2.Sünnetullahın Toplum ve Tarih Yasalarındaki Kullanımı
Sünnetullahın toplum ve tarih yasalarındaki kullanımına geçmeden önce, toplum kavramına kısaca değinmek gerektiği inancındayız.
Sathî olarak bakıldığında bir toplum, bir insan yığını imiş gibi görünür. Ancak bu onun aldatıcı bir dış görünüşünden başka bir şey değildir. Çünkü toplum hayatı, insan varlıklarının belirli bir amaç etrafında birleşmesinin bir sonucudur. İnsan topluluklarını basit bir “sürü” olarak görmeye kalkışmak yanlışlıktır.96 O halde toplum her türlü insan davranışlarını içerisinde cereyan ettiği bir sosyal yapıdır. Toplumdaki münasebetler ağını incelemek ve irdelemek sosyolojinin ele aldığı bir alandır. Onun için bizim burada daha çok üzerinde duracağımız nokta, sünnetullah’ın toplumlar üzerinde işleyişi ve tarihin akışına etkileri üzerinde olacaktır.
İnsanlık tarihine baktığımız zaman, insan topluluklarının değişim süreçlerine etki eden bazı sünnetlerin kalıcı ve belirleyici nitelikleri üzerinde durulmaktadır. Kur’an da pek çok tarihsel olay (kıssa) bulunmaktadır. Kur’an bunları zihni rahatlatmak, insanların hikâye ve masal ihtiyaçlarını karşılamak veya meydana gelen olayların elem ve acılarını aktararak trajik bir duygu uyandırmak için anlatmıyor. O, bu kıssalarda önceki toplumların medeniyet ve kültür alanındaki yükselme ve gerileme süreçlerini inceleyerek, bir takım değerlendirmelere ulaşır ve bu değerlendirmelerin bütün toplumlar için geçerli olduğunu vurgular.97
Evrendeki her şeyde, her alanda işlemekte olan yasalar bulunduğu gibi, toplum ve tarih alanında da işlemekte olan bir kısım yasalar vardır. Tarihin kendine özgü yasaları olduğu, tarihin seyrini belli kanunlara bağlı kalarak sürdürdüğü muhakkaktır. Bu yasalara Kur’an’dan bir örnek verelim: “…Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, nede ileri giderler.”98 Bu ayetten anlıyoruz ki, ecel kavramı ümmet için kullanılmış, yani insanların toplumsal varlığına izafe edilmiştir.99 Nasıl ki bireyin eceli varsa toplumlarından öyle ecelleri vardır. Toplumların ecellerinin ertelenmesi veya öne alınması, onlar üzerinde işleyen sünnetullahlarla açıklanır. Allah onu erteleyen veya öne alan yasaları toplumların hayatlarına yerleştirmiştir. Ancak bu yasaların bireysel ve toplumsal iradeyi dışarıda bırakarak yürürlüğe girmesi söz konusu değildir.100
Aslında (Fizik alanının konusu olan) insanın ölümü ile (Tarih alanının konusu olan) toplumun ölümü arasında, organizmacı sosyologların hareket noktasını teşkil eden temel bir benzerlik vardır. O da, her birini tayin eden yasanın ifade biçimindeki benzerliktir. İnsanın ölümünü belirleyen yasa, “A grubundaki şartlar teşekkül ettiğinde insan bedeni hayatiyetini yitirir” şeklinde; Toplumun ölümünü belirleyen yasa da “B grubundaki şartlar tahakkuk ettiğinde toplum yok olur” şeklinde birer şartlı önerme olarak edilebilir.101 Bu da ister istemez determinist bir yaklaşımı çağrıştırır. Determinizmi savunanlara göre organizma hücrelerden yapıldığı gibi, cemiyet de fertlerden teşekkül eden canlı bir organizmadır. Sosyal olaylar tabiattaki tekâmül kanunlarına bağlıdır.102 Onlara göre organizma zaman geçtikçe yok olduğu gibi toplumlarda yok olur. Kur’an, “zaman geçtikçe toplumlar mutlaka çürürler” türünden, sosyal değişmenin yönünü belirleyen her hangi bir yasa kabul etmemektedir.103 Çünkü toplumun ölümünü hızlandıracak olan faktörlerin hepsi önlenebilir niteliktedir. Bunu sağlayacak olan da insanın bizzat kendisidir.
Sonuç olarak fizik alanındaki sünnetullah ile toplum ve tarih alanlarındaki sünnetullahın kullanımları tamamen birbirinden farklı ve bağımsızdır. Fizik alanındaki Allah’ın yasaları Allah’ın iradesi ve dilemesiyle işlemekte; toplum ve tarih alanlarındaki sünnetullahın işlemesinde ise insan iradesinin de rolü vardır. İnsanın bu iki alanı kavrama imkânı farklıdır. İnsan zihni, tabiatın kanunlarını kavrama imkânına sahiptir. Aynı şey tarih içinde geçerli olmakla birlikte, tarihin-mutlak anlamda olmasa da-gaybi bir boyutu vardır. Bu durum insanın tarih konusunda bilinçlenebilmesi için harici bir katkıya ihtiyacını açığa çıkarmaktadır.104Bunun için Kur’an, insanın tabiatla ilgisine pek yer vermez. Yani o konuda insana bir yönlendirme yapmaz. Kur’an insanın ahlaki sorumluluğu ile ilgilenir. Bu noktada şu da iyi bilinmelidir ki, Kur’an’daki sünnetullah (Allah’ın Yasaları) tan maksat tabiat kanunlarından ziyade, toplum ve tarih yasaları olarak algılanmalıdır. Bu Kur’an’ın vurgu yaptığı alandır.
D. SÜNNETULLAHIN İŞLEYİŞİ 1.İnsan(fert) Açısından Sünnetullahın İşleyişi
Kur’an’ın temel gayesi üstün ahlaki değerlere sahip fertlerden oluşan bir toplumdur. Aynı zaman da insanda; mutlu, huzurlu ve yaşanmaya değer hayatın sırlarını aramaktadır.105Yüce Allah böyle kâmil manada insanın oluşabilmesi için, peygamberi vasıtasıyla 23 yıl boyunca vahiy indirmekle bu gayeyi desteklemiştir. Üstün ahlaki değerlere sahip bir insan ancak, üstün ahlâki değerlere sahip bir peygamberin rehberliğinde oluşabilir.
İnsan bedeniyle madde âlemine bağlanmakta, ruhu ile de ulvî ve yüce bir âleme yükselmektedir. Zarurî olanlar dışında madde âlemi ile bağlantısını azaltıp, ulvî âleme yönelmekle ruhî ihtiyaçlarını tatmin edip şahsiyetini derece derece kemale ulaştırırsa yaratılış gayesine uygun hareket etmiş olur.106 Böyle bir insan hakkında sünnetullah pozitif yönde işler. Ve insan o zaman yeryüzünün halifesi olur. Allah’ın emrine uymayanlar ise helak olmaya mahkûmdur. Yüce Allah bu durumu Kur’an’da şöyle ifade eder: “Sizi yeryüzüne halife yapan odur. Onun için kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır. Kâfirin küfrü, Rableri katında kendileri için ancak gazabını artırır.”107
Eğitim felsefesinin ve dinin ortak tavsiyesi, taratılıştan gelen sağlamlığın, sağlam olarak devralınmış olan ve gelişmeye müsait olan kabiliyetlerin keşfedilmesi geliştirilmesidir.108 Allah’ın da insandan istediği kendisine vermiş olduğu güzel ve sağlam olan ahlâkî meziyetlerini sergilemesi gelişmeye müsait olan güzel yönleri Kur’an’la geliştirmesidir. Böylece insan yaratıldığı fıtrat üzere hayatını sürdürür ve dinin gayesini yakalamış olur. Kur’an’ın insanlardan istediğide budur: “(Resulüm!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; Fakat insanların çoğu bilmezler.” 109
Kur’an insanı iyiye yönlendiren öğütlerle doludur. Allah insanları iyiliğe meyilli yaratmıştır. Yukarıdaki ayette buna işaret etmektedir. Sâbunî’nin ifade ettiği gibi Allah peygamberinden bunu istemektedir. Bütün batıl dinlerden uzak durup hak din olan islâma yönelerek dini sırf Allah için kıl, gayret ve gücünle islâma gel. Sana, üzerinde dosdoğru yürümeyi emrettiğimiz bu hak din, Allah’ın fıtrat kanunudur. İnsanları ona göre yaratmıştır.110 işte insan bu kanuna uygun yaşarsa temel gayeye ulaşmış olur.
İnsan, insanî hayatla ilgili ihtiyaç ve isteklerini tatmin etmek ister. Bu isteklerini tatmin eden gerçek dinden, “fıtrî din” den uzaklaşınca azgınlaşmakta, aşırılıklara, çılgınlıklara ve anti sosyal davranışlara yönelmektedir.111Bunun sonucunda da Allah’ın insan üzerinde geçerli olan yasaları gerçekleşmiş olur. Hâlbuki güzel davranışlarda ise fıtrata dönüş ve güzel bir hayat vardır.
“ Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.”(16/97)
“ İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içlerinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!...(2/25)
“İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.”(53/39)
“ Muhakkak ki Biz, insana doğru yolu gösterdik. O ister şükredici olsun ister nankör.”(76/3)
“ Biz insana hayır ve şer yolları olmak üzere iki yol gösterdik.”(90/10)
Burada sünnetullahın insan üzerinde işleyişine kısaca değindik. Sonuç olarak insan hayra yönelirse hayırla ilgili sünnetullah onun için tecelli eder. Eğer insan şerre yönelirse şerle ilgili sünnetullah onun için tecelli edecektir. Şimdi biz fertlerin oluşturduğu toplum üzerinde tecelli eden sünnetullahın işleyişine geçelim.
Dostları ilə paylaş: |