T. C. Ankara cumhuriyet başsavciliğI (tmk. 10. Mad.İLe görevli ve yetkiLİ BÖLÜM) tutuklu


İstanbul'a geldiğini, sürekli Ankara Gata'dan kendisini aradıklarını



Yüklə 11,37 Mb.
səhifə143/178
tarix03.01.2019
ölçüsü11,37 Mb.
#89288
1   ...   139   140   141   142   143   144   145   146   ...   178

İstanbul'a geldiğini, sürekli Ankara Gata'dan kendisini aradıklarını, 1997 Temmuzunun son haftaları bu mektubu ısrarla yazarak göndermesini istediklerini, kendisinin de bunun üzerine Ankara Gata'ya gittiğini, mektubu yazmadığını, bu mektubu yazmasının ne faydası olacağını, hala maddi sıkıntılarla başbaşa kaldığını, eşi Mustafa'dan ayrı olduğu için hayatını zor idame ettirdiğini R. E.'ye söylediğini, odasında konuşurken içeriye Tabip Binbaşı C. Ş.’nin girdiğini, kendisine Çevik BİR ile görüştüğünü, Çevik BİR'in kendisine para ve iş yardımında bulunacağı konusunda C. Ş. aracılığıyla haber gönderdiğini söylediğini, kendisinin de bu hali ile onlar ne söylediyse kendisinin de aynen kaleme alarak odasında yazdığını, altına da kendisini temsil etmeyen bir imza attığını, bozuk ruh haliyle onların kendisine söylediği mektubu orada bıraktığını ve İstanbul'a döndüğünü,

Boşanma davası duruşmalarının bu sırada devam ettiğini, duruşmalarına bu sırada Gata İstihbarat bölümünde çalışan G. isimli bir astsubayın eşlik ettiğini, duruşma tutanaklarını Gata'ya götürdüğünü,



Sonra gazetelerde Ağustos Şurasında Mustafa KAHRAMANYOL'un ordudan ihraç edildiğini öğrendiğini, bu arada kendisini Gata'dan hiç kimsenin aramadığını, haberleri gazeteden okuyunca da tedirgin olduğunu, rahatsız olduğunu, neticenin böyle olacağını düşünemediğini, R. E.’ye telefon açtığını, Mustafa KAHRAMANYOL'u ordudan atmanız sonrasında daha da mağdur olduğunu, mahkemeye açmış olduğu dava sonucunda nafaka dahi alamayacağını söylediğini, Çevik BİR'in iş ve para sözünü hatırlattığını, “Tamam biz seni ararız" dediğini,

Boşanma davasına gittiğinde kusurlu olan tarafın kendisi göründüğünden maddi ve manevi tazminat alamadığını, bunun sebebinin de Mustafa KAHRAMANYOL'un Yaş kararında ordudan atılmasına sebep olan yazdığı mektubun iki nüshasının mahkemeye intikal etmesi olduğunu, bundan dolayı hakimin kendisini kusurlu bulduğunu ve tazminat da vermediğini, kendisinin direkt Gata'ya gittiğini, R. E.'ye YAŞ kararındaki belgelerin gizli devlet belgesi olduğunu söylediğini, nasıl mahkemeye gittiğini sorduğunu, iş hususunda Çevik BİR'in verdiği sözün namus sözü olduğunu ve kendisinin de sözü olduğunu söylediğini, “Namus sözüdür, sözünüzde durmadınız” dediğini, Binbaşı C. Ş.’nin beklemesi gerektiğini söylediğini ve Genelkurmay Başkanlığına Çevik BİR'in yanına gittiğini, 2-2,5 saat sonra döndüğünü, C. Ş.’nin, R. E.'ye "Oh abi namusumuzu kurtardık" dediğini, "Tamam NURCAN hanım gidin, Çevik BİR sizi arayacak" dediğini,

Bir hafta sonra sabah Albay S. isimli kişinin Ankara'dan Karargâh telefonuyla kendisini aradığını, "Şimdi bana cevap vereceksiniz, Çevik BİR TSK Mehmetçik Vakfının bir şubesini İstanbul'da sizin oturduğunuz yerde Kartal'da açacak orda çalışmak ister misin?" dediğini, kendisinin de “Tabi ki” dediğini, “manevi olarak haz verir, mutluluk duyarım, çalışırım” dediğini, bu telefon görüşmesinin 1997 Aralık ayının başlarında yapıldığını, daha sonra Mehmetçik Vakfı Genel Müdürü Emekli General Z. D. Paşanın telefonla aradığını, İstanbul Harbiye Orduevinde ertesi gün sabah 10'da bulunmasını söylediğini, kendisinin de Albay R. E.'ye Harbiye'yi bilmediğini nasıl gideceğimi sorduğunu, O’nun da kendisine İstanbul Gata'nın satın alma işlerini yapan Başçavuşun kendisini gelip arabayla alıp oraya götüreceğini söylediğini, bu kişinin kendisini alıp oraya götürdüğünü, Z. D., Albay U. Ö. ve beraberindeki adını hatırlayamadığı iki albay ile toplantı yaptıklarını, İstanbul Kartal Ayyıldızlar İş Merkezinde Mehmetçik Vakfının Türkiye'de ilk defa bir şubesini açacaklarını, Albay U. Ö.'nün İstanbul il temsilcisi olduğunu, kendisinin de İstanbul İl Temsilcisi yardımcısı olduğunu ve bir tane soyadını hatırlayamadığı hizmetli A.isimli kişiyi göreve aldıklarını söylediklerini, Aralık 19'da evinin hemen yakınında Ayyıldızlar İş Merkezinde iç içe iki oda şeklindeki yerde hiçbir açıklama ve tanıtım yapılmadan Mehmetçik Vakfı İstanbul İl Temsilciliğini açtıklarını, orada göreve başladığını, hiçbir ilan yapılmadığını, bu iş merkezinin Refah Partisinin genel merkezinin olduğu bir binada olduğunu, binada bir çok dükkanın Mehmetçik Vakfı ve TSK'ya bağışlanmış dükkanlar olduğunu, kendilerinin orada Albay U. Ö. bir odada, hizmetli A. isimli kişi ve kendisinin görev yapmaya başladıklarını, orada Mehmetçik Vakfına yapılan ev, arsa, gayrimenkul bağışlarını aldıklarını ve Silahlı Kuvvetler adına etkinlik düzenleyen yerlere gittiklerini,

Mustafa KAHRAMANYOL’un basın organlarında Silahlı Kuvvetlerin kendisini kullandığını ve sonrasında meslekten ihraç edildiğini, sonrasında da kendisine verilen iş ile de bu mektubun ilişkisinin olduğuna dair yazılar çıktığını, bu yazılar üzerine Albay U. Ö.’nün kendisini Ankara'dan görevli olarak Mehmetçik Vakfından çağırdıklarını söylediğini, Ankara'ya gittiğini, gittiği süreçte Askeriyenin Eğitim ve Doktirin Kampında(EDOK) kaldığını, Mehmetçik Vakfı Genel Merkezine gittiğini, Ö. isimli sekreter hanımın Z. D. Paşa’nın odasına girip çıktığını, Ö. isimli şahsa "O kadını benim odama sokmayın, geldiği gibi geri dönsün" dediğini, geri döndüğünü, İstanbul'a geldiğini, Mehmetçik Vakfı İstanbul İl Temsilciliğine geldiğinde odanın kapısını anahtarlarıyla açamadığını, kilidin değiştirilmiş olduğunu, Albay U. Ö.'nün odasına doğru yöneldiğini, onun kapısını açıp odasına geçmek istediğini, bu sırada daha önceden aralarında hiçbir husumet bulunmayan Albay U. Ö.’nün kalkarak kendisine mukavemette bulunduğunu, şiddet uygulamaya kalktığını, kendisini içeriye ittiğini, yere düştüğünü, parmağının kırıldığını, ara kapıyı kapattığını ve Mehmetçik Vakfı Genel Müdürlüğünün bulunduğu Ankara'ya telefon açtığını, Z.isimli paşa’ya kendisine şiddet uygulandığını ve odada kilitli kaldığını söylediğini, A.isimli hizmetlinin o gün geç geldiğini, olay sırasında kendisinin orda olmadığını, çevreden sesini duyurarak yardım istediğini, polisin geldiğini, Kartal Merkez Karakoluna gittiklerini, doktor raporu aldığını, Adli Tıbbın 7 gün hastane, 4 günlük rapor verdiğini, Merkez Komutanlığından telefon açıldığını, komisere bırakmalarını söylediklerini, raporlar geldikten sonra Albay U. Ö.’nün serbest bırakıldığını, bu konu ile ilgili Emniyette tutanak düzenlendiğini,



Çevik BİR'in yazısıyla Mehmetçik Vakfındaki görevinden alındığını, bir hafta direndiğini, sonrasında hukuksal boyutunu araştırdığında çevresindeki insanların hukuksal olarak çözüm olabileceğini ancak karışısındaki insanların güçlü olması nedeniyle başına başka olayların gelebileceğini bu nedenle görevden alınma yazısını tebliğ etmesini söylediklerini, bunun üzerine yazıyı tebellüğ etiğini, görev süresinde şehit yakınları ve çocuklarının Tatilya isimli eğlence merkezine götürülüp eğlendirilmesi etkinliğini sürdürürken Mehmetçik Vakfından bazı şehit ailelerine maaş bağlanmadığını tespit edince, bu kişilere maaş bağlanması için girişimde bulunduğunda Albay U. Ö.’nün bu girişimine engel olduğunu, ayrıca Ankara'dan da uyardıklarını, "Siz oraya bağış toplamaya gittiniz, para dağıtmaya değil" dediklerini,

İşi bıraktıktan sonra 2 sene evde kaldığını, psikolojisinin bozulduğunu, bu nedenle F. isimli paşayı aradığını, el yazısı ile alınan belgeleri geri istediğini, isteğini kabul ettiğini, göndereceğini söylediğini, İstanbul Gata'daki satın almada çalışan astsubaya orjinal yazmış olduğu mektubu ve ne belge var ise zarf içerisinde teslim ettiğini, O’nun da kendisine getirip verdiğini, YAŞ kararında ordudan atılan Mustafa KAHRAMANYOL'un ordudan atılmasına konu belgenin kendisinin eline geçtiğini, iki hafta sonra F. A. Paşanın beylik tabancasıyla intihar ettiğini gazetelerden okuduğunu, korktuğunu,

Daha sonrasında H. T.’nin kendisine telefon açtığını, hal hatır sorduğunu, yanında Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal ŞENEL Paşa ve Genelkurmay İstihbarat Başkanının da bulunduğunu, hep beraber bir buçuk saat kadar telekonferans yoluyla görüşme yaptıklarını, neden aradığını sorduğunu, kendilerine güvenmediğimi söylediğini, H. T.’nin “iadei itibar edeceğiz, seni işe alacağız” dediğini, Yaş kararındaki belge olan el yazısıyla yazılan mektubu Gata Komutanlığında bulamadıklarını söylediklerini, İnsan Hakları Mahkemesinden de heyetin geldiğini ve dosyayı incelemek istediklerini söylediğini, bu mektuba ihtiyaçları olduğunu söylediğini, kendisinin de F. isimli paşanın ölmeden iki hafta önce özel kurye ile kendisine gönderdiğini ve kendisinin de imha ettiğini ve bulamayacağını söylediğini, H. T. Paşa’nın devamında; mektubun olmaması nedeniyle devletin tazminat ödeyeceğini bu nedenle mektubu yeniden yazmasının vatan millet meselesi olduğunu söylediğini, kendisini TEM Otoyolu Mehmetçik Vakfı Opet tesislerinde işe alacaklarını söylediklerini, yeniden mektup yazmasını istediklerini,

Bu dönemde çocuklarının kolej eğitimindeki para yardımını babası Mustafa KAHRAMANYOL’un kestiğinden B. D. ile görüşüp İstek Vakfı Okulundan burs talep ettiğini, kızına B oğluna C bursu aldığını, Rahmanlar'daki İstek Vakfında bir sene kadar okuduklarını, her ikisinin de takdirle geçmesi halinde A bursu ile okutabileceğini söylediğini, bu konudaki el yazılarının kendisinde bulunduğu, ertesi yıl takdir ile geçmelerine rağmen burs verilmediğini, H.isimli Paşaya telefon ettiğini, B. D.'yi tanıyıp tanımadığını sorduğunu, kendisine söz vermesine rağmen çocuklarının bursunu vermediğini söylediğini, burs alınmasını istediğini, H.isimli paşanın İstek Vakfının Alemdağ'daki yerinde general R. K. Paşayı bulup, kendisinin gönderdiğini söylemesini, R.K.’nın kendisini B. D. ile görüştürmesi ve neticesinin kendisine söylenmesini istediğini, R. isimli paşanın yanına gittiğini, B. D.'nin yanına kendisini bırakıp çıktığını, B. D. ile görüştüğünü, “madem H. K.'yı tanıyorsun, o zaman çocuklarının burslu okuması için mektup yazsın, o zaman çocuklarını tam burslu okuturum” dediğini, “Böyle bir mektup alabilir misin?” diye sorduğunu, “siz böyle bir mektup istiyorsanız alabilirim” diyerek odadan çıktığını, H. T'ye telefon ettiğini, olayı anlattığını, "deli midir nedir, manyak bu adam kafayı yemiş, koskoca Genelkurmay başkanından mektup istiyor, saçmalamasın, ben yarın ona telefon açar, haddini bildiririm ona" dediğini, ertesi gün B. D.’nin yanına gittiğini, bu sefer özel odasında kabul etmediğini, salonda kabul ettiğini, "Sen H.'ye sana söylediklerimi niye gidip haber verdin" dediğini, kendisinin de "Ben H. paşa aracılığıyla söyledim, Ankara'ya gidemem, H. paşa her şeyi biliyor" dediğini, kızgın bir ifade ile kendisine "tamam tamam, git G. hanıma bursu yazsın" dediğini, kendisinin de G. hanımın yanına gittiğini, birer derece daha düşük bir burs verileceğine dair yazı verdiğini,



Birinci mektup için kendisine bir miktar para verileceğinin söylendiğini, o paranın da verilmediğini, yukarıda belirtiği gibi ekonomik sıkıntı yaşadığından ikinci mektubu yazmak zorunda kaldığını, yazdığı mektubu posta ile Genelkurmay Başkanlığına gönderdiğini, mektubun nasıl yazılacağını kime ve ne şekilde gönderileceğini kendisine söylediklerini, mektubun kişiye özel ve gizli olarak gönderildiğini, mektubun içeriğini hatırlamadığını, ikinci suret ve örnek de almadığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davasını Mustafa KAHRAMANYOL’un bu mektup nedeniyle kaybettiğini bildiğini, Ancak YAŞ kararına konu olan esas mektubun kendisinde olduğunu, istenildiği takdirde sunmaya hazır olduğunu,

Mehmetçik Vakfı Kurtköy Opet Tesisinde görevli olduğu süre içerisinde bazı yolsuzlukları gördüğünü ve H. K.’nın hanımı O. K.'ye bu yolsuzlukların belgelerini yazdığını ve gönderdiğini, Mehmetçik Vakfının Genel Müdürünün değiştiğini, A. Ö. olduğunu, bu arada kendisini N. T.’nin arayıp "Bir daha benim oğlumla görüşmeni istemiyorum, seninle görüşmek istemiyorum, oğlumu irticacılara vurduracaksın, senin yüzünden oğlumu öldürecekler, bir daha H.'yi arama" dediğini, çünkü o dönemle H. T. Paşanın ankesörlü telefonla tehdit aldığını, bu habere ilişkin gazete kupürünü sakladığını,

Yurtsever Subaylar tarafından yazılmış "H. T. ve Çevik BİR annesinin evinde seni zehirleyerek öldürecekler" şeklinde Bahçelievler postanesinden atılmış bir mektup aldığını, bu mektubun elinde olduğunu, sakladığını, mektubu alınca H. T.'ye aldığı mektubu okuduğunu, mektubu sonra da isteği üzerine faksladığını, kendisini arayarak "Bu mektubu senin kocan yazdırmış, seni korkutmak için, hiç kafaya takma ben onu Genelkurmay'a çağırır gerekli dersi veririm" dediğini, üzerinden bir hafta kadar geçtikten sonra eşi Mustafa ile konuştuğunu, kendisine "Mustafa hala sana çok aşık" dediğini, sonrasında bundan sonra sana bişey olmaz dediğini ve mevzunun kapandığını,

Kendisini bir kere de Ankara'ya çağırdıklarında Gata İstihbarat Bölümü Binbaşı C. Ş. "İstersen bu adamı ortadan kaldırırız, bu adam seni takip ettiriyor, kocan seni öldürttürecek" diye kendisine söylediğini, senin Ankara'ya gidiş gelişini takip ediyor. Ne zaman geldiğini nasıl gittiğini biliyor, giriş çıkışlarda kendi kimliğini kullanmamana rağmen haberi oluyormuş dediğini, kendisi de buna karşılık "O çocuklarımın babası, ben ona bir şey olmasını istemiyorum, öyle bir şey olmasını da istemiyorum" dediğini, bunu duyar duymaz Mustafa KAHRAMANYOL'un muayenehanesindeki sekreterine telefon açıp "Mustafa'nın kendisine dikkat etmesini" söylediğini,



N. T.’un vefat ettiğinde cenazesine katıldığını, H. T.'nin askerdeki makam şoförünün Mehmetçik Vakfında da şoförlük yaptığını, onunla birlikte gittiklerini, cenaze töreni yapıldığını, Mehmetçik Vakfı Genel Müdürlüğüne A. Ö. Paşanın çağrısı üzerine gittiğini, kendisine birebir odasında "Kadın ne istiyorsun sen benden, senin N. T.'nin cenazesinde ne işin var, Genelkurmayda senin ne işin var" dediğini, kendisinin de "özel mevzular, sizinle alakalı değil, özel mevzular" dediğini, A. Ö.’nün "Ben senin Genelkurmaya gitmeni istemiyorum, Ne istiyorsun" dediğini, kendisiyle sanki açık açık pazarlık yaptığını, kendisinin de "Yetimin öksüzün hakkını yemeyin başka bir şey istemiyorum, düzgün bir şekilde görevimi yapmak istiyorum" dediğini, çünkü benzin istasyonunun yakıt tanklarına kayıt dışı olarak tankerlerle yakıt boşaltıldığını öğrendiğini, aynı zamanda başka bir askeri yetkilinin piyasadan daha düşük bir fiyata mazot satılıp satılmadığını kendisine sorduğunu, kendisinin de böyle bir satışın olmadığını söylediğini, yukarıda anlattığı iki olayı karşılaştırdığında geceleri istasyona kayıt dışı yakıt konulduğu ve bundan da bazı kişilerin nemalandığını ortaya çıkardığını,

Çok yüklü alımlar yapıldığını, mesela sigara firmasının minibüs verdiğini, içecek firmasının hava parası olarak sadece kendi ürünlerini satması için para ödediğini, bu tür kayıt dışı paraların Ankara'ya gittiğini ve Mehmetçik Vakfına kalmasını istediğini, ancak bu konuda kimsenin girişim yapmadığını, alınan bu malzemeler ve paraların Vakfa gitmediğini, Ankara'ya gönderildiğini, benzin istasyonunda olan bir çok işleyişin hep adam kayırma şeklinde yapıldığını, bu durumlara karşı çıkınca 10 gün kadar izin verdiklerini, sonrasında geldiğinde kendisini Maslak'ta bulunan Mehmetçik Vakfına görevlendirdiklerini, Ankara'dan her hafta sonu A. Ö. Paşanın gelip, "Napıyorsun, Nurcan iyi misin" diye sorduğunu, kendisinin de "Yetimin hakkını yiyip oturup içiyorum" dediğini, H. isimli kişiye söyle sana iş bulsun şeklinde kendisiyle konuştuğunu, Maslak'ta 3 ay kadar çalıştığını, hiçbir görev verilmediğini, sadece masada oturduğunu, bu görev süresi içerisinde yatak odasının penceresinin dibinde bir şarjör boşaltıldığını, kovanların camlarına çarptığını, Emniyetten geldiklerini, karanlıkta boş kovan aradıklarını, bu olay 2002 yılı Haziran ayında yaşadığını, olay sonrasında H. T.'ye telefon ettiğini, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunacağını söylediğini, kendisine "Senin bildiğin devede kulak, yarın git Sabiha Gökçen Havaalanında işe başla" dediğini, bunun üzerine 2002 Temmuz ayında Sabiha Gökçen Havalimanında Sosyal Tesislerde yönetici olarak işe başladığını,

Sabiha Gökçen Havalimanında S. K.’nın Genel Müdür olduğunu, iki ay sonra darbe gibi bir şey olduğunu, bütün birimlerin başındaki müdürlerin görevden alındığını, Genel Müdür olarak Hava Kuvvetlerinden Emekli Tümgeneral İ. B.’nin geldiğini, Genel Müdür Yardımcısı Emekli Kurmay Albay H. B. V. ve diğer müdürlüklere de yine H. B. V.'nin devresi olan Emekli Albayların yerleştirildiğini, işe girdiğinde sicil numarasının 657 olduğunu, kendisinden sonra yüzlerce asker yakını meslekle eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir çok insanın işe alındığını, çoğu da Emekli Kurmay Albay H. B. V.'nin eşi, dostu, tanıdığı ve ahbabı olduğunu, burada Emekli Kurmay Albay H. B. V. tarafından bir çok defa taciz edildiğini, kendisi Emekli Kurmay Albay H. B. V.'nin tacizlerine cevap vermeyince görev yeri değşikliğinin 4-5 kez yapıldığını, değişik iftiralar atılarak havaalanı polisi de kullanılmak üzere taciz edildiğini, 1 yıl maaşından para kesildiğini,

Çalıştığı dönemde Küçükyalı Kenan Evren Kışlasında NBC Eğitimine gönderildiğini, giderken Kurmay Albay Ü. Y.’nin orada kendisine yakınlık göstererek onunla arkadaş olması konusunda çok ısrarcı davrandığını, kendisinin daha önce B. D.'nin silah/mühimmat bulunduğu arazisinin bölgesinde komutanlık yaptığını ve araziyi iyi bildiğini söylediğini, NBC gaz eğitimi alırken gaz odasına sokulmak istendiğini, ancak girmediğini, çünkü alerjik astımının bulunduğunu, kendisini kontrollerinde tutmak için Atatürk Havalimanında Savunma Sekreterliği yapan Hava Kuvvetlerinden Emekli A. K. isimli kişi ile yemek yemesi ve onunla birlikte olması konusunda ikna etmeye çalıştığını, bunu öneren ve kendilerini tanıştıranın da Gata İstihbarat Albayı R. E. olduğunu,

Emekli Kurmay Albay H. B. V. ile Kurmay Albay Ü. Y.’nin çok yakın arkadaş olduklarını bildiğini, emekli Kurmay Albay H. B. V.'nin çok zaaflarının olduğunu kendisine söylediğini,

Uğramış olduğu haksızlıklar nedeniyle yapmış olduğu basın açıklamasından dolayı 28 Şubat 2007 tarihinde Emekli Kurmay Albay H. B. V.’nin hiçbir gerekçe göstermeden emekliliğine bir yıl kala işten çıkardığını, ancak açmış olduğu tüm davalarda nüfuz sahipleri oldukları için askerlerin yargıdaki nüfuzlarını kullanarak yargılamalarda aleyhine karar çıkmasına neden olduklarını, aynı mahkemelerin işten atıldığını kabul edip göreve iade yönünde karar verdiklerini, Mobbing davasını ve eksik tazminat davasını reddettiklerini, işten atıldığını onaylayan 9.Hukuk Daire Başkanının diğer davalarına red kararı verdiğini belirtmiştir. (267. klasör, sayfa 181-189)

Gazeteci yazar M.A.B.'ın yazmış olduğu ve belgeselini de yaptığı "Son Darbe 28 Şubat" isimli Doğan Yayıncılık tarafından basılan kitabın incelenmesinde; yazarın 1996 yılının ikinci yarısında Refahyol hükümeti karşısında iktidarı değiştirmek için güçlü bir koalisyon oluştuğu, bu koalisyonun başını Türk Silahlı Kuvvetlerinin çektiği, Türkiye'yi 28 Şubata götürecek olan kadronun çok kararlı olduğu, ülkenin yakın tarihinde benzeri görülmemiş bir psikolojik savaşın planlandığını, planlamayı Genelkurmayın hazırladığı, kendini geride tutan ancak her konuda karar veren Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı KARADAYI ve ona destek veren kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile MGK Genel Sekreterliğinin yaptığı, Refahyol’u devirme kararını verenlerin geri planda kalırken medya ve kamuoyunun önüne çıkan en belirgin iki yüzünün Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik BİR ve Genelsekreter Tümgeneral Erol ÖZKASNAK olduğu, bu kadronun gerçek beyninin adeta lokomotifinin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral G. E. olduğu belirtilmiştir. (Sayfa 179, 68. Klasör – Sayfa: 54-55)

Sağlık sorunları olan G. E.'ye Tansu ÇİLLER'in Amerika'da bir doktor tavsiye ettiğini gazeteci C. A.'ya söylemesi üzerine, C. A.'nın bunu köşesinde yazması sonucu Erol ÖZKASNAK'ın C. A.'yı arayarak "Şerefli bir Türk subayının o kadının tavsiyesine ihtiyacı yoktur, TSK kendi generaline, amiraline bakacak güçtedir, onun tavsiyesine ihtiyaç yok" dediği, (Sayfa:201)

Refah Partisi Kahramanmaraş Milletvekili M. K.'nın 28 Şubat süreci öncesi gazetecilere "Milli Savunma Bakanı, Genelkurmayın gölgesi altındadır. Bakanlar Kurulu, hükümet, MGK'nın gölgesi altındadır. TBMM de ordunun gölgesi altındadır. Böyle bir demokrasi olmaz. Yazık ki bu gölgeler gün geçtikçe daha da koyulaşıyor" dediği, bunun üzerine DYP Genel Başkan Yardımcısı H. E.'nin TBMM Genel Kurulunda yanına yaklaşarak "Sayın K., yerinizi öğrendiniz mi" dediği, "Sayın Başkan ne demek yerinizi öğrendiniz mi, açar mısınız biraz, ne demek" diye sorduğu, Onun "Yerleriniz belli" dediği,

Başbakan'ın zor durumda olduğu, MGK Genel Sekreterliğinin beklenmedik bir açıklama yaparak "Kararlar uygulanmazsa yaptırımlar gelir" dediği, bunun açık bir uyarı olduğu, artık kılıçların çekildiği, askerin adeta hükümete meydan okuduğu, (Sayfa: 215)

Yeni Yüzyıl Gazetesi yazarı A. B.'nin o dönem ki brifinglerden bir tanesini izlediğini belirterek bir ya da 2 gün sonra da "basının kara sayfası utanç sayfası" diye bir yazı yazdığını, çünkü hakikaten Korgeneral Çetin DOĞAN'ın o zaman harekât dairesinin başında bulunduğunu, sunumlarla sadece Türkiye'nin genel durumu değil, ne yapması gerektiğini, silahlı kuvvetlerin gerekirse nasıl duruma el koyacağını ve basının vazifelerini hatırlatan bir konuşma yaptığını belirttiği, (Sayfa:223)

T. B.'nin G. E. ile ilgili "Güven'in ayrı bir şekilde anlattığı olaylardan birisi de budur. Baktık ki diyor, Genelkurmayın elektrikleri yanıyor, ihtilal olacak diye korkanlar var. Gece ışıkları yakarak gittik." dediği,

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni E. Ö.'nün Hürriyetin "Gerekirse silah kullanırız" manşeti konusunda "Bir gün önce 450 kişiye brifing verdi askerler. Ben de oradaydım. Adam çıktı, açık açık bilmem ne kanununun şu maddesinde bize silah kullanma yetkisi veriliyor dedi." şeklinde söylediği,

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni D. S.’nin brifinglerle ilgili olarak "... Çünkü orada çıkan general açıkça cumhuriyeti koruma kollama maddesini ünlü Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Yasasının 35. maddesini okudu, ama onunla da kalmadı, bir ilk oldu, İç Hizmet Yasasının 85. maddesine göre Silahlı Kuvvetlerin yetkisini yani cumhuriyeti koruma kollama görevini hatırlattı. İhlaller yaşanıyor, irtica bir tehdit. Silahlı Kuvvetler güç kullanacak. Yani asker silah kullanacak" dediği, (Sayfa:233)

İçişleri Bakanı Meral AKŞENER'in söz konusu brifinglerle ilgili "... Sonra dendi ki: 'Valiler çağrılacak' Ben o zaman dedim ki 'Valiler çağrılabilir, valilerden giden olursa, kaç kişi giderse, bu 81 ilin 81 valisi giderse hepsini açığa alırım' ve benim alacağımı düşündüler. Valiler çağrılmadı, çağrılamadı. Bunun üzerine işte o masada 'Söyleyin o hanıma' şeklinde malum tehdit yapıldı." "BÇG'yi ben paylaşmasaydım, sümen altı etseydim, gitseydim, sayın Teoman KOMAN'a, sayın Çevik BİR ile irtibat kurup 'Bu iktidar gidecek, ben de geçici dönem başbakanı olurum' diyebilseydim ben, bunları diyenler oldu siyasilerin arasında, ben de bunları deseydim başka bir Türkiye'ydi. Başbakan olurdum, demiyorum yani işbirliğinden bahsediyorum... Ben kamu oyu ile paylaştım. Sonra büyük bir manevi sopa yedim... Hıyaneti Vataniye kanunundan yargılanacağıma dair bütün görsel ve yazılı basın 10 gün yayın yaptı ve o 10 gün benim telefonum çalmadı. Eşimin ve abimin, 13-14 yaşındaki oğlumun çevresindeki insanlar selam vermekten korktu..." dediği,

28 Şubatta alınan MGK kararlarının eksiksiz uygulatmak, bunun için uygun olan ortamı oluşturmak için Anasol-D hükümetinin ilk icraatının, kısa adı EMASYA olan Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolüne imzalatmak olduğunu, TSK ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan protokole göre asayiş olaylarına validen izin almadan müdahale edilebileceği, her ildeki askeri garnizonda "Asayiş Güvenlik Merkezi" kurulduğu, sivil otoritenin askerle birlikte çalışmaya zorlandığı, daha da önemlisi devlet kadrolarına alınacak kişilerin güvenlik soruşturmalarının askere bırakıldığı, RTÜK, YÖK ve TRT'ye askeri temsilciler atandığı, kısacası sivil kadroların askerin denetimine sokulduğu belirtilmiştir. (68. klasör, sayfa:50-54)

Dönemin Başbakanının, İsmail Hakkı KARADAYI'nın görev süresinin uzatılması ile ilgili konunun bazılarının önünün açılmasına yönelik bir proje olduğu, kendilerinin buna itibar etmediğini ... örneğin Çevik BİR'in Genelkurmay Başkanı olabilmesi için mutlaka önündeki engelin bertaraf edilmesinin gerektiği, bunun da ancak Genelkurmay Başkanının süresinin uzatılarak mümkün olduğunu belirttiği,

Genelkurmay Başkanlığının 15 Nisan 1998 tarihli emri ile psikolojik savaş çarkının dönmeye başladığı, 24 Nisan günü Genelkurmay 2. Başkanı Çevik BİR'in "Andıç" denen belgeyi imzaladığı, amacın Ş. S.’nin ifadelerine can sıkan iş adamlarını siyasileri ve gazetecileri ekleyerek onları yıpratmak, gerekirse haklarında dava açmak, Refah Partisinin PKK ile iş birliği içinde olduğunu ortaya koyarak Fazilet Partisini yıpratmak olduğu anlatılmaktadır. (68. klasör, sayfa 49)

1996 Haziranından Temmuz 1997 tarihleri arasında gazeteci C. A.'nın Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazılarında yapılan araştırmada;

8 Şubat 1997 tarihli "Bu hükümetten kurtulmak" başlıklı köşe yazısında; "Takkeli Başbakan tank seslerinden acayip duygulanan Refah grubunu yatıştırmak için yine almış sazı eline vurmuş teline, aman ki aman. Neler söylüyor neler? Örneğin 'Türkiye'de rejim tehlikesi yoktur' ... Takkeli gider rejim sorunu biter" dediği,

22 Mart 1997 tarihli yazısında; "Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral G. E. demokrasi, laiklik ve sosyal hukuk devleti ögelerinin TSK'nın son limitleri olduğunu söylüyor, 'taviz verilemez' diyor. Yalancıların, saptırma ustalarının kulağına yeni bir küpe." dediği,

30 Nisan 1997 tarihli yazısında; (Medya mensuplarına verilen brifing ile ilgili) "Oysa parlamentonun rejimin vazgeçilmez bir ögesi olduklarını söyleyerek övünen partilerin de bu görevi hiç değilse bu kez anımsayarak yerine getirmesini istemek hakkımız ve TSK'nın da hakkı değil mi?" dediği,

26 Mayıs 1996 tarihli yazısında; "Askerlerin yeni model darbe uygulamalarının tümünü içeren dışardan baskılar sonuç vermezse varacağımız noktayı artık lise öğrencileri dahi çaktı." dediği,

7 Haziran 1997 tarihli dönemin Başbakanından "Takkeli Başbakan" olarak bahsettiği yazısında; "Sadece 10 ayda Türkiye'yi siyaseti ile ekonomisi ile, toplum huzuru ile öyle bir noktaya getirdiler ki askeri kışladan dışarı çıkartmayı başardılar..." dediği,

12 Haziran 1997 tarihli "Gerekirse silahla koruruz" manşeti ile yayınlanan yazısında; "Oysa iktidar hırsı ile gözü koltuktan başka birşey göremeyen şaibe hanım kim olduklarını söylemeden darbe isteyenleri vatan ihaneti ile suçluyor ve basından tepki görüyor..." dediği,

Adı geçen yazarın 28 Haziran 1997 tarihli yazısında Başbakan Yardımcısı Tansu ÇİLLER'den "Şaibe – Şaibe Hanım" şeklinde bahsettiği, tarihi tam olarak tespit edilemeyen ancak o dönemde yazıldığı anlaşılan yazıda İç Hizmet Yönetmeliğinin 85. maddesini hatırlattıktan sonra "Askerler Türkiye'nin karşı karşıya olduğu büyük tehlikeyi açık seçik anlatıyorlar. Sorumluluklarını ve yasal görevlerini bir kez daha duyuyorlar..." dediği anlaşılmıştır. (68. Klasör – Sayfa: 19-36)

1996 Haziran’ından Temmuz 1997 tarihleri arasında gazeteci M. B.'nin Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazılarında yapılan araştırmada;

28 Mayıs 1997 tarihli "Asker Kışladan Çıktı" başlıklı yazısında; "Artık siyasi gelişmelerin içinde MGK da var. Gücünü anayasadan alan MGK cesaretini de toplumsal tasadan alıyor." dediği,

Haziran 1997 tarihli yazısında "Gündemdeki konu Erzurum Bölge Komutanı Tuğgeneral O.Ö.nün bayramlık konuşması. Kamuoyunda genel olarak birleşilen düşünce şu: Ö.isimli kişinin söyledikleri doğru, üslubu ağır..." (Şahsın dönemin başbakanına P….enk diye hakareti ile ilgili – Son Darbe 28 Şubat M. A. B. Sayfa:225) dediği (68. klasör, sayfa: 1-18) tespit edilmiştir.



Yüklə 11,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   139   140   141   142   143   144   145   146   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin