partililerin mücadelesi ile kendisini YÜKSEL'e vermediklerini, kanunsuz olan bu baskını Demirel ve Ecevit'in de kınadığını, bu arada Yeni Şafak gazetesinin haberine göre Bülent ECEVİT'in Vatandaşlık Kanununda değişiklik öngören kanun tasarısını Meclise gönderdiğini, söz konusu tasarı ile evlenen yabancı kadının Türk vatandaşı olabilmesi için evlenme aktinin üzerinden 3 yıl geçmesi şartının getirildiğini, Başbakan Bülent ECEVİT'in kendisinin Türk vatandaşı olmasının önünü kapattığını, o dönemde yurt dışında çeşitli sivil toplum kuruluşları, konferans ve televizyon kanallarında sesini duyurmaya çalıştığını, Şişli Cumhuriyet Savcısının Devletin Manevi Şahsiyetine Hakaret suçundan dava talebi ile başvuruda bulunduğunu, gerekçesinin ise CNN ve El-Cezire kanallarında "Türkiye'de başörtülü kadınlara ayrımcılık yapılıyor. Başörtüleri ile girmelerine müsaade edilmiyor" iddiasında bulunmasından kaynaklandığını, 14 Mart 2001 tarihinde Meclis Başkanı Ömer İZGİ'nin Anayasanın 84. maddesine ve TBMM İç Tüzüğünün 134,135,136,137,138. maddelerine rağmen "Kavakçı'nın Milletvekilliği düşürülmüştür" dediğini, Fazilet Partisinin kapatılması ile 5 yıl siyasetten yasaklandığını belirtmiştir. (135. klasör, sayfa 149-155 )
6–Müştekiler Şeref MALKOÇ, Kazım ARSLAN, Cafer GÜNEŞ, Mehmet BEKAROĞLU, Teoman Rıza GÜNERİ ve Şamil TEKİR 16/01/2012, 12/09/2012 tarihli dilekçe ve şikâyetlerinde özetle;
1996-1997 yılları arasında Genelkurmay 2. Başkanı olan Çevik BİR ve onunla birlikte hareket eden Kara Kuvvetleri Komutanı Doğu AKTULGA, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol ÖZKASNAK, Jandarma Genel Komutanı Teoman KOMAN, Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet ÇÖREKÇİ, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven ERKAYA, MGK Genel Sekreteri İlhan KILIÇ, Zırhlı Birlikler ve Eğitim Tümen Komutanı Erdal CEYLANOĞLU ve diğer bazı kişilerle birlikte oluşturulan örgütün, TSK'yı kullanarak TBMM'de güvenoyu olarak Anayasaya uygun bir şekilde Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN başkanlığında kurulan 54. Cumhuriyet Hükümetini cebren ıskat etmeye teşebbüs ettiğini ve kısmen dahi olsa çalışamaz duruma getirmeye çalıştığını, meşru hükümete karşı basın ve medya organlarını kullanarak “Bu sefer silahsız kuvvetler halletsin”, “Gerekirse silah kullanırız” şeklinde manşetler attırarak tehditte bulunduğunu,
“Demokrasiye balans ayarı yapıyoruz” diyerek açıkça görevi dışına çıkarak hükümeti düşürmeye çalıştığını, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı nezdinde Batı Çalışma Grubu adı altında yasa dışı bir birim oluşturularak kamu görevlileri ve sivil vatandaşların fişlendiğini, başta yüksek yargı olmak üzere yargı mensuplarının Genelkurmay Karargâhında brifinglere tabi tutarak yargıyı etkilemeye ve meşru hükümete karşı kullanmaya çalıştıklarını, kendilerine vatan savunması için tevdi edilen Zırhlı Birlikleri meskun mahalde yürüterek ellerindeki silahlı birliklerle meşru hükümeti tehdit ettiklerini, bu suretle hükümeti cebren iş bırakmaya zorladıklarını, temel bir hak olan eğitim ve öğretim hakkını başörtüsü yasağı şeklinde yasalarda olmayan bir yasak icat ederek üniversitelerde eğitim ve öğretimi engelledikleri ve binlerce öğrenciyi mağdur ettiklerini, halkın bir kısmını dindar olarak nitelenen kesimlere karşı alenen kışkırttıklarını, bu kesimleri aşağıladıklarını, hakaret ettiklerini ve bu şekilde ayrımcılık yaptıklarını,
Söz konusu kişilerin bu eylemlerini yaparken dönemin YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ, TİSK Başkanı R.B. , DİSK Başkanı R.B., TESK Başkanı D.G., TOBB Başkanı F.M., Türk-İş Başkanı B.M. ile birlikte gerçekleştirdiklerini, aynı dönemde asker olarak kamu görevlisi ve görevinin başında olan Tümgeneral O.Ö 'nün Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve bu hükümetin Başbakanı ve TBMM'yi alenen aşağılayarak hakarette bulunduğunu, dönemin Kurmay Karargâhı ve hiyerarşik üstü konumundaki amirlerinin amaçlarına uygun düşen bu duruma göz yumduklarını, herhangi bir işlem yapmadıklarını,
Her an darbe yapılacak baskısı yapılarak 18 Haziran 1997 tarihinde Başbakan Necmettin ERBAKAN'ın istifa etmek zorunda bırakıldığını, nitekim Çevik BİR'in bir konuşmasında 28 Şubat süreci ile ilgili “Demokrasiye balans ayarı yapıldı” ifadelerini kullanırken Genelkurmay Genel Sekreteri Erol ÖZKASNAK'ın “Bu post modern darbe tereyağından kıl çeker gibi yapılmış çok başarılı bir süreçtir” şeklinde beyanda bulunduğunu, bu kişilerin işlenen suçları bütün kamuoyu önünde alenen ikrar ettiklerini, şüpheliler hakkında soruşturma yapılmasını ve suçlarının nitelikleri itibariyle tutuklanmalarını ve sonuçta kamu davası açılarak yapılacak kovuşturma ile cezalandırılmalarını istemişlerdir. (107. klasör, sayfa 233-239)
7–Müşteki Hüseyin ARI 28/02/2013 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
Emekli Kurmay Albay olduğunu 1995 genel seçimleri nedeniyle emekli olduğunu, Refah Partisinden Konya Milletvekili olarak meclise girdiğini, kurulan Refahyol hükümetinde Milli Savunma Komisyonu Üyesi olarak görev yaptığını, hükümetin 11. ayında 28 Şubat Post modern darbesiyle devrildiğini, 1998 yılında TBMM’de milletvekili olarak bulunduğu sırada genç bir subay tarafından kendisine getirilen gizli /kişiye özel evrakta TSK ya ait her türlü kuruma girişleri yasaklanan bir liste olduğunu, ilk sırada da kendisinin isminin bulunduğunu, 29 yıl orduda hizmet ettiğini, haksız olarak kazanılmış haklarının ihlal edildiğini, şeref onur ve haysiyetinin rencide edildiğini, Genelkurmay Başkanlığına dilekçe gönderdiğinde cevap verilmediğini, hakkında tek taraflı olan bu hukuksuz kararı alanlar hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 204)
8-Müşteki Tanık Bülent ORAKOĞLU'nun 03/05/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Kendisinin o dönemde Niğde Emniyet Müdürü iken 12 Mart 1997 tarihinde Emniyet İstihbarat Daire Başkan Vekili görevine atandığını, bu göreve başladığı sırada İçişleri Bakanının Meral AKŞENER olduğunu, Mehmet AĞAR, Emniyet Genel Müdürü Alaattin YÜKSEL ve İçişleri Bakanı Müsteşarı Teoman ÜNSAL'ın bu göreve atanmasına karşı çıktığını, hatta Meral AKŞENER'in geçici görevini imzalamasına rağmen Teoman ÜNSAL'ın imzalamadığını, Alaattin YÜKSEL'in kendisine sözlü olarak göreve başlamamasını, Susurluk olayının Emniyet Teşkilatını çok yıprattığını, bu dönemde İstihbarat Daire Başkanının değiştirilmesinin kamuoyunda istifhamlara yol açacağını, eski görevine dönmesini, kendisinden istediğini, kabul etmeyince Organize Suçlar Daire Başkanlığı ve daha üst görevlerde görevlendirilebileceğini ima ettiğini, o tarihte bilemediği bir gücün İstihbarat Daire Başkanlığı görevine engel olmaya çalıştığını, göreve başladıktan kısa bir süre sonra istihbarat içinden bazı görevli personelin kendisine başvurarak istihbarat dairesinde geçmiş dönemlerde bazı sıkıntılı işler yapıldığını, Susurluk'ta gündeme gelen İsrail'den alınıp da kaybolan silahlar meselesi, bir çok kişiye verilen sahte pasaport ve silahları vs. gibi bir takım yasa dışı işlerin yapıldığını itiraf ettiklerini, daha sonra da göreve başladıktan kısa bir süre sonra Enis BERBEROĞLU'nun Hürriyet Gazetesinde köşe yazısında "Askere meydan okuyan polis şefi" diyerek kendisini hedef gösterdiğini ve bu yazı üzerine TSK'nın o dönemdeki üst düzey yöneticileri ile zaten ileride olması beklenen bir soğukluğun önceden meydana getirildiğini, kendisinin medyaya yansıyan ifadesinin o dönem darbe faaliyeti içerisinde oldukları sonradan anlaşılan bazı üst düzey askeri personeli ciddi rahatsız ettiğini, tahminince bu yazının yazılmasında o dönemin üst düzey askeri personelin etkisinin olduğunu,
Kendisinin görev yaptığı sırada Batı Çalışma Grubu ile ilgili olarak Batı Çalışma Grubunun Genelkurmay Başkanlığı başlıklı Batı Harekât Konsepti isimli belgenin tarih, imza ve harekât bölümleri kapatılarak fotokopi çekilerek belgenin geldiği yer belli olmasın diye o halde verildiğini, kendisinin sunmuş olduğu Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi, Laiklik Aleyhtarı Faaliyetler Çetin DOĞAN imzalı belge, Batı Çalışma Grubu Bilgi İhtiyaçları Aydan EROL imzalı belge ile EK-A Bilgi Toplama Formatları, Tüm Kara Kuvvetleri Personel Eş ve Çocuklarının Bilgi Toplama Aracı Olarak Kullanılması ile ilgili Eylem Planı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Tekirdağ 19 Şubat 1997 tarihli Kurmay Albay Mahmut SANCAK imzalı belgelerin kendisine o dönemde Deniz Kuvvetleri İstihbaratında er olarak çalışan Mehmet Kadir SARMUSAK'ın gazete haberlerinden dolayı kendisine geldiğini, daha önce Niğde'de subay olarak çalışan Eser ŞAHAN'a kendisinden bahsetmesi üzerine Eser ŞAHAN'ın kendisi ile görüşmek isteğini kendisine ilettiğini, kendisine görüşebileceğini söylediğini fakat görüşemediklerini, randevuyu iptal ettiklerini, Mehmet Kadir SARMUSAK'ın birkaç defa yanına geldiğini, orada yapılanları kendisine anlattığını, orada çalışanların rahat bir şekilde çalıştıklarını, kendisinde bulunan yukarıda belirtilen belgeleri verdiğini, kendisinin de görevi gereği o zaman yardımcısı olan Hanefi AVCI ile birlikte alarak değerlendirdiklerini, görevleri gereği burada bir ülkeyi darbe şartlarına götürme faaliyeti, yetkisiz kişiler tarafından Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile kanunlara aykırı olarak fişlemelerin yapıldığını, belgeleri okuduklarında bu belgelerin yasal olmadığını ve var olan bir hükümeti devirmek için faaliyet gösterdiklerini, bu faaliyeti de irtica olarak maskelediklerini fark ettiklerini,
Görevleri gereği bu belgeleri İçişleri Bakanı Meral AKŞENER'e dönemin Emniyet Genel Müdürü Kemal ÇELİK ile birlikte götürdüklerini, Meral AKŞENER'in bu belgeleri Başbakan Yardımcısı Tansu ÇİLLER'e arz etmelerini istediğini, Çiller'in danışmanı Hüseyin KOCABIYIK ile irtibat kurarak belgelerin ne anlama geldiğini anlattıklarını ve kendilerine verdiklerini, daha sonra duyduğuna göre Tansu ÇİLLER'in bunu Erbakan'a, Erbakan'ın da Demirel'e verdiğini, kendisinin görevi gereği darbe hazırlığını belgeleri ile birlikte amirlerine bildirmiş olduğunu, bu konuda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığının kendisi hakkında iddianame düzenlediğini, mahkemenin kısmen beraat kararı vererek kısmen de Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdiğini,
Kendisinin o dönemde 3 tane kitap yazdığını, o dönemde subay olan Yavuz YILDAR'ın Cumhurbaşkanına Batı Çalışma Grubu, Çevik BİR ve darbe ile ilgili iddialar konusunda dilekçeler ve mektuplar yazdığını, kamooyunda Hüseyin KIVRIKOĞLU'na suikast diye nitelendirilen 1997 yılında Kıbrıs'ta Toros 2 tatbikatında Albay Vural BERKAN'ın ölümü ile sonuçlanan kaza ile ilgili çeşitli iddiaların Yavuz YILDAR'ın bu mektubunda belirtildiğini, internette bu konuda bir çok bilgi bulunduğunu, tatbikatlarda Özel Kuvvetler Komutanlığının görevli olduğunu, burada ateş edenin kim olduğu, hangi silahtan ateş edildiği, ölen kişinin otopsisinin yapılıp yapılmadığı, öldüren fişekin hangi silahtan atıldığı, gerçek hedefin kim olduğu, bu konuların araştırılmadığı,
O dönemde bazı bakan, milletvekili ve siyasilerin çeşitli menfaatler temin edilerek bu kişilerin bazılarının tehdit edilerek bazılarının aleyhte deliller ve belgeler ile şantaj yapılarak iktidar partilerinden ayrılmaları sağlanarak hükümetin düşürülmesi ile ilgili medyada bazı yayınlar yapıldığını,
Kendisinin tahminine göre Batı Çalışma Grubunun 1994 yılında Refah Partisinin İstanbul, Ankara başta olmak üzere mahalli seçimlerde 21 belediye başkanlığını alması üzerine faaliyete başladığını, hukukilik kazanmak için Nisan 1997 ayında Batı Çalışma Grubu ile ilgili emirlerin yayınlandığını, kendisi Askeri Mahkemede yargılanırken mahkeme heyetinden Batı Çalışma Grubunun hukuki dayanağını sorduklarını, Genelkurmay Başkanlığından gelen cevabi yazıyı mahkemenin kendisine okuyarak 1 Temmuz 1997 tarihinde EMASYA Protokolü çalışması olduğunu söylediklerini, Hasan Celal GÜZEL ve Nazlı ILICAK yargılandıklarında da Genelkurmay Başkanlığının cevabi yazılarında hukuki alt yapının belirtilmediğini,
O dönemde görevini yaptığı halde kendisinin aleyhinde darbeci cunta ile birlikte hareket eden bazı medya kuruluşları tarafından toplum önünde küçük düşürücü sıfatlar ile suçlandığını, itibarsızlaştırma psikolojik harekâtlarının kendisine bazı medya kişileri tarafından yapıldığını,
EMASYA Protokolü ile o dönemde Çetin DOĞAN'ın TSK adına Teoman ÜNSAL'ın da İçişleri Bakanlığı adına yapılmış ise de gerçekte bu protokol ile o dönemdeki cuntacı, darbeci yapılanmanın yönetimi devleti ele geçirme stratejisinin bir parçası olarak kullanıldığını,çünkü burada valilerin yerine EMASYA Askeri Komutanlarının yetkili kılındığını, normalde yönetim sivil Valilerde iken bu protokol ile idari yönetimin askerlere geçtiğini,
O tarihte belirtmiş olduğu darbe ve cunta ile ilgili belgeleri Cumhurbaşkanı olan Süleyman DEMİREL'e verdiklerinde bildiği kadarıyla görevinin gereğini yapmadığını, nedeninin ise Batı Çalışma Grubunun belgesinde adı geçen personel ile ilgili Cumhurbaşkanının Genelkurmay Başkanından bilgi istemediğini, bu suç konusu belgelerin mahiyeti araştırılmadan belgenin darbeci cuntaya iade edildiğini ve bu sayede Emniyet İstihbarat Dairesine operasyon başlatıldığını, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Ek 7. maddesine göre yapılan kanuni bir görevin o dönemin darbeci zihniyeti tarafından suç addedilerek ve Cumhurbaşkanı alet edilerek hakkında çeşitli soruşturmalar başlatıldığını, bu soruşturmada darbe ve darbeye teşebbüs eden ve bunlara yardım yataklık yapan tüm kişilerden şikâyetçi ve davacı olduğunu,
Kendisinin Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı olduğu halde yukarıda belirttiği askeri cunta ve darbecilerin Batı Çalışma Grubunun faaliyetleri kapsamında haksız, hukuksuz, keyfi emirlerle 56 gün Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu kaldığını, askeri yargıda 1 sene yargılamanın sürdüğünü ve 27 Şubat 1998 tarihinde beraat ettiğini,
Refahyol hükümeti döneminde yukarıda bahsedilen belgeleri çalmak ve Emniyet İstihbaratına iletmek suçundan Deniz Kuvvetleri Disiplin Mahkemesi tarafından Mehmet Kadir SARMUSAK hakkında anlaşmalı olarak 45 gün oda hapsi verildiğini, Güven ERKAYA'nın da onayladığını, Refahyol hükümetinden sonraki Mesut YILMAZ hükümetinde Milli Savunma Bakanı olan İsmet SEZGİN'in kesinleşmiş olan ve yazılı emir yoluna gidilemeyecek olan bu kararı yazılı emir yoluna götürdüğünü ve yargılattığını,
Mehmet Kadir SARMUSAK'ın tutuklu bulunduğu 45 günlük sürede Genelkurmay İstihbarattan gelen iki kişinin Kadir SARMUSAK'ı bulunduğu cezaevinden hukuksuz ve izinsiz olarak alarak içi su dolu fıçıya koyarak ve elektrik vererek işkence yaparak kendisinin adını itiraf ettirdiklerini, buna dair tutanak tuttuklarını, tutanağa isim yazılmadığını,
Hanefi AVCI'nın 28 Şubat sürecinde darbelere karşı kendilerinin yanında ciddi bir uğraş verdiğine inandığını, ancak Hanefi AVCI'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" adlı kitabında Batı Çalışma Grubu ile ilgili belgeleri ilk defa ortaya çıkarması sebebiyle şahsını kamuoyu önünde itibarsızlaştırma amacıyla küçük düşürecek şekilde beyanlarda bulunduğunu, bu konuda hakkında şikâyetçi olduğunu,
Çevik BİR'in 2002 tarihinde İsrail ile stratejist ve siyaset bilimci Martin Sherman'la birlikte kaleme aldığı, Middle East Quarterly dergisinde birlikte yazdıkları makalede özetle; İsrail Türkiye ilişkilerinin tehlikeye atılmasının izlemeyeceklerini, İsrail Milli Güvenlik Kurulu baskısı ile İslamcı Başbakanın istifasını sunduğu konularında bilgiler bulunduğunu,
Ankara 2 No.lu DGM'den 15.06.1999 tarihinde beraat ettiğini, mahkemenin gerekçeli kararında kendisinin görevini yaptığını belirttiğini, kendisini yıllarca bu davalarla haksız, hukuksuz yere meşgul ettiklerini, kendisine sanık, köstebek, vatan haini, CIA ajanı ve casus damgasını vurduklarını, bu itibarsızlaştırma ve aleyhine kampanyanın basının yukarıda belirttiği cunta ve darbecilerle birlikte hazırladığı psikolojik harekât olduğunu, cunta ve darbecilerin Türkiye'de kaos yaratmak ve darbeye zemin hazırlamak için insanları sağ-sol, inançlı–inançsız, laik–antilaik, alevi-sünni, hristiyan-müslüman gibi kamplara bölerek Türkiye'nin birlik ve beraberliğini bozarak faaliyet gösterdiklerini, daha sonra da bu ayrımcılığı bu zemini hazırlayanların bu ayrımı ortadan kaldırdık diyerek de kendilerine pay çıkardıklarını, daha doğrusu kendilerinin yapıp kendilerinin kaldırdığını,
İstihbarat Daire Başkanlığı görevini yaparken bu cuntacı ve darbeci kesimin kendisinin üzerine gelmesinin sebeplerinden birinin de TSK içerisinde bu grubun siyasi iradeden habersiz olarak PKK ile görüşmeler yaptığına dair istihbari bilgiler ve teknik dinlemeler yaptıklarını, burada Öcalan ile o dönem Bursa Cezaevlerinde hapis olan ve örgütün sözde cezaevleri sorumlusu Sabri OK ile bu anlamda görüşmelerin tespit ettiklerini, bu görüşmelerde asker kişilerin çözüme yakın oldukları, köy koruculuğu, köy koruculuğunun kaldırılması, Güneydoğu'da federatif bir devlet kurulması gibi bazı konularda görüşmeler yapıldığının tespit edildiğini, Öcalan'ın yakalandığı 1999 yılında bu görüşmeleri teyit ettiğini belirttiği,
Müşteki Tanığın vermiş olduğu 23/12/2012 tarihli dilekçesinde, 28 Şubat döneminde kendisine yapılan suçlamanın 765 Sayılı TCK'nın 132. maddesindeki devletin emniyetine veya dâhili menfaatlerine taalluk eden evrak ve vesikaları çalmak, çalınması suçuna azmettirmek, muvakkaten de olsa bunları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanmak olduğunu, kendisine ve diğer personele casusluk veya askeri casusluk gibi bir suçlamanın yapılmadığını, bu suçun 765 Sayılı TCK'nın 133. maddesinde düzenlendiğini,
Kendisinin yargılandığı Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde oy birliği ile beraat kararı verildiğini, kararda Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun Ek 7. maddesine atıfta bulunularak "Sanık (Bülent ORAKOĞLU) kendisine ulaşan davaya konu bilgi ve belgeleri İçişleri Bakanına iletmekle yasanın öngördüğü ödevi yerine getirmiştir... Beraatına oy birliği ile karar verilmiştir" denildiğini belirtmiştir. (44. klasör, sayfa 53-66)
Müşteki Tanık Bülent Orakoğlu'nun soruşturma dosyasına sunmuş olduğu klasörlerin incelenmesinde;
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığında askerlik görevini yapan Mehmet Kadir Sarmusak'ın gizli belgeleri dışarıya sızdırdığı iddiasıyla Askeri Savcılıkça soruşturma yapıldığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı disiplin mahkemesinin 1997/7 esas, 1997/7 karar sayılı 04/06/1997 tarihli kararı ile sanık Mehmet Kadir Samursak hakkında 477 sayılı kanunun 48. maddesindeki emre aykırılık suçundan 35 gün disiplin hapsi cezası verildiği, (47. klasör (3), sayfa 16)
Askeri Savcılığın soruşturma dosyasında tanık olarak dinlenen astsubay Asım Özdemir'in beyanında, Daire Başkanlarının kendi bilgisayarında bir yazı yazdığını bu yazının gizlilik özelliğini taşıdığını bu yazıyı ihtiva eden disketi İstihbarat Başkanlığı idari şubede görevli Astsubay Tayfun Baş'a vererek yazının çıktısının alınmasını istediğini, Tayfun Astsubayın kendisinin bulunduğu odaya geldiğini daire başkanının acil bir yazısının bulunduğunu bunu alması gerektiğini söylediğini, kendisinin de yan odaya geçerek bilgisayarı Tayfun Astsubaya terk ettiğini ancak biraz sonra Tayfun Astsubayın kendisine seslenerek "çıktı alamıyorum" dediğini, kendisinin de bilgisayarın başına gittiğini yazıcıda kâğıt olmadığını fark ettiğini, kâğıt koyduğunu ve tekrar dışarı çıktığını, arkadaşının bir çıktıyı alarak gittiğini, daha sonraki beyanına göre, bilgisayarın başta çıktı vermeyince ilgili düğmeye ikinci kez bastığını bu nedenle muhtemelen durumu fark etmeyerek ilk nüshayı aldıktan sonra Daire Başkanının odasına gittiğini, bir süre sonra tekrar odasına geldiğini, Tayfun Astsubayın yazıyı başkana arz ettikten sonra üzerinde tekrar bazı değişiklikler yaptığını, Tayfun astsubayın tekrar odaya gelerek yazı üzerinde değişiklik yaparak çıktı aldığını, Batı Çalışma Grubu ile ilgili yazıların daire Başkanı tarafından hazırlandığını disketleri de Daire Başkanında saklandığını beyan ettiği, (47. klasör(3), sayfa 23),
Mehmet Kadir Sarmusak'ın 29 Mayıs 1997 tarihli ifadesinde,dışarıya sızdırıldığı iddia edilen İSTH: 3500-42-97/İKK.Ş. (323) sayılı gazetede yer alan haber konulu Beykoz Fetih Külliyesi ile ilgili mesaj şeklindeki İstihbarat Daire Başkanı Albay Eser Şahan'ın parafının, İKK Şube Müdürü Binbaşı Mehmet Aygüner ve Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Aydan Erol imzalarının bulunduğu belgeden "Beykoz Külliyesi" şeklinde bahsedildiği, (47. klasör(3), sayfa 42)
Karargâh içi mütaala kâğıdı başlıklı soruşturmalar konulu 7 Temmuz 1997 tarihli 3500-77-97/İKK..Ş. (532) sayılı Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı'ndan Askeri Savcılığa yazılan yazı ekinde bir önceki paragrafta bahsedilen mesaj şeklindeki belge, 5 Mayıs 1997 tarihli 3429-3-97/İKK.Ş. (347) sayılı Batı Çalışma Grubu bilgi ihtiyaçları konulu üzerinde İKK Şube Müdürü Binbaşı Mehmet Aygüner İstihbarat Daire Başkanı Albay Eser Şahan, Harekât Başkanı Tümamiral A. Atılan'ın taraflarının ve Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Aydan Erol'un imzasının bulunduğu, içerik olarak Batı Çalışma Grubu faaliyetlerine yönelik olmak üzere, tüm dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları, yüksek öğrenim kurumları (fakülte ve yüksek okul ve enstitüler), yurtlar (Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı, kurum ve kuruluşları bağlı, özel yurtlar), üst düzey yöneticiler (Vali, Kaymakam, Büyükşehir Belediye Başkanları, Belediye Başkanları) ile diğer mülki makamlarda bulunan görevlilere (Müdür, Daire Başkanları) ait biyografiler, anılan şahısların siyasi görüş/ yönleri, İl Genel Meclis ve Belediye Meclis üyeleri, siyasi parti il ve ilçe teşkilatları yönetim kadroları, yerel tv, gazete dergi ve diğer basın yayın kuruluşları, gibi hemen hemen toplumun tüm ve tüm kurum ve kuruluşları ile buralarda görev yapan kişilerin özel yaşamları ile ilgili bilgi toplanması isteğini içeren belge ve bu belgenin eki olarak düzenlenen ek-ABilgi Formatları başlıklı kurum ve kuruluşlar ile üst düzey yöneticiler hakkında bilgi toplanmasına ilişkin Eser Şahan imzalı çizelge şeklindeki belgenin bulunduğu(47. klasör(3), sayfa 39-43)
Mayıs 1997 tarihli İTSH:3590-006-97 İKK.Ş. Sayılı Deniz Kuvvetleri Komutanlığından Genel Kurmay İçgüvenlik Dairesi Başkanlığı'nda kurulmuş Batı Çalışma Grubuna gönderildiği anlaşılan ve Batı Çalışma Grubunun rapor sistemi olan BATGÜNDURAP şeklinde ifade edilen Batı Günlük Durum Raporu şeklinde düzenlenen mesaj şeklinde İçel ili Erdemli ilçesinde kutlanan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı sırasında günün anlam ve önemini belirten konuşmayı yapan Erdemli İmam Hatip Lisesi öğrencisi kendisinde bulunan konuşma metnine uymadığı hususu ile ilgili düzenlenen Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığında görevli Yzb. Levent Gülmen ve İstihbarat Dairesi Başkanı Eser Şahan imzalı belge olduğu (3 nolu klasör, sayfa 69), DZ/3051/İSHTH:3590-212-9-131/77İKKŞ(367) sayılı Mayıs 1997 tarihli Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığında görevli Yüzbaşı Hakan Pelit ve Daire Başkanı Enes Eser Şahan imzalı Batı Günlük Durum raporuyla ilgili belge olduğu, (47. klasör(3), sayfa 68)
9 Temmuz 1997 tarihli soruşturmalar konulu 3500-78-97/İKK.Ş. (534) sayılı Askeri Savcılığa yazılan Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Başkanı Eser Şahan tarafından imzalı yukarıda belirtilen 5 Mayıs 1997 tarihli yazı ve eklerinin imzasız fotokopileri ile (3 nolu klasör, sayfa 68 ve 69’daki mesajların Askeri Savcılıkta yürütülen Onbaşı Mehmet Kadir Sarmusak ve Bülent Orakoğlu ve arkadaşları hakkındaki soruşturmaya gönderilmesine ilişkin belge olduğu, (47. klasör(3), sayfa 73)
Onbaşı Mehmet Kadir Sarmusak ve Bülent Orakoğlu ve arkadaşları hakkındaki soruşturmada dinlenen Astsubay Tayfun Başın beyanında, suç konusu olduğu belirtilen belgeyi kendisinin Daire Başkanı'nın yanında hazırladığını daha doğrusu daire başkanını odasında çalıştığını kendisinin başka bir işle meşgulken kendisine elindeki işi bırak diyerek hazırladığı müsfetteyi beraber hazırlayalım dediğini, yazının hazırlamasında yardımcı olduğunu yazılan müsvettenin başkan tarafından bilgisayara aktarıldığını disketinin kendisine verildiğini başkanın odasındaki bilgisayarda düzenlemesini yaptığını, son şeklini aldıktan sonra Binbaşı Mehmet Aygüner'den çıktısını almak için izin almak istediğini, İKK şubeye gittiğini şubenin bilgisayar odasında Asım Astsubayın bilgisayarda çalıştığını Daire Başkanının acil bir yazısı olduğunu belirttiğini, Asım Astsubayın bilgisayarın başından kalktığını kendisinin belgenin çıktısını alamadığını, Asım Astsubaydan yardım istediğini, yazıcının kâğıdının bittiğini Asım Astsubayın kâğıt koyarak yardımcı olduğunu bilgisayar çıktısını aldığını belirttiği (47. klasör(3), sayfa 88-89),
Soruşturmada ifadesine başvurulan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Hanefi Avcı'nın beyanında, Deniz Kuvvetleri Komutanlığından belge sızdırıldığı iddiasıyla ilgili dönemin Emniyet Genel Müdürü Kemal Çevik ile görüştüğünü, Kemal Çevik'in de kendisine İç İşleri Bakanı Meral Akşener ile görüştüğünü, Meral Akşener'in kendisine cevaben Çevik Bir paşanın müsteşar vasıtasıyla böyle bir soruşturma açılmasını istemediğini, (Bülent Orakoğlu'nun) görevden alınmadığını istediğini, bu nedenle soruşturma açılmadığını belirttiğini söylediği (47. klasör(3), sayfa 90-91)
Soruşturmada ifadesine başvurulan dönemin Kemal Çelik'ten önceki Emniyet Genel Müdür Alaaddin Yüksel'in beyanında, Bülent Orakoğlu'na ait olduğu söylenen "TSK ihtilal yapamaz" şeklindeki sözler basında yer alınca bu konuda soruşturma yapmak üzere emniyet müfettişlerini görevlendirdiğini, görevden fiilen alınmasından sonra 16 Mayıs'ta tekrar göreve başladığında Teftiş Kurulu Başkanı Halit Karabulut'u arayarak soruşturmanın akıbetini sorduğunu, kendisine soruşturma yaptıklarını ancak beklediklerini bildirdiğini, bunun üzerine bahse konu rapordaki bilgiler doğrultusunda basın kanunu hükümleri gereğince işlem yapılması için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu belirttiği, (47. klasör(3), sayfa 111)
Soruşturmaya dahil edilen 7 Temmuz 1997 tarihinde SHOW TV'de yayınlanan 32. Gün programındaki Hanefi Avcı'nın konuşmalarını tahkikatla ilgili bölümüne ait metin incelendiğinde,Hanefi Avcı'nın programda sorulan sorular üzerine: "üst üste koyduğumuz zaman elinize bir belge geçmiş, siz bu dokümana bakarak sistem içerisinde olmaması gereken bir olay olarak görüyorsunuz klasik bildiğiniz bir askeri örgütlenmenin ve teşkilatlanmanın dışında bir şeyler var acaba bu nedir? Hatırlarsanız o dönemlerde hepimiz birbirimize soruyorduk ihtilal ne zaman olacak sizin tahmininiz nedir doğru benim ki mi diye şimdi bir polis olarak elbette bizim bunu soruşturmamız merak etmemiz ne oluyor ne bitiyor hakikaten böyle birşey olacak mı",
"Şahsın ifadesi ve basına yansıyan belgelerde aslında tehdit bile söz konusu deniyor ama ben doğrusunu anlatıyım Emniyet Birimi teorik olarak diyor ki burada bir farklılık var acaba bu farklılık neyin nesi bunun üst makamlara bildirilmesi lazımmış eğer doğruysa sorun yok yanlışsa zaten sorun yok sistemin kendi meselesi silsile halinde durum İç İşleri Bakanlığına iletiliyor, İçişleri Bakanı kendi üstlerine durumu iletiyor",
"Bu olayı hak veya suç olarak görmenin ötesinde sizin önünüze gelmiş bir bilgi olarak görüyorum. Siz önünüze gelmiş bilgiyi kendi yorum ve değerlendirmeleriniz ile birlikte bir üst makama anlatmak aktarmak, mecburiyetindesiniz. Bu sizin göreviniz, hatta görevinizin bir parçası. Çünkü kanunların size verdiği yetki ve sorumluluk bunu gerektiriyor. Eğer siz bu belgeyi alıp eline geçmemesi gereken kişilere verirseniz, bu suçtur ikincisi zaten iddia edilen belgenin Batı Harekât Konsepti ile ilgili olduğu bu, zaten Genel Kurmay tarafından, ordu tarafından açıklandı...",
"Darbenin geliyor denmesinin işaretleri bence bu belgede değil. Bütün kamuoyu herkes biliyor ve bunu da asker de deklare ediyordu. Eğer diyordu, şu şartlar olmazsa gereğinde silah kullanılması net ve açıktır bunun için bir yorum yapmamıza veya burada çok ucuz bir kahramanlık taslayarak biz bu ihtilalı haber aldık dememiz bence çok yanlıştır. Olabilir, iddiaların tamamı doğruysa ve basına yansıyan konular doğruysa sadece emniyetin birkaç Batı Çalışma Grubunu bilgi alması ve bu grubun faaliyetleri ve kendisi hakkında şüphe ve tereddüt duyarak bunu üst makamlara bildirmesi olayı var..." şeklinde beyanlarda bulunduğu, (47. klasör(3), sayfa 120-122)
(O dönemdeki)Soruşturmada şüpheli olarak savunması alınan müşteki Bülent Orakoğlu beyanında, göreve başladıktan bir müddet sonra kendisine bilgi ve bilgiler ulaşmaya başladığını bunlar arasında bazı bilgi ve belgelerin hukuka uygunluğu konusunda kendilerinde tereddüt hasıl olduğunu kendilerinin de bu konuyu hiyerarşik yerlere ilettiğini belirttiği (47. klasör(3), sayfa 130), üst makamlara bildirdiği raporla ilgili olarak; bu raporun kaydının bulunmadığı zira hassas konularda tek rapor hazırlandığını ve üst makamlara sunulduğunu arşive girmediğini, hatta İç İşleri Bakanlığının arşivinde saklanıp saklanmadığını bilmediğini belirttiği, ( 47. klasör(3), sayfa 129)
Soruşturmada şüpheli olarak tutuklamaya sevk edilen müşteki Bülent Orakoğlu sorgudaki beyanında, kendisinin bu aşamada sorulan bir takım hususlarda yeterli açıklamayı yapmaktan çekinmesinin diğer bir nedeninin de bizzat Kuvvet Komutanı tarafından Deniz K.K.'lığı bünyesinde kurulduğu anlaşılan Batı Çalışma Grubu isimli çalışma grubunun yasal bir dayanağının bulunup bulunmadığı konusundaki bilgi eksikliğinden kaynaklandığını belirttiği, (47. klasör(3), sayfa 135)
Askeri Yargıtay 08/07/1997 tarihli 1997/409 esas, 1997/405 karar sayılı ilamıyla sanık M. Kadir Sarmusak'a verilen 35 gün disiplin hapsi cezası ile ilgili mahkeme kararını sanığın eyleminin Türk Ceza Kanunun 132. Maddesinde yazılı suçu oluşturabileceğini belirterek, Milli Savunma Bakanlığının yazılı emirle bozma talebini kabul ederek kararı bozup dosyanın Deniz.K.K'lığı Askeri Mahkemesine gönderilmesine karar verdiği, ( 47. klasör(3), sayfa 159-160)
14 Temmuz 1997 tarihli 3590-930 97/İKK ve GÜV. D.İÇ İSTH.Ş. (930) soruşturmalar konulu Tümgeneral Feyzi Türkeri imzalı yazıda, Deniz.K.K'lığı Askeri Savcığının Onbaşı Mehmet Kadir Sarmusak tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü görevlilerine verildiği belirtilen belgelerin devletin güvenliğine ilişkin evrak veya vesika niteliğinde olup olmadığının sorulması üzerine ilgi tutularak, EK-A (Beykoz Külliyesi hakkında yazı), EK-B (Batı Çalışma Grubu hakkında yazı), EK-C (örnek mesaj formatı) ve EK-D (Deniz K.K.'lığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı yazısı )'nın ayrı ayrı incelendiğini, Türk Silahlı Kuvvetlerini kendisine yasa ile görevin gereği olarak birinci önceliğe yükselen irtica ile ilgili Batı Çalışma Grubunun oluşturduğunu, Genel Kurmay Başkanlığının emri ile teşkil edilen Batı Çalışma Grubunun tamamen emir komuta zinciri içerisinde faaliyetlerini yürüttüğünü, amacının irticai tehdidin Türkiye genelinde resminin ortaya çıkarmak ve bu çerçevede ayrıca 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu 11. Maddesinin D fıkrasının uygulanmasına ilişkin olarak hazırlanan Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) planlarını güncel hale getirmek olduğunu, Batı Çalışma Grubunun bu amaçla gerekli bilgilerin elde edilmesine yönelik olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin rapor sistemi yönergesi (MY 227-1) çerçevesinde ihtiyaç duyulan bilgiler sıralanmak suretiyle bir rapor sistemi geliştirdiği, hazırlık soruşturmasına konu olan ve çalınan söz konusu bu belgelerin belirtilen ihtiyaçları karşılayan bir metin olduğunu, bu belgelerde yer alan bilgilerin tümüyle hizmete ilişkin olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerini planlarının hareket ihtiyaçlarına yönelik olduğunun belirtildiği, ( 47. klasör(3), sayfa 166-167)
Soruşturmada ifadesine başvurulan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı Eser Şahan'ın beyanında, 22 Mayıs günü Kurmay Başkanının kendisini yanına çağırarak bir belge gösterdiğini ve onun Genel Kurmay İkinci Başkanı tarafından kendisine verildiğini söylediğini, belgeye dikkat ettiğinde kendisi tarafından düzenlenen Batı Çalışma Grubu faaliyetleri çerçevesinde yazdıkları yazı olduğunu fark ettiğini, üzerinde biraz daha durduğunda birinci sayfasında kelime hataları bulunduğunu, son satırın yarım kaldığını, ikinci sayfadaki dağıtımda İskenderun Deniz Üst Komutanlığının bulunmadığını ve K.K.K.'lığı satır başında başlamadığını bu durumu görünce yazının kendilerindeki aslını giderek çıkardığını, karşılaştırdığında söylediği eksikleri gördüğünü belirttiği, ( 47. klasör(3), sayfa 192)
Soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan dönemin Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik'in beyanında, göreve başladıktan sonraki bir günde Bülent Orakoğlu'nun yanına geldiğini Deniz K.K'lığınca yapılan bir çalışmaya ilişkin belge gösterildiğini, Batı Çalışma Grubunun belgede görünen bir çalışması var diye kendisine söylediğini, belgeyi incelediğini, belgeyi incelediğini durumu İç İşleri Bakanlığına arz ettiğini belirttiği, ( 47. klasör(3), sayfa 212)
29 Temmuz 1997 tarihli 3500-90-97/İKK.Ş. (642) sayılı soruşturma konulu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Aydan Erol tarafından imzalı Deniz K.K'lığı Askeri Savcılığa gönderilen yazıda 29 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu rapor sistemi konulu belge ve 16 Nisan 1996 tarihli 3429-13-97/İGHD. (PL.Ş.-2) sayılı Çetin Doğan imzalı camilerde verilen hutbe ve vaazların görevlendirilecek personel ile takibine ilişkin yazıya atıfta bulunularak, basına verilen yazılardaki "GİZLİ" ve "KİŞİYE ÖZEL" damgaları ile Deniz K.K.'lığına gönderilen orijinal nüshalardaki damgaların yer ve özellik itibarıyla hemen hemen aynı olduğunun görüldüğünün belirtildiği ve söz konusu belgelerin yazı ekinde bulunduğu, ( 47. klasör(3), sayfa 227-229)
Soruşturmada ifadesine başvurulan DZ.K.K.'lığı İstihbarat Başkanlığında görevli Binbaşı Mehmet Aygüner’in 29/07/1997 tarihli yazı olarak beyanında, kendisine gösterilen Kurmay Başkanı Koramiral Aydan Erol imzası ile 29 Temmuz 1997 tarihli yazı ekinde Askeri Savcılığa gönderilen yazıların müdürü olduğu İKK şubeye geldiğini, bu yazıların Komuta Katı Kanalıyla gelebileceği gibi direkt gelen evraktan İstihbarat Dairesine de gelebileceğini, kendisine gösterilen yazılarda İkinci Başkan imzalı yazı ve eklerinin yaptığı araştırmaya göre direkt olarak İstihbarat Dairesine geldiğini tespit ettğini Harekât Başkanı imzalı 16 Nisan 1997 tarihli belgenin ise Komuta Katı Kanalı ile dairelerine ulaştığını belirttiği, (47. klasör(3), sayfa 236)
Müşteki Bülent Orakoğlu'nun sunmuş olduğu 1 nolu klasörün incelenmesinde;
O dönemdeki şüpheliler Bülent Orakoğlu, Mehmet Kadir Sarmusak, Mehmet Tomruk, Uğur Kocatepe, Eser Şahan, Tayfun Baş hakkında DZ.K.K'lığı Askeri Savcılığınca düzenlenen 5 Ağustos 1997 tarihli 1997/950 esas 1997/193 karar sayılı iddianamede, şüpheli Astsubay Tayfun Baş'ın ifadesine yer verilerek, Tayfun Baş'ın ifadesinde, "Batı Çalışma Grubu Bilgi İhtiyaçları) konu başlığını taşıyan" ve dışarı sızdırıldığı belirtilen belgeyi daire başkanı Eser Albayın bilgisayarında bizzat yazdığını, yazının bulunduğu bilgisayar disketi çıktısını almak için kendisine verdiğini belirttiği. (45. klasör(1), sayfa 317)
4 Temmuz 1997 tarihli DZ.K.K Genel Sekreterliği Halk ve İlişkiler Şubesi basında bugün başlıklı belgede Hürriyet gazetesinde yer alan Batı Çalışma Grubu irticayı takibe aldık başlıklı haberde, Türkiye'nin her köşesinde Batı Çalışma Grubuna aşırı dinci faaliyetlerle ilgili bilgi ve belge akımının başladığı, her gün Genel Kurmay'da bir toplantı yapılarak gelen bilgilein değerlendirildiği ve rapor haline getirildiği dünyanın en yaygın istihbarat ağını otomatik olarak oluşturan Batı Çalışma Grubunun isminin genç subaylar tarafından önerildiği ve Türkiye'nin yüzünü Batıya dönük olduğunu mesajını vermek için kullanıldığını belirtildiği, (45. klasör(1), sayfa 253)
3 Temmuz 1997 tarihli DZ.K.K Genel Sekreterliği Halk ve İlişkiler Şubesi basında bugün başlıklı belgede Radikal gazetesinde soruşturma konusu 5 Mayıs 1997 tarihli yazı ile ilgili Mehmet Kadir Samursak'ın ifadesine yer verildiği, (45. klasör(1), sayfa 209)
Müşteki Bülent Orakoğlu'nun DZ.K:K'lığı Askeri Mahkemesinde açılan davada vermiş olduğu savunma dilekçesinde: Alaaddin Yüksel'in zamanın İç İşleri Bakanı Meral Akşener'e "Orakoğlu'nun İstihbarat Daire Başkanlığına atanmasını askerler ile emniyet arasında güven bunalımı yaratacağını söyledim, kendisinin İstihbarat Dairesine atanmasına yeterli ehliyet ve yeteneğe sahip olmadığı ve istihbarat alanında tecrübesi bulunmadığı için karşı çıktım. Görevi halen yürütmekte olan Emin Arslan'ın iyi bir mesai sergilediğini değiştirilmesine gerek olmadığını söyledim." şeklinde beyanda bulunduğunu belirttiği, (45. klasör(1), sayfa 179)
Kendisi hakkında İç İşleri Bakanlığında soruşturma açıldığına ilişkin Genel Kurmay Başkanlığına yazılan yazı ile ilgili parafların tamamlandığı ancak İç İşleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan'ın yazıyı iptal ettiğini, bu durumun İç İşleri Bakanlığına sorduğunda, Genel Kurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in zamanın müsteşarı Teoman Ünüsan'ı arayarak her ne kadar Genel Kurmay Başkanlığınca İç İşleri Bakanlığına iki kere görevliler hakkında işlem yapılması için yazı yazmış olsalar da bu konuda tahkikat açılmasına istemediklerini, İstihbarat Daire Başkanının görev yerinin değiştirilerek çok pasif bir yere atanmasını istediklerini iletmeleri üzerine müsteşar tarafından konunun aynen zamanın İç İşleri Bakanına aktarıldığını, böylece İşleri Bakanlığından müfettiş görevlendirme onayının bu nedenle imzalanmadığını öğrendiğini belirttiği, (45. klasör(1), sayfa 175)
Deniz K.K'lığı İstihbarat Dairesi Başkanı Eser Şahan'ın mahkemedeki ifadesinde, kendilerinin yaptığı soruşturma sonucunu DZ.K.K'lığı Adli Müşavirliğine bildirdiklerini, müşavirlik kanalı ile soruşturma sonucunun komuta katına intikal ettirildiğini, oradan gelen bir emir gereği Onbaşı Kadir Sarmusak'ın işlediği bu suçtan dolayı DZ.K.K'lığı Disiplin Mahkemesinde yargılanması konusunda komuta katından onay alındığını, bunun üzerine Onbaşı Kadir Sarmusak'ın Disiplin Mahkemesinde yargılanmasını gerektiren bir suçun unsurlarını içerecek bir şekilde bir ifade tutanağı istendiğini, kendilerinin de bu nedenle 02/06/1996 tarihinde sanığın böyle bir ifadesini aldıklarını, Onbaşının Disiplin Mahkemesinde yargılanmak üzere ifadesini alıp Adli Müşavirliğe gönderdiklerini, Adli Müşavir ile de koordine halinde olduklarını, kendisinin bir hukuk adamı olarak düzenlenen ifade tutanağına göre belirlenen suçtan kanuna göre 35 gün oda hapsi alabileceğini söylediğini, Yarbay Aygüner'in sanıktan el yazısı ile aldığı notları ilerdeki çalışmalarında kullanmak üzere ifade tutanağına dönüştürülmesini kararlaştırdıkları şeklinde beyanda bulunduğunu belirttiği(45. klasör(1), sayfa 164),
Tanık Deniz P. Yüzbaşı Cemal Savaşır'ın ifadesinde, görev yerini terk ettiği için Kadir Sarmusak'a 7 gün oda hapsi cezası verdiğini, cezanın infazı sırasında Karargâh Komutanından gelen şifahi emirde, alacaklar dediğini nereye kimin tarafından alındığını bilmediğini, geri getirildiğinde de kimler tarafından geri getirildiğini bilmediğini, geri getirildiğinde disiplin ceza evine kapatılmadan önce doktora muayene ettirilmediğini söylediğini belirttiği (45. klasör(1), sayfa 154)
Deniz Yüzbaşı Levent Gülmen'in ifadesinde, Kadir Sarmusak'ı almak üzere Genel Kurmaydan özel bir ekip geleceğini bu ekibe Onbaşının teslim edilmesini Daire Başkanının kendisine emrettiğini, konuyu Yarbay Cemal Savaşır ve astsubay Nihat Sever'e ilettiğini ve gelen ekibe er ziyaret odasında Kadir Sarmusak'ın Nihat Astsubay ile teslim ettiklerini, teslim esnasında gözlerinin bağlı olup olmadığını hatırlamadığını Kadir'i tutanak ile teslim etmediğini, teslim için tutanak düzenlenip düzenlenmediğini hatırlamadığını, Kadir'i teslim ettiği kişilerin resmi sıfatı olan kişiler olduğunu, Kadir'in Genel Kurmaya gönderilmeden önce Disiplin Cezaevinde bulunduğunu, Disiplin Cezaevi sorumluları tarafından cezaevinden çıkarılarak Genelkurmaya gönderildiğini söylediğini belirttiği, (45. klasör(1), sayfa 153)
Onbaşı Kadir Sarmusak'ın 29/05/1997 tarihinde Genel Kurmayda işkence ile alınan ifadelerinden, sonra doktor raporu alınmadığı, sanığın 07/07/1997 tarihinde yaklaşık 40 gün sonra yapılan doktor kontrolünde sol ayakta iç molleol üzerinde 0,5 cm çapındaki küçük loserosyon, ayak tabanında 2 cm ekimos saptandığının tespit edildiğini belirttiği, (45. klasör(1), sayfa 141)
16/10/1996 tarihinde Sabah gazetesindeki internet çıktısındaki haberde Mesut Yılmaz'ın açıklamalarına yer verildiği, haberde Mesut Yılmaz'ın,"devlet safında yer almasaydım ve hükümete girmeseydim Pakistan’da olanlar bizimde başımıza gelirdi demokrasi direkten döndü...","o günlerde devlet safında yer alarak demokrasinin, rejimin kesintiye uğramasına mani oldum kendimizi feda ettik" dediğinin belirtildiği, (45. klasör(1), sayfa 14)
16/10/1999 tarihli Hürriyet gazetesi internet çıktısındaki haberde Anap milletvekili Yaşar Topçu'nun açıklamalarına yer verildiği haberde Yaşar Topçu'nun Mesut Yılmaz'a tepki gösterdiği belirtilerek "ihtilali önleyen sen değilsin, Cumhurbaşkanı", "ihtilali önleyen sayın Cumhurbaşkanı Demirel ve DYP'den kopan arkadaşlardır Cumhurbaşkanı'nı Tansu Çiller'in önüne getirip koyduğu 280 imzayı geri çevirmesiyle ihtilalin önlenmesi süreci başladı" dediğinin belirtildiği anlaşılmıştır. (45. klasör(1), sayfa 11)
Dostları ilə paylaş: |