T. C. Adnan menderes üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İŞletme anabiLİm dali



Yüklə 3,81 Mb.
səhifə6/58
tarix29.07.2018
ölçüsü3,81 Mb.
#62247
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   58

1.2. Nitelik Yönünden Sınıflandırma


Küçük ve orta ölçekli işletme olgusu esas itibarıyla nitel bir karaktere sahiptir. Zira bu işletmelerin kimliğini belirleyen çok sayıdaki ölçütten ancak bir kısmının nicel olarak ifadesi mümkün olmakta yani ölçülebilmektedir. Dolayısıyla söz konusu işletmelerin tanımında ölçülemeyen nitel özelliklere yeterince yer verilmelidir. Küçük ve orta ölçekli işletme olgusunun esasen nitel bir karaktere sahip olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.

İşletmelerin büyüklüklerini belirlemede kullanılan nitel kriterleri başlıca iki grup halinde incelemek mümkündür;



  • İşletme Sahibine İlişkin Nitel Özellikler ve

  • İşletme Örgütüne İlişkin Nitel Özellikler.



1.2.1. İşletme Sahibine İlişkin Nitel Özellikler


Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibine yönelik başlıca nitel özellikler aşağıdaki gibidir:

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibi, girişimci ve yönetici aynı kişide bütünleşmektedir (Waterworth, 1987: 13).Bu üç boyutun aynı insanda tatmin edici bir düzeyde bütünleşmesi, bu işletmelerin başarısı açısından büyük önem taşır. Türkiye’de yaygın olarak işletme sahibinin aynı zamanda girişimci ve yönetici durumunda olduğu görülmektedir. Halbuki sağlıklı bir küçük ve orta ölçekli işletme yapısında öncelikle girişimci faktörü, daha sonra yönetici ve işletme sahipliği faktörü gelmelidir. Bu nedenle işletme sahibinin girişimcilik ve yöneticilik konularında eğitilmesi, işletmenin başarısı açısından kilit faktör durumundadır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletme ile işletme sahibi arasında tam bir bütünleşme vardır. İşletme sahibi için işletmesi sadece bir gelir kaynağı değil, yaşamının önemli bir parçasıdır. İşletme ile sahibi arasındaki bu bütünleşmenin bir neticesi olarak, işletmenin başarısı çok büyük ölçüde işletme sahibinin niteliklerine bağlıdır. İşletmenin performans değerlendirmesinde bizzat işletme sahibinin değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır (Karataş, 1991: 55).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibi işletmede fiilen çalışır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde genellikle aile bireyleri de işletmede fiilen çalışırlar. Bu durum Türkiye’de küçük ve orta ölçekli işletmelerin önemli darboğazlarından birini oluşturmaktadır (Müftüoğlu, 1998: 49).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibinin tek meşguliyetini işletmesi oluşturmalı, işletme sahibi ile işletme arasındaki ilişki ekonomik yönden çok sıkı olmalıdır. İşletme sahibi için sadece bir yan gelir kaynağı durumunda olan işletme, burada anlaşılan şekliyle küçük ve orta ölçekli işletme sınıfına girmemektedir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibi ile işletmede çalışan personel arasındaki ilişki esas itibariyle dolaylı ve resmi bir ilişki niteliğinde olmayıp, dolaysız ve kişisel bir ilişki niteliğindedir. İşletme büyüdükçe bu ilişkinin boyutları ve yoğunluğu azalır, örgütlenmiş veya kurumsallaşmış bir ilişkiye doğru kayar.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin nitel özelliklerinden biri ise, işletmenin tepe yönetiminde bulunan kişinin aynı zamanda işletme sahibi olarak işletmeye ilişkin tüm riskleri üzerine almasıdır. Dolayısı ile üstlendiği risk maddi sınırları aşan bir niteliğe sahiptir (Karataş, 1991: 55).

  • Bir diğer nitel özellik ise bağımsız yönetim (genellikle sahi-yönetici) olma özelliğidir (Alkibay vd., 1999: 2).



1.2.2. İşletme Örgütüne Ait Nitel Özellikler


Küçük ve orta ölçekli işletmelerde, işletme örgütüne ait nitel özellikler şu şekilde sıralanabilir:

-İşletmenin Yönetim İşlevine İlişkin Nitel Özellikleri:

Küçük ve orta ölçekli işletmelerde yönetim işlevi işletme sahibi tarafından yerine getirilmektedir. Bu nedenle bu işletmelerde işletme sahibine ilişkin nitel ölçütlerle, işletmenin yönetim işlevine ilişkin nitel ölçütler birçok noktada çakışmaktadır. Bir işletme işlevi olarak işletme yönetimine ilişkin nitel ölçütler ve küçük ve orta ölçekli işletmeleri büyük ölçekli işletmelerden ayıran başlıca özellikler aşağıdaki gibidir:



  • Küçük ve orta ölçekli işletme yönetimi işletme mülkiyetinden doğan bir hakla işletme sahibi tarafından yürütülür ve bu nedenle süreklilik arz eder. Büyük işletmelerde ise yönetim işlevi sermaye sahiplerinin veya başkaca kurul ve organların denetimi altında bulunan bir profesyonel yönetici tarafından yürütülür (Pazarcık, 1996: 124; Bakır, Vitell, Aslanbay, 2001: 36).

  • Yöneticilik kavramının profesyonelleşemediği küçük ve orta ölçekli işletmelerde, girişimci-yönetici kendi geleneksel tarzını işletmeye doğrudan yansıtmaktadır. Girişimci-yöneticinin eğitim ve vizyon yönünden eksiklikleri, küçük ve orta ölçekli işletmelerin günümüzün rekabet koşullarında sahip olmaları gereken bilgi tabanlı yönetim sistemlerinin uygulanmasını güçleştirmektedir (Acuner, 2002: 1032).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde yönetici (işletme sahibi) ile çalışanlar arasındaki doğrudan ve kişisel ilişki, yöneticinin (işletme sahibinin) örnek davranışını gerektirir. Büyük işletmelerde ise ast-üst ilişkileri kurumsallaştırılmış, yetki ve sorumluluklar belirlenmiştir. İlişkiler doğrudan ve kişisel olmayıp, hiyerarşik bir yapı gösterir (Pazarcık, 1996: 124).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerdeki bu yönetim yapısı işletmenin esnekliğini artırır. Bu durumun aksine büyük işletmelerdeki bürokratik yapı esnekliği azaltan bir faktördür.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibi yönetici olarak tüm yönetim yetkilerini kendinde toplar. Bu nedenle bu işletmelerde merkezi bir yönetim vardır ve işletme sahibi tüm işletmeye egemendir. İşletmede tam ve tartışmasız bir otoriteye sahiptir. Büyük işletmelerde ise yönetim işlevi belirli bir işbölümü ile dağılmıştır. Her yönetici bu işbölümü çerçevesinde sadece kendi yetkisine giren yönetim konularında otorite sahibidir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibi işletme yönetiminden bir bütün olarak sorumlu ve işletme politikasını belirleyen tek kişidir. Bu nedenle işletmenin tüm işlevleri hakkında bilgi sahibi olmak durumundadır. Büyük işletmelerde ise yönetimde işbölümüne gidildiğinden yönetici sadece kendi konusunda uzmanlaşır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme yöneticisi durumunda bulunan işletme sahibinin çok güçlü pozisyonu ona subjektif-irrasyonel kararlar vermesine neden olabilir. Büyük işletmelerde ise kararlar daha çok objektif-rasyonel bir tabana oturtulmak durumundadır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme yöneticisi kararları kendisi aldığı için karar almada daha hızlı ve esnek davranabilir. Büyük işletmelerde ise işletme yönetimi başkalarının denetimi altında olduğundan karar oluşumu yavaştır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde yönetici durumunda olan işletme sahibi ortaya çıkabilecek herhangi bir aksamaya hemen müdahale edebilir. Büyük işletmelerde ise hiyerarşik yapı sonucu sorunlara ancak gecikmeli olarak müdahale edilebilir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme amacını işletme sahibinin kendisi bizzat belirlemektedir. Bu nedenle bu işletmelerde amaç çatışmasından kaynaklanan bir eşgüdüm problemi ortaya çıkmaz. Büyük işletmelerde ise işletme amacı bir uzlaşma sonucu oluşur. Fakat kişiler arası çıkar çatışmaları doğabilir. Bu da kararların yürütülmesi aşamasında eşgüdüm sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibi işletmeye tamamen egemen olduğundan bir çıkar çatışması ve güç mücadelesi yoktur. Dolayısıyla bu mücadelenin getirdiği politik oyunlar ve çatışmalar olmaz. Halbuki büyük işletmelerde bu tür çatışmalar, politik oyunlar ve entrikalar görülebilir. Bu durum yönetimin etkinliğini azaltabilir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde daha ziyade kısa ve orta vadeli diğer bir ifadeyle taktik planlar yapılır. Büyük işletmelerde ise uzun vadeli yani stratejik planlama önem taşır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin yönetiminde improvizasyon (doğaçlama) faktörü önemli bir başarı faktörüdür. İşletme büyüdükçe improvizasyonun yerini planlama almaya başlar (Müftüoğlu, 1998: 55).

-İşletmenin Finansman İşlevine İlişkin Nitel Özellikleri

Küçük ve orta ölçekli işletmeler konusunda gündemdeki problemlerin başında finansal sorunlar gelmektedir. Bu durum Türkiye’deki işletmelerin olduğu kadar, dünyadaki işletmelerin de sorunudur.



KOBİ’lerin finansal özellikleri aşağıdaki gibidir:

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansman kaynağının çok büyük bir kısmını işletme sahibinin özvarlığı oluşturur (Sarıaslan, 1994: 13).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde genellikle büyük işletmelerde olduğu gibi ayrı bir finansman bölümü yoktur. Dolayısıyla küçük ve orta ölçekli işletmelerde finansal alternatifler ve kredi şartları yeterince değerlendirilemez. Bu şartlar altında optimal finansal kararların verilmesi, uygulanması ve sonuçların değerlendirilerek gelecekte daha etkin finansal düzenlemelere gidilmesi çok zordur. Bu nedenle küçük ve orta ölçekli işletmelerde esasen sınırlı olan finansal imkanlar yeterince değerlendirilememektedir.

  • Ortak olmak üzere işletme arayan tasarruf sahipleri için büyük işletmeler küçük ve orta ölçekli işletmelere göre daha cazip bir yatırım alanı oluşturur. Büyük işletmeler, kişisel karakterleri, başarı ve başarısızlıklarının büyük ölçüde işletme sahibine bağlı olması gibi nedenlerle daha riskli kabul edilirler. Bu nedenle büyük işletmeler tasarruf sahipleri için daha cazip bir yatırım alternatifi oluşturmaktadır. Büyük işletmelerin ülke çapındaki şöhreti, piyasaya çıkardıkları hisse senetlerini ve başlıca ortaklık belgelerini satın almak için uzun kuyrukların oluşturulmasına yetmektedir. Buna karşılık bir çok küçük veya orta ölçekli işletme daha yüksek karlılık performansına sahip olsa bile böyle bir imkandan mahrum kalmaktadır.

  • Kredi temininde de küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük ölçekli işletmelere göre daha olumsuz şartlara sahiptir. Bankalar kredi verirken daha ziyade büyük işletmeleri tercih ederler. Zira daha büyük hacimde kredilendirme maliyeti daha düşük olmaktadır. Bunun yanısıra büyük işletmeler sahip oldukları ekonomik ve politik gücün bir sonucu olarak bankalardan kredi temininde gerek hacim ve gerekse kredi şartlarında bir takım ek avantajlar sağlayabilirler. Ülkemize özgü bir durum, büyük işletmelerin belirli bir veya birkaç banka ile aynı holding içinde faaliyet göstermesidir. Bu da holding işletmelerine kredi temininde önemli üstünlükler ve kolaylıklar sağlamaktadır.

  • Tüm bu faktörler küçük ve orta ölçekli işletmeleri kredi temininde daha olumsuz bir konuma sokmaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin kredilendirilmesi konusundaki bu olumsuz şartlar genelde her ülkede geçerlidir. Nitekim bu nedenle Türkiye’de olduğu gibi bir çok ülkede de bu işletmelerin kredilendirilmesine yönelik özel kurumlar ve bankalar faaliyet göstermektedir. Devlet bu işletmelerin finansman sorunlarını kolaylaştırmak için çeşitli subvansiyonlar ve teşvikler sağlamak suretiyle doğrudan etkili olmaktadır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibinin işletmesi ile özdeşleşmesi bu işletmelerin kredilendirilmesi şartlarında da etkisini göstermektedir. Nitekim küçük ve orta ölçekli işletmeler kredilendirilirken kredi verilen işletmenin performansı ve ödeme gücünden ziyade işletme sahibinin kişi olarak gösterebileceği teminatlara bakılmaktadır. Kısaca, kredi işletmeye değil, sahibine verilmektedir. Özellikle küçük işletmelerde teminat olarak sadece işletme sahibinin kişisel varlıkları sorumluluk alanı dışında kalmaktadır. Bu da büyük işletmelere kredi temininde önemli bir rahatlık sağlamaktadır.

  • Otofinansman bakımından küçük ve orta ölçekli işletmeler, büyük işletmelere göre daha olumsuz şartlar taşımaktadır. Genellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde sermaye yoğunluğu daha düşüktür. Bu işletmeler daha ziyade emek yoğun sektörlerde faaliyet gösterirler veya emek yoğunluğu yüksek teknolojiler kullanırlar. Bu özelliğin bir sonucu olarak sabit varlıklar üzerinden ayrılan bir otofinansman unsuru olan amortisman tutarı, bu işletmelerde düşük seviyelerde kalmaktadır. Böylece küçük ve orta ölçekli işletmeler amortisman yoluyla finansmana daha az fon ayırabilmekte, ayrıca amortismanların kapasiteyi genişletme etkisi gibi bir etkiden yeterince yararlanamamaktadırlar.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde sermaye yoğunluğunun nispeten düşük olmasının bir başka sakıncası da gizli ihtiyatların teşkilinde yatmaktadır. Gizli ihtiyatlar esas itibarıyla sabit varlıkların daha düşük değerlendirilmesiyle teşkil edilebildiğinden, sermaye yoğunluğu (sabit varlıkları) düşük olan küçük ve orta ölçekli işletmelerde bu imkan yeterince değerlendirilememektedir (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicinin El Kitabı, 1999: 65).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler bilgi eksikliği nedeniyle Leasing, Factoring ve Forfaiting gibi yeni finansman tekniklerinden yeterince yararlanamamaktadırlar (Vakıfbank KOBİ Araştırma Birim Müdürlüğü, 1996: 100).

-İşletmenin Pazarlama İşlevine İlişkin Nitel Özellikleri

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin pazarlama işlevine ilişkin başlıca özellikleri aşağıdaki şekilde belirlenebilir:



  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde pazarlama konusunda uzman kişilerin istihdam edildiği ayrı bir pazarlama bölümü yoktur. Bu işlevi genellikle işletme sahibinin kendisi yerine getirir. Bu açıdan küçük ve orta ölçekli işletmelerde az gelişmiş bir pazarlama anlayışından söz etmek mümkündür. Bu husus genellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri büyük işletmelerden ayıran başlıca özelliklerden biri olarak kabul edilir (Waterworth, 1987: 12). Bu işletmelerde pazarlama uzmanı istihdamının gerektirdiği maliyete genellikle katlanılamamaktadır (Koçak, 1996: 26).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler pazarlama araçlarından yeterince yararlanamamaktadır. Bunun nedeni parasal imkanların yetersiz olmasıdır. Ayrıca pazarlama araçlarının (reklam, satış sonrası hizmetler, kredili satış, vb) ekonomik olarak kullanımı genellikle bu işletmelerin faaliyet hacmini aşan boyutlara ulaşır. Bu konu özellikle ihracat pazarlamasında kendini göstermektedir. Bu nedenle daha büyük pazarlara hitap eden büyük işletmeler, modern pazarlama araçlarının kullanılmasında daha avantajlı bir konuma sahip olmaktadır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde düzenli bir piyasa araştırması yapılamaz. Dolayısıyla piyasa araştırmasına dayanan geleceğe yönelik talep projeksiyonları hazırlanamaz. Pazarlama kararları daha ziyade işletme sahibinin sezgilerine ve tecrübelerine dayanarak alınır. Genelde bu durum tipik bir küçük ve orta ölçekli işletme özelliğidir. Fakat Türkiye’de büyük işletmelerin de pazarlama kararlarını yeterli bir piyasa araştırmasına dayandırdıklarını söylemek güçtür. Başarısız işletmeciliğin altında büyük ölçüde bu faktörün yattığını söylemek mümkündür (Demir, vd., 1998: 41).

  • Genel olarak küçük ve orta ölçekli işletmelere ihracat pazarları kapalıdır veya bu işletmelerin ihracat pazarlarına girmeleri çok zordur. Bunun en önemli nedeni bir dış pazara girmenin maliyetinin çok yüksek olmasıdır. Ayrıca dil sorunu, yabancı ülke mevzuatına vakıf olamama gibi engeller bu işletmelerin önünü kapatmaktadır. Bu nedenle birçok ülkede devlet küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihract piyasalarına girmesini kolaylaştırıcı çeşitli teşvik önlemleri uygulamaktadır. Ayrıca bu işletmelerin yerel ve/veya sektörel bazda ihracat birlikleri ve şirketler kurarak bu engeli aşmaları desteklenmektedir. Türkiye’de uygulanan Sektörel Dış Ticaret Şirketi Modeli de bu amacı gerçekleştirmeye yönelik alınan tedbirlerden biridir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler genellikle ürünlerinin pazarlanmasında büyük işletmeler gibi pahalı ve karmaşık satış kanalları ve satış örgütleri kullanamazlar. Bunun yerine müşteri ile doğrudan ilişki kurarlar. Satış hacimlerinin nispeten düşük olması, küçük ve orta ölçekli işletmelere böyle bir imkan sağlamaktadır. Bu durum kuşkusuz önemli bir avantajdır. Zira bu işletmeler kişisel ilişkiyi güvenli bir ilişkiye dönüştürmek suretiyle müşterilerini işletmeye bağlayabilirler. Bilindiği üzere pazarlama konusunda müşteri en önemli ve kilit başarı faktörüdür. Genellikle anonim bir pazara değil, müşteri olarak belirli kişilere hitap eden küçük ve orta ölçekli işletmelerde bu tür güvenli ve sağlam ilişkiler sürekliliğin temel şartı olmaktadır.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler daha çok yakın pazarlara hitap ederler. Ancak bu durum globalizasyon sürecinde taşıma ve iletişim sektöründeki gelişmelerin maliyet ve zaman üzerindeki olumlu etkileri ve diğer nedenlerle değişmektedir. Sadece yakın pazarlara hitap etmemek, başarı ve uzun dönemdeki büyüme potansiyelinin değerlendirilmesi açısından gereken bir gelişmedir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler genellikle sınırlı bir pazar payına sahiptir. Dolayısıyla pazar üzerinde fazla etkili olamazlar. Ancak küçük pazarlarda küçük ve orta ölçekli işletmeler de tekelci bir konuma sahip olabilirler. Fakat şeklen geçerli olan bu tekelci konumun ekonomik açıdan değerlendirilmesi güçtür. Çünkü bu işletmeler, potansiyel rekabeti de dikkate almak durumundadırlar. Büyük işletmeler her an bu piyasaya girerek küçük ve orta ölçekli işletmelerin tekelci konumlarını ortadan kaldırabilirler. Küçük işletmeler bu gerçeğin bilincinde olmak ve politikalarını bu gerçeğe göre oluşturmak durumundadırlar.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin önemli üstünlüklerinden biri de esnekliklerinde yani müşterilerin özel arzu ve isteklerine cevap verebilmelerinde yatar. Bu nedenle bu işletmelerde sipariş tarzı üretim önem taşır. Buna karşılık kitle üretimin maliyet avantajlarından yararlanmak üzere seri halde standart ürünler üreten büyük işletmelerle fiyat rekabetine girişmenin bir anlamı yoktur. Küçük ve orta ölçekli işletmeler avantajlı oldukları konuları iyi değerlendirmeli, büyük işletmeler için cazip olmayan talep açıklarını yakalayıp, bu piyasaların özel isteklerine cevap vermeye çalışmalıdırlar (Demir, vd., 1998: 63).

  • Yan sanayi olarak büyük bir işletmeye yarı mamul veya parça imal eden küçük işletmeler, pazarlama açısından oldukça dezavantajlı bir konumda bulunurlar. Talep tekeline (monopson) sahip olan büyük işletme, küçük ve orta ölçekli işletmeye istediği şartları empoze etmekte, maliyetin altında bir fiyatı bile kabul ettirebilmektedir. Zira tüm yatırımını monopson (talep tarafında tekel) durumunda olan alıcı firmanın isteklerine göre gerçekleştirmiş olan küçük ölçekli işletme üretimine son vermek yerine sabit maliyetlerin bir kısmından vazgeçmeyi göze almak zorunda kalmaktadır. Bu cendereden kurtulmanın tek yolu müşteri sayısını artırıp, sadece bir firmaya bağımlılıktan kurtulmaktır. Bu sorunun rasyonel bir biçimde, küçük ve orta ölçekli işletmeleri mağdur etmeden çözülmesi günümüzde büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda özellikle ana sanayi/yan sanayi bütünleşmesinin rasyonel bir çerçeveye oturtulması gerekmektedir.

-İşletmenin Tedarik İşlevine İlişkin Nitel Özellikler

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin tedarik işlevine ilişkin başlıca özellikleri şu şekildedir:



  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin çeşitli malzemelere ilişkin sipariş hacmi büyük işletmelere göre daha düşük kalmaktadır. Bunun sonucu olarak daha az fiyat indirimi (iskonto) sağlayabilmekte, bu da birim mamul maliyetini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu işletmelerin büyük hacimli sipariş verip iskontolardan faydalanma yoluna gitmeleri halinde ise stok maliyetleri artmakta ve dolayısıyla bir maliyet kıskacı içinde kalmaktadırlar. Esasen bu işletmelerin finansal imkanları da genellikle büyük siparişlerin karşılanmasına imkan vermez (Sarıaslan, 1994: 14).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler sipariş tarzı üretim yaptıklarından, ihtiyaç duydukları malzemeler alacakları siparişe göre değişir. Sürekli olarak aynı malzemeyi kullanmadıklarından uzun vadeli malzeme tedarikine gidemezler. Çoğunlukla mali durumları da büyük çaplı alımlara izin vermez. Bu nedenle bu işletmelerde istenilen malzemenin, istenilen miktarda ve istenilen zamanda tedarikinde büyük güçlüklerle karşılaşılır. Bu güçlüklerin aşılması ancak malzemeye yüksek fiyat ödemekle ve/veya malzeme standartlarına ilişkin toleransları geniş tutmakla olur. Bu ise hem maliyet hem de kalite yönünden fedakarlık yapmayı gerektirir. Sonuçta işletmenin rekabet gücü azalır.

  • Türkiye’de ithal ikamesi politikasının geçerli olduğu devrelerde yeterince açığa çıkmayıp gizli kalan bu tür sorunlar, günümüzde artan rekabet yoğunluğunun bir sonucu olarak açık bir şekilde kendini göstermektedir (Müftüoğlu, 1998: 66).

-İşletmenin Üretim İşlevine İlişkin Nitel Özellikler

Küçük ve orta ölçekli işletmeleri büyük işletmelerden ayıran üretim işlevine ilişkin başlıca özellikler aşağıdaki şekilde belirlenebilir:



  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde emek yoğun üretim teknikleri daha yaygındır. Bu özellik özellikle küçük işletmeler için geçerlidir. Günümüzde büyük işletmelerin ise mekanizasyon ve otomasyon derecesi daha yüksektir (sermaye yoğun üretim teknikleri). Büyük işletmelerde üretim sürecinin otomasyon eğilimi, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak denetim ve planlama faaliyetlerini de kapsayacak şekilde genişlemiş, üretimde robot kullanımından CAD, CAM, CAE, TQM, NC, MRP gibi sistemlerin uygulanmasına kadar uzamıştır. Bunun yanısıra JIT ve CIM gibi yeni üretim yaklaşımları, esnek üretim sistemleri olarak adlandırılan yeni üretim ortamlarını oluşturmaktadır. Esnek Üretim Sistemleri (Flexible Manufacturing System-FMS), başlangıçtan sona kadar bir üretim sürecini yerine getiren birbirine bağlı makineleri kontrol eden bir dizi bilgisayardan oluşmaktadır (Erdoğan ve Erdoğan: 1998: 261).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu özelliği, ücret seviyesinin nispeten düşük olduğu ülkeler açısından çok önemlidir. Genellikle bu özelliğe sahip gelişmekte olan ve geçiş devresinde bulunan ülkelerdeki küçük ve orta ölçekli işletmeler, bu sayede uluslararası piyasalarda önemli bir rekabet üstünlüğü sağlamaktadırlar. Hatta bu nedenle ücret seviyesinin yüksek olduğu gelişmiş ülkelerde faaliyet gösteren orta ölçekli işletmeler yeni yatırımlarını gelişmekte olan ve özellikle ekonomik gelişme eşiğini aşmış olan geçiş devresinde bulunan ülkelere kaydırmayı veya bu ülkelere fason üretim sistemleri geliştirmeyi tercih etmektedirler.

  • Büyük işletmelerde daha çok kitle üretim tarzı geçerli iken, küçük ve orta ölçekli işletmelerde atölye tipi üretim tarzı yaygındır. Bu durum işletme ölçeği küçüldükçe daha çok belirginlik kazanır. Bu özellik esas itibarıyla birinci özelliğin bir sonucudur. Sermaye yoğun üretim teknikleri kullanan büyük işletmeler ancak kitle üretimi veya büyük serilerde üretim yapmak suretiyle sabit maliyetlerin birim ürüne düşen payını asgari seviyelerde tutabilirler. Böylece büyüklüğün sağladığı maliyet tasarruflarının veya ölçek ekonomilerinin değerlendirilmesi mümkün olur. Maliyetin asgari seviyede tutulması, düşük fiyat uygulamanın çok önemli olduğu bu işletmeler açısından büyük önem taşır. Özellikle küçük işletmeler için geçerli olan atölye tipi bilindiği üzere daha pahalı bir üretim şeklidir.

  • Büyük işletmeler genellikle piyasaya üretim yaparlar. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde ise sipariş üzerine üretim daha yaygındır. Sipariş üzerine üretim işletme ölçeği küçüldükçe daha büyük önem kazanır. Bu özelliğin bir sonucu olarak küçük işletmelerde ürün stoku sorunu önemini kaybeder. Büyük işletmelerde ise stok maliyetleri toplam maliyet içinde önemli seviyelere ulaşabilir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde münferit üretim veya küçük serilerde üretim yapmanın bir sonucu olarak işbölümü derecesi nispeten düşüktür. Standart ürünlerin kitle üretimi veya büyük seriler halinde üretildiği büyük işletmelerde ise işbölümünün en ileri seviyelere kadar götürülmesine çalışılır.

  • Bir önceki özelliğin bir sonucu olarak büyük işletmelerde her işçi veya bölüm standart ürünün sadece kendi imal ettiği parçası veya uyguladığı işlemle ilgilidir. İşçi sürekli olarak aynı işi yapmak durumunda kalır. Bu nedenle işçi yaptığı bu işle işletmenin üretim konusu olan ürün arasında bir ilişki kuramaz. Bu da işçinin yaptığı işe yabancılaşması olgusunu gündeme getirmektedir. Bu nedenle bu işletmelerde otomasyona gidilmesi insani değerler açısından teşvik edilmelidir.

  • Küçük ve orta ölçeli işletmelerde ise işbölümü çok ileri seviyelere götürülmemiştir. Ayrıca münferit veya küçük seri büyüklüklerinde üretimin yapıldığı bu işletmelerde yapılan iş sürekli değişmektedir. Dolayısıyla işçi yaptığı işin hangi sipariş için yapıldığını bilir. İşçi sadece kendi yaptığı işle değil, siparişin kendisi ile de ilgilidir. Bu nedenle küçük ve orta ölçekli işletmelerde işçinin yaptığı işe karşı yabancılaşması söz konusu olmaz.

  • Büyük işletmelerin üstünlüğü daha çok fiyat ve kalite konusundadır. Büyüklüğün sağladığı maliyet tasarrufları (ölçek ekonomileri) sayesinde birim maliyeti önemli ölçüde düşürebilen bu işletmeler, piyasalarda düşük fiyat politikası uygulayabilmektedirler. Yine bu işletmelerde otomasyon derecesinin nispeten yüksek olması, üretilen standart ürünün kalitesini artırmaktadır. Bu nedenle büyük işletmeler fiyat ve kalite boyutlarında daha yüksek bir rekabet gücüne sahiptir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin rekabet gücü ise daha ziyade teslim tarihinin çabuklaştırılması, sipariş verenin özel şartlarının dikkate alınabilmesi ve isteklerine uyum sağlayabilme gibi nitel konulardadır. Bu nitel konularda işletmenin rekabet gücünün artırılmasının en etkili yolu işletmenin esnekliğini artırmaktadır. Bu bakımdan küçük ve orta ölçekli işletmelerde esneklik çok önemli, stratejik bir işletmecilik faktörü olarak ortaya çıkmaktadır. İşletme esnekliğini, işletmenin farklı işler yapabilme, değişik siparişler alabilme, sipariş sahibinin özel isteklerine cevap verebilme ve özel şartlarına uyum sağlayabilme yeteneği olarak tanımlayabiliriz.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin bir başka önemli özelliği de esnekliğini artırma çabasından kaynaklanmaktadır. Bu çabanın bir sonucu olarak küçük ve orta ölçekli işletmeler kaliteli personel istihdamına önem vermek zorundadırlar. Zira işletmenin esnekliğini belirleyen faktörlerin başında istihdam edilen personelin kalitesi gelmektedir. Ancak kaliteli ustalara sahip bir işletme farklı siparişleri alabilmekte, sipariş üzerindeki özel istekleri karşılayabilmektedir.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde kaliteli ve tecrübeli ustaların bulunması, bu işletmelerde önemli bir çırak eğitimi potansiyeli yaratmaktadır. Bu potansiyelin değerlendirilebilmesi halinde küçük ve orta ölçekli işletmeler aynı zamanda bir eğitim merkezi niteliği kazanabilirler.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde aynı zamanda işletme yöneticisi durumunda olan işletme sahibi, genellikle üretimin tekniği konusunda tecrübeli, işin içinde yetişmiş, bu konularda bilgili bir kimsedir. Bu özellik küçük ve orta ölçekli işletmelerde ürün ve teknik yenilikler konusunda önemli bir potansiyel oluşturur. Aynı durum işletmede çalışan kaliteli ve tecrübeli personel grubu için de geçerlidir. Dolayısıyla küçük işletmeler kişiye dayanan, kısa vadede uygulanabilir karakteri olan yenilikler konusunda önemli bir potansiyele sahiptir.

  • Buna karşılık sistemli bir araştırma ve geliştirme faaliyeti gerektiren yenilik konularında küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük işletmelere göre çok geride kalmaktadırlar. Bu sonuç temel araştırma ve geliştirme faaliyetlerine dayanan yenilikler için özellikle geçerlidir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler bu tür yeniliklerin gerektirdiği araştırma ve geliştirme giderlerini karşılayacak mali güce ve uzman personele sahip değildir. Dolayısıyla bu işletmelerde bu tür araştırma ve geliştirme faaliyetlerine girişilmemesi tavsiye edilir (Müftüoğlu, 1998: 70).

-İşletmede Çalışan Personele İlişkin Nitel Özellikler

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin işletmede çalışan personele ilişkin başlıca özellikleri aşağıdaki şekilde belirlenebilir:



  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde insan faktörü büyük işletmelere göre daha büyük önem taşır. Bu özellik esas itibariyle küçük ve orta ölçekli işletmelerde emek yoğun teknolojilerin önemli olmasının doğal bir sonucudur.

  • Küçük ve orta ölçekli işletmeler mesleki eğitim açısından da büyük önem taşır. Bu işletmelerin “toplumu eğitenler” olarak nitelendirilmesi boşuna değildir. Bilindiği gibi günümüz bilgi toplumunda iyi yetişmiş, bilgili ve becerili insangücü olarak tanımlanan entelektüel sermaye kavramı işletme açısından olduğu kadar toplumsal kalkınma için de önemli bir araçtır (Bedestenci vd., 2002: 1040).

  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışan personel genellikle nitelikli işgücünden oluşur. Büyük işletmelerde ise daha çok düz işçi istihdam edilir. Bu durum özellikle sanayi işletmelerinde üretim bölümünde istihdam edilen personel için geçerlidir. Daha çok sipariş üzerine üretim yapan, farklı siparişlere göre farklı işlemlerin yapıldığı, siparişlerde özel isteklerin yerine getirildiği küçük ve orta ölçekli işletmeler nitelikli işgücü çalıştırmak zorundadır. Bir küçük işletmenin piyasadaki şöhreti, tezgahlarının teknik niteliklerinden çok işletmede çalışan ustaların nitelikleri tarafından belirlenir. Büyük işletmelerde ise tam tersine, işletmede bulunan makine ve tezgahların modernlik derecesi ile nitel ve nicel kapasiteleri işletmenin piyasada kazandığı olumlu ve olumsuz şöhretin temel belirleyicisidir.

  • İşletmenin üst ve orta yönetim kademelerinde çalışan personel için ise genellikle tam tersi durum geçerlidir. Bu durum özellikle üst yönetim kademelerine doğru ilerledikçe daha çok geçerlilik kazanır. Çünkü küçük ve orta ölçekli işletmeler finansman, pazarlama, muhasebe, araştırma ve geliştirme gibi çeşitli işletmecilik işlevlerinde uzman kişileri istihdam edebilecek maddi güce sahip değillerdir. Esasen işletme ölçeği bu uzman kişilerin istihdamını ekonomik açıdan gerçekleştirecek kadar büyük değildir. Dolayısıyla küçük ve orta ölçekli işletmelerde istihdam edilecek idari personel, belirli bir konuda uzman olmaktan ziyade her konudan anlamak zorundadır. Bu özellik işletme ölçeği küçüldükçe daha fazla geçerlilik kazanır.

  • Yönetim ile personel arasında doğrudan bir ilişki bulunan küçük ve orta ölçekli işletmelerde hiyerarşik yapılanmadan söz etmek zordur. Tüm personel arasında yoğun bir gayri resmi ilişki bulunmaktadır. İşletme sahibi sık sık faaliyetleri denetlemekte hatta çoğu zaman personel ile yan yana çalışmaktadır. Bu özellik yönetim ile personel arasındaki ilişkiyi kişiselleştirmektedir. Büyük işletmelerde ise personel ile üst yönetim arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Dolayısıyla buradaki personel-yönetici ilişkisi kişisel değil, kurumsal bir nitelik taşır.

  • Bir önceki özelliğin bir sonucu olarak, küçük ve orta ölçekli işletmelerde sendikalaşma oranı büyük işletmelere göre daha düşüktür. Küçük işletmelerde işçi yönetim ile ilişkiye geçmek için bir aracıya ihtiyaç duymamakta, yönetim ile doğrudan ilişki kurabilmektedir. Sorunu her zaman görebildiği işletme sahibine doğrudan aktarabilmektedir. Büyük işletmelerde ise bu ilişki ancak sendikalar vasıtasıyla kurulabilmektedir. Sorunlar kişisel ilişkiye dayanarak değil, toplu sözleşmelerde işçi ve işveren temsilcileri tarafından ele alınıp sonuçlandırılmaktadır. Bu nedenle büyük işletmelerde işletme yönetimi egemenliğinin bir kısmını sendikalara aktarmak zorunda kalmaktadır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde işletme sahibinin personel üzerindeki otoritesi daha fazladır. Bu özellik işletme ölçeği küçüldükçe daha çok belirginlik kazanır.

  • Personelin ücret düzeyi büyük işletmelerde küçük ve orta ölçekli işletmelere göre genellikle daha yüksektir. Yine sigorta, konut kooperatifi gibi kurumsal nitelikli yardımlaşma avantajları büyük işletmelerde daha yaygındır.

  • Bir önceki özelliğe rağmen, küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışan personelin genel olarak iş yerinden daha çok memnun olduğu görülmektedir. Bu durum bir çok uygulamalı çalışmalarla da kanıtlanmıştır. Düşük ücret düzeyine rağmen böyle bir sonucun ortaya çıkması, muhakkak ki büyük ölçüde bu işletmelerde işgücünün işine yabancılaşması olgusunun asgari seviyede olmasından kaynaklanmaktadır. Personel bu sayede küçük ve orta ölçekli işletmelerde kişiliğini daha iyi kanıtlayabilmektedir. Bundan da manevi bir tatmin duymakta, işletmesine daha çok bağlanmaktadır (Müftüoğlu, 1998: 74).



Yüklə 3,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   58




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin