3- NEBİ'İ (S.A.V.) BİLMEK
1) Soru: Kişinin İslam'a girmesini sağlayan Şahadet kelimesinden olan Nebi'ye (s.a.v.) iman etmek konusunu bir insan nasıl elde edebilir?
Cevap: İlim ehline sormakla, Rasulullah'ın (s.a.v.) hayatını anlatan siyer ve şemail kitaplarına göz atmakla ulaşılabilir. Lakin, bir kişiye bazen O'nun (s.a.v.) bazı hususiyetleri, bazı hayatı gizli saklı olabilir, tam açıklanmamış olabilir. Allah (c.c.) de Nebi'sinin (s.a.v.) siretini, O'nun zuhurunu tam ince teferruatı ile temyiz etmemiş, tam açıklamamıştır.
2) Soru: O zaman O'nun (s.a.v.) değerli hayatının en önemli taraflarını zikret.
Cevap: Bizler konumuzda O'nun (s.a.v.) hakkında en önemli konuları zikredeceğiz. Yani nesebini, doğumunu, yaşamını, peygamberliğini, Rabbine davetini. Bunları dört bahisde (konu) zikredeceğiz: 106
A- Şerefli Nesebi:
Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib bin Haşim bin Abdimenaf bin Kussa bin Kilab bin Murre bin Kab bin Luey bin Galip bin Fehr bin Malik bin Nadr bin Kinane bin Huzeyme bin Mudrike bin İlyas bin Nadr bin Nezzar bin Ma'd bin Adnan.
Buraya kadarki nesepte ittifak edilmiştir. Adnan'dan yukarıya da ihtilaf edilmiştir. Sahihi Müslim’de rivayet edildiği gibi; Rasulullah'ın (s.a.v.) İsmail (a.s.) bin İbrahim (a.s.) (Halilurrahman) ın oğullarından olduğunda ihtilaf yoktur. Vasıl bin Eska 'Rasulullah (s.a.v.) den şöyle derken işitmiştir:
"Allah (c.c.) Kinane kabilesini İsmail (a.s.)'ın oğullarından seçmiştir. Kureyş’i de Kinane'den seçmiştir. Kureyş kabilesinden de Haşim'i seçmiş beni Haşim'den seçmiştir."107
B- Doğumu ve Neşeti:
Rasulullah (s.a.v.) Fil yılında Miladi (571) tarihinde Mekke-i Müşerrefe'de meşhur iki dağ arasındaki ovada doğmuştur. O'nu dedesi Abdulmuttalib tekeffül ediyordu. Sonra da O'na bakan amcası Ebu Talib oldu. Kendisi doğru ve emanete dikkat eden bir hayat yaşardı. Bu yüzden de insanlar O'na (s.a.v.) "Emin" ismini vermişlerdi. Amcası O'nu (s.a.v.) Beni Haşim'in ve Mudar kabilesi'nin önde gelen adamları önünde Hatice binti Huveylid ile evlendirmiş ve nikah kıyımında şöyle demiştir:
"Hamd, Bizleri İbrahim'in zürriyetinden Ondan da İsmail'i, Ma'd ve Mudar (Kabilelerini) önder, Evini (Kabeyi) terbiye eden, bizleri O kabeye hacı ve emniyet için de yaşamayı nasip eden, insanların başına da idareciler kılan Allah'a olsun."
Şimdi Kardeşim Abdullah'ın oğlu Muhammed'e gelince; Hiç kimse şimdiye kadar O'nun kadar iyilik vb... bakımından tartıda daha ağır gelmemiştir. Velev ki malı olmasın. Çünkü mal yok olacak olan ve boş olan şeyleri gündeme getirecek konudur. Muhammed'e gelince sizler akrabalık bağlarından da bildiğiniz gibi (her yönüyle güvenilirdir) Kendisi Hatice binti Huveylid ile nikahlanmıştır. Benim malımdan da Hatice'ye öncesi ve sonrası bulmak üzere (istenildiği gibi) mehir'i verdi. Vallahi O'na bundan sonra büyük bir haber ve celil bir hediye vardır."
Rasulullah (s.a.v.) evlendi ve Hatice (r.a.) Onunla vahy gelmeden önce beş sene kadar kalıyor sonra da vefat ediyor. Rasulullah (s.a.v.) in yaşı da o zaman Kırk dokuz yaş ve sekiz ay kadar idi. Hatice'nin ölümünden üç gün sonra Ebu Talib öldü. İkisi de Rasullah'a (s.a.v.) çok yardım etmişlerdi. 108
C- Peygamberliği:
Nebi (s.a.v.) peygamberliğinden önce ticaretle uğraşırdı, tek başına insanlardan uzak olarak Hira Mağarasına Allah'a (c.c.) ibadet etmek için (uzlete) çekilirdi. Taki (bir seferinde) Cebrail (a.s.) O'na gelip Kur'an'dan Alak Suresi'nin başındaki ayetleri getirdi.
"Oku! Seni yaratan Rabbin'in adıyla oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerem sahibidir. O ki kalemi öğretti. İnsana da bilmediğini öğretti."
Meleği görmeden ve vahyin keyfiyetinden hayrete düşüp korkuya kapıldı. Hatice (r.a.)'ye gitti ve bunları ve korkusunu anlattı. Ona şöyle dedi:
"Allah'a (c.c.) yemin olsun ki O seni asla mağdur etmez. Çünkü Sen akrabalarına bakan, yetimi gözeten, fakire yardım eden, Misafire ikram eden, Hakk'ın yandaşlarına yardım eden, -başka bir rivayette:- doğru konuşan, emaneti yerine getiren birisin."
Hatice, Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Amcasının oğlu Varaka bin Nevfel'e gittiler. Rasulullah'a yardım eden gayet yaşlı, ihtiyar ve İncil'den yazı yazan biri idi. Hatice (r.a.) ona şöyle dedi:
"Ey Amca oğlu! Kardeşin'in oğlundan dinle, Ve Rasulullah (s.a.v.) ona başından geçenleri anlattı. Varaka O'na (s.a.v.) şöyle dedi:
"İşte bu Allah'ın (c.c.) Musa'ya indirdiği Cebrail adlı melektir. Ah Keşke Sana yardım edenlerden olsam! Ah keşke kavmin Seni kovdukları zaman ben de hayatta olup sana yardım etsem"
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Beni dışarıya mı atıp kovacaklar?" Varaka:
"Evet, Şüphesiz ki senin gibi gönderilen herkes mutlaka yurdundan kovulmuştur. Şayet o gününde ben sana yetişirsem sana çok kuvvetli bir şekilde yardım ederim,"109 dedi.
Allah (c.c.) O'nu (s.a.v.) kırk yaşının başında tüm alemlere peygamberlikle müşerref kılmış, onları insanların bu din üzerindeki temiz fıtratlarına ancak Allah'a (c.c.) kulluk etmeleri ve kendi nefislerini hürriyete götürmelerini sağlamaya vesile olmuştur. 110
D- İslam'a Daveti Ve Hicreti:
Nebi (s.a.v.) Mekke'de 13 yıl insanları Allah'a çağırmıştır. Kendisi beldesindeki etrafa, arap kabile ve başlarına İslam'ı davete giderdi. Kendisi bu davetleri sırasında çokça eza görmüş hatta Kureyş, O'nu (s.a.v.) Mekke-i Müşerref'den çıkıp hicret etmesini bile ona zorluyorlardı. Kendisini ve ehlini üç sene boyunca muhasara altına almışlardı. Sonra da Daru'n-Nedve'de bazı kişilerden mütüşekkil kabilelerin O'nu (s.a.v.) öldürme kararı bile çıkmış ve O'nun kanını kabileler arasında heder edeceklerdi.
Rasulullah (s.a.v.) o topluluktan onların anlamadığı bir şekille çıktı ve Medine-i Münevvere'ye hicret etti.
Bundan önce de Mina'da bulunan Akabe yakınlarındaki bir yerde (şimdiki Mescidi Beyat denilen yer) Rasulullah'ın amcası Abbas'ın (r.a.) huzurunda Ensar'dan olan Evs ve Hazreç kabileleri O'na (s.a.v.) bu yolda yardım etme hususunda beyat etmeye gelmişlerdi. Orada da kufi yazıyla yazılmış bir de taş bulunmaktadır.
Rasulullah'a (s.a.v.) ulaştıkları zaman O'na canları ve malları ile muhacirlerle birlikte yardım etmeye koyuldular.
Nebi (s.a.v.) Medine-i Münevvere'de on sene kalmış, bir çok yere seriyyeler göndermiştir. Göndermiş olduğu seriyyeler tam 35 tanedir. Daha sonra kendisinin de komutasında bazı gazalar da vuku bulmuştur. Bu da 19 kadar idi. Bazıları bunun 27 tane olduğunu belirtmiştir. Ta ki Mekke-i Mükerreme'nin fethine kadar (Hicretin 8. yılı) bu devam etmiş, bu fetihte Kabe'de bulunan bütün kabilelerin 360 adet putu da yıkılmıştır. Müşriklerin içindeki putçu düşünceyi kopartmış, bu süre de onlara tevhid akidesi ve tevhid kelimesi davet edilmiştir. Bu olay, hicretin 10. yılma kadar devam etmiş, Arafat'ta Veda Haccında Allah (c.c.)'ın şu ayeti de nazil olmuştur.
"Bugün ben dininizi kemale erdirdim. Nimetimi de üzerinizde tamamladım. Din olarak da İslam'dan razı oldum."111
Rasulullah (s.a.v.) insanlara hutbe verdi ve:
"Tebliğ ettin mi?" diye buyurdu. Sahabeler:
"Evet" dediler. (Sonra) Sema'ya gözünü yönelterek şahadet parmağı ile işarette bulunarak:
"Şahit ol Ya Rabb" diye buyurdu.
Nebi (s.a.v.) Medine-i Münevvere'ye döndü. Allah (c.c.) O'na dini tamamlamış, kendisi de insanlara tebliğ etmiş ve dini açıklamıştır. Sonra da Allah (c.c.) O'nu yanında bulunan Nebi ve Rasullerinin yanına aldı. Hicretin 11. yılı Rebiulevvel ayında 13. Pazartesi günü vefat etmiştir. (Salat-u Selam üzerine olsun) 112
Peygamberin Hususiyetleri
1) Soru: Nebi (s.a.v.) hususiyetleri nelerdir?
Cevap: Allah'ın (c.c.) Nebi'sine has kılmış olduğu, Onu kendisinden başkasıyla ayırt ettiği, bazılarını Ona mucize kıldığı hususiyetleri çokçadır.
Alimler bunu tasnif etmiş ve buna dair bazıları fıkıh kitaplarına bab eklemiş, bazıları da akaid kitaplarına bunu eklemede bulunmuşlardır.
2) Soru: Bizlere en önemlilerini zikreder misiniz?
Cevap: Bundan sekiz tanesini zikredelim :
A- O'nun (s.a.v.) tüm mahlukata insan, cin ve meleklere (bir görüşe göre) için gönderildiği.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Alemlere uyarıcı olsun diye…" 113
Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur.
"Ben tüm mahlukatın hepsine gönderildim."114
B- Kendisinin Hatemü'l-enbiya oluşu, kendisinden sonra hiçbir peygamberin gelmeyişi. İsa (a.s.) in ahir zamanda gelmesi bu konuyu nefy etmez. Çünkü O geldiğinde Rasulullah'ın (s.a.v.) şeriatı ile hükmedecek.
Kendisi (s.a.v.) tüm şeriatları nesh etmiş, Din ve dûnya işlerinde beşerin ihtiyaçlarına göre de kefil olmuştur. İşte bundan dolayı Nübüvvet Muhammed (s.a.v.) ile son buldu.
C- Rasulullah'ın (s.a.v.) Nebiler dahil olmak üzere tüm mahlukata üstünlüğü Onunla diğer Nebiler arası faziletleştirme ile ilgili gelen nehyden maksad; bunun onlardan birini eksik ve kusur sayma olayına götüreceğinden dolayıdır.
D- Onun (s.a.v.) ümmeti tüm ümmetlerden daha faziletli olması. Öyle ki onların şahitleri rasullerin tebliği ile muhataptırlar. Bu ümmet sapıklıkda asla birleşmez. Nitekim hadiste de belirtildiği gibi ilk asırdaki sahabelerde bu manzara belirmişti.
E- Rasulullah'ın (s.a.v.) hadislerinde O'nun "Cevami-u Kelim" olduğu yani kısa kelimelerle çok uzun manalara gelecek bir tarzda konuşması.
Müslim ve başkalarının rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bana Cevami-u Kelam verildi. Kelamım da benden kısaltıldı." 115
Başka bir hadiste ise:
"Bana Kur'an ve Onun bir misli daha verildi." 116
Yani sünnet verildi. Sünnette özellikle mutevatir hadislerde itaat ve iman ile ilgili Kur'an'da ahkamlar vardır. Nitekim O peygamber heva ve hevesinden konuşmaz.
F- Kıyamet gününde Makamı Mahmud'da, öncekilerin ve sonrakilerin de övdüğü o büyük şefaati vardır. Bu sadece Nebi (s.a.v.)'e verilen diğer peygamberlere verilmeyen bir şefaat’tir. Bu ümmetine genel olup duasında (s.a.v.) Rabbin'den kullarıyla hesabın arasını kötü yer olan cehennemden uzaklaştırmak için yalvarmasıdır. O ilk şefaat eden, ilk şefaati kabul olunan ve ilk defa cennetin kapılarını çalacak olandır.
Rasulullah'ın (s.a.v.) özel şefaati ise müslümanların günahkarları ve büyük günahları işlemiş olan kişileredir. Fakat başka kendisinin ümmetinden olmayanlara ise genel bir şefaati olmayacaktır. Şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde Nebiler sonra alimler sonra şehidler şefaat edecektir."
İbn-i Mace, Beyhaki Osman bin Affan'da (r.a.) rivayet etmişlerdir. 117
Bir husus da vardır ki: Bazı insanlar bir kişiyi dost, veli, şefaatçi edinince onun Allah (c.c.) katında şefaat verdiğine inanmaktadırlar. Meliklerin, Amirlerin vb... kişilerin havasına onların bakmasıyla fayda verdiği inancı gibi.118 Onlar, Allah'ın izni olmadan hiç kimsenin şefaat vermeyeceğini hiç bilmezler ki! O'nun (c.c.) rızası olmadan kavli, ameli, Rasule (s.a.v.) tabi olmayan bir kişi'ye izin vermeden şefaat vermeyeceğini de bilemezler ki! Allah (c.c.) sadece şefaat’e malik olup ancak Ondan bu talep edilir. Şefaatçilerden değil. O'nun Nebi'sinin bizleri mahrum etmemesini dileriz.
G- Onu hayatta iken ziyaret etmek, din konularda öğrenmek ve yerine getirmek için O'na (s.a.v.) hicret etmek, O'nun kendisine gelen bir kişi için Allah'a (c.c.) tevbe etmesi hususunda yardım etmeye (vesile) olmasını istemek, Ondan Allah'a (c.c.) istiğfarda bulunmasını talep etmektir. Yani günahkarların günahlarını bağışlatmaya vesile olmasını.
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Peygamber de onlara mağfiret isteyiverseydi, Allah'ı (c.c.) elbette çokça tevbeleri kabul eden, çok rahmet eden bulacaklardı." 119
Mekke fethinden önce O'na (s.a.v.) gidip hicret etmek vacip idi.
Onun kabrini ziyaret etmek de böyledir. Günümüzde Onun erkek ve kadınların kabrini ziyaret etmesi de fakihlerimize göre hususi bir şekilde müstehap'tır. Çünkü kadınların Nebi (s.a.v.) in kabrinin dışındaki kabirlere gitmesi mekruh görülmüştür.
İbni Nasrullah şöyle demiştir:
"Her kim peygamberin kabrine gitmeyi, orayı ziyaret etmeyi isterse o zaman oraya ziyaret için seyahate çıkması müstehap olur." 120
Bazıları da şöyle demiştir:
"Bu gerekli değildir. Müstehap olan Nebi (s.a.v.)'in mescidine namaz kılma niyetiyle sefere çıkmaktır. Sonra da tahiyyetül mescid namazı kıldıktan sonra kabr-i şeriflerini ziyarete giderler.
Buradaki namaz bin kat daha fazla sayılmaktadır. Şayet mescidi Nebeviye gitmek için yola çıkmayı adarsa bu nezrinde durması oraya gitmesi vacip olur."
3) Soru: Mescidi Nebevi'de namaz kılmak ve Rasulullah'ın (s.a.v.) kabrini ziyaret etmek niyetiyle ikisini de cemetmek daha mı sevap olur?
Cevap: Bazı Safiler şöyle demiştir:
"Ziyaretle Allah'a (c.c.) yakınlaşmayı 121 Mescidi Nebevi'de namaz kılmak için de yolculuk yapmayı ve sevabını elde etmeyi122 niyet eder.
Burada aynı zamanda emrine tazim örneği bulunmaktadır "Beni ziyaretimin dışında hacet bulunmamaktadır."hadisinin manası: Bir özür, hacet vb... bulunan bir kişiyi Şar'i buraya çağırmaz. Aynı zamanda burada itikafa kalmak da sünnettir. Talim, ders vermek, Allah'ı (c.c.) zikretmek, çokça Nebi (s:a.v.) e Salat-u Selam getirmek de böylecedir.
Bazıları da tüm amellerde çokça amel etmek için getirmeyi de zikretmiş ve bir müslümanın da şu sekiz maddeyi mescid'de yapmasının da mümkün olduğunu belirtmişlerdir:
1- Burasının (Mescidin) Allah'ın (c.c.) evi olduğuna ve içinde bulunan kişinin de Allah'ı ziyarete geldiğine itikad etmesi.
2- Namaz vakitlerini bekleyen bir murabıt olması. Yani bir namaz vaktinden öbür vaktini.
3- İtikaf etmek, kulağın, gözün ve tüm azaların kendisine haram olan şeylerden uzak olması.
4- Tüm İslam dışı fikirlerden uzak olmak.
5- Sadece Allah'ı (c.c.) zikretmek ve Allah'ı zikredenleri işitmek.
6- Faydalı şeylerde bulunmak. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak.
7- Güzel niyetle Allah’dan (c.c.) haya edip günahları terk etme. Öyle ki bu yaptığı üzerinde belirecek ve insanlar onun günaha bulaşmadığını zan edecek.
8- Allah (c.c.) için kardeşlik edinmeden istifade etmek. Nitekim bu iki darda da ganimet ve bir azıktır.
4- Soru: Onun kabrini ziyaret edenin nelere dikkat etmesi gerekir? 123
Cevap: Öncelikle caiz olan ziyarette de dinini ihtiyat altına alması lazım, bu yolda namazlarını muhafaza etmesi gerekir. Çünkü tek bir namazı orada kılmak farz ve ziyaret ise müstehaptır. (günahlar işlemeksizin yada hatalı ve tehlikeli konulara girmeksizin) Bu ibadetin de Hacda olduğu gibi belirli bir vakti yoktur.
Rasulullah (s.a.v.) den şöyle denmiştir:
"Benim kabrimi bayram yerine çevirmeyin." 124
Ve:
"Kabrimi ibadet edilen bir puta çevirmeyin. Allah yahudileri ve hristiyanları lanet etsin çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler." 125
Kişi'nin son sözü de Nebi'ye (s.a.v.) selavat getirmek ile biter.
H- (Mucizelerden) Onunla sahabelerin kendisi hayatta iken yağmur duasına çıkarken kendisini Allah (c.c.) ile arada vesile kılmak. 126
Bu konu da Ebu Talib'in dediği gibi:
"Bembeyaz yüzü ile Onun vesilesi ile Allah’dan bulutların yağmurunu istedik. Çünkü O (s.a.v.) yetimlerin direği ve dulları koruyandır." 127
Aynı şekilde Müminlerin emiri Ömer bin Hattab'ın (r.a.) Abbas (r.a.) ile yağmur duasına çıktıkları vakit şöyle demiştir:
"Ya Rabbi! Belalar ancak günah sebebiyle iner. Tevbe de bunları ortadan kaldırır. Nitekim kavim beni sana Nebiyyinin amcası olarak yerine bir vesile olarak kıldılar. İşte günahlı ellerimizi sana açıyoruz. Tevbeyle sana yalvarıyoruz. Bizlere yağmur yağdır."
(Sonra) Sema bir dağ kadar genişledi ve yeryüzündeki (yeşillikler de) yağmurun yağmasıyla bollaştı. İnsanlar da bu şekilde yaşayışlarına devam ettiler. "Bu Zübeyr bin Bekkar senedi ile rivayet etmiştir. Bunu Fethu’l Bari’de nakletmiştir. 128
5- Soru: Nebi (s.a.v.) vefatından sonra tevessülün hükmü nedir?
Cevap: Bu konu cahillerin zan ettiği gibi alimlerin büyüklerine göre, dinin bir rüknü de değildir, vacip de değildir. Bunun mustahap olması ve olmaması hakkındaki ihtilaf edilmiştir. Bazı fakihlerimiz bunun istiğfar babında: Nebi ve salih kişilerle tevessül etmenin mübah olduğunu belirtmişlerdir.!!!
İmam-ı Ahmed şöyle demiştir:
"Kişi Nebi (s.a.v.) ye duası ile tevessül eder. Bazı fakihlerimiz ise bundan men etmiştir."129
Haram yolları kapama yönünden dolayı. Nitekim bazı cahiller bu yolu tevessül kapsamından çıkarmış ve buna ait olmayan konuları eklemiştir. Bu konuda Hanefiler de bazı meşhur olmuş lafızları da men etmiştir. Allah-u Alem. 130
1) Soru: Nebi (s.a.v.) in hususiyetlerinden olan mucizeleri nelerdir?
Cevap: Sizlere on tanesini zikredelim:
1- Kur'an-ı Azim: Bu tüm mucize yönlerini içeren ve kıyamete kadar baki olacak olan kitaptır. Bunun mucize oluşu çok yönlü olup bu konuyu alimler kitaplarında telif etmişlerdir. Müfessirler de bu konu ile ilgili bir bahis konusu yapmış ve Kur'an' ın hayrete düşüren yönlerini zikretmişlerdir. Kur'an' a hayret etmemek gerçekten imkansız bir konudur.
Kur’an mucizeleri :
a- Arapların konuşma adetlerinden olan şiir, söz, seci sanatı, belagat üslubu vb. olmayan, bununla kıyaslaması bile doğru olmayan bir yücelikte ve büyüklükte gelen harika belagat ve fasahat içermiş oluşu.
b- Gaybi haberleri kuşatması, kalplerde olanlardan meydana gelecek olan şeylerden haber vermesi. Haber verdiği bu konuları anlatıp bunların hangi asırda olursa olsun haber verdiği şekilde tahakkuk etmesidir. İnsan da bunları okuduğu zaman, bu olaylar çıktıktan sonra aklını kullanmakla idrakine varmaktadır.
c- Rasulullah (s.a.v) okuma yazmayı bilmediği halde geçmiş asırlardan, kalmamış ümmetlerden ve eski zamandaki şeriatlardan vb. daha nice konulardan haber vermiştir. Allah'ın (c.c) buyurduğu gibi:
"Sen bundan önce hiçbir kitap okumuş değildin. Ve sağ elinle de onu yazmamıştın. O zaman batıl söyleyenler elbette şüphe ederlerdi." 131
d- Kur'an okunduğu zaman dinleyen kişinin kalbine işittiği sıra kendisinde bulunan öğüt ve inzardan dolayı korkması ve Ondaki kuvvetli atmosferden dolayı da heybet kazandırması.
e- Onu okuyan kişi hiçbir zaman usanmaz. Velev ki bir yeri defalarca dönüp dolaşsa yine de Kur'an onu tekrar tekrar okumaya sevk eder. Belagatı ve tatlılığı ile okuyanı büyüler. Tilaveti ile de bütün kalbini kuşatır.
f- Arapların ve kitap araştırıcılarının ve daha başka kişilerin akli delil ve haklı yöntemlerde bile bilmediklerini Kur'an'ın bütün ilimleri toplamış olması.
g- Öğrenen kişiye ezberi kolaylaştırması. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki biz Kur'an'ı hatırlatmak için kolaylaştırdık." 132
Önceki ümmetlerde bu kitap kadar ezberlenen bir kitap yoktur.
h- Din, dünya işleri, ahlak, ibadet, muamelet vb... ile ilgili ihtiyaçlara kefil olması.
i- Önceki ümmetlerin hak yoldan ve tevhidden sapıp adetlere, geleneklere ve taklitlerin hükmünü kabul ettiklerini bizlere haber verip hatırlatmaktadır.
j- Kur'an'ın değişiklikten, tahriften tüm bölük pörçük olmasından korunmuş olması ve Ona tüm zamanlarda kafirlerin düşmanlık beslemesine rağmen Allah'ın (c.c.) Onu muhafaza etmesi. Yüce Allah (c.c.) şu ayetinde ne kadar da doğru söylemiş:
"Onu biz indirdik ve biz koruyacağız." 133
k- Bütün Araplar Kur'an'ı bir sure de olsa bir benzerini getirmekten aciz kalmaları. Nitekim bu Kitap, Kureyşin önde gelen hatiplerine meydan okumuş ve kulakları O'nun (c.c.) ayetleri ile tıkıldamış kendileri de acizlikten yok olmuş ve yıkmaya yeltenmişlerdir. Sonradan gelenler de acizliklerinden bir şey yapamamışlardır. İşte bu Kur'an'ın mucizeliğinin en büyük delillerindendir. Nitekim bu Halik olan Allah'ın (c.c.) Nebi (s.a.v.) yi tasdik eden kelamıdır. Kur'an'ın nuru tüm İslam alemine yayılmış, kelimeleri insanların dillerinde telaffuz edilmiş, arap fesahati da cahiliyyesinden sonra Kur'an'ın vesilesi ile yükselmiştir.
Kur'an'ı ezberleme; en büyük temel atma ve en ilmi kariyere sahip olma hadisesidir.
2- Miraç: Hicretten önce Nebi (s.a.v.) in ruhu ve cesedi ile beraber yatsıdan sonra beyti Makdis'ten aniden yüce semalara, oradan Sidre-i Münteha'ya, oradan da Allah'ın (c.c.) katına iki yay yada daha az bir mesafe kala yükselmesi ve orada kalemin gıcırtılarını duymasıdır. Allah (c.c.) Nebi'ye elli vakit namaz farzı kıldı. Musa'ya (a.s.) gidince kendisine ve ümmetine bu namazın farz kılındığını anlattı. Musa da O'na (s.a.v.):
"Git dön! Bu namazları hafifletmesini iste, ümmetinin buna gücü yetmez" demiştir.
Sonra da Rasulullah (s.a.v.) Allah'a (c.c.) gidip bunu azaltmasını istemiş ve yine Musa ile karşılaşınca yine hafifletmesini istemiş. En son olarak gidişinde beş vakit namazı Allah (c.c.) emretmiştir. Nebi (s.a.v.) o geceden sonra Mekke'de sahih hadis kitaplarında varid olduğu gibi sabah namazını kıldı.
3- Ayın ikiye ayrılması olayı: Ayın yarılması olayı Kur'an'la ve mütevatir hadis seviyesine kadar ulaşmış sahih sünnetlerle sabit olmuş bir hadisedir. İlim ehli bunun Musa (a.s.) ın denizi ikiye ayırması gibi ulvi alemde başka rastlanmayan bir mucizenin olduğu konusunda icma etmişlerdir.
1) Soru: Felek'in, Mirac'da semanın ve ayın ayrılması gibi ayrılması olayı nasıl caiz olabilir? Nitekim inşikaktan (ayrılmadan) önce bunun konumu evveliyat yada kabul edilen konulardandır. Allah'ın (c.c.) kudreti imkansız olan şeylerle ilintili değildir.
Cevap: Allah'ın kudreti adete uymasa da harikulade olaylardır. Aklen bunu çözmek imkansızdır. Ayın ayrılması hadisesi Rasullerin de (sa. hum) belirttiği gibi felekin de ayrılmasının caizliğine delalet eder. Felsefecilerin hilafına, çünkü onlara göre felek harikulade olayları ve muhteşem vakaları kabul etmez. İmam İbn-i Teymiyye'nin (r.ha) belirttiği gibi. Gerçi aralarında kabul edenler de çıkmıştır. Önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi aklın belirli bir anlama kapasitesi vardır. Şeriat da aklın kabul edeceği şeyleri getirir, imkansız olan hayal ürünü olan şeyleri değil. Allah'ın (c.c.) hikmeti de mahlukların hikmetlerinin içeriğinden değildir.
4- Parmaklarından suyun fışkırması: Sular Allah’dan (c.c.) bir bereket olarak Nebi (s.a.v.) in her elini suya değdirmesiyle parmaklarının arasından fışkırtmıştır. Nitekim Tebük ve Hudeybiye savaşlarında birden parmaklarının arasından su fışkırmış, ordu da o sudan içmiş ve hacetlerini gidermişlerdir. İbn-i Kayyim'in "Hedyu'n-Nebevi" adlı kitabında geçtiği gibi bu bazı cahillerin zan ettiği gibi bizzat etin ve kan damarlarından çıkmış bir hadise değildir."
Bu tıpkı Musa (a.s.) in asasını kayaya vurup su çıkartması gibi bir mucizedir. Aynı zamanda Allah’dan (c.c.) bir bereket olarak Nebi (s.a.v.) in yemek yediklerinde yemeğin hiç bitmemesi ve çoğalması ve insanların çokça ondan yemeleri de aynı şekildedir.
5- Kütüğün ağlaması: Kütüğün üzerinde hutbe vermeyi Rasulullah (s.a.v.) terk edince kütüğün ağlaması. Aynı şekilde taşın ve ağacın Onunla (s.a.v.) konuşması. Süleyman'ın (a.s.) kuşlarla konuşması gibi.
6- Bedir vakasında meleklerle güçlendirilmesi.
7- Allah'ın (c.c.) O'na (s.a.v.) düşmanlarından ve insanlardan korunmasını Ona önceden haber vermesi.
8- Duasının (s.a.v.) kabul edilmesi.
9- Gelmiş ve geçmiş gaibi haberler vermesi.
10- Yaratılışının ve doğruluğunun güzel yüzünün, açık heyetinin ve güzel (ahlakı) ve vakarı O'nun (s.a.v.) nübüvvetine ve meziyetlerine delalet eder.
Abdullah bin Selam'ın dediği gibi:
"O'nun yüzünü gördüğümde O'nun (s.a.v.) yüzünün yalancı bir yüz olmadığına inandım."
Ebu Süfyan hadisinde Hirakl'in dediği gibi:
"Kendisi insanlara ve Allah'a (c.c.) yalan söyleyen biri değildir." 134
Yüce Allah'ın Kur'an'da habibine darbı misal verdiği gibi:
"O (zeytin) ağacının yağı, neredeyse kendisine ateş dokunmaksızın dahi aydınlık verecektir." 135
Tıpkı Naftavi'nin dediği gibi:
"O (s.a.v.) Kur'an okumasa da yüzü nübüvvetine delalet emektedir."
Abdullah bin Revaha'nın dediği gibi:
"Şayet bunda apaçık bir delil olmasa bile O'nun (s.a.v.) tabiatı sana hayırı getirir." 136
Nebi (s.a.v.)'in Hukuku
1) Soru: Nebi (s.a.v.)’in hukuku nelerdir?
Cevap: Tevhidin tahkiklerinden biri de üç kısım olduğunu bilmendir.
-Allah'ın (c.c.) hakkı -ki hiçbir mahluk buna ortak olmaz.
-Rasulullah'ın (s.a.v.) hakkı.
-Her ikisi arasındaki hak.
2) Soru: Tek olan Allah'ın (c.c.) hakkı nedir?
Cevap: Bu ibadet, tevekkül, korku, haşyet, takva, yakınlaşma, ümit, teşbih, tekbir ve tehlil gibi... konular.
3) Soru: İkisi (Allah ve Rasulu) arasındaki haklar nelerdir?
Cevap: Bu muhabbet beslemek, iman, tasdik ve itaat gibi konular.
4) Soru: Sadece Rasulullah'ın (s.a.v.) hakkı nedir?
Cevap: Kadı İyaz ve başkaları bunu yedi hak kadar olduğunu belirtmişlerdir. Bunlar:
1- O'na (s.a.v.) itaatin vacip oluşu, sünnetine uymanın gerekli oluşu, getirdiklerine teslim olmak ve hükmüne rıza göstermektir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Hayır Rabbine yemin olsun ki onlar Seni hakem seçip." 137
2- Hadiste geldiği gibi O'na (s.a.v.) muhabbet beslemenin gerekli olması:
"Sizden biri beni çocuğundan validesinden ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe tam anlamıyla iman etmiş olmaz." 138
Nesei ve başkaları rivayet etmiştir.
5) Soru: Nebi (s.a.v.) i sevmenin belirtileri nelerdir?
Cevap: Ona uymak, emrettiklerine razı olmak, Onun dediklerini her beşerin sözünün önüne geçirmek.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun O da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." 139
3- Nasihatini dinlemenin vacip olması. Hadiste de belirtildiği gibi:
"Dîn nasihattir."
"Kimin için Ya Rasulallah?" denildi.
"Allah için, kitapları için, Rasulleri için ve tüm müslümanlar için"
Nasihat kelimesi; nasihat edilen kişiye hayırı murad etme demektir. Bazı selef şöyle demiştir:
"Rasulullah'a (s.a.v.) nasihat Onu kollamak, yardımcı olmak ve himayet etmektir (Gerek yaşamında, gerekse ölümünde)."
Onun sünnetini ihya etmek (kollamak), yüz çevirmek, Onu yaymak, Rasulullah'ın kerim ahlakı ile ahlaklanmak ve edebi ile de edeplenmek.
4- O'na (s.a.v.) saygı göstermek. Onun sabrettiği tüm şeylere sabretmek ve bununla beraber hayatında ve ölümünde edebi gözetmek. Dolayısıyla O'nun (s.a.v.) sesinden ve nidasından fazla sesi yükseltmek ve dışarıda Ona (s.a.v.) yüksek sesle nidada bulunmak doğru değildir. O'nun kabri yanı başında da sesi fazla yükseltmemek.
5- Akrabalarına sevgi bilmek. O'nun (s.a.v.) akrabaları olduğundan dolayı iyi davranmak. İsterse bu akrabalık uzak olsun arap cinsine kadar kureyş kabilesi gibi.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"De ki: "Ben sadece akrabalarımda sevgi göstermek hariç sizden bir ecir istemiyorum." 140
Aynı şekilde Ahmed bin Hanbel'in Ebu Bekr (r.a.) ın Müsned’inde rivayet ettiği gibi hadiste de olduğu gibi.141
6) Soru: Ehli Beyti daha çok mu sevmemiz lazım?
Cevap: Ehli Sünnet ve Cemaat usullerinden biri de Ehli Beyti sevmek, onları dost bilmek ve Rasulullah'ın (s.a.v.) vasiyetini korumaktır.
"Ğadir Hum" 142 günü şöyle demiştir:
"Ehli Beytim hakkında Allah’dan (c.c.) korkmanızı hatırlatırım." (Bunu iki defa söylemiştir.)
Rasulullah'a (s.a.v.) amcası Abbas (r.a.) a bazı insanların kareyş (kabilesine) tebessüm göstermediklerini şikayeti gelince şöyle demiştir:
"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, Allah için sevmedikçe ve O'nun (c.c.) için akrabalarını gözetmedikçe iman etmiş olmazlar. 143
Buna Rasulullah'ın (s.a.v.) zevceleri (Allah hepsinden razı olsun) de girer. Bunlara tazim etmek, onlara dua etmek, onların faziletlerini bilmek ve onların müminlerin anneleri olduğunu ikrar etmek gerekir. Dünyada ve Ahirette zevceleri hususiyetle Hatice'dir. Çünkü o kadınlar arasında Ona ilk inanan ve en çok çocuğu olan Hatice olmuştur. Ve Aişe (r.a.) da böylecedir. Her kim Aişe'ye (r.a.) zina iftirası atarsa Allah’dan (c.c.) beri ve kafir olmuş olur. Kitabını yalanlamış olur. Bizler sahabelere buğz besleyen Rafızilerin ve Ehli Beyti sözle ve fiille eziyet veren Haricilerin yollarından beriyiz.
7) Soru: Ehli Beyti öncelikli kimlerdir?
Cevap: Rasulullah'ın (s.a.v.) cübbesini açıp barındırdığı kişiler bunlar: Fatıma, Hasan, Hüseyin (Allah hepsinden razı olsun) olup Rasulullah (s.a.v.) bunları:
"Şüphesiz ki Allah (c.c.) sizlerden pisliği gidermek ister" 144 ayeti nazil olunca cübbesinde barındırmış ve himaye etmiştir.
Şöyle buyurmuştur:
"Ya Rabbi! İşte bunlar benim Ehli Beytim. Onları tertemiz kıl." 145
Onlara yine lanetleşmenin nehyi ile ilgili ayet nazil olunca;
"Ya Rabbi! Onlar benim elimdir" 146 diye duada bulunmuştur.
6- Sahabelere sevgi beslemek, özellikle dostlarına O'nun (s.a.v.) sırlarını saklayanlara ve bununla örnek timsali olmuş kişileri kollamak. Dört halife gibi. Bunlara iyilik etmek ve onları gözetmek. Onları sevme alameti, saygı gösterme ve onlara uymaktır. Güzelliklerini hatırlamak, aralarında çıkan anlaşmazlıklara dalmamak, hukuklarını ve yaptıklarını da (insaflıca ele almak).
Allah'ın (c.c.) Bedir Ehli hakkında buyurduğu gibi:
"Dilediğinizi yapın, nitekim ben sizleri bağışladım" 147
Aynı şekilde hadisi şerifte çocuğun validine iyilikte davranmasından önce sahabelere iyilikle yad etmeyi belirtmiştir.
Allah (c.c.) onların vasıflarını da işte şöyle belirttiği gibi:
"Ey Rabbimiz! Bizleri ve imanda bizleri geçen kardeşlerimi bağışla." 148
Ehli sünnet ve Cemaatın usullerinden biri de Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabının kalplerini selamette bırakmaktır. Ayette ve hadiste bu buyurulduğu gibi.
Hadiste şöyle denilmiştir:
"Ashabıma sövmeyin! Nefsim elinde olana yemin olsun ki şayet sizden biri Uhud dağı kadar altın biriktirse onların derecelerine ulaşamaz, yarısına bile ulaşamaz." 149
7) Soru: Aralarındaki faziletlendirme hakkında neler dersiniz?
Cevap: Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu gibi onlara saygılardan biri de haklarını gözetmek ve yüce mertebelerini ayırd etmektir.
"İnsanların seviyelerine göre davranın."
Dinde geçenler olarak onların faziletine Yüce Allah (c.c.) da şahidtir. Ehli Sünnet; Hudeybiye antlaşmasından önceki Mekke fethinde infak edenleri sonradan edenlerden üstün saymış, savaşanları, Muhacirleri Ensara takdim etmeyi, Hulefa-i Raşidinin tertip sırasına göre makamlarını da üstün kılmıştır. Selefin de belirttiği gibi. Onlar nasıl bu konuyu ele almışlarsa bizler de bu ölçüde ele aldık. Her ne kadar bazı usulcülerin bu meselenin itikad ile ile ilgili yakini konulardan olmadığına dikkat çekmiş olsalar da (biz bu konuda da Selefe uyarız.)
9) Soru: Hulefa-i Raşidin arasındaki faziletlendirme nasıldır?
Cevap: Bunun manası İslam'a faydası çok olanın belirttiği konudur. Ebu Bekr (r.a.) nın ve Ömer'in (r.a.) hilafeti Risalet kelimesinin başında tahakkuk etmiş, insanlar bu devrede tanzim edilmiş, harb konusu ayarlanmıştır. Osman (r.a.) ve Ali (r.a.) nın hilafetinde ise; nübüvvetin başlangıcında oluşmuştur. Lakin buradaki fazilet belirli bir kişiyi tüm yönleriyle öbürlerinden ayırıp, kahramanlığın, ilmin, nesebin vb... şeylerin sadece onda bulunduğunu başkalarında bulunmadığını ayırmak manasında değildir. Aynı zamanda Allah (c.c.) katında bu kişinin daha çok sevaba ve fazilete girdiğini söyleme manasında da değildir. Çünkü bunlar gaybi konular olup bunları Allah dan (c.c.) başkası bilemez.
7- Ona ve Aline Selam okumak. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki Allah ve melekler Nebi'ye salat-u selam getirirler." 150
Bunun fazileti hakkında bir çok hadis varid olmuştur. Bu salavatı Cuma günü ve gecesinde söylemek, İsmi anıldığında söylemek müstehaptır. Bazıları da Onun yanında bunu söylemeyi vacip görmüşlerdir. Bizim mezhebimizden olan İbn-i Batta da bu görüştedir. Belbahi de bu görüşü kabul edilmiştir. Şafii mezhebinden olan Halimi, Malihi'den Lahmi, Hanefilerden Tahavi de vacip diyenler arasındadır.
Bizim mezhebe göre namazı rükünlerinden olan son teşehhüde de bunu okumak rükünlerden sayılmıştır. Cuma ve iki bayram hutbelerinin de rükünlerindendir.
10) Soru: Salat getirmek ne demektir?
Cevap: Salat Allah’dan (c.c.) olunca rahmet, Meleklerden olunca istiğfar, başkalarından olunca da dua ve teslimiyet manalarına gelir. Bu böylece de meşhur olmuştur. İbn-i Kayyim "Cilau'l-Efham" adlı kitabında on beş tane vecih olarak hesaplamış ve Allah'ın (c.c.) salat'ın O'na (s.a.v.) makamının menzilinin yakınlığının raf edilmesiyle ikramı murad etme olarak açıklamıştır. Bizim de salat-u selamlarımız bu şekilde olup, Allah’dan da böylece yapmasını dileriz.
11) Soru: Selam getirmek ne demektir?
Cevap: Razil ve noksanlık olmadan Selamlama, karşılamadır!
12) Soru: Namazda tahiyyatta okunulan İbrahim zikri geçen salavattaki "Al" kimlerdir?
Cevap: Ahmed (r.a.) nın belirttiği ve Sahabelerin de çoğunun katıldığı görüşe göre bunlar dinine tabi olanlardır. "İkna" adlı kitapta şöyle demiştir:
"(Ali) dinine tabi olanlardır. Doğrusu da bunu (ehl) sözcüğüne katmamaktır." Yani bir insanın ehli sadece akrabası yada karısı olur.
"Celau'l- İfham" adlı eserin sahibi de bu (Al) kelimesinin (ehl) manasında olduğunu, akraba, eş manasında olduğunu bunu da ayetin siyakının içeriğinin bulunduğunu, tefsirinde bunu zikretmiş ve ilgili bazı hadisleri de delillendirmiştir. İşte bu ayetten ve hadislerden çıkan özel algılayış ve meziyetlerdir.
13) Soru: Namazda tahiyyatta zikredilen İbrahim (a.s.) in ali kimlerdir?
Cevap: Onlar burada enbiyalardır. Kastedilen de burada Allah'ın (c.c.) Rasulüne (s.a.v.) salavat getirmesidir. Tıpkı yalnız İbrahim zürriyetinden gelen tüm enbiyalara salat-u selam getirdiği gibi. İbn-i Kayyimin de açıkça belirttiği gibi bu bazı lafızlarda da geldiği gibidir, (ala İbrahim ve ala Ali İbrahim gibi...)
14) Soru: Rasulullah'a (s.a.v.) salat-u selam getirmenin faydaları nelerdir?
Cevap: Bu çokça olup İbn-i Kayyim bunları kırk tane kadar toplamıştır. Bunların hepsi şöylecedir :
1) Allah'ın (c.c.) emrine uymak.
2) Allah'ın ve bizim Salatınızın muvafakat etmesi. Her ne kadar salatlar değişse, O'nun (c.c.) salatı sena ve teşrif bizimkiler ise dua ve sualdir.
3) Meleklerin buna muvafakat etmeleri.
4) Bir salavat getirene Allah'ın (c.c.) on salavat getirmesi.
5) Allah (c.c.) onu on derece yükseltir.
6) Ona on hasenat verir.
7) Ondan da günahı da düşürür.
8) Kul Allah'ın (c.c.) önünde durduğu zaman, Alemlerin Rabbi olana dua ettiği zaman duasına icabet edilmesini umar ve Sema ile yer arasında durmaktadır.
9) Bu salat Rasulullah'ın (s.a.v.) şefaatine bir sebeptir. (Allah'ın izni ile) Özellikle de Ruveyfi hadisinde de olduğu gibi buna yaklaşma vesilelerini istediği yada bunu yalnızca istediği zaman.
10) Günahların dökülmesine bir sebeptir.
11) Allah'ın kuluna ehemmiyetli gördüğü şeylerde kafi gelmesine bir sebeptir.
12) İbn-i Mesud (r.a.) nın hadisinde de geldiği üzere kıyamet gününde kulun O'na (s.a.v.) yakın olmasına bir sebep teşkil etmesi.
13) Zorlanan, çeken kişiler için Onun sadakat makamına geçmesine sebeptir.
14) İhtiyaçlarını gidermesine (bu salatı selam) vesilesi olmaktadır.
15) Salavat getirmekle Allah'ın (c.c.) ve meleklerin ona salavat getirmelerine sebeptir.
16) Bu salavat getirene bir zekat ve temiz olmasına sebeptir.
17) Hacer el-Askalani'nin de Ebu Musa (r.a.) hadisinde belirttiği gibi salavatın kula ölümünden önce cennetin müjdesinin verildiğine sebeptir...
18) Aynı şekilde yine Hacer el-Askalani'nin belirttiği hadiste bunun kıyamet gününün dehşetinden kulun kurtuluşu olduğuna sebeptir.
19) Bu Nebi'nin (s.a.v.) salavat getiren müslümana icabet etmesine sebeptir.
20) Kulun unuttuğu şeyi haklatmasına sebeptir.
21) Kişinin meclisinin güzelliğine ve oradan kalkınca ona bir hüsran eseri olarak dönmemesine bir sebeptir.
22) Fakirliği gidermek için bir sebeptir.
23) Rasulullah (s.a.) zikredildiği vakit salavat getiren kişinin cimrilik isminden kurtulmuş olmasına sebeptir.
24) Onun (s.a.) adı geçtiği zaman salavat getirmeyen kişinin burnunun yerde sürülmesine sebeptir.
25) Salavat getiren kişiyi Cennetin yoluna koyar ve o salavatı terk edenin yoluyla farklı gitmesine sebeptir.
26) Kişiyi pis kokulu meclislerden (Allah ve Rasulunun zikredilmediği yerlerden) uzaklaştırmasına sebep olur. Ve Onu (c.c.) hamd ve sena etmesine, Rasulullah' a (s.a.v.) da salavat getirmesine sebep olur.
27) Allah'a (c.c.) hamd etmek ve Rasulullah'a salavat getirmek ile ilgili kelamları da tamamlamış olmasına bir sebeptir.
28) Salavat getirmek, Ebu Musa (r.a.) ve başkalarının rivayet ettiği gibi kulun bu yol üzerinde nurunun çokça parlayacağına sebep olması.
29) Kul bunun vesilesi ile çile ve cefalardan kurtulur.
30) Bu Allah'ın salavat getiren kişi için Rasulunu ehli sema ve yeryüzü ehli arasında güzellikle övmesi olayına bir sebeptir. Çünkü ceza amel cinsindendir.
31) Bu az önce de geçtiği gibi salavat getirenin amelinde, ömründe ve maslahat sebeplerinde bereketin olmasına bir sebeptir.
32) Bu Allah'ın rahmetine bununla ulaşmanın bir sebebidir. Çünkü bu onun manasından yada gereksinimlerindendir.
33) Bu Rasulullah (s.a.v.) in muhabbetinin devamına, ziyadesine ve fazlasına ulaşmanın bir sebebidir.
34) Salavat getirdiği zaman Nebi (s.a.v.) in muhabbetine ulaşma sebebidir.
35) Bunda kulun hidayete girmesine, Ona ince bir şekilde tabi olma ışığında kalbin hayat bulmasına sebep olması.
36) Bu O'na (s.a.v.) salavat getirenin isminin arz olduğuna ve zikrinin geçtiğine bir sebeptir.
37) Bu kulun bu yol üzerinde ayaklarının sabit kalacağına ve bunun caizliğine bir sebeptir.
38) Rasulullah'a (s.a.v.) selavat getirmek; Allah'ın (c.c.) bizlere verdiği nimet olan, Rasulunün haklarını, elimizden geldiği kadar eda etmek ve ona şükran borçlu olmak meselesinin ifa edilmesine bir sebeptir.
39) Bu Allah'ın (c.c.) zikrini, Ona şükrü ve kulları üzerine indirdiği nimetleri bilmeye sebeptir.
40) Rasulullah'ın (s.a.v.) üzerine bir kulun salavat getirmesi, Onu övmek, sevgisine ve dostluğuna mazhar olmak ve Yüce Allah'ın (c.c) Onun makamını ve derecesini artırması manasına gelmektedir. Aynı zamanda bunda Allah'ın (c.c.) kulun Habibini sevmesinden dolayı bu kula bir sevgisi ve dünyasına bağlı konularda matlub olanın olmasına bir sebeptir. İbn-i Kayyim’in açıkladığı gibi.
15) Soru: Salavat getirilmesi istenilen yerler nerelerdir?
15) Cevap: Bu Hafız İbn-i Kayyim'in kitabında belirttiği gibi kırk tane olup bunların bazıları sıraya göre değişmektedir. Salavat getirilmesi vacip olan olduğu gibi müstehap olanı da vardır. Bunlar:
1- Namazda son teşehhüdde.
2- Şaafi'ye göre ilk teşehhüdde
3- Kunutun sonunda
4- Cenaze namazında
5- Hutbede. Cuma, İki bayram ve yağmur duasındaki hutbelerde vb...
6- Müezzine icabetten sonra
7- Duanın baş, orta ve sonunda
8- Mescide girer ve çıkarken
9- Safa ve Merve'de
10- Toplanan bir kavmin ayrılmadan önceki halinde
11- Rasulullah'ın (s.a.v.) zikri geçince
12- Telbiye bittikten hemen sonra
13- Haceri Esvedi selamlama anında
14- Çarşıya yada davete giderken
15- Gece uykusundan kalkınca
16- Kur'an okuma bittikten sonra
17- Cuma günü
18- Meclisden kalkınca
19- Mescidlere giderken ve onları görürken
20- Önemli ve şiddetli zamanlarda ve bağışlanma isterken
21- İsmini yazarken
22- İnsanlara ilim öğretirken ve zikir çekerken, İslami kıssalar ve dersler anlatırken
23- Günün evvelinde ve sonunda
24- Günah işledikten sonra
25- Fakirlik sıkıntısı, ihtiyaçlar ve korku zamanlarında
26- Nikah kıyılırken
27- Aksırırken
28- Abdestten sonra
29- Eve girerken
30- Allah'ın (c.c.) zikredilmiş olduğu her yerde
31- Unuttuğu şeyi hatırlamak için
32- İhtiyâçlarda bu kula hatırlatılır
33- Ezan okunduğu vakit
34- Namazlardan sonra
35- Kurban keserken
36- Namazda teşeheddün başka kıratte "Allah ve melekler Rasule salat-u selam getirir.." ayeti okunduğunda
37- Malı olmayan kişinin sadakasının yerine
38- Uyurken
39- Her hayırlı kelamın başında
40- Bayram namazlarında
Hafız İbn-i Kayyim'in cem ettiği bu maddeleri bizler daha iyi akılda tutulsun diye ihtisar yaptık. Allah-u Alem.151
Dostları ilə paylaş: |