Sunuş ahmet Y. Özütoprak, Dini Doğru Anlamak, Pınar Yayınları: 7-14. Hak-Batıl Mücadelesi 4



Yüklə 1,13 Mb.
səhifə6/27
tarix27.12.2018
ölçüsü1,13 Mb.
#86766
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Kehanet

Şiir

Araplarda şiir, günlük hayatın ayrılmaz bir parçası, belirgin bir motifiydi. Şiirin böylesine etkin bîr işlevinin olması, haliyle şairlere de toplumda ayrıcalıklı bir mevki kazandırmıştı. Toplumda etkin bir sta­tüye sahiptiler. Kamuoyuna hakim olan şairler, artık insanların gözün­de alim, kahin, sihirbaz, yeren ve öven konumda otoriteydiler. Övün­menin, yarışmanın, başkalarının haysiyetini bir anda ayaklar altına al­manın hatta kendilerini en büyük felâketzede ilan etmenin aracı, pana­yırlarda okunan veya Kabe duvarına asılan şiirlerdi.

Mualiakat-ı Seb'a denilen, Kabe duvarına asılı şiirlerin en üsteki; "tmretu'l-Kays'ın KasidesV'yâi. Allah kelamının mucizeliği karşısında çok yavan ve gülünç duruma düşünce, kızkardeşi tarafından indirildi. Artık, diğer asılı şiirler de bir anlam ifade etmeyince tümünü indirdi­ler.

Kur'an'm insanüstü belagat güzelliği, şiir ile bu denli iç içe olan toplumu oldukça etkilemişti. Bİr anda ilahî kelam karşısında apışıp kalmışlardı. Kur'an'ı şiir, Allah elçisini de şair olarak suçlamaya başla­dılar. Aslında bu tavırları Kur'an'ın hari kuladeliğîni inkar edemeyişle­riydi. Reddetmelerine rağmen ilk taktirleriydi de. Tasdik İle bulanmış bir şüphe uyandırma çabasiydı. Güzel söz oluşunu, insan eseri bağla­mında kabul yaklaşımıydı. Ancak Allah {c.c.}'nün planı onlara fırsat tanımadı;

"Biz ona (Peygamber'e) şiir Öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an 'dır. "(Yâsin/69)

Böylece hakkı batıl ile Örtmelerine İzin verilmedi. Müşriklerin Al­lah Peygamberini şair olarak nitelendirip hicvetmeleri (şiir ile onu gü­lünç hale koyma, alay etme) hakkında da Allah (c.c);

"Şairler (e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. "(Şuâra/224) diye bildirdi.

Kuşkusuz reddedilen, cahiliyye şiirinin içeriğiydi. İcra olunuşuy-du. Hakkı batıla ezdirmekti. Duygu ve hislerin ilahlaştırılıp Daru'n-Nedve'de de olduğu gibi söz ustalarının kendilerini haksızlıklarına rağmen kabul ettirmeleriydi.

Diğer taraftan tslâm'a ters düşmeyen sözdeki cazibeden ötürü yanlışı doğruya üstün tutmayan şür ve tüm sanatlar Peygamber (s.a.v.)'in dilinden Övgüyle meşru görülmüş ve cihatta psikolojik etki malzemesi olarak kabul edilmiştir. Allah (c.c.) da bu tür iyi işleri ve kendini haksızlığa ezdirmeyip karşılık verenleri yukarıdaki ithamdan istisna kılmıştır.

"Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürülecekle­rini yakında bileceklerdir. "(Şuara/227)

Arap dilinde kullanılan; "eş-Şİ'ru Dİvanu'l-Arab" yani, "şiir, Arap-lar'in arşiv daİresidir."112 deyimi de şiir olayının Araplar'm yaşamında­ki etkisinin somut izahıdır, islâm öncesi dönemde, hatta Islâmî dö­nemde şiirin Arapların hayatlarmdaki etkin yerini görmek isteyenin, siyer kitaplarındaki şiirlerin çokluğuna bakması yeter. Hemen hemen birçok olaya ve şahıslara yönelik düşünceler şiir ile ifade edilmiştir.

Günümüz çağdaş cahiliyye s in in "Medya" denilen basın yayın araçlarının hemen tam karşılığı sayılabilecek o günkü panayırlar, şair­ler kıssacılar v.s. materyallerle İslâm mesajının karşısına çıkılıyor, eğ­lence ve şölenlerle o günün insanı da tıpkı bugünün insanı gibi düşün­mekten alıkonuluyor, zihinsel köleliğe sürükleniyordu.

M. Hamidullah, İbn-i Ishak'ın tercemesine yazdığı önsözünde şunları nakİeder;

"En-Nadr b. el Haris, Hire'ye geldi. Orada Acem krallarını, Rüs-tem ve Isfendiyar'm haberlerini öğrendi. Resûlüllah (s.a.v.), bir meclise oturdu. Kavmine Allah'ı hatırlatarak daha önceki ümmetlerin başına gelen azaplarla korkuttuktan sonra kalkıp gitti ve ardından o geldi: "Vallahi ey Kureyş, ben size ondan daha güzel şeyler anlatırım, beri ge­lin!" derdi. Sonra da, Fars krallarından Rüstem ve îsfendiyar'dan bah­seder; "Muhammed'in benden güzel ne sözü var?" diye sorardı... "Onun sözleri evvelkilerin masallarıdır. Onları, o yazdırtti, tıpkı benim yazdırttiğım gibi." derdi.113

Bunun üzerine Cenab-i Hakk; Furkân IS. ve 6. âyetlerini indirdi: "Yine onlar dediler ki: "(Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallar-dır."

(Resulüm!) De ki: "O'nu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Al­lah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahi­bidir. "

Bir zalimi mazlum, bir alçağı dünyanın en efendi kişisi olarak ilan etmekten hiç çekinmezler. Bir cimriyi dünyanın en cesur kişisi ilan ederlerdi.114

Peygamber (s.a.v.)'in hak davetinin, kitleler tarafından kabulünü önlemek amacıyla, halkın daha hafif ve zevkli şeylerle meşgul olmaları­nı sağlamak için birtakım eğlence ve şölenler düzenliyorlardı. Vahid'î tarafından naklolunan îbn Abbas'm rivayetinde Nadr bin el-Haris'in milleti kandırmak, eğlendirmek ve saptırmak için şarkı söyleyen ve dans eden cariye ve fahişeler getirdiğini kaydetmiştir. Peygamber (s.a.v.)'in vaaz ve telkinlerinden kimin etkilenmekte olduğu haberi ahnıyorsa Nadir b. el-Haris ona cariyelerden birini musallat ederdi. Nadr bu cariyeye derdi ki: "Bu adama yedir, içir ve eğlendir ki Muham-med'in telkinlerine uymasın!" 115



Kehanet

"Kehânet" kelimesi, Arap dilinde "gayptan haber verme" mana­sına gelmektedir. "Tekhîn" ve "Tekehhün" mastarları da bu manada kullanılmaktadır. Bu İşi yapan kişilere ise "kâhin" denir. Çoğulu Küh-hân ve Kehene şeklinde gelir."116

Kehânet, cahili müşrik toplumun adeta doğruluğu tartışılmaz İl­miydi. Kâhinler toplumun nezdinde her istediklerini yapabilme kudre­tine sahiptiler. Kehânete bağlı olarak; tıp, mitoloji, iz sürümü, falcılık (En önemlileri yıldız falları ve putların önünde fallara bakılmasıydı) ve hava durumuyla ilgili konularda bilgi vermek vardı.

İnsanlık, tecrübî bilgisini hayra yönelik kullanması gerektiği hal­de bunu fesada vasıta ederek zulme ve tahrife yönelmişti.

Bir işe başlamadan Önce, sefere çıkmadan önce ve sonra Kabe'ye giderek putlara tazim ve dualarını arzederlerdi. Hübel putu karşısında fallara baktınrlardi. Yazılı olan yedi oktan hangisi çıkarsa işin o yönde yapılmasının doğru ve gerekli olduğunu kabul ederlerdi. Gaybîdurum-ları öğrenme yolu kahin ve falcılardan geçerdi.

Kureyş'ten olsun, başka kabilelerden olsun, bir erkek, yolculuk yapıp gecelemek için bir vadiye indiği zaman; "Bu gece bu vadinin güçlü kudretine cinden, ondaki serden sığınırım" derdi."117 Allah fc.c), o kimseler hakkında şöyle buyurdu:

"Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimse­lere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarım arttırırlardı. "(Cin/6)

Allah (c.c.) bütün insanlığa kendinden bir rahmet ve lütuf olarak Peygamber gönderdi. İnsanları birbirlerinin insafına kalmaktan kur­tardı. Üzerinde bulundukları hurafe ve çıkar sağlama küfründen de sakındırdı. Ancak' kendine sığındırdı:

"De ki: "Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabb'İne sığtntrım!"(7e\âkj 1-5) 118


Yüklə 1,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin