Stephen King Kara Kule Cilt6 Susannah'nın Şarkısı



Yüklə 1,46 Mb.
səhifə1/30
tarix30.10.2017
ölçüsü1,46 Mb.
#22902
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30

Stephen King - Kara Kule Cilt6 Susannah'nın Şarkısı

Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.

UYARI:
www.kitapsevenler.com
Kitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar...

Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki

tüm e-kitaplar, 5846 Sayılı Kanun'un ilgili maddesine

istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla

ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuşan "Braille Not Speak", kabartma ekran

vebenzeri yardımcı araçlara, uyumluolacak şekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik

karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görmeengelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki

e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düşüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük

esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz Yardımsever arkadaşlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin

istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbirşekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz.

Aksi kullanımdan doğabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir.

www.kitapsevenler.com

web sitesinin amacıgörme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek

ve kitap okuma alışkanlığını pekiştirmektir.

Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça

pekişeceğine inanıyorum.Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve

yaptıkları katkılardan ötürü teşekkür ediyorum.

Bilgi paylaşmakla çoğalır.

Yaşar MUTLU
İLGİLİ KANUN:

5846 Sayılı Kanun'un "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders

kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa

hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak

ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi

kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi

bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir

şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz.

Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin

bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur."


bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiştir.

Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iştir. Ne mutlu ki, bir görme

engellinin, düzgün taranmış ve hazırlanmış bir e-kitabı okuyabilmesinden duyduğu sevinci paylaşabilmek

tüm zahmete değer. Sizler de bu mutluluğu paylaşabilmek için bir kitabınızı tarayıp,

kitapsevenler@gmail.com

Adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katılmayı düşünebilirsiniz.

Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek lütfen bu açıklamaları silmeyiniz.

Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz...

Teşekkürler.

Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.

Tarayan Yaşar Mutlu

www.kitapsevenler.com

www.yasarmutlu.com

yasarmutlu@yasarmutlu.com

yasarmutlu@kitapsevenler.com

kitapsevenler@gmail.com

Stephen King - Kara Kule Cilt6 Susannah'nın Şarkısı

ALTIN KİTAPLAR

SUSAHNAH'NIN ŞARKISI
Cocuğunu doğurmak için in nah Dean'in vücudu-le geçiren Mia, Siyah Dç gücünü kullanarak New York kentine nak-r. Yıl 1999, mevsim

Susannah kente tamamen anadır. Onun aklını ve beynini paylaşan "Hiçliğin" içinse durum dehşet vericidir.

Bu arada Mannilerin de yardımıla geride kalan kalan geçiş kapısı olan mağara-çıkınca kullandıkları bü-ün başına buyruk hareket ettiğini acı biçimde fark ederler.

Stephen King'in yedi cilt-muhteşem yapıtının altincı kitabı olan Susannah' Şarkısı, Kara Kule gizemini ortaya çıkaracak büyüleyici bir anahtar... King yine temposu hiç düşmeyen inanılmaz bir gerilim romanıyla karşımızda!...

SUSAHNAH'NIN ŞARKISI

ALTIN KİTAPLAR

KİTABIN ORİJİNAL ADI THE DARKTOWER VI SONG OF SUSANNAH

YAYIN HAKLARI STEPHEN KING ©

KESİM TELİF HAKLARI AJANSI

ALTIN KİTAPLAR YAYI NEVİ VE TİCARET A.Ş. ©


KAPAK SELÇUK ÖZDOGAN
BASKI

1. BASIM / EKİM 2004 AKDENİZ YAYINCILIK A.Ş.

Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar - İstanbul

BU KİTABIN HER TÜRLÜ YAYIN HAKLARİ

FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI GEREĞİNCE

ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş/YE AİTTİR.

ISBN 975 - 21 - 0507 - 6
ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ

Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioğlu İşhanı

Cağaloğlu - İstanbul

Tel: 0.212.513 63 65 / 526 80 12

0.212.520 62 46/513 65 18

Faks: 0.212.526 80 11

SUSAHNAH'NIN ŞARKISI

Tarayan Yaşar Mutlu

www.kitapsevenler.com

www.yasarmutlu.com

e-postamız kitapsevenler@gmail.com

STEPHEN KING


İLLÜSTRASYON

DARREL ANDERSON
TÜRKÇESt

CANAN KİM


http://www.altinkitaplar.com.tr

info@altinkitaplar.com.tr
ALTIN KİTAPLAR

Yazarın Yayınevimizden Çıkan Kitapları:

HAYVAN MEZARLIĞI

GÖZ


KUIO

KORKU AĞI

KUŞKU MEVSİMİ

ÇAĞRI


CHRISTINE

MAHŞER


"O"

SİS


TEPKİ

MEDYUM


SADİST

ŞEFFAF


CESET

AZRAİL KOŞUYOR

HAYALETİN GARİP HUYLARI

HAYATI EMEN KARANLIK

GECE YARISINI 2 GEÇE

GECE YARISINI 4 GEÇE

RUHLAR DÜKKÂNI

OYUN


ÇILGINLIĞIN ÖTESİ

KEMİK TORBASI

YEŞİL YOL

MAÇA KIZI

RÜYA AVCISI

KARA EV


KARANLIK ÖYKÜLER

BUICK8
Kara Kule Serisi

KARA KULE (SİLAHŞOR)

ÜÇ'ÜN ÇEKİLİŞİ

ÇORAK TOPRAKLAR

BÜYÜCÜ VE CAM KÜRE

CALLA 'NIN KURTLARI

SUSANNAH'NIN ŞARKISI

Sona erdiğini bilen Tabby için

"O halde git. Bundan başka dünyalar da var."

John "Jake" Chambers

"Bitmeyen üzüntülerin kadınıyım Her günümde bela gördüm Bütün dünyayı dolaşacağım Ama yok bana yol gösterecek bir dostum..."

Anonim

"Tanrı'nın yapmak istediği her şey adildir."



Leif Enger Irmak Gibi Huzur

İÇİNDEKİLER


1. Kıta: Işın Depremi 8

2. Kıta: Büyünün Dayanıklılığı 20

3. Kıta: Trudy ve Mia 37

4. Kıta: Susannah'nın Dogan'ı 46

5. Kıta: Kaplumbağa 58

6. Kıta: Cehennem Çukuru Şatosu 73

7. Kıta: Pusu 92

8. Kıta: Top Fırlatma Oyunu 111

9. Kıta: Eddie Dilini Isırıyor 124

10. Kıta: Susannah-Mio, Bölünmüş Kızım Benim 154

11. Kıta: Yazar 185

12. Kıta: Jake ve Callahan 215

13. Kıta: "Selam Mia, Selam Anne 243

Final: Bir Yazarın Günlüğünden Sayfalar 271

Kalemşorun Notu 288

1. Kıta: Işın Depremi


BİR

"Büyü ne kadar dayanır?"

Önce kimse Roland'ın sorusuna cevap vermedi, Silahşor bunun üzerine gözlerini papaz konutunun oturma odasında, sayısız torunundan biriyle evli olan Cantab'in yanında oturmakta olan Mannili Henchick'e dikerek sorusunu tekrarladı. İki adam, Mannilerin yaptığı gibi el ele tutuşmuştu. Yaşlı olanı, o gün torunlarından birini kaybetmişti, ama taştan oyulmuşa benzeyen yüzünde hiçbir ifade yoktu.

Roland'ın yanında, kimsenin elini tutmayan, bembeyaz bir yüzle sessizce bekleyen Eddie Dean oturuyordu. Onun yanında, yere bağdaş kurup oturmuş olan Jake Chambers vardı. Oy'u kucağına almıştı. Roland gözüyle görmese, Hantal Billy'nin buna izin vereceğine hayatta inanmazdı. Eddie'nin de Jake'in de üstü başı kanla kaplıydı. Jake'in gömleğindeki kan, arkadaşı Benny Slightman'a aitti. Eddie'nin üzerindeki kan ise bir zamanlar Redpath'li Margaret olan Margaret Eisenhart'a, yaşlı reisin kaybettiği torununa aitti. Eddie de, Jake de Roland'ın hissettiği kadar yorgun görünüyordu ama o gece dinlenmelerinin söz konusu olamayacağından emindi. Uzaklardan, kasabadan, havai fişeklerin, şarkıların ve coşkulu kutlamaların sesleri geliyordu.

Ama burada kutlama yoktu. Benny ve Margaret ölmüş, Susannah ise gitmişti.

"Henchick söyle yalvarırım: büyü ne kadar dayanacak?"

Yaşlı adam düşünceli bir ifadeyle sakalını sıvazladı. "Silahşor -Roland- bir şey söylemem güç. O mağaradaki kapının büyüsü beni aşıyor. Senin de bunu bilmen gerek."

"Bana ne düşündüğünü söyle. Bildiklerinden yola çıkarak neler söyle-yebilirsen."

Eddie ellerini kaldırdı. Elleri kirliydi, tırnaklarının içi kan doluydu ve titriyordu. "Söyle, Henchick," dedi Roland'm daha önce hiç duymadığı cılız, kaybolmuş bir sesle. "Söyle, yalvarırım."

Peder Callahan'ın bütün işleriyle ilgilenen Rosalita, elinde bir tepsiyle içeri girdi. Üzerinde fincanlar ve içi dumanı tüten kahveyle dolu bir sürahi vardı. En azından o, üzerindeki kanlı kot pantolonu ve gömleği çıkarıp temiz bir elbise giymişti ama gözlerinde hâlâ dehşet dolu bir ifade vardı. İnlerinden etrafı gözleyen küçük, vahşi hayvanlar gibi bakıyordu. Fincanlara kahve doldurup tek kelime etmeden birer birer uzattı. Roland uzatılan fincanı alırken onun da ellerindeki kanı tamamen temizleyememiş olduğunu gördü. Sağ elinin üzerinde kan lekesi vardı. Margaret'in mi yoksa Benny'nin miydi? Bilmiyordu. Pek umursadığı da söylenemezdi. Kurtlar mağlup edilmişti. Calla Bryn Sturgis'e bir daha gelebilirlerdi veya gelmeyebilirlerdi. Bu ka'mn işiydi. Onların işi ise, çarpışmanın ardından Siyah On Üç'ü alarak ortadan kaybolan Susannah Dean'leydi.

"Kaven'ı mi soruyosun?" dedi, Henchick.

"Evet, babalık," dedi, Roland. "Büyünün dayanıklılığı."

Peder Callahan dalgınca gülümseyip başını hafifçe sallayarak fincanı aldı ama teşekkür etmedi. Mağaradan döndüklerinden beri pek az konuşmuştu. Kucağında, Korku Ağı adında, adını hiç duymadığı biri tarafın-

dan yazılmış bir kitap vardı. Kurgu gibi görünüyordu ama kendisi, yani Donald Callahan da kitabın içindeydi. Kitapta bahsedilen kasabada yaşamış, anlatılan olaylarda yer almıştı. Kendi yüzünün bir başka versiyonunu (daha çok olayların geçtiği 1975 yılındaki halini) göreceğinden tuhaf bir şekilde emin hissederek yazarın fotoğrafına bakmak için kitabın arka kapağını çevirmişti, ama bir resim yoktu. Sadece yazar hakkında pek fazla bilgi vermeyen kısa bir not vardı. Maine eyaletinde yaşıyordu. Evliydi. Arkadaki alıntılara bakılacak olursa epey başarılı bir kitap daha yazmıştı.

"Büyü ne kadar kuvvetliyse etkisi o kadar uzun sürer," dedi, Cantab ve sorarcasına Henchick'e baktı.

"Doğru," dedi, Henchick. "Büyü ve pırıltı, ikisi birdir ve ikisi de geriden gelir." Bir an duraksadı. "Yani geçmişten."

"Bu kapı dostlarımın geldiği dünyada pek çok yere ve zamana açıldı," dedi, Roland. "Tekrar açılmasını istiyorum ama sadece son iki seferde açıldığı zamana ve mekâna. Bu yapılabilir mi?"

Henchick ve Cantab bunu düşünürken sessizce beklediler. Manniler muhteşem gezginlerdi. Roland'ın istediğini (hepsinin istediğini) yapabilecek biri varsa o da bu insanlardı.

Cantab, Redpath'in dintii olan yaşlı adama doğru saygıyla eğildi ve fısıldayarak konuştu. Henchick, onu ifadesiz bir yüzle dinledi. Sonra yaşlı, çarpık parmaklarıyla Cantab'in başını çevirdi ve fısıldayarak karşılık verdi.

Eddie yerinde kıpırdandı. Roland, genç adamın kontrolünü kaybedeceğini, bağırıp çağırmaya başlayabileceğini hissederek elini sakin olması için uyarırcasına Eddie'nin omzuna koydu. Eddie sakinleşti. En azından o an için.

Fısıltıyla yapılan görüşme, beş dakika kadar sürdü. Herkes sessizce bekliyordu. Uzaklardan gelen kutlama seslerine katlanmak güçtü. Roland, Eddie'nin neler hissediyor olabileceğini tahmin ediyordu.

Henchick sonunda Cantab'in yanağına dokundu ve Roland'a döndü.

"Mümkün olabileceğini düşünüyoz," dedi.

"Tanrı'ya şükürler olsun," diye mırıldandı, Eddie. Sonra sesini yükseltti. "Tanrı'ya şükür! Haydi hemen mağaraya çıkalım. Doğu Yolu'nda sizinle buluşup..."

İki sakallı adam da başını olumsuz anlamda sallıyordu. Henchick'in yüzünde bir tür sert merhamet, Cantab'in yüzünde ise neredeyse dehşet vardı.

"Sesler Mağarası'na karanlıkta gidemeyiz," dedi, Henchick.

"Ama mecburuz.1" diye patladı, Eddie. "Anlamıyorsunuz! Tek sorun büyünün etkisinin sürüp sürmemesi veya ne kadar süreceği değil, diğer taraftaki zaman sorunu da var! Orda daha hızlı ilerliyor ve geçen zamanın gerisine gidilemiyor! Tanrım, Susannah şu an bebeği doğuruyor olabilir ve doğurduğu bir tür yamyam yaratıksa..."

"Beni dinle, genç adam," dedi, Henchick. "Beni iyi dinle, yalvarırım.

Artık gün sona erdi."

Bu doğruydu. Roland bir günün daha önce parmaklarının arasından böylesine çabuk kayıp gittiğini hatırlamıyordu. Günün erken saatlerinde, şafaktan kısa bir süre sonra Kurtlar ile savaşmışlardı. Sonra yolun üzerinde zafer kutlamaları yapılmış, ölenlerin ardından yas tutulmuştu; inanılmayacak kadar kısa sürmesine belki şaşmamalıydı. Sonra Susannah'nın kaybolduğunu fark edip mağaraya gitmişler, orada çarpıcı keşiflerde bulunmuşlardı. Doğu Yolu üzerindeki savaş alanına döndüklerinde vakit öğleyi geçmişti. Kasaba ahalisinin çoğu, çocuklarını da alarak zafer sarhoşluğu içinde eve dönmüştü. Henchick görüşmeye hemen razı olmuş, ama pederin evine döndüklerinde güneş gökyüzündeki günlük yolculuğunun sonuna yaklaşmıştı bile.

Mecburen de olsa bir gece dinleneceğiz sanırım, diye düşündü Roland Mutlu mu olsun, hayal kırıklığına mı uğrasın karar veremiyordu. Birai uyku çok iyi gelecekti, o kadarını biliyordu.

"Dinliyorum," dedi, Eddie ama Roland'ın eli hâlâ omzu üzerindeydi ve genç adamın titrediğini hissedebiliyordu.

"Biz gitmeye razı olsak bile diğerlerini ikna etmemiz mümkün diil," dedi, Henchick.

"Sen onların dinh'isin..."

"Evet, siz öyle diyosunuz ve biz bu kelimeyi kullanmasak da galiba öyleyim. Çoğunlukla beni takip ederler ve bugün olanlardan sizin ka-tet'inize borçlu olduklarını biliyolar. Size minnetlerini ellerinden geldiğince ifade etmek isteyeceklerdir. Ama hava karardıktan sonra o lanetli yere gitmezler." Henchick başını kendinden emin bir tavırla iki yana sallıyordu. "Hayır, kesinlikle yapmazlar.

"Dinle, genç adam. Cantab ile karanlık tamamen çökmeden önce Redpath Kra-ten'inde olabiliriz. Orda, bütün erkekleri unutkan halkların toplantı salonu dediği Tempa'ya çağıracağız." Kısaca Callahan'a baktı. "Bu deyim seni üzüyosa özür dilerim, peder."

Callahan başını elleri arasında sürekli çevirmekte olduğu kitaptan kaldırmadan dalgınca salladı. Kitap, değerli ilk basımların çoğu gibi koruyucu bir plastik kap içinde muhafaza ediliyordu. Etiketine kurşun kalemle yazılmış fiyat, 950 dolardı. Bir genç adamm ikinci romanı. Kitabı bu kadar değerli kılanın ne olabileceğini düşündü. Kitabın sahibi olan Calvin Tower adındaki adama rastlayacak olursa mutlaka soracaktı. Ve bu, soracaklarının sadece ilki olacaktı.

"İstediğinizi açıklayacak ve gönüllüler olup olmadığını soracağız. Dört veya beşi dışında Redpath Kra-ten'inin altmış sekiz erkeğinin tümünün güçlerini birleştirmek için istekli olacağına inanıyom. Güçlü bir khef olacak. Böyle diyosunuz, diil mi? Khef? Paylaşım?"

"Evet," dedi, Roland. "Suyun paylaşılması deriz."

"Mağaranın ağzında o kadar adamın durması mümkün değil," dedi, Jake. "Yarısı diğer yarının omuzlarına otursa bile imkânsız."

"Buna gerek yok," dedi, Henchick. "İçeri en güçlüleri, göndericiler dediklerimizi alacağız. Diğerleri patika boyunca sarkaçlar ve mıknatıslarla el ele dizilebilir. Yarın güneş yükselmeden orda olurlar. Bunu garanti ederim."

"Zaten bu gece gidip sarkaçlarımızı ve mıknatıslarımızı almamız gerek," dedi, Cantab. Özür dilercesine ve biraz da korkuyla Eddie'ye bakıyordu. Genç adamın acı çektiği ortadaydı. Ve bir silahşordu. Bir silahşor aniden patlayabilir ve sonuçları çok ciddi olabilirdi.

"Çok geç olabilir," dedi, Eddie alçak sesle. Elâ gözleri Roland'a çevrildi. Kanlanmış ve bitkinlikten kararmışlardı. "Büyünün etkisi sürse bile yarın çok geç olabilir."

Roland ağzını açınca Eddie bir parmağını kaldırdı. "Ka deme sakın, Roland. Bir kez daha ka dersen yemin ederim kafam patlayacak."

Roland ağzını kapadı.

Eddie koyu renk pelerinleri içindeki iki sakallı adama döndü. "Büyünün etkisinin devam edeceğinden emin olamazsınız, değil mi? Bu gece açılabilecek olan yarın sonsuza dek kapanabilir. Tekrar açmaya Mannile-rin bütün sarkaçları ve mıknatısları bile yetmez."

"Doğru," dedi, Henchick. "Ama kadının büyülü küreyi yanında götürdü ve sen ne düşünürsen düşün, Orta-Dünya ve sınır bölgeleri ondan kurtulmakla çok şanslı."

"Küreyi geri alabilmek için ruhumu satmaya razıyım," dedi Eddie, şüpheye yer bırakmayacak bir ifadeyle.

Bu sözler üzerine hepsi, Jake bile ona büyük bir şaşkınlıkla baktı ve Roland, ona sözlerini geri almasını söyleme ihtiyacı duydu. Kule'ye ulaşmalarını engellemeye çalışan çok güçlü, karanlık kuvvetler vardı ve Siyah On Üç, en belirgin sigul'du. Çok kötü amaçlar için kullanılabilirdi ve Siyah On Üç, gökkuşağının renkleri içinde en tehlikelisiydi. Belki gücü, hepsinin toplam gücüne eşitti. Ona sahip olsalar bile Roland, küreyi Eddie Dean'den uzak tutmak için elinden geleni yapardı. O anki ruh halinde küre onu ya yok eder ya da birkaç dakika içinde kölesi haline getirirdi.

"Taşın ağzı olsa içerdi," dedi, Rosa kuru bir sesle hepsini şaşırtarak. "Eddie, büyü bir yana, mağaraya giden patikayı düşün. Sonra bir de Henchick kadar yaşlı, birkaçı ise yarasalar kadar kör olan beş düzine adamın karanlıkta o patikadan tırmanmaya çalıştığını düşün."

"Büyük kaya," dedi, Jake. "Uçurumun kıyısında yürüyüp kenarından geçmemiz gereken kaya da var."

Eddie başını isteksizce salladı. Roland, genç adamın değiştiremeyeceklerini kabullenmeye çalıştığını görebiliyordu. Eddie, akıl sağlığına sahip olmaya çalışıyordu.

"Susannah Dean de bir silahşor," dedi, Roland. "Belki bir süreliğine daha başının çaresine bakabilir."

"Artık iplerin Susannah'nın elinde olduğunu sanmıyorum," dedi, Eddie. "Senin de buna inanmadığım biliyorum. Bu, Mia'nm çocuğu ve be-bek-bebe-doğana dek kontrol Mia'nın elinde olacak."

O sırada Roland'ın içine bir şey doğdu ve ömrü boyunca içine doğanların çoğunda olduğu gibi doğruydu. "Burdan ayrıldığı sırada kontrol onda olabilir ama sürekli elinde tutamayacaktır."

Callahan sonunda onu şaşkınlığa düşüren kitaptan başını kaldırdı ve sordu. "Neden olmasın?"

"Çünkü orası onun dünyası değil," dedi, Roland. "Susannah'nın dünyası. Ortak hareket etmenin bir yolunu bulamazlarsa ikisi de ölür."
İKİ

Henchick ve Cantab öncelikle toplanmış (ve hepsi erkek olan) yaşlılara günü anlatmak, sonra da istenen karşılığın ne olduğunu söylemek için Manni Redpath'e döndü. Roland, Rosa ile kadının kulübesine gitti. Kulübe, daha önce gayet sağlam bir şekilde hizmet sunan ancak artık parçalanıp harabeye dönmüş tuvaletin yanındaydı. Tuvaletin içinde, Haberci Robot Andy'den (ve birçok özellik) geri kalan faydasız parçalar duruyordu. Rosa, Roland'ı yavaşça, tamamen soydu. Anadan doğma kaldığında onu yatağa yatırdı ve özel yağlarıyla tüm vücudunu ovmaya başladı: ağrıları için kedi yağı ve hassas bölgeleri için hoş kokulu, kremsi bir başka yağ. Sonra seviştiler. Calla'nm ana caddesinden yükselen havai fişeklerin sesleri ve ahalinin zafer sarhoşluğuyla yükselen naraları eşliğinde birleştiler (aptalların kadere bağladığı fiziksel bir tür kaza).

"Uyu," dedi, kadın. "Seni yarından sonra görmeyeceğim. Ne ben, ne Eisenhart, ne Overholser, ne de Calla'dan herhangi biri."

"Geleceği görebiliyor musun yani?" diye sordu, Roland. Rahatlamış, hatta eğleniyor gibiydi ama kadının sıcaklığına girdiği sıralarda bile Susannah aklını kurcalamaya devam etmişti: A:a-fef'inden biri, kayıptı. Tek sorun bu olsaydı bile asla derin bir uykuya dalıp dinlenemezdi.

"Hayır," dedi kadın. "Ama her kadın gibi ara sıra hislerim kuvvetlenir. Özellikle de erkeğim yoluna devam etmeye hazırlanıyosa." "Öyle mi düşünüyorsun? Erkeğin miyim?"

Rosa'nın bakışları utangaç ama dürüsttü. "Burda kaldığın kısa süre için evet, öyle olduğunu düşünmek hoşuma gidiyo. Yanlış mı düşünüyom,

Roland?"

Roland hemen başını iki yana salladı. Kısa süreliğine de olsa tekrar

bir kadının erkeği olabilmek güzeldi.

Roland'ın samimiyetini gören kadının yüz hatları yumuşadı. Uzanıp gergin yanağını okşadı. "Tanıştığımız çok iyi oldu, Roland, diil mi? Cal-la'da tanışmamız hayırlı oldu."

"Öyle, hanımefendi."

Rosa, Roland'ın sağ elinden geri kalanlara ve sağ kalçasına dokundu. "Ağrıların nasıl?"

Ona yalan söylemeyecekti. "Berbat."

Kadın başını salladıktan sonra Roland'ın ıstanavarlardan koruyabildiği sol elini tuttu. "Ya bu?"

"İyi," dedi Silahşor ama derinlerde bir yerde, yüzeye çıkmak için fırsat kollayan yoğun acıyı hissedebiliyordu. Rosa'nın eklem eceli dediği musibet.

"Roland!" dedi, kadın.

"Evet?"

Rosa, ona sakin gözlerle baktı. Hâlâ sol elini tutuyordu. "İşini en kısa sürede bitir."



"Tavsiyen bu mu?"

"Evet, canım. O senin işini bitirmeden sen bitir."


ÜÇ

Eddie gece yarısı olup kasaba halkının daha sonra Doğu Yolu Savaşı Günü diye adlandıracağı (dünya parçalanıp yok olmaz da yeterince süre geçerse bir gün efsane de olacaktı) gün tarihe karıştığı sırada pederin evinin arka verandasında oturuyordu. Kasabadan gelen kutlama sesleri öylesine yükselmişti ki ana caddeyi ateşe verip vermediklerini düşünmeye başladı. Öyle olsa umurunda olur muydu? Zerre kadar olmazdı. Teşekkürler derim, bir şey değil. Calla ahalisinin çoğu, Roland, Susannah, Jake, Eddie ve kendilerine Oriza Kardeşler diyen üç kadın Kurtlar'la sava-

sırken ya kasabada ya da nehir kıyısındaki pirinç tarlalarında korkuyla saklanmıştı. Bununla birlikte on yıl sonra (hatta belki beş!) bir sonbahar günü Kurtlar'a karşı silahşorlarla omuz omza savaştıklarını anlatacaklardı.

Hiç adil değildi ve bir parçası, adil olmadığını biliyordu, ama ömrü boyunca kendini hiç bu kadar kaybolmuş, çaresiz ve acımasız hissetmemişti. Kendi kendine Susannah'yı, nerede olduğunu, iblis çocuğunun doğup doğmadığını düşünmemesi gerektiğini söylüyor ama elinden bir şey gelmiyordu. New York'a gitmişti, bu kadarından emindi. Ama hangi zamana? İnsanlar gaz lambası kullanıp at arabalarıyla mı yolculuk ediyordu yoksa Kuzey Merkez Pozitronik üretimi robotların kullandığı uçan taksilerle mi dolaşıyorlardı?

Susannah hayatta mıydı?

Elinde olsa bu düşünceyi zihninden uzaklaştırırdı ama insan beyni son derece acımasız olabiliyordu. Zihninde onu Alphabet City'de bir kaldırımda, alnına bir gamalı haç çizilmiş halde resmedebiliyordu. Boynuna da üzerinde, OXFORD TOWN'DAKI DOSTLARINIZDAN SEVGİLER yazan bir karton asılmıştı.

Arkasındaki mutfak kapısının açıldığını duydu. Çıplak ayakların ve tahtaya çarpan tırnakların sesini duydu (bir katile ait tüm donanımları gibi kulakları da keskinleşmişti). Jake ve Oy.

Çocuk yanına, Peder Callahan'ın salıncaklı sandalyesine oturdu. Tamamen giyinikti, tabancasının askısını da takmıştı. İçinde, evden kaçtığı gün babasından çaldığı Ruger duruyordu. Tabanca o gün... kan içmemişti. Ne denebilirdi? Yağ mı içmişti? Eddie hafifçe gülümsedi. Gülümsemesinde neşeden eser yoktu. "Uyuyamadın mı, Jake?"

"Ake," dedi, Oy ve çocuğun ayaklarının dibine kıvrılıp yattı. "Hayır," dedi, Jake. "Susannah'yı aklımdan çıkaramıyorum." Durak şadı. "Ve Benny'yi."

Eddie bunun doğal olduğunu biliyordu. Çocuğun arkadaşı gözlerinin önünde parçalara ayrılmıştı, elbette onu düşünecekti ama Eddie yine de içinde, Jake'in düşüncelerinin tamamen Susannah'yla dolu olması gerekirmiş gibi keskin bir kıskançlık hissetti.

"O Tavery denen çocuk," dedi Jake. "Hepsi onun suçu. Paniğe kapıldı. Koşmaya başladı. Bileğini kırdı. O olmasaydı Benny hâlâ hayatta olacaktı." Sonra usulca ekledi (söz konusu olan çocuk duymuş olsa kalbi buz kesilirdi, Eddie bundan emindi): "Kahrolası... Frank... Tavery."


Yüklə 1,46 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin