18-Müşteki Kartal İŞ 21/01/2013 havale tarihli şikâyetinde özetle;
28 Şubat sürecinde haksız yere mağdur edilen sivil toplum kuruluşlarından birininde Bilim Araştırma Vakfı camiası olduğunu, bu süreçte BAV mensuplarının işkence, iftira, komplo başta olmak üzere bu sürecin aktörlerince tertip edilen birçok haksız ve hukuksuz saldırıya maruz kaldıklarını, 1999 yılında gerçekleştirilen ve BAV davasının temelini, teşkil eden BAV operasyonu sırasında pek çok BAV mensubuna iddia edilen Ergenekon terör örgütü davası sanığı Adil Serdar SAÇAN yönetiminde sistemli bir şekilde işkence yapıldığını, 28 Şubat sürecinde en önemli işkence ve baskı merkezlerinden biri olan İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde BAV mensuplarına işkence altında zor ve baskı ile hayali ifadeler imzalatıldığını, bunların bir başka Ergenekon Terör Örgütü Davası sanığı Tuncay ÖZKAN'a servis edildiğini, böylelikle kamuoyu nezdinde BAV mensuplarının suçlu gibi lanse edilerek yargı üzerinde kamuoyu baskısı kurulduğunu,
Adil Serdar SAÇAN ve bazı polis memurlarının BAV mensuplarına uyguladıkları işkenceler sonrasında işkence mağdurlarının şikâyeti üzerine 4 farklı işkence davasının açıldığını, bir kısım BAV mensuplarının yargılanmakta olduğu İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olan ve kamuoyunda BAV davası olarak bilinen davanın yine 28 Şubat sürecinin ve zihniyetinin açık bir ürünü olduğunu, o zihniyetin bürokrasi içindeki uzantılarının temin ettikleri sahte deliller, yalancı tanıklar ve işkence ile imzalatılmış düzmece ifadeler ile söz konusu davanın 1999 yılında yargı önüne taşındığını, bu davanın 2005 yılında zaman aşımına girmiş olmasına rağmen 28 Şubatçıların uzantısı olan karanlık bir elin Yargıtay 8.Dairesinde devreye girerek ve temyize yetkisi olmayan kişilerin verdiği geçeriz bir dilekçeye istinaden tamamen usule aykırı yöntemlerle zaman aşımı kararını bozdurduğunu, yine bu zihniyetin basın içindeki uzantılarını linç ve karalama kampanyaları ile dava boyunca kamuoyu ve davaya bakan yargı mensupları üzerinde çok ağır bir baskı kurulduğunu, 28 Şubatçıların BAV camiasına yönelik hukuksuz girişimlerinin arkasındaki isimlerin tespit edilerek cezalandırılmalarını istemiştir. (259. klasör, sayfa 162-163)
Müştekinin C.Başsavcılığımıza vekili aracılığı ile vermiş olduğu 23/01/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde ise, Adil Serdar SAÇAN'ın TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonuna 17/10/2012 tarihinde verdiği ifadesinde komisyon başkanı ve üyelerinin soruları karşısında İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesinde müdürlük yaptığı dönemdeki uygulamalarla ilgili tevilli ikrarda bulunduğunu, Adil Serdar SAÇAN'ın kendi şubesinin koşullarının farklı olduğunu, birtakım şartlar oluştuğu halde kendi deyimi ile ''şubenin arızaya girdiğini'' ifade ettiğini, göz altındaki kişilere hukuka aykırı uygulamalar yapıldığını itiraf ettiğini, komisyon üyelerinin şubedeki işkencelere bizzat şahit olduklarına dair anlatımlarına karşın yaptırdığı hukuka aykırı uygulamaları kendince mazur göstermeye çalışan açıklamalar yaptığını,
Komisyona ifade veren 1998-2003 yıllarında İstanbul Valiliği yapan Erol ÇAKIR'ın ifadesinde, Adil Serdar SAÇAN'ın hukuka aykırı yöntemler kullandığını, hasım olarak gördüğü kişilere karşı komplolar düzenlediğini, yalancı tanık ve sahte deliller ile düzmece isnatlar oluşturduğunu, gazeteci Tuncay ÖZKAN ile iş birliği halinde kara propaganda faaliyetleri yürüttüğünü, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesinde görevli baş komiser Ahmet İHTİYAROĞLU'nun Ergenekon Terör Örgütü davası kapsamında tanık olarak alınan ifadesinde, MİT'ten gönderilen bir işkenceli sorgunun ses kaydının dinletildiğini, bu kayıtta yer alan haykırış ve yalvarma sesleri hakkında Ahmet İHTİYAROĞLU'nun bu seslerin polis memuru Selahattin KIRAÇ'ın tikinden kaynaklandığını belirttiğini, aynı davada tanık olarak dinlenen dönemin şube müdür yardımcısı Kemal KARADEMİR'in ifadesinde, girdiği bütün sorgularda Selahattin KIRAÇ'ın da yanında bulunduğunu, ancak herhangi bir tiki olmadığını belirttiğini, Ahmet İHTİYAROĞLU'nun ifadesinin bir başka bölümünde ise şubede gözaltında tutulan kişilerin yazılı ifade öncesinde özel bir odada pek çok polis tarafından kanunsuz yöntemlerle sorgulandığını ve bu odanın nezarethane tuvaleti ile bağlantılı bir alan olduğunu itiraf ettiğini,28 Şubat sürecinde yaşanan hukuksuzluklar ve dönemin tipik uygulaması olan işkenceler nedeni ile Adil Serdar SAÇAN ve o dönemin diğer aktörleri hakkında şikâyetçi olduklarını belirtmiştir. (259. klasör, sayfa 182-186)
Müşteki Kartal İŞ'in şikâyetiyle bağlantılı olarak 01/02/2013 tarihinde müştekiler Emre ÇALIKOĞLU, Meltem ARIKAN DABAN, Hasan Basri GÜNER, Tarkan YAVAŞ vekili tarafından verilen şikâyet dilekçesinde özetle; müştekilerin mensup bulunduğu Bilim Araştırma Vakfı (BAV) Türk Devleti ve toplumunu ayakta tutan milli ve manevi değerlerimizi korumak ve gündemde tutmak ülkemizin güncel sorunlarına stratejik çözümler üretmek amacıyla Atatürk Milliyetçiliği çizgisinde faaliyette bulunan bir hizmet kuruluşu olduğunu,
BAV Fahri Başkanı Adnan OKTAR'ın da eserlerindeki görüşler doğrultusunda kültür hizmetleri yapan Bilim Araştırma Vakfının ülkemizdeki bölücü faaliyetlerin temelini oluşturan materyalist felsefeye karşı yıllardır mücadele verdiğini, bu bağlamda evrim teorisine karşı da mücadele verdiğini, MGK Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer KILINÇ'ın bir söyleşide 28 Şubat döneminde BAV'ın neden hedef alındığına dair ip uçları verdiğini, Tuncer KILINÇ'ın 27/02/2007 tarihinde Vatan Gazetesinde Devrim SEVİMAY'a yaptığı söyleşide Darvin'in hedef seçilmesinin önemli bir rahatsızlık kaynağı olduğunu belirttiğini, Ergenekon Terör Örgütü davasında yargılanan Ümit SAYIN'ın, Adnan OKTAR'ın Darvinizm ve Metaryalizmi çürüten eserlerini hedef alan makaleleri, yorumları ve çalışmalarıyla tanınan bir kişi olduğunu, bununla ilgili internet sitesini hazırladığını, yaptığı yayınların suç olduğnu bildiği için de kendisini gizlediğini,
BAV camiasını hedef alan 12/11/1999 tarihli polis operasyonunun bu saldırıların en kapsamlısı olduğunu, bu saldırılarda 28 Şubat sürecinin iki aktörü olan Tuncay ÖZKAN ve Adil Serdar SAÇAN'ın rol aldığını, Adil Serdar SAÇAN'ın 28 Şubat süreci olarak anılan dönemi de kapsayan Eylül 1998 - Mart 2003 tarihlerinde İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürü olarak görev yaptığını, bu dönemde Adil Serdar SAÇAN'ın İstanbul Organize Suçlar Şubesini 28 Şubat sürecinde hedef alınan kişilerin işkencelerden geçirildiği, sakat bırakıldığı, haysiyetlerine saldırıldığı, kamuoyuna suçlu gibi ilan edildiği, bir infaz alanı olarak kullandığını, Adil Serdar SAÇAN'ın müdür olarak görev yaptığı dönemde bu şubede işkence uygulandığını ispatlayan 4 adet kesinleşmiş yargı kararı bulunduğunu, bunların Adil Serdar SAÇAN ve ekibinin Selin Nazan SERİN isimli kişiye, Ahmet İHTİYAROĞLU isimli şube yöneticisinin, Mustafa Birol KALYONCU isimli kişiye, Ahmet İHTİYAROĞLU ve Serdar AKÇA isimli şube yetkililerini Olgun AYDIN isimli kişiye, Serdar AKÇA isimli şube yöneticisinin Tekin KARATEKİN isimli kişiye, işkence yaptığı kesinleşmiş yargı kararlarıyla sabit olduğunu, (Ek:6,7,8,9)
İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen işkence davasında aynı operasyonda gözaltına alınan BAV mensubu Emre ÇALIKOĞLU'na işkence yapıldığının yargı kararıyla sabit olduğunu, (Ek:10)
Adil Serdar SAÇAN'ın daha öncede görevi kötüye kullanmak suçundan hüküm giydiğini, hakkında müteaddit defalar fena muamelede bulunmak suçundan dava açıldığını, en son Danıştay'ın onayı ile polislik mesleğinden ihraç edildiğini,12 Kasım 1999 da Adil Serdar SAÇAN'ın başında bulunduğu Organize Suçlarla Mücadele Şubesine götürülerek gözaltına alınan kişilere ağır işkenceler yapıldığını, önceden hazırlanmış hayali ifade tutanaklarının yanlarında avukatları olmaksızın zorla imzalatıldığını,
İstanbul DGM Başsavcılığının İçişleri Bakanlığına yazdığı 22/02/2000 tarihli raporda Serdar SAÇAN'ın gözaltındaki kişilere işkence yaptığı, bunların avukatlarına eziyet ettiği, yetkilerini şov amaçlı olarak kullandığı, soruşturma evraklarını basına sızdırdığı, savcılara karşı saygısız davrandığı, istemediği kararları veren hakimleri rüşvet almakla suçladığı, şubeye alkollü gelerek gözaltındaki kişilere tacizde bulunduğu, kendi menfaatine göre suç tavsifinde bulunduğu, bu amaçla tanıklara ve müştekilere baskı uyguladığı belirtilerek Bakanlıktan görevden alınmasının talep edildiğini, (bununla ilgili yazıya yer verildiği) (Ek:14)
Yine dönemin İstanbul Valisi Erol ÇAKIR tarafından da İçişleri Bakanlığına yazı yazdığını, (Ek:15) 25/09/2008 tarihinde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde tanık sıfatıyla ifadesine başvurulan BAV mensubu Emre ÇALIKOĞLU'nun Adil Serdar SAÇAN ve 1999 yılında yönettiği BAV operasyonu ile ilgili açıklamalarında "sürekli kendisinin derin devletin ve kendi ifadesiyle gerçek devletin adamı olduğunu, derin devletin tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlü olduğunu belirtiyordu. Bizlerin gözaltına alınma talimatında derin devletin çıkarlarına aykırı hareket ettiğimiz gerekçesiyle bizzat derin devletin memuru olan asker kökenli bir savcı tarafından operasyonun yönetildiğini, kendisinin derin devlet için yaptığı bu çalışmaların ileride ortaya çıkacağını ve tarihin kendisinden gururla bahsedeceğini anlatıyordu. Yine zaman zaman yanımızda iken cep telefonu ile görüşmeler yapıyor ve görüştüğü şahsa hitaben emredersiniz komutanım, anlaşıldı komutanım, şeklinde hitaplarda bulunuyordu." dediğini, (Ek:16)
Ergenekon Soruşturmasında tutuklanan ve dönemin Kanal D Genel Yayın Yönetmeni Tuncay ÖZKAN'nın Adil Serdar SAÇAN'a medya desteğini sağlayan kişi olduğunu, Adil Serdar SAÇAN'ın gözaltına aldığı kişilere zorla imzalattığı ifadeleri günü gününe Tuncay ÖZKAN'a servis yaptığını, Tuncay ÖZKAN'ın da daha savcı ve hakim karşısına bile çıkmamış insanları suçlayan yayınları Doğan Grubunun yayın organlarında yaptığını,
28 Şubat sürecini araştıran TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonuna dönemin İstanbul Valisi Erol ÇAKIR'ın 10/10/2010 tarihinde verdiği ifade de Tuncay ÖZKAN ile Adil Serdar SAÇAN arasındaki ilişkiyi anlattığını, (Ek:17)
Tuncay ÖZKAN ve Adil Serdar SAÇAN'ın İstanbul Valisini devre dışı bırakarak İstanbul'da birçok polis operasyonu düzenlediğini,
28 Şubat sürecinin hakim olduğu korku ikliminde işkencelerin özel bir yer tuttuğunu, sürecin aktörlerinin tehdit olarak gördüğü kişi ve kuruluşlara karşı operasyonlar yaptıklarını ve işkenceye tabi tuttuklarını,
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunda Adil Serdar SAÇAN'ın da dinlendiğini, bu sırada işkence mağduru İstanbul Milletvekili Harun KARACA ile olan diyaloglarının basında "işkencecimle yüzleştim", "İşkence sesiyle organizede zulüm" şeklinde başlıklarla yer aldığını, (Ek:20)
Mağdur anlatımlarına göre İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesince gözaltına alınan hemen herkese; husyelerin sıkılması, elektrik verme, gözleri bağlama, kalorifer borusuna kelepçeleme, beton zeminde oturtma, çırıl çıplak soyma, ölümle tehdit etme, aşağılama, polislere komutanım diye hitap ettirme, uyutulmama, ağır dayak, soğuk su ile ıslatma, kollar ve bacaklardan germe, başkalarının işkence seslerini dinletme işkencelerinin yapıldığını, BAV mensuplarına da bu işkencelerin yapıldığını,
Aralarında Adil Serdar SAÇAN'ın da bulunduğu toplam 8 polisin yargılandığı işkence davasının İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğünü, 27 işkence mağdurunun yaşadıkları işkenceleri toplam 14 tanık beyanı, çok sayıda adli tıp raporu ve kendi teşhisleri ile ispatladıklarını, Hasan Basri GÜNER, Meltem ARIKAN DABAN, Tarkan YAVAŞ, Uğur ÖRMEN, Mihrinaz Tuba BABUNA, Murat TERKOĞLU, Bahattin Selçuk HAZİNECİ, Aylin ATMACA, Burak SANVER, Burak ABACI, Altuğ Müştak BERKER, Halil Hilmi MÜFTÜOĞLU ve Kartal İŞ'in kendisine işkence yapan polisleri teşhis ettiğini,
28 Şubat sürecinde manken Ebru ŞİMŞEK'i BAV camiasına yönelik karalama ve psikolojik operasyonda kullandıklarını, 1994 yılında olayla ilgili takipsizlik kararı verildiğini, 1999 yılındaki operasyonda suç unsuruna rastlanamayınca 28 Şubatçıların Ebru ŞİMŞEK'in takipsizlik kararlı hayali isnatlarına sığındıklarını, Ebru ŞİMŞEK'in görüntülerinin yayınlandığı tarihteki ev arkadaşı Filiz KARATAŞ'ın olayın içyüzünü tüm ayrıntısıyla mahkeme huzurunda anlattığını, Filiz KARATAŞ'ın İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda 09/12/2004 tarihinde verdiği ifadede özetle "Ebru ŞİMŞEK'in yalan söylediğini, o dönem ev arkadaşı olduklarını, hem kendisinin hem de Ebru ŞİMŞEK'in para karşılığı erkeklerle birlikte olduklarını, BAV mensuplarını suçlayan senaryoyu birlikte uydurduklarını, Ebru ŞİMŞEK'in görüntülerinin gerçek bir fuhuş olayına ait olduğunu, gerçekte BAV camiasında kimseyi tanımadıklarını" ve pek çok gerçeği ayrıntısıyla anlattığını,(Ek:34)
Sonuç olarak BAV davası olarak bilinen davanın 28 Şubat sürecinin ve zihniyetinin açık bir ürünü olduğunu, 28 Şubat dönemi kamuoyunun herkesimini etkilediği gibi yargı üzerinde de etkisini hissettirdiğini ve pek çok yargı mensubunun ister istemez bu dönemin psikolojik baskısı altında kaldığını,
Bu gerçeğin Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonunun 2012 yılında hazırladığı raporda "bu süreçte sivil toplumu harekete geçirmesi için bazı kuruluşlar, üniversite öğretim üyeleri, yüksek yargı mensupları, gazeteciler, diyanet mensupları çeşitli yollarla açıkça yönlendirilmişlerdir." (Ek:39) şeklinde ifade edildiğini,
Tüm bunların yaşanmasına neden olan şüphelilerin tespiti ve yargılanarak cezalandırılmasını istemişlerdir. (259. klasör, sayfa 187-432)
19-Müşteki Necmi ÖZEN 05/02/2013 havale tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
Kendisinin Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olduğunu, Milli Eğitim Bakanlığında öğretmenlik ve idarecilik yaptığını, 1995 yılında Gebze Belediye Başkanlığına naklen atanarak, avukat, hukuk işleri müdürlüğü ve belediye başkan yardımcılığı görevlerinde bulunduğunu, belediye başkan yardımcısı olarak görev yaparken 24 Nisan 2001 tarihinde belediye ile ilgili soruşturma sebebiyle ifade vermek üzere İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğünde belediye başkanı Ahmet PENBEGÜLLÜ ve diğer arkadaşları ile birlikte gözaltına alındıklarını, gözaltında kendilerine çok ağır işkence ve kötü muameleler yapıldığını,
Devlet memuru olmalarına rağmen daha önce müfettiş Candan EREN tarafından yapılan teftişe istinaden Danıştay'a soruşturma izninin iptali için başvuru neticesini beklenmeden soruşturma başlatıldığını, işkence yapılarak ifadeleri alındığını, günlerce kötü muamele ve işkencenin devam ettirildiğini, akabinde 8 arkadaşının tutuklandığını, müfettiş Candan EREN'in hukuk dışı girişim ve komplolarıyla kendisine ve arkadaşlarına haksız yere dava açıldığını, geçirdiği sıkıntılar, işkenceler ve uzun yargılama süreci nedeniyle sağlığının bozulduğunu, belediye başkanı Ahmet PENBEGÜLLÜ'nün kan kanseri olarak vefat ettiğini,
28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubunun faaliyetleri dahilinde hukuki anlamda skandal niteliğinde işlemlerin yapıldığını, müfettiş Candan EREN'in Gebze'de görev yapan Azarbeycan'da görev yaptığı dönemde vefat eden Zeki DURLANIK paşa ile irtibatlı olarak hukuk dışı eylemlerini yaptığını, Zeki DURLANIK'ın Gebze Belediyesini takibe alarak Candan EREN'i yönlendirdiğini, daha sonra göreve başlayan Kurmay Albay Orhan TURFAN'ın Candan EREN'i yönlendirmesiyle işlemlerin başladığını, Candan EREN'in hazırlamış olduğu raporda da işlemlerin Kurmay Albay Orhan TURFAN'ın vermiş olduğu istihbari ve yazılı bilgilerle ön incelemenin başlatıldığını,
Müfettiş Candan EREN'in Gebze Belediyesindeki bazı evrak fotokopilerini alarak Gebze Cumhuriyet Başsavcısına gittiğini, çalışmak amacıyla oda talep ederek belediye başkanının tutuklanmasını istediğini, Başsavcının bu talebi reddettiğini, müfettiş Candan EREN'in daha önce teftiş edilip suç unsuru bulunamayan veya yargıya intikal ettirilip beraatla sonuçlanan konuları tekrar incelemeye aldığını, yargı kararlarını yok saydığını, Gebze'ye geldiğinde muhatap olduğu kişilere "ben buraya çok özel bir görevle geldim, hepinizi Devlet Güvenlik Mahkemesine göndereceğim, siz burada suç örgütüsünüz... Devletin zinde güçlerinin benden istekleri var, onları yapmak zorundayım, isimlerini size söyleyemiyorum, mutlaka Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk edeceğim, suçunuz yoksa orada aklanırsınız" dediğini, bu ifadeleri kendisi ve Arif ALPAYDIN gibi birçok arkadaşının duyduğunu,
Candan EREN'in suç unsuru bulamayınca suç tesis etmeye çalıştığını, belediyede çalışan personelin tamamının sabıka kaydını talep ettiğini, 985 personelin sabıka kaydının istendiğini, bunlardan 71'inin sabıkasının çıktığını, bu sabıkaların adi suçlara ait ve tamamının adli sicile müracaat edilmesi halinde silinebilecek nitelikte olmasına rağmen ulusal basında bu personellerin çoğunun irtica nedeniyle ceza aldığı ve kendilerince çalıştırılmaya devam edildiği yönünde haberler çıktığını, müfettiş Candan EREN'in Gebze'de görev yaparken Maliye ve değişik kurumlardan eleman alarak Gebze Belediyesinin güreş ihtisas kulübü ve Gebze spor kulübünün evraklarını incelettiğini, evrakları inceleyen personelin hukuka aykırı bir şey bulamadıklarını söylemeleri üzerine onları azarlayarak kovduğunu,
Müfettiş Candan EREN'in Gebze Hizmet vakfının evraklarını da müfettiş talep ederek incelettiğini, evrakları inceleyen müfettiş Mustafa BATUM'un kendilerine teşekkür ettiğini, ancak olumsuz rapor hazırladığını, Candan EREN'in raporuna istinaden Danıştay kararında belediye ve vakıf arasındaki ilişkilerde hukuka aykırılık olmadığının teyid edilmiş olmasına rağmen müfettişin olumsuz rapor hazırlamasına şaşırdığını, şaşkınlığını müfettiş Mustafa BATUM'a söylediğinde kendisine "ben yel değirmenlerine karşı donkişotluk yapmam" dediğini,
Belediyenin eski hükümlü stasütüsünde CHP'li belediye başkanı tarafından işe alınan ancak yakalamaları kayıtlarda unutularak düşürülmeyen 5 personeli tekrar yakalatıp isimlerini vererek belediye başkanının aranan irticai terör örgütü üyelerini belediyede çalıştırdığı yönünde gerçek dışı haber yaptırdığını,
2001 yılında gözaltına alındığını, belediye başkanının işkenceler nedeniyle hastalanarak öldüğünü, Refik TURAN isimli arkadaşının haksız yargılama nedeniyle kalp krizi geçirerek öldüğünü, Mustafa SALMAN adlı arkadaşının büyük sıkıntılar geçirerek vefat ettiğini, kendisinin de büyük sıkıntılar, işkenceler ve huzursuzluklar nedeniyle sağlığının bozulduğunu, kalp krizi geçirdiğini, eşinin ve çocuklarının mağdur olduğunu,
Belediyede personelden sorumlu başkan yardımcısı olmasına ve hiçbir ihalede görev almamasına rağmen ihaleye fesat karıştırma nedeniyle yargılandığını, bu ihalelerin bir kısmının yapıldığı dönemde belediyede dahi görev yapmadığı halde kendisine dava açıldığını, bu ihalelerin tamamının Sayıştay tescilinden geçmesine rağmen dava açıldığını, davaların beraatle sonuçlandığını,
24 Nisan 2001 tarihinde belediye ile ilgili bir soruşturma nedeniyle İstanbul Beşiktaş Devlet Güvenlik Mahkemesine gitmesinin söylendiğini, 3 arkadaşı ile birlikte Devlet Güvenlik Mahkemesine gittiğini, orada bekleyen 2 polisin kendilerine önce Emniyet Müdürlüğüne uğramaları gerektiğini söyleyerek onlarla birlikte Emniyet Müdürlüğüne gittiklerini, Organize Suçlar bölümüne çıkarıldıklarını, kendileri oradayken belediye başkanı Ahmet PENBEGÜLLÜ, Ali TAŞTAN, Abdulkadir ÖZPEHLİVAN, Av. Ahmet Cezmi ŞEKÜL ve İsmail ÖZLEM'in de aynı yere getirildiklerini, üzerlerindeki tüm elbiselerin çıkarıldığını, kendisinin bulunduğu hücrede Gebze Kültür Derneği Başkanı Abdulkadir ÖZPEHLİVAN'ın bulunduğunu, aynı gün gece 23:00 veya 24:00 da isminin okunduğunu, bir polis memurunun kapının kilidini açtığını, gözünü bağladığını, sağ taraftaki kısa bir koridordan geçtikten sonra soldaki tuvaletin az ilerisindeki bir odaya götürüldüğünü, bir taraftan belediye başkanına ağır hakaret ettiklerini, bir taraftan kendisini tehdit ederek oradan sağ çıkamayacaklarını 7 gün daha ellerinde olduklarını, söylediklerini, kendisine başkanın işlediği suçları bilirsin onları söyle dediklerini, başkanın işlediği suç olmadığını bilmediğini söylemesi üzerine "ona başkan deme, Ahmet de" dediklerini, elbiselerini çıkarttırdıklarını ilk konulduğu hücredeki yatağı sürükleyerek getirdiklerini, üzerine yatmasını söylediklerini, birisinin evli olup olmadığını, çocuğu olup olmadığını sorduğunu, sonra hayalarını sıkmaya başladığını, uzun süre sıkarak arada bir durup konuş, haydi bir tane suç söyle dediğini, çok uzun süre hayalarını sıktığını, sonra "sen Ahmet PENBEGÜLLÜ bir suç işlemişse mutlaka bilirsin, bir tane söyle seni bırakalım" dediğini, belediye başkanının yasalara aykırı bir iş yapmadığını söylediğini, bunun üzerine yine aynı şeyi yaptıklarını, "seni yeniden buraya alacağız, daha 7 gün elimizde olacaksın, eğer Ahmet PENBEGÜLLÜ'nün bir suçunu söylersen sana hiçbir şey olmaz, sana hiçbir şey yapmayız, gözünü de bağlamayız, şuradaki masada oturur sohbet eder çay içeriz, seninle bir işimiz yok, bizim işimiz Ahmet PENBEGÜLLÜ ile" dediklerini, odadan çıkarıldığını, dışarıda elbiselerini giydiğini, koridora getirildiğini, orada betonun üzerinde oturmasını, beklemesini, düşünmesini ve yeniden çağırılacağını söylediklerini,
Soğuk beton üzerinde oturarak beklemeye başladığını, gözlerinin sürekli bağlı olduğunu, göz bağını alttan gevşeterek göz ucuyla baktığını, başında bekleyen polislerin hemen uyardığını, bu sırada işkence yapılan odaya başkalarını da götürdüklerini, Avukat Ahmet Cezmi ŞEKÜL'ü de götürdüklerini, içeriden bağırmalar, haykırışlar geldiğini, bir müddet sonra kendisini yeniden işkence yapılan odaya götürdüklerini, yine tüm elbiselerini çıkarttıklarını, iyi düşündün mü, PENBEGÜLLÜ'nün işlediği suçlardan birkaç tane söylemeden seni bırakmayacağız dediklerini, arada böğürüne yumruk vurduklarını, boğazını sıktıklarını,
Odada bulunanlardan birisinin kendisine, siz siyasi kadrolaşma yaptınız, kendi adamlarınızı belediyeye aldınız dediğini, kendisinin de sadece 4 tane imtihanla memur aldıklarını, bunları da Kaymakamlıkla birlikte sınav yaparak aldıklarını, bunlardan ikisinin mühendis, birisinin itfaiye memuru, birisinin de zabıta memuru olduğunu söylediğini, içlerinden birinin "lan İzmit Belediye Başkanı Sefa SİRMEN ne kadar kominist varsa belediyeye alıyor, kadrolaşıyor sen niye kadrolaşmıyasın" dediğini,
Bu esnada ara sıra kendisine vurduklarını, daha sonra yerde bulunan yatağa yatmasını istediklerini, üzerinde hiçbir elbise bulunmadığını, ellerini ve ayaklarını yatağın uçlarından iplerle 4 köşeden bağladıklarını, gözlerinin sürekli olarak bağlı olduğunu, içerde bulunan 4 kişinin bağlı olan ellerinden ve ayaklarından tutmaya başladıklarını, ince bir teli sağ ayağının küçük parmağına bağladıklarını, telin bir ucunu da cinsel organına bağladıklarını, sonra göğsüne bir sıvı döktüklerini, arkasından vücuduna elektrik vermeye başladıklarını, arada elektrik vermeyi kestiklerini, küfür ederek haydi bir tane suç söyle PENBEGÜLLÜ'nün bir tane suçunu söyle seni hemen bırakalım, biz seni biliyoruz, sen suç işlemedin ama PENBEGÜLLÜ'nün yaptığı şeyleri bilirsin dediklerini, aynı şekilde uzun süre elektrik verdiklerini, verilen elektriğin dayanılmaz bir acı verdiğini, neredeyse ölecek gibi olduğunu, arada elektrik vermeyi kestiklerini, sonra tekrardan elektrik vermeye devam ettiklerini, daha sonra bu konuşmuyor, bir şey söylemiyor, bu yine beklesin, düşünsün dışarı çıkaralım yeniden alırız dediklerini, ellerini çözdüklerini,
Vücuda elektrik verilmesinin daha önceki işkencelerden çok daha fazla acı verdiğini, işkence odasında elbiselerini eline vererek kendisini dışarı çıkardıklarını, 5-6 adım ileride elbiselerini giymesini söylediklerini, bir polisin daha önce bekletildiği yere kendisini getirdiğini, amirlerden birisinin sen düşün, başkanın suçlarından bildiklerini hatırla, seni tekrar işkence için içeri alacağız burada bekle dediğini, soğuk zemin üzerinde oturmaya başladığını, yan tarafta bir masa bulunduğunu, orada bir polisin beklediğini, çok aşırı derecede susadığını, su istediğini uzun süre su vermediklerini, uzun bir aradan sonra su vermeye başladıklarını, tuvalete gitmek için izin istediğini, uzun süre izin vermediklerini, daha sonra izin verdiklerini, tuvaletin dışa bakan camının demirli olduğunu, burada bulunan camların demirli olmasının sebebinin işkence yapılanların intihar amacıyla aşağı atlamalarını engelleme amacıyla olabileceğini, tuvalette idrarından kan geldiğini, 2 gün bu şekilde kan geldiğini,
Koridorda her an işkence yapılan odaya alınma düşüncesiyle taş zeminde oturtulduğunu, bildiği bütün duaları okuduğunu, koridorda otururken hemen karşı tarafına başkanları Ahmet PENBEGÜLLÜ'yü de getirdiklerini, onun da sürekli gözleri bağlı vaziyette orada beklediğini, ara ara onu da işkence yapılan odaya götürdüklerini, Candan EREN'i de koridorda önlerinden geçerken gördüğünü, bir defasında orada bulunan polise kızdığını, gözlerini sıkı bağla alttan görüyor dediğini, bunun üzerine gözündeki bağı daha sıkı şekilde bağladıklarını, soğuk zemin üzerinde ayaklarını hiç uzatmadan oturmasını söylediklerini, herhangi bir talepte bulunduklarında polislere komutanım diye hitapta bulunmalarını istediklerini, ayaklarının, bacaklarının, dizlerinin parçalarını ve vücudunun yere değen kısımlarının dayanılmayacak şekilde ağrıdığını,
Çarşamba ve Perşembe günü akşam bütün arkadaşları ile birlikte hastaneye götürüldüklerini, hastanede doktorların polisler yanlarında iken hepsine birden şikâyetiniz varmı diye sorduklarını, polislerin önceden rahatsızlıklarının olmadığını söylemeleri konusunda uyararak yeniden Organize Suçlar Müdürlüğüne döneceklerini söylediklerini, hastaneden döndükten sonra tekrar aynı yere oturtularak ellerinin kelepçelenerek dolaba bağlandığını, çarşamba günü akşam üzeri işkence odasının tam farklı istikametinde başka bir kapıdan çıkarak bir odaya götürüldüğünü, gözlerinin bağlı olmadığını, ifade tutanağı hazırlanmış olduğunu, bilgisayar başında oturan şahsın daha önce hazırladığı yazıların başına ilaveler yaptığını sonrada hazırladığı tutanağın son kısmını imzalamasını söylediğini, "okuyabilir miyim" diye sorduğunda "hayır bizde böyle bir adet yok" imzala dediğini, tutanağı imzaladığını, yan masada sivil polis oturduğunu, bir ara ona baktığında "ne bakıyorsun lan" diye kızarak bacağına vurduğunu, tutanağı imzaladıktan sonra perşembe günü geç vakte kadar eli kelepçeli gözleri bağlı olarak soğuk zeminde oturtulduğunu, boğazının ağrıdığını, vücudunun yere değen kısımlarının şiddetli bir şekilde ağrıdığını, bacaklarının kırılacak gibi olduğunu, günlerdir hiç uyku uyumadığını,
Artık etrafında olup bitenleri hayal ve gerçek arası gelip giden bir idrak içinde algıladığını, her gece önlerinden sürüklenerek üzerinde işkence yapılan yatağı götürdüklerini, arkasından bağrışmalar, haykırışlar gelmeye başladığını, perşembe gününü cumaya bağlayan gece yarısından sonra sabaha doğru bitkin halde iken amirlerden birisinin bekleyen polise "bunu yeterince ıslattık zaten, yerine götürün" dediğini, 27 Nisan 2001 tarihinde saat 03:00-04:00 sıralarında ilk geldiği günkü hücreye konulduğunu, hücrenin çok kalabalık olduğunu, balıkçı olduklarını sonradan öğrendiği şahısların bulunduğunu, birlikte getirildiği Abdülkadir ÖZPEHLİVAN'ın da orada olduğunu, uykusuz yorgun ve bitkin olması nedeniyle yere uzandığını, yattığını, yerin tahta olduğunu bir miktar vücudunun ağrılarının geçtiğini, aynı gün akşam daha önce gözaltına alınıp serbest bırakılan Temel DİNÇ ve Şaban SARIAY'ın da yandaki hücreye getirildiğini, belediye başkanları Ahmet PENBEGÜLLÜ'nün çok ağır işkencelere maruz kaldığını, uzun süre elektrik verildiğini, gördüğü kötü muamele ve işkenceler nedeniyle hastalanarak vefat ettiğini, emniyette gördüğü işkencelerden sonra onun tedavisi için uğraşan Doktor Fahrettin ÖZKAN'ın vaziyetini yakından gördüğünü,
Cuma günü Devlet Güvenlik Mahkemesine götürüldüklerini, orada doktorun tekrar tek tek çağırdığını, rahatsızlığının olup olmadığını sorduğunu, tekrar gözaltına alınma ihtimaline binaen görevli doktora rahatsızlığının olmadığını söylediğini, cuma günü Savcılık tarafından ifadesinin alındığını, Savcının tutuklanmasını istediğini, mahkemenin serbest bıraktığını, yargılama sürecinde İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin organize Suç Örgütü olmadığı gerekçesiyle kendisi ve arkadaşları hakkında beraat kararı verdiğini, diğer suçlar yönünden yetkili ve görevli mahkemenin Gebze Ağır Ceza Mahkemesi olması nedeniyle Gebze'ye gönderildiğini, Gebze Ağır Ceza Mahkemesinin zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verdiğini, açıklamış olduğu nedenlerle başmüfettiş Candan EREN, eski İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar SAÇAN, aynı şube müdürlüğünde görevli Komser Ahmet İHTİYAROĞLU, Komser Yardımcısı Ahmet ÖZDEMİR, Komser Yardımcısı Metin RAKİPOĞLU, Polis Serdar AKÇA, Polis, Semir GÜNAYDIN, Polis Yalçın IŞIK varsa diğer ilgililer hakkında tahkikat yapılarak kamu davası açılmasını istemiştir. (247. klasör, sayfa 316-322)
Dostları ilə paylaş: |