BİRİNCİ BÖLÜM A. SÜNNETİN ANLAMI
Sünnet kelimesi üzerinde ilk kaynaklardan itibaren yaptığımız araştırma neticesinde, daha çok “tutulan yol, davranış tarzı” gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Buradan hareketle sünnetin lügatteki tariflerinden en çok kullanılanı, iyi olsun kötü olsun “yol, davranış” demektir.8 Bir başka tarifte sünnet, dosdoğru yol, uyulan numunedir.9
İbn Teymiye ise sünneti şöyle tarif eder: “Sünnet, birinci benzerinde yapılanın aynısının ikincide de yapıldığını içeren bir âdettir.” 10
Bu kelimenin Arap dilindeki kullanımını da yakından bilmek gerekir. Arap dilindeki kullanımla Kur’an’daki kullanımın birbiriyle örtüşmesi bizim konumuzun işleyişi ve ortaya sunuluşu açısından önemlidir. Bu açıdan Arap dilinde herhangi bir kişiye nispetle “sünnet” kelimesi ve aynı kökten fiiller kullanıldığında, onun ister iyi ister kötü sürekli ve çokça yapa geldiği davranışları kastedilir. Meselâ, Hz. Peygamberin “Kim güzel bir âdeti başlatırsa, kendisine hem o davranışın, hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin sevabı verilir. Yine kim kötü bir âdeti başlatırsa, kendisine hem o davranışın hem de kıyamete kadar onu örnek alan kimselerin günahı yüklenir.”11
Bu tanımlardan başka sünnet kelimesinin birçok değişik anlamlara gelen türevleride vardır. Örneğin, yüz, suret, anlamına gelen “filan kişi kötü sünnet sahibidir,”yani çirkin suratlıdır, gibi kullanımlarına da rastlamaktayız. Yine yaşlı bir adama (mesnûn) denmektedir. Çünkü adamın yüzü, kırışıklıktan dolayı harita gibi olmuş veya Zemahşerî’nin (335/1143) ifadesine göre, yıllar ve zaman sanki adamın etine sinmiştir.12
Sünnet kelimesinin başka bir anlamı da, tabii olunan ”İmam” ve “önder kişi” demektir. Bundan dolayı her kavmin sünneti ve bir de imamı vardır.13
Fazlur Rahman ise sünnet kelimesine şu anlamı yüklemiştir: “ Üzerinde birleşilen uygulama.”14
Sünnet kelimesinin tarifine değinirken, bizim için asıl önemli olan bu kelimenin Kur’ân’ın nazil olduğu ortamda hangi manalarda kullanıldığıdır. Bununla birlikte herhangi bir kelimenin mevcut anlamı kazanıncaya kadar geçirdiği anlam değişikliklerini tamamen önemsiz saymak, konuyla ilgili belirtilmek istenen fikirleri başka mecralara sürükler.
Herhangi bir dilde kullanılan bir kelimenin zamanla anlam değişikliklerine uğradığı bilinen bir geçektir. Bu anlam değişiklikleri neticesi de bazen bir kelime eski anlamını tamamen yitirirken, bazen temel anlamını korumakla birlikte ifade etmek içinde kullanılır hale gelebilmektedir.15 Bundan dolayı sünnet kelimesiyle, ona bitişerek yeni bir kavram oluşturan “Allah” kelimesinin, oluşturdukları “sünnetullah” ifadesinin farklı kavramlar olmadığı ortaya çıkmış oluyor.
Her kelimenin, ilk medlûlü demek olan bir temel anlamı bulunduğu varsayılır. Sonradan bu temel anlamla arasındaki yakınlık ve ilgiden dolayı yeni kavramlar aynı kelime veya aynı kelime grubundan başka bir kelimeye ifade edilir duruma gelmektedir.16 Bundan dolayı iki kelimenin birleşerek yeni bir kavram oluşturması, bu yeni kavramın ilk kelimenin anlamından tamamen bağımsız olmadığını gösterir.
Sünnet kelimesinin anlamında bulunan, “takip edilen yol, gidiş ve tarz gibi anlamlara baktığımız zaman, Kur’an’daki “sünnetullah” ifadesinin, yeni bir anlamdan ziyade, aynı mananın özel bir ifadesidir. Nihayet bireysel ve toplumsal yapıların hayatları ve yaşama biçimleri, medeniyetlerin doğuşu, yükselişi ve yıkılışı gibi olgularda “sünnet” kavramı içinde değerlendirilir. Bu bağlamda Kur’ân, tarihî sürece yayılmış, tarihsel ve toplumsal değişmeyi yönlendiren ilişkiler bütününü “sünnetullah” ifadesi ile kavramlaştırmaktadır.17
“Sünnet” aynı zamanda, ümmet; “sünen” ise ümmetler demektir. Mücahid derki(ö.722): Cenab-ı Allah’ın “Sizden önce sünnetler gelip geçti” buyruğu ile, sizden önce Âd ve Semûd gibi peygamberlerini yalanlayan kimselerin helâk edilmesi kastedilmiştir.18
Sünnetin “tarz” veya “davranış” anlamlarından yola çıkarak, peygamberlerimizin sünneti denildiği zaman, peygamberin hayat tarzı, hadisler karşısında göstermiş olduğu davranış biçimi akla gelir. Kur’an Hz. Peygamberi uyulması gereken model olarak tarif etmiştir. Eğer bu maddelere uyulmazsa önceki ümmetlerin akıbetlerinin nasıl olduğu Kur’an’ın bir çok yerinde genişçe anlatılmıştır. Kur’an’da “sizden önce nice hayat tarzları gelip geçmiştir.”19
Bu ayette geçen “sünen” terimi, sürekli değişmeye rağmen her zaman aynı kalan bir temel modeli içinde barındıran geçmiş yüz yıllara özgü şartları” ifade eder.20 İşte bu temel model insanlar tarafından tahrif edilmiş, Allah Teâlâ ilâhi modeli tekrar göndermiştir.
Kur’ân öncesi dönemde olduğu gibi, ilk İslâmi devirde de kelimenin iyi-kötü ayrımı yapılmaksızın her yeni davranış tarzı için kullanılmış olması, bu döneme de atıfta bulunmayı gerekli ve anlamlı kılan bir husustur. Gerçektende daha sonraları sünnet kelimesinin Hz. Peygamberin davranışlarını ifade eden teknik bir anlam kazanmasından sonra, ihdâs edilen kötü/olumsuz davranışlar için benzer bir kelime olan bid’at’ın kullanıldığını görüyorsunuz. Oysa ki önceleri bir davranışın iyiliğini ya da kötülüğünü belirtmek için kelimeye hasene-seyyie gibi sıfatlar eklenmesi gereği duyulmuştur.21
Ulaşılan sonucu kısaca formüle edecek olursak, demek ki; sünnet, orijinal, sürekli ve belli bir standarda oturmuş (iyi-kötü)davranış biçimidir.22 Ulaşılan bu mana sünnet kelimesinin Kur’ân’da kullanış şekliyle bire bir örtüşen bir manadır. Her kelimenin kendine özgü bir manası vardır ki biz o kelimeyi, bulunduğu münasebet sistemi dışında da gerek mütalaa etsek, kelime yine o manayı taşır. Örneğin “kitap” kelimesi, gerek Kur’ân’da, gerek Kur’ân dışında olsun daima aynı şeyi ifade eder. Konuşma dilinde kitap deyince her zaman belli şey anlaşılır. İşte kelimenin bu sürekli anlamına esas mana diyoruz.23 İşte “sünnet” kelimesi de Kur’ân’da esas manasıyla kullanılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |