T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə25/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   47

2. İnsanın Filleri


Teoloji literatüründe “insan fiillerinin yaratılması” olarak isimlendirilen konu, insan fiillerinin kendisi veya Tanrı tarafından yaratıldığı sorununu incelemektedir. Bu konunun, insan fiillerinin yaratılması olarak isimlendirilmesi bile, gerçekte bu incelemelerde insan fiillerini açıklamayı değil de, fillerin yaratıcısını belirlemeyi amaç edinildiğini göstermektedir. Halbuki bu konu, “insan fiillerinin yaratılması” olarak değil de, “insanın fiilleri” veya “insanın sorumluluğu” olarak isimlendirilebilirdi. Bununla birlikte bu konu, insan fiillerinin Allah’ın önceden belirlemelerine göre veya insanın kendisinin fiillerini belirlemelerine göre, genel olarak kader ismiyle anılmaktadır.

Tarihsel olarak, insan fiilleri konusunda iki temel eğilimin var olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi, insan fiillerinin Allah tarafından önceden belirlendiği ve yaratıldığı görüşüdür. İkincisi ise; insanın kendi fiillerini kendisinin yarattığı ve bu nedenle de fiillerinin iyilik ve kötülüğüne göre sorumlu olduğudur. İnsan fiilleri ile ilgili bir diğer açıklama olan Eşari’nin geliştirdiği kesb anlayışı ise, insanın kendi fiillerini kendisiyle herhangi bir şekilde ilişkilendirmek anlayışıyla oluşturulduğu halde, sonuç itibarıyla cebr anlayışından farklı değildir. Kader kelimesi sözlük olarak her ne kadar insan fiillerinin Allah tarafından önceden belirlenmesi anlamında kullanılmadığı halde, kavramsal olarak bu anlamda kullanılmıştır. Sözlük olarak bu kelime, düzen anlamına gelmektedir. Bu anlamda da, Allah’ın, varlığı bir düzene göre yaratmasını ifade eder ve bu anlamda da Kur’an’da kullanılmaktadır.434

Kur’an tarafından açıklanan iman nesneleri arasında, kaderin iman nesnesi olarak yer aldığı herhangi bir ayet bulunmamaktadır. Kader inancı ve özellikle de insan fiillerinin Allah’ın önceden belirlemelerine göre gerçekleştiği şeklinde açıklanan kader anlayışının, siyasal etkenlerle geliştiği söylenebilir. Bu şekildeki bir kader inancı cebr olarak isimlendirilmektedir ki, bu inanç Emeviler tarafından kendi kararlarının toplumsal alanda etkisini arttırmak için kullanılmıştır. Şevki Koca, cebri, makbul ve merdud cebr olmak üzere iki kısma ayırmakta; kabul edilebilir cebri, iman sahibinin ilahi emirlerin tümüne sarılıp yasakları terk ettikten sonra, kendisine özel bir güç ispat etmeden önce işleri Hakk’tan bilmesi; reddedilen cebri ise, kulun bütün kötülükleri işlemesi ve bunların Allah’tan bilmesi olarak açıklamaktadır.435 Fakat cebrin iki kısma ayrılması suretiyle insandaki gücü ve fiil yaratma yetkinliğini ortadan kaldıran Cebriye’nin savunduğu anlayıştan uzaklaşmak mümkün değildir. Çünkü, insan fiillerini açıklamada önemli olan, fiilden önce fiil için gerekli olan gücün insanda var olup olmadığını belirlemektir. Koca’nın bu açıklamasında ise, fiilden önce fiile ilişkin gücün insanda olmadığı kabul edilmektedir.

Caferilik mezhebinin görüşlerini açıkladığı eserinde Hemadani de, cebr inancı ile bu inancın ortaya çıktığı siyasal ve sosyal olaylar arasında ilişki kurmaktadır. Ona göre, insan fiillerinin gerçekte Allah’ın fiilleri olduğu ve insanın bu fiiller için bir araç konumunda olması anlamında cebr, Caferi mezhebinde Kur’an hükmü ile batıldır. Cebr düşüncesi Yezit zamanında güçlendi. O, bu propaganda ve inanç ile Hz. Hüseyin’in ve öteki Kerbelâ şehitlerinin öldürülmesini Allah’a isnat etmek istiyordu. Bu suretle maksadı kendisini ve İmam Hasan ve yüzlerce salih insanı öldüren babası Muaviye’yi tebrie etmek temize çıkarmak idi.436 Emeviler döneminde Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden sonra mescitte minbere çıkan Ubeydullah b. Ziyâd şöyle demektedir: “Gerçeği ve gerçek ehlini ortaya çıkaran, onları galip kılan, müminlerin emiri Yezid’i ve taraftarlarını zafere ulaştıran, yalancı oğlu yalancı Hüseyin b. Ali ve yandaşlarını öldüren Allah’a hamd olsun.”437 Görüldüğü gibi İbn Ziyâd, hem kendi yengisini ve hem de Hz. Hüseyin’in öldürülmesini, Allah’ın bir fiili olarak görmekte ve ona hamt etmektedir.

Neşşar’ın da belirttiği gibi, Muhammet b. Hanefiyye siyasal olaylardan uzaklaşmış ve Medine’de bir okul kurmuştur. Onun kurduğu bu okulda o ders verdiği gibi kendisinden sonra da oğulları Ebu Hâşim ve Hasan da ders vermişlerdir. Bu okulda, Kaderiye ismi ile anılan ekol ortaya çıkmıştır. Bu ekol, insan fiillerinin Allah’ın önceden belirlediği kadere göre gerçekleştiği düşüncesini reddetmekteydi.438 Muhammed b. Hanefiyye hakkında kaynaklar, onun ilim ve ahlak sahibi olduğunu, onun oğullarından Ebû Hâşim ve Hasan’ın onun kurduğu okulda ders verdiklerini, onun oğullarından Hasan b. Muhammed’in de irca öğretisini ilk defa ortaya atan kişi olduğunu da zikretmektedirler.439 Bu da göstermektedir ki, İslam düşüncesinin oluşum dönemlerinde ortaya çıkan, Kaderiyeden sonra Mutezile ve Mürcieden sonra Ehl-i Sünnet ekollerinin düşünsel temellerinin İbn Hanefiyye’nin çocuklarının öncülüğünde oluşmuştur.

Ehl-i Sünnetin amentüsünde yer alan diğer inançları açıklayıcı bir ibare yer almamasına rağmen, kader inancının hemen ardından kaderin hayrının ve şerrinin de Allah’tan olduğu belirtilmektedir. Mutezili düşüncenin tarihsel süreçteki gelişiminin anlatıldığı Mutezili tabakat kitaplarında da, bu düşüncenin sahabe döneminde Ali, Tabiin döneminde Hasan, Hüseyin ve Muhammed b. Hanefiyye, ondan sonraki dönemde de Muhammed b. Hanefiyye’nin oğulları Ebû Hâşim ve Hasan tarafından kabul edildiği belirtilmektedir. Bu kaynaklara göre Muhammed Hanefiyye’nin oğlu Ebû Hâşim mutezilenin kurucusu Vasıl b. Ata’nın hocasıdır.440 İnsanın fiillerindeki özgürlüğünü savunan Kaderiyenin kurucularından Ğaylan Dışekî, ilmi Muhammed b. Hanefiyye’nin diğer oğlu Hasan’dan almıştır.441

Alevilik literatüründe insanın fiillerinde özgürlüğü inancı egemendir. Bu görüşün sistemli açıklaması Hüsniye442 adlı eserde yer almaktadır. Bu anlatımlarda fayda ve zararın hayır ve şerrin Allah’ın kaza ve kaderi ile olduğu ve rızasıyla olmadığı anlayışı, küfür olarak nitelenmektedir ve bir hakimin hükmünde rıza göstermemesin imkansız olduğu açıklanmaktadır.443 İnsan fiillerini Allah’ın yarattığını iddia eden ekoller tarafından delil olarak gösterilen şu ayetlerin insanın eylem özgürlüğü lehinde yorumlandığı görülmektedir. “De ki, hepsi Allah’tandır444 ve “O, her şeyin yaratıcısıdır445 ayeti, zahiri olarak yorumlanacak olursa, bütün şeylerin yaratıcısı ve failinin Allah olması gerekir. Bu ise İblis’in mezhebidir. Bilinmelidir ki “küllün” lafzı Kur’an’da “bazı” manasına da gelmektedir. Nitekim Hz. İbrahim kıssasında, “onlardan her birini bütün dağların başına koy” buyrulmaktadır. Alimler bilerler ki, bunun söylendiği yerde Kaf dağı ve Elvend dağı yoktu. Fakat o civardaki dağlar kast edilmiştir. Belkıs olayının anlatımında da, “kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın446 buyrulmuştur. Bu da gösteriyor ki, bahsedilen yerde patlıcan, şalgam ve zerdali yoktu. O halde “kül” bir şeyin hakikatte noksan olmamasının ifadesidir. Allah yer ve gök gibi varlıkların yaratıcısı olduğu gibi, inkar, fesat, zulüm, günahlar ve bunların benzeri olan şeyleri yaratmaktan münezzehtir.447

Söz konusu ettiğimiz bu eserde, insanın fiil özgürlüğünün, Kur’an ayetlerine atıfta bulunularak açıklanması yöntemi benimsenmiştir. Bu açıklamalarda, cebr anlayışının lehinde yorumlanan ayetler, özgürlükçü anlayışa uygun olarak yorumlanmaktadır. Sözgelimi, insan fiillerinin önceden Allah tarafından belirlendiği savını desteklemek için delil olarak gösterilen, “Allah dilediğini saptırır ve dilediğini doğruya ulaştırır448 ayeti, “küfür ve günah işlemekle Allah’ın mahzul edeceği kul, kendi isteği ile delalette olur”449 şeklinde açıklanmaktadır. Hidayet hakkında ise, “Eğer dileseydik, herkese hidayet verirdik450 ayetinin, doğruya yönlendirmenin nedenin Tanrı olarak gösterilmesi da olumsuzlanmakta ve “bu ayetteki hidayet, iki manadadır ki bunlardan biri irşat ve beyan diğeri de lütuf ve ihsandır. Allah akıl, güç ve kudret gibi şeyleri kafirlere de ihsan buyurmuştur”451 denilmektedir. Dolayısıyla insan fiillerinin iyi/hidayet ve kötü/dalalet şeklindeki yönelişi, Tanrının önceden bireye göre yaptığı belirlemelerine göre değil, iyi ve kötü yönelimlerinin ilkelerinin belirlenmesi şeklindedir.

İnsanın fiil özgürlüğünün dinsel temellerinin oluşturulması karşısında ileri sürülen ve insanın eylem yetkinliliğinin olumsuzlandığı şeklinde yorumlanan, “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır452 ayeti, “Allah elçisini gönderdiğinde, filan kulu imana davet etme, onun iman getirmeye kudreti yoktur. Zira onların kalpleri ve kulakları mühürlenmiştir diye Allah’ın elçisini uyarması gerekirdi. O takdirde Allah’ın elçisinin dahi kimseyi imana davet etmemesi gerekirdi. Halbuki Allah’ın kafire de hidayet ettiği açıktır”453 şeklinde yorumlanmaktadır. Bu anlatım, Allah’ın, insanın düşünme organı ve duyu organlarının doğrudan müdahale ile işlevsiz kılınmasını değil; insanın kendisini gerçeğe kapaması, gerçeği duymaması ve görmemesi gibi tamamen kendi eylem alanındaki fiillerini tanımlamaktadır.

İnsanın fiillerinin failini belirleme açısından önem arz eden, insanın yaratıcı olarak tanımlanıp tanımlanmaması, yaratma/halk fiilinin Kur’an’daki anlam evrenine götürülmek suretiyle insandan alınmak istenmektedir. Buna kanıt olarak atıfta bulunulan, “Allah sizi ve amellerini yarattı454 ayeti, kendi bağlamından uzaklaştırılarak insanın yaratıcı olarak tanımlanması olumsuzlanmaktadır. Buna karşın, “Bu ayetin öncesindeki “yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?” ifadesi, onların kendi elleriyle yaptıkları putlara tapındıklarını, hâlbuki sizi de taptığınız şeyi de Allah yaratmıştır. Dolayısıyla buradaki “mâ”, mâ-i mevsuledir”455 şeklindeki açıklama, bununla insanın kendi eylemleri değil de, ürettiği maddeleri yaratmasını ifade etmektedir. Yaratma fiilinin insana nispet edilmesi ve buna bağlı olarak da “yaratılmış yaratıcı” olarak tanımlanması, gerçekte, Allah’ı yüceltmek anlamına gelmektedir. Çünkü bu anlayışta o, kendisi fiiller yaratan bir varlığın yaratıcısı olarak tanımlanmakta ve onun yaratmasının olgunluğuna işaret edilmektedir.

Alevilik teolojisinde insanın eylemlerinde özgürlüğü Kur’an ayetleri ile ispatlandığı gibi, akli olarak da ispatlanmaktadır. Buna göre “küfre razı olmak icma ile haramdır ve Allah’ın kaza ve kaderine razı olmak ise vaciptir. Küfür Allah’ın kaza ve kaderi ile olduğu takdirde küfre razı olmak da vacip olur. Bu ise tam anlamıyla küfürdür.”456 Aynı şekilde, “bütün kötülükleri Allah’ın yazmasına bağlanması durumunda hadlerin ve cezaların iptal edilmesi gerekir. Çünkü işlenen bütün kötülükler Allah’ın kaza ve kaderine bağlanmıştır. Bunlar engellenecek olursa kaza ve kadere muhalefet edilmiş olunur.”457

Alevilikteki kader anlayışının Hüsniye adlı eserden hareketle belirlemek, bu eserin, Alevileri Şiileştirmek üzere yazılmış olduğu iddialarının ötesinde değerlendirilmek durumundadır. Bu anlayışın, Şia’da olması –ki bu anlayış asıl olarak Mutezile tarafından geliştirilmiştir- Aleviler tarafından savunulmayacağı anlamına gelmez. Bu iddialar doğru olsa bile, bu eserin Aleviler tarafından benimsenmiş olması, onların, insan filleri konusunda özgürlükçü bakış açısını sahiplendiklerine işaret etmektedir. Bunun nedeni de, kader konusu inanç sosyolojisi açısından incelendiğinde, cebri ve kaderci bakış açılarını üreten ve kabullen kitlelerin aynı özelliklere sahip olmadığı görülmektedir. Allah’ın insan fiillerini yarattığı şeklindeki cebri anlayış, iktidarın inancı; insanın kendi fiillerini yarattığı şeklindeki özgürlükçü anlayış muhalefetin inancıdır. Çünkü iktidar, kendi fiillerinin failini Allah göstermek suretiyle kendi siyasetini meşrulaştırmakta; muhalefet de iktidarı elde etmek için ihtiyaç duyduğu gücü, Tanrı’ya dua etmek suretiyle değil, insanlardaki fiil yetkinliğini hareket geçirmekle elde etmektedir. Aleviliğin, tarihsel süreçte genel olarak muhalefet hareketi olarak kaldığı düşünüldüğünde, özgürlükçü bakış açsını benimsemiş olmaları daha gerçekçi gözükmektedir.



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin