MİHRABLI VE MİNBERLİ NAMAZGÂHLARIMIZ
Hüdavendigâr AKMAYDALI
Namazgâh ve Musallânın lûgat anlamı "namaz kılınan geniş ve üstü açık yer'dir. Ancak temiz olan her yerde namaz kılanabileceğine göre ıstılah olarak belli şartları içeren, namaz kılınabilecek, muayyen yer olarak algılanabilir. Bu belli şartların başında da kıble istikametinin bilinmesi gerekir. Bunun için de bir mihrap taşı veya bir duvar içerisinde mihrap bulunmaktadır. Bu mihrap taşı veya mihrablı duvar ikinci bir gereği de yerine getirmektedir ki bu da önü açık olarak namaz kılan insanın önünden geçilmemesi gerektiğini içeren hadisler gereği, perde (sütre) vazifesini görür1.
İnsanın sosyal yaşantısı gereği, mescidlerden uzak yerlerde, yolculuklarında, dinlenme ve mesire yerlerinde gönül rahatlığı içinde ibadetlerini yapabilmeleri için namazgâhlar ihdas edilmiştir. Namazgâhlar şehirlerde, kasabalarda, menzil (kervan) yollarında ve mesire yerlerinde bulunurlar. Namazgâhlarda kıbleyi gösteren bir mihrap taşı veya mihrablı bir duvar, abdest alınabilmesi için bir kuyu veya çeşme, düzgün ve temiz bir zemin ile yazın gölge yapacak ağaçlar bulunur.
Osmanlı'nın gittiği her yerde namazgâhlara rastlanır. Evliya Çelebi Yunan Yarımadasında rast-
____________________________________________________________________________
1 "Namaz kılanın önünden geçen kimse ne kadar günaha girdiğini bilseydi, onun önünden geçmektense kırk...(uzun zaman) yerinde durması, hakkında daha hayırlı olurdu.".
Râvi diyor ki: Kırk gün mü, kırk ay mı, yoksa kırk yıl mı dedi bilemiyorum (Hadisi, Buhari, Müslim rivayet etmişlerdir.) (Muhyiddin-i Nevevi, RİYAZÜ-S SALİHİN ve Tercemesi, IlI.Cilt, Sayfa 273-274, 8.Baskı, Çeviren Hasan Hüsnü ERDEM, Ankara, Basım yılı yok).
"Kırk sene beklemek, namaz kılanın önünden geçmekten hayırlıdır." (Bezzar, Zeyd b.Halid'den) (İmam GAZALİ, İhyau Ulumi'd-din, Cilt I, Sayfa 497, Tercüme Ahmet SERDAROĞLU, İstanbul, 1975)
Yukarıdaki hadisler ve benzerleri gereği önü açık olarak namaz kılan insanın önünden geçmemek gerekir. Bu durumu önlemek için de namaz kılan insanın önüne "Zira' = bir dirsek boyu deynek" yüksekliğinden az olmamak üzere bir perde görevi yapacak "sütre= perde, örtü" konulmalıdır. Üstü açık olan namâzgah'larda da kıbleyi gösteren mihrap taşı veya mihrablı duvar bu görevi yerine getirmektedir.
İslamın ikinci şartı "Namaz”dır. Müslümanların namazlarını kılmaları için ayet ve hadisler vardır. Bunlar;
"Ben cinleri de insanları da yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Sure 5, Zariyet, Ayet 56), "Namaz insanı dinin yasak ettiklerinden ve çirkin işlerden muhakkak alıkor. " (Sure 29, Ankebut, Ayet 45)
"Ne dersiniz? Birinizin kapısı önünde bir nehir bulunup da o kimse o nehirden günde beş defa yıkanırsa, bedeninde kirden bir şey kalır mı? dedi Ashap: "Hiç bir kiri kalmaz" diye cevap verdiler. Resul-i Ekrem Salla'llâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz "işte beş vakit namaz da buna benzer. Allâhû Tealâ, namaz sayesinde günahları siler" buyurdu. (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.) (Muhyiddin-i NEVEVİ, RİYAZÜ'S SALİHlN, II. Cilt, Sayfa 373, 374, 375, Çevirenler Kıvamüddin BURSLAN-Hasan Hüsnü ERDEM, Ankara, Basım yılı yok)
"Beş vakit namaz ve Cum'a namazı, namaz vakitleri ve iki cum'a arasında işlenen küçük günahların -büyük günahlar işlenmedikçe- keffaretidir." buyurmuşlardır. (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) (Muhyiddin-i NEVEVl, RlYAZÜ'S SALİHİN, II. Cilt, Sayfa 373, 374, 375, Çevirenler Kıvamüddin BURSLAN-Hasan Hüsnü ERDEM, Ankara, Basım yılı yok)
"Kabristan ve Hamam hariç yer yüzünün her tarafı mescidtir." (Her yerde namaz kılınır. Buralar mekruhtur.) (A. Himmet BERKİ, 250 Hadis Terccme ve İzahı, Sayfa 55, Ankara, 1979)
Allah (C.C.) Kur'an-ı Keriminde insanların yalnızca kendisine ibadet etmeleri için yarattığını söylüyor ve beş vakit namaz kılmalarını emrediyor. Peygamberimiz Hz.Muhammed (Salla'llahü Teâlâ Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de islamın ikinci şartı olan beş vakit namaz kılınması, başta kendisi örnek olmak üzere sünnet ve hadislerde destekliyor.
Bu durumda müslümanlann bu ibadeti rahatça ve cemaatle (Sevabı daha fazla) yerine getirebilmeleri için cami ve mescidler ve namazgâhlar inşa ediliyor.
ladığı namazgâhlardan Seyahatnamesinde (C. VIII-S. 185-194) bahsetmektedir2.
İstanbul-Üsküdar'da bulunan önemli namazgâhlardan onbir tanesi isimleri, yerleri ve kitabeleriyle yayınlanmıştır3. Ayrıca başka bir eserde İstanbul'da bulunan ve bugün çoğunun mevcut olmadığı namazgâhların listesi yayınlanmıştır. Bu liste yüzün üzerinde namazgâhın ismini içermektedir2.
İbadet edilmesi ve namaz kılınabilmesi maksadıyla yapılan ve yukarıda yapılış amaç ve sebeblerini açıklamaya çalıştığımız, namazgâhlar bir görevi yerine getirmesinin dışında yaptıranın ve yapanın zenginliğine ve ustalığına göre kıbleyi gösteren mihrap taşının sanat açısından da bir önemi vardır. Bu namazgâhlar Allah rızası için yapıldığına göre birer VAKIF’tır. Bir vakfın yok olması ile devrinin özelliklerini yansıtan bir sanat değerinin ortadan kalkmasına üzülmemek elde değildir. Bir örnek olması bakımından İstanbul Okmeydanı namazgâhının bugün tamamen ortadan kaldırılarak yok edildiğini örnek verebiliriz.
Ancak bizim makalemize konu olan ve Osmanlı'nın, Türk Mimari kültürüne kazandırdığı Mimari ve sanat değeri olan mihrablı ve minberli namazgâhlarla Memlüklü devrine ait bir namazgâhtır.
Bunlar; Çanakkale-Gelibolu Azebler Namazgâhı M. 1407, Bursa-Umurbey Namazgâhı M. 1439, Malatya-Eski Malatya Namazgâhı M. 1465, Konya (Musalla) Namazgâhı M. 1541, Eskişehir-Sivrihisar Namazgâhı (Tamir Tarihi M. 1811), Diyarbakır Namazgâhı M. 1859, Zonguldak-Safran-bolu Namazgâhı (Yapılış tarihi belli değil)'dır.
Bu namazgâhlar genellikle şehre hakim bir tepenin üzerinde, düzgün ve geniş bir zemine sahiptirler. Mimari ve sanat açısından değerleri vardır. İnsanların ibadet görevlerini yerine getirmelerinin dışında başka fonksiyonları da yerine getirirler ve birlik ve beraberlik ruhunu aşılarlar.
Bu namazgâhların normal vakit namazlarının ifa edilmesi dışında Cuma, Bayram ve Teravih namazlarının, müsait günlerde bir yerde beraberce kılınmasına, sefere, askere ve hacca gideceklerin buradan topluca ve dualarla gönderilmesine, toplu yağmur dualarının burada yapılmasına yönelik işlevleri de vardır.
İncelemeye alınan bu namazgâhlar şehre hakim bir tepenin (Gelibolu, Bursa, Safranbolu) en uç noktasına kurulmuşlardır. Bunun sebebi alana daha çok insan alabilmek olmalıdır. Hepsinin mihrap duvarı ve bu ana duvarın ortasında mihrap nişi vardır. (Yalnız Diyarbakır Namazgâhı’nda minberin üstünde de bir niş bulunmamaktadır.) Bunun sebebi de cemaatle namaz kılabilmek ve kıble yönünün belli olması içindir. Hepsinin mihrablarının sağ tarafında minberi vardır. Bunun sebebi de Cuma ve Bayram namazlarının kılınabilmesi içindir. İki tanesinin (Gelibolu ve Bursa) mihrabının sağ tarafındaki minberi külahlıdır. Üç tanesinin (Gelibolu, Bursa, Konya) mihrablarının sol tarafında da minberi vardır. Bunun sebebi de vaaz için olmalıdır. İki tanesinin (Gelibolu, Konya) mihrap ana duvarının 10.00-12.00 metre kadar gerisinde (kuzeyinde) yerden biraz yüksekçe seki (Gelibolu) ve müezzin mahfili (Konya) şeklinde bir yükselti bulunmaktadır.
Bu genel incelemeden sonra şimdi yukarıda bahsettiğimiz yedi adet namazgâhın incelemesine geçebiliriz.
ÇANAKKALE-GELİBOLU AZEBLER NAMAZGÂHI:
Gelibolu Azebler Namazgâhı, Çanakkale Boğazının girişinde ve boğaza hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur (Resim 1). Memleketimizde bulunan namazgâhlar içinde en güzel olanlarının başında gelir. Azebler Namazgâhı’nın sefere çıkan donanmaya ait Azeblerin (Donanma erlerinin) namaz kılıp dua ettikleri ve buradan sefere çıktıkları yer olarak bazı kaynaklarda yazılmaktadır4.
Namazgâh kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı (Şekil 1), güneyde mihraplı bir ana duvarıyla bu duvarın doğu ve batısında biri külahlı (sağdaki, Resim 4-7), diğeri külahsız (soldaki, Resim 5-6) iki minber ve kuzeyde bir giriş kapısından meydana gelmektedir (Resim 1-2).
Gelibolu Azebler Namazgâhı’nın kuzey-güney yönündeki uzunluğu 12.30 metre, doğu-batı doğrultusundaki uzunluğu ise 8.19 metredir (Şekil 1). Minberlerden itibaren etrafı korkuluk taşlarıyla çevrilmiştir. Kuzeyde bulunan korkuluk duvarının tam ortasında ve mihrabın karşısında giriş kapısı yer almaktadır (Resim 1-2, Şekil 2). Namazgâhın etrafını çevreleyen korkuluk duvarlarının, doğu ve batı yönlerde, eskiden minberlerin yanından devam ettiği ve mihrablı ana duvara saplandığı bilinmektedir.
Gelibolu Namazgâhı’nın giriş kapısı, söveleriyle birlikte 1.54 metre genişliğinde, kapı açıklığı 0.905 metredir. Kapı söveleri geniş ve düz kemerlidir. Kapı üstünde dilimli, önü ve arkası kitabeli ve bezemeli bir taş bulunmaktadır (Resim 2). Kapı üzerindeki bu taşın kenarları kırılmıştır, genişliği 1.50 metre, yüksekliği, 0.75 metredir. Kitabesinden kapının, Ladikli Süleyman oğlu Aşık tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
Namazgâh giriş kapısının hemen sağında, kuzeybatı köşede, dışta yerden ortalama 0.40 met-
____________________________________________________________________________
2 M.Uğur DERMAN, Osmanlı Devri Şehir ve Menzil Yollarında İstirahat ve İbadet Yerleri (Namazgâhlar), Atatürk Koferansları V.
3 İ.Hakkı KONYALI, Üsküdar Tarihi, Cilt I, s.409-415.
4 İ.Hakkı AYVERDl, Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve ll.Sultan Murad Devri 806-855 (1403-1451) II, s. 166-168.
re yüksekliğinde tuğla döşemeli bir seki yer almaktadır (Resim 1). Namazgâh avlusu mermer döşemedir.
Mihrap nişinin bulunduğu ana duvar ortalama 1.20 metre genişliğinde ve bu duvarın ön yüzü tamamen mermer kaplama olarak inşa edilmiştir. Bu duvarın tam ortasında mihrap yer almaktadır. Mihrabın sağında ve solunda 0.84 ve 0.81 metre genişliğinde, ortalama 0.95 metre yüksekliğinde birer pencere yer almaktadır (Resim 10). Bu pencerelerden deniz rahatça görülmektedir. Mihrap, sütünceleri köşeli, kavsarası istalaktitli ve yedi sıralıdır (Resim 9). Mihrap derinliği 0.60 metredir. Mihrap duvarının ön yüzünde sol üst ve sağ üst köşede (minber külahı içinde) birer kitabe ve sağdaki minber kasnağının ön yüzünde bir adet olmak üzere toplam üç yazıt bulunmaktadır (Resim 6-10). Mihrabın tam üzerindeki mermere ters ve düz lale motifleri işlenmiştir (Resim 8, Şekil 3). Bunların dışında sağdaki minberin giriş kapısı üzerinde de yazılı bir taş yer almaktadır (Resim 7).
Gelibolu Namazgâhı’nın ana duvarının sağ üst köşesinde ve minber külahı içerisinde yer alan kitabesinden, namazgâhın Beşe oğlu İskender tarafından H.810, M. 1407 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Mihrap duvarının sol tarafında yer alan minber, yedi basamaklı ve korkulukludur (Resim 6). Bu minberin üzerinde külah olduğunu belirtir bir iz yoktur. Ana duvarın sağında yer alan minberin ise girişinde düz dikdörtgen ayaklı ve yuvarlak kemerli taştan bir giriş kapısı mevcuttur (Resim 7). Bu minber külahlı ve külah ayaklan sekizgendir. Namazgâhın ön yüzü tamamen mermer olmasına karşın yan yüzlerde ve arka cephede mermerin yanında taş kaplama da kullanılmıştır (Resim 3-4-5, Şekil 4).
BURSA UMURBEY NAMAZGÂHI:
Bursa'da Işıklar Caddesi üzerinde hakim bir tepenin üstünde bulunan Umurbey Namazgâhı, Timurtaş Paşanın oğlu Umurbey tarafından M. 1439 tarihinde yaptırılmıştır. Umurbey Namazgâhının ana mihrap duvarının tam ortasında mihrap nişi (Şekil 5, Resim 11-16), ana duvarın sağ ve sol köşelerinde minberleri yer almaktadır (Resim 11-13-15). İncelediğimiz namazgâhlar içerisinde mihrap nişlerinin sağında ve solunda minberleri olan üç namazgâhtan biridir.
Umurbey Namazgâhının ön cephesi, Mihrabı ve minberleriyle yan cepheleri ve döşemesi tamamen mermerden yapılmıştır. Mihrabın sağındaki minberin giriş kapısı ve sekiz köşeli bir külahı vardır (Resim 15). Soldaki minberde ise kapı ve külah yoktur. Mihrap, altı sıralı ve kavsarası mukarnaslıdır (Resim 16).
Namazgâhın kuzeyinde bir giriş kapısı yer almaktadır. Bursa Umurbey Namazgâhının etrafı ve bilhassa güneyi evlerle çevrelenmiştir (Resim 11).
MALATYA-ESKİ MALATYA NAMAZGÂHI:
Memleketimizde bulunan dikkate değer namazgâhların başında gelmektedir. Ancak pek de bilinmemektedir. Eski Malatya'da bulunan namazgâh 9.90x1.97 metre ebadında bir ana mihrap duvarına sahiptir (Şekil 6). Bu duvar yonu taşı kaplama ve üstü silme ile nihayetlenmektedir (Resim 18). Namazgâhın doğu, batı ve kuzeyinde yüksekçe bir korkuluk duvarı vardır. Kuzeyde bulunan korkuluk duvarında giriş için bir açıklık bırakılmıştır (Resim 17).
Eski Malatya Namazgâhı'nın taş minberi mihrabın hemen sağında yer almakta olup yedi basamaklıdır. Döşemesi taş kaplamadır.
Namazgâh mihrabının çevresi geometrik motifli bezemeli taşlarla çevrelenmiştir (Resim 19). Mihrap nişinin üzeri sivri kemerli ve kemer, kırmızı ve beyaz taşların üst üste konmasıyla estetik bir güzellik kazanmıştır (Resim 19). Mihrap kemerinin üzerinde ve içinde iki adet yazıt yer almaktadır. Mihrap nişinin içinde ikinci bir yarım daire şeklinde girintisi vardır. Burada da kırmızı ve beyaz taşlar üst üste konarak inşa edilmiştir. Mihrabın sağında ve solunda üstte yuvarlak birer madalyon yer almaktadır (Resim 19).
Eski Malatya Namazgâhı’nın mihrabının etrafını çevreleyen bezemeli taşlardan ve mihrap üstündeki silme ile ana duvar silmelerinin incelenmesinden namazgâhın çok harap bir vaziyetten onarılarak bu hale getirildiği anlaşılmaktadır.
Eski Malatya Namazgâhı’nın iki yazıtı olduğunu yukarıda zikretmiştik. Mihrap kemerinin üstünde bulunan kitabe kanaatimizce buraya ait olmayıp sonradan konmuştur. Mihrap kemeri içindeki kitabede ise "Melik'el-Eşref Ebu'n Nasr Kayıtbay" ismi geçmekte ve yazıdan H.870 tarihi okunmaktadır. Buna göre bu namazgâh Memluklu Sultanı Melik el-Eşref Seyfettin Kayıtbay (...-1496) tarafından M. 1465 tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
KONYA (MUSALLA) NAMAZGÂHI:
Konya'da bulunan namazgâh, bugün Musalla Mezarlığı içinde Şeyh Halil-i Türbesi'nin önünde yer almaktadır. Namazgâhın etrafını çevreleyen duvarın üstündeki kitabeye göre (Resim 22) (Bu kitabenin yeri her halde burası olmamalıdır) H. 948, M. 1541 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman zamanında Vezir Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ana duvarda mihrap yer almaktadır. Mihrap nişinin derinliği 0.60 metredir. Mihrabın hemen sağında ve solunda sekiz basamaklı birer minber yer alır. Konya Musalla Namazgâhı bu özelliği ile Gelibolu Azebler ve Bursa Umurbey Namazgâhlarına benzer. Namazgâh mihrabının kavsarası istiritye motifli bir kemerle örtülüdür (Resim 23). Namazgâhın kuzeyinde beş basamakla çıkılan taştan bir kürsü bulunmaktadır (Resim 21). Zemin topraktır.
Namazgâhın bulunduğu bu alanın Selçukiler devrinde Sultan Meydanı olduğuna dair bazı kaynaklarda işaret vardır5.
ESKİŞEHİR-SİVRİHİSAR ŞEYH MEHMED NAMAZGÂHI:
Namazgâh Sivrihisar'ın Musalla Mevkii’nde, Karaşlı Mahallesi’ndedir. Selçuklu Emirlerinden Emüniddin Mikail tarafından XIII. yüzyılda buraya bir cami yapılmak üzere Konya'dan Haznedar Necibüddin Mustafa gönderilmiş, cami temeli atılmış ancak cami tamamlanamadığı için buraya namazgâh yapılmıştır.
Namazgâhın üzerindeki tamir kitabesine göre de H. 1225, M. 1811 yılında Ömer Halil bin El-Hac Hamza bin İbrahim Ağa tarafından tamir ettirilmiştir.
Namazgâhın etrafında ihata duvarı mevcuttur. Kıble duvarı, 0.84 metre eninde, ortasında mihrap nişi, mihrabın sağında sekiz basamaklı bir minber mevcuttur (Şekil 8). Mihrap duvarı büyük devşirme taşlardan inşa edilmiştir (Resim 24). Mermerden tek parça olan mihrap taşı da devşirme ve yuvarlak kemerlidir. Mihrap taşı kemeri içinde bitkisel bir motif yer alır. Mihrabın üstünde tamir kitabesi ve bu kitabenin solunda namazgâha ait olmayan yazılı bir taş bulunur.
Namazgâhın orta yerinde kare planlı moloz taştan bir müezzin yeri (seki) bulunmaktadır.
DİYARBAKIR NAMAZGÂHI:
Diyarbakır'da Mardin Kapısı dışında, Mezarlıkların arkasında Şeyh Muhammed düzlüğündedir. Banisi Vali Mahmud Paşa'dır. Yapım tarihi M. 1859-1860'dır. Namazgâhın çevresi ihata duvarı ile çevrilidir. Namazgâha giriş kuzeydendir. Mihrap duvarının genişliği 1.17 metre, uzunluğu 8.30 metre, yüksekliği 4.18 metredir. Mihrap duvarının ortasında 0.60 metre derinliğinde basit mihrap nişi yer almaktadır. Bu niş basit yuvarlak kemerlidir (Resim 25, Şekil 9-10). Mihrabın sağında altı basamaklı bir minber bulunmaktadır (Resim 26). Minberinde duvarda 0.40 metre derinliğinde yuvarlak ve kemerli bir nişi vardır. Siyah (Bazalt) Diyarbakır taşından inşa edilen namazgâh 1965 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir edilmiştir. Mihrabın üzerinde beyaz mermerden kitabesi bulunmaktadır (Resim 25).
Diyarbakır'daki bu namazgâh Vakıflar Genel Müdürlüğünün yaptığı onarımdan sonra bilgisiz kişilerce etrafı duvarla ve üstü B.A. tabliye ile kapatılarak bir mescid haline getirilmiştir (Resim 26-28).
Diyarbakır Namazgâhı sonradan yapılan bu müdahalelerden kurtarılarak özgün haline dönüştürülmelidir.
ZONGULDAK-SAFRANBOLU NAMAZGÂHI:
Safranbolu ilçe merkezinde bulunan namazgâh, ilçeye hakim bir tepe olan Hıdırlık Tepesi üzerinde inşa edilmiştir (Resim 29). Ortasında mihrabı bulunan bir ana duvarı ile mihrap nişinin sağında yedi basamaklı bir minberi bulunmaktadır (Şekil 11, Resim 30). Mihrap duvarı 0.76 metre genişliğinde, 3.93 metre uzunluğundadır. Duvarın yüksekliği 3.27 metredir. Safranbolu namazgâhının ana duvarı sıralı moloz taştan inşa edilmiştir. Mihrabı basit ve 0.40 metre derinliğindedir.
Namazgâhın kitabesi olmadığı için yapıldığı tarih, yapanı ve yaptıranı belli değildir.
Hıdırlık Tepesi'nde bu namazgâhın dışında ayrıca H.1261 tarihli Hasan Paşa Türbesi'nin yanında da açık bir mihrap bulunmaktadır (Resim 31).
KAYNAKLAR
Bedri YALMAN, Bursa, İstanbul, 1977, Sayfa 28.
M.Uğur DERMAN, Osmanlı Devri Şehir ve Menzil Yollarında İstirahat ve İbadet Yerleri (Namazgâhlar), Atatürk Konferansları V, 1971-1972, Ankara 1975.
E.Hakkı AYVERDl, Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve Il.Sultan Murad Devri 806-855 (1403-1451) II, İstanbul 1972, Sayfa 166-168.
Pervin SAYİÇ, Gelibolu'da Türk Eserleri, A.Ü.D.T. C. Fakültesi, Sanat Tarihi Kürsüsü, (Yayınlanmamış Lisans Tezi) Ankara, 1973.
İ. Hakkı KONYALI, Konya Tarihi, Konya 1964, Sayfa 570-572.
İ. Hakkı KONYALI, Üsküdar Tarihi, Cilt I, Sayfa 409-415.
M.Sinan GENİM, Sanat Tarihi Yıllığı VI, İstanbul 1976, (Mihrablı ve Minberli Namazgâhlara Bir Örnek), Sayfa 147-155.
Celal Esad ARSEVEN, Türk Sanatı Tarihi, İstanbul, Sayfa 443.
Hulusi YAZICIOĞLU, Safranbolu (Safranbolu-Karabük-Ulus-Eflani), Karabük, 1982.
Tahsin ÖZALP, Sivrihisar Tarihi, Eskişehir 1960.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi.
____________________________________________________________________________
5 İ. Hakkı KONYALI- Konya Tarihi, Sayfa 570-572.
Resim 6: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, sol köşedeki kitabe.
Resim 9: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, mihrab.
Resim 8: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, mihrap üstündeki lale motifleri ve bezemeli taş.
Resim 10: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, ön cephe.
Resim 24: Eskişehir Sivrihisar Namazgâhı, ön cephe.
Resim 25: Diyarbakır Namazgâhı, Vakıflar Genel Müdürlüğünce tamir edilmeden önce.
Resim 1: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, genel görünüm.
Resim 2: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, giriş kapısı (içten).
Resim 3: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, arka cephe.
Resim 4: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, sağ yan cephe.
Resim 5: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, sol yan cephe.
Resim 7: Çanakkale, Gelibolu Azebler Namazgâhı, sağdaki minber.
Resim 11: Bursa Umurbey Namazgâhı, ön cephe.
Resim 12: Bursa Umurbey Namazgâhı, genel görünüm.
Resim 13: Bursa Umurbey Namazgâhı, minber.
Resim 14: Bursa Umurbey Namazgâhı, minber, sağ yan cephe.
Resim 15: Bursa Umurbey Namazgâhı, minberin önden görünüşü.
Resim 16: Bursa Umurbey Namazgâhı, mihrab.
Resim 17: Malatya-Eski Malatya Namazgâhı, genel görünüm.
Resim 18: Malatya-Eski Malatya Namazgâhı, ön cephe.
Resim 19: Malatya-Eski Malatya Namazgâhı, mihrab.
Resim 20: Konya Musalla Namazgâhı, ön ve sağ yan görünüş.
Resim 21: Konya Musalla Namazgâhı, kürsü.
Resim 22: Konya Musalla Namazgâhı, kitabe.
Resim 23: Konya Musalla Namazgâhı, ön cephe.
Resim 26: Diyarbakır Namazgâhı, son durumu, ön cephe.
Resim 27: Diyarbakır Namazgâhı, arka cephe.
Resim 28: Diyarbakır Namazgâhı, sağ yan cephe.
Resim 29: Zonguldak, Safranbolu Namazgâhı, genel görünüm.
Resim 30: Zonguldak, Safranbolu Namazgâhı, ön cephe.
Resim 31: Zonguldak, Safranbolu, Hıdırlık Tepesi’nde Hasan Paşa Türbesi yanındaki açık mihrab.
PLAN
PLAN
PLAN
PLAN
PLAN
PLAN
PLAN
TRABZON’DA YOK OLAN
BAZI TÜRK DEVRİ YAPILARI
Doç. Dr. Haşim KARPUZ
l. Giriş:
Trabzon Doğu Karadeniz Bölgesinin en eski kentlerinden birisidir. Tarih boyunca önemli bir liman, tarım, ticaret, kültür ve sanat merkezi olmuştur. Osmanlı fethinden sonra daha çok gelişmiş ve Türk İslam yapıları ile donatılmıştır. Günümüzde şehir hızla ve sağlıksız bir biçimde büyümüş, tarihi dokusu korunamamıştır.
Yapılan araştırmalar Osmanlı döneminde şehir merkezinde çok sayıda dini ve sosyal amaçlı yapılar inşa edildiğini göstermektedir. Ne yazık ki bu eserlerin büyük bir kısmı korunmaları için kararlar alınmış olmasına rağmen yıktırılıp yok edilmişlerdir. Bu konuda daha önce tarafımdan bir araştırma yapılmıştır. Bildirimde tekrardan kaçınmak için eskiden yıkılan anıtları özetleyip, özellikle son yıllarda yıktırılan örnekler üzerinde durmak istiyorum1.
II. Trabzon'da Yok Olan Türk Devri Yapılarından Örnekler:
Çömlekçi Mahallesinden Ayasofya (Fatih) Mahallesine kadar uzanan şehir, deniz kenarından teraslar şeklinde yükselen mahallelere sahiptir. Tarihi karakterini koruyan mahalleler XIX.yüzyıl Osmanlı kent yapısı özelliklerine sahiptir. Trabzon'un tarihi dokuya sahip bu mahalleleri büyük ölçüde tarihi görünümlerini yitirmiştir. Tarihi, mimari ve sanat değeri taşıyan camiler yıkılıp yenilenmekte, medrese, han, hamam, türbe gibi yapılar yıkılarak yerlerine park veya yeni binalar yapılarak ortadan kaldırılmaktadırlar. Çeşmeler, sokakları genişletmek için yıkılmış, eski evlerin ise yerlerine apartmanlar dikilmiştir. Gün geçtikçe şu veya bu şekilde tarihi değer taşıyan yapılarımız yok edilmektedir.
A. Camiler: Yıkılan Tabakhane, Müftü, Amasyalı, Zeytinlik, İncirlik camileri (Res. 1) ile Mustafa Efendi Mescidi (Res. 2) hakkında daha önceki araştırmamda söz etmiştim2. Son olarak yıktırılan iki cami ise Pazarkapı ile Gözaçan camilerdir.
Pazarkapı Camisi: (Çizim: 1; Res. 3-8)
Trabzon'un en eski camilerinden birisiydi. Ünlü Trabzon Tarihi yazarı Şakir Şevket'e göre H.971, M.1563 tarihinde Trabzon tüccarlarından Kasım Çelebi tarafından yaptırılmış ve camiye vakıf gelirleri sağlanmıştır3. Caminin H. 1208 M. 1793 tarihinde Kethüda Abdullah Ağa tarafından yeniden elden geçirildiği kitabesinden anlaşılmaktadır4.
Daha sonra cami H.1269, M. 1852 yılında (minare, mihrap üzerindeki tarihler) Belediye Reisi Ali Rıza Efendi tarafından son şekliyle yeniden onarılmıştır5. 1988 yılına kadar onarımlarla gelen yapıyı şu şekilde tanımlayabiliriz:
Caminin planı enlemesine düzenlenmiştir. Bir son cemaat yeri ve bir harim kısmından meydana gelmektedir. Kalın taş duvarlı olan cami bir kırma çatı ile örtülmüştür. Bu geniş saçaklıklı ve alaturka kiremit kaplıydı. Caminin minaresi batı duvarının uzantısı üzerinde biraz önde inşa edilmişti. Minare sekizgen kaide, pabuçluk ve poligon bir gövdeye sahipti. Siyah beyaz taş sıraları ile örülmüştü. Şerefe altı mukarnaslı, barok karakterli korkuluklara sahipti.
Minarenin kaidesi üzerinde şu kitabe yer alıyordu:
Ummiret hazihi'l-minareti'ş-şerife
Sene 1269 Hicri.
____________________________________________________________________________
1 Bildirimin hazırlanmasındaki yardımları için Y.Doç.Dr.M.Reşat Sümerkan'a ve Arkeolog Ayşe Sevim'e teşekkürlerimi sunuyorum.
2 Karpuz, Haşim, "Trabzon'da Yok Olan Türk Devri Yapıları", Sanat Tarihi Yıllığı, Sayı: 12, İstanbul 1982, s.95-115.
3 Şakir Şevket, Trabzon Tarihi (Sadeleştiren K.Karadenizli) Ankara 1954, s.88-89.
4 Kurnaz, Mehmet, Trabzon'da 35 Vakfa Ait Notlar, Trabzon, 1948 (Basılmamış rapor), s.32; Yüksel, M., Trabzon'da Türk-İslâm Eserleri ve Kitabeler, I, İstanbul 1991, s.104-105.
5 Şakir Şevket, a.g.e., s. 88.
Pazarkapı medresesi de caminin batı tarafına bitişikti.
Son cemaat mahalline cepheden iki ayrı kapıdan giriliyordu. Camekanlı bu kısım iki katlıydı. Üst mahfile sağlı sollu merdivenlerle çıkılıyordu. Son cemaat mahallinin batısından medrese kısmına geçilen bir kapı izi vardı. Yapının 1885 yıllarında çekilen resmini incelediğimiz zaman son cemaat yerinin batı kısmında muntazam pencereli bir bölüm görülüyor. Bu kısım medresenin fevkani odalarını ihtiva ediyor olmalıydı.
Son cemaat mahallinden harim kısmına oval kemerli iki kapı ile giriliyordu. Harim kısmının girişi üzerinde ahşap mahfil bulunmaktadır. Bu iç mahfile dış mahfilden iki kapı ile girilmekte idi.
Harim kısmı dört yöne açılan dikdörtgen pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrap alçıdan yapılmıştı. Mihrap nişi, kalın yuvarlak bir bordürle çevrilmişti. Yan kenarlardaki iki sütun köşelerde şerefelere sahiptir. İki başlık arasında basit bir askı süslemesi vardır. Alınlık üzerinde: "Kâle'llahu Ta'âlâ: Fevelli vecheke Şatara'l-Mescidi'l-haram" ayeti, taç kısmında "Allah" yazısı yer alıyordu.
Minber ahşaptan yapılmış olup sanat değeri yoktur. Sınırlandırılmış aynalıkların üzeri sade tutulmuştur.
Ahşap süsleme bakımından caminin harim kapılarının kanatları XVIII. yüzyıl ahşap oymacılığının nadir örneklerinden idi. Kapıların her iki kanadı simetrik şekilde düzenlenmişti. Batı taraftaki kapıda en üstte birer yazı kuşağı, altta oyma üçgenlerin oluşturduğu stilize yapraklar, daha altta üçgenlerle dolu daireler, altta rozet ve çarkıfelekler (sağ kanatta bu iki motif arasına bir karanfil çiçeği yerleştirilmiştir), stilize yapraklar yer almaktadır. Kanatların alt aynalıklarında sekizgen geçmelerden oluşan geometrik bir süsleme, stilize yapraklar, dalgalı hatlar ve rozetler bulunuyordu. Kapı binisi üzerinde ve yanlarında stilize yapraklar dalgalı bir hat uzanmaktadır. Kanatların üzeri yer yer dekoratif çivilerle süslenmiştir.
Doğu taraftaki kapı kanatları da benzer kompozisyona sahipti. Üstte yazı kuşakları (Ya mufettihe'I ebvab, ifteh'lena hayre'l-bab), dalgalı hatlarla belirlenmiş bordürler içerisinde dikdörtgenlerin oluşturduğu geometrik bir düzenlemeye yer verilmiştir. Kapı kanatlarının süslemesi Yarımbıyıkoğlu evinin yok olmuş sefa süslemelerine benzer. Benzer süslemeyi Semerciler camisinde ve bazı köy camilerinde de görüyoruz6. En eski örneğini Fatih camisi minber ve kapı kanatlarında gördüğümüz geometrik süsleme programı XVIII. yüzyıldan sonra terk edilerek bitkisel süslemenin ağırlık kazandığı yeni bir bölgesel üslup "Doğu Karadeniz ahşap üslubu" ortaya çıkmıştır.
Pazarkapı camisi enlemesine planıyla Selçuklu camilerinin geleneğini yaşatan, kırma çatısı, geniş saçakları, ahşap işçiliği ile de mahalli ahşap oymacılığının önemli bir örneği idi. Cami, ülkemizde anıtlar için koruma kararları alan Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu şimdiki adıyla Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu tarafından 1974 ve 1980 yıllarında iki defa Anıtsal eser olarak tescil edilmiş ve I. derecede korunacak yapı olarak belirlenmiştir. 1986 yılında Pazarkapı Camisi Onarma ve Güzelleştirme Derneğinin politik girişimleri sonucu aynı kurulca cami taşınmaz kültür varlığı özelliği göstermediği gerekçesi ile yıkılarak yerine yeni cami yapılmasına karar verilmiştir. Trabzon şehri önemli bir eserini kaybetmiş, tarafsız olması gereken bu bilim kurulu baskılara boyun eğerek yanlış bir karar vermiştir.
Gözaçan Camisi: (Çizim: 2; Res. 9-10)
Boztepe mahallesinde Boztepe caddesi üzerinde yer alıyordu. XIX. yüzyılın sonlarında yaptırılmış kırma çatılı Trabzon'un geleneksel camilerinden birisiydi. Bazı onarım ve ilavelerle 1986 yılına kadar gelmişti. Bu cami de Yüksek Kurul tarafından korunacak anıt olarak tescil edilmişti. Buna rağmen Pazarkapı camisi ile birlikte 13.2.1986 gün ve 1987 sayılı kararla ve aynı gerekçe ile yıkımına karar verilmiştir.
Plan olarak Pazarkapı camii gibi enlemesine uzanıyordu: Bir son cemaat yeri ve bir harim kısmından meydana gelmekteydi.
Cami duvarlarındaki değişiklikler batı kısmına doğru genişletildiğini göstermekteydi. Ayrıca doğudaki giriş de kapatılarak buraya abdest muslukları yerleştirilmişti. Taş minare caminin batı köşesindeydi7.
Son cemaat yeri de aynı şekilde genişletilmiş ve üzerine cephesi kapalı bir mahfil yerleştirilmiştir. Harimin giriş cephesinde derin bir mahfil bulunmaktaydı. Bu mahfil ahşap sütunlarla taşınmaktaydı.
Caminin mihrap ve minberi sade idi. Kitabesi olmayan caminin 1890 yıllarında yapıldığını söyleyebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |