketlerde merkezi rol oynadığını göstermiştir. 1960’li ve 1970’li yıllarda Alevilerin dinsel törenlerinin parçası olan nefes, düvaz ve deyişlerinin ne radyo ve televizyonda yer alması yasaktı. Ancak son yıllarda Alevi müzisyen ve ozanları festivallerde Alevi müziğini çalmakta devletin ve özel radyo televizyon kanallarında yer almaktadır. Bu bağlamda Alevi müzisyenler ozanlar Alevilerin dini toplantılarında icra edilen nefes, deyiş ve duazları çalarak Alevi hareketinde önemli rol oynamıştır. Alevi idealleri müziğin gücü ile aktarılmaktadır. Müzik Alevilerin arasındaki bağları güçlendirmede de etkin olmuştur. Saz Türk halk müziğinin temel enstrümanı olmakla beraber Aleviler için ‘telli Kuran’dır yani kutsal bir anlam taşır. Bunun nedeni de sazın cem törenlerinin vazgeçilmez parçası oluşu cemlerde dedenin deyiş nefes ve duazları saz ile calmasındandır. Alevilerin müzik eserlerinin büyük çoğunluğu cem törenlerinde çalınan eserlerdir.

Saz, Alevi kimliğinin dışa vurumunda özel bir konuma sahiptir. Sivas olaylarının protesto yürüyüşlerinde Alevi gençler sazlarını iki elleri ile başlarının üzerinde havaya kaldırarak yürümüşler ve bu bir tür sembolik hareket olmuştur. Bu yolla ‘sazımızla direneceğiz’ ya da ‘kültürümüzle geleneğimizle ölüme direneceğiz’dir. Pir Sultan Abdal Osmanlı tarafından asılmış şiirleri susturulmaya çalışılmış, onu anmaya gidenler de 1993 te Sivas’ta yakılmıştır. Alevilerin gözünde sazları, şarkıları, dansları öldürülmek; Alevi ideallerini aktaran saz susturulmak istenmiştir. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu tarafından hazırlanan Bin Yılın Türküsü Festivali’nde de gençler tıpkı Sivas olaylarını protesto eden arkadaşları gibi sazı havaya kaldırmışlardır. Köln’de saz çalmak ve onu havaya kaldırmak kimlik inşasının bir parçası olmuştur.


Yüklə 209,52 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin