SevgiLİ kardeş muhammed el-hamiS'İN ÖVGÜSÜ



Yüklə 427,13 Kb.
səhifə4/6
tarix17.01.2019
ölçüsü427,13 Kb.
#99260
1   2   3   4   5   6

3- NEBİ'İ (S.A.V.) BİLMEK



1) Soru: Kişinin İslam'a girmesini sağlayan Şahadet kelimesinden olan Nebi'ye (s.a.v.) iman etmek konusunu bir insan nasıl elde edebilir?

Cevap: İlim ehline sormakla, Rasulullah'ın (s.a.v.) ha­yatını anlatan siyer ve şemail kitaplarına göz atmakla ulaşılabilir. Lakin, bir kişiye bazen O'nun (s.a.v.) bazı hususi­yetleri, bazı hayatı gizli saklı olabilir, tam açıklanmamış ola­bilir. Allah (c.c.) de Nebi'sinin (s.a.v.) siretini, O'nun zu­hurunu tam ince teferruatı ile temyiz etmemiş, tam açıkla­mamıştır.

2) Soru: O zaman O'nun (s.a.v.) değerli hayatının en önemli taraflarını zikret.

Cevap: Bizler konumuzda O'nun (s.a.v.) hakkında en önemli konuları zikredeceğiz. Yani nesebini, doğumunu, ya­şamını, peygamberliğini, Rabbine davetini. Bunları dört bahisde (konu) zikredeceğiz: 106

A- Şerefli Nesebi:

Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib bin Haşim bin Abdimenaf bin Kussa bin Kilab bin Murre bin Kab bin Luey bin Galip bin Fehr bin Malik bin Nadr bin Kinane bin Huzeyme bin Mudrike bin İlyas bin Nadr bin Nezzar bin Ma'd bin Adnan.

Buraya kadarki nesepte ittifak edilmiştir. Adnan'dan yu­karıya da ihtilaf edilmiştir. Sahihi Müslim’de rivayet edildiği gibi; Rasulullah'ın (s.a.v.) İsmail (a.s.) bin İbrahim (a.s.) (Halilurrahman) ın oğullarından olduğunda ihtilaf yoktur. Vasıl bin Eska 'Rasulullah (s.a.v.) den şöyle derken işitmiştir:

"Allah (c.c.) Kinane kabilesini İsmail (a.s.)'ın oğulla­rından seçmiştir. Kureyş’i de Kinane'den seçmiştir. Kureyş kabilesinden de Haşim'i seçmiş beni Haşim'den seçmiştir."107

B- Doğumu ve Neşeti:

Rasulullah (s.a.v.) Fil yılında Miladi (571) tarihinde Mekke-i Müşerrefe'de meşhur iki dağ arasındaki ovada doğmuştur. O'nu dedesi Abdulmuttalib tekeffül ediyordu. Sonra da O'na bakan amcası Ebu Talib oldu. Kendisi doğ­ru ve emanete dikkat eden bir hayat yaşardı. Bu yüzden de insanlar O'na (s.a.v.) "Emin" ismini vermişlerdi. Amcası O'nu (s.a.v.) Beni Haşim'in ve Mudar kabilesi'nin önde gelen adamları önünde Hatice binti Huveylid ile evlendir­miş ve nikah kıyımında şöyle demiştir:

"Hamd, Bizleri İbrahim'in zürriyetinden Ondan da İsma­il'i, Ma'd ve Mudar (Kabilelerini) önder, Evini (Kabeyi) ter­biye eden, bizleri O kabeye hacı ve emniyet için de yaşama­yı nasip eden, insanların başına da idareciler kılan Allah'a olsun."

Şimdi Kardeşim Abdullah'ın oğlu Muhammed'e gelin­ce; Hiç kimse şimdiye kadar O'nun kadar iyilik vb... bakımından tartıda daha ağır gelmemiştir. Velev ki malı olma­sın. Çünkü mal yok olacak olan ve boş olan şeyleri günde­me getirecek konudur. Muhammed'e gelince sizler akraba­lık bağlarından da bildiğiniz gibi (her yönüyle güvenilirdir) Kendisi Hatice binti Huveylid ile nikahlanmıştır. Benim malımdan da Hatice'ye öncesi ve sonrası bulmak üzere (is­tenildiği gibi) mehir'i verdi. Vallahi O'na bundan sonra büyük bir haber ve celil bir hediye vardır."

Rasulullah (s.a.v.) evlendi ve Hatice (r.a.) Onunla vahy gelmeden önce beş sene kadar kalıyor sonra da vefat ediyor. Rasulullah (s.a.v.) in yaşı da o zaman Kırk dokuz yaş ve se­kiz ay kadar idi. Hatice'nin ölümünden üç gün sonra Ebu Ta­lib öldü. İkisi de Rasullah'a (s.a.v.) çok yardım etmişlerdi. 108

C- Peygamberliği:

Nebi (s.a.v.) peygamberliğinden önce ticaretle uğraşır­dı, tek başına insanlardan uzak olarak Hira Mağarasına Allah'a (c.c.) ibadet etmek için (uzlete) çekilirdi. Taki (bir se­ferinde) Cebrail (a.s.) O'na gelip Kur'an'dan Alak Suresi'nin başındaki ayetleri getirdi.



"Oku! Seni yaratan Rabbin'in adıyla oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerem sahibi­dir. O ki kalemi öğretti. İnsana da bilmediğini öğretti."

Meleği görmeden ve vahyin keyfiyetinden hayrete düşüp korkuya kapıldı. Hatice (r.a.)'ye gitti ve bunları ve korku­sunu anlattı. Ona şöyle dedi:

"Allah'a (c.c.) yemin olsun ki O seni asla mağdur et­mez. Çünkü Sen akrabalarına bakan, yetimi gözeten, fakire yardım eden, Misafire ikram eden, Hakk'ın yan­daşlarına yardım eden, -başka bir rivayette:- doğru konu­şan, emaneti yerine getiren birisin."

Hatice, Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Amcasının oğlu Va­raka bin Nevfel'e gittiler. Rasulullah'a yardım eden gayet yaşlı, ihtiyar ve İncil'den yazı yazan biri idi. Hatice (r.a.) ona şöyle dedi:

"Ey Amca oğlu! Kardeşin'in oğlundan dinle, Ve Rasulullah (s.a.v.) ona başından geçenleri anlattı. Varaka O'na (s.a.v.) şöyle dedi:

"İşte bu Allah'ın (c.c.) Musa'ya indirdiği Cebrail adlı me­lektir. Ah Keşke Sana yardım edenlerden olsam! Ah keşke kavmin Seni kovdukları zaman ben de hayatta olup sana yar­dım etsem"

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Beni dışarıya mı atıp kovacaklar?" Varaka:

"Evet, Şüphesiz ki senin gibi gönderilen herkes mutlaka yurdundan kovulmuştur. Şayet o gününde ben sana yetişir­sem sana çok kuvvetli bir şekilde yardım ederim,"109 dedi.

Allah (c.c.) O'nu (s.a.v.) kırk yaşının başında tüm alem­lere peygamberlikle müşerref kılmış, onları insanların bu din üzerindeki temiz fıtratlarına ancak Allah'a (c.c.) kulluk etmeleri ve kendi nefislerini hürriyete götürmelerini sağla­maya vesile olmuştur. 110

D- İslam'a Daveti Ve Hicreti:

Nebi (s.a.v.) Mekke'de 13 yıl insanları Allah'a çağırmış­tır. Kendisi beldesindeki etrafa, arap kabile ve başlarına İslam'ı davete giderdi. Kendisi bu davetleri sırasında çok­ça eza görmüş hatta Kureyş, O'nu (s.a.v.) Mekke-i Müşerref'den çıkıp hicret etmesini bile ona zorluyorlardı. Kendi­sini ve ehlini üç sene boyunca muhasara altına almışlardı. Sonra da Daru'n-Nedve'de bazı kişilerden mütüşekkil ka­bilelerin O'nu (s.a.v.) öldürme kararı bile çıkmış ve O'nun kanını kabileler arasında heder edeceklerdi.

Rasulullah (s.a.v.) o topluluktan onların anlamadığı bir şekille çıktı ve Medine-i Münevvere'ye hicret etti.

Bundan önce de Mina'da bulunan Akabe yakınlarındaki bir yerde (şimdiki Mescidi Beyat denilen yer) Rasulullah'ın amcası Abbas'ın (r.a.) huzurunda Ensar'dan olan Evs ve Hazreç kabileleri O'na (s.a.v.) bu yolda yardım etme husu­sunda beyat etmeye gelmişlerdi. Orada da kufi yazıyla yazılmış bir de taş bulunmaktadır.

Rasulullah'a (s.a.v.) ulaştıkları zaman O'na canları ve malları ile muhacirlerle birlikte yardım etmeye koyuldular.

Nebi (s.a.v.) Medine-i Münevvere'de on sene kalmış, bir çok yere seriyyeler göndermiştir. Göndermiş olduğu seriyyeler tam 35 tanedir. Daha sonra kendisinin de komutasın­da bazı gazalar da vuku bulmuştur. Bu da 19 kadar idi. Ba­zıları bunun 27 tane olduğunu belirtmiştir. Ta ki Mekke-i Mükerreme'nin fethine kadar (Hicretin 8. yılı) bu devam et­miş, bu fetihte Kabe'de bulunan bütün kabilelerin 360 adet putu da yıkılmıştır. Müşriklerin içindeki putçu düşünceyi ko­partmış, bu süre de onlara tevhid akidesi ve tevhid kelime­si davet edilmiştir. Bu olay, hicretin 10. yılma kadar devam etmiş, Arafat'ta Veda Haccında Allah (c.c.)'ın şu ayeti de nazil olmuştur.

"Bugün ben dininizi kemale erdirdim. Nimetimi de üzerinizde tamamladım. Din olarak da İslam'dan razı oldum."111

Rasulullah (s.a.v.) insanlara hutbe verdi ve:



"Tebliğ ettin mi?" diye buyurdu. Sahabeler:

"Evet" dediler. (Sonra) Sema'ya gözünü yönelterek şahadet parmağı ile işarette bulunarak:



"Şahit ol Ya Rabb" diye buyurdu.

Nebi (s.a.v.) Medine-i Münevvere'ye döndü. Allah (c.c.) O'na dini tamamlamış, kendisi de insanlara tebliğ etmiş ve dini açıklamıştır. Sonra da Allah (c.c.) O'nu yanında bulu­nan Nebi ve Rasullerinin yanına aldı. Hicretin 11. yılı Rebiulevvel ayında 13. Pazartesi günü vefat etmiştir. (Salat-u Selam üzerine olsun) 112


Peygamberin Hususiyetleri



1) Soru: Nebi (s.a.v.) hususiyetleri nelerdir?

Cevap: Allah'ın (c.c.) Nebi'sine has kılmış olduğu, Onu kendisinden başkasıyla ayırt ettiği, bazılarını Ona mucize kıldığı hususiyetleri çokçadır.

Alimler bunu tasnif etmiş ve buna dair bazıları fıkıh ki­taplarına bab eklemiş, bazıları da akaid kitaplarına bunu ek­lemede bulunmuşlardır.



2) Soru: Bizlere en önemlilerini zikreder misiniz?

Cevap: Bundan sekiz tanesini zikredelim :

A- O'nun (s.a.v.) tüm mahlukata insan, cin ve melekle­re (bir görüşe göre) için gönderildiği.

Allah (c.c.) şöyle bu­yurmuştur:



"Alemlere uyarıcı olsun diye…" 113

Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur.



"Ben tüm mahlukatın hepsine gönderildim."114

B- Kendisinin Hatemü'l-enbiya oluşu, kendisinden son­ra hiçbir peygamberin gelmeyişi. İsa (a.s.) in ahir zamanda gelmesi bu konuyu nefy etmez. Çünkü O geldiğinde Rasulullah'ın (s.a.v.) şeriatı ile hükmedecek.

Kendisi (s.a.v.) tüm şeriatları nesh etmiş, Din ve dûnya iş­lerinde beşerin ihtiyaçlarına göre de kefil olmuştur. İşte bundan dolayı Nübüvvet Muhammed (s.a.v.) ile son buldu.



C- Rasulullah'ın (s.a.v.) Nebiler dahil olmak üzere tüm mahlukata üstünlüğü Onunla diğer Nebiler arası faziletleştirme ile ilgili gelen nehyden maksad; bunun onlardan bi­rini eksik ve kusur sayma olayına götüreceğinden dolayıdır.

D- Onun (s.a.v.) ümmeti tüm ümmetlerden daha fazilet­li olması. Öyle ki onların şahitleri rasullerin tebliği ile mu­hataptırlar. Bu ümmet sapıklıkda asla birleşmez. Nitekim ha­diste de belirtildiği gibi ilk asırdaki sahabelerde bu manza­ra belirmişti.

E- Rasulullah'ın (s.a.v.) hadislerinde O'nun "Cevami-u Kelim" olduğu yani kısa kelimelerle çok uzun manalara ge­lecek bir tarzda konuşması.

Müslim ve başkalarının rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:



"Bana Cevami-u Kelam verildi. Kelamım da benden kısaltıldı." 115

Başka bir hadiste ise:



"Bana Kur'an ve Onun bir misli daha verildi." 116

Yani sünnet verildi. Sünnette özellikle mutevatir hadis­lerde itaat ve iman ile ilgili Kur'an'da ahkamlar vardır. Nitekim O peygamber heva ve hevesinden konuşmaz.



F- Kıyamet gününde Makamı Mahmud'da, öncekilerin ve sonrakilerin de övdüğü o büyük şefaati vardır. Bu sade­ce Nebi (s.a.v.)'e verilen diğer peygamberlere verilmeyen bir şefaat’tir. Bu ümmetine genel olup duasında (s.a.v.) Rabbin'den kullarıyla hesabın arasını kötü yer olan cehen­nemden uzaklaştırmak için yalvarmasıdır. O ilk şefaat eden, ilk şefaati kabul olunan ve ilk defa cennetin kapılarını ça­lacak olandır.

Rasulullah'ın (s.a.v.) özel şefaati ise müslümanların gü­nahkarları ve büyük günahları işlemiş olan kişileredir. Fakat başka kendisinin ümmetinden olmayanlara ise genel bir şefaati olmayacaktır. Şöyle buyurmuştur:



"Kıyamet gününde Nebiler sonra alimler sonra şehidler şefaat edecektir."

İbn-i Mace, Beyhaki Osman bin Affan'da (r.a.) rivayet etmişlerdir. 117

Bir husus da vardır ki: Bazı insanlar bir kişiyi dost, ve­li, şefaatçi edinince onun Allah (c.c.) katında şefaat verdiğine inanmaktadırlar. Meliklerin, Amirlerin vb... kişilerin ha­vasına onların bakmasıyla fayda verdiği inancı gibi.118 Onlar, Allah'ın izni olmadan hiç kimsenin şefaat verme­yeceğini hiç bilmezler ki! O'nun (c.c.) rızası olmadan kav­li, ameli, Rasule (s.a.v.) tabi olmayan bir kişi'ye izin verme­den şefaat vermeyeceğini de bilemezler ki! Allah (c.c.) sa­dece şefaat’e malik olup ancak Ondan bu talep edilir. Şefa­atçilerden değil. O'nun Nebi'sinin bizleri mahrum etmeme­sini dileriz.

G- Onu hayatta iken ziyaret etmek, din konularda öğren­mek ve yerine getirmek için O'na (s.a.v.) hicret etmek, O'nun kendisine gelen bir kişi için Allah'a (c.c.) tevbe etmesi hususunda yardım etmeye (vesile) olmasını istemek, Ondan Allah'a (c.c.) istiğfarda bulunmasını talep etmektir. Yani günahkarların günahlarını bağışlatmaya vesile olma­sını.

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"Peygamber de onlara mağfiret isteyiverseydi, Al­lah'ı (c.c.) elbette çokça tevbeleri kabul eden, çok rahmet eden bulacaklardı." 119

Mekke fethinden önce O'na (s.a.v.) gidip hicret etmek va­cip idi.

Onun kabrini ziyaret etmek de böyledir. Günümüzde Onun erkek ve kadınların kabrini ziyaret etmesi de fakihlerimize göre hususi bir şekilde müstehap'tır. Çünkü kadın­ların Nebi (s.a.v.) in kabrinin dışındaki kabirlere gitmesi mekruh görülmüştür.

İbni Nasrullah şöyle demiştir:

"Her kim peygamberin kabrine gitmeyi, orayı ziyaret et­meyi isterse o zaman oraya ziyaret için seyahate çıkması müstehap olur." 120

Bazıları da şöyle demiştir:

"Bu gerekli değildir. Müstehap olan Nebi (s.a.v.)'in mescidine namaz kılma niyetiyle sefere çıkmaktır. Sonra da tahiyyetül mescid namazı kıldıktan sonra kabr-i şeriflerini ziyarete giderler.

Buradaki namaz bin kat daha fazla sayılmaktadır. Şayet mescidi Nebeviye gitmek için yola çıkmayı adarsa bu nez­rinde durması oraya gitmesi vacip olur."



3) Soru: Mescidi Nebevi'de namaz kılmak ve Rasulullah'ın (s.a.v.) kabrini ziyaret etmek niyetiyle ikisini de cemetmek daha mı sevap olur?

Cevap: Bazı Safiler şöyle demiştir:

"Ziyaretle Allah'a (c.c.) yakınlaşmayı 121 Mescidi Nebevi'de namaz kılmak için de yolculuk yapmayı ve sevabını el­de etmeyi122 niyet eder.

Burada aynı zamanda emrine tazim örneği bulunmakta­dır "Beni ziyaretimin dışında hacet bulunmamaktadır."hadisinin manası: Bir özür, hacet vb... bulunan bir kişiyi Şar'i buraya çağırmaz. Aynı zamanda burada itikafa kalmak da sünnettir. Talim, ders vermek, Allah'ı (c.c.) zikretmek, çokça Nebi (s:a.v.) e Salat-u Selam getirmek de böylecedir.

Bazıları da tüm amellerde çokça amel etmek için getirme­yi de zikretmiş ve bir müslümanın da şu sekiz maddeyi mescid'de yapmasının da mümkün olduğunu belirtmişler­dir:



1- Burasının (Mescidin) Allah'ın (c.c.) evi olduğuna ve içinde bulunan kişinin de Allah'ı ziyarete geldiğine itikad etmesi.

2- Namaz vakitlerini bekleyen bir murabıt olması. Ya­ni bir namaz vaktinden öbür vaktini.

3- İtikaf etmek, kulağın, gözün ve tüm azaların kendi­sine haram olan şeylerden uzak olması.

4- Tüm İslam dışı fikirlerden uzak olmak.

5- Sadece Allah'ı (c.c.) zikretmek ve Allah'ı zikreden­leri işitmek.

6- Faydalı şeylerde bulunmak. İyiliği emretmek ve kö­tülükten sakındırmak.

7- Güzel niyetle Allah’dan (c.c.) haya edip günahları terk etme. Öyle ki bu yaptığı üzerinde belirecek ve insanlar onun günaha bulaşmadığını zan edecek.

8- Allah (c.c.) için kardeşlik edinmeden istifade etmek. Nitekim bu iki darda da ganimet ve bir azıktır.

4- Soru: Onun kabrini ziyaret edenin nelere dikkat et­mesi gerekir? 123

Cevap: Öncelikle caiz olan ziyarette de dinini ihti­yat altına alması lazım, bu yolda namazlarını muhafaza etmesi gerekir. Çünkü tek bir namazı orada kılmak farz ve zi­yaret ise müstehaptır. (günahlar işlemeksizin yada hatalı ve tehlikeli konulara girmeksizin) Bu ibadetin de Hacda oldu­ğu gibi belirli bir vakti yoktur.

Rasulullah (s.a.v.) den şöyle denmiştir:



"Benim kabrimi bayram yerine çevirmeyin." 124

Ve:


"Kabrimi ibadet edilen bir puta çevirmeyin. Allah yahudileri ve hristiyanları lanet etsin çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler." 125

Kişi'nin son sözü de Nebi'ye (s.a.v.) selavat getirmek ile biter.



H- (Mucizelerden) Onunla sahabelerin kendisi hayatta iken yağmur duasına çıkarken kendisini Allah (c.c.) ile ara­da vesile kılmak. 126

Bu konu da Ebu Talib'in dediği gibi:

"Bembeyaz yüzü ile Onun vesilesi ile Allah’dan bulut­ların yağmurunu istedik. Çünkü O (s.a.v.) yetimlerin dire­ği ve dulları koruyandır." 127

Aynı şekilde Müminlerin emiri Ömer bin Hattab'ın (r.a.) Abbas (r.a.) ile yağmur duasına çıktıkları vakit şöyle demiş­tir:

"Ya Rabbi! Belalar ancak günah sebebiyle iner. Tevbe de bunları ortadan kaldırır. Nitekim kavim beni sana Nebiyyinin amcası olarak yerine bir vesile olarak kıldılar. İşte günahlı ellerimizi sana açıyoruz. Tevbeyle sana yalvarıyoruz. Bizlere yağmur yağdır."

(Sonra) Sema bir dağ kadar genişledi ve yeryüzündeki (yeşillikler de) yağmurun yağmasıyla bollaştı. İnsanlar da bu şekilde yaşayışlarına devam ettiler. "Bu Zübeyr bin Bekkar senedi ile rivayet etmiştir. Bunu Fethu’l Bari’de nakletmiştir. 128



5- Soru: Nebi (s.a.v.) vefatından sonra tevessülün hükmü nedir?

Cevap: Bu konu cahillerin zan ettiği gibi alimlerin büyüklerine göre, dinin bir rüknü de değildir, vacip de değildir. Bunun mustahap olması ve olmaması hakkındaki ihtilaf edilmiştir. Bazı fakihlerimiz bunun istiğfar babında: Nebi ve salih kişilerle tevessül etmenin mübah olduğunu belirtmişlerdir.!!!

İmam-ı Ahmed şöyle demiştir:

"Kişi Nebi (s.a.v.) ye duası ile tevessül eder. Bazı fakihlerimiz ise bundan men etmiştir."129

Haram yolları kapama yönünden dolayı. Nitekim bazı cahiller bu yolu tevessül kapsamından çıkarmış ve buna ait olmayan konuları eklemiştir. Bu konuda Hanefiler de bazı meşhur olmuş lafızları da men etmiştir. Allah-u Alem. 130



Nebi'nin Mucizeleri



1) Soru: Nebi (s.a.v.) in hususiyetlerinden olan mucize­leri nelerdir?

Cevap: Sizlere on tanesini zikredelim:

1- Kur'an-ı Azim: Bu tüm mucize yönlerini içeren ve kı­yamete kadar baki olacak olan kitaptır. Bunun mucize olu­şu çok yönlü olup bu konuyu alimler kitaplarında telif etmiş­lerdir. Müfessirler de bu konu ile ilgili bir bahis konusu yap­mış ve Kur'an' ın hayrete düşüren yönlerini zikretmişlerdir. Kur'an' a hayret etmemek gerçekten imkansız bir konudur.

Kur’an mucizele­ri :



a- Arapların konuşma adetlerinden olan şiir, söz, seci sa­natı, belagat üslubu vb. olmayan, bununla kıyaslaması bile doğru olmayan bir yücelikte ve büyüklükte gelen harika belagat ve fasahat içermiş oluşu.

b- Gaybi haberleri kuşatması, kalplerde olanlardan mey­dana gelecek olan şeylerden haber vermesi. Haber verdiği bu konuları anlatıp bunların hangi asırda olursa olsun haber verdiği şekilde tahakkuk etmesidir. İnsan da bunları okudu­ğu zaman, bu olaylar çıktıktan sonra aklını kullanmakla idrakine varmaktadır.

c- Rasulullah (s.a.v) okuma yazmayı bilmediği halde geçmiş asırlardan, kalmamış ümmetlerden ve eski zamandaki şeriatlardan vb. daha nice konulardan haber vermiştir. Allah'ın (c.c) buyurduğu gibi:

"Sen bundan önce hiçbir kitap okumuş değildin. Ve sağ elinle de onu yazmamıştın. O zaman batıl söyleyen­ler elbette şüphe ederlerdi." 131

d- Kur'an okunduğu zaman dinleyen kişinin kalbine işittiği sıra kendisinde bulunan öğüt ve inzardan dolayı korkması ve Ondaki kuvvetli atmosferden dolayı da heybet kazandırması.

e- Onu okuyan kişi hiçbir zaman usanmaz. Velev ki bir yeri defalarca dönüp dolaşsa yine de Kur'an onu tekrar tekrar okumaya sevk eder. Belagatı ve tatlılığı ile okuyanı büyüler. Tilaveti ile de bütün kalbini kuşatır.

f- Arapların ve kitap araştırıcılarının ve daha başka ki­şilerin akli delil ve haklı yöntemlerde bile bilmediklerini Kur'an'ın bütün ilimleri toplamış olması.

g- Öğrenen kişiye ezberi kolaylaştırması. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki biz Kur'an'ı hatırlatmak için kolaylaş­tırdık." 132

Önceki ümmetlerde bu kitap kadar ezberlenen bir kitap yoktur.



h- Din, dünya işleri, ahlak, ibadet, muamelet vb... ile il­gili ihtiyaçlara kefil olması.

i- Önceki ümmetlerin hak yoldan ve tevhidden sapıp adetlere, geleneklere ve taklitlerin hükmünü kabul ettiklerini bizlere haber verip hatırlatmaktadır.

j- Kur'an'ın değişiklikten, tahriften tüm bölük pörçük olmasından korunmuş olması ve Ona tüm zamanlarda kafir­lerin düşmanlık beslemesine rağmen Allah'ın (c.c.) Onu muhafaza etmesi. Yüce Allah (c.c.) şu ayetinde ne kadar da doğru söylemiş:

"Onu biz indirdik ve biz koruyacağız." 133



k- Bütün Araplar Kur'an'ı bir sure de olsa bir benze­rini getirmekten aciz kalmaları. Nitekim bu Kitap, Kureyşin önde gelen hatiplerine meydan okumuş ve kulakları O'nun (c.c.) ayetleri ile tıkıldamış kendileri de acizlikten yok olmuş ve yıkmaya yeltenmişlerdir. Sonradan gelenler de acizliklerinden bir şey yapamamışlardır. İşte bu Kur'an'ın mucizeliğinin en büyük delillerindendir. Nitekim bu Halik olan Allah'ın (c.c.) Nebi (s.a.v.) yi tasdik eden kelamıdır. Kur'an'ın nuru tüm İslam alemine yayılmış, kelimeleri insanların dillerinde telaffuz edilmiş, arap fesahati da cahiliyyesinden sonra Kur'an'ın vesilesi ile yükselmiştir.

Kur'an'ı ezberleme; en büyük temel atma ve en ilmi ka­riyere sahip olma hadisesidir.



2- Miraç: Hicretten önce Nebi (s.a.v.) in ruhu ve cese­di ile beraber yatsıdan sonra beyti Makdis'ten aniden yüce semalara, oradan Sidre-i Münteha'ya, oradan da Allah'ın (c.c.) katına iki yay yada daha az bir mesafe kala yükselme­si ve orada kalemin gıcırtılarını duymasıdır. Allah (c.c.) Nebi'ye elli vakit namaz farzı kıldı. Musa'ya (a.s.) gidince kendisine ve ümmetine bu namazın farz kılındığını anlattı. Musa da O'na (s.a.v.):

"Git dön! Bu namazları hafifletmesini iste, ümmetinin bu­na gücü yetmez" demiştir.

Sonra da Rasulullah (s.a.v.) Al­lah'a (c.c.) gidip bunu azaltmasını istemiş ve yine Musa ile karşılaşınca yine hafifletmesini istemiş. En son olarak gidi­şinde beş vakit namazı Allah (c.c.) emretmiştir. Nebi (s.a.v.) o geceden sonra Mekke'de sahih hadis kitaplarında varid ol­duğu gibi sabah namazını kıldı.

3- Ayın ikiye ayrılması olayı: Ayın yarılması olayı Kur'an'la ve mütevatir hadis seviyesine kadar ulaşmış sa­hih sünnetlerle sabit olmuş bir hadisedir. İlim ehli bunun Mu­sa (a.s.) ın denizi ikiye ayırması gibi ulvi alemde başka rastlanmayan bir mucizenin olduğu konusunda icma etmiş­lerdir.

1) Soru: Felek'in, Mirac'da semanın ve ayın ayrılması gibi ayrılması olayı nasıl caiz olabilir? Nitekim inşikaktan (ayrılmadan) önce bunun konumu evveliyat yada kabul edilen konulardandır. Allah'ın (c.c.) kudreti imkansız olan şeylerle ilintili değildir.

Cevap: Allah'ın kudreti adete uymasa da harikulade olaylardır. Aklen bunu çözmek imkansızdır. Ayın ayrılma­sı hadisesi Rasullerin de (sa. hum) belirttiği gibi felekin de ayrılmasının caizliğine delalet eder. Felsefecilerin hilafına, çünkü onlara göre felek harikulade olayları ve muhteşem va­kaları kabul etmez. İmam İbn-i Teymiyye'nin (r.ha) belirt­tiği gibi. Gerçi aralarında kabul edenler de çıkmıştır. Önce­ki bölümlerde belirttiğimiz gibi aklın belirli bir anlama ka­pasitesi vardır. Şeriat da aklın kabul edeceği şeyleri getirir, imkansız olan hayal ürünü olan şeyleri değil. Allah'ın (c.c.) hikmeti de mahlukların hikmetlerinin içeriğinden değildir.

4- Parmaklarından suyun fışkırması: Sular Allah’dan (c.c.) bir bereket olarak Nebi (s.a.v.) in her elini suya değdirmesiyle parmaklarının arasından fışkırtmıştır. Nitekim Tebük ve Hudeybiye savaşlarında birden parmaklarının arasın­dan su fışkırmış, ordu da o sudan içmiş ve hacetlerini gider­mişlerdir. İbn-i Kayyim'in "Hedyu'n-Nebevi" adlı kitabın­da geçtiği gibi bu bazı cahillerin zan ettiği gibi bizzat etin ve kan damarlarından çıkmış bir hadise değildir."

Bu tıpkı Musa (a.s.) in asasını kayaya vurup su çıkartma­sı gibi bir mucizedir. Aynı zamanda Allah’dan (c.c.) bir bereket olarak Nebi (s.a.v.) in yemek yediklerinde yemeğin hiç bitmemesi ve çoğalması ve insanların çokça ondan ye­meleri de aynı şekildedir.



5- Kütüğün ağlaması: Kütüğün üzerinde hutbe vermeyi Rasulullah (s.a.v.) terk edince kütüğün ağlaması. Aynı şekil­de taşın ve ağacın Onunla (s.a.v.) konuşması. Süleyman'ın (a.s.) kuşlarla konuşması gibi.

6- Bedir vakasında meleklerle güçlendirilmesi.

7- Allah'ın (c.c.) O'na (s.a.v.) düşmanlarından ve in­sanlardan korunmasını Ona önceden haber vermesi.

8- Duasının (s.a.v.) kabul edilmesi.

9- Gelmiş ve geçmiş gaibi haberler vermesi.

10- Yaratılışının ve doğruluğunun güzel yüzünün, açık heyetinin ve güzel (ahlakı) ve vakarı O'nun (s.a.v.) nübüv­vetine ve meziyetlerine delalet eder.

Abdullah bin Selam'ın dediği gibi:

"O'nun yüzünü gördüğümde O'nun (s.a.v.) yüzünün ya­lancı bir yüz olmadığına inandım."

Ebu Süfyan hadisinde Hirakl'in dediği gibi:

"Kendisi insanlara ve Allah'a (c.c.) yalan söyleyen bi­ri değildir." 134

Yüce Allah'ın Kur'an'da habibine darbı misal verdiği gi­bi:



"O (zeytin) ağacının yağı, neredeyse kendisine ateş dokunmaksızın dahi aydınlık verecektir." 135

Tıpkı Naftavi'nin dediği gibi:

"O (s.a.v.) Kur'an okumasa da yüzü nübüvvetine delalet emektedir."

Abdullah bin Revaha'nın dediği gibi:

"Şayet bunda apaçık bir delil olmasa bile O'nun (s.a.v.) tabiatı sana hayırı getirir." 136

Nebi (s.a.v.)'in Hukuku



1) Soru: Nebi (s.a.v.)’in hukuku nelerdir?

Cevap: Tevhidin tahkiklerinden biri de üç kısım ol­duğunu bilmendir.

-Allah'ın (c.c.) hakkı -ki hiçbir mahluk buna ortak olmaz.

-Rasulullah'ın (s.a.v.) hakkı.

-Her ikisi arasındaki hak.



2) Soru: Tek olan Allah'ın (c.c.) hakkı nedir?

Cevap: Bu ibadet, tevekkül, korku, haşyet, takva, yakınlaşma, ümit, teşbih, tekbir ve tehlil gibi... konular.

3) Soru: İkisi (Allah ve Rasulu) arasındaki haklar neler­dir?

Cevap: Bu muhabbet beslemek, iman, tasdik ve ita­at gibi konular.

4) Soru: Sadece Rasulullah'ın (s.a.v.) hakkı nedir?

Cevap: Kadı İyaz ve başkaları bunu yedi hak kadar ol­duğunu belirtmişlerdir. Bunlar:

1- O'na (s.a.v.) itaatin vacip oluşu, sünnetine uymanın gerekli oluşu, getirdiklerine teslim olmak ve hükmüne rıza göstermektir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Hayır Rabbine yemin olsun ki onlar Seni hakem se­çip." 137

2- Hadiste geldiği gibi O'na (s.a.v.) muhabbet besleme­nin gerekli olması:

"Sizden biri beni çocuğundan validesinden ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe tam anlamıyla iman et­miş olmaz." 138

Nesei ve başkaları rivayet etmiştir.



5) Soru: Nebi (s.a.v.) i sevmenin belirtileri nelerdir?

Cevap: Ona uymak, emrettiklerine razı olmak, Onun dediklerini her beşerin sözünün önüne geçirmek.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun O da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." 139

3- Nasihatini dinlemenin vacip olması. Hadiste de belirtildiği gibi:

"Dîn nasihattir."

"Kimin için Ya Rasulallah?" denildi.



"Allah için, kitapları için, Rasulleri için ve tüm müslümanlar için"

Nasihat kelimesi; nasihat edilen kişiye hayırı murad et­me demektir. Bazı selef şöyle demiştir:

"Rasulullah'a (s.a.v.) nasihat Onu kollamak, yardımcı ol­mak ve himayet etmektir (Gerek yaşamında, gerekse ölümünde)."

Onun sünnetini ihya etmek (kollamak), yüz çevirmek, Onu yaymak, Rasulullah'ın kerim ahlakı ile ahlaklanmak ve edebi ile de edeplenmek.



4- O'na (s.a.v.) saygı göstermek. Onun sabrettiği tüm şeylere sabretmek ve bununla beraber hayatında ve ölümünde edebi gözetmek. Dolayısıyla O'nun (s.a.v.) sesinden ve nidasından fazla sesi yükseltmek ve dışarıda Ona (s.a.v.) yüksek sesle nidada bulunmak doğru değildir. O'nun kabri yanı başında da sesi fazla yükseltmemek.

5- Akrabalarına sevgi bilmek. O'nun (s.a.v.) akrabala­rı olduğundan dolayı iyi davranmak. İsterse bu akrabalık uzak olsun arap cinsine kadar kureyş kabilesi gibi.

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:



"De ki: "Ben sadece akrabalarımda sevgi göstermek hariç sizden bir ecir istemiyorum." 140

Aynı şekilde Ahmed bin Hanbel'in Ebu Bekr (r.a.) ın Müsned’inde rivayet ettiği gibi hadiste de olduğu gibi.141



6) Soru: Ehli Beyti daha çok mu sevmemiz lazım?

Cevap: Ehli Sünnet ve Cemaat usullerinden biri de Eh­li Beyti sevmek, onları dost bilmek ve Rasulullah'ın (s.a.v.) vasiyetini korumaktır.

"Ğadir Hum" 142 günü şöyle demiştir:



"Ehli Beytim hakkında Allah’dan (c.c.) korkmanızı hatırlatırım." (Bunu iki defa söylemiştir.)

Rasulullah'a (s.a.v.) amcası Abbas (r.a.) a bazı insanla­rın kareyş (kabilesine) tebessüm göstermediklerini şikaye­ti gelince şöyle demiştir:

"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, Allah için sevme­dikçe ve O'nun (c.c.) için akrabalarını gözetmedikçe iman etmiş olmazlar. 143

Buna Rasulullah'ın (s.a.v.) zevceleri (Allah hepsinden ra­zı olsun) de girer. Bunlara tazim etmek, onlara dua etmek, onların faziletlerini bilmek ve onların müminlerin anneleri oldu­ğunu ikrar etmek gerekir. Dünyada ve Ahirette zevceleri hu­susiyetle Hatice'dir. Çünkü o kadınlar arasında Ona ilk inanan ve en çok çocuğu olan Hatice olmuştur. Ve Aişe (r.a.) da böylecedir. Her kim Aişe'ye (r.a.) zina iftirası atarsa Allah’dan (c.c.) beri ve kafir olmuş olur. Kitabını yalanlamış olur. Bizler sahabelere buğz besleyen Rafızilerin ve Ehli Beyti sözle ve fiille eziyet veren Haricilerin yollarından beriyiz.



7) Soru: Ehli Beyti öncelikli kimlerdir?

Cevap: Rasulullah'ın (s.a.v.) cübbesini açıp barındır­dığı kişiler bunlar: Fatıma, Hasan, Hüseyin (Allah hepsin­den razı olsun) olup Rasulullah (s.a.v.) bunları:

"Şüphesiz ki Allah (c.c.) sizlerden pisliği gidermek is­ter" 144 ayeti nazil olunca cübbesinde barın­dırmış ve himaye etmiştir.

Şöyle buyurmuştur:



"Ya Rabbi! İşte bunlar benim Ehli Beytim. Onları ter­temiz kıl." 145

Onlara yine lanetleşmenin nehyi ile ilgili ayet nazil olun­ca;



"Ya Rabbi! Onlar benim elimdir" 146 diye duada bulunmuş­tur.

6- Sahabelere sevgi beslemek, özellikle dostlarına O'nun (s.a.v.) sırlarını saklayanlara ve bununla örnek timsali olmuş kişileri kollamak. Dört halife gibi. Bunlara iyilik etmek ve onları gözetmek. Onları sevme alameti, saygı gösterme ve onlara uymaktır. Güzelliklerini hatırlamak, aralarında çıkan anlaşmazlıklara dalmamak, hukuklarını ve yaptıklarını da (insaflıca ele almak).

Allah'ın (c.c.) Bedir Ehli hakkında buyurduğu gibi:



"Dilediğinizi yapın, nitekim ben sizleri bağışladım" 147

Aynı şekilde hadisi şerifte çocuğun validine iyilikte dav­ranmasından önce sahabelere iyilikle yad etmeyi belirtmiş­tir.

Allah (c.c.) onların vasıflarını da işte şöyle belirttiği gi­bi:

"Ey Rabbimiz! Bizleri ve imanda bizleri geçen kardeş­lerimi bağışla." 148

Ehli sünnet ve Cemaatın usullerinden biri de Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabının kalplerini selamette bırakmaktır. Ayette ve hadiste bu buyurulduğu gibi.

Hadiste şöyle denilmiştir:

"Ashabıma sövmeyin! Nefsim elinde olana yemin ol­sun ki şayet sizden biri Uhud dağı kadar altın biriktirse onların derecelerine ulaşamaz, yarısına bile ulaşa­maz." 149

7) Soru: Aralarındaki faziletlendirme hakkında neler dersiniz?

Cevap: Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu gibi onlara saygılardan biri de haklarını gözetmek ve yüce mertebelerini ayırd etmektir.

"İnsanların seviyelerine göre davranın."

Dinde geçenler olarak onların faziletine Yüce Allah (c.c.) da şahidtir. Ehli Sünnet; Hudeybiye antlaşmasından ön­ceki Mekke fethinde infak edenleri sonradan edenlerden üstün saymış, savaşanları, Muhacirleri Ensara takdim etme­yi, Hulefa-i Raşidinin tertip sırasına göre makamlarını da üs­tün kılmıştır. Selefin de belirttiği gibi. Onlar nasıl bu konu­yu ele almışlarsa bizler de bu ölçüde ele aldık. Her ne kadar bazı usulcülerin bu meselenin itikad ile ile ilgili yakini ko­nulardan olmadığına dikkat çekmiş olsalar da (biz bu konu­da da Selefe uyarız.)



9) Soru: Hulefa-i Raşidin arasındaki faziletlendirme na­sıldır?

Cevap: Bunun manası İslam'a faydası çok olanın be­lirttiği konudur. Ebu Bekr (r.a.) nın ve Ömer'in (r.a.) hilafeti Risalet kelimesinin başında tahakkuk etmiş, insanlar bu devrede tanzim edilmiş, harb konusu ayarlanmıştır. Osman (r.a.) ve Ali (r.a.) nın hilafetinde ise; nübüvvetin başlangı­cında oluşmuştur. Lakin buradaki fazilet belirli bir kişiyi tüm yönleriyle öbürlerinden ayırıp, kahramanlığın, ilmin, nesebin vb... şeylerin sadece onda bulunduğunu başkalarında bu­lunmadığını ayırmak manasında değildir. Aynı zamanda Allah (c.c.) katında bu kişinin daha çok sevaba ve fazilete girdiğini söyleme manasında da değildir. Çünkü bunlar gaybi konular olup bunları Allah dan (c.c.) başkası bilemez.

7- Ona ve Aline Selam okumak. Allah (c.c.) şöyle bu­yurmuştur:

"Şüphesiz ki Allah ve melekler Nebi'ye salat-u se­lam getirirler." 150

Bunun fazileti hakkında bir çok hadis varid olmuştur. Bu salavatı Cuma günü ve gecesinde söylemek, İsmi anıldığın­da söylemek müstehaptır. Bazıları da Onun yanında bunu söylemeyi vacip görmüşlerdir. Bizim mezhebimizden olan İbn-i Batta da bu görüştedir. Belbahi de bu görüşü kabul edil­miştir. Şafii mezhebinden olan Halimi, Malihi'den Lahmi, Hanefilerden Tahavi de vacip diyenler arasındadır.

Bizim mezhebe göre namazı rükünlerinden olan son te­şehhüde de bunu okumak rükünlerden sayılmıştır. Cuma ve iki bayram hutbelerinin de rükünlerindendir.

10) Soru: Salat getirmek ne demektir?

Cevap: Salat Allah’dan (c.c.) olunca rahmet, Melek­lerden olunca istiğfar, başkalarından olunca da dua ve teslimiyet manalarına gelir. Bu böylece de meşhur olmuştur. İbn-i Kayyim "Cilau'l-Efham" adlı kitabında on beş tane ve­cih olarak hesaplamış ve Allah'ın (c.c.) salat'ın O'na (s.a.v.) makamının menzilinin yakınlığının raf edilmesiyle ikramı murad etme olarak açıklamıştır. Bizim de salat-u selamla­rımız bu şekilde olup, Allah’dan da böylece yapmasını di­leriz.

11) Soru: Selam getirmek ne demektir?

Cevap: Razil ve noksanlık olmadan Selamlama, karşılamadır!

12) Soru: Namazda tahiyyatta okunulan İbrahim zikri geçen salavattaki "Al" kimlerdir?

Cevap: Ahmed (r.a.) nın belirttiği ve Sahabelerin de çoğunun katıldığı görüşe göre bunlar dinine tabi olanlardır. "İkna" adlı kitapta şöyle demiştir:

"(Ali) dinine tabi olanlardır. Doğrusu da bunu (ehl) söz­cüğüne katmamaktır." Yani bir insanın ehli sadece akraba­sı yada karısı olur.



"Celau'l- İfham" adlı eserin sahibi de bu (Al) kelimesi­nin (ehl) manasında olduğunu, akraba, eş manasında olduğunu bunu da ayetin siyakının içeriğinin bulunduğunu, tef­sirinde bunu zikretmiş ve ilgili bazı hadisleri de delillendirmiştir. İşte bu ayetten ve hadislerden çıkan özel algılayış ve meziyetlerdir.

13) Soru: Namazda tahiyyatta zikredilen İbrahim (a.s.) in ali kimlerdir?

Cevap: Onlar burada enbiyalardır. Kastedilen de burada Allah'ın (c.c.) Rasulüne (s.a.v.) salavat getirmesidir. Tıpkı yalnız İbrahim zürriyetinden gelen tüm enbiyalara salat-u selam getirdiği gibi. İbn-i Kayyimin de açıkça belirt­tiği gibi bu bazı lafızlarda da geldiği gibidir, (ala İbrahim ve ala Ali İbrahim gibi...)

14) Soru: Rasulullah'a (s.a.v.) salat-u selam getirmenin faydaları nelerdir?

Cevap: Bu çokça olup İbn-i Kayyim bunları kırk ta­ne kadar toplamıştır. Bunların hepsi şöylecedir :

1) Allah'ın (c.c.) emrine uymak.

2) Allah'ın ve bizim Salatınızın muvafakat etmesi. Her ne kadar salatlar değişse, O'nun (c.c.) salatı sena ve teşrif bizimkiler ise dua ve sualdir.

3) Meleklerin buna muvafakat etmeleri.

4) Bir salavat getirene Allah'ın (c.c.) on salavat getirme­si.

5) Allah (c.c.) onu on derece yükseltir.

6) Ona on hasenat verir.

7) Ondan da günahı da düşürür.

8) Kul Allah'ın (c.c.) önünde durduğu zaman, Alemlerin Rabbi olana dua ettiği zaman duasına icabet edilmesini umar ve Sema ile yer arasında durmaktadır.

9) Bu salat Rasulullah'ın (s.a.v.) şefaatine bir sebeptir. (Allah'ın izni ile) Özellikle de Ruveyfi hadisinde de olduğu gibi buna yaklaşma vesilelerini istediği yada bunu yal­nızca istediği zaman.

10) Günahların dökülmesine bir sebeptir.

11) Allah'ın kuluna ehemmiyetli gördüğü şeylerde kafi gelmesine bir sebeptir.

12) İbn-i Mesud (r.a.) nın hadisinde de geldiği üzere kı­yamet gününde kulun O'na (s.a.v.) yakın olmasına bir sebep teşkil etmesi.

13) Zorlanan, çeken kişiler için Onun sadakat makamı­na geçmesine sebeptir.

14) İhtiyaçlarını gidermesine (bu salatı selam) vesilesi ol­maktadır.

15) Salavat getirmekle Allah'ın (c.c.) ve meleklerin ona salavat getirmelerine sebeptir.

16) Bu salavat getirene bir zekat ve temiz olmasına se­beptir.

17) Hacer el-Askalani'nin de Ebu Musa (r.a.) hadisinde belirttiği gibi salavatın kula ölümünden önce cennetin müj­desinin verildiğine sebeptir...

18) Aynı şekilde yine Hacer el-Askalani'nin belirttiği ha­diste bunun kıyamet gününün dehşetinden kulun kurtuluşu olduğuna sebeptir.

19) Bu Nebi'nin (s.a.v.) salavat getiren müslümana ica­bet etmesine sebeptir.

20) Kulun unuttuğu şeyi haklatmasına sebeptir.

21) Kişinin meclisinin güzelliğine ve oradan kalkınca ona bir hüsran eseri olarak dönmemesine bir sebeptir.

22) Fakirliği gidermek için bir sebeptir.

23) Rasulullah (s.a.) zikredildiği vakit salavat getiren ki­şinin cimrilik isminden kurtulmuş olmasına sebeptir.

24) Onun (s.a.) adı geçtiği zaman salavat getirmeyen kişinin burnunun yerde sürülmesine sebeptir.

25) Salavat getiren kişiyi Cennetin yoluna koyar ve o salavatı terk edenin yoluyla farklı gitmesine sebeptir.

26) Kişiyi pis kokulu meclislerden (Allah ve Rasulunun zikredilmediği yerlerden) uzaklaştırmasına sebep olur. Ve Onu (c.c.) hamd ve sena etmesine, Rasulullah' a (s.a.v.) da salavat getirmesine sebep olur.

27) Allah'a (c.c.) hamd etmek ve Rasulullah'a salavat ge­tirmek ile ilgili kelamları da tamamlamış olmasına bir sebep­tir.

28) Salavat getirmek, Ebu Musa (r.a.) ve başkalarının ri­vayet ettiği gibi kulun bu yol üzerinde nurunun çokça par­layacağına sebep olması.

29) Kul bunun vesilesi ile çile ve cefalardan kurtulur.

30) Bu Allah'ın salavat getiren kişi için Rasulunu ehli se­ma ve yeryüzü ehli arasında güzellikle övmesi olayına bir sebeptir. Çünkü ceza amel cinsindendir.

31) Bu az önce de geçtiği gibi salavat getirenin amelin­de, ömründe ve maslahat sebeplerinde bereketin olmasına bir sebeptir.

32) Bu Allah'ın rahmetine bununla ulaşmanın bir sebe­bidir. Çünkü bu onun manasından yada gereksinimlerindendir.

33) Bu Rasulullah (s.a.v.) in muhabbetinin devamına, zi­yadesine ve fazlasına ulaşmanın bir sebebidir.

34) Salavat getirdiği zaman Nebi (s.a.v.) in muhabbeti­ne ulaşma sebebidir.

35) Bunda kulun hidayete girmesine, Ona ince bir şekilde tabi olma ışığında kalbin hayat bulmasına sebep olması.

36) Bu O'na (s.a.v.) salavat getirenin isminin arz oldu­ğuna ve zikrinin geçtiğine bir sebeptir.

37) Bu kulun bu yol üzerinde ayaklarının sabit kalacağı­na ve bunun caizliğine bir sebeptir.

38) Rasulullah'a (s.a.v.) selavat getirmek; Allah'ın (c.c.) bizlere verdiği nimet olan, Rasulunün haklarını, elimizden geldiği kadar eda etmek ve ona şükran borçlu olmak mese­lesinin ifa edilmesine bir sebeptir.

39) Bu Allah'ın (c.c.) zikrini, Ona şükrü ve kulları üze­rine indirdiği nimetleri bilmeye sebeptir.

40) Rasulullah'ın (s.a.v.) üzerine bir kulun salavat getir­mesi, Onu övmek, sevgisine ve dostluğuna mazhar olmak ve Yüce Allah'ın (c.c) Onun makamını ve derecesini artırma­sı manasına gelmektedir. Aynı zamanda bunda Allah'ın (c.c.) kulun Habibini sevmesinden dolayı bu kula bir sevgi­si ve dünyasına bağlı konularda matlub olanın olmasına bir sebeptir. İbn-i Kayyim’in açıkladığı gibi.

15) Soru: Salavat getirilmesi istenilen yerler nereler­dir?

15) Cevap: Bu Hafız İbn-i Kayyim'in kitabında belirt­tiği gibi kırk tane olup bunların bazıları sıraya göre değişmektedir. Salavat getirilmesi vacip olan olduğu gibi müstehap olanı da vardır. Bunlar:

1- Namazda son teşehhüdde.

2- Şaafi'ye göre ilk teşehhüdde

3- Kunutun sonunda

4- Cenaze namazında

5- Hutbede. Cuma, İki bayram ve yağmur duasındaki hutbelerde vb...

6- Müezzine icabetten sonra

7- Duanın baş, orta ve sonunda

8- Mescide girer ve çıkarken

9- Safa ve Merve'de

10- Toplanan bir kavmin ayrılmadan önceki halinde

11- Rasulullah'ın (s.a.v.) zikri geçince

12- Telbiye bittikten hemen sonra

13- Haceri Esvedi selamlama anında

14- Çarşıya yada davete giderken

15- Gece uykusundan kalkınca

16- Kur'an okuma bittikten sonra

17- Cuma günü

18- Meclisden kalkınca

19- Mescidlere giderken ve onları görürken

20- Önemli ve şiddetli zamanlarda ve bağışlanma ister­ken

21- İsmini yazarken

22- İnsanlara ilim öğretirken ve zikir çekerken, İslami kıssalar ve dersler anlatırken

23- Günün evvelinde ve sonunda

24- Günah işledikten sonra

25- Fakirlik sıkıntısı, ihtiyaçlar ve korku zamanlarında

26- Nikah kıyılırken

27- Aksırırken

28- Abdestten sonra

29- Eve girerken

30- Allah'ın (c.c.) zikredilmiş olduğu her yerde

31- Unuttuğu şeyi hatırlamak için

32- İhtiyâçlarda bu kula hatırlatılır

33- Ezan okunduğu vakit

34- Namazlardan sonra

35- Kurban keserken

36- Namazda teşeheddün başka kıratte "Allah ve melek­ler Rasule salat-u selam getirir.." ayeti okunduğunda

37- Malı olmayan kişinin sadakasının yerine

38- Uyurken

39- Her hayırlı kelamın başında

40- Bayram namazlarında

Hafız İbn-i Kayyim'in cem ettiği bu maddeleri bizler da­ha iyi akılda tutulsun diye ihtisar yaptık. Allah-u Alem.151



Yüklə 427,13 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin