T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə2/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   47

GİRİŞ


Alevilik, bir araştırma evreni olarak tarihsel ve güncel yönden çeşitli disiplinlerin konusu olarak incelenmektedir. Sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz üzere Alevilik asıl olarak dinsel bir yorumdur ve diğer bilimlerin incelemeleri bu dinsel yorumla ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır. Alevlik, özü itibarıyla dinsel metinlerin batini yorumlarını benimsediğinden ve bazı yaklaşımlara göre de tarikat yapılanmasına sahip olduğundan, mistisizmin konusunu oluşturur. Özellikle fıkıh ilminin dışsal yorumlarla oluşturduğu normatif değerlere karşı, Alevilikte gelişen ahlaki değerler ve bireyi eğitme yöntemleri ve araçları, bu disiplin tarafından incelenmelidir. Sosyoloji, kendine özgü inançları benimseyen ve kendisini “Alevi” olarak adlandıran topluluğun yapısını, kurumlarını, diğer guruplarla ilişkilerini inceler. Sosyoloji açısından, belirli inançları ile ayrışan insanların oluşturduğu bir sosyal gurup olarak Alevilerin, kendi toplumsal yapısındaki davranış biçimlerini ve diğer topluluklara karşı davranış biçimlerini belirlemek önemlidir. Aleviliğin bir yaşam biçimi olarak kabul edilmesi de, inançların oluşturduğu davranışların yapısı da, bu ilmin alanı içerisinde kabul edilmelidir. Alevlik; dinsel otorite olarak dedelerin gerçekleştirdiği yargılamalar yönünden, hukuk biliminin incelemeleri içerisinde de yer almaktadır. Siyasal otoritenin denetimi dışında gelişen yargılamalar sonucunda verilen cezaların, sosyal baskı –ki bu sosyal baskı da dinsel ilkelere göre gerçekleşmektedir- esasına dayalı olarak yürütülmesine ait süreçler de, hukuk bilimi tarafından incelenmelidir. Fakat Aleviliğin belirgin özelliği, hangi temele dayanırsa dayansın bir inanç sistemi olması; diğer bir deyişle onun İslam Dini’nin bir yorumu olmasıdır. Son tahlilde, söz konusu ettiğim diğer disiplinlerin alanına giren yapılar ve davranışları oluşturan inançlar vardır. İşte Alevilik bu yönü itibarıyla asıl olarak teolojinin konusunu teşkil etmektedir.

Alevilik araştırmalarını önemli kılan güncel birçok etmen vardır. Günümüz Anadolu Aleviliğinin sağlıklı bir biçimde anlaşılması, geleneksel Aleviliğin inanç ve ritüellerinin ortaya konulmasıyla mümkün olabilecektir. Farklı gelenekleri bünyesinde barındıran Aleviliğin teşekkül süreci ise, Mezhepler Tarihi ilminin incelemelerine konu olmak durumundadır. Aleviliğin tarihsel süreci inanç, ibadet, kültür, ahlak vb. incelenerek günümüz Aleviliğinin tarihsel kökleri ortaya konulmalıdır. Alevilik hakkında güncel tutumlar, onun araştırılmasının ötesinde yeniden yazılmasıdır. Bu yazınlarda ortaya çıkan tutumlarda küreselleşmenin bir ürünü olarak farklı coğrafyalardaki çeşitli inanç guruplarını etkileme, dinin siyasallaşmasının bir sonucu olarak dini-siyasal alan yaratma, inanç, düşünce ve ifade özgürlüğünün gelişmesi sonucu Alevilerin farklılıklarıyla birlikte kendilerini ifade etmeleri, bazı dinsel örgütlenmelerin farklı coğrafyalardaki dini guruplar ile kendi inançları arasında ilişki kurmaları ve bir alan yaratma arzuları, başlıca temel etmenlerdir. Bu etmenlere bağlı olarak, çoğu kere Alevilik, kendisini bu isimle ifade eden bir topluluğun inançlarının incelenmesinden öte, farklı dinlere ve inanışlara ait kalıntılar bulmaya indirgenmektedir.

İnançların, ana inançlar/asl ve tali/furu’ inançlar bağlamında incelenmesi, ekollerin teolojik sistemlerini belirlemede daha etkili olacaktır. Ana inançlar ile Aleviliğin temel ve önemli, diğer bir deyişle onsuz düşünülemeyen inançlarını kast etmekteyim ve bunları imanın asılları/usûl olarak ele alacağım. Bu anlayış ancak sistematik bir teolojinin çözümlenmesinde etkili olabilir. Bu bakımdan her teoloji, kendi içerisinde çoğu kere de ancak onun taraftarları tarafından kabul edilen bir sisteme sahiptir. Diğer bütün inançlar, o sistemin omurgasını oluşturan inançlarla, az veya çok ilişkilidir. Bu bakımdan Alevilikte, imanın asılları üçtür ve bu üç ilke; Hak, Muhammed ve Ali, diğer bir deyişle uluhiyyet, nübüvvet ve velayettir. Diriliş inancı, Alevilikte olmasına rağmen, bu inançlar kadar etkin değildir ve sistemin omurgasını oluşturmamaktadır. Bu üç ilkenin tek bir ilke olarak açıklanması durumunda sistem, Allah inancı üzerine inşa edilmiş ve ona bağlı olarak yapılandırılmıştır. Elçi, bu öğretiyi Allah’tan almakta ve veli de elçi ile ilişkisinden ötürü elçiden almaktadır. Fakat tanrıbilim açısından konuyu bir sistem içerisinde incelemek, ancak Alevilik teolojisi için sistematik bir yapı oluşturmakla mümkündür.

Her topluluğun kendisini tanımladığı ve başkalarından ayırt ettiği inanç sistemi vardır. Alevi-Bektaşi teolojisinin olabilirliği konusunda olumsuz yaklaşımlar, bu teolojiyi, diğer resmi teolojilerin içerisinde eritmek arzusundan ortaya çıkmaktadır. Sözgelimi, Sönmez Kutlu, “Alevilik-Bektaşilikte var olan nazariye, dört kapı kırk makam olarak bilinen mistik ve ahlaki bir nazariyedir ki, bunun itikadi ve siyasi mezheplerin sahip olduğu sistematik teoloji ile doğrudan ilişkisi yoktur”1 demektedir. Kutlu’nun söz konusu ettiği, Alevilik-Bektaşiliğin sadece mistik ve ahlaki boyutudur ve bu öğretinin tümü değildir. Başka bir bakış açısına göre de, Alevilik-Bektaşilik gibi İslam’ın bir ölçüde tasavvufi bir kolunu teşkil eden akımın, inançlarından ziyade usul ve erkanı hakkında konuşulabileceği, diğer tarikatların inançlarından bahsedilemeyeceği gibi, bu akımın inançları hakkında da konuşulamayacağı2 görüşünün tutarlı olmadığını belirtmek gerekir. Bu yaklaşımda da, aynı bakış açısının egemen olduğu görülmektedir. Hâlbuki tarihsel olarak mezheplerin itikadi ve siyasi görüşlerini tasnif eden eserlerde, teolojinin alt konularındaki herhangi bir düşüncesinden dolayı, fırkaların farklı isimlerde yer aldığı bilinen bir gerçektir. Eğer Alevilik-Bektaşilik, belirli inançlarıyla dahi olsa diğer ekollerden ayrışıyor ise, bu ayrışmanın nedenlerinin ortaya konması gerekmektedir. Sözgelimi, varlığın birliği felsefesinin gereği olarak, Tanrı dışındaki diğer varlıkları onun belirmesi/teayyün olarak kabul etme, Tanrı’nın zatının sıfatlarının aynısı veya başkası olması gibi inançla ilişkili bir problemden daha önemlidir ve diğerlerinden daha çok ayırt edicidir.

İnanç terimi, her ne kadar çok sık kullanılsa da anlam evreni değişken kabullere işaret etmektedir. Bu terimin Arapça karşılığı akâid ve iman, İngilizce karşılığı belief ve faith terimleridir. Arapçada ve İngilizcede bu kavramların farklı anlamlarına dair düşünceler olsa da, Türkçedeki “inanç” sözcüğü, iman ve akait kelimelerinin anlamını karşılamak üzere oluşturulmuştur. İman, belirli nesneleri doğrulamayı ifade etmekteyken, inanç bu nesnelere daha güçlü bir bağlılığı da içermektedir. Bu nedenle “Alevilik inançları”, farklılaşmış bir öğretiyi benimseyen topluluğun doğruladıkları ve kabul ettikleri teorik ilkelere gönderme yapmaktadır. Bu durumda inancın alanını ritüeller değil de bilişsel doğrulamalar oluşturmaktadır. Bununla birlikte, her ritüelin dayandığı bir teorik yapı vardır. Diğer bir deyişle teorik bir yapıya dayanan inanç, insanı eyleme götürmektedir.

İnançları konu alan bir disiplin olarak tanrıbilim, bu inançların mahiyetini, temellerini, delillerini, insanda oluşturduğu davranış biçimlerini konu alır. Alevilik, inançsal alana işaret ettiğinden, Alevilik inançlarının neliğini, teolojik, sosyolojik, psikolojik vs. temellerini, bu inançlar için ileri sürülen delilleri ve bunların geçerliliğini, inançların oluşturduğu davranış biçimlerini incelemek, öncelikli olarak teolojinin alanında kabul edilmelidir. Teolojinin alt disiplinleri olarak da pratik teolojinin konusunu oluşturmaktadır. İslam dünyasında gelişen teoloji, pratik teoloji olmanın ötesinde, teoloji tarihidir. Teoloji, bu ilmin tarihine dönüşünce, teoloji araştırmaları da ancak belirli bir teolojik öğretinin yeniden sunumu; çağdaş bir dille ve terimlerle ifade etmenin ötesine geçememektedir. Halbuki teoloji, belirli dinsel gurupların oluştukları ve geliştikleri dönemin siyasal, sosyal ve dinsel etkilerini gidermeli, her devirdeki insanın algılama ve kavrama yetkinliğine uygun olarak yeniden biçimlendirilmelidir. Müslüman teolojisi, oluşum sürecinde fırkalar teolojisi olarak gelişmiştir. Bu nedenle de fırkalardan bağımsız bir teoloji, diğer bir deyişle “Kur’an teolojisi” gelişmemiştir. İşte bu çalışmada geliştirmeye çalışacağımız uzlaşma teolojisinin özünü, Kur’an teolojisi oluşturacaktır.

Bu araştırmada, tarihsel kişilerin isimlerinden önce yer alan övgü ve saygı bildiren sözcükler ve dua cümleleri kullanılmayacaktır. Bunun nedeni, farklılaşmış ekollerin kendi benimsedikleri tarihsel kişiler hakkında bu sözcükler ve cümleler; öteki fırkaların önderleri hakkında ise yergi ifade eden sözcükler kullanmalarıdır. Bu durumda, övgü ve yergi ifade eden sözcüklerin, belirli kişilerle ilişkili olarak kullanılmasına ait nesnel ölçütler ve birliktelik söz konusu değildir. Bilimsel incelemeler, doğası gereği araştırma konusu hakkında önyargılı olmamak ve nesnel olmak durumundadır. Bu tür övgü ve yargı sözcüklerinin, muhatapların inanç ve düşünce yönünden homojen bir yapı arz ettiği vaaz ve irşat söylemlerinde kullanılması mümkündür. Karizmatik kişilerin veya din alimlerinin isimlerinin öncesinde övgü sözcüklerinin veya isimlerinden sonra dua cümlelerinin kullanılmasının, dinsel gerekliliği de savunulamaz.3

A. Araştırma Alanı ve Özellikleri

Bu araştırma Alevi inançlarını konu aldığından, bu inançlar ve öğretilerin yaygın olarak bulunduğu bölgelerde araştırmak yerine, sınırları belirli bir alanda gerçekleştirmek zorunluluk haline gelmiştir. Alan araştırmalarında araştırma alanının belirlenmesinde bazı faktörlerin dikkate alındığı görülmektedir. Bu alanı Tunceli ili4 olarak belirlememizin bazı temel nedenleri vardır. Bunlardan birisi, kolları Türkiye’nin her yerine dağılmış olan Alevi ocaklarının çoğunun merkezinin bu ilde bulunmasıdır. Bu ocaklar da; Baba Mansur, Kureşan, Ağuiçen, Celal Abbas, Derviş Cemal, Sarı Saltık, Üryan Hızır (Sultan Hıdır) ocaklarıdır. Bununla birlikte Tunceli, Alevilerin en yoğun olarak yaşadıkları ildir.5 Tunceli’nin güneyinde yer alan Pertek, Çemişgezek ve kısmen de Mazgirt ilçeleri dışında kalan alanlarda, kendilerini Alevi olarak ifade eden topluluklar yaşamaktadır. İkincisi, Tunceli bölgesinin tarihsel süreçte dışa kapalı bir toplum olması, Alevilik inançlarının bozulmadan varlığını devam ettirmesi olgusunu da beraberinde getirmiş olmasıdır. Özellikle Osmanlı devleti döneminde, siyasal otoritenin bu alanda tam anlamıyla egemenlik kuramamış olması,6 bu bölgede yaşayan Alevilerin kendi inanç sistemleri ile birlikte sosyal yaşamlarını devam ettirmelerini sağlamıştır. Buna bağlı olarak Alevilik inançları arasında, sosyal düzeni pekiştiren pek çok ilkenin var olduğu görülmektedir. Üçüncüsü ise, Türkiye’de çeşitli illerdeki Alevilik inançları ve ritüelleri hakkında araştırmalar yapılmış olmasına karşın, Tunceli Aleviliği hakkında araştırmaların azlığıdır.7 Araştırma konusundaki bu azlığın temel nedeni, bölgedeki güvenlik sorunu olduğu düşünülmektedir.

Alevilik inançlarının İslam öncesi veya sonrası temellerini ortaya koymak, inançları oluşturan sosyal faktörleri görmezlikten gelmek anlamına gelmemektedir. Gerçekte inanç/akâit kavramı, doğrulanması gereken ilahi ilkeleri ifade etmesine rağmen, toplumların kabul ettiği ve şu veya bu şekilde temellerini oluşturduğu ve kanıtlarını inşa ettiği görülmektedir. Geniş anlamda bunları gelenek kavramı ile ifade edecek olursak, günümüz farklılaşmış inanç guruplarının nerdeyse tümünde, geleneğin inanca dönüşmesi olgusunu görmekteyiz. Bu geleneğin hangi dönemde oluşmuş olması da, gerçekte önemli değildir. Geleneğin inanç olarak biçimlenmesi ve dinsel kanıtlarının ortaya konması, geleneğin benimsenme ve uygulama olarak etkisini artırmasına neden olmuştur. Gelenek, karşı konulması ve değiştirilmesi mümkün bir şey iken; inanç, kendisindeki kutsallık nedeniyle karşı konulması ve değiştirilmesi şöyle dursun, uğruna insanların öldürüldüğü ve baskıların yapıldığı bir şeydir. Dolayısıyla inanç, toplumları belirli hedefler doğrultusunda örgütlemenin en önemli faktörü olmaktadır.

Tunceli’nin tarihini, tarih ilminin yöntemini kullanarak olayları yer ve zaman göstererek inceleme araştırmamızın sınırlarını aşacağında, sadece inanç tarihi açısından inceleyeceğiz. Tarihsel olarak, günümüzde bu ilin sınırları içerisinde yaşayan insanların asıl olarak nereden gelerek buraya yerleştikleri ve bu alanın hangi devletlerin egemenliği altında kaldığı, Alevilik inançlarının oluşumuna hangi siyasal, sosyal ve dinsel dinamiklerin etki ettiğinin belirlenmesi bizim için önem arz etmektedir. Tunceli’de yaşayan aşiretler, Horasan’dan geldiklerini belirtmektedirler.8 Tunceli’deki aşiretlerin Ebu Müslim Horasanî’ye karşı sevgi beslemeleri de, onların Horasan’dan geldiklerine işaret etmektedir. Tarih kaynaklarına göre Ebu Müslim, dâilerini Horasan’a göndermiş ve kendisi adına propaganda yaptırmıştır.9 Bu nedenle bu aşiretler, Tunceli’ye gelip yerleşmeden önce, bu dailerin faaliyetlerinden etkilenmiş olabilirler. Kızılbaşlarda Ebu Muslim’e karşı beslenen saygı, Erdebil tekkesine bağlılıktan sonra oluşmamıştır. Gölpınarlı, onun, Şiilerce sevilen ve önemsenen bir şahsiyet olmadığını belirtmektedir.10 Baki Öz, Dersim halkının eskiden beri “Horasanilik” olarak dile getirdiği kökenini bilinçaltında taşımaktadır ve onların Horasanilikten kasıtları da, Türk kökenli oluşları olduğunu söylemektedir.11 Nuri Dersimi’ye göre, Tunceli’deki aşiretler, h. 700 tarihinde Horasan’dan hicret ederek bu bölgeye gelip yerleşmişlerdir.12 Yolga’ya göre Timur, Horasan’ı ele geçirmiş ve sonrasında Anadolu’ya akınlar yaptığında, Horasan halkından bir kısmı da Dersim’e gelmişlerdir.13 İbrahim Yılmazçelik ise, Dersim bölgesinde oturan aşiretlerin büyük bir bölümünün yaklaşık 1300 tarihlerinde Horasan’dan bu bölgeye geldikleri görüşünü daha gerçekçi görmektedir.14

Tunceli’de yaşayan aşiretlerin Deylem’den geldiklerini söyleyen Ali Kaya, “Dersim’deki aşiretlerin durumuna bakılırsa, Dersim ile Deylem arasında göç ve gelişmelerin tarihsel süreci içinde değerlendirilmesi sonucunda varılan nokta, Deylemlilerle (Gilanlılar) arasında tarihsel bir bağlantının olduğudur”15 demektedir. Ali Kaya, bu ilişkiyi daha da ileri götürerek, Dersimliler ve Deylimliler arasında dil, din, sosyal yaşantı vs. olgulardaki benzerlikler üzerinde durmaktadır. İslam’dan önce Gilanlılar ve Deylemlilerin Zerdüşt oldukları ifade edilmektedir.16 Fakat Hasluck’un da ifade ettiği gibi, Bektaşilerle Kızılbaşlar arasındaki ilişki, gerçekte tam olarak bilinmemektedir.17

Tunceli’deki aşiretlerin göç ederek geldikleri Gilân, Yakût Hamevî’nin coğrafya sözlüğünde Taberistan’ın ötesinde pek çok küçük yerleşim biriminin ismi olarak tanıtılmaktadır. Bu yerleşim birimleri, dağların arasındaki küçük köyler şeklindedir. Arap olmayanlar bu bölgeyi Kilân olarak isimlendirmişlerdir. Çeşitli ilimlerde ve özellikle de fıkıh ilminde, pek çok ilim adamı bu bölgeye nispet edilmektedir.18 Gilân’a mensup olanlar için Gîl ismi kullanılmaktadır. Hemevî’nin verilerinde yer alan, bu bölgenin dağ köyleri oluşu, Gilân’ın coğrafik yapısı ile Tunceli’nin coğrafik yapısı arasında benzerliği çağrıştırmaktadır. Bu bölgeden gelen insanların, kendi yaşadıkları coğrafyaya uygunluğu nedeniyle Tunceli’de yerleşmiş olabilirler.

Büyük Selçuklu döneminde ise Selçuklu hükümdar’ı Melikşah, Dersim aşiretlerinden bazılarını (Baba Mansur ve Kureyşan aşiretleri gibi) Kavurd’a karşı gösterdikleri başarıdan ötürü, bu aşiretleri Dersim yöresine iskan ettirmiştir.19 Hicri 90 yılından itibaren doğuya ve kuzeye saldırılarda bulunan Arap orduları 642 yılında Halife Ömer zamanında Nihavend Savaşı (642) sonucunda Arap İslam Orduları Sasani Şahı olan III. Yezdigirt’i yenilgiye uğratmasıyla, Araplar, Sasani Devleti’nin siyasi valığına son verirler. Dört halife döneminde halife Osman, Muaviye’ye mektup yazarak ordularının Ermenistan ve Bizans topraklarına yönelmelerini istemektedir. Habib b. Mesleme tarafından Bizans imparatorluğunun yönetimi altında bulunan Doğu Anadolu bölgesinde fetihler yapılır. Bu dönemde Arap orduları Malatya, Sivas, Konya gibi illerde egemenlik kurmuşlardır (h.25).20

Emevi halifesi Abdulmelik b. Mervân, kardeşi Muhammed b. Mervân’ı Cizre ve Ermenistan bölgesine vali tayin etmiştir. Muhammed, bu bölgede fetihlerde bulunmuştur. Ondan sonra da oğlu Mervân b. Muhammed bu bölgede valilik yapmıştır. Bizans İmparatoru Konstantin durumu kendi lehine çevirmek için Dersim, Erzincan ve Erzurum yöresine sefer düzenler, olumlu sonuçla döner. 653 yılında Habib b. Mesleme, Ermeni valilerin desteğiyle Dersim’de denetimi sağlarsa da, Dersim bu dönemde Bizans ve Arap güçleri arasında sürekli el değiştirmiştir.(686)21 Tunceli’de Alevi-Bektaşi inançlarının oluşumuna bu dönemde üç farklı etkinin olduğu görülmektedir. Bunlar da, Horasan’dan gelen aşiretlerdeki mutasavvıfların etkileriyle oluşmuş Alevilik, Hacı Bektaş Veli’nin halifelerinin faaliyetleri ile Bektaşilik, Safavi mutasavvıflarının etkisiyle Şiiliktir.22

Selçukluların Anadolu’yu hakimiyet altına almalarından sonra, Tunceli bölgesi Saltukluların ve Mengüceklerin egemenliği altında kalmıştır.23 Bu beyliklerden Mengücekler, bölgede 1071-1252 yılları arsında bu bölge egemen olmuşlardır.24 Moğolların Anadolu’ya akınları başlayınca, (1212) Erzincan, Erzurum, Palu ve havalisinin ovalarında ve dağ eteklerinde bulunan sayısız Türk aşiretleri bu saldırılardan kurtulmak için Dersim’in dağlarına sığınmışlardır.25 Osmanlı Devleti döneminde ise Tunceli, çoğunlukla özerk bir yönetim olarak devam etmiştir. Osmanlı devleti döneminde Dersim Sancak olarak Mamuratu’l-Aziz vilayetine bağlıdır.

Safevi devletinin yönetimine Şah İsmail’in gelmesiyle, Anadolu’daki aşiretleri mezhepsel kimlik oluşturmak suretiyle kendisine bağlamak istemesi sonucunda, Doğu Anadolu’daki bazı aşiretlerin ve Alevilerin ona bağlandığı görülmektedir.26 Safevi devletinin kurulmasına yardım eden Anadolu Türkmen oymakları arasında, Tunceli bölgesinden Çemişgezekli oymağının olduğu da görülmektedir. Sümer’e göre bu oymak, Kürt menşeli olup Çemişgezek kazası ve civarında oturmaktaydılar.27 Şah İsmail’in gönderdiği halifelerden Nur Halife, bu bölgede faaliyet göstermiştir. Onun faaliyetleri sonucunda Rüstem Bey, Çemişgezek’i Nur Halifeye bırakarak Şah İsmail’in yanına gitmiştir.28 Osmanlı padişahı Yavuz ve Şah İsmail arasında yapılan ve Osmanlı’nın üstünlüğü ile son bulan Çaldıran savaşının akabinde, Yavuz’un bazı aşiretleri cezalandırmak istemesinden sonra da, aşiretler kendilerini korumak amacıyla Tunceli’deki dağlık alanlara sığınmışlardır.29 Nuri Dersimi’ye göre, Hacı Bektaş Veli h. 680 yılında Emevilerin zorlamasıyla Horasan’dan Orta Anadolu’ya sığınmak üzere Erzincan’dan geçmiş ve Dersim’e kendi tarafından bazı halifeler göndermiştir.30 Bu halifeler de, Sultan Hıdır, Düzgün Baba, Munzur Baba, Hasan Halife’dir.31

B. İsimler ve Anlamları

Alevi-Bektaşi inanç sistemi hakkında kullanılan isimlerin bazısı, kendileri tarafından verilmiş iken, bazıları da bu düşüncenin etkilendiği çeşitli ekollerden alınmıştır. Bu bölümde, Alevi-Bektaşi teolojisi için kullanılan isimleri ve fırkaların isimleri ile birlikte, kendileri veya diğer ekoller tarafından onları tanımlamak için kullanılan nitelikleri zikredeceğiz.

Teolojik öğretilerin isimlendirilmesi ve tanımlaması, düşünce tarihimizdeki önemli sorunlardan biridir. Bu sorunun özünde, herhangi bir fırka için kullanılan isimin veya isimlerin, kimler tarafından ve hangi amaçla verildiği olgusu vardır. Söz konusu öğretiler, tarihsel bir şahsiyetin ismi ile adlandırıldığı gibi, onu diğer öğretilerden ayıran ve farklılaştıran belirgin bir görüş ve eylemi ile de adlandırılmaktadır. İslam düşüncesinin gelişiminin ilk yıllarında öğretiler; Havâric, Mutezile, Şia, Mürcie isimlendirmelerinde olduğu gibi, görüşler ve eylemler esas alınarak yapılmaktayken, sonraki dönemlerde Eşarilik, Maturidilik, Hanbelilik vs. isimlendirmelerinde olduğu gibi, görüşleri benimsenen şahsiyetlerin isimleri ile adlandırılmıştır. Bu durum, eylemin teoriye, düşüncenin bireye dönüştüğüne işaret etmektedir. İsimler, öğretinin tümünü olmasa da, en önemli tanımlayıcı ve belirleyici niteliğini içermektedir. Bu isimler, bu öğretileri benimseyenler tarafından verildiği gibi, farklı ve karşıt guruplar tarafından da verilmektedir.



Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin