İslam Bey savaşın çıkmasıyla nişanlısı Zekiye ile veda-laşır. Cepheye gitmeden önce savaş gönüllülerine dönerek "Beni seven arkamdan ayrılmaz." der. Bunun üzerine Zekiye kılık değiştirerek Adem adıyla gönüllülerin arasına katılır. Silistre kalesi komutanı Sıtkı Bey, Adem'i çelimsiz bulduğu için geri göndermek ister; fakat Adem kalmakta direnir. İslam Bey yaralanmıştır. Bu arada Abdullah Çavuş Adem'le giderek düşman cephaneliğini havaya uçurur. Bunun üzerine düşman, kalenin kuşatmasından geri çekilir. Bütün bu olanların ardından Adem'in kimliği ortaya çıkar, Sıtkı Bey'in Zekiye'nin babası olduğu anlaşılır. Zafer sevinciyle Zekiye ve İslam Bey evlendirilir.
AKİF BEY
(Namık Kemal)
Deniz subayı otan Akif Bey, Dilruba adında kötü yollu bir kadınla evlenir. Akif Bey'in Sinop muharebesine gitmesiyle Dilruba eşinin öldüğünü yalancı şahitlerle kanıtlar. Amacı bir başkasıyla evlenmektir. Evlenmek üzereyken Akif Bey ve babası Dilruba'nm bulunduğu Çürüksu'ya gelirler. Durumu öğrenirler. Akif Bey hemen Dülruba'nın evine gider, Dilruba'nın yeni eşiyle karşılaşır. Kavga sonucu ikisi de ölür. Bunun üzerine Akif Bey'in babası da Dilruba'yı öldürür.
GÜLNİHAL
(Namık Kemal)
Rumeli'de sancak beyi olan Kaplan Paşa zalim biridir. Memleketindeki sayılır kişileri ortadan kaldırmıştır. Kardeşlerinin çocukları olan İsmet'le Muhtar birbirlerini çok sevmektedir. Kaplan Paşa ise halkın çok sevdiği Muh-tar'ı kıskanır ve bazı hilelere başvurur. Öncelikle iki gencin arasına açmak için türlü oyunlar yapar; ama bu oyunları anlaşılır. İki gencin kavuşmasını sağlayan en önemli kişi ise İsmet'in dadısı Gülnihal'dir.
CELALETTİN HARZEMŞAH
(Namık Kemal)
Celalettin Harzemşah, Moğollar'la savaşa girmiştir; fakat yenilmiştir. Bunun üzerine Hindistan'a kaçmak için yola çıkmıştır. Bu yolculuk sırasında da esir düşmemek için karısını ve oğlunu Sind nehrine atmıştır. Daha sonra Hindistan'a gelerek orada bir ordu toplamış ve Tebriz'e kadar gelmiştir. Burada kalenin hükümdarı Mihrici-han kendisine aşık olur, kaleyi de ona devrederek evlenirler. Daha sonra Moğollarla tekrar savaşa girdiklerinde Celalettin Harzemşah dağa kaçar ve bir taş üzerinde otururken komutanlardan biri kendisini öldürür. Komutan, gömleğini kâğıt ve karısının parmağını da kalem yaparak vasiyetini yazdırmıştır. Kocasının öldüğünü gören Mihricihan da kalbine bir hançer saplayarak kendisini orada öldürür.
KARABİBİK
(Nabizade Nazım)
Nabizade Nazım'ın yazdığı roman (1890), Türk edebiyatında realizm akımının başarılı iik örneğidir. Roman köy hayatını ve köy insanını ilk olarak ele almıştır. Ana-dolu köylüsünün bilgisizliği, yoksulluğu, toprak ve araç sorunları, ağalar ve tefecilerle ilişkileri, duygusal davranışları eserde olayların içinde eritilerek ustalıkla verilmiştir. Olay, Antalya'nın Beymelik köyünde geçer. Ka-rabibik babasından kalma tarlasının dört dönümünü satmış, geri Kalan sekiz dönümünü ele geçirmek isteyen komşusu Yosturoğlu ile de kavga etmiştir. Elindeki bu küçük tarlayı sürmek için her yıl Koca İmam'ın öküzlerini kiralamaktadır. Çirkin kızı Nuri'yi imamın kaynı Sarı İsmail'e verip öküzleri bedava kullanmayı hesaplar. Sarı İsmail'in başka bir kızla evleneceğini öğrenince tefeci Rum tüccardan faizle borç alıp iki öküz edinir. Artık öküz sahibi olduğundan kızma da talip olan birinin çıkacağını düşünmektedir. Bir süre sonra Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin, Nuri'yi sever, onunla evlenir. Karabibik hastadır ancak kızının evlendirdiği için artık mutludur.
ZEHRA
(Nabizade Nazım)
Nabizade Nazım'ın yazdığı (1896) tek romandır. Zehra bir tücarın kızıdır. Annesini küçük yaşta kaybetmiş kıskanç yaradılışlı bir kızdır. Babasının katibi Suphi ile evlenir. Suphi'nin annesinin, oğlunun evine hizmetçi olarak Husnicemal adında güzel bir cariye alması Zehra'nın kıskançlığını artırır. Bu sırada babası Şevket Efendi ölür, işlerin başına Suphi geçer. Suphi Hüsnicemal'e aşık olur ve onunla evlenir. Zehra onlardan öç almak ister. Ürani adında bir Rum kadınını, Suphi'yi baştan çıkarmak için görevlendirir. Bu kadına kapılan Suphi bu sefer de Hüsnicemal'i yüzüstü bırakır. Buna dayanamayan Husnicemal kendini öldürür. Bununla yetinmeyen Zehra bir de Suphi'nin katibi Muhsin'le evlenir. Böylece işin başına Muhsin geçer. Suphi'nin parası bitince Ürani onu terk eder. Suphi karnını doyurabilmek için tulumbacı olur, kahve köşelerine düşer sonunda Ürani ve onun yeni dostunu öldürür, ikinci evliliğinde mutiu olamayan Zehra'nın bu yeni eşi ölür. Zehra yalnız kalır. Artık kederli bir ömür sürmektedir. Bîr gün sokakta yürürken; yoksul, ihtiyar bir kadının düşüp öldüğünü görür. Bu kadının Suphi'nin annesi olduğunu an-layınca çok acı çeker, bu yüzden hastalanır ve ölür.